> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Din ve Mezheb Eserleri > Siyasi - İtikadi Mezhebler > Haricilik
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Haricilik  (Okunma Sayısı 1646 defa)
20 Ocak 2010, 19:41:05
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 20 Ocak 2010, 19:41:05 »



Haricilik






Harici Fırkalarının Müşterek Prensipleri:

Haricîlerin Kendi Aralarındaki İhtilâfları:

Haricîlerin Tartışmaları:

4) Tartışmalarına Taassup Hakimdi:

Haricî Fırkaları

I. Müslüman Sayılan Haricîler:

1) Ezarika:

2) Necedat:

3) Sufriyye:

4) Âcâride:

5) Îbadîyye:

İbadiye´nin, Kısaca Görüşleri:

II. Müslüman Sayılmayan Hariciler:

a) Yezâdiye:

b) Meymuniye:

Hilafet Konusunda Ehl-i Sünnet Mezhebinin Görüşü.

a) Kureyş Kabilesinden Olmak:

b) Kendisine Biat Edilmek:

c) İstişare İle Seçilmiş Olmak:

d- Adaletli Davranmak:

Hilafet Şartlarının Dışına Çıkan Halîfenin Durumu.




HARİCÎLİK



Bu fırka, Şiilik fırkasıyla ortaya çıkmış, her ikisi de Hz. Ali (R.A.)nin döneminde guruplar halinde görülmüşlerdir. Haricîler de Hz. AH taraftarları idi. Ancak, Şiilik düşüncesi Haricilik düşüncesinden daha önce mevcuttu.

Haricîye fırkası, «Sıffîn» denilen yerde Hz. Ali ile Hz. Muaviye´-nin arasında savaşın şiddetlendiği zamanda ortaya çıkmıştır. Bu savaş neticesinde Muaviye savaşın acısını tattı, kaçmaya yeltendi. Fakat hakem tayin etme düşüncesi kendisine, bu zor durumdan kurtulmakta yardımcı oldu. Muaviye´nin ordusu, Kur´an-ı Kerîm´i hakem tayin etmek için onu havaya kaldırdı. Fakat Ali, aralarında Allah Tealâ hüküm verinceye kadar savaşmakta ısrar etti. Ordusundan bazıları, Hz. ´Ali´nin karşısına çıkarak, hakem tayinini kabul etmesini istediler. Hz. "Ali istemeyerek bunu kabul etti. Hz. Ali, karşısında bulunanlarla, kendi tarafından bir kişi, Muaviye tarafından da bir kişinin hakem tayin edilmesi hususunda anlaştıktan sonra, Muaviye Arar b. el-As´i seçti. Hz. Ali ise Abdullah b. Abbas´ı seçmek istiyordu. Fakat, ordusundan, kendisine karşı gelenler, Ebu Musa el-Eş´ari´yi seçmeye zorladılar.

Neticede, bilindiği gibi hakemlerin kararı ile Hz. Ali azledildi, Muaviye ise hilâfet mevkiine getirildi.

Hakemlerin bu kararı ile Muaviye´nin sürdürdüğü haksızlık, daha da güçlendi.

Bundan sonra Haricîlerin durumu çok ilginç bir hal aldı. Şöyleki: Bunlar, önce Hz. Ali´yi hâkem tayinine ve belirli bir hakemi kabul etmeye zorladıkları halde, daha sonra, hakeme baş vurmayı büyük bir suç saydılar ve Hz. Ali´nin, işlemiş olduğu bu günahdan dolayı da tevbe etmesini istediler. Çünkü onlara göre Hz. Ali hakeme başvurmakla küfre girmişti. Nitekim kendileri de bu sebeple kâfir olduklarını ve tevbe ederek yeniden İslama girdiklerini sanıyorlardı.

Bazı çöl bedevileri de bunların arkasına takıldı. «Hüküm ancak Allah´ındır» sözü ise sloganları haline geldi. Hz. Ali ile münakaşa ve karşı gelme safhasını da aşıp onunla savaşmaya başladılar.

Bu fırka, İslâm fırkaları arasında mezhebini en çok savunan, düşüncelerini kabul ettirmek için en çok gayret gösteren, genellikle en çok dindar görünen, en atılgan ve en sorumsuz davranan bir fırka idi. Bunlar düşüncelerini savunurken ve sorumsuzca davranışlara girişirken birtakım sözlerin zahirine sarılarak onları kutsal bir dîn hüviyetine soktular, mümin bir insanın, bu sözlerden ayrılmayacağını zannettiler. «Hüküm, ancak Allah´ındır» sözü, bunların aklını çeldi. Bu sözü kendilerine din edindiler. Daha önce de işaret ettiğimiz gibi Hz. Ali´yi her konuşurken gördüklerinde O´na bu sözü söylerlerdi.

Hz. Osman´dan, İmam Ali´den ve Ümeyye oğullarının zalim idarecilerinden beri oldukları düşüncesi, yine Hariciyeye mensup olanları aldattı. Bu düşünce onların aklına tamamen yerleşti ve onları Hakk´a ulaştıracak yahut, dillerine doladıkları kelimelerin mânâlarını anlayacak her yolu tıkadı. Hatta, bizzat dinî hakikatlann mâ-nâTanm anlamalarına bile mâni oldu. Hz. Osman´dan, Ali, Talha, Zübeyr ve Emevîlerin zalim idarecilerinden beri olduğunu söyleyen herkesi kendilerinden saydılar. Adlarını isim listelerine aldılar. Bu gibi insanların diğer düşüncelerine ise göz yumdular. Belki de bu göz yummalarının, Hak´tan giderek sapmalarında büyük tesiri oldu.

Adaletli halife Ömer b. A´bdülaziz bunlarla bir zaman tartışmalar yaptı. Aralarındaki ihtilâf konusu; Ömer´in, kendi ailesinden olan zalimlerden beri olduğunu ilân etmemesiydi. Halbuki Hariciler, Ömer´in, kendisinden önce iktidarda bulunan Emevüere uymadığını, onların zulümlerinin devamını engellediğini, hatta onların yapmış oldukları haksızlıkları giderip, hak sahiplerine, haklarını iade ettiğini itiraf ediyorlardı. Ne var ki «Beri olma» düşüncesi onların beynini şartlandırmıştı ve onların, Ömer´e itaat etmelerine, îslâm sancağı altında toplanmalarına mâni oluyordu.

Hariciye mezhebine mensup olanlar, bir takım yaldızlı kelimelerin, akıl ve düşüncelerine hakim olması bakımından, Fransız devriminde en feci zulümleri işleyen Yakubîlere benziyorlardı. Yakubilerin de aklını «Hürriyet, kardeşlik ve eşitlik» kelimeleri çekmişti. Bu kelimeler adına nice mazluk insanları öldürüp, nice kanlar akıttılar. Haricileri de «İman» «Hüküm ancak Allah´ındır» ve «Zalimlerden beri olma» kelimeleri şartlandırmıştı. Bu kelimeler namına müslümanlarm kanını helâl saydılar, toprağı müslümanların kanlarıyla sulayıp her tarafa saldırdılar.

Hariciye mezhebine mensup olanların en belirgin sıfatları, sadece heyecanlı olmak ve sözlerin zahirine sarılmak değil, kendini feda etme arzusunda olmak, ölmeyi istemek, kuvvetli bir sebep olmadığı halde tehlikelere göğüs germekte bunları başkalarından ayırdeden bariz sıfatlardandı. Belki de bu davranışların başlıca sebebi, bazılarının taşkınca hareketi ve sinir sistemlerinin bozukluğu idi. Yoksa sadece mert ve kahraman oluşları değildi. Haricîler, bu tutumlarıyla Arap medeniyeti ile gelişmiş olan Endülüs´ün, Arap yönetiminde iken orada yaşayan Hristiyanlara benziyorlardı. Orada yaşayan Hristiyanlardan bir grup çılgınca davranıyor, aşırı taassuba kapılarak kendilerini ölüme atıyorlardı. Bunlardan herbiri hakimler kuruluna gidiyor, öldürülmeleri için Hz. Muhammed (S.A.V.)´e sövüyordu. Öyle ki bu davranış içinde bulunanlar, seller gibi mahkemelerin kapılarına akıyorlar, kapıcılar bunları geri çevirmekten asnıyor, hakimler idam kararı vermemek için kulaklarını tıkıyorlardı. Müslümanlar, bu zavallıların haline acıyorlar ve bunları, akıllarını kaybetmiş deliler sanıyorlardı.[1]

Haricilerden bir kısmı, Hz. Ali konuşurken onu protesto ederek kalkıp gidiyor hatta: namaz kılarken cemaatı terkediyorlardı. Diğer bir kısmı ise Hz. Ali ve Hz. Osman sebebiyle müslümanlara saldırıyor, bu iki sahabîye tâbi olanları müşriklikle suçluyorlardı.

Hariciler, Abdullah b. Habbab b. Eret´i öldürdüler, cariyesinin karnını yardılar. Bunun üzerine Hz. AH onlara «Abdullah´ı öldüren leri bize teslim edin» deyince hepsi birlikte «Onu hepimiz öldürdük-dediler. Hz. Ali ise bunlarla savaşa girişti. Nerdeyse köklerini kuru tacaktı. Ne yazık ki Hz. Ali´nin bu hareketi, onlardan geri kalanla fikirlerinden caydırmadı, daha öncekilerin yolun yürümelerim mâni olamadı. Bunlar gibi, çılgınlık hastalığına yakalanan çöl be devîlerinin de bunlara uymalarına engel olamadı.

Şurası bir gerçektir ki Hariciye mezhebine mensup olanlardan çoğunun en belirgin sıfatı «ihlas» idi. Ne var ki bu ihlas, kafalannı şartlandıran belirli bir noktaya saplanma ile dolu bir ihlasti. Bunların düşüncelerinin ne kadar tarafgir olduğunu ve ihlas seviyelerinin ne olduğunu ortaya koymak için, bunların bir kısım hikâyelerini anlatalım:

Hariciler hakkında şu haber rivayet edilir: Hz. Âbbas´m oğlu Abdullah Hz. Ali (R.A.) tarafından Haricîlere gönderildiği zaman onların yanına varıp münakaşa etti. Abdullah, uzun uzun "secdede kalmaları sebebiyle alınlarının yara olduğunu, ellerinin, deve diz­leri gibi nasırlaştığını, üzerlerinde tertemiz elbiseler bulunduğunu gördü.[2] Bu hikâye, onların ihlaslarmm bir görünümüdür. Bununla beraber, onların kafalarına taraftarlık hakim olmuştu. Daha önce do gördüğümüz gibi bunlar «Hz. Ali müşriktir» demediği için Abdullah b. Habbab´ı öldürdüler. ´Buna mukabil, Hristiyanın hurmasını ücretsiz kabul etmediler. Hikâyeyi, Müberridin, «Kâmil» adlı eserinde zikredildiği gibi aktaralım.

«Haricilerin çok ilginç haberlerinden biri de şudur: Onlar, bir müslüman bir de hristiyan ile karşılaştılar, müslümanı öldürdüler, Hristiyana iyilikte bulundular. Ve hristiyan hakkında, peygamberinizin vermiş olduğu «eman´a sadakat gösterin» dediler. Diğer yandan, Abdullah ile boynunda Kur´an-ı Kerîm, yanında da hamile olan karısı olduğu halde karşılaştılar ve ona şöyle dediler: «Senin boynunda asılı bulunan, bizlere seni öldürmemizi emreder.» Hakem´e başvurmadan önce Hz. Âli hakkında ve hilafetinin ilk altı yılında Hz. Osman hakkında ne dersin?» diye sordular. Abdullah, iyilikle andı. Bunun üzerine Hariciler, «Hakeme başvurma hakkında ne dersin?» dediler. Abdullah, «Hz. Âli´nin, Allah´ın kitabını sizden daha iyi bildiğini ve Allah´ın dinini sizden daha iyi koruduğunu ve görüşünün sizden daha basiretli olduğunu söylerim» dedi. Haricîler «Sen hidayete tâbi olmuyor, adlarına bakarak adamlara tâbi oluyorsun» dediler, Abdullah´ı nehrin kenarına götürdüler ve orada kestiler.

Diğer yandan bir hristiyandan bir hurma ağacı istediler, adam «Âlın sizin olsun» dedi. Onlar ise «Vallahi bunu parasız almayız» diye cevap verdiler. Bunun üzerine Hristiyan adam «Bu ne garip şey, Abdullah b. Habbab gibi bir adamı öldürüyorsunuz, fakat bi­zim hurma ağacımızı para vermeden almak istemiyorsunuz?»[3] dedi.

Acaba Haricîlerde bulunan, birbirine zıt bu sıfatların varlığının sebebi ne idi?

Bir tarafta takva ve ihlas, diğer yanda sapıklık, çılgınlık, aşırılık, katılık, inançlarına davet etmede taşkınlık, insanları baskı ve zorl...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Haricilik
« Posted on: 28 Mart 2024, 16:36:58 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Haricilik rüya tabiri,Haricilik mekke canlı, Haricilik kabe canlı yayın, Haricilik Üç boyutlu kuran oku Haricilik kuran ı kerim, Haricilik peygamber kıssaları,Haricilik ilitam ders soruları, Haricilikönlisans arapça,
Logged
20 Ocak 2010, 19:49:05
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #1 : 20 Ocak 2010, 19:49:05 »

Harici Fırkalarının Müşterek Prensipleri:


Daha önce anlatılanlardan, Haricîye mezhebine mensup olanların düşünce tarzlarını ve kabilelerini öğrenmiş olduk. Şimdi ise onların prensiplerini öğrenmeye çalışalım: Şurası bir gerçektir ki, Haricilerin prensipleri, kendilerine has düşüncelerinin, yüzeysel görüşlerinin, saf akıllarının, Kureyş´e ve bütün Mudar kabilelerine kızmalarının bir dış görünüşüdür.

1) Doğru ve sağlam olarak kabul edilen, görüşlerinin birisi şudur : Halife ancak serbest ve sağlıklı bir seçimle başa gelir. Seçime, müşlümanların sadece bir kısmı değil bütün müslümanlar katılmalidır. Halife adaletli davrandığı, şeriatı ayakta tuttuğu, hata ve ayağının kaymasından uzak bulunduğu sürece halife olarak başta kalır. Şayet doğru yoldan ayrılırsa onun vazifeden alınması veya öldürülmesi gerekir.

2) Halifelik sadece Arap kabilelerinden bir aileye mahsus değildir. Başkalarının iddia ettiği gibi halifelik sadece Kureyş´e veya Araplara ait değildir. Halife olma hususunda bütün müslümanlar eşittir. Hatta Hariciler, dine muhalefet ettiği ve doğru yoldan ay­rıldığı takdirde vazifeden alınması yahut öldürülmesi kolay olsun diye halifenin Kureyş´ten olmamasını tercih ederler. Zira, böyle bir halifenin, kendisini koruyacak taraftarları ve kendisini barındıracak bir aşireti bulunmaz. Haricîler, bu noktadan hareket ederek içlerinden Abdullah b. Vehb er-Rasibî´yi seçtiler, onu, başlarına emir yaptılar ve ona «Emirel-Mü´minin» dediler, Abdullah, Kureyş kabilesinden değildi.

3) Haricîye mezhebinin «Necedat» fırkası, insanların, aralarında insaflı davrandıkları müddetçe Halifeye ihtiyaç duyulmayacağını, kendilerini´ doğru yola sevkedecek bir imam bulunmadıkça aralarında insaflı davranamıyacaklarmı onlar da bir halife tayin ederlerse bu davranışları caizdir. Haricîlere göre başa halife getirilmesi, dinen vacib olmayıp caizdir. Ancak, ihtiyaç ve menfaat icabı va-cib olabilir.

4) Haricîye mezhebine mensup olanlar, her günah işleyenin kâfir olduğu görüşündedirler. Hariciler bu hususta günahlar arasında büyük-küçük ayırımı yapmazlar. Hatta insanın, görüşünde hata etmesini de günah sayarlar. Bunun içindir ki Haricîler, hakeme başvurduğu için Hz. Ali´yi, dinden çıkmakla itham ettiler. Halbuki Hz. Ali, hakeme kendi isteğiyle başvurmamıştı. Böyle olduğu kabul edilse bile hakeme başvurmak, ictihad edip hata etmekten öteye bir suç sayılmamalıdır. Bu da hakeme baş vurmanın hatalı olduğu faraziyesine bağlıdır. Haricîlerin, Hz. Ali (R.A.) ´ı dinden çıkmakla suçlamaları, ictihad edip hataya düşen kişinin dinden çıktığı görüşünü savunduklarına bir delildir. Yine, ictihadları neticesinde, Haricilerin bazı görüşlerine muhalefet eden Talha, Zübeyr ve diğer büyük sahabîler için de aynı şeyleri söylemişlerdir.

Haricîlerin, îslâm cemaatinden, ayrılmalarına, kendilerinin dışındaki cemaatleri kâfir saymalarına ve idarecileri devamlı rahatsız etmelerine sebep olan prensipleri işte bu prensiptir. Bu nedenle Haricîlerin dayandıkları delilleri izah etmemiz gerekmektedir. Bu delilleri, îbn-i Ebil Hadid «Şerh-i Nehcülbelağa» adlı kitabında uzunca anlatır. Bu deliller, Haricîye mezhebine mensup olanların düşünce seviyelerini ortaya koyar.

Delillerin bir kısmı şunlardır.

a) Allah Tealâ şöyle buyuruyor: «... Oraya (Hacca) gitmeye gücü yeten herkese, Allah için Kabe´yi ziyaret edip haccetmek farzdır. Kim inkâr ederse şüphesiz kî Allah, âlemlere muhtaç değildir.»[6]

Görüldüğü gibi bu âyet-i kerîme haccı terkedeni kâfir saymıştır. Halbuki haccı terketmek günahtır. O halde her günah işleyen kâfirdir, derler.

b) Diğer bir âyet-i celilede şöyle buyurulur «... Kim, Allah´ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar, kâfirlerin ta kendileridir.» [7]

«Her günah işleyen, kendisine, ´Allah´ın indirdiğinden başka bir-şeyle hükmetmiş olur, dolayısıyle de kâfir sayılır. Allah Tealâ, bu na benzer birçok âyetler zikretmiştir.» derler.

c) Yine başka bir âyet-i kerimede «O gün bazı yüzler ağara cak, bazı yüzler kararacaktır. Yüzleri kararanlara şöyle denecektir: îman ettikten sonra inkâr mı ettiniz? O halde inkâr ettiğinizden do layı tadın azabı.»[8] buyurulmaktadır. «Günahkâr» olan kişiyi, yüzleri ağaranlardan saymak mümkün değildir, Dolayısıyle onların, yüzleri kararanlardan olması gerekir ve bunları «kâfir» diye adlandırmak vaciptir» derler.

d) Bir başka âyet-i kerîmede: «O gün parlayan, gülen ve sevinen yüzler vardır. O gün tozlanmış ve karanlık bürümüş yüzler de vardır. İşte bunlar, kâfirler ve fâcirlerdir.»[9] buyurulmaktadır.

«Günahkâr kişi, yüzü tozlanmış olanlardandır. Bu sebeple bunu kâfir saymak gerekir.» derler.

e) Şu âyet-i kerîmeyi de delil getirmektedirler: «... Fakat o zalimler, Allah´ın âyetlerini inkâr ediyorlar.»[10] Bu âyet-i celile ile zulmün, dinsizlik ve küfür olduğu tesbit. edilir. Günah işleyenin zalim olduğunda ise şüphe yoktur.[11]

Görüldüğü gibi bütün bu deliller, metinlerin dış görünüşüne saplanmaktan başka birşey değildir. ´Âyetlerin çoğu, Mekke müşriklerini anlatmaktadır. Dolayısiyle bu sıfatlar, o müşriklere aittir. Hacc hakkında zikredilen âyet, haccetmeyeni değil, hac farizasını inkâr edeni kâfir olarak adlandırır.

Haricîye mezhebine mensup olanlar hep delillerin zahirine bağlı kaldıkları için, bunlarla münakaşa ederken Hz. Ali, nasslarla cevap vermiyor, Resullullah´ın yaptıklarını misâl veriyordu.

Hz. Ali´nin Haricîlere hitaben yapmış olduğu konuşmalardan biri de şudur: Hele benim hata ettiğimi ve saptığımı iddia ediyorsunuz, peki neden bütün ümmet~i Muhammed´i de sapıklıkla itham ediyor, benim hatam yüzünden onları hesaba çekiyor ve onları, be­nim günahlarını sebebiyle kâfir sayıyorsunuz? Kılıçlarınız devamlı havada, onları suçluya da indiriyorsunuz, suçsuza da. Suçsuzu, suçlu ile karıştırıyorsunuz. Halbuki siz, Resulullah (S.A.V.) ´in evli olduğu halde sina eden kişiyi recmettiğini, cenazesini de kıldırdığını, daha sonra mirasçılarını ona vâris yaptığını; haksız yere birini öldüreni, kısas yoluyla öldürdüğünü, terekesini mirasçılarına taksim ettiğini, hırsızın elini kesip, evli olmadığı halde zina edeni dayağa çekip daha sonra ganimet malından hisse verdiğini ve bunların, müslüman kadınlarla evlendiklerini çok iyi bilmektesiniz.

Resulullah (S.Â.V.) bunları, günahlarından dolayı hesaba çekmiş ve Allah´ın hakkını yerine getirmiştir. Fakat günah işledikleri için bunları, îslâmm kendilerine verdiği paylardan mahrum etmemiş ve bunlarm adlarını müslümanlarm adlarından ayırmamıştır.

Bu değerli sözlerin, Haricileri susturan bir cevap olduğunu ve onların demagoji yapmalarına fırsat bırakmadığını görmekteyiz.

Hz. Ali (R.A:)´nin, nasslarla delil getirmeye başvurmayıp, Resulullah (S.A.V)´in yaptığı işlerle delil getirdiği görülmektedir. Zira yapılan işler te´vü kabul etmez, olduğu gibi anlaşılır. Dolayısiyle Haricîlerin, yüzeysel düşüncelerine, tek taraflı görüşlerine ve bir takım teferruata saplanıp kalmalarına imkân bırakmaz. Metin ve nasslarm, tek yönlü anlaşılmasına girişilmesi, onları, asıl maksatlarından uzaklaştırır. Buna mukabil, metinleri her yönüyle ele alma ve geniş bir nazarla bakma insanı doğru yola ulaştırır. Her yönüyle hakkı anlamaya sevkeder.[12]



Haricîlerin Kendi Aralarındaki İhtilâfları:


Buraya kadar anlattıklarımız, Haricîye mezhebine mensup olanlardan çoğunun, üzerinde ittifak ettikleri prensiplerdir. Haricîler, bunların dışında kalan prensiplerde ittifak edememişler, bilâkis, ihtilâfa düşmüşlerdir. Hatta en basit meselelerde bile aralarında ihtilâf çıkmıştır. Belki de savaşta dirençli ve güçlü olmalarına rağmen, mağlup olmalarına sebep, ihtilaf içinde bulunmalarıdır.

Emeviler tarafmdan Haricîlerle savaşmak için vazifelendirilen Muhalleb b. Ebi Sufra, Haricîlerle, birbirleriyle ihtilâf etmelerini, onları bölmek ve güçlerini zayıflatmak için bir vesile edinmişti. Hatta Muballeb onları ittifak içinde görünce, aralarına, onları ihtilafa düşürecek kişiler sokardı.

îbn-i Ebil Hadid şunları anlatır: «Haricîye mezhebinde büyük bir fırka olan ?Ezarika»´ya mensup bir demirci Muhalleb b. Ebî Sufra´nın taraftarlarına atılan zehirli oklar yapardı. Bu mesele Muhalleb´e anlatıldı. Muhalleb, «İnşallah ben, sizi taunun şerrinden kurtaracağım» dedi. Arkadaşlarından birine bir mektup ile bin dirhem para verdi ve Haricîye fırkasının emiri ve komutanı olan «Katarı b. Fucae»´nin ordusuna gönderdi. Ve o adama şöyle dedi: «Bu mektupla paraları askerin içine at ve kendini sakın ele verme.» Adam gitti, mektupta şunlar yazılıydı:

«Okların bize ulaştı. Sana bin dinar gönderdim. Bunu al ve bize ok göndermeye devam et.»

Mektup, «Katarî»´nin eline geçti. Katarî, demirciyi çağırdı. «Bu mektup nedir?» diye sordu. Demirci «Bilmiyorum» dedi. Katarî, «Bu dirhemler kimden?» diye sorunca «Onu da bilmiyorum» diye cevap verrtî. Bunun üzerine Katarî, emir vererek adamı öldürttü. Bu sebeple Katari´nin ordusundan Beni Kays b. Salebe´nin taraftarı «Abdu Rabbih es-Sağır» adlı kişi, Katarî´ye geldi ve «Delilsiz, dâvâsız adamı öldürdün!» dedi. Katari şu cevabı verdi: «Bu bin dirhem ne?» Abdu Rabbih : «Bu iddia doğru da olabilir, yalan da olabilir» diye cevap verdi. Bunun üzerine Katarî şunları söyledi: «Toplumun men­faati için bir adamı öldürmek hoş karşılanmayan birşey değildir. İmam, umumun menfaatine gördüğü şeye hüküm verir. îmama uyanların, itiraza hakkı yoktur.»

Abdu Rabbih, kendisine katılan bir gurupla, bu hadiseyi protesto etti, fakat yine de onlardan ayrılmadı.

Hariciler arasında çıkan bu ihtilaf, Muhalleb b. Ebu Sufre´ye ulaşınca Muhalleb, ihtilafı körüklemeyi ve anlaşmazlığı alevlendirmeyi istedi. H...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

20 Ocak 2010, 20:02:41
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #2 : 20 Ocak 2010, 20:02:41 »

Haricî Fırkaları


Buraya kadar zikrettiğimiz prensipler, Haricilerin genellikle üzerinde ittifak ettikleri prensiplerdir. Ancak, daha sonraları Haricîler, aralarında meydana gelen çeşitli anlaşmazlıklar yüzünden, birbirlerine zıt muhtelif gurup ve mezheplere ayrıldılar. Her gurup kendi görüşüne tek taraflı olarak bağlandığından, Hariciler kendi aralarında çok az sayıda savaş yapmışlarsa da aslında çok fazla guruplara ayrılmışlardır. Haricileri birbirine düşüren ve onları bölük-pör-çük eden sebepler, bazan çok basit bazan da köklü sebeplerdir. Bunların fırkalarım izah ederken, hangi sebeplerin köklü ve hangileri­nin basit olduğu ortaya çıkacaktır.

Şimdi Haricî fırkalarını izaha başlayalım.[22]



I. Müslüman Sayılan Haricîler:[23]


1) Ezarika:



Bunlar, Hanife´ oğullarından olan Nâfi b. el-Ezrak´a tâbi olanlardır. Hanife oğullan. Haricilerin en kuvvetlileri ve en kalabalık olanları idi. Abdullah b. Zübeyr´den ve Emevilerden gelen darbelere ilk maruz kalanlar da bunlardı. Abdullah b. Zübeyr1in ve Emevilerin komutanları ondokuz sene, Nâfi´nin liderliğindeki Haricîlerle savaştılar. Nâfi, savaş meydanında öldürüldü. Ondan sonra liderliği, oğlu Ubeydullah aldı. Daha sonra liderlik, Katarî b. el-Fucae´ye intikal etti. Katarî döneminde, Emeviler adına, Haricilerle savaşan kişi, Emevlîerin, el-Muhalleb b. Ebi Sufra adlı dâhi komutanları idi. Muhalleb, girişeceği hareketten önce Haricîleri birbirine düşürür, ondan sonra onlarla savaşa girişirdi. Bu nedenle Katarî döneminde Haricîler gitgide zayıfladı. Zira bunlar, kendi aralarında anlaşamıyor, savaş meydanlarında anlaşmazlıklnnm kötü sonuçlarına uğruyorlardı. Diğer yandan, bütün müslümanlar bunların aleyhlerine dönmüştü. Sonra bunlar, öteki guruplara karşı çok katı ve sert davranıyorlardı.

Hariciler, Muhaîleb ve ondan sonra gelen komutanlar döneminde devamlı olarak .yenildiler ve nihayet etkinlikleri tamamen kayboldu.

Ezarika´yı diğer Haricî fırkalarından ayıran temel prensipler şunlardır.

a) Bunlar, kendilerine karşı çıkanlram sadece mümin olmadıklarına değil, aynı zamanda müşrik olduklarına, ebedî olarak cehennemde kalacaklarına ve kanlarının helâl olduğuna inanırlar.

b) Kendilerine karşı çıkanların memleketleri onlara göre «Dârül Harb» dır. Oralarda «Dârül Harb» da helâl olan herşey helâldir. Meselâ: Çocukların, kadınların öldürülmesi, esir alınması, muhaliflerinin köleleştirilmesi, savaştan geri kalanların öldürülmesi onlara göre helâldir.

c) Ezarika´nm görüşlerinden biri de şudur. Onlar, kendilerine muhalif olanların çocuklarının, ebedi olarak cehennemde kalacağını söylerler. Başka bir ifade ile, bunlara göre muhaliflerinin kâfir olmalarına yol açan günahlar, çocuklarına da sirayet eder ve onları cehennemlik yapar.

Halbuki çocuklar hiçbir günah işlememişlerdir. Fakat bu görüş, fikri bir sapıklıktan başka birşey değildir.

d) Yine bunların fıkhı görüşlerinden biri de şudur: Bunlar, zina edenin «recm» cezasını kabul etmezler. Kur´an-ı Kerim´de zina eden erkek ve kadına sopa atılmasından başka bir ceza bulunmadığını, bu sebeple «recm», cezasının Kur´an´da zikredilmediğini ileri sürerler ve bu cezanın hadis ile de sabit olmadığını iddia ederler.

e) Bunlara göre iftira cezası» sadece namuslu kadınlara iftira edenlere tatbik edilir. Namuslu erkeklere iftira edenlere bu ceza uygulanmaz. Çünkü «Ezarika» şu âyet-i kerime´nin sadece dış görünüşüne bakarlar, mânâsını anlamaya çalışmazlar. «İffetli kadınlara zina isnad edip te sonra bu iddialarını doğrulayacak dört şahit geti­remeyenlere seksen değnek vurun. Onların şahitliklerini de ebediyyen kabul etmeyin. İşte onlar, fâsıklarm tâ kendileridir.»[24]

Bu âyet-i kerime, namuslu erkeklere zina iftirası yapanların cezasını zikretmemiştir.» derler.

f) Ezarika, peygamberlerin, küçük ve büyük günahları işleyebileceklerini kabul ederler.[25]

Görüldüğü gibi «Ezarika-? nın bu son görüşü kendilerinin diğer görüşleriyle çelişmektedir. Çünkü onlar, bir taraftan büyük günah işleyenin kâfir olduğunu iddia ederler, diğer taraftan peygamberlerin de büyük günah işleyebileceklerini kabul ederler. Bunlara göre peygamber bazan küfre gidip sonra tevbe edebilir. «Ezarika» bu görüşünü şu âyet-i kerime´den aldığını iddia eder. «Ey Muhammed, biz sana apaçık bir fetih ihsan ettik.» «Allah, bu fethi sana, geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamak, üzerine olan nimetini tamamlamak, seni dosdoğru bir yola iletmek ve seni şanlı bir zaferle muzaffer kılmak için ihsan [26]etti.[27]



2) Necedat:


Bunlar, Hanife kabilesinden olan Necde b. Uveymir´e tâbi olanlardır. Bu fırka, Haricî fırkalarından, harpten geri kalanları kâfir kabul etme, küçük çocukların öldürülmesini, helâl görme ve muhalifleriyle birlikte bulunan ehl-i kitaba karş1. vaziyet alma hususlarında Ezarika ile görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Ezarika, muhalifleriyle birlikte bulunan ehl-i kitabın, rnüslümaiüa-ra sığınıp, onların teminatı altında yaşadıkları için kanlarının akı-turnasının helâl olmadığını ileri sürerken Necedat, ehl-i kitabı himaye eden muhalif mü s lüm ani arın kanları helâl olduğu gibi himaye edilen ehl-i kitabın da kanlarının helâl olduğunu iddia ederler.

Yine Necedat fırkası, halife tayininin dinen vacip olmadığını, umumun menfaatinin gerektirdiği vakit vacip olabileceğini ileri sürerler. Bunlara göre, müslümanlar, aralarında hakkı tavsiye edebilir ve yerine getirebilirlerse halife tayin etmeleri gerekmez.

Necedat fırkası, herhangi bir Haricîye fırkasının getirmediği yeni bir prensip getirmiştir. O da «Takiyye» (gizleme) prensibidir, Bu prensip gereği, Haricîye fırkasında olan bir kişi, kanının akmasını önlemek ve kendisine yapılacak olan saldmlafı engellemek için kendisini «ehl-i sünnet» ten gösterip asıl inancım açığa vurma zeminini buluncaya kadar asıl inancım gizleyebilir. Necde b. Uvey-mir´in peşinden gidenler, önceleri «Yemame» denilen yerde «Ebu Ta-lut el-Haricî» denilen kişinin arkasından gidiyorlardı. Daha sonra bu fırka, Ebu Talut´u bıraktı Necde´ye biat etti. Hem Necde hem de bu fırka güçlendi. Bahreyn, Hadramut, Yemen ve Taif bölgelerini istilâ ettiler. Ne var ki diğer fırkalar gibi bunlar da kendi aralarında bir kısım tali meselelerde ihtilâfa düşerler ve neticede bölünürlerdi.

Bu fırkaya mensup olanlar, emirleri olan Necde b. Uveymir´e şu meseleler sebebiyle karşı çıkmışlardır.

a) Necde, oğlunu bir ordunun başına komutan tayin etti. Bu ordu gittiği yerde kadınları esir aldı. Ganimet mallarını da taksim edilmeden yedi. Buna rağmen Necde bunların bu davranışlarına göz yumdu.

b) Taraftarlarından cezaya uğrayanları himaye etti ve «Belki

´Allah bunları affeder. Âffetmeyip azap etse bile bunlara ateşten başka birşey ile azap eder daha sonra da cennetine koyar.» dedi.

Necde, bu görüşüte Haricilerin günah işleyeni kâfir sayma prensiplerine karşı çıkmıştır. Necde bu anlayışıyla sanki, Haricilerden günah işleyenlerin ´Allah tarafından affedileceklerini, Haricî olmayan günahkârların ise affedilmeyeceklerini kabul etmiştir.

el Necde, bir orduyu denizden diğer birini ise karadan sevket-miş ve ganimet taksiminde karadan giden orduyu üstün tutmuştur.

İşte bu meseleler hakkındaki ihtilâflar gittikçe arttı. Necde aleyhine bazı guruplar ortaya çıktı. Onun imamlığını reddettiler, Bunlar- da kendi aralarında üç guruba ayrıldılar.

aa) Bir gurup Beni Hanife´den olan Atiyye b. el-Esved ile Sicistan´a gitti.´ Üzerinde ittifak ettikleri prensiplere göre yaşadı.

bb) İkinci bir fırka- Necde´yo karşı isyan etti. Onu öldürdü ve yerine Ebu Füdeyk´i getirdi. Haricilerin en güçlü ve kararlı fırkası da bu fırka idi. Bu fırka Necde´nin elinde bulunan yerleri işgal etli ve oralarda hakimiyetini sürdürdü. Nihayet, Abdülmclik b. Mervan, bunlara karşı bir ordu gönderdi. Ordu bunları mağlup etti. Ebu Füdeyk´in başını Abdülmelik´e gönderdi. Böylece bu fırkanın otoritesi de ortadan kalktı.[28]

cc) Üçüncü bir fırka, devamlı olarak Necde´ye bağlı kaldı. Ona yönetilen ithamları reddetti ve onu mazur gördü. Bu fırka zayıf bir durumda uzun zaman yaşadı. Fakat tarih, Ezarika´nın adını sildiği gibi bunların da adını sildi.[29]



3) Sufriyye:


Bunlar, Ziyad b. el-Esfer´e tâbi olanlardır. Bunlar, görüşleri bakımından Ezarika´dan daha yumuşak, diğer fırkalardan ise daha aşırıdırlar. Sufriyye´ler, büyük günah işleyenler hususunda Ezarika ile ihtilafa düşmüşlerdir. Ezarika, büyük günah iş­leyenleri, ebedi olarak cehennemde kalacak müşriklerden saydılar. Sufriyye ise büyük günah işleyeni müşrik sayma hususunda kendi aralarında ittifak edemediler. Bunlardan bazıları, hakkında ceza bulunan günahı işleyenlerin, Allah Tealâ´nm, onlara verdiği «zinakâr» «hırsız» «iftiracı» gibi isimlerle isimlendirilebileceklerini, bunun dı­şında onlar için birşey söylenemiyeceğini, buna mukabil hakkında ceza bulunmayan günahı işleyenlerin kâfir sayılacaklarını ileri sürmüşlerdir.

Sufriyyeden diğer bir gurup ise günah işleyenin cezasını vali infaz etmedikçe kâfir sayılamayacağım iddia etmiştir.

Sufriyye gurubuna mensup olanlardan biri de Ebu Bilal b. Mir-das idi. Bu şahıs salih bir kişi idi. Yezid b. Muaviye döneminde Basra taraflarına çekildi. Kimseye dokunmazdı. Fırsat buldukça devletin malından, ke...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

20 Ocak 2010, 20:08:45
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #3 : 20 Ocak 2010, 20:08:45 »

3  Zalim bir idareci karşısında hakkı söylemek vaciptir. Çünkü Peygamber Efendimiz (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: «Din, nasihattir. Kime nasihattir Ya Resulallah? diye sorulunca, Allah için, Peygamberi için ve müslümanlarm imamlarına nasihattir.»[73]

Diğer bir hadis-i şerifte; «En üstün cihad, zalim idareci karşısında hakkı söylemektir.»[74] buyurmuştur.

Şayet müslümanın, hakkı açıkça söylemeye gücü yetmiyorsa, haksızlığı kalben reddetmesi gerekmektedir. Bu da imanın en zayıf derecesidir. Ümnıü Seleme´den, Peygamber Efendimiz (S.A.V.)´in şöyle buyurduğu rivayet edilir. «Yakında başınıza âmirler geçecek.

Siz onların ne yaptıklarını bilir ve hoş görmezsiniz. Kim onları hakkıyla tanırsa kendisini kurtarmış olur. Kim de onların yaptıklarını reddederse selâmete ulaşmış olur. Her kim de bunları hoş görür vo bunlara uyarsa... (Bunlardan olur). Ey Allah´ın Resul´ü bunlara karşı savaşmayalım mı? dediler. Peygamber Efendimiz de «Namaz kıldıkları müddetçe hayır.»[75] buyurdu.

Yine Peygamber «Efendimiz (S.A.V.)´in şöyle buyurduğu rivayet olunur: «Sizler, benden sonra, şahsî menfaatlerin, başkalarının menfaatine tercih edildiğini ve hoş karşılamadığınız işler göreceksiniz. Ö halde ne emredersiniz Ya Resulallah? dediler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz: «Üzerinizde bulunan başkalarına ait hakları ödeyiniz, kendi haklarınızı da Allah´dan isteyiniz.»[76] buyurdu.

Yine bir hadis-i şerifte, Peygamber Efendimiz (S.A.V.) şöyle buyurmuştur : «Kimin başına bir vali tayin edilir de, o Vaşi, tayin edilen valinin, Allah´a herhangi bir isyanda bulunduğunu görürse; o valinin yaptığı bu isyanı hoş görmesin. Elini de itaatten tamamen çekmesin.»[77]

Allah´ım! Sen, idareciyi de, idare edilenleri de ıslah et. Dinin direğini ayakta tut. Müslümanların işini, güçlü ve salih kullara teslim et. Bizleri doğru yola iletecek olan aklı selim sahipleriyle beraber eyle!..[78]







--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kont de Kasteri, el-İslâm havatır ve sevanih

[2] el-Müberrîd´in «el-Kâmil» adlı eseri C. 2, Sh. 134. İstikâmet Matbaası Kahire

[3] Müberridin «el-Kâmiî» adlı eseri C. 2, Sh. 135. İstikâmet Matbaası baskısı Kabire/Tarîh-i Taberî C. 5, Sh. 81, Darül Maarif baskısı - Kahire

[4] El-Müberrirl´in «Kâmil» adlı eseri C. 2, Sh. 163

[5] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/71-77.

[6] Al-i İmran suresi, âyet, 97

[7] Maide suresi âyet, 44

[8] Âl-i îmran suresi âyet, 106

[9] Abese suresi âyet, 38-42

[10] En´am suresi âyet, 33

[11] Nehcül Belağa C. 8, Sh. 112, İsa el-Babî el-Halebî baskısı

[12] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/77-80.

[13] Enbiya suresi âyet, 98

[14] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/80-82.

[15] Müberrid´in «el-Kamil» adlı eseri C. 2, Sh. 146

[16] İnşikak suresi âyet, 17

[17] «Hikka» Dört yaşına girmiş, üzerine binilecek deve demektir.

[18] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/82-85.

[19] Nur suresi âyet, 11

[20] Müberrid´in «el-Kâmil» adlı eseri C. 2, Sh- 236-237 İsa el-Bâbî el-Halebî baskısı.

[21] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/85-86.

[22] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/86-87.

[23] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/87.

[24] Nur suresi âyet, 4

[25] Şehristani´nin «el-Milel ve en-Nihal» adlı eseri.

[26] Fetih suresi âyet, 1-3

[27] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/87-88.

[28] El-Beyan ve et-Tebyin C. 3, Sh. 204. Abdüsselâm Hanın baskısı - Kahire

[29] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/88-90.

[30] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/90-91.

[31] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/91-92.

[32] Efendisi tarafından azad edilen köle ölür de ceride başka mirasçısı bulunmazsa malına, daha önce kendisini azad eden efendisi mirasçı olur.

[33] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/92.

[34] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/92-93.

[35] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/93.

[36] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/94.

[37] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/94.

[38] Müsned, İmam Ahmed İbn-i Hanbel, C. 3, Şft. 129, 183 C. 4, Sh. 421

[39] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/95.

[40] Buhari, Kitabül Ahkâm bab, 2/Müsned, İmam Ahmed b. Hanbel C. 2, Sh. 29, 93, 128

[41] Buhari Kitabül Menalab bab, l/Müslim Kitabül İmare bab; 1, 3/Müsned-i İmam Ahmed C. 1, Sb. 5, 101

[42] Buhari, Kitabül Ahkâm bab; 2-Kitabül Menakıb bab, 2/Darimî, Kitabüssiyer bab; 77

[43] Müslim, Kitabül Mesacid bab, 240/lbn-i Mâce, Kitab el-Cihad bab, 39

[44] Buharî Kitab el-Ahkâm bab, 4/İbn-i Mâce Kitab el-Cihad bab, 39/Müs-ned-i İmam Ahmed C. 3, Sh. 114

[45] Müslim Kitab, el-Hacc bab, 311/Tirmizî Kitab el-Cihad bab, 28/îbn-i Mâce, Kitap el-Cihad; bab, 39/Müsned-i Ahmed b. Hanbel C. 4, Sh. 70

[46] Tirmizî Kitab el-Fiten bab : 48

[47] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/95-98.

[48] Fetih suresi âyet: 10

[49] Mümtahine suresi âyet: 12

[50] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/98-99.

[51] Şura suresi âyet, 38

[52] ÂI-i îmran suresi âyet, 159

[53] Taberî C. 5, Sh. 279 Darül Maarü baskısı. Mısır

[54] Buharî Kitab el-Hudud, bab; 30

[55] Menakib, İbn el-Cevzî Sh. 176

[56] Müslim, Kitab el-İmara bab; 59 Ebu Davud, Kitab es-Sünne bab; 27 Neseî, Kitab et-Tahrim bab; 6 Müsned-i İmam Abmed C. 4, Sh. 161

[57] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/100-107.

[58] Nisa suresi âyet; 135

[59] Müsned, İmam Ahmed b. Hanbel C. 1, Sh. 6

[60] Maide suresi âyet, 8

[61] Abese suresi âyet; 34-36

[62] Adiyat süresi âyet; 9-10

[63] Kehf suresi âyet; 49

[64] Tevbe suresi âyet; 10

[65] Tâhâ suresi âyet; 111

[66] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/107-111.

[67] Hucurat suresi âyet; 9

[68] Bakara suresi âyet; 124

[69] Şerh-i Muvatta, Zerkani, C. 2, Sh. 292

[70] Müsned, İmam Ahmed b. Hanbel C. 5, Sh. 66/ lbn-i Mâce Kitab ei-Cihad bab; 40/Buharî, Kitab eI-Âhâd,bab; l/ Müslim, Kitab el-İmara bab; 39/ Ebu Davud, Kitab el-Ahkâm bab; 87

[71] Minhac es-Sünne, C. 2, Sb. 76, 87

[72] Buharî, Kitab el-Ahkâm bab, 4/Ebu Davud Kitab el- Cihad bab, 87

[73] Buharî, Kitab el-îman bab, 42/Müslim, Kitab el-lman bab, 95/Trimizî Kitab el-Birr bab, 17/Nesaî Kitab el-Bey´a bah, 31

[74] Ebu Davud Kitab el-Melahim bab, 17/Tirmizî Kitab el-Fiten bab, 13/Nesaî, Kitab el-Bey´a bab, 37/lbn-i Mâce; Kitab el-Fiten bab, 20/Ahmed b. Han-bel C. 3, Sb. 19

[75] Müslim, Kitab el-îmara bab, 62, 64/Ebu Davud, Kitab cs-Sünne, bab, 27/ Tirmizî, Kitab el-Fiten, bab, 78

[76] Nesai, Kitab el-îman bab, 17/Ahmed tbn Hanbel C. 6, Sh. 295; Buharî, Kitab el-Fiten bab; 2/Müslim; Kitab el-îmara bab, 34/Nesaî, Kitab el-Bey´a bab, 3/lbn-i Mâce; Kitab el-Cihad bab; 41/Müsned-i îmam Ahmed, C. 2, Sh. 318

[77] Müslim, Kitab el-îmara, bab, 66/Darimî, Kitab el-Rikak; bab, 78/Ahmed bin Hanbel C. 6, Sh. 24

[78] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/111-116.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes