1.Ünite
İSİM
İsim 1
Arapçada, kelime adı verilen ve tek basına bir anlam ifade eden söz birimi üç kısma ayrılır: İsim, fiil ve harf. İsim; insan, hayvan ve cansız nesneler için kullanılan adlandırmaya denir. _simlerin anlamı zamana bağlı değildir. _simler, belirli-belirsiz ve eril dişil seklinde ikiye ayrılırlar.
İsimler köklerine göre “câmid” ve “muştakk olmak üzere ikiye ayrılır. Örneğin, “Bagdat” sözcüğü herhangi bir sözcükten türememiştir ve câmid’dir. (Sa’bun ) “zorluk” sözcüğü ise (Sa’ube ) “zor olmak” anlamındaki fiilden türemiş muştakk bir isimdir
Metin (1)
Arapçanın Bazı Problemleri
“Her dilin kendine özgü problemleri vardır. Bu derste Arapçanın en önemli sorunlarından ikisini okuyacağız.
Arapça’da karşılaştığımız temel birtakım sorunlar: :تواجه اللغة العربية عددا من المشاكل الاساسية نذكر منها
Birinci olarak: Fasih ve konuşma dili olarak iki fark vardır.
İkinci olarak: Arapça hattının kısa harekeleri gösteren harflerden yoksun olmasıdır.
Fasih Arap diliyle, genel olarak, yazıda, konferanslar vermek, hutbe ve haber yayınları gibi özel ilişkilerdeki konuşmada kullanılan dili kastediyoruz. Ve aynı zamanda o kültür, ilim, edebiyat ve Kur’an-ı Kerim dilidir. Arapların bulunduğu, hicret edilen yerlerde Fas, Mısır, Irak’ta olsun yazının kullanımı birdir.
Ammice ise; Arapların günlük hayatta kullandıkları dildir. Bazı sesler ve kelime kuralları itibariyle fushadan farklıdır. Fushada karşılaştığımız harekelerin i’rablarının ammice de kullanılmaması ikisinin arasındaki en önemli farktır. Bir başka yönden, halk dili tek değildir. Bilakis, her ne kadar pek çok sözcük, ses ve kuralda ortaklık olsa da, bir Arap ülkesinden diğerine değişiklik gösteren çok sayıda lehçe vardır.
Sözü edilmesi gereken şeylerden biri de, konuşma ve yazı dilleri arasındaki farklılığın dünya dillerinin çoğunda bulunmasıdır. Bu farklılığın Arapça’da fazla olmasından dolayı Araplar fushada kendilerini ifade etmekte zorlanmaktadırlar. Özellikle de günlük konuşmalarda kullanmaya çalıştıklarında. Arap hattının temel sorunu üstün ötre ve esre gibi kısa harekeleri temsil eden harflerden yoksun olmasıdır. Genellikle hareke olmadan görünüyor. Ve bu durum okumayı zorlaştırıyor okuyucunun hangi harekeyi kullanması gerektiğini bilmesini gerektiriyor. Misal olarak ketebe kelimesini alalım. Kütübün veya ketebe veya kütibe veya ketebe gibi okumanız mümkün bu kelimelerin kendine has manaları vardır.
Kahire’de, Sam’da ve Bağdat’taki Arap Dili Kurumları bu problemin önemini eğitimsel, düşünsel ve ekonomik yönden algılamıştır. Arap yazımını kolaylaştırmak için en iyi öneriye sunanlara ödüller düzenlendi. Pek çok fikirler sunuldu. Bunlar arasında; Latin harfleri kullanılması fikri, harekeleri gösteren harflerle ilgili bazı işaretlerin konulması fikri, bütün harfler için başta ortada sonda tekbir şeklin kullanılması fikri vardır. Okumayı şimdikinden daha kolay kılması mümkün olan projeyi Kahire’deki Arap dil Kurulu kabul etti. Bu ise özellikle kelimenin sonunda harekelerin kullanılmasıdır. Ve bu projeyi Milli Eğitim Bakanlığı’na okul kitaplarında kullanılması için gönderdi.
İsim 2
İsimler, son harflerinin harekesi itibariyle üç farklı pozisyondan birine sahiptir.
1- Belirsiz bir sözcüğün son harfi “un”, belirli sözcüğün sonu da “u” seklinde harekelenirse o sözcüğe marfû‘ denir.
2- Belirsiz bir sözcüğün son harfi “en/an”, belirli sözcüğün sonu da “e/a” seklinde harekelenirse o sözcüğe “mansûb” denir.
3- Belirsiz bir sözcüğün son harfi “in”, belirli sözcüğün sonu da “i” seklinde harekelenirse o sözcüğe “mecrûr” denir.
Metin (2)
İslam Öncesi Araplarda Kültürel Kaynaklar
İslam öncesinde Arapların uygarlıkları vardı. Diğer uygarlıklarla iletişim halindeydiler. Onlardan etkilendiler. Arapları etkileyen en önemli kültürel kaynaklar aşağıda gelen gibidir:
Birinci olarak: Roma (Bizanslılar) ve Farslar. “Onlarla (Romalılar ve İranlılarla) iletişim, Sam’daki Gassâniler ve Irak’taki Munzirler aracılığıyla yapıldı.
Gassâniler; İslam öncesi asırlar boyu devam eden Sam’daki bir Arap devletini kuran Yemen asıllı Arap kabileleridir. Roma (Bizanslılar)’nın egemenliğindeki krallar yönetmişlerdir. 528 yılında Hîra krallığını yenen el-Hâris b. Cebele ve 614 yılında Bizans yönetiminden bağımsızlığını isteyen en-Nu‘mân, onların en meşhur krallarındandı. Gassaniler Hıristiyandılar sonra islamın doğuşuyla çoğu Müslüman oldu.
Lahmoğulları veya Lahmîler olarak da bilinen Munzirlere gelince, onların, başkenti Hîra olan Irak’ta bir Arap devleti vardı. İranlıların tabiyeti altındaydılar. Gassaniler ve onlar arasında savaşlar ve anlaşmazlıklar söz konusuydu. Birinci Munzur, ikinci Munzur vb gibi bilinen kralları vardı. Beşinci Munruz onların sonuncusuydu. (632-628). Munzurlular Gassaniler gibi Hıristiyandılar. Onların İran melikinin divanında katip olarak bulunmuş Adiy b. Zeyd adında meşhur bir şairleri vardı.
İkinci olarak: Ticaret sayesinde Habeşistan ve Hindistan gibi diğer bazı milletlerle iletişim kurmuşlar ve diğer uygarlıklardan etkilenmişlerdir.
Üçüncü olarak: Yahudiler ve Hristiyanlar (İseviler) Arap yarımadasını bazı kısımlarında yaygın olarak dağılmışlardır. Yahudiler Yesrib (Medine)’de, Hayber’de, Yemen’de ve Taif’te yaygındılar. Hıristiyanlara gelince Necran’da, Irak (Munzuriler)’da, Şam (Gassaniler)’da idiler. Bu iki din yarımaya bazı Yunan kültürünü, felsefesini Tevrat ilimlerinden tarih, yaratılış cennet ve cehennem hadiselerini ve hesap günü vs olmak üzere taşımışlardır.
Bütün bu kaynaklar vasıtasıyla Arapların daha önce aşina olmadığı insanların etkilendiği bir takım yeni fikirler Arapçaya yeni telaffuz edilen kelimeler girmiştir. Tüm bu etkenler İslam’ın zuhurundan kısa bir süre sonra yayılmasına yardımcı olmuştur.
[
Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın