> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Kuran-ı Kerim > Sizden Gelenler( Kuran-ı Kerim) > Kurân ın akide üslûbu
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kurân ın akide üslûbu  (Okunma Sayısı 1231 defa)
16 Ekim 2010, 14:44:57
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 16 Ekim 2010, 14:44:57 »



Kur’ân’ın Akide Üslûbu


Kur’ân, Allah kelâmıdır. Bu itibarla da o, hiçbir beşer sözüne benzemez. Onun kendine mahsus bir ifade tarzı ve üslûbu vardır. Ele aldığı konuları anlatmada, onu bir başka söze kıyas etmek imkânsızdır. Zira Kur’ân, her türlü mukayeseden mukaddes ve müberrâdır.

İslâm’ın başlangıç kelimesi “Lâilâhe illallah”tır. Bu, şifre kelimedir, son derece kıymetli ve latif bir şifre. Evet, bütün Müslümanlar bunu söylerler; ama çok azı bunun gerçek zevkine varır. Bunun sebebi, inanç alanında kelâmî tasavvurlara gidişin insanı onun güzel ortamından ve ulvî vecdlerden (duygulardan) alıkoymasıdır.

Temelde İslâm Terbiye Eksenli Akidedir
Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Nebevîde anlatılan İslâm inançları, insan vicdanında ve tavırlarında derin ruhî iz bırakan terbiyevî bir dokunuştur. Müslümanlar bu inançları Kur’ân’ın yüce ibareleriyle aldıklarında, onlarla hayret uyandırıcı bir tarzda amel ederler; çünkü yeryüzünde gezip dolaşan, yemek yiyen insanlar oldukları hâlde, yeryüzüyle ilgili şeylere bağlı normal insanlar olmaktan çıkıp, gökyüzünde meleklerle yarışacak varlıklar olmaya doğru süratle ve büyük bir derinlikle değişirler. Bu sebeple Allah, onlar vasıtasıyla medeniyet ve tarihte mucizeler gerçekleştirmiştir. Onların kendisiyle amel ettiği şeyin kimyası tektir. O da “Lâ ilâhe illallah”tır. Ama çeşitli ekol ve okullarıyla kelâm ilminin tasvir ettiği gibi değil, Kur’ân’ın âyât-ı beyyinatı ve muhkematı ile arz ettiği tarzdadır.

İslâm inançlarını bir zaman kelâmın zarurî deliller olarak imlâ ettiği, başka bir zaman da zarurî olarak öğrettiği taksimler, imanî terbiye âleminde etkili değildir; çünkü bunlar sadece Kur’ân’ın kelimelerinde ve harflerinde bulunabilecek rabbanî ruhtan ve taabbudî sırdan yoksundur. “Kim Allah’ın kitabından bir harf okursa ona bir hasene vardır. Hasene de on misliyledir. Ben “elif lâm mim” bir harftir demiyorum; “elif” bir harftir, “lâm” bir harftir, “mim” bir harftir.” (Tirmizî). Sonra cemal ve celâl açılarından İlâhî Zât’ın hakikatini kemal-i sıdkı üzere tabir etmek, ancak Allah’ın kendi zâtı ve sıfatlarını söylediği biçimde olur. Sınırlı nispetlerin ilim ve sıfat bakımından mutlak sınırsız olanı ihata etmesi mümkün değildir. Dolayısıyla İslâm’da akideyi ifade etmede tevkîfîlik (nassa itibar) esastır.

İnancın Aktif Olması

Günümüzde insanların çoğu inançlar üzerine konuşur; fakat pek azı onlarla amel ederler, çünkü cedel ilmi kalbî meyveler vermez, o, mânâ âleminde seyreden kalbin ihtiyaçlarını değil, ancak tartışmacı aklın arzularını tatmin için bir esası netice verir. Resulüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), kalbe nüfuz eden ve bir zerre olarak orada yerleşen, bahçeler ve ağaçlar bitiren bir hitapla imanî akideleri akıllara arz ediyordu.

“Lâ ilâhe illallah” inancının ihtiva ettiği, kendisiyle defalarca tarihin akışını değiştirdiği ve İslâm’da büyük tarihî şahısları ortaya çıkarttığı sır, sadece onun “güzelliğinde” gizlidir. Güzellik, ancak kalb ile hissedilecek bir şeydir. O, “Müslüman insan olmanın ne kadar da güzel olduğunu” hissetmektir. Dinle ilgili bu ince idrakin dışında hakkı yansıtmayan başka dindarlık şekilleri vardır. Dinin saflığı ve semavî olanın güzelliği, tevillerin tortuları ve ilimlerin taksimatında kaybolmuştur. Bir topluluk “kelâm”ı zemmetmiştir; ama onlar da reddederken, ilmî taksimlerde bulunurken ve “kelâm yaparken” mezhep çatışmasında eridiklerini idrak etmediler, dinin kıymet ve güzelliğinin kendilerinden kaybolduğunun şuuruna ermediler. Veya en azından onlar “Müslümanlar” olarak, yaptıkları tasniflerle, kendilerine tâbi olanlara gidişatlarında ruhanî zevkler ve güzellik dokunuşları bırakmadılar. Tasavvurları bir vadide, tasarrufları ise başka bir vadide idi. İşte bu apaçık bir hüsrandır.

Şüphesiz ki Kur’ân-ı Kerîm ve Nebevî Sünnet kelâm ilminin bize ulaştıramayacağı büyük bir hakikati; inancımızın güzel olduğu gerçeğini söylerler.

Güzellik Akidesi

Günümüz Müslümanlarının çoğunun inançtaki bu güzelliği kaybedip dini sert ve yaşanması zor görmeleri cidden teessüf edilecek hususlardandır. Günümüzde insanların çoğunun dindarlığına musallat olan, söz ve fiillerdeki donuklaşma, kendilerinde güzellik olmayan siyasî ve içtimaî sebeplerden dolayıdır. Bu çeşit dindarlıkların dinin kıymet ve güzelliğinden inhirafa kapı aralaması kesinlikle caiz değildir. Allah (celle celâlühü), dini güzel olsun, kalb onun zevkini alsın, nefis ona bağlansın, insan onu çözemesin de, onun sırlı cazibesi ve değerli teşviki sayesinde âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim olsun diye indirmiştir.

Kul, lafzî delâletlerini bilerek söylediğinde “Lâ ilâhe illallah”, durumu nitelemeyi, kemal ve celâl sıfatlarının zevkini dile getirmeyi ifade eden kalbî bir söz olur. Bu, Allah’a tam bir vicdanî boyun eğişin ifadesidir. Evet, “vicdanî” dedim, çünkü yalın biçimde Kur’ânî temel kullanımlarında böyle gelmiştir.

Sen dilde bu büyük sözü araştırsan, her ikisi de İslâm’ın temeli olan iki temel lafız üzerine oturduğunu görürsün: “Allah” ve “İlâh”.

“Allah” kelimesi lâfz-ı celâl, İlâhî Zât’a alem ismi, bütün güzel isimleri ve yüce İlâhî sıfatları hâvî isimdir. “Allah” lâfzı dilde müfrettir, çoğulu yapılamaz ve sayıca çoğalmaz.

“İlâh” kelimesine gelince o, kalbî şuurun idrak ettiği bir mânâya delâlet eden sıfat lafzıdır, dolayısıyla çoğalır ve “âlihe “şeklinde çoğulu yapılır. “Lâ ilâhe illallah”taki diğer ibareler, yani nefiy “Lâ”sı ve hasr edatı olan “illâ” ise, lügavî terkip ve yapıda, müminin kalbinde “ilâh” sıfatı ile “Allah” ismi arasında bir nevi alâka kuran nefiy ve isbat için rol üstlenirler. Bu araştırmada bizi de ilgilendiren bu alâkanın gerçekliğidir. Bu alâka, bu sözü gerçekten inanarak ve şuuru Yüce Mevlâ’sına yönelmiş olarak söyleyen kulun kalbinin akıttığı mânâları vicdana doldurur.

“İlâh” kelimesi, söylediğimiz gibi dildeki asıl kullanımında kalbî ve vicdanî bir kelimedir. Onun sevgi ve kızgınlık, sevinç ve hüzün, istek ve isteksizlik, rağbet ve rehbet gibi kalbî durumlara delâlet eden lafızlardan bir lafız olduğunu kastediyorum. Deve yavrusu annesine istekle bağırdığında Arapların söylediği “elihe’l-fasîlu-ye’lehu-elehen” sözü bunun aslıdır. Fasîl sütten kesilmiş, emmesi bıraktırılmış, kendisi çadırda alıkonmuş, annesi meraya salıverilmiş deve yavrusudur. Hâl böyle uzayınca annesini hatırlar, onu annesine karşı bir şevk, bir özlem sarar da –çünkü o yeni sütten kesilmiştir- sanki ağlar gibi bağırır, sesler çıkarır, Araplar da onun arzusunu anlatmak için “elihe’l-fasîl” derler. Bu durumda annesi onun lügavî anlamda “ilâhı” oluyor. Bu anlamda şair de şöyle der: “Elihtü ileyhâ ve’r-rakâibu vukfun/Atlılar durduğu sırada ben ona özlem duydum”.

Dilde varit olmuştur ki “Allah” ismi sadece Yüce Zât’a verilmiştir, başkası bu isimde ona ortak değildir, o hâlde “ilâh” ismi hem Allah Sübhanehu’ya, hem de tapılan putlara verilir. Sen “Allah” dediğinde onu sadece Allah Teâlâ için kullanmış olursun.

Yüce Yaratıcı’nın adının hayrette kalmak anlamına gelen “elihe-ye’lehu”den türemiş olduğu da söylenir. Çünkü Onun azameti karşısında akıllar hayrette kalır. “Elihe-ye’lehu-elehen” yani hayrette kalmak. Bunun aslı “velehe-yevlehu-velehen”dir. “Ve kad velihtü alâ fülanin” dendiğinde bu, “velihtü”de olduğu gibi “Benim ona olan özlemim arttı” anlamına gelir. Sığınmak anlamındaki “elehe-ye’lehu”den alınmış olduğu da söylenir. Çünkü Cenâb-ı Hak her halükârda kendisine kaçılacak, sığınılacak mercidir. (Lisanü’l-Arab, “elh” md.). Dolayısıyla bu lügavî çerçevede “ilâh” kelimesi, kalbin şevk duyduğu, vicdanı boyun eğme ve bağlanmaya sevk eden anlamındadır. Nitekim Allah (celle celâlühü), “Hevâsını ilâh edineni görmedin mi?” (Câsiye Sûresi, 22) buyurmuştur.

Fiil olarak tercih edilen, “elihe”nin “velihe”den olması ve “Allah” alem isminin bundan türemiş olmasıdır, çünkü her ikisi de kalbî mânâları ifade etmektedir. Hemze vav’dan bedeldir. Rağıb el-Isfahânî şöyle der: “Elihe fülanün-ye’lehu” abede/boyun eğmek mânâsındadır. Kelimenin aslı “vilah”dır. Hemze ‘vav’dan bedel yapılmıştır. Allah’ın bu isimle isimlendirilmesi, bütün yaratıkların hayvanat ve cemadat gibi varlıkların teshir veya bazı insanların irade ve teshir yoluyla ona boyun eğmesindendir. Bu sebeple bazı bilgeler, “Allah her şeyin mahbubudur” demişlerdir (el-Müfredat fî Ğaribi’l-Kur’an, “elihe” md.).

“el-Veleh”, aşırı sevgi ve şiddetli üzüntü sebebiyle meydana gelen deliliktir. Sevip de deli olan veya dul kalıp da üzüntüsünden deliren kadına “imraetün velûhun” denilir. İbn Manzur der ki, “el-veleh” hüzündür. Kelimenin şiddetli bir duygu, hüzün ve korku sebebiyle şaşkınlık ve aklın gitmesi anlamına geldiği de söylenmiştir. “el-veleh”: sevgilinin yokluğu sebebiyle aklın gitmesidir. Yavrusunu kaybetmiş deveye, onu sesler çıkararak aramaya yöneldiği için “nâkatün mîlâh” denir. Yine “velehet ileyhi telihü” denilir ki ona iştiyak duymak demektir. Yavrusuna karşı duygusu yoğunlaşan deveye “nâkatün vâlihun” denir. (Lisanü’l-Arab, “velehe” md.)


Sevgi ve Vicdan Akidesi


Böylece “elihe” ve “velihe” maddelerinin kalbî mânâlara geldiğini, icmâlî olarak bunların vicdanî alâka ve sevgi ile dolu olmayı ifade ettiğini görmüş oldun. Dolayısıyla müminin “Lâilâhe illallah” sözü, kalbinde hissettiği Rabbi ile alâkanın, yani Allah’tan başka sevilecek yok, Allah’tan başka korkulacak yok, kalbimin binasını ancak Allah’a yönelmek doldurur düşüncesinin ifadesidir. O,...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kurân ın akide üslûbu
« Posted on: 16 Nisan 2024, 11:59:06 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kurân ın akide üslûbu rüya tabiri,Kurân ın akide üslûbu mekke canlı, Kurân ın akide üslûbu kabe canlı yayın, Kurân ın akide üslûbu Üç boyutlu kuran oku Kurân ın akide üslûbu kuran ı kerim, Kurân ın akide üslûbu peygamber kıssaları,Kurân ın akide üslûbu ilitam ders soruları, Kurân ın akide üslûbu önlisans arapça,
Logged
01 Ağustos 2017, 16:38:25
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #1 : 01 Ağustos 2017, 16:38:25 »

Esselamu aleykum.rabbim razı olsun paylasimdan kardeşim..
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes