PEYGAMBERİN
HASTALIĞI VE ÖLÜMÜ
Rivayete göre Allah Resulü (as) bir rivayete göre 13 gün, yine denildiğine göre de yedi gün hastalandı. Hastalığının ilk günlerinde eşi ve annemiz Hz. Meymune’nin (ra) evinde kalıyordu. Ancak hastalığının şiddetinin artması üzerine, eşlerinden izin alıp, tedavisinin eşi Hz. Aişe’nin evinde kalarak sürdürülmesini istedi.[1]
Bunun üzerine Peygamber (as) amcası Abbas ile yeğeni ve damadı Hz. Ali’nin omuzlarına dayanarak Hz. Aişe’nin evine geldi. Allah Resulü’nün hastalık sebebi, Hayber’de yemiş olduğu bir yemekten dolayı idi. Çünkü ikram edilen ete zehir konmuştu. Buhari Hz. Aişe’den rivayet ediyor, Hz. Aişe diyor ki:
Allah Resulü’nün ölümüyle sonuçlanan bu hastalığında Allah Resulü (as) şöyle buyurmuş:
“Ey Aişe! Ben hala, Hayber’de yediğim o yemeğin, etin acısını hissediyorum. İşte şu anda yediğim o zehirli et sebebiyle kalbimin damarı çatlayacak gibidir.”[2]
Allah Resulü’nün hastalığının şiddeti artınca, başından aşağıya su dökmelerini istemiş, onlar da başına su dökerek ateşi düşürmeye çalışıyorlardı. Çünkü ateşli hastalıktan, sıtmadan aşırı derecede rahatsızdı.
Rivayet olunduğuna göre Allah Resulü’nün (as) ölüm zamanı yaklaşınca, ölüm meleği yanına gelir ve kapıyı çalar. Peygamber (as) ey Fatıma! Kapıda kim var? diye sorar. O da, babacığım! Bir ziyaretçi, diye söyler. Allah Resulü (as) peki onu tanıyor musun, der. Fatıma, hayır, tanımıyorum, der. Bunun üzerine Peygamber (as): “ey Fatıma! O gelen, lezzeti kaçıran, cemaatleri birbirinden ayıran, erkek ve kız çocuklarını yetim bırakandır. Ona kapıyı aç! Bunun üzerine onun sesini işitti fakat onu göremiyordu. O şöyle diyordu:
Ey Nübüvvet ve risalet evinin halkı! Size selam olsun. Allah Resulü (as) de Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi sizin de üzerinize olsun, diye selamını aldı ve ey kardeşim! Ey Azrail beni ziyarete mi geldin yoksa ruhumu almaya mı? diye sordu.
Azrail de: Ey sevgilim, habibim! Ben bu dünyada bugüne dek senden önce hiçbir kimseyi ziyarete gelmedim. Ancak sana karşı şefkat ve merhametle, seni üzmemekle emrolundum. Eğer ruhumu al, dersen, alacağım, eğer dön git, dersen, dönüp gideceğim, diye cevapladı.
Bunun üzerine Allah Resulü (as) sana Allah adına yemin veriyorum, Kardeşim Cebrail’i nerede bıraktın, o gelene dek, ruhumu alma, dedi.
Azrail (as) de, onu gökte bıraktım, ruhun ile alakalı olarak melekler ona taziyede bulunuyorlar, dedi. Azrail’in sözleri henüz bitmişti ki, Cibril-i Emin şöyle diyerek iniverdi:
Ey Muhammed! Rabbinin sana selamı var ve sana diyor ki: Sen Onun Resulüsün, elçisi ve en seçkin kulusun, Mutsafasısın. Dilersen eğer, tıpkı Peygamberi Nuh’un (as) ruhunu ertelediği gibi seni de erteleyecek! Bunun üzerine Allah Resulü (as) Peki ey Cebrail, bunun ötesi ne var? Diye sorması üzerine, Cebrail, senin Allah ile kavuşman vardır.
İşte bunun üzerine Allah Resulü (as): “Ey Azrail, ruhumu al” diye buyurdu.
Azrail (as), Allah Resulü’nün mübarek ruhunu almaya başladı. Canının kesilmesi dizlerine kadar ulaşınca, dedi ki; “Allah’ın kendisine nimet verdikleriyle beraberdir” dedi, göbeğine kadar ulaşınca, “dönüşümüz ancak Allah’adır” dedi, cani göksüne dayanınca, Biz Allah’tan geldik” dedi. Can boğaza gelince, “Aman ya Rabbi, bu ölüm acısı ne kadar da zormuş” dedi.
Bunun üzerine kızı Fatıma (ra) da: “Bugünden itibaren senin sıkıntına, yokluğuna dayanmak gibi bir başka acı olamaz babacığım, aman ya Rabbi bu nasıl bir acı!” dedi.
Peygamber (as) kızı Fatıma’nın bu üzüntüsü üzerine, “Kızım, artık bugünden sonra baban bir sıkıntı ve ıstırap yaşamayacaktır” dedi. Allah Resulü’nün yanı başında bir tasın içerisinde su bulunuyordu. Allah Resulü elini buraya daldırıyor ve bununla yüzünü, yanaklarını serinletiyor ve şöyle diyordu: Refik’i A’la’ya, Refik’i A’la’ya, doğrusu ölüm anının da sıkıntıları varmış.
Allah Resulü’nün (as) ölümü üzerine kızı Fatıma: “Vah babacığım! Dua ede ede Rabbinin çağrısına icabet etti. Vah babacığım, Firdevs cenneti yerin olsun. Vah babacığım! Babacığım, acısına Cebrail’i bile çağırdığımız babacığım!
Allah Resulü (as) defn edilince, Hz. Fatıma Enes’e: “Ey Enes! Allah Resulü’nün üzerine toprak örtmek nasıl yüreğiniz elverdi?” diye konuşmuş.[3]
Peygamber (as) Hz. Aişe’nin evinde, onun kucağında, başı onun göksüne dayalı olarak vefat etti.[4]
Peygamber (as) Hz. Aişe’nin evinde vefat ettiği yerde toprağa verildi.[5]
Kardeşim! Allah Resulü’nün (as) ölüm anındaki bu halini görüp öğrendikten sonra ne düşünürsün söyler misin? Acaba ölüm anında bizin halimiz ne olacak bilir misin? Allah’tan ölüm anında bizleri ölüm sarhoşluğunun verdiği sıkıntılardan korumasını, bu anın kolayca geçmesini dileriz. Son nefesimizi mutluluk ve huzur içerisinde teslimini isteriz. Çünkü O her şeyi işiten ve dualara icabet edendir.
Peygamber ‘den (as) gelen rivayete göre O (as) şöyle buyurmuştur: “Doğrusu ölümün öyle bir şiddet ve sıkıntısı vardır ki bu, üç yüz kılıç darbesinden çok daha şiddetlidir.”
Kardeşim! Bilmelisin ki, mümin can çekişme noktasına gelince, Azrail’e onun canını alması için emir verilir. Azrail de bu mümin kişinin yanına güzel bir surette, güzel kokular içerisinde olarak gelir. Onun ruhunu almaya başlar ve canını alırken de tıpkı yağdan kıl çekercesine, onun canını alır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“De ki: Size vekil kılınan, bu konuda görevlendirilen ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.” (Secde, 32/11)Azrail ile birlikte rahmet melekleri de onun ruhunu alması için orada hazır bulunurlar. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Nihayet birinize ölüm geldi mi elçilerimiz, görevli meleklerimiz onun canını alırlar. Onlar vazifede kusur etmezler.”(En’am, 6/61)Melekler mümin kulun yanına geldiklerinde onu cennetle müjdelerler. Olabileceklerden dolayı kendisi için bir korku olmayacağını söylerler, geride kalanlar için de mahzun olmamasını öğütlerler.
Yüce Mevla buyuruyor:
“Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır deyip, sonra dosdoğru yola yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size vadolunan cennetle sevinin.”(Fussilet, 41/30)Melekler kendisini cennetle müjdelediklerinde sevinir ve mutlu olur, artık bundan böyle ölümü sever.
Müslim’in Hz. Aişe’den rivayetine göre, demiş ki Peygamber (as) şöyle söyledi:
“Kim Allah’a kavuşmayı isterse, Allah da onunla kavuşmayı ister, kim Allah’a kavuşmayı istemezse, bundan hoşlanmazsa, Allah da o kuluna kavuşmayı istemez.”[6]
Hz. Aişe diyor ki, dedim ki, ey Allah’ın Resulü! Ben ölümden hoşlanmıyorum, bu nasıl olacak? Diye sordum. Bunun üzerine Allah Resulü (as) şöyle buyurdu: “Ey Ebu Kuhafe’nin kızı! Bu, senin bildiğin gibi değildir. Bu, şu demektir. Mümin öleceğinde melekler onu cennet ile müjdelerler. İşte bundan dolayı da mümin bir an önce Allah ile, Rabbiyle kavuşmayı diler. Allah da böyle kulu ile kavuşmayı sever. Kafir kimseye gelince, ölümle pençeleşmeye başladığında melekler onu azap ile müjdelerler. İşte böyle biri de Allah ile kavuşmayı istemez, hoş görmez, Allah da böyle bir kulu ile karşılaşmayı istemez.” [7]
Nesai de Ebu Hureyre’den (ra) rivayet ediyor, demiş ki Allah Resulü (as) şöyle buyurdu: “Mümin ölüm döşeğinde iken, rahmet melekleri beraberlerinde beyaz bir ipekle gelirler. Şöyle derler: Sen Rabbinden hoşnut ve Rabbin senden memnun olarak çık, Rabbinin huzuruna, Onun rahmetine ve Onun sana karşı öfke duymadığı huzuruna çık git. Ruh böylece misk kokusundan daha güzel ve hoş bir koku ile çıkar, ayrılır. Hatta öyle ki o ruhu melekler elden ele dolaştırırlar. Böylece ta gelip gök kapısına dayanırlar. Melekler o ruhu getiren meleklere: dünyadan getirmiş olduğunuz bu ruh ne kadar da güzel kokular saçıyor, derler. İşte böylece müminlerin ruhlarını getirirler, melekler bundan dolayı büyük bir sevinç ve mutluluk duyarlar. Tıpkı yitiğini bulmuş birinin duyduğu sevinç ve mutluluk gibi. Bu arada; filan kimseye ne oldu, filan kişi ne yaptı, diye sorarlar. Bunun üzerine çevresindekiler derler ki, dokunmayın, ona, o henüz dünya kederini üzerinden atmış değildir, fazla sormayın. Kendilerine, filan kimse de ölmüştü ve size, yanınıza gelmişti, derler. Onların buna cevabı, o, cehennem ateşini boyladı, olur.
Kâfir olanlara gelince, ölüm döşeğine düşünce kâfir, azap melekleri yanına bir pala ile gelirler ve kendisine, Allah’ın gazabını ve öfkesini hak ettiğin halde çık git Allah’ın azabına! Böylece kâfirin canı, en iğrenç bir halde kokuşmuş bir şekilde bedeninden ayrılır. Böylece onu alıp dünya kapısının önüne getirirler. Oradakiler, bu iğrenç koku imiş, diyerek rahatsızlıklarını dile getirirler. Böylece onu da kâfirlerin ruhlarının yanına getirip katarlar.”[8]
İşte mümin olan bir kimsenin ölüm sebebiyle olan sevinci böyle olacaktır. Çünkü mümin böylece Rabbisine kavuşmaktan mutlu ve memnun kalacaktır.
Rivayete göre Bilal b. Rebah ölüm döşeğinde iken, yanı başında hanımı üzülerek velveleye başlar ve Ahh der: Bilal, hanımına şöyle bir bakar ve ona, sakın ha ah deyip üzülme, eğer diyeceksen, ne mutlu ona, de, diyerek uyarır. Devamla şöyle der: çünkü şu anda ben adeta geceleyin, düğüne ve zifafa hazırlanan damat gibiyim. Çünkü yarın sevdiklerim Muhammed (as) ve arkadaşlarıyla beraber olacağım. Behey zavallı kadın ağlayacaksan sen kendi haline ağla. Çünkü ben uzun yıllar hep bunun için, bugün için ağlayıp durdum.
Şairin biri şöyle seslenir:
Annen seni doğururken sen ağlamakta idin
Oysa çevrendekiler gülüp eğlenmede idi
Çalış öyle bir gün için herkes ağlarken çevrende
Ölümün geldiği gün ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın