> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Edebiyat Eserleri > Makale Dünyası > Denemeler > Naylondan kimlikler
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Naylondan kimlikler  (Okunma Sayısı 799 defa)
06 Eylül 2010, 15:35:26
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 06 Eylül 2010, 15:35:26 »



naylondan kimlikler

İzah edilebilir, sahici kimliklerin mi sahibiyiz?

Yoksa; siyasi hesaplar, hesaplaşmalar içinde kimlik yanılsaması mı yaşandı, yaşanıyor?

Kimliğimizi korumak, değişime kapalı olmayı mı gerekli kılar?

 

Yaşanan gelişmeler bu ve benzer soruları düşünce gündeminin tam orta yerine getirip bırakınca kimlik üzerine genel bir ayrıştırma yapmak kaçınılmaz oldu.

 

28 Şubat'ın soğuk, sıkıntılı, sarsıntılı günlerini yaşıyorduk. Araştırma görevlisi ve akademisyenlerden oluşan bir grubun periyodik sohbet toplantılarına  konuşmacı olarak davet edilmiştim. Bu dostlara ne anlatabilirim diye düşündüm. Doğrusu her darbeden sonra insanımızda ciddi kimlik kayması, çatlaması, olmuştur. Ödenen bedeller yanında içe kritik bakışlarla kendimizi gözden geçirmek bakımından bu kimlik tartışmaları, aidiyet ve istikametimizi yeniden sorgulamayı başlatması yönüyle faydasız olmamış da değildir. Son tahlilde kendimizi kaygan, kırılgan hatta savunduğumuzu sandığımız değerlere çelişik zeminlerde inşa etmeye çalıştığımızı anlamışızdır örneğin. Darbe ortamları bir yanıyla rahat düşünme alanlarımızı daraltırken diğer yanıyla da düşünsel arayışları hızlandırmış, çeşitlendirmiştir. Bu dar alanın eleştirel tecrübesiyle bile ulusal kimliğimizi bulmaya çalışırken; yapay ideolojik ayırımların, yapay yapılanmanın ölümcül anaforu dışında kalma gerekliliği gün gibi ortaya çıkmıştır. Bunlara ilaveten beni konuk eden araştırmacı dostlarla 'ulusal kimliğimiz' üzerine düşüncelerimi paylaşmayı tasarlamıştım. 'Gün Uzar Yüzyıl Olur' romanında Aytmatov'un Colaman'ın yitik bilincinden hareketle, kimliğimizi bulacaksak mutlaka tarihten gelen ortak bilgi, bilinç ve değerler dizgemizi yeni zamanların gerçekliği ile sentezlememiz gerektiğine vurgu yaptım.

 

Ulusal kimlik, üyesi olduğumuz sosyal grup, mensubu bulunduğumuz düşünce sistemi ne kadar farklı olursa olsun her toplumsal katmanı kuşatan, kucaklayan, içine alan ortak niteliklerimizi içerir. Bu nitelikler her bireyi daha doğar doğmaz etki sürecine alarak kültür kodları ve motifleriyle toplumsal benliğimizin genetiğini oluşturur. Yani çokluk kendi özel çabamız, tecrübemiz sonunda elde edilmezler. Ulusal kimliklerle birlikte ortak ulusal değer, simge ve idealler de kendiliğinden oluşuverir. Bağımsızlık, vatan, bayrak hatta devlet gibi bu ortak unsurlar herkesindir. Bilinçli bir aidiyet olarak tercih edilmedikleri takdirde, ayırıcı unsur olarak kimsenin değildir ya da. Öyleyse aynı ulusun üyeleri olarak bu değer ve sembollere bağlılıklarımızı öne çıkararak ayrıca bir kimlik tanımı yapılamaz, yapılmamalı. Milletin (toplumun, klanın veya aşiretin) ortak paydası olan değer veya simgelerin ayırıcı vasıf olarak öne çıkarılmasının sebeplerinden biri de ne yazık ki şahsi çabalar sonucu belli, özgün bir değer üretilememesidir. Hiç kimsenin reddedemeyeceği şekilde ve şekilcilikle, sığlığı belirgin olan içerik derinleştirilemez. Dahası samimi düşünsel çabalarla içinde bulunduğumuz toplumsal çöküntüye çözüm ve çıkış arama çabalarının önü toplumun kimi kutsallarına dayanarak kesilmek isteniyorsa orada art niyetli hesaplar kutsal olanlarla perdeleniyor demektir. Kutsal; cehaletin, vandallığın, geri kalmışlığın sığınağı oluyorsa orada din de dâhil olmak üzere kutsalın istismarı var demektir. Orada kutsal, ekonomik ve siyasal rant hesaplarının basit malzemesi durumuna düşmüştür/düşürülmüştür. Tenvir olmuş ve kendi varoluş güzergâhından sapmayan hiçbir toplum böyle bayağı şeylere ne tevessül eder ne ihtiyaç duyar. Buna ihtiyaç duyanlar kutsalın anlam ağırlığını hafifletenler sıradanlaştıranlardır. Çünkü uğrunda ölünecek olanla olur olmaz yerde olur olmaz zamanda gevezelik konusu yapılanlar birbirine karıştırılmamalıdır. Karışıklığın ve karıştırmanın ayrımında olmamak toplumsal çözülmenin hatta çürümenin alameti sayılabilir. Bu negatif tutum ortak değerlerimizi ideolojikleştirerek birbirimizi 'öteki'leştirme sakıncasını içermekle kalmaz, reaksiyoner davranışlar sonucu tehlikeli çatışmalara da zemin hazırlar. Hayır, sağcısı da solcusu da bu memleketin evlatlarıdır. Hepimiz ortak bir kaderi yaşamaktayız. Bir başka söyleyişle tüm ayrılıklarımıza karşın kaderimiz hepimizi aynı mecburiyetlere zorlamakta, sürüklemektedir. Biri diğerinden az ya da çok vatanperver değildir. Kaldı ki bu kimliklerin pratikte birbirlerinden çok da farkları yoktur.

 

Auguste Comte pozitivizmiyle tanımlanan ulusal kimlik bir Cumhuriyet projesi olarak tepeden inmecilikle, zorlamalarla (topluma tek tip deli gömleği gibi giydirilerek) uygulanmaya çalışıldı. Merkeze bağlı sağ, merkeze bağlı sol hatta İslamcı kimlikler, esasen tek rengin değişik tonları gibiydiler. Tedip süresince devletten topluma yayılan tahammülsüzlük giderek toplumun kendi arasında birbirlerinin farklılığına duyulan nefrete dönüştü. Değil mi ki, bizi bulan bir felaket sağcımızı solcumuzu ayırmıyordu. Tepemizde patlayan bir bomba sağcıya ayrı solcuya ayrı tahribat yapmayacaktı. Ya da enflasyonun etkisi şu kesim için farklı bu kesim için daha farklı oranlarda olmayacaktı. Yani aynı dili konuşan, aynı sokakları yürüyen, aynı otobüslere binen, alışveriş yaptıkları marketleri aynı olan, kısacası hayatın pratik realitelerini birlikte yaşayan; esasen gerçek sevinçleri gerçek hüzünleri birlikte paylaşan insanlar nasıl olup da politik farklılıklarla kamplaşıyor, cepheleşiyor (bu askeri terim bir dönem maalesef siyasi, kültürel bir terim olarak da kullanılmıştır) dahası düşman kardeşler oluyordu? 60'lardan 80'e kadar bu kanlı oyunda binlerce çiçek ömrünün baharında soldu, kurudu. Bu talihsiz geçen yılların tarihi, bir neslin absürd kamplaşmalarla yitirildiğinin anaların gözyaşının, dul kalan kadınların, öksüz kalan çocukların tarihidir. Vatan kurtarılacaktı! Bunun için kahraman vatan evlatları 'öteki' taraftaki düşman (olan) vatan evlatlarını göz kırpmadan öldürmeliydi. Yağmurlar yağmasa da sokaklar ıslaktı.

 

Konuşmamda bu tarz ayrımların tehlikeli, yapay ayrımlar olduğu, kimliğimizi ifade edecek tarihsel kökleri, sosyal hatta kişisel nitelikleri bulunmadığı ekseninde yoğunlaştım. Hemen söyleyeyim pek memnun kalmadılar, hatta başkan konumundaki kişi ne dediğimin belli olmadığı şeklinde banal bir tepki verdi. Ona göre net değildim. Çizgim, duruşum belli değildi. Kafam çok karışıktı. Meğer benden milliyetçi söylemi (nasıl bir söylemse) baskın olan bir konuşma bekleniyormuş. Üstat Cemil Meriç yalnızlığıyla oradan ayrılmıştım. Mealen 'Milli değerlerimiz üzerine konuştuğumda sen sağcısın, diyalektik çözümleme yaptığımda solcusun diye dışlanıyorum. Kimseye yaranamadım' diye bir sözü kalmış aklımda. Payıma oradaki sözde aydın insanlar adına yazıklanma dolu üzüntüler düştü. Kendi ironik trajedimiz kuşatıyor yine her yanımı. On yılda her savaştan açık alınla çıkıp, on yılda her yaştan onbeş milyon genç yaratan bu ulusun seçkin, elit olması beklenen münevver evlatları bile duracakları yeri düşünerek belirleyemiyorlar. Var olacağımız yeri düşünerek belirleme yerine, bizim için belirlenmiş yerde düşünmeye çalışıyoruz. Orada bizden başkalarını da buluyoruz, kendimizi bir takım içinde buluyoruz. Böylece düşünsel arayış ve duruşumuzda akımların değil takımların etkisi oluyor. Düşünsel konumum itibariyle tapulu bir yerim olmadı. Aklımın karışık olması belki de bilinen anlamıyla yerimin neresi olduğunu aramamdan da kaynaklanıyor. Bana gösterilen yer, benim için hazırlanmış, düzenlenmiş yer gerçek anlamda benim olan, benim durmam gereken yer midir?

 

AB Müzakerelerinin resmen başladığı üç Ekim'le birlikte öteden beri zaman zaman yoğunlaşarak sürdürülen 'kimlik' eksenli tartışma bundan böyle daha yoğun yapılacağa benziyor. Ben asıl bu ve benzer vesilelerle gündeme gelen/getirilen tartışmaların ne ölçüde samimi ne ölçüde politik veya iktidar hesaplarıyla yapıldığını merak ediyorum doğrusu. Merak ediyorum çünkü hadiseler karşısında konumlarını tekrar belirleyenler (mevzilenenler mi demeliydim?) yıllardır piyasada tamamen tersi söylemlerin yılmaz savunucuları rolüyle göründüler. Dün kanlı bıçaklı olanlar bugün can ciğer kuzu sarması olup sözde Kuvay-ı Milliye hareketi oluşturuyorlar. İnsan sormadan edemiyor; yıllardır sağda ve solda vuruşanların ne oldu da bir anda söylemleri, eylemleri değişiverdi? Doğrusunu isterseniz bana tuhaf gelen bu tarz oluşumların bir şekilde Müslüman ve mütedeyyin toplumsal vasatı hedef almasıdır. Kimi odaklar birbirinden ne kadar farklı ve ayrı da görünseler kitlesel İslami hassasiyetin siyasal, sosyal güce dönüşerek ülke yönetiminde söz sahibi olması karşısında birlikte tutum alıyor ya da aldırılıyorlar demek ki. İçinde birçok kuşku barındıran bu son kanaatimiz önceki sözlerimizle çelişki arz etmiyor mu? İlk bakışta öyle sanılabilir. Doğrudur, ben yapay yapılanma ve ayrımlardan yana olmadığımı ifade ettim. Hatta ulusal kimliklerle bireysel kimlik alanlarının birbirine karışmaması gerektiğini savunuyorum. Yani ulusal kimlik gerekçeleriyle bireysel bakış ve duruşumuz bozulamaz. Biri diğerinin yerine ikame edilemez. Kategorileri, mahiyetleri, kapsama ve ifade alanları farklıdır. Ulusal kimlik farklı yanlarımızı değil ortak yanlarımızı ifade eder. Bu bağlamda gerektiğinde bireysel kimliğimizden ödün verilebilir. Bireysel kimlik ise ortak yanlarımızdan daha çok ve daha önce ayrı yanlarımızla, özellikle de farklı düşünsel yanlarımızla elde edilir. Ulusal kimlik bireysel farklılıkları yok etme enstrümanı değildir. Olamaz. En büyük yanılsama ve yanlışlık burada başlıyor. Ulusal kimlik motiflerine yaslanarak ve gerekçe gösterilerek şahsi tutumlar, şahsi kimlikler bastırılmak, sindirilmek istenmiştir. Sonuçta kişiliği sindirilmiş, silikleştirilmiş insan kalabalığı ortaya çıkıyor. Bu kalabalık anlaşılabilir bir üst kimlik bilinci ve ideali inşa etmede de yetersiz kalacaktır. O nedene 'birlik' düşüncesi yerine 'bütünlük' kavramı etrafınd...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Naylondan kimlikler
« Posted on: 19 Nisan 2024, 16:14:47 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Naylondan kimlikler rüya tabiri,Naylondan kimlikler mekke canlı, Naylondan kimlikler kabe canlı yayın, Naylondan kimlikler Üç boyutlu kuran oku Naylondan kimlikler kuran ı kerim, Naylondan kimlikler peygamber kıssaları,Naylondan kimlikler ilitam ders soruları, Naylondan kimliklerönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes