๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Tasavvuf Klasikleri => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 02 Ekim 2011, 17:13:36



Konu Başlığı: İmam-ı Rabbanî k.s.den
Gönderen: Zehibe üzerinde 02 Ekim 2011, 17:13:36
İmam-ı Rabbanî k.s.'den


Şubat 2006 86.SAYI


Semerkand Dergisi kaleme aldı, TASAVVUF KLASİKLERİ bölümünde yayınlandı.

Kardeşim;

“Doğurması yaklaşmış develer başıboş bırakıldığı” za­man (kıyamet günü) yerin neresidir? Evler harap olduğu zaman evin nerededir? Menziller dümdüz, boş ve kuru bir toprak haline getirildiği zaman senin menzilin nere­sidir? Mekânların izi silindiği zaman senin mekânın neresidir? Bütün haberler gittiği zaman, senin haberin nedir? Bakanların baktıkları şeyler kopup düştüğü zaman neye bakacaksın? Düşünmeye fırsat kalmayan zamanda ne düşüneceksin? Facialar vuku bulduğu zaman nasıl sa­kınacak, nasıl korunacaksın? Sabıra ve teselliye yol olmadığı zaman nasıl sabredeceksin?

Şimdi fırsatın varken ağla. Çocuğunu yitirmiş kadının dövünüp ağlaması gibi ağla. Ülfet edilen aziz dostların, büyük hayırlı haleflerin yok olmasına, bizi saran büyük insanların çıkıp gitmesine, şefkatli şeyhlerin ahirete intikaline, çarpıcıların meydanı boş bul­masına, titreten fırtınaların esmesine, yıkım tayfunlarının birbirini takip etmesine, dünyadan elini çekmişlere kahredenlerin ortaya çıkışına, rezilliğini ortaya koymaktan utanmayanlara ağla... Ağla ki, nereye gideceksin, nereden geldin.

Hülyalar dağılmış, kalbler ürpermiş, akıllar parçalanmış, bütün haberler kalkmıştır. Sen helâk çukurlarındasın. Batan yıldızlardansın, karışmış yollardansın. Karanlık sana gideceğin yolları şaşırtmış. Allah’ın arz ve seması başının üstüne gelmiş ve sonra bu seni karanlıkların daha da karanlığına, dalgalarla çalkalanan derin bir denize batıracak! Öyle deniz ki, her deniz ve her derinlik onun yanında hiç kalır. İnsan o deniz içinde bir damla gibi kalır. Seni dalgalarının kesafeti içine atar. Bü­yük heybeti ve çalkantısı ile seni kaldırıp kaldırıp çarpar.

Seni orada o kahredici şeylerden, cereyan eden hadiselerden kim kurtaracak?

***

Kardeşim;
Seni kusura sevk edeni, eksik yapmaya veya ara vermeye çağı­ranı terk etme hususunda nasılsın? Allah’tan ayrı kalman yakışık alır mı hiç? Sırrının O’ndan yüz çevirmesi, kalbinin O’ndan boş olması, içinin O’ndan dönmesi layık mıdır? Allah’ın sana verdiği ilim ve şerefli men­zil ile dünyaya yönelenlerden yüz çevirmen, gerek içten, gerek dıştan onlara buğzetmen, senin üzerine düşen bir haktır.

***

Allah bizi ve seni kendine ihlâs için seçtiklerinden ve kendine yaklaştırdıklarından eylesin. Öz akıl sahibi, edip, anlayışlı, matlubu arıyan, mahbubu seven, öğretilmiş, huzura yaklaştırılmış, ünsiyyet etmiş kimseye hiç yakışır mı ki, dünyayı kendine çeke yahut bir an için bile olsa dünyaya uya?! Hele efendisini, mevlâsını işitmiş iken? O Mevlâ ki seçkin kullarının en yücesi ve peygamber­lerinin efendisine şöyle demiş:

“Kendilerini sınamak için, dünya hayatının süsü olarak bol bol geçimlik verdiğimiz kimselere sakın göz dikme! Rabbin’in rızkı daha hayırlı ve daha devamlıdır.”

Allah’ı sevmeyen, O’na uymayanla ülfet etmen yaraşır mı?

Kardeşim; gözünü, kalbinin basiretini onlara bakmaktan yum, onlarla buluşmak, öyleleriyle dost olup ülfet etmek gibi düşüncelerden içini koru. Val­lahi Allah kendinden uzak durana dost olmaz ve kendisine buğzedene yönelmez. O’nun küçülttüğünü ve azalttığını büyüteni büyütmez. Ancak bundan vaz geçerse başka... Bunu yakînen bil ve Hak’tan yüz çevirenlerin makamlarını hor gör.

Bundan sonra ey kardeşim, eğer kaba söyledimse de, bu söylediklerimi dinle ve kalbinin bu mektubumda yazmış olduğum şeylere uyması için sabır zahmetine katlan. Çünkü öğütleşmek ve açıkça söylemek, göz yumup ses çıkarmamaktan iyidir.

***

Allah indinde olana arzusu kuvvetli olan kimse, muhakkak bedenini ve canını küçük düşürerek o hale ulaşmak ister. Arzusuna erişmek için hiçbir fedakârlık kendine zor gelmez.

O halde ey neciplerin menzillerinden, alimlerin derecelerinden, peygam­berlerin izlerinde yürüyen imamların ahvalinden soran kimse! Mutasavvıfların usül­lerinden olan herhangi bir sebebi terketmek, seni hidayet ve rüşd yolundan döndürür ve sana mani olur.

Seni kendisine yükseltecek amellerde Allah’a yönel. Ve bil ki, gerek az gerek çok olsun, her dünyayı elde etme düşüncesi ahiretine perdedir. Basiretin nüfuzlu olacağı sırada, bu düşünce fikrine bir hastalıktır. Öyle ise içini, mevcudiyeti sana noksanlık ve kusur getiren şey­lerden temizle. Niyet ve ihtimamını halis kılarak içini saf ve temiz kıl. Kendini sırf maksadına, yetişmek istediğin şeye ver. Çünkü içinde, sırrında gizli olanı ıslah edersen, zahirdeki amellerin de muhkem ve güzel olur.

Tehlikesi az da olsa, tehlikeli bir şeye meyletmekten sakın. Çünkü seni açıkça güzel bir halden saptırır. Ahmakların en ahmakı odur ki, ebedî olan çoğu, fani olan aza değişir ve kendisini dünya işlerine daldırarak ahiret işlerinden alıkoyar.

Ey hallerin ve yolların üstününü arayan kimse! İlk önce yapacağın ve onunla Rabbine yaklaşacağın amel, dünyadan zühd; az olsun çok olsun, nef­sin meylettiği her şeyden yüz çevirmendir. Çünkü nefsin meylettiği az şey dahi sırrında yer tutar, kalbine girip zikrine mani olur. Zikrine mani olan şey, kalbindeki dünya malı ve sevgisinden kuvvet bulur. İçinde ne derece dünya sevgisi varsa, maksadını idrak edip yetişmene o derece perde olur, seni ondan alıkoyar.

Ne zaman ki dünya ala­kaları kesilir, kalkarsa işte o zaman ameller müessir olur, kalbler korunur. Ama az da olsa dünyadan bir şey arzu etmekle, huzur ve anlayıştan uzaklaşırsın. Bu arzu, halin kemaline yetişmene engel olur. O halde ruhunu bundan sakındır. Az da olsa dünya malına meyilden kaçın. Fiilinde ve sözünde bütün gücünle ihlâsa sarıl...

***

Allahu Zülcelâl, dünyayı velilerinden boş kılmaz ve onu dostlarından yoksun bırakmaz. Ki onlar ile korumasına sebep kıldığı kimseleri muhafaza etsin ve onlarla kevnine sebep kıldığı kimseleri hıfzetsin. Ben Mennan’dan niyaz ediyorum ki, fazlıyla bizi ve seni sırrına eminlerden eylesin, her açık ve perdeli şeyi bize göstersin. Esmâsı mukaddes olan Allah’ın, arzını, geniş mülkünü evliyasıyla ve kendini bilenlerle süslemiş ve onları en parlak nurunun yansıtıcısı kılmış olduğunu görüyorum. Allah’ın nuru, onlardan doğarak arif­lerin kalblerine düşer. Onlar, Behçet semasında nurları parlayan yıldızlar, güneşler ve aylardır. Onlar, Allah’ın hidayet yolunun işaret levhalarıdır. Mahlukata en çok onların faydası dokunur. Onlar, halka gelen zararları def eder­ler. Kara ve denizin karanlıklarında yol gösteren, izlerine uyularak yol bu­lunan yıldızlardan daha hayırlıdır onlar. Zira yıldızların kılavuzluğuyla mal­lar ve bedenler kurtulur; halbuki alimlerin kılavuzluğuyla dinler (ruhlar) kurtulur. Dinini kurtaranla, dünyasını ve bedenini kurtaran arasında ne çok fark var...

(Okuduğunuz satırlar, Dr. Süleyman Ateş’in “Cüneyd-i Bağdadî k.s. Hayatı, Eserleri ve Mektupları” adlı çalışmasının “Cüneyd’in Mektupları” bölümünden alınmıştır. Söz konusu kitap, Sönmez Neşriyat tarafından 1969 senesinde İstanbul’da yayınlanmıştır.)



Konu Başlığı: Ynt: İmam-ı Rabbanî k.s.den
Gönderen: Ekvan üzerinde 22 Ocak 2013, 21:46:25


        Seni kendisine yükseltecek amellerde ALLAH’a yönel. Ve bil ki, gerek az gerek çok olsun, her dünyayı elde etme düşüncesi ahiretine perdedir. Basiretin nüfuzlu olacağı sırada, bu düşünce fikrine bir hastalıktır. Öyle ise içini, mevcudiyeti sana noksanlık ve kusur getiren şey­lerden temizle. Niyet ve ihtimamını halis kılarak içini saf ve temiz kıl. Kendini sırf maksadına, yetişmek istediğin şeye ver. Çünkü içinde, sırrında gizli olanı ıslah edersen, zahirdeki amellerin de muhkem ve güzel olur.

      Rabbimiz;bizim halimizi, razı olacağın hale çevir..İçimizi ve dışımızı arındır ve gönüllerimizi sevgine aç..AMİN..