> Forum > ๑۩۞۩๑ Bilim Dunyası ๑۩۞۩๑ > Biyoloji Dünyası > Bilim Yaratılış Diyor
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Bilim Yaratılış Diyor  (Okunma Sayısı 1160 defa)
23 Ekim 2011, 18:21:34
Sefil
Yeni Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 28.807


« : 23 Ekim 2011, 18:21:34 »



Bilim Yaratılış Diyor

Evrimciler, çarpıtılmış fosil kayıtlarına, genetik lisanın (DNA) zâhirdeki benzerliğine ve beynin büyüklüğüne, insanın evrimini desteklemek için şartlı baktıklarından, insanların maymun benzeri atalardan evrimleştiğini iddia ederler. Onlara göre insanlar ve maymunlar ortak fizikî yapıları paylaşmaktadır (meselâ, kemikler, kafatası kapasitesi ve DNA dizileri gibi). Hâlbuki farklı bir nazarla bakıldığında bu kısmî benzerlikler, aynı dünyada benzer şartlarda yaşayan canlılara, benzer plâna sahip organların verilmesi veya çalışmalarında boyalar, fırçalar ve tuval gibi aynı malzemeyi kullanan bir ressamın her eserinde yeni ve farklı güzellikler göstermesi gibi de değerlendirilebilir. Dolayısıyla malzemenin ve bazı temel plânların benzer olması sadece Sanatkâr'ın birliğini gösterir. Kum, çimento, demir gibi malzemeler kullanılarak yapılan basit ve tek katlı bir evden gökdelenlere ve fabrikalara kadar yüzlerce farklı bina birbirinden türememiş, aksine her biri akıllı ve ilim sahibi bir mimarın elinden çıkmıştır.

Evrimciler anatomik organlardaki kısmî benzerliğin zayıf bir delil olduğunu bildiklerinden bunu desteklemek için, insanlar ile iddia edilen maymun benzeri ataları arasındaki zihnî kabiliyetler ve davranış hususiyetlerinin benzerliklerine de bakarlar. Meselâ, insanın lisan bilgisinin ve konuşma kabiliyetinin, hayvanların haberleşme sistemlerinin evrimle gelişmesi neticesinde ortaya çıktığını iddia ederler; ancak buna ait deliller de inandırıcı değildir.

Maymunların basit sembolik el hareketleriyle ilgili kabiliyetlerini ele alalım. Sadece maymunlara değil, bütün hayvanların fıtratlarına, onların mevcut organlarıyla ortaya koyabilecekleri kendi türlerine has, bir haberleşme ve hemcinsleriyle anlaşma tarzı bir nevi ilhâm yerleştirilmiştir. Nitekim Kur'an-ı Kerîm'deki "arıya vahyettik"(Nahl,16/68) beyanından bütün hayvanlara hayatlarını sürdürmeleri için gereken davranış hususiyetlerinin verildiğini anlıyoruz. Maymunlar da mevcut potansiyelleri çerçevesinde bazı fizyolojik ihtiyaçlarını yerine getirmek için hemcinsleriyle anlaşma kabiliyetine sahiptir. Evrimci bir Antropolog olan Barbara King, bir maymunun özel bir içeceğe karşı damak tadının geliştiğini ve o tadı belirtmek için sembolik bir işaret dili öğrendiğini bildirmektedir.1 King evrimci bir bakışla, bu kabiliyeti, maymunlarla olan geçmişimizde olduğu iddia edilen ortak atayı destekleyecek şekilde yorumlamaktadır. Fakat maymunun gerçekte bu içecek hakkında bildiği şey, "tadı güzel gazlı sarı bir sıvıdan" başka bir şey değildir. Bu hususta maymunlara üstü kapalı şekilde bir lisan tecrübesi atfedilse bile, bu onların insanla ortak atadan geldiğine bir delil olamaz.2

Bir maymun, gerçek mânâda bir meyve suyunun ne olduğu, meyvelerin ezilerek kaynatılması ve sulandırılarak içecek haline getirilmesi, daha sonra karbonatlanması neticesi meydan gelmiş asitli bir içecek olduğu konusunda bir fikre sahip midir? Bir maymun bu kavramı ve içeceğin ne olduğunu kavrayabilmek için bununla ilgili diğer kavramları elde edebilir mi? Bu kavramı, insanların yaptığı şekilde sınırsız sayıda uygun metnin içerisine uygun şekilde yerleştirebilir mi? Asla kabul edilemeyecek bu durumun zorluğu, insan ve maymunların zihin kapasiteleri arasındaki benzerlikleri değil, tam aksine aradaki büyük farklılığı göstermektedir. Maymunların ve diğer hayvanların haberleşme sistemleri ile insanın konuşması arasında evrimle aşılamayacak büyük bir uçurum vardır. 20. yüzyılın önde dilbilimcilerinden, Noam Chomsky bu konuya ışık tutacak bir beyanda bulunur: "İnsan dili üzerine çalıştığımız zaman, belki de 'insanın mahiyeti' olarak adlandırılacak lisan kabiliyetinin, insana has ve onun aşkın yanından ayrılamayacak olan, ferdî veya içtimaî bütün yönlerini içine alan, aklın kendine has ve insanı diğer canlılardan ayıran yönünü keşfettiğimiz düşünülebilir... Bir dili kullanırken kişi, kendi tecrübeleri açısından yeni olan, eski birikimlerine bağlı kelime dağarcığından geçirilmiş sayısız miktarda ifadeyi anlayabilir; karşı karşıya kaldığı yeni durumlar için o şartlara uygun ifadeler üretebilir ve bu esrarlı kabiliyeti taşıyan diğer fertlerin ne dediklerini anlayabilir. Sıradan dilin bu üretici ve gelişmeye açık hamleci yönü, insan dilini bilinen diğer hayvan iletişim sistemlerinden ayıran temel bir faktördür."3

Chomsky yukarıdaki ifadesiyle, evrimci literatürdeki klâsik tuzağa cevap vermektedir. Zîrâ birçok evrimci, insanlar ve maymunlar (veya genel olarak diğer hayvanlarla) arasındaki basit benzerlikleri maymunları yükseltmek için değil, tersine insanları alçaltmak için kullanmaktadır. Bilhassa, böyle evrimciler benzerliğin temelini oluşturan insanlığımıza ait özellikleri aşağı ve geri gösterirler. İnsanlar ve maymunlar her ikisi de haberleşme sistemine sahip oldukları için, insan dilinin, maymun haberleşme sisteminin daha mükemmelleşmiş (daha çok evrimleşmiş) bir çeşidi olduğu söylerler. Ancak durum hiç de onların söylediği gibi değildir. İnsan dili, farklı durum, konum ve şartlara sayısız uyum gösterebilme, yeni kavramlar ve metaforlar üretebilme kabiliyeti ile iletişim sistemleri içerisinde hayvanlarda eşi-benzeri görülmeyen bir iletişim sistemidir. Jonathan Marks, bu durumu şöyle özetler: "Bütün dallarda maymunlarla yapılan işaret dili deneylerinde ortaya çıkan üç şey açıktır. Bir, maymunlar kendilerine insanlar tarafından sunulan bir sembol sistemini sınırlı olarak kullanma ve onunla bazı temel ihtiyaçlar konusunda münasebet kurma kabiliyetine gerçekten sahiptir. İki, ama maalesef, söyleyecek hiçbir şeyleri yoktur. Ve üç, tabiî hayatlarında bu tarz sistemleri kullanmamaktadırlar."2

Aynı şekilde, evrimciler insan zekâsını, maymunların ve diğer hayvanların zekâlarıyla karşılaştırırken, insan zekâsını küçümseme eğilimindedirler. Evrimcilere göre, zekâ, bizim ve diğer hayvanlar tarafından, hayatta kalma ve üremedeki değerinden ötürü elde edilmiş, tabiî seleksiyonun nöronları işleyerek ortaya çıkardığı bir üründür. Darwinciler bizim zekâmızla dünya arasında bulunan hikmetli uyumu tabiî seleksiyona atfederler. Ancak zekâ, evrimcilerin bu tanımdan çok, hayvanların temel bir özelliği, bütün canlılara hayat veren İlâhî yaratma gücünün tecellisi olan bir prensiptir. Biraz daha açarsak, her canlının hayatını sürdürmesi için gerekli olan donanımını nasıl kullanacağını belirleyen İlâhî kaynaklı bir sevktir. Bütün biyofizikî âlemde gördüğümüz olağanüstü sanatlı yapıların işleyişini yönlendiren, hayatlarını sürdürebilmeleri için gerekli hikmetli bilgiyi hayvanlara zihnî kapasiteler şeklinde -ve en üst seviyede de insana- yükleyen bir olgudur. Bizim zekâmız dünyayı anlayarak yaşama için gerekli olan potansiyel kabiliyete sahiptir ve bu, zekâyı her canlının ihtiyacına göre veren Yaratıcı'mıza işaret etmektedir. Bir solucanın, böceğin veya balığın hayatta kalması için sergilemesi gereken sevk-i İlâhî şeklinde tezahür eden "zekice" davranışları bir tür zekâ ürünüdür. Bütün canlılar değişik seviyelerde bu tür davranışlar sergiler. Arının kovanını inşa etmesi, örümceğin ağı ile tuzak kurması, kuşların göç yollarını bulması şeklinde tezahür eden davranışları, akıl, şuur, irade gibi sadece insana has vasıfların dışında yaratılış gâyelerini yerine getirmek için verilmiş zekâlarını gösterir. İşte tam burada evrimciler büyük bir açmaz içine girerler. Zîrâ, sınırsız sayıda sergilenebilecek davranış içinden, hayvanın anatomisine, fizyolojisine ve bütün bir ekosisteme uygun gelecek en mükemmel ve uygun kalıpların seçilmesi ancak küllî irade ve şuur sahibi bir Yaratıcı'yı gösterir, bütün bunlar tesadüflerin oyuncağı şuursuz tabiat kuvvetlerine verilemez.

Ayrıca omurgasız bir canlının, meselâ bir böceğin veya örümceğin zekice davranışlarının onun beyin dokusunda nasıl ortaya çıktığını bir kenara bıraksak bile, evrimin akılsız ve şuursuz mekanizmalarının zekâ gibi madde dışı, mahiyeti meçhul bir fenomeni, plânlı bir şekilde geliştirerek, omurgalı sınıflarının her birine uygun stratejiler üretecek biçimde nasıl evrimleştirdiği hiçbir maddî mekanizma ile izah edilemez.

Zekâya, tabiî seleksiyonun bir ürünü olarak bakıldığında, sadece hayatta kalmak ve çoğalmak için bir araçtır. Böyle bir aracın, dünya hakkında bize doğru bilgi vermek ve dünyayı gerçek mânâsıyla idrâk etmek gibi bir vazifesi yoktur. Darwin'in de kabul ettiği gibi, evrimi ortaya çıkardığı iddia edilen süreçler, hakikatin doğru şekilde sunulmasına hiçbir fayda sağlamaz. Gerçekten de evrime atfedilen prensiplere göre, zekâmız yaşadığımız âlemi anlama pahasına daha çok menfaat ve zevk adına çalışıyor gibidir. Zekânın bu gücü akıl ve vicdanla dengelenmediği takdirde insanlığın başına sıkıntıdan başka bir şey getirmez.

Darwin kendisi de bu sıkıntıyı hissetmiştir: "Daha ilkel hayvanların aklından gelişen insan aklına inanmanın bir değeri var mıdır yahut bu tamamen güvenilir midir, şu korkunç şüphe her zaman aklıma gelir." demiştir.4 Eğer evrim teorisi, daha ilkel hayvanların aklından gelişen insan aklının bir ürünü ise, neyi temel alarak evrim teorisine güveneceğiz? İnsan aklının nasıl ortaya çıktığının bir açıklaması olarak Darwin teorisi, kendi içinde uyumlu olmadığına kendisi işaret eden bir teoridir, bir başka deyişle, mantıkî açıdan teori kendi kendini çürütmektedir.

Evrimciler insanın ayrıcalığının üzerinde durmak yerine, insanın hayvanlarla olan ortaklığı üzerinde durma eğilimindedirler. Maymunla insanın ortak atasından, yırtıcılarla ortak ataya, kemiricilerle ortak ataya, sürüngen ve kuşlarla ortak ataya ve nihayetinde hayatın başlangıcına kadar geriye giden bir ortak ataya varma gâyelerini tahakkuk ettireceklerini düşünürler. Fakat bütün hayvanlar içinde hiçbirisi uzaktan ve yakından insan aklı ve zekâsıyla boy ölçüşebilecek seviyede değildir. Yunus, fok, şempanze, köpek, fil, papağan gibi bilhassa eğitilerek sirklerde gösteri yaptırılan hayvanların marifetlerini evriml...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Bilim Yaratılış Diyor
« Posted on: 05 Mayıs 2024, 21:30:49 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Bilim Yaratılış Diyor rüya tabiri,Bilim Yaratılış Diyor mekke canlı, Bilim Yaratılış Diyor kabe canlı yayın, Bilim Yaratılış Diyor Üç boyutlu kuran oku Bilim Yaratılış Diyor kuran ı kerim, Bilim Yaratılış Diyor peygamber kıssaları,Bilim Yaratılış Diyor ilitam ders soruları, Bilim Yaratılış Diyorönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes