๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Sufilerin Hadis Anlayışı => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 13 Ekim 2011, 23:46:13



Konu Başlığı: Hadis Değildir Diyenler
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 13 Ekim 2011, 23:46:13
[/b]b. Hadis Değildir Diyenler

Öte yandan hadisçiler, "Men arafe nefseh" hadisinin hadis olmadığı konusunda hemen hemen fikir birliği içindedirler. Ulaşabildiğimiz en eski kaynak olan Mâverdî (ö.450/1058)'nin Edebü'd-dünya ve'd-dîn adlı eserin­de temrîz, (ruviye) sigası ile Hz. Aişe'den şöyle bir hadis nakledilmiştir:

Hz, Aİşe, Resûl-i Ekrem (s.a.)'e; İnsan Rabbini ne zaman tanır? diye sormuş, Peygamber (a.s.) da:

Kendini tanıdığı zaman" diye cevap vermiştir. [1575] Ne var ki hadisin bir isnadı bulunmamaktadır.[1576] Muhaddislerden Ebü'l-Muzaffer es-Sem'ânî (Ö.615/1218), el-Kelâm ale't-tahsîn ve'ttakbîhi'l-Ukaylî mine'l-kavâtı' adlı eserinde "merfû olarak bilinmediğini", Yahya b. Muaz er-Râzî (0.258/ 872)'nin sözlerinden olduğunu söylemiştir. [1577] Nevevî (ö.676/1277) "sabit olmadığını", İbn Teymiyye (ö.728/1328) "mevzu" olduğunu belirtmişler­dir. [1578] Bunlardan başka Zerkeşî (Ö.794/1391), Firûzâbâdî (Ö.817/1414), İbn Hacer (Ö.852/1448), Sehavî (Ö.902/1496), Süyûtî (Ö.911/1505) [1579] İbn Hacer el-Heytemî (Ö.974/1566) ve Aliyyü'1-Karî (Ö.1014/1605) gibi âlimler de bu görüştedirler. [1580] Bu sözün Ebû Saîd el-Harrâz (ö.277/890)ıa ait oldu­ğu da ifade edilmiştir. Nitekim Şezerâtu'z-zeheb adlı eserde Harrâz'ın, "Men lem ya'rif mâfî nefsihi keyfe yar'ifu Rabbehu?: Nefsini bilmeyen Rabbini nasıl bilir" dediği nakledilmiştir. [1581] Çağdaş hadisçilerden Elbânî muhad-dislerin kanaatlarını kaydettikten sonra şöyle demiştir.

"İşte hadis otoritelerinin hükmü budur.,Ne yazık ki fakihler, sünnete hizmet ve ona sonradan sokulan şeyleri temizleme konusunda muhaddislerin bu değerli çalışmalarından istifade etmemişler, bundan dolayı da kitaplarında zayıf ve uydurma hadislerin çokça yer almasını önleyememişlerdir. [1582]

Nevevî (Ö.676/1277) ve İbn Hacer (Ö.852/1448) gibi hadisçiler, "Eğer hadis sabit olsaydı bunun mânası kendini Allah'a karşı zayıf ue muhtaç gö­ren, Ona kulluğu vazife bilen kimse Rabbini kuvvet, kahr, rubûbiyet, mutlak kemâl ue üstün sıfatlar sahibi olarak tanıyacak, bilecektir [1583] tarzında izah etmişlerdir.

Bursevî ise hadiste iki yön olduğunu belirtmiştir:

Birincisi, insan nefsini ve nefsin mazhar olduğu hayat, ilim, irade, kudret, İşitme, görme ve konuşma gibi sıfatlarını burhan ile bilip ve mükaşefe ile bulup Rabbü'l-âlemînin vücûduna istidlal ve vicdanla Cenab-ı Hazretine visaldir. İkincisi, bu subûti sıfat ile mevsûf olan Rabbini mükaşefe ile keşfedip sonra o vücûdun sırrının gölgesi olan kendi nefsine rücû ve İntikaldir. Bu mânaya göre "Nefsini bilen rabbini bilir" denilir. Hülasa, ya eserden mü­essire veya müessirden esere intikal olunur. Sâlike lazımdır ki bu vücûd-ı va­hidin marifetinin menziline vasıl olup, kayıt ve izafeten halas ola. [1584]

Arifin irfanı tamamıyla Rabbine yönelmezse Onu tanıması mümkün olmaz. Zira Allah Teâlâ her türlü kayıtlardan, nispetlerden uzaktır. Bu itibarla onu bilemez.

Ghan O'na şehâdet eden güzel bir aynadır,

Her zerrede O'nun zâtını müşahede et. [1585]

Sözün özü, nefsini bilmeyen Rabbini bilemez. Bu ifadenin mefhûmu muhalifinden nefsini bilen sadece nefsiyle yetinmez, Rabbini de bilir hükmü çıkarılır.[1586] Nitekim İbn Arabî de bu gerçeği şöyle ifade etmiştir:

"İnsan Hakk'm zuhurundan bir parçadır. Hak ise insanın aslı ve ilk kay­nağıdır. Bundan dolayı insanın kendi nefsini bilmesi Rabbini bilmesine bir başlangıçtır. Zira İnsanın Rabbini bilmesi de kendi nefsini bilmesinin sonucu­dur. Bu hakikati belirtmek için Resul-i Ekrem (s.a.):

"Kim nefsini tanırsa Rabbini de tanır" buyurmuştur. Şu hale göre sen dilersen bu haberde onu bilmenin imkansızlığına inanırsın ki bu Allah hakkında caizdir. Dilersen onu bilmenin sübûtuna hükmedersin. Birinci şikka göre sen kendi nefsini bilmediğini anlamış, ikinciye göre de nefsini bilmiş, bu surette de Rabbini bilmiş olursun. [1587] Sonuç olarak, "Men arafe nefseh" ibaresinin hadis olduğu görüşüne hiç bir muhaddis katılmamıştır. Bursevî İse mutasavvıflara göre bunun merfû hadis olarak şöhret bulduğunu, ya da en azından Hz. Ali (r.a)'in sözleri ara­sında mevkuf hadis olarak geçtiğini ifade etmiş, eserlerinde hadise bol bol yer vermiştir. Ne var ki merfû hadis olmasa da kim söylemişse güzel söyle­miş, ilahi bir hakikati dile getirmiş olmalı ki Ebû Talib el-Mekkî (0.386/996) Kûtu'l-kulûb'da, Tâcüddin b. Atâullah es-Sİkendârî, Letâifü'l-minen'de, İzzü'd-din b. Abdisselam (Ö.660/1262), Sadreddin Konevî (Ö.673/1274) gibi âlimler, [1588] bunların dışında İbn Arabî (Ö.638/1240), Nevevî (6.676/1277), İbn Hacer el-Askalânî (Ö.852/1448) ve Süyûtî (Ö.911/1505) gibi muhaddisier de "Men arafe nefseh" ibaresinin şerhi hususunda görüş belirtmişlerdir. Yeni dinî bir hüküm getirmeyen yalnızca İlahi bir gerçeğin ifadesi sayılabile­cek bu söz, dini naslara ters düşmemekte, bir bakıma "Allah, Adem'i ken­di suretinde yarattı [1589] sahih hadisinin kapsamına girmektedir. Allah Teâlâ'nm en güzel suret ve sirette yarattığı insanın kendi nefsini tanıması, kendi zatmdaki bu ilahi tecellileri kavramaya çalışması, insanın kendi ilim ve İrfanını artırmasına yardımcı olacaktır. Ama yine de dini hassasiyet açısından kesin hadis olduğu belli olmayan bir ifadeyi Hz. Peygamber'e nispet etme işinde ihtiyatlı olmalı, eğer bu sözler kelâm-ı kibar ise bunu açıkça belirtme­lidir. Böyle İlmî bir anlayış belki de gereksiz bir takım İhtilafların önünü kesecek, belli standartlarda bir disiplinin yerleşmesine yardımcı olacaktır. Bu yol takip e-dilmediği sürece asırlardan beri tartışılagelen birçok münâkaşalar devam edecek­tir. Nitekim bundan sonra üzerinde duracağımız '7yi kulların sevapları, mukarrep olanların günahları yerindedir7' sözünde de aynı durum görülmektedir.

[1575] Mâverdî, Edeb, s. 230.

[1576] Mâverdi, s. 230

[1577] Sehâvî, s. 419.

[1578] Sehâvî, s. 419; Aclûnî, II, 343; Karî, s. 188.

[1579] Süyûtî, el-Kavlu'1-eşbeh. fi hadisi men arafe nefseh adlı bir risale yazmış, hadisi beş sayfa kadar şerhetmiştir. el-Hâvt li'l-fetâuâ, II, 412-417.

[1580] Karî, s. 188.

[1581]İbnu'1-Imad, II, 193; Zerkeşî, s. 129; Heytemî, s. 289; Sehâvî, s. 419; İbn Arrâk, II, 402; Hindi, s. 11; Elbânî, I, 166 Aclûnî, II, 343.

[1582] ElbânU 166.

[1583] Nevevî, Fetâvâ, s. 280 ve dp.

[1584] Ferah, I, 23; Temam, vr. 207b; Lubbü'l-lüb, s. 6.

[1585] Rûh, IX, 158; bk. Hayâtu'1-bâl, vr. 68b-69a; Kitabü'n-Netice, I, 265-266, 301, II, 338.

[1586] Tanevî,Hadfta,s.321.

[1587]İbn Arabî, Füsûs, s. 326. a.mlf., Kitabü'i-celâle, s. 7; Kitabü'l-i'lâm s. 3; Risale la yeulu aleyh, s. 12-13.

[1588] Süyûtî, el-Kavlu'1-eşbeh fi hadisi "Men arafe nefseh" Hâvi, II, 412-417.

[1589] Acıûnî, I, 455.