> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Eğitim > Yetişkin Din Eğitimi > Önsöz
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Önsöz  (Okunma Sayısı 1912 defa)
15 Temmuz 2010, 17:14:50
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 15 Temmuz 2010, 17:14:50 »



SEVGİ PEYGAMBERİ VE YETİŞKİN DİN EĞİTİMİ
 

ÖNSÖZ

 

Bu kitabın yazılmasının çocukluğuma kadar ulaşan kırk yıllık bir öyküsü vardır. İlk dini tecrübelerim arasında hacı­ların Mekke"den getirdiği hurmaları huşu ile yemek ve zem­zem suyunu vecd ile içmek, hurmaları yedikten sonra dedemin uyarısı ile çekirdeklerini temiz bir toprağa gömmek, zemzem suyunu içtikten sonra hastalıklarımın ve güçsüzlüğümün gidip güç kazanacağım yolundaki inançla suyla ellerimi ıslatmak gibi davranışlarım olmuştu. Hurma ve zemzem, erişilmesi im­kânsız gibi gördüğüm olağanüstü kutsallığı olan dinsel nesne­lerdi. Onlara bu kutsallığı kazandıran husus, Peygamberimiz Hz. Muhammed'in yaşadığı topraklardan getiriliyor ve onun kutsal hatırasını taşıyor olmalarıydı.

Peygamberimizle adını öğrenmenin ötesinde ilk tanış­mam bunlarla olmuş ve din eğitimim hep onun öykülerinin (kıssalarının) gölgesi altında gerçekleşmiştir. Aşağı yukarı Türk toplumunda her çocuğun dini bilgilerle tanışması benzer olaylara dayanır. Bundan dolayı bizim toplumumuzun din eği­timi uygulamalarında Rasûlullah(s.a.v.)'ın çok Özel bir yeri vardır.

Onun bize ulaşan hayat hikâyesi, bu hikâyenin meşhur olayları, çocukları ve kadınları, toplumun alt tabakasındaki insanları ve köleleri koruması, savaşları, esirlere karşı tutumları, arkadaşları ve ümmetine karşı fedakârlıkları v.b. gibi olaylar din anlayışımızın oluşmasında hep öne çıkan et­kenler olmuşlardır. Onun din anlayışımızın oluşmasındaki bu özel yeri, Peygamberliğinin yanı sıra, onu gönlümüzde yaşça ve mevkîce ailenin en büyük ve ileri gelen bir üyesi olarak kabul etmemizi sağlamıştır. Öyle zannediyorum ki toplu­mumuzun Hz. Muhammed(s.a.v.)'e karşı duyduğu muhabbet, ümmetin diğer toplumlarından çok daha farklı, çok daha sıcaktır.

Bu toplumun bir ferdi olarak ben de ömrüm boyunca Hz. Peygamber'i böyle hissettim. Hocalarımdan ve kitaplardan öğrendiğim davranışlarını model edinmeye çalıştım. Onunla ilgili, hacılarımızın anlattıklarını imrenerek dinledim. Ya­kın çevremde bulunan bazı kişilerin ona karşı hissettiklerinin tezahürü olarak ortaya çıkardıkları özel davranışlarını, şiir­sel ifadelerini hep hayranlık ve gıpta ile takip ettim. Onlara yaklaşmaya çalıştım. Hatta, Süleyman Çelebi'den, Yunus Em-re'ye, M. Akif'ten, Necip Fazıl'a, Ali Ulvi Kurucu'dan Arif Nihat Asya'ya, "Yağmur"un "O'na hasret" şairi Nurullah Genc'e kadar, ona duygularını şiirle ifade edenlerin mahare­tine özendim. Onu tüm varlığın sebebi olarak gören büyük şairin şiirsel yorumundan, hocamız M. Ali Sarı'nın kutsal topraklan, onun ayak bastığı yerler olması düşüncesiyle diz çöküp yüz sürmeye varan duygusallıklarını hep yaşamak istedim. Bütün bunların sonucu, ona olan duygularımı tekbir şiirle olsun ifade etmek için kendi kendime söz verdim. Fakat heyhat! Yirmi yıl boyunca yaptığım çeşitli denemelerden sonra, ne büyük bir işe soyunduğumu ve bu işin ne kadar boyumu aşan bir iş olduğunu anladım. Bu sevdadan değil, fakat ifade şeklinden (şiirden) vazgeçtim. Onun yerine altından kalkabileceğimi umduğum bir şekille (nesirle) onu anmaya karar verdim ve şiir eksiğini de muhterem üstat Ali Ulvi Kurucu'nun ona yazdığı şiirle tamamladım.

Elinizdeki çalışmanın kısa öyküsü budur. Başlangıç ka­rarı ise Nuayman hadisi ile karşılaşmam olmuştur. Aileden aldığım din eğitiminin etkisiyle içki içmenin, domuz eti ye­mekle eşdeğerde bir günah olduğunu düşünmem sebebiyle Hz. Peygamber'in Nuayman'ı korumasını hayretle ve doğrusu bi­raz da yadırgayarak okudum. İçki içen birine Peygamber sahip çıkıyordu. Bu yadırgama giderek ona ve hayatına bîr başka gözle bakmama sebep oldu. Benzer olaylar onun hayatında o kadar çoktu ki bu tutumun ona özel bir eğitim yöntemi olduğunu düşündüm. Giderek bu düşüncem onun en büyük ikinci mucizesi­nin onun hayatı olduğuna karar vermemle sonuçlandı. Fakat bu mucize hissi mucizeler cinsinden bir mucize değil, tamamen beşerî sınırlarda gerçekleştirilmiş bir mucizeydi. Onun olağa­nüstülüğü, olağanüstü olaylarda değil, olağan olaylardaki olağanüstü tutum ve tavırlarında gözüküyordu.

Rasûlullah'ın görevi ve misyonu, beşeri ölçüler içinde değerlendirildiğinde karşımıza tam bir eğitimci çıkar. Zaten O'nun eğitimdeki ilkeleri ve yöntemleri de özellikle son yıl­larda çeşitli müstakil çalışmalarda ele alınmıştır. Bu çalış­malarda Peygamberimizin faaliyetleri, hep örgün eğitim man­tığı içinde incelenmiştir. Bu çalışmalarda doğrusu çok da güze! sonuçlar elde edilmiştir. Türkçe'de, Prof. Dr. Abdullah Öz­bek'in "Bir Eğitimci Olarak Hz. Muhammed", Prof. Dr. Ahmet ÖnkaVm"Rasûlullah'm İslâm'a Davet Metodu", Prof. Dr. İbrahim Canan1'in"'Peygamberimizin Tebliğ Metodları", Abdül-fettah Ebû Gudde'nin"BiV Eğitimci Olarak Hz. Muhammed ve Öğretim Metodları", Arapça olarak"Peygamberin Sünne­tinde îslâmî Terbiyenin Esasları" ve daha başka eserler ya­yınlandı. Benim de çok faydalandığım bu çalışmaların bir bö­lüm olarak temas ettiği bir kavramı ve yöntemi ben çalışma ekseni olarak ele aldım. O eksen de O'nun Rahmet Peygamberi oluşu, bunun kendi hayatında gerçekleştirmesinin yanında ay­nı kavramı yetişkin eğitimi ilkeleriyle Ashabına öğretmesi ve onların hayatına sokmasıdır. Konuyu, Peygamberimizin hayatı ile ilgilenen herkesin bildiği bazı Örnek olaylarla ele alarak rahmetin bu olaylarda nasıl tezahür ettiğini ve bu il­keyi Müslümanların hayatına bizzat kendisinin yaşayarak ve örnek olarak nasıl soktuğunu cevaplayarak işledim.

23 yıllık peygamberliği süresince insanlara insanlıkla­rına yakışan bir hayat düzenini getiren Peygamberimiz, onla­rın di şünce ve alışkanlıklarını nasıl değiştirdi, bu zor İşi nasıl başardı? Cahiliyye toplumundan insanlığa örnek bir nesli na­sıl meydana getirdi? Kılı bile kıpırdamadan kızını toprağa canlı canlı gömen bir Hattaboğlu Ömer'den

"Kenar-ı Dicle'de bir kurt aşırsa bir koyunu Gelir de adl-i ilâhî Ömer'den sorar onu."

diyecek bîr adalet bilincine sahip Hz. Ömer'i nasıl meydana getirdi?

Bütün bu soruların cevabı tek bir ilkede toplanır. Bu il­kenin de Kur'ân dilinde ve peygamberlik misyonundaki karşı­lığı rahmet'tir. Hz. Peygamber bütün ömrü boyunca rahmet ilkesini göz önünde bulundurmuş, onu yaşamış, kendisi örnek olmak suretiyle de Ashabına ve ümmetine yaşatmaya çalış­mıştır. İşte bizim üzerinde durmaya çalıştığımız kavram böy­lesine önemli bir misyonla yüklü bir kavramdır. Onun bu mis­yonunu Üstad Necip Fazıl, "Reis Bey" isimli piyesinde şu söz­leriyle çarpıcı bir şekilde ortaya koymuştur:

"Sökün sahte su borularını! Ev ev merhamet şebekesini kurun! Tepelerinizdeki çatıları yıkın, göklerle temasa geçin. O zaman göreceksiniz ki acı su borularından kendi kendisine tatlı su akacak ve başlar üstünde güneşe yol vere*; kubbeler yükselecek!"

O, zamanının ters işleyen bütün sosyal ilişkilerini, ters­yüz ederek düzeltmiş, insana kendisine yakışır rahmet ve mer­hamet merkezli bir yaşama düzeni kurmuş, insanlığın üstünde kendilerinin göklerle temasa geçmesini engelleyen sunî çatıla­rı -putları- yok ederek, yeniden göklerle temas kurmasını sağ­lamış, fizik ötesi âlemin rahmet ve merhametini yeryüzüne indirerek insanlığın istifadesine açmıştır.

Ayrıca o, bir felsefe ortaya koyup bunu sadece fikir ola­rak savunmakla yetinmemiş filozofların temel çıkmazı olan teoriyi pratiğe dönüştürme konusunda büyük bir başarı da gös­termiş, bunun için yerini yurdunu terketmiş, akraba ve kabîle-sine ters düşmüş, zaman olmuş bunlara karşı ordular kurmuş, bunlarla savaşmış, kendisine suikast düzenlenmiş, fakat o, baş­ta suikastçiler almak üzere herkesi affetmiş, kendisini engel­leyen münafıkları bife dışlamamış, böylece en büyük düşman­larının gözünde bile saygınlık kazanmış, getirdiği dinin ilke­lerine zaman zaman uymayanları hoş görmüş, velhasıl ne söy­ledi ise hepsini uygulayarak bunların yaşanabileceğini bizzat hem göstermiş, hem de insanları da bu yolla eğiterek onların da yaşamalarını sağlamıştır. Bizim de özellikle üstünde dur­duğumuz nokta, onun rahmet ve merhametinin beşer sınırlarını zorlayacak kadar yaygın ve sınırsız oluşuna ve bir ilke ve yöntem olarak kendisinden sonrakilere bıraktığı bu mirasın kullanılabilir durumda bulunduğuna dikkat çekmekten ibaret­tir.

Rasûlullah, İslâm davetinin yöntemini, kaçırmak, u-zaklaştırmak değil, yaklaştırmak ve kazanmak temeli üzeri­ne kurmuştur. Bu inkarcısından münafığına suçlusundan günah­kârına varıncaya kadar böyledir. Günümüz İslâm dünyasının en büyük eksikliği bu noktadadır. Kesinlikle, bilinmelidir ki, düşünce ve yaşayışta dini değerleri ihmâl edenleri itham et­mek, onlardan alâka ve ilgiyi kesip atmak, onlar hakkında dedikodularda bulunmak, dînin gelişmesine hiçbir şey kazan­dırmayacaktır. Çünkü bu tutum, insanların tabiatına ve Hz. Peygamber'in öğrettiklerine aykırıdır. Şayet bunlara, insan tabiatına uygun olarak ve Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin öğrettiklerine bağlı kalarak tebliğde bulunulsa, onların dinî ya­şayışa kazandırılması büyük bir ihtimalle gerçekleşecektir.

Çalışmamız, ayrıca, O'nun yaşayarak ortaya koyduğu

bu en canlı, en çarpıcı mucizesini inkâr edercesine bir hayat tarzı tutturan İslâm toplumlarının ve onlara bakarak, O'nun rahmet peygamberi oluşunu görmezlikten gelen gayr-i müslim dünyanın, onun dînine, terör dini olarak bakmak suretiyle at­tıkları iftiranın ne kadar haksız ve yersiz olduğunu tespit etmeyi de hedeflemektedir. Onun için bilhassa Hz. Peygam­ber'in rahmetinin toplum içindeki, dînî yaşantı yönünden ba­şarısız kişiler için nasıl tecelli ettiğini gösteren olaylar üze­rinde durduk. Kâfirlere, münafıklara, günahkârlara, suçlula­ra, rahmet peygamberi olarak nasıl muamele ettiğini tablolar halinde gözler önüne sermeye çalıştık. Verdiğimiz örneklerdede O'nun peygamber sıfatını değil, beşer olmasını öne çıkartan, insanlar tarafından örnek alınabilecek uygulamalar olmasına dikkat ettik. Rasûlullah(s.a.v.)'ın söz ve davranışlarından halk eğitimi veya yetişkin eğitimi açısın...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Önsöz
« Posted on: 19 Nisan 2024, 23:54:57 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Önsöz rüya tabiri,Önsöz mekke canlı, Önsöz kabe canlı yayın, Önsöz Üç boyutlu kuran oku Önsöz kuran ı kerim, Önsöz peygamber kıssaları,Önsöz ilitam ders soruları, Önsözönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes