๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Tarihül-İslam => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 11 Nisan 2011, 14:39:51



Konu Başlığı: Zeyd B. Suvhan El Abdî
Gönderen: Sümeyye üzerinde 11 Nisan 2011, 14:39:51
Zeyd B. Suvhan El-Abdî:[599]  

 

-Zeyd meşhur Sa'sa'a'nın kardeşidir. Rivayete göre 1'eygambfF (s.a.v.)'e kavmini temsilen elçi olarak gelmiştir.[600]

Ömer (r.a.) ile Ali (r.a.)'tan rivayeti vardır. Kendisinden de Ebu Vnil ve el-Ayzâr b. Hureys rivayette bulundular.[601]

Gündüzü oruçlu, gecesi namazlı, son derece ibadete düşkün bir 2it idi. Bu aşırılığı sebebiyle Selman-ı Farisî ona: "Vücudunun sende hukkl var. Hanımının senin üzerinde hakkı var. Yaptığın bu ibadetleri birn azalt." demişti.[602] O da Cemel savaşı günü öldürüldü.[603]

Selman-I Farisî (R.A.):[604] Ebu Abdillah, Ramehürmüz'lü... İsfahan'lı olduğu da söylenir iranlılardan İslam'a ilk giren zat. Peygamber (s.a.v.) ile sohbette bu­lunmuş, Ona hizmette bulunmuştur.

Kendisinden, Abdullah b. Abbas, Enes b. Malik, Ebu't-Tufeyl, Ebu Osman en-Nehdî, Ebu Ömer Zâzân ve bunlardan başka nice kimseler hadis rivayetinde bulundular.[605]

Sükbân der ki: Bize Ya'kub b. Süfyan el-Fesevî, Zekeriyya b. Nafi el-ErsÛfî es-Sırrî b. Yahya, -Süleyman et-Teymî isnadıyla Ebu Osman en-Nehdı'den şöyle dediğini haber verdi:

-Selman-ı Farisî (r.a.) (İrandaki) Ramehürmüz halkından biri idi. (O /.umanlar korkudan şehirlerde ibadet edemeyen Hıristiyan) bir rahip Ramehürmüz dağlarından birine ibadet etmeye gelmişti. Köyün muhtarının oğlu ona gelip gidiyordu. Selman (r.a.) anlattı ki:

-Ben onu nereye gidip geldiğini anladım ve ona: "Beni de beraber götür!" dedim. "Hayır, ta ki rahibe danışırım öyle." dedi ve ona danıştı. Rahip ona "Sen onu beraberinde getir." dedi. Artık biz ona gelip gitmeye başladık. Sonunda köy halkı bu durumun farkına vardı. Köy­lüler toplanıp gittiler ve ona: "Ya Rahip! Sen bize gelip komşu oldun, biz de sana iyi komşuluk ettik. Şimdi görüyoruz ki, sen çocuklarımızın

bize karşı ahlakını bozuyorsun, artık sen bizim topraklarımızdan çek git." dediler. Rahib de orayı terk etti, ben de beraber terk ettim. Yer­yüzünde giderken azıklanmayı bir ihtiyaç değil, sadece marifet ve kerameten yapıyordu. Nihayet Musul şehrine geldik. Musul dağlarından birine çıktı. Bir de baktık ki, orada yedi tane ruhban daha var. Her birinin ibadet edebileceği bir mağara vardı. Altı gün geceleriyle beraber oruç tutuyorlar. Yedinci gün olunca hepsi toplanıp yemek yiyor ve sohbet ediyorlardı.

Ben yanında geldiğim rahibe: "Dilersen beni bunların yanında bı­rak." dedim. O yoluna yürüyerek "Sen bunların dayandığı şeye daya­namazsın." dedi. Duyduğuma göre gideceğimiz Şam'da insanları öl­düren zalim bir kral varmış. Fakat rahip benim talebimi reddedip be­raberce gidelim, diye direndi. Ben de "Seninle geleceğim!" dedim ve beraberce yola çıktım. Beytu'l-Makdis'in (Kudüs'ün) kapısına vardı­ğımda oturak olmuş (felçli) bir adam bize: "Ey Allah kulu, Bana bir sadaka!" dedi. Lakin rahibin yanında ona verebileceği hiçbir şeyi yoktu. Rahip mescidi Aksa'ya girip üç gün üç gece namaz kıldı. Sonra dışarı çıktı, eliyle yere bir şey çizerek "Gölgenin şu çizgiye geldiğini görürsen beni uyandır!" deyip uykuya daldı. Ben ona uzun süredir uykusuz kaldığı için acıyıp, gölge çizdiği hattı geçmesine rağmen uyandırmadım. O uyandı ve "ben sana beni uyandır diye tenbih etmemiş miydim." dedi. Ben de "Uzun süredir uykusuz kaldığın için sana acıdım!" dedim. O da "Vay sana!, ben bir gecenin veya gündüzün içindeki saatlerin birini, Allah'ı zikretmeden kaçırmaktan Allah'tan utanırım!" dedi, sonra dışarı çıktı. Yine aynı kötürüm kişi "Sen salih bir adamsın buna rağmen bana ne girerken bir sadaka verdin ne de giderken." dedi. Rahip sağına soluna kimse var mı diye bakındı. Kimseyi göremeyince kötürüme "Bana elini göster!" dedi. O da çıkarıp gösterince rahip "Allah'ın izniyle kalk!" dedi. Kötürüm yerinden kalktı, ne kötürümlük ne bir dert var. Bu adama şaşkın şaşkın bakarken meşgul olmuşum, arkadaşım rahip yürüyüp Kudüs sokaklarından birine girdi. Ben onun gittiği tarafa dönüp baktımsa da onu göremeyip onu aramaya çıktım.

Onu ararken Irak'tan gelen bir arkadaş grubuna rastladım. Onlar alıp beni Medine'ye getirdiler.

Nebi (s.a.v.) Medine'ye hicret edince ben "O yol arkadaşlarımın daha

önce Peygamber hakkında söyledikleri "O asla sadaka malı yemez, ancak hediye alır!" dediklerini hatırladım. Hemen ilk fırsatta ona bir yemek götürdüm. Bana "bu ne" diye sordu. "Sadakadır" dedim. Hemen ashabına "siz yiyin" buyurup kendisi tatmadı. Sonra ben geri dönüp biraz yiyecek toplayıp yine getirdim. Bana "Bu ne Ya Selman?' diye sordu. "Hediye" dedim. O da onu yedi.

Ben: "Ya Rasulallah! Bana Hıristiyanlar hakkında bilgi ver." dedim. O da "Onlarda hayır yok." buyurdu. Ben oradan bu sözden dolayı ağırlaşmış hoşnut olmayarak kalktım gittim.

Sonra Nebi (s.a.v.)'e bir kerre daha geldim ve: "Ya Rasulallah! Bana Hıristiyanlar hakkında bilgi ver." dedim. Nebi (s.a.v.) yine "onlarda hayır yoktur. Onları sevende de hayır yoktur" buyurdu. Ben yine sevinemeden yanından kalkıp gittim. Allah.cc.

"(Ya Habibim) İman edenlere karşı insanların en amansız düşmanca davrananları, Yahudiler ve müşrikler olarak bulacaksın. Onların (iman edenlere) dostlukça en yakın olanlarını da "biz Hıristiyanlarız" diyenler olarak bulacaksın." (Maide ayet 82) ayetini indirdi. Rasulullah da bana haber saldı. Yanına geldiğimde "Ya Selman! Senin arkadaşın veya arkadaşların işte Allah'ın Kur1 an'da bahsettiği (dost) insanlardandır." buyurdu.[606]

Bu hadisin isnadı "Ceyyif'dir. Zekeriyya el-Ersufî, inşaallah "Sadûk" mertebesinde bir ravidir.[607]

Biz Selman (r.a.)'ın hikayesini, hidayet aramak için ülke ülke nasıl dolaştığını, Medine'ye esir olarak gelişini, Medine'de sahibi ile hürri­yeti için nasıl yazılı bir anlaşma yaptığını daha önce -Sîre'de- anlat-

mıştık.[608]

Ebu Abdirrahman lakaplı Kasım (b. Abdirrahman) der ki: Sel mim (r.a.) Şam'ı ziyaret etti. İmam öğle namazını kıldırdı. Sonra Selm«n (r.a.) mescitten çıktı. İnsanlar onu görebilmek için tıpkı hal ile karşılar gibi peşinden çıktılar.

Biz ona rastladığımız zaman Selman arkadaşlarına ikindi namazını kıldırmış çıkmış yürüyordu. Ona selam vermek üzere durduk. Onu evine davet etmeyen hiçbir zengin şerif kimse kalmamıştı. O da "Ben bu kere Beşîr b. Sa'd'ın yanına ineceğim." diyerek Beşîr'i yani libu'd-Derdâ'yı sordu. Ona "o şimdi hudutta nöbet bekliyor" dediler. Sclmıın "nöbet yeriniz nere" diye sordu. Onlar da "Beyrut" dediler. Selmun (r.a.) da hiç eğleşmeden Beyrut'a hareket etti.[609]

Buharî'nin nakledişine göre; Ebu Osman en-Nehdî, bizzat Selmnn (r.a.)'tan "Beni bir sahipten öbürüne -ta Medine'ye gelene kadar- on yedi tane insan elden ele alıp sattılar." diye nakleder.[610]

Ebu Hüreyre, Peygamber (s.a.v.)'in

"Cennet, Selman'ın ona olan arzusundan, Selman'a kavuşmaya çok daha fazla arzuludur." buyurduğunu söyler.

Hz. Ali (r.a.)'ın da: "Selman önceki ve sonraki ilme ermiştir." de­miştir.[611] Yine onun "Selman derinliği anlaşılamayacak bir ilim denizi­dir. O bizden, ehli Beyt'tendir." dediği nakledilmiştir.[612]

El-Alâ b. Abdirrahman, babası Abdurrahman, Ebu Hüreyre (r.a.)'tan naklediyor: Rasulullah (s.a.v.):

"Eğer yüz çevirecek olursanız -Allah dinini temsil işinde- sizden başka bir toplumu bu işe değiştirip getirir. Artık bir daha onlar gibi olamazsınız." (Muhammed suresi ayet 38) ayetini okumuştu. Ashab-ı kiram "Ya Rasulallah! Bunlar kimlerdir?" diye sordu. Peygamber (s.a.v.) de elini Selman-ı Farisi'nin uyluğuna koydu sonra da:

"Eğer din Süreyya yıldızının yanında bile olsa İran halkından bazı kimseler kesinlikle ona ulaşıp alacaklardır." buyurdu.[613]

El-A'meş (Ebu Hüreyre'nin talebesi olan) Ebu Salih'ten nakleder: -Selman-ı  Farisî'nin  (Peygamberimiz  onları  ahiret kardeşi  yapıp Selman onun evinde gecelediğinde) Ebu'd-Derdâ'ya söylediği: "Aileyin senin üzerinde hakkı var..." sözünü Peygamber (s.a.v.) işitince:

"Anası Selman'ı yitirsin, ilimde çok genişlemiştir." buyurmuştur.[614] Katade:

Bu hadisin cereyan ettiği aslı buradaki gibi mevkuf değil, merfu bir hadis olup onu sahabeden doğrudan rivayet ederler. Haberin aslını Buhari ve diğerleri nakleder.

Hz. Ali Dönemi

"Ve yanında kitab bilgisi bulunan" ayetindeki kimsenin Selman-i Farisî ve Abdullah b. Selam olduğu şeklinde yorumlar.[615]

Selman-ı Farisî bahsedilince Hz. Ali: "O Lokman hekim gibidir, suyu çekmekle bitmez tükenmez bir deniz." dedi.[616]

Ebu İdris el-Havlanî, Yezid b. Humeyr'den rivayet ediyor: Bi/, Mim/ b. Cebel (r.a.)'a: "Bize bazı öğütlerde bulunsan." dedik. O da "ilini şu dört kimsenin yanında, Selman-j Farisî, Abdullah b. Mesud, libu'd-Derdâ ve Abdullah b. Selam'ın yanında arayın!" diye tavsiye etti.[617]

Rivayete göre Selman-ı Farisî bir keresinde: Size her bildiğim an­latacak olsaydım -birileri beni öldürür- sonra da Allah Selnıaıı'i öldü­renlere rahmet etsin." derlerdi.[618]

-Nesâî tarafından zayıf sayılan Haccac Ferruh el-Vasitî der ki: BİM İbnu Cüreyc Ata'dan, o da İbnu Abbas (r.a.)'tan şöyle dediğini nakletti;

Selman-Farisî bir yere gidip geri dönmüştü. Ömer (r.a.) onu karşıladı ve Selman'a "Allah için bir köle vererek seni razı edeyim!" dedi. O d»! "Öyleyse beni evlendir" dedi. Ömer ona cevap vermedi. Butum üzerine Selman Ömer'e: "Beni Allah için bir köle ile razı edeceksin. Ama kendi nefsin için beni razı etmeyeceksin." dedi.

Sabahleyin Ömer (r.a.)'ın akrabaları Ömer'e düğür olmaktan vuz geçirmek için Selman'a geldiler. Selman onlara: "Vallahi beni bu düğürlüğe Ömer'in ne idareciliği ne de saltanatı itti. Ama ben kendi kendime: "Ömer salih bir adam. Belki Allah benimle onun neslinden salih bir evlat dünyaya getirir." diye düşündüm." dedi.[619]

İbni Abbas (r.a.) devamla şöyle anlattı: Sonra Selman Kinde'deki evinde evlendi. Eşinin yanına zifafa girmek için geldiğinde gördü ki ev gayet güzel süslenmiş, içinde bir sürü kadın doluydu. Selman, "Ka'be Kinde (Selman'ın evlendiği yer)'ye mi taşındı? Yoksa eviniw yaklaştırıldı mı? Dostum Ebu'l-Kasım Muhammed (s.a.v.) "Birimi/

evlendiği zaman eşya olarak edinmemiz gereken miktarın sadece yol­cunun eşyası gibi -az ve pratik- olmasını, nikahlanılmadan kadın edi-nilmemesini" bana emretmişti." dedi.

Kadınlar kalkıp evin süslerini bozarak gittiler. Selman eşinin yanına girdi ve "beni dinler misin?" diye sordu. "Evet." Deyince, Selman ona: "Dostum (s.a.v.) "Birimiz hanımının yanına zifaf gecesi girince, kalkıp namaz kılmasını, hanımının da arkasında namaz kılmasını söylemesi, erkeğin dua edip hanımının da bu duaya amin demesini" bize emretmişti.

Selman ve eşi sonra bu dediklerini yaptılar. Sabah olunca Selman Kinde'de arkadaşlarıyla .oturdu. Birisi ona: "Ya Eba Abdillah! Nasıl sabahladın (gecen nasıl geçti)" dedi. Selman cevap vermedi. Adam so­rusunu tekrarladı. Selman ona yine seslenmedi. Daha sonra Selman (r.a.)'ı "Yahu ne oluyor? biriniz kalkıp bana, kapıların ve duvarların gizlemiş olduğu şeyler hakkında soruyor. Size bir şey hakkında sadece sormanız yeterlidir. Ya cevap verilir, yahut cevap verilmez." dedi.[620]

Ukbe b. Ebi's-Sohbâ' der ki: Bize İbni Şîrîn, Ubeyde'nin kendilerine şöyle dediğini anlattı:

-Selman-ı Farisî gazaya giderken Medain köprüsüne uğradı. Selman, ordu komutanı olup, Kinde kabilesinden birinin, sırtı çullanmış katırının terekesinde binili idi. Arkadaşları ona "Ey emir, sancağı ver de biz taşıyalım." diyor. O da bunu reddederek "Onu taşımak benim hakkım." diyordu. Böylece harbini bitirip yine aynı adamın terekesinde binili olarak harpten gelip bu şekilde Kûfe'ye kadar geldi.[621]

Adamın birisi şöyle anlattı: Ben Selman'ı semersiz bir eşek üzerinde gördüm. Bacakları uzun bir adamdı. Üzerinde sünbülân işi (ya da uzun) bir elbise vardı. Ben çocuklara "Emirin yanından uzaklasın!" dedim. O da "Çocuklara dokunma! Zira hayır da şer de bu günden sonra olacaktır." dedi.[622]

Ata b. Es-Saib, Meysera'dan naklediyor: Acemler kendine secde edince, Selman-ı Farisî (r.a.) başını önüne eğip: "Allah için huşu ederim, Allah için korkarım." demişti.[623]

Cerîr b. Hazim anlatıyor: Ben Abs oğullarından bir adamı babasın» dan naklen şunları söylediğini duydum:. Çarşıya gidip bir dirhem verip hayvan yemi aldım. Orada bir adam görüp, para vermeden onun sırtım yükledim. Eve giderken birkaç adamın yanından geçince adamlar kalkıp "Ya Eba Abdillah! Müsaade et de biz taşıyalım!" dediler. Ben adamlara "bu kim" dedim. Onlar da "Bu zat Rasulullah (s.a.v.)'in arkadaşı Selman-ı Farisî'dir" dediler. Ben de özür dileyerek, "Seni tanıyamadım. Lütfen yükü bırak Allah sana afiyetler versin! Dedimse de o bunu kabul ? etmeyip yem çuvalını evime kadar götürüverdi.[624]

Hasan-ı Basrî anlatıyor: Selman-ı Farisî'nin aylığı beş bin dirhemdi, O zaman otuz bin kişinin emiri bulunuyordu. Maaşı gelince onu imzalar ama öylece bırakıp kendi elinin ürettiği hurma yaprağı çıkarma işi ile geçinirdi.[625]

Nu'man b. Humeyd anlatıyor: Ben Selman (r.a.)'ı gördüm. Kendisi hurma yaprağı işlerdi. Onu şöyle derken duymuştum:

-Ben hurma yaprağını bir dirheme alıp işliyor ve üç dirheme satıyordum. Bir dirhemi tekrar yaprağa verip, bir dirhemiyle de ailemin geçimini temin ediyordum. Kalan bir dirhemi de sadaka veriyordum, Eğer Ömer (r.a.), emir tayin olduğum için beni bu işi yapmaktan inen etmeseydi, işime asla son vermezdim.

Aynı haberi ravilerden biri bu şekilde nakledip şu ilaveyi yaptı: -Ben Selman'a "Öyleyse ne için emir olarak görevlenmeyi kabul ettin?" dedim. Bana "Ömer beni bu işi kabul etmem için iki kere zor­ladı. Ben ona kabul etmiyorum, diye iki defa yazdım. Ben yine kendi­sine beni affet, diye yazdımsa da bu kere de beni tehdit etti." dedi.[626]

Abdulaziz b. Rafi', Ebu Zabyan aracılığıyla Cerir b. Abdillah'tan rivayet ediyor: Sıcağın ortalığı kavurduğu bir gün (Mekke ile Huney) arasındaki es-Sıfâh'a konakladım. Ağacın gölgesinde uyuyan bir adam

gördüm. Yanında başının altına koyduğu azık kabında biraz yemeği vardı. Bir abaya bürünmüş idi. Üzerine gölge yapın diye emrettim. Biz de eşyalarımızı indirdik. Gürültümüzden uyandı. Baktım ki Selman'mış. Ona: "Yahu seni tanıyamadık!" dedim. Bana "Ya Cerîr! Dünyada mütevazı ol! Zira dünyada tevazu göstereni Allah kıyamet günü yüceltir. Dünyada kendini ululayanı da Allah kıyamet günü kıymetini indirir. Ya Cerîr, sen cennette yaş bir dal araşan bulamayacaksın. Çünkü cennet ağaçlarının kökleri altın ve gümüş, yukarıları da hep meyve olacak. Ya Cerîr! Cehennem karanlığının ne olduğunu bilir misin?" dedi. "Hayır" dedim. O da "İnsanların bir birine zulmetmesidir." dedi.[627]

Abdullah b. Bürayde anlatıyor: Selman el sanatçılığı yapardı. Eline biraz para geçince et ya da balık alır, sonra Cüzzam hastalarını davet edip kendi de onlarla beraber yerdi.[628]

İmam Malik, Muvatta adlı eserinde Yahya b. Said'den naklediyor: Ebu'-Derdâ (r.a.) Selman-ı Farisî'ye "Sen de mukaddes topraklara (Kudüs civarına) cihada gel diye yazmıştı. Selman da ona: "Kesinlikle yeryüzünün toprağı adamı kutsileştirmez. İnsanı sadece kendi ameli kutsileştirir. Senin orada doktorluk görevine (kadılığı kast ediyor) gel­diğini duydum. Eğer insanları iyileştirebiliyorsan ne mutlu! Ama doktor değil de doktorluk taslıyorsan, insan öldürmekten sakın! Zira Cehennem'e girersin." diye yazdı. Artık Ebu'd-Derdâ iki kişi arasında bir yargıda bulunup adamlar gidince, arakalarından bakar kendi kendine "Vallahi işte bu doktorluk satmadır." deyip adamlara "Geri gelin de aranızdaki meseleyi bana bir daha anlatın." derdi.[629]

Süleyman b. Karm, A'meş aracılığıyla Ebu Vail'den şöyle dediğini anlatıyor:

-Bir arkadaşımla beraber Selman (r.a.)'ın yanına ziyarete gittiğimde Selman (r.a.): Rasulullah (s.a.v.) ikramda külfeti bize yasaklamamış olsaydı, size ikram için külfete katlanırdım." dedi. Sonra bize ekmekle tuz getirdi. Arkadaşım ona "Tuzumuzda Za'ter (Yabani kekik) tle karışık olsaydı ne iyi olacaktı." dedi.

Selman (r.a.) hemen matarasını baharatçıya rehin olarak yollayıp kekik getirtti. Ekmeği yediğimizde arkadaşım: "Bize verdiği rızkımı/a, kanaat etmemizi mümkün kılan Allah'a hamd olsun! Deyince Selman (r.a.): Sen sana sunulana kanaat etseydin, şimdi benim mataram -baharatçıda- rehin olmayacaktı, dedi.[630]

Habib b. Şehid, Abdullah b. Bürayde'den naklediyor:

-Selman-ı Farisî (r.a.), cüzzam hastalarına yemek yapar, sonra da oturup bu hastalarla beraber aynı yemekten yerdi.[631]

Ebu Osman en-Nehdî der ki: Selman (r.a.)'ın konuşmasındaki çok yanılması sebebiyle söylediği söz -neredeyse- anlaşılamazdı. "Haşeb (ağaç, kütük) diyeceğine huşbân derdi.[632]

Sabit el-Bünanî -Enes'ten naklettiği Sa'd'ın Selman (r.a.)'ı ziyareti ile ilgili haberin sonunda "Bana ulaşan bilgilere göre Hz. Selman dünyı malı olarak -öldüğünde- geriye yirmi küsur dirhem kadar bir şey bırakmıştı ki, bu onun nafakacağızı idi." demektedir.[633]

Ebu Ubeyde Kasım b. Sellam ile İbnu Zenceveyh: "Selman hicri otuz altıncı yılı Medayin'de öldü." derler. Ibnu Zenceveyh "Cemel harbinden önce" ilavesini de yapar.[634]

Vakidi: Selman (r.a.) Hz. Osman'ın hilafeti döneminde öldü, der.[635] Vakidi'nin de belirttiği gibi onun, Hz. Osman döneminde ölmüş oldu­ğuna şu gelecek haberde delalet etmektedir:

Cafer b. Süleyman, Sabit el-Bünanî aracılığıyla Enes (r.a.)'tan naklediyor ki: "Sa'd b. Malik ile Abdullah b. Mesud (r.a.) ölmek üzere olan Selman-ı Farisi (r.a.)'ı ziyarete giderler. Onları gören Selman ağlar. Kendisine ne sebeple ağladığı sorulunca: "Rasulullah'ın bizden aldığı bir sözü yapamadığımıza ağlıyorum. Peygamberim (s.a.v.):

"Sizden birinizin malı, yolcu azığı kadar olsun!" buyurmuştu" dedi.[636] Halife b. Hayyat da: "Selman otuz yedinci yılında öldü!" der.[637]

Denilir ki: Hz. Selman iki yüz elli yıl yaşamıştır. Onun yaşı hakkında söylenenlerin en fazlası "üç yüz elli yıl" yaşadığıdır. Lakin ilki (250) daha doğrudur.[638]

Talha B. Ubeydullah : Nesebi: Talha b. Ubeydullah b. Osman b. Amr b. Ka'b b. Sa'd b, Teym b. Mürra et-Teymî olup künyesi Ebu Muhammed'dir. İslam'a ilk girenlerden, aynı zamanda kendilerine cennet müjdesi verilen on kişiden biridir.[639]

Kendisinden oğulları; Yahya, Musa ve İsa ile Kays b. Ebi Hâ/.iın, Rl-Ahnef b. Kays, Es-Saib b. Yezid, Ebu Osman en-Nehdî ve Ebu Selemi* b. Abdurrahman rivayette bulunmuşlardır.[640]

Şam'da ticaretle meşgul olduğundan Bedir savaşında bulunmamış, buna rağmen Rasulullah onu, hem Bedir ganimet hissesine, hem de sevabına ortak etti. Ömer (r.a.)'ın meşhur Şam seferinde onunla Cabiye'ye kadar gitti. O vakit Muhacirlerin komutanlığını yapıyordu.[641]

O esmer tenli, gür saçlı, saçları ne kıvırcık ne düz, hafif dalgalı, güzel yüzlü, yürüdüğünde süratli yürüyen -kına ve benzeri şeylerle saç ve sakalının aklıklarını değiştirmeyen biri idi.[642]

Tirmizi, Hasen bir isnad ile yaptığı rivayetinde Uhut harbi j'.ilnü Rasul-u Ekrem (s.a.v.)'in: "Talha cenneti hak etti!" buyurduğunu anlatır.[643]

Es-Salt b. Dînar, Ebu Nadra aracılığıyla Cabir (r.a.)'tan Nebi (s.a.v.)'in

"Kim ayağı üzerinde yürüyen (daha öldürülmemiş ama ölecek) olan bir şehidi görmek isterse Talha'ya baksın!" buyurduğunu nakleder.[644]

Abdulaziz b. İmran anlatıyor: Bana İshak b. Yahya, Talha'nın oğlu Musa'nın, babası Talha'yı tarif ederek şöyle söylediğini anlattı:

-Talha kırmızıya hafifçe çalan beyaz renkli, kısaya daha yakın olan orta boylu, geniş göğüslü, iki omuz arası gayet enli, iri ayaklı, bir tarafa dönüp bakınca bütün vücuduyla dönerek bakan biri idi.[645]

Talha (r.a.)'ın kızları Aişe ve Ümmü İshak anlatıyor:

-Babamız Talha Uhut harbinde tam yirmi dört yerinden yara almış; bunlardan biri başında kafatasını dörde parçalamış, başka bir darbe ile kalça kemiğinden ayak ucuna inen sinirler kesilmiş, eline aldığı bir darbe ile sakat kalmıştı. Diğer yaralar vücudunun diğer yerlerinde idi. Etrafını bir grup çevirmişti. O sırada Rasullah (s.a.v.)'in azı dişi kırılmış, yüzü yaralanmış ve etrafı sarılmış idi. Talha onu yüklenmiş geri geri çarpışarak gidiyor, müşriklerden biri yetişince hemen Efendimizin önüne   geçip   çarpışarak   onları   püskürtüyordu.   Böylece   Efendimiz (s.a.v.)'i oradaki kayanın yanındaki koyuğa kadar götürdü.[646] Muaviye anlatıyor: Rasulullah (s.a.v.):

"Talha sözünü yerine getiren erlerden idi." buyurdu. Bu hadisi Ebu )avud-u Tayalisî "Müsned"inde naklediyor.[647]

Müslim'in Sahih'indeki Ebu Hüreyre hadisinde geçtiğine göre; "Rasulullah (s.a.v.), Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha ve Zübeyr ile beraber Hıra dağına çıkmıştı. Oradaki bir kaya yerinden oynuyınrn Rasulullah (s.a.v.): "

Kıpırdama ya Hira! Senin üzerinde sadece Peygamber, ya da Siddık ya da şehit var." buyurdu. [648]

Hz. Ali'den "Rasulullah (s.a.v.)'i şöyle derken işittim." dediği anla­tılır:

"Talha ve Zübeyr cennetteki komşularımdır."[649] Bu hadisi Tirmiz! naklediyor.

Seleme b. el-Ekva'dan şöyle dediği anlatılır: Talha (r.a.), El-Cebel tarafında bir kuyu satın alıp, sonra bir deve kesip insanlara yedirdi, Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz

"Sen Talha-i Feyyaz (cömert)'sin." buyurdu.[650]

Mücalid, Şa'bi yoluyla Kubeysa b. Cabir'den nakleder: Ben Talha ile arkadaşlık yaptım. Kendisinden istenilmeden onun kadar çok mal bağışlayan birini görmedim.[651]

Ebu İsmail et-Tirmizî anlatıyor:

-Bana Süleyman b. Eyyub b. Süleyman b. İsa b. Musa b. Talha et-Teymî anlattı: Bana babam Eyyub, dedem Süleyman aracılığıyla Musa b. Talha'dan nakletti ki: "Babası Talha b. Ubeydullah'a Hadramut'tan yedi yüz bin dinar tutarında bir mal gelmişti. O gece yatağında bir o yana bir bu yana dönerek hiç uyuyamadı. Hanımı Ümmü Gülsüm "Ya Eba Muhammed! Ne oluyor, bakıyorum gece yatalı beri dönüp duruyorsun! Bizden şüphelendiğin bir şey varsa söyle de senin razı olacağını yapıp gönlünü alalım." dedi. O da "Hayır öyle bir şey yok ama sen ne iyi bir eşsin! Sadece geceden beri düşünüyorum, kendi kendime "Şu kadar para evinde olduğu halde onu dağıtmadan rahatça uyuyan adam Rabbini nasıl biliyor acaba!" dedim. Ümmü Gülsüm de: "Sen dostlarının kimini unuttun mu?" deyince "O ne demek?" dedi. Ümmü Gülsüm de: "Sabah olunca bir takım kaseler ve taslar iste, bu paralan bunlarla Muhacirlerle Ensarlıların hanelerine, kendi değer derecelerine göre dağıtırsın!" dedi. Bunun üzerine Talha ona: "Allah sana rahmetiyle muamele etsin, sen muvaffak zatın Muvaffak kızısın!" dedi. Hanımı "Hz. Ebu Bekr'in kızı Ümmü Gülsüm idi." Sabahleyin o da bu ölçek olacak olan kase ve tasları isteyip paraları Ensarla Muhacirler arasında bölüştürdü. Bu paradan bir kasesini de Hz. Ali'ye yolladı. Hanımı Talha'ya "Ebu Muhammed, bu paradan bize bir nasip yok mu?" deyince ona: "Sen para geldiği günden beri nerdeydin? Kalan parayı da sen dilediğin gibi kullan!" dedi. Musa b. Talha der ki: "Bu kalan içinde bin dirhem kadar para olan bir kese idi."[652]

Bize Abdurrahman b. Ebi Amr ve bir grup ravi kitabet yolu ile haber verdiler ki, onlara Ömer b. Taberzed[653] haber vermiş: Bize Hibetullah b, Husayn -Ebu Talib b. Ğaylan- Ebu Bekr eş-Şafiî -İbrahim b. İshak ol-Harbî -Abdullah b. Ömer -Muhammed b. Ya'lâ, Hasen b. Dinar isimdi ile Ali b. Zeyd b. Cüd'â'nın şöyle dediğini anlattı:

-Bir bedevi Talha'ya geldi ve ona akraba yaklaşımını bahsederek bir şeyler istedi. Talha (r.a.) da: "Bu senin dediğin gerçek akrabalıktır. Şimdiye kadar kimse benden bunu öne sürerek bir şey istemedi. Benim bir arazim var ki, Osman b. Affan (r.a.) onu almak için bana üç yüz bin dinar teklif etmiş idi. İstersen git ve onu al, istersen onu Osmun'i satayım parasını al." dedi. Adam da "Hayır oraya gitmem ama parasını alırım." deyince Talha da Hz. Osman'a satıp parasını verdi.[654]

Yine rivayet olunur ki, Talha (r.a.) Bedir'de esir oltın müslümanlardan on tanesini kendi malından fidyelerini vererek hürri­yetine kavuşturmuş idi.[655] Hz. Talha'nın cömertlik hususunda bundun başka bir çok hikayeleri vardır.

Muhammed b. İbrahim et-Teymî der ki:

Talha'nın Irak arazilerinden geliri yılda dört yüz ile beş yüz bin dinar, Serât dağlarındaki arazisinden on bin dinar, Medine vadilerindeki arazilerinde gelirleri vardı. Teym oğullarından hiç kimseyi muhtaçlı bırakmaz onun ihtiyacını görür, borcunu öderdi. Her yıl gelirleri ken­disine ulaşınca Hz. Aişe (r.a.)'ya on bin dinar yollardı. Subeyha et-Teymî'nin on bin dirhemlik borcunu ödemiş idi.[656]

Amr b. Dinar der ki: Bana Talha'nın kölelerinden biri Talha'nın günlük gelirinin bin dinar olduğunu haber verdi.[657]

Vakidi der ki: Bana İshak b. Yahya, Musa b. Talha'dan nakletti ki: Muaviye ona: "Allah rahmet etsin baban Ebu Muhammed ne kadar mal tereke olarak bıraktı." diye sordu. O da: "Bir milyon dirhem iki yüz bin dinar." dedi. Talha'nın ölümü üzerine malları yağmalanmıştı. Her yıl Irak'tan yüz bin dirhem geliri vardı ki, Serat ve diğer arazilerinin geliri bunun dışındadır. Ailesinin yıllık geçim ihtiyacını Medine'deki Kanat denen yerden yirmi devenin suyunu taşıdığı bir araziden elde ederdi. Kanal sulama yolu ile Arabistan'da ilk buğday ürünü elde eden o idi. Muaviye "Çok şerefli, cömert ve saygın olarak yaşadı, boşluğu doldurulmaz biri olarak öldürüldü. Allah rahmet eylesin." dedi.[658]

Daha önce Cemel harbi anlatılırken de bahsetmiştik ki, Cemel savaşı günü Mervan b. Hakem, Talha b. Ubeydullah ve Zübeyr b. Avvam'ın ordusunda bulunuyordu. Harp kızıştığı bir sırada Mervan "Bu günkü fırsatı kaçırırsam bir daha Osman'ın intikamını alamam." diyerek bir ok çekip Talha'ya attı. Ok Talha'nın dizine saplandı. Kanı durduramadılar o da orada öldü.[659]

Mücalid Şa'bî'den naklediyor:

-Hz. Ali (r.a.), Talha b. Ubeydillah'ı savaş meydanındaki vadilerden birinde, oraya atılmış olarak buldu. Hemen atından indi onu oturumuna getirtip yüzündeki tozları sildi. Sonra da: "Ya Eba Muhammed! Seni gökteki yıldızların altına bu halde vadiye atılmış olarak görmek bana pek ağır geldi." diye yakınıp sonra da "içimde ve dışımdaki dertlerden Allah'a şikayet ederim!" dedi.

El-Esmaî der ki "Buradaki Uçur ve Bücur'un manası "İçimde dal-gulanan üzüntüler, anlatılamayan elemler." demektir.[660]

Leys, Talha b. Musarriften naklediyor:

•Hz. Ali, Talha b. Ubeydillah'ın yanına ölmüş olarak vardığında bi­neğinden indi. Onu oturtup yüzünde ve sakalındaki tozları sildi. Ona Itthmetler dileyerek: "Keşke bu hadiseden yirmi yıl önce ölüp gitsey-diın!"diye hüzünlendi.[661]

Ebu Üsame anlatıyor: Bize İsmail b. Halid: "Bize Kays şöyle diyerek tınlattı ki:

-Cemel savaşı sırası Mervan, Talha'nın dizine bir ok attı. Dizinden jüin boşalmaya başladı. Bacağını bir şeyle sıkınca kan duruyor, ama OCdsı şişiyor, bıraktıklarında akmaya başlıyor bir türlü durmuyordu. Hz. Tıılhu: "Bırakın durdurmaya çalışmayın. O gelen Allah'ın gönderdiği bir •I okudur." dedi. Sonra öldü. Biz onu kayıkların yanaştığı iskele /ısında bir yere defnettik. Ailesinden biri rüyasında üç kere Talha'nın udisine gelip "Şu sudan beni kurtarıp rahatlasan ya! Zira ben suda gülüyorum." dediğini görmüş. Bunun üzerine gidip kabrini kazdılar, klılur ki kabir sanki su yatağı gibi yemyeşil (yosun tutmuş). Hemen suyu boşalttılar ve Talha'nın cesedini çıkardılar. Sakalı ve u/ünün toprağa gelen tarafını toprak çürütmüş. Hemen Ebu Bekre ı mahallesinden bir arsayı on bin dirheme alıp oraya defnettiler.[662]

Metinde geçen “El-Kelleü”” Gemilerin durak yeri olup ona Arapça el Minâ (Liman) denir.

Ebu Muaviye ve diğerleri Ebu Malil el-Eşcaî aracılığıyla Talha (r.a.)'ın kölesi Ebu Habibe'den şöyle naklettiğini anlatır:

Cemel savaşı sonrası Talha (r.a.)'ın oğlu İmran'la beraber Hz. Ali'nin yanına girmiştim. Hz. Ali İmran'a "Merhaba" diyerek, ona yanında yer gösterdi. Sonra da: "Ben Allah'ımdan beni ve babanı kendi haklarında:

"Onların göğüslerinde kin namına ne varsa söküp çıkarttık. Kardeşler olarak koltuklar üzerinde karşı karşıyadırlar." (Hicr suresi ayet 47) buyurduğu kimselerden yapmasını ümid ederim." dedi. Orada halının bir tarafında oturmakta bulunan iki adam ki, birisi Haris el-A'ver idi, "Allah bundan daha adildir. Dün onları öldür, sonra da git cennette onlarla koltuklarda karşı karşıya oturan kardeşler olun? dediler. Hz. Ali onlara: "En uzak, en, en öte yerlere def olun! Ben ve Talha kardeş olmayacak da kimler olacak!" diye azarlayıp sonra Talha'nın oğlu İmran'a: "Ailen nasıl, babanın çocuklarının analarından kimler sağ kaldı? Biz geçen yıllarda sizin arazinizden, hiç bir şeyi -hükümet olarak- onlara el koymak istiyor olduğumuz için almadık. Onları insanların yağma edeceği korkusuyla korumak için almış idik." deyip sonra adamına "Ya Fulan, İbnu Karaza'ya git ve ona benim Talha'nın arazilerini ve bu yıllar içindeki gelirlerini İmran'a vermesini emrettiğimi söyle. Sen de ey kardeşimin oğlu! Bir ihtiyacın olunca kesinlikle bize gel!" dedi.[663]

Ümmü Yahya lakablı, Talha'nın hanımı Su'dâ binti Avf el-Müriyye anlatıyor: Talha öldürüldüğünde haznedarının elinde bir milyon iki yüz bin dirhem parası bulunuyordu. Onun gayrimenkulları ve diğer varlıkları da kıymete tabi tutulup, otuz milyon dirhem olarak belir-

lendi.[664]

Hz. Talha'ya ait bir takım kıssalar Cemel savaşı bölümünde tılmış idi. Allah bizi kıyamette Talha ile hasretsin.[665]

Abdullah B. Sa'd B. Ebî Şerh (R.A.):[666] Nesebi: Abdullah b. Sa'd b. Ebi Şerh b. Haris b. Habib b. Malik b. Hısl b. Amir b. Lüey... Kureyşli olup Amir oğullarındandır.

Hz. Osman'ın süt kardeşi olup, Efendimizle sohbete erişmiştir.

Hz. Osman onu Mısır valisi yaptı. Hz. Osman'ın vefatıyla fitneden çekinip Mısır'dan Remle'ye göç edip orada öldü. Daha önceleri Amr b. el-Âs'ın yaptığı harplerde ordunun sağ kanat komutanlığını yapardı.[667]

Adı dillerde anılan yiğit bir kahramandı. Kaç kere batıya (Kuzey Afrika) orduyla savaşa gitti. Bizans topraklarındaki Zati es-Savarî denen yerde yapılan harbin baş komutanı idi. Oraya denizden gitmişlerdi.[668]

Önce Müslüman olmuş ve Peygamberimizin katipliğini yapmıştı. Her nedense daha sonra dinden dönerek tekrar müşriklere katıldı. Mekke fethi günü onun da kanı akıtılması gerekenler arasında adı ilan edildi. Hz. Osman onu koruma altına aldı ve canını kurtardı. Sonra iyi bir Müslüman olup iyi bir imtihan verdi.[669]

Leys b. Sa'd der ki: Abdullah övülmeye değer karakterde biriydi. Kuzey Afrika'ya sefere gitmiş, oranın kralı Cüfcir'i öldürmüş idi. Sonra zat-ı Savarî denen yere savaşa gitti. Orada bin gemiden mürekkep Rum donanmasıyla karşılaşıp onlarla o güne kadar görmedikleri muazzam bir çarpışma yaptı.[670]

Ölüm gelip çattığı zaman Abdullah b. Sa'd: "Allah'ım dünyadaki son amelini sabah namazı yap!" diye dua etmiş idi. Şafak sökünce abdestini aldı ve sabah namazına başladı. Son rekatta soluna selam verir vermez ruhunu teslim etti.[671]

Onun Muaviye safında Sıffeyn harbine katıldığı da söylenir.[672]

Ebu Said b. Yunus el-Mısrî: "O Askalan şehrinde öldü." der.[673]

Abdurrahman B. Attab:[674] Nesebi: Abdurrahman b. Attab b. Üseyd b. Ebi'1-Iys el-Emevî. Do­ğumu bir hayli eski. Annesi Cüveyriye binti Ebi Cehl b. Hişam'dır ki, Hz. Ali (r.a.)'ın Hz. Fatıma'nın üzerine evlenmek için düğür olduğu bu kadın idi. Daha sonra onunla (Efendimizin Mekke fethi sonrası tayin ettiği) Mekke valisi Attâb Üseyd (r.a.) evlendi.[675]

Abdurrahman b. Attab, Cemel harbinde Hz. Aişe tarafında olup onlara namaz kıldırıyordu. Attab bu savaş esnasında öldürüldü. Hz. Ali'nin onu ölüler arasında görünce "İşte bu toplumun lideri bu idi!" dediği anlatılır.[676]

Rivayete göre, Abdurrahman'ın parmağı Cemel harbinde kesilip kopmuştu. Bir kuş onu alıp götürmüş ve parmağı Medine'ye atmış. İnsanlar onun eli olduğunu parmağındaki yüzükten tanıdılar ve üzerine cenaze namazını gıyaben kıldılar.[677]

Abdurrahman B. Udeys:[678] Nesebi: Abdurrahman b. Udeys (b. Amr b. Ubeyd b. Kilab b. Duhman b. Ganm b. Hümeym b. Zühl b. Hânî b. Belîy). Künyesi "Ebu Muhammed el-Belevi'dir.[679]

Sahabeden olup o da ağaç altında biat edenlerdendir.

Onun Peygamber Efendimizden bir tek rivayeti vardır. Mısır'da yerleşmişti.[680]

Bu zat Hz. Osman'a karşı ayaklanıp onu öldürmeye gelenlerden bi­ridir. Allah'ım fitnelerden senden afiyet dileriz. Daha sonra Muaviye onu yakalatıp Filistin'de bir grupla beraber hapsettirmişti. Sonra ha­pishaneden kaçtı. Arkasından bir atlı gidip ona Lübnan dağında yetişti, ve onu vurdu. Okunu doğrultunca atlıya: "Yazıklar olsun, benim kanım hususunda Allah'tan kork, zira ben Peygambere o ağacın altında biat edenlerdenim." demişse de adam "Dağda ağaç çok deyip onu öldürdü." Yunus "O, Mısır'dan Hz. Osman'ın üzerine yürüyen anarşistlerin başı idi." der.[681]

Muhammed b. Yahya ez-Zühlî der ki: Abdurrahman b. Udeys fit­nenin başıdır. Ondan hadis olarak bir şey rivayet edilmesi asla helal değildir.[682]

Amrb.Ebîamr Yahut Haris B. Şeddad Veya Haris B. Züheyr: Kureyşli ve Fihr oğullarından. Vakidi ve İbnu Ukbe'nin görüşüne göre Bedir harbine katılanlardan birisidir.[683]

Kudame B. Maz'un: Cümah kabilesinden olup, lakabı Ebu Ömer'dir. O da bu yıl idinde altmış sekiz yaşındayken öldü. Bedir harbine katıldı. Hz. Ömer onu Bahreyn valisi olarak atadı. Kendisi Hz. Ömer'in kayını -Abdullah b, Ömer ve Hafsa (r.a.)'lann dayısıdır. Aynı zamanda Abdullah'la Hafsa'nın halaları olan Safiyye binti el-Hattab'ın kocasıdır. Kendisi Habeşistan'a hicret edenlerdendir.[684]

Sonra Ömer (r.a.), onu içki içtiğinden dolayı Bahreyn valiliğinden azletti. O, "İman edip de salih amel yapanlar var ya, onların, Klikti edip, iman ettikleri sürece, tatmış oldukları şeyden dolayı bir güıııılt yoktur." (Maide ayet 93) ayetini, içki tadılabilir, diye yorumlamıştı, Ömer de ona had cezası uyguladı.

(Mesele'nin esası Abdurrezzak ve diğerlerinin Abdullah b. Amir b. Rabî'a'dan naklettiği şu olaydır:

-Hz. Ömer, Kudame'yi Bahreyn'e vali yapmıştı. Sonra Abdul-Kftys oğullan lideri Carûd, Hz. Ömer'e gelip: Kudame içki içip sarhoş oldu. Ben ona Allah'ın verdiği Had cezası uygulansın diye sana geldim, dedi,

Şahit isteyince Ebu Hüreyre'yi söyledi. Ebu Hüreyre geldi ve: "Ben içerken görmedim, ama sarhoş olarak gördüm! Deyince, Ömer (r.a.) Carud'a "Sen Kudame hakkında şahit misin, düşman mı?" dedi. Ömer: "Haydi git şahitliğini yaptın!" dedi. Carut seslenmeyip gitti ama ertesi gün gelip "Bu herife had cezası ver." diye ısrar etti. Hz. Ömer "Anlıyorum ki sen ona düşmansın. Senin tek şahidin var." dedi. Carut Allah adıyla yemin verince, Ömer onu azarladı. O da: "Vallahi bu hak değil, amca oğlun içecek ben azarlanacağım ha!" dedi. Ebu Hüreyre de, bizden şüphe ediyorsan Kudame'nin hanımına sor." dedi. Ömer onun hanımı Hind bt. Velid'i çağırtıp yemin verdi. Kadın da "Evet" diye aleyhte şahitlik etti. Hz. Ömer Kudame'ye sana had sopası vuracağım." Deyince, Kudame: "Onların dediği gibi içmiş olsam bile, sen beni cezalandıramazsın." deyince Ömer "Niye" diye sordu. Kudame de: "Allahu Teala

"İman edip de salih amel edenlere Allah'tan sakınıp iman et­tikleri sürece tattıkları şeylerde bir günah yoktur." buyuruyor dedi. Hz. Ömer "Sen bu ayetin yorumunda yanıldın. Sen eğer "Allah'tan sa­kınmış olsaydın, Allah'ın haram ettiği şeyden kaçardın." deyip insanlara döndü ve "Kudame'nin haddini danıştı. Onlar da "Adam hasta, böyle iken onu sopalayamazsın." dediler. Günlerce böyle geçti. Yine ashaba danıştı. Onlar "Adam zayıf iken ona sopa vuramazsın." dediler. Ömer arkadaşlarına: "Allah'ın beni sopa altına atması, bu adamın cezası benim üstümde verilmeden dururken, Allah'a kavuşmamdan daha iyidir, bana sağlam bir sopa getirin!" deyip Kudame'ye sopayla had yaptı. Ömer ona öfkelenip küstü. Küs olarak hacca beraber gittiler. Hac dönüşü Ömer Sukyâ'da konaklayıp uyudu. Sonra uyanıp "Bana acele Kudame'yi getirin. Zira ben rüyada, bana birinin geldiğini gördüm." dedi. Kudame'yi çağırdılar, ama o gelmem diye direndi. Ömer de "Direnirse sürüye sürüye getirin." dedi. Gelince, Ömer onunla konuşup ona istiğfar ediverdi. Böylece onların bu ilk sulhu oldu.)[685]

Ka'bb. Sûr El-Ezdî:[686] Hz. Ömer'in Basra kadısıdır. Cemel harbi günü (Hz. Aişe'nin tun­unda olmasına rağmen yine Hz. Aişe'nin arzusuyla) her iki tarafın ara­sında sulh için konuşup onlara nasihat ederken, nereden atıldığı belli olmayan bir ok Ka'b'a isabet edip onu öldürdü.[687]

Kinane B. Bişr Et-Tücîbî:[688] Hz. Osman (r.a.)'ı kuşatmak için gelen Mısır eşkıyalarının liderle­rinden biridir. O da daha sonra korkup kaçtı, ve bu yıl içinde yakalanıp öldürüldü.[689]

Mücaşî B. Mes'ut B. Sa'lebe[690]: Es-Sülem kabilesinden olup Efendimizle sohbet şerefine erenler­dendir. Ebu Osman en-Nehdî -Küleyb b. Vail ve diğerleri ondan hadis rivayet ederler. Daha önce de bahsedildiği gibi o da bu yıl öldürüldü.[691]

Mücalid B. Mes'ud B. Sa'lebe:[692] Üstte geçen Mücâşî'in kardeşi. Onun kardeşinden rivayeti vardır, Kendisinden Ebu Osman en-Nehdî hadis rivayet etmiştir. O da kardeşi ile birlikte şehit düştü.

Muhammed B. Talha B. Ubeydullah Et-Tey Mi:[693] Rasulullah (s.a.v.)'in sağlığında doğdu. Ona bizzat Rasulullah (s.tt.v.)

Muhammed adını verdi ve Eba Süleyman diye künyeledi.[694]

Çok ibadet edip, çok namaz kıldığı için kendine "Es-Seccâd" de­nilmiştir. (Kendisi asla bu Cemel harbine katılmak istemezdi) Babası Talha (r.a.) onun yakasını bırakmayıp ikna olup Ali'ye karşı beraber çıkmaya razı edene kadar uğraştı.[695] Annesi Cahş kızı Hamne'dir. Cemel savaşında şehit oldu.

Müslim B. Abdillah El-Cühenî : Hz. Ali ona Cemel savaşı günü sulh için yanına bir Kur'an alıp git­mesini emretmiş, o da harp meydanındaki bulunanların yanlarına gidip Kur'an hakkkı için insanları halifeye itaate davet etmiştir. Orada öldürüldü.[696]

Hind B. Ebî Hâle Et-Teymî:[697] Rasulullah'ın oğulluğu ve Rasulullah'ın, anneleri Hatice olan ço­cuklarının, anadan kardeşidir. Babasının adı karışıktır. Kimi Nebbaş b. Zürâra, kimi Malik b Zürara, kimi Malik b. Nebbaş b. Zürara demiş­lerdir ki, ilki daha güçlüdür. Uhut harbine katıldı. Bedre katıldığı da söylenir. Rasulullah'ın hilyesi ve şemailini çok iyi anlatırdı.[698]

Ondan bacısı oğlu Hasen b. Ali'nin rivayeti vardır. Cemel harbinde Ali ile beraber savaşırken öldürüldü. Oğlu Hind b. Hind de, Mus'ab b. Zübeyr'le Uhut'ta öldürülmüştü.[699]

 

Cemel Harbinde Ölenlerin Sayısı
 

Cemel vakası, on üç bin ölü verdikten sonra sona erdiği söylenir. Katade'den ise: "Cemel günü yirmi bin kişi öldürülmüştür." dediği sa­bittir.[700]

O gün öldürülenlerden kimileri:

1- Abdurrahman b. Abdillah b. Âmir b. Kurayz

2- Abdullah b, Musâfi'i b. Talha el-Abderî

3- Abdullah b. Hukeym b. Hizam el-Esedî

4- Ma'bed b. Mikdad b. el-Esved el-Kindî

Allah daha iyi bilir.




[599] Hz Zeyd hakkında geniş bir bilgi için bkz.İbni Sa'd 6/123, 126; Halife, TabuklU 1, 144; Buhari, T. Kebir 3/397 no 1325; İbnu Kuteybe, Mearif 402; Fesevi, Tarih .V31Î; İkdu'l-Ferid 4/317; El-İstiab 1/559-561; Cemeheretu Ensabi'1-Arab 205; Hatib, Turlhİ Bağdad 8/439 no 4549

[600] Tarihi Dımışk 19/429, 432

[601] Buhari, T. Kebir 3/397; Tarihi Dımışk 19/429, 434; Razi, El-Cerh ve't-Tt'dil 3/565; İbnu Sa'd, Tabakat 6/123                                                       

[602] Tarihi Dımışk 19/440; Öyle anlaşılıyor ki Selman (r.a.) bu sözünü bir çok kişiye söylemiş. Çünkü onun bu nasihatini Peygamberimiz takdir etmişti. İbni Sa'd'ın Nu'man Ebi Kudame'den rivayetine göre; Zeyd b. Suvhan Selman-ı Farisi komuta­sında bir orduda er olarak bulunuyordu. Bu orduya Selman (r.a.)'ın emri ile o imamlık yapıyordu. Yine Cuma günü, Selman (r.a.) ona "kalk da kavmine nasihat et" diye emrederdi. (Tarihi Dımışk 19/439. Hatib, Tarihi Bağdad 13/323) ("emel harbinde ağır şekilde yaralanınca arkadaşlarına "Ben ölünce sakın kanımı yı­kamayın, ayağımdaki meshlerim hariç elbiselerimi çıkarmayın. Beni doğrudan toprağa gömün, zira ben kıyamet günü bunu delil getireceğim" demişti. İbni Sa'd 6/125; Tarihi Bağdad 19/442

[603] İbnu Sa'd, Tabakat 6/123; Tarihi Dımışk 19/432; Hatib, Tarihi Bağdad 8/439

[604] Selman (r.a.)'ın hayatı için bkz: İbni İshak, es-Siyer 87, 91, 92, 124, 125, 287; Va-kidi, Meğazi 445-447, 450, 465, 927; Müsned 5/437-444; İmam Ahmed, Zühd 188-191; İbni Sa'd, Tabakat 4/75, 93, 6/16, 17; Buhari, T. Kebir 4/135 no 2235; Halife b. Hayyat, Tarih s. 191

[605] Tarihi Dımışk 21/373

 

[606] El-Fesevi el-Ma'rife ve't-Tarih 3/335; Buharı 3946 no ile; Taberani Mu'cemu'l-Kebir 6/249 h.no 6121'de bu isnad ile bu kısımdan "Elden ele on altı efendi değiş­tirdim." İbni Asakir Tarihi Dımışk'ta bu isnad ile aynı şeyi tekrarlar. Keza Ebu Nuaym da işaret eder. Hilye 1/195. Zehebi Siyer-i Aiamu'n-Nubela'sında Selman kıssasının bir kısmını yalanlarken bu haberi alması ve isnadına ceyyit demesini, bu rivyetin baş tarafının Buhari'nin Menakibu'l-Ensar'da 3947 nolu hadis ile geçişi de doğruluyor.

[607] Zehebi, Mizanu'l-İ'tidal ve diğer eserlerinde bu zattan bahsetmez.

[608] Bkz Tarihu'l-İslam, Sire 1/162; Hz Selman'dan bu kıssayı, gerek ashabdan gerek tabiinden olup Selman'ı gören pek çok kimse rivayet etmiştir. İbni Abbas, Meı van el* Asfar, Ebu Osman en-Nehdî, Ebu't-Tufeyl Amir b. Vasile, Ebu Kurra cl-Kindt Ihnl Ebi'l-Hadid,  Burayde,  Zeyd  b.  Suvhan,  Selman  (r.a.)'ın  oğlu Abdurrahmnn  V§ diğerleri birbirine yakın ifadelerle anlatırlar. Bkz: İbnu Asakir, Tarihi Dımışk 21/379-404

[609] Tarihi Ebu Zür'a 1/221- 222 rakam 207; İbni Asakir, Tarihi Dımnışk 21/374

Bu hadiseye İmam Ahmed b. Hanbel itiraz eder: İbnu Hacer'in Tehzibu't-Teh/.ib'indt (8/323) geçtiğine göre bu haberi nakleden Ebu Zür'a, bu hadisi İmam Ahmed'i sormuş. O da bunu red ederek "Ravi Kasım ile Selman nasıl karşılaşabilir. Zira bu Kasım Muaviye'nin oğlu Yezid'in oğlu olan Halid b. Yezid'in kölesidir" (lemistir, Yani Yezid'in imareti zamanı Selman çoktan ölmüştü" diyor.

Ebu Zür'a devamla der ki, ben bu "karşılama hadisini Abdurrahman b. İbrahim'e di sordum ve İmam Ahmed'in dediğini haber verdim. O bana şunları söyledi: "Bu Kasım, daha önce (Muaviye'nin de bacısı olan) Cüveyriyye binti Ebi Süfyan'ın köleni idi. Daha sonra Yezid'in çocukları onu miras olarak aldılar da bu yü/.den onu "Muaviye oğlu Yezid çocuklarının kölesi" dendi." Böylece bu işkal gitmiş oluyor, Yani o Selman'ın oraya geldiğinde Şam'da idi. Hem İbni Asakir de, Beşir b. Sa'd'l (Ebu'd-Derda) anlatırken, Selman'ın Dımışk'a geldiğinde ona misafir olduğunu bahseder, ve bu haberi rivayet eder. Bkz. Tarihi Dımışk 21/374

[610] Buhari, Menakibu'l-Ensar h. No 3946; Ebu Nuaym, Hilye 1/195; El-lsliab 2/57; İbnu'l-Cevzi, Sıfatu's-Safve 1/534; Tarihi Dımışk 21/404; İbnu Abdi'1-Berr, Utlib 4/221                                                                                                     

[611] İbnu Sa'd, Tabakat 4/85; Ebu Nuaym, Hilyetu'l-Evliya 1/187; Tarihi Dımışk 2/413; İbnuEbiŞeybe 12/148

[612] Tarihi Dımışk 21/413; Sıfatu's-Safve 1/535; İbnu Ebi Şeybe 12/148; İbni Sa'd 4/85,

[613] Buhari, Tefsir h.no 4897, 4898; Müslim Fazail h.no 2546; Tirmizi Tefsir Süretu'l-Cum'a 3303; Ebu Nuaym, Ahbaru İsfehan 1/2, 3; Müsned 2/217, 417; Tarihi Dımışk 21/416; Ebu Nuaym, Hilye 8/290

[614] İbni Sa'd 4/85; İbnu Ebi Şeybe, Musannef 12/148

[615] Taberi, Tefsir 13/77; Ra'd ayet 43; Tarihi Dımışk 21/418

[616] İbni Sa'd 4/86; Ebu Nuaym, Hilye 1/187; Tarihi Dımışk 21/420, 421; Istiab 2/59; İbni Esir, Üsdü'1-Ğabe 2/420

[617] İbni Sa'd 4/86; Tirmizi 3806; Hakim 3/416; Buhari, T. Sağir 1/73; El-Mu'rife vo't-Tarih 1/468; Tarihi Dımışk 21/423; Ebu Zür'a, Tarih 1/649

[618] Bu konuda Ebu Hüreyre (r.a.)'tan da aynı ifadeler nakledilir. Tarihi Dımışk 21/424

[619] Kinde: Yemen'de meşhur bir kabiledir.

[620] Taberani, M. Kebir h. No 6067; Ebu Nuaym, Hilye 1/186; Tarihi Dımışk 21/427; Sıfatu's-Safve 1/539.

[621] Tarihi Dımışk 21/429,430; Zehebi, S. A. Nübela 1/345

[622] İbni Sa'd, Tabakat 4/87; Tarihi Dımışk 21/430; Zehebi, S. A. Nübela 1/446

[623] Tabakat 4/87; Tarihi Dımışk 21/432; Ebu Nuaym, Hilye 1/199

[624] Tabkat 4/88; Tarihi Dımışk 21/433; Sıfatu's-Safve 1/542, 543; Zehebi, S, A, Nübela 1/546

[625] İbni Sa'd 4/87; hilyetu'l-Evliya 1/198; Ahmed b. Hanbel, Zühd s. 188; Tarihi Dı­mışk 21/434; Sıfatu's-Safve 1/538; Üsdü'1-Ğabe 2/420

[626] İbnu Sa'd, Tabakat 4/89; Ebu Nuaym, Hilye 1/197; Taberani, Kebir no 6110; Sıfatu's-Safve 1/41; Tarihi Dımışk 21/434,435                                                   

[627] Ebu Nuaym, Hilye 1/202; Tarihi Dımışk 21/438, 439; Zehebi, S. A. Nübela 1/202, 548

[628] İbni Sa'd, Tabkat 4/200; Sıfatu's-Safve 1/543; Tarihi Dımışk 21/440; Ebu Nuaym, Hilye 1/200

[629] Muavatta, Vasiyyet s. 480; Hilyetu'l-Evliya 1/205; Tarihi Bağdad 21/441; Sıfatu's-Safve 1/548

[630] Tarihi Dımışk 21/448; Zikru Ahbaru İsfehan 1/55; Zehebi, S. A. Nübela 1/155

[631] İbnu Sa'd 4/89; Ebu Nuaym, Hilye 1/200; Tarihi Dımışk 21/440; Zehebi, S, A, Nübela 1/548

[632] Ahbaru İsfehan 1/55; Tarihi Dımışk 21/449;. İbnu Asakir bu rivayetin altında uynı haberi el-Mübarek b. Ahmed el-Ensari -el-Mübarek b. Abdü'l-Cebbar -Bbu Mu-hammed b. Kuteybe isnadı ile de verir ve Ebu Muhammed b. Kuteybe'nin: "Ben bu haberi kabul etmiyorum. Zira Selman'ın dilinin çok hata ettiğini, neredeyse ne dedi­ğinin anlaşılamayacak hale geldiğini söylüyor. Halbuki biz onun Arap ediplerinin sözlerine benzeyen hikmetli sözlerinden bir kısmını anlattık." Dediğini ilave eder, Hafız Zehebi bu söze Siyer-i A'lamu'n-Nubela'sında 1/552'de itiraz ederek "Ebu Muhammed b. Kuteybe böyle itiraz etmekle hiçbir şey ortaya koymuş değildir, Zil'A bir kişide fasahatlı söz söyleme kabiliyetinin bulunması o kişinin dilinde Ucıne (yu« nılma) olmasına engel bir hal değildir. Nitekim bir çok alim de bulunan fasih il«d§ kabiliyeti, irabı yaparken onlara yeterli gelmeyip hata etmelerine engel teşkil etmiyor" der.

[633] İ Ahmed, Müsned 5/438; İbni Mace, Zühd no 4104; Taberani, Kebir 6/h.no 6043; Tarihi Dımışk 81/451; Ebu Nuaym, Hilye 1/196, 197; Hakim 4/317; Ibnu'l-Cevrf, Sıfatu's-Safve  1/552;  İbnu Hibban (Mevarid)  2480; Taberani,  bu  haberi  Ali  b. Buzeyme'den nakleder.

 

[634] Tarihi Dımışk 21/458; S. A. Nübela 1/334

[635] Tarihi Bağdad 21/458; İbnu Sa'd 4/93

[636] Müsned 5/438; Taberani, Kebir 6/261 no 6160; Müsned-i Şihab no 728; İbnu Hibban (Mevarid) 2480; Hakim, Müstedrek 4/317; Tarihi Dımışk 21/457; Ebu Nuaym, Hilye 1/196

[637] Halife, Tabakats. 7

[638] Zehebi burada, Selman (r.a.)'ın ömründe iki yüz elli yıl gibi, hiçbir adem oğlunda görülemeyecek uzunlukta bir yaş yaşadığını söylese de, bu onun içine sinmemiştir. Elindeki kaynakların çoğu bu uzunluğu gösteriyor. Hatta İbni Asakir, Tarih'inde (21/390) İbni İshak Sire'sinde s. 70 no 69; İbni Sa'd 4/80'de Ömer b. Abdulaziz'in adı belli olmayan birinden yaptığı Selman kıssası ile ilgili rivayetin sonunda, güya Efendimiz ona "Eğer bana doğru söyledin ise sen kesinlikle Meryem oğlu İsa'nın havarilerini gördün" buyurmuştur.

Fakat Zehebi Siyeri A'lamu'n-Nubela'sında bunları anlattıktan sonra (1/555) der ki: "Onun bütün işlerini hallerini, çalışmasını, tasarrufunu, hurma yaprağından lif çıka­rışını ve önceki başına gelenlerin hepsini göz önüne toplayınca onun çok yaşlı, ko-cayıp gitmiş biri olmadığı anlaşılır. Zira vatanından genç bir çocuk iken ayrılmıştı. Öyle görünüyor ki Hicaza geldiğinde kırk yaşlarında belki daha az idi. Çok geçmeden Peygamberin geleceğini duyup Medine'ye doğru göç etmiş idi. Belki yetmiş yıl kadar yaşamıştır. Sanma.ni ki onun yaşı yüze varsın. Kimin yanında böyle olduğuna dair bir ilim varsa getirsin biz de istifade edelim.

Ebu'l-Ferec el-İsfehanî onun uzun yaşadığına dair bir sürü rivayet toplamış İsı- ele bunların içinde güvenilecek bir şey bilmiyorum. Hem İbnu Ebi Hatem İlerinde1 Nııbil cl-Bünani'den yukarıda geçen Sa'd'ın onu ziyaretini anlatır. "Sa'd yanıma girdiğimle o ölüme giderken ağlıyordu. Sa'd onun neye ağladığını sorup "Peygamberle sohbetini hatırla katıldğın İslamî müşahedeleri hatırla!" deyince o:

-Vallahi beni bunlar ağlatmıyor. Ne dünya sevgisinden ne den Allah'a kavuşum is­teksizliğinden ağlıyorum" dedi. Sa'd da: "Öyleyse seksen yaşından sonra seni ııglutnn ne? diye sordu. O da yukarıdaki cevabı verdi. İşte bunlar sana Selman'ın seksenli yaşlarda olduğunu gösterir.

Ben Tarih kitabımda onun iki yüz elli yıl yaşadığını yazmıştım. Ama şu saatten iti­baren bu fikrime razı değilim."

[639] Talha (r.a.) için bkz: Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 10/115-141 İbnu Sa'd, TabaktU 3/214-225; Tabakalı Halife s. 18, 189; Tarihi Halife 63, 180, 186, 188, 201; Imnm Ahmed, Müsned 1/161-164   

[640] Tarihi Dımışk 25/54-58

[641] Taberani, Kebir 1/110; Hakim 3/368; Tarihi Dımışk 25/54, 60; Vakidi 1/155, 156i Tarihi Dımışk 25/68

[642] İbni Sa'd, Tabakat 3/219; Taberani, M. El-Kebir 1/111 h.nol91, Tarihi Dımışk 25/61, 63; Üsdü'1-Ğabe 2/470; Hakim, Müstedrek 3/370; Belazuri, Ensabu'l-Eşrnf 10/118, 122

[643] İbni Ebi Şyebe 12/91; Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 10/122; Tirmizi, Menakib /Babu     ; Menakibi Ebu Muhammed Talha no 3739 ve Cihad 1692; İmam Ahmed, Müsned     ! 1/165; İbni Sa'd 3/218; Kıssa şudur: Zübeyr b. Avvam der ki: Uhut günü Rasulullah'ın     \ üzerinde iki kat zırh vardı. Efendimiz o gün bir kayanın başına tırmanmak istemiş ama    i boyu yetmemiş idi. Talha'yı yere çöktürüp üzerine çıkarak kayaya tırmandı. Zübeyr    \ der ki: İşte o zaman Rasulullah (s.a.v.)'in "Talha cenneti hak etti" dediğini duydum.

[644] Tirmizi 3740; İbni Mace, Mukaddime 125; Belazuri, Ensab 10/22; Ebu Davud et-Tayalisi 1793; İbni Sa'd 3/219; Hakim 3/376; Taberani, Kebir 1/117 no 215; Ebu Ya'la Müsned 3/h.n o 1874; İbni Hibban, Tertib 9/57; Ebu Nuaym, Hilye 1/88; Beğavi, Tefsir 7/528; Hadisin hemen her bir tarikinda zayıf bir ravi varsa da Cabirden yapılan ayrı ayrı rivayetler onu takviye ediyor. Nitekim Hafız İbni Hacer Fethu'l-Bari'de (8/518) bunun böyle olduğunu belirtiyor. H.no 4784. Nasuriddin Elbanî "Silsiletu Ehadisu's-Sahiha"sında 126 no ile konunun tam hakkını vermiş. Tarihi Dımışk 25/84, 96'ta İbni Asakir tüm rivayetleri veriyor.

[645] Hakim, Müstedrek 3/370; Taberani, Kebir 1/1111 h.no 191

[646] İbni Sa'd 3/218; Tarihi Dımışk 25/7981; İstiab 2/221; Metni Zehebi yarım aldığın­dan, biz İbni Sa'd'a göre terceme ettik. Belazuri, Ensab 10/122

[647] Tirmizi, Menakib 3740,3202; İbni Mace h. No 127; İbnu Ebi Asım, Süııne 2/ftlH; Taberani, Kebir 19/325; İbnu Sa'd 3/28, 219; Tayalisi, Müsned 2/146; Tarihi Dımışk 25/82, 83

[648] Müslim, Fazail 2417; Tirmizi, Menakib 3698; Ebu Davud 4648; İbni lîhi Anım, Sünne 2/618; Müsned 1/189; İbni Mace 134; İbni Sa'd; Müsned 5/346; Hakim 3/4JI; İbni Hibban, Mevarid 2198; Hatib, Tarih 6/365; Ebu Ya'la, Müsned 4/ h.no 244S ayrıca no 969, 970, 971

[649] Tirmizi, Menakib 3741; Hakim, Müstedrek 3/364; İ. Asakir, Tarihi Dımışk 25/9İ1 Ebu Ya'la, Müsned 1/h.no 551; Hakim'in bu hadise "sahihtir" demesine Zfhibi "hayır" diyor ki, burada da "Ali'den" diyerek za'fına işaret ediyor. Tirmizi de "prib" der.                                         

[650] Taberani, Kebir 1/112 no 198; Tarihi Dımışk 25/93; El-İstiab 2/219; İbni Ebi Asım, Siinne 2/614; İbni Adiye el-Kamil fi'd-Duafa 6/no 2343; Hakim, Müstedrek 3/374; Belazuri, Ensab 10/118-119

[651] İbni Sa'd Tabakat 3/221; Taberani, Kebir 1/111 no 194; Ebu Nuaym, Hilye 1/88; Tarihi Dımışk 25/97; Fesevi, El-Marife ve't-Tarih 1/457, 459; Belazuri, Ensab 10/118, 124

[652] İbni Asakir, Tarihi Dımışk 25/99; Zehebi, Siyeri A'lamu'n-Nubela 1/30, 31; İbnu Sa'd 3/220. bu hadiseyi Fadl b. Dükîn -Süfyan b. Uyeyne -Talha b. Y;    a isnadıyla Talha b. Yahya'nın nenesi Su'dâ binti Avf -el-Murriyye'den buradakinden daha olarak nakleder. Aynı haberi Ya'kub el-Fesevi "El-Ma'rife ve't-Tarih"inde 1/458. Ebu Nuyam da Hilye'sinde 1/88 nakleder. Belazuri Ensabu'l-Eşraf ta 10/117'de İbni Sa'd da 3/220, 221'de bu olayı bir de Talha'nın eşi Su'dâ binti Avf tan nakleder.

[653] Matbu nüshada Ömer b. Taberzed diye yazılmış. Oysa Zehebi S. A'lamu'n-Nubela'sında Taberzed yerine Muhammed diye almış. Sonra Zehebi'nin Mu'cemu'Ş-Şuyuh'unda Müslem b. Muhammed b. Müslim b. Allan'ı (tere. No 928) anlatırken bu zatın Ömer b. Taberzed'in talebesi olduğunu anlatır. Anlaşıldı ki, Zehebi önce hu haberi Abdurrahman b. Ebi Amr yoluyla İbni Taberzed'den almışken, her halde sunr» Müslim b. Allan'dan da almış.

 

[654] Tarihi Dımışk 25/99,  100; Ravi Ali b. Zeyd b. Cüd'an'ı bazılar zayıf »«vur, Belazuri bu haberi Ebu Bekr b. Ayyaş yolu ile Husayn'dan nakleder. Ensabu'l-işiüf 10/118

[655] Tarihi Dımışk 25/100. Zehebi Siyeri A'lamu'n-Nubela 1/31; Zehebi burada "riva­yet olunur ki" diyerek haberin isnadındaki za'fa işaret eder. Siyeri A'lam'da ise: "Rıvl Kudeymî'nin zayıflığı yanında üstelik "munkatı"dır da" der. Zira haber, El-Kudcymt -Esmai -İbnu İmran şeklinde bir isnada sahiptir. İbnu İmran ise Talha'ya yetişmemiştir. Burada haberin sonunda şu ilave vardır. "Bir keresinde akrabalık bağı öne sUıülor#k yardım istenmiş o da "Daha önce bu akrabalık adına hiç bir şey istenmemişti. Bin bahçemin birini yedi yüz bin dirheme satmış idim. Ben o konuda muhayyerim, İstersen bahçeyi al istesen sana parasını vereyim" demişti."                 

[656] İbni Sa'd 3/221; Tarihi Dımışk 25/101-102; Siyeri A'lamu'n-Nubela 1/32-33; Belazuri, Ensab 10/124

[657] Taberani, Kebir 1/112 no 196; İbnu Sa'd 3/220; Ebu Nuaym, Hilye 1/88; Tarihi Dı­mışk 25/102; Lakin bu kaynaklarda Talha'nın kölesi olmadan haber miirsel olarak verilir. Belazuri 10/124'te bunu Süfyan b. Uyeyne'nin şeyhlerinden diye verir.

[658] İbni Sa'd 3/221, 222; Tarihi Dımışk 25/103; Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 10/125

[659] İbni Ebi  Şeybe, Musannef U/101   h.no  10627,   15/19649; İbnu Sa'd 3/213; Taberani, Kebir 1/113 no 201; İbnu'l-Cevzi, El-Muntazam 5/114; Tarihi Bağdad 25/112, 113; Tarihi Halife b. Hayyat s. 183; İbni Sa'd el-Ahmesî'den o gün Talha (r.a.)'ın: "Biz Hz Osman'ın başına gelen felakette ikiyüzlü davrandık. Bu gün ka­nımızı Osman için akıtmaktan daha uygun bir şey göremiyorum. Allah'ım bu gün Osman için sen razı olana kadar benden kanımı al" demişti, dediğini, yine İbni Sa'd Avf rivayetinde der ki: "O gün Mervan, Hz Aişe'nin yanı başında duran Talha'ya bir alıp bncıığına isabet ettirdi. Talha bir kölesine "Bana bir yer ara!" dedi. Köle "Böyle  ytf bulmaya gücüm yetmiyor" deyince, Talha "Vallahi bu öyle bir ok ki onu sanki 'Mit gftnderdi. Allah'ım Osman için benden alacağını sen razı olana kadar al!" deyip ur» bir tuşa yaslanarak öldü. Bu son rivayet için ayrıca bkz. Belazuri Enasabu'lıbI '10/126. 127

[660] Tarihi Bağdad 25/114-115;Tehzibu'l-Kemal 13/420

[661] Hakim Müstedrek 3/372; Taberani, Kebir 1/113 no 202; Tarihi Dımışk 25/115; tbnl HHI |»yb» 15/282 no 19670; Nuaym, Fiten h.no 161, Ebu Salih'ten           

[662] İbni Ebi Şeybe, Musannef 15/259 h. Nol9516; İbni Sa'd 3/223; Ayrıca İbni Ebi Şeybe 1 l/h. No 10627; Tarihi Dımışk 25/124; Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 10/128

[663] İbni Ebi Şeybe 15/281 no 19667 ve Beyhaki S. Kübra 8/173; Rıb'î b. Hıraş'tan. tbni Sa'd 3/225; Taberi, Tefsir cüz 14/36; Tarihi Dımışk 25/116-117; Tehzibu'l-Kemal 13/420; Zehebi, S. A. Nübela 1/39; Zehebi'nin kısalttığı yerleri kaynaklardan ikmal ettim. Belazuri Ensabu'l-Eşraf 10/129

[664] İbni Sa'd, Tabakat 3/224; Tarihi Dımışk 25/120; Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 16/125

[665] Zehebi burada Talha meselesini böyle bkiriyor. Gerçekten Hz Talha'nın ıslınım girişinden vefatına kadar bir çok menkibesi bize ulaşmıştır. İbni Asakir "Tarihi Dı­mışk" adlı eserinde onun hayatına geniş yer vermiştir. Zehebi de Siyeri A'lamu'n-Nubela'sında bir kısmını nakleder. Yine İbni Sa'd ve Belazuri de ona geniş yer ayı­rıyor. Ben burada onun yiğitliğine son bir misal olmak üzere Vakidi'nin Meğa/isiıulen 1/253-256  özetleyerek bir bölümü  aktarıyorum ki,  bunu  İbni  Asakir  de  25/76 Vakidi'den nakleder. Vakidi bunu Uhut harbini anlatırken on dört ravi ve "«Uini vermedim" dediği diğerlerinin rivayetlerini birleştirerek "derler ki" diye söze buşlıır: ("O gün Talha, Peygamber (s.a.v.)'i savunarak dehşetli bir çarpışma yaptı. Tıılhu d«l ki: Ben o gün, ashabı bozguna uğramış, müşrikler çoğalmış ve Peygamberi her UtraftAil kuşatmış oldukları bir sırada Peygamberi gördüm. Onun önünde mi, ardı nün mı, sağında mı, solunda mı duracağımı bilmiyordum. Ama kah önünde, kah ardında kılı^İR onları dağıtana kadar çarpıştım. Rasulullah o gün; Talha için "O sözünü yerlnş getirdi" buyurdu.

Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.) Hz Talha'dan bahsedip: "Allah ona rahmet etsin. Uhut günü Rasulullah (s.a.v.) hakkında en fazla hak sahibi olan odur" dedi. Kendisine "nasıl yani?" diye sorulunca da. "O Peygamberden hiç ayrılmıyor, biz ise bir ayrılıyor bir yanına geliyorduk. Peygamberin etrafında dönerek kendini ona kalkan yapıyordu, Talha'ya parmaklarına ne oldu? diye sorulmuştu. "Malik el-Cüşemî Peygıııiıbeı< bil' ok attı. Onun okları hedeften şaşmazdı. Ben Efendimizin yüzünü elimle korudum, ük da parmağıma geldi" dedi. Ok parmağına saplanınca Talha "Off" demişti de Nibi (s.a.v.) de:  "O eğer bismillah deseydi, ııımuiihi onu seyrederken cennete girecekti. Kendisi, dünyada yürüyorken bile, cennet rmlkinÜH olan bir kimseyi görmek arzu ederse Talha'ya baksın. Zira Talha sözünü ysriıii getirmiştir" buyurdu.

Talha der ki: Uhut'ta müslümanlar önce saldırıp sonra gerilediklerinde Amir b, Lü#y oğullarından biri mızrağını sürüyerek, alnı ak sakarlı zırhlı bir ata binmiş, pür olarak geldi ve "Ben şöyle bir adamım gösterin Muhammed'i de atının ökçeıin§ bir darbe atıp onu atına teptireyim! Sonra ben mızrağımı aldım. Vallahi onun gtt* bebeğine saplamakta hata emedim. O da öküz gibi böğürdü. Sonra ayağımı yunağına basarak onu mahvedene kadar bırakmadım.

Talha başından haç şeklinde bir yara aldı. Müşrikler ona bir ilerlerken bir de çekiltrkin iki darbe vurmuşlardı. Bu yara kanıyordu.

Hz Ebu Bekir der ki: Uhut günü Peygambere geldim. Bana "Amca oğlunu kül'Uİ" emrini verdi. Talha'ya vardım kanı akmakta olduğundan bayılmıştı. Yüzünden kanları temizledim. Ayıhnca bana "Rasulullah ne yaptı?" dedi. "iyidir" dedim. Ondan sonraki her musibet bir şey sayılmaz" dedi.

Dirar b. El-Hattab el-Fihri anlatıyor: Ömre haccı yaparken Merve'de traş olmuşken Talha'ya baktım. Başındaki haç gibi yarayı gördüm. Dırar sözün burasında dedi ki: Inna lillah ve inna ileyhi raciun. Vallahi bu yaralamayı ben yapmıştım. Karşıma geçti ona vurdum. Sonra ona bir daha saldırdım. Yine önüme gerildi bir daha vurdum. Aynı raviler derler ki: Cemel harbi olup, Hz Ali galib geldikten sonra Basra'ya girdi. Yanına bir arap girip konuşmaya başladı ve Hz Talha'ya dil uzattı. H


Konu Başlığı: Ynt: Zeyd B. Suvhan El Abdî
Gönderen: Mehmed. üzerinde 12 Mart 2022, 11:25:07
Esselamü aleyküm Rabbim bizlerin ilmini artırsın Rabbim paylaşım için razı olsun