> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > Sadaka Ve Takva
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Sadaka Ve Takva  (Okunma Sayısı 665 defa)
26 Ağustos 2012, 13:16:47
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 26 Ağustos 2012, 13:16:47 »



Sadaka Ve Takva

Sadaka ve takva birbirleriyle çok yakın ilişki­dedirler. Muhtaç olanlara yalnızca Allah'ın rı­zasını gözeterek sadaka vermek kişinin Al­lah'a olan imanının zahiri bir göstergesidir. Bu, kişide fazilet ve takva duygularının geliş­mesini sağlar. Hz. Peygamber, "Sadakanın kişinin Allah'a iman edip etmediğinin delili" olduğunu buyurmuştur. Yukarıda açıklandığı üzere (2: 261), rızası için infak eden kullarına Allah çok daha fazlasını bahşeder ve böyle insanlara nimet ve rahmetinden sınırsız bağış­ta bulunur. İnfak hayır sahibinin samimî niye­ti ve Allah'ın sınırsız rahmet ve lutfuyla sü­rekli çoğalan bir iyiliktir. Bir kişi bu dünyada bir kardeşinin sıkıntısını giderİrse Allah da onun bu dünyadaki ve âhiretteki sıkıntılarını giderir. Diğer insanların yüklerini hafifletmek Allah katında çok yüce bir fazilettir. O, bu davranışı her iki dünyada da cömertçe müka­fatlandırır. Hem bu dünyada maddî ve manevî mutluluğunu artırır ve hem de Hesap Gününde mükâfatların en iyisini verir. Bu Hz. Peygamber 'in bir hadis-i şerifi ile de tas-diklenmiştİr, "Kim bir müminin bu dünyadaki bir sıkıntısını giderirse Allah da Hesap gü­nünde onun sıkıntılarını giderir. Her kim muhtaç bir kişinin yükünü azaltırsa, Allah da onun bu dünyadaki ve âhiretteki yükünü azal­tır. Her kirn bir Müslümana kalkan olursa, Allah da ona bu dünyada ve âhirette kalkan olur. Bir kul kardeşine yardım ettikçe Allah da ona yardım eder." (Müslim).

Hadis, maddî ve diğer tür sıkıntılar içinde olan kişilere ihtiyaçlan konusunda yardımcı olmanın Allah katında çok faziletli bir amel olduğu ve O'nun tarafından layıkıyla müka-fatlandırılacağı genel kuralını vurgulamakta­dır. Zaviyat sûresi bu konuya açıklık getir­mektedir: "Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı, onu verirlerdi." (51: 19). Mearic sûresinde ise "mallarında is­teyen ve istemekten haya eden kimseler için" (70: 24-25) ifadeleri mevcuttur. Geniş anla­mıyla sadaka zenginlerden fakirlere ulaşan her türlü yardım şeklini içermektedir.

Muttakiler ve muhsin olanlar (Allah'tan sakı­nanlar ve İyilik yapanlar) Allah'ın haklarına riâyet ettikleri kadar kulların haklarına da riâyet edenlerdir. Onlar servetlerinde yalnızca kendi 'nefislerine' değil fakir ve muhtaçlara da hak tanırlar ve onu verirler. Sahip oldukla­rı servetin tamamının mutlak olarak kendile­rinin olduğunu hiçbir zaman düşünmezler ve Allah'ın kendilerine ihtiyaçlarının üzerinde bahşettiği şeylerin kendilerine başkaları adına emanet olarak verildiğinin idrakindedirler. Bu emanet muhakkak aslî sahiplerine döndürül-melidir. Ve eğer bu emanet sahibine döndü-rülmezse bu bir ihanet ve iman noksanlığıdır. Bütün ihanetler ise Hesap Gününde sorgula­nacaktır. (Tedebbür-i Qur'an, c. VI, s. 594).

Takva ve ihsan ehli, diğer insanlara sadaka niyetiyle değil, fakat haklan olan şeyleri vazi­fe icabı onlara geri ödüyormuşcasına iyilik yaparlar. Ayrıca, onların maddî yardımları yalnızca kendilerine başvuranlarla sınırlı de­ğil, evrenseldir. Bir kimsenin maişet teminin­den mahrum ve düşkün olup utancından yar­dım isteyemediğini anlayınca hemen ona yar­dım etmeye bizzat koşarlar; yetim, dul veya çaresiz kimseler onların taşkın cömertliğin­den istifade ederler. Onlar bütün bunları ihti­yaç içindeki insanlara karşı Allah rızası için vazifelerini yerine getirmek olarak görürler. Şahsı ve malıyla bütün insanlara ve hayvanla­ra, bir sadaka olarak değil de bir vazife bilin­ciyle, hakkı olana hakkını teslim etmek dü­şüncesiyle yardım etmek gerçek takvanın özü ve esası, muttakiliğin ve muhsinliğin işareti­dir. (Tefhim-ülKur'ân, c. 5, ss. 139-140).

Yukarıdaki âyetler infakın bir diğer yönüne de işaret etmektedirler: zenginler yardım iste­yip istememelerine bakmaksızın gerçek ihti­yaç sahiplerini arayıp bulmak zorundadır. İh­tiyaç içinde olup da isteyemeyenleri bulmalı­dır ki onlara ait bir emanet olarak elinde tut­tuğu serveti ihtiyaç anında aslî sahiplerine ve­rebilsin. Sadaka ve infak müessesesinin ar­dındaki ruh budur ve bu anlayış her sağlıklı, istikrarlı ve müreffeh toplumun, kültür ve medeniyetin temelleri üzerine oturabileceği gerçek iyilik ve takva anlayışıdır. İyi insanla­rın bir diğer niteliği de şöyle tarif edilmekte­dir: "Onlar içleri çektiği halde, yiyeceği yok­sulla, yetime ve esire yedirirler. 'Biz sizi an­cak Allah rızası için doyuruyoruz, bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz. Doğrusu biz çok asık suratların bulunacağı bir günde Rabbİ-mizden korkarız' derler." (76: 8-10).

Bu âyetler iyi ve muttaki kimseleri hayırlı ve faydalı amellere sevkeden gerçek nedenleri ifade etmektedir. Bu sözler onların infak et­melerinin içsel hareket noktasını açıklar. Muttakiler muhtaçlara onlardan mükafat ya da teşekkür beklediklerinden değil, Allah rızası için yardım ederler. Gerçek takva ihtiyaç ve zorluk İçindeki kişilere yardım etmektir. Ancak Kur'ân'ın bu âyetlerinde belli bir intak (ve fazilet) şeklinden bahsedilmektedir; o da fakır ve muhtaçları doyurmak. Bu âyet, tat­min edilmediğinde kişiler üzerinde büyük za­rar ve ızdirap izleri bırakacak olan hakiki ve acil ihtiyaçlara dikkat çekmektedir. Bundan dolayı, giderilmesi Allah katında büyük bir fazilet olan, insanların âcil ihtiyaçlarının üze­rinde özellikle durulmuştur.

Beled sûresinde aynı tür infak fikrî şu sözler­le ifadesini bulmuştur: "Ona iki de yol göster­dik. Yine de o, sarp yokuşun üstesinden gele­medi. Bilir misin, o sarp yokuş nedir? Köleyi kölelikten kurtamak, veya açlık gününde ak­rabadan olan bir yetimi, ya da zavallı bir yok­sulu doyurmaktır." (90: 10-16).

Bu âyetlerde, "sarp yokuş, infak ve bencilce olmayan sevgi yolu olarak tanımlanmış, ve anlamamız için üç misâl verilmiştir: (1) Köle­leri azad etmek; (2) Yetimi doyurmak; (3) Zavallı bir yoksulu doyurmak... Muttaki kim­seler, kadm-erkek herkesi her türlü esaretten, kendini tehlikeye atmak pahasına da olsa kur-tanr. Akraba ya da yabancı, sefalet içinde yü­zen ve hayatın güzel nimetlerinden mahrum kalan herkes, müminlerden yardım görür. Böyle infak içinde olmak imanın zor bir im­tihanı olup her türlü fazilete götüren yoldur." (A. Yusuf Ali, The Holy Qur'an, s. 1739). Bu âyetler "nefse" hiç de hoş gelmeyen, an­cak insanları yücelten sadaka ve infakı gös­termektedirler. Kişi bu tarz fedakârlıklar ya­pabilmek için "nefsiyle" çok sıkı bir mücade­le içinde olmalıdır. Bu fedakârlıklar bir köle­yi azad etmeyi ya da onu hürriyetine kavuş­turmak için sahibine ücretini Ödemeyi, veya bir fakirin borçlarını ödemeyi veya muhtaç bir akrabayı ya da zavallı bir yoksulu doyur­mayı ihtiva eder. Böylesi amellerin bu dünya­da kişiye doğrudan kazandırdığı maddî bir karşılık yoksa da ahlâkî mükemmelliğe ve takvanın zirvelerine giden yol bu "sarp yo­kuştan" geçmektedir.

Bu âyetlerde bahsi geçen iyi ameller Hz. Rasûlullah'a göre de büyük mükemmellik ve üstünlük işaretleridir. Ancak insanların, Allah'ın kendilerine bahşetmiş olduğu anla­ma, algılama, konuşma ve hidâyet gibi büyük nimetlerine karşı nankörlük göstermeleri; on­ları, Allah rızasını kazanmak ve O'na ibadet eden sevgili kullan arasına girmek için gere­ken diğer insanlara iyilik ve hizmet etmek gi­bi, sarp yokuşlardan geçmeye gayret etme so­rumluluğunu görmezden gelmeye ve inkâra sürükler. Mal sevgisi ve manevî zayıflıkları onların bu vazifeye atılmalarına engel teşkil eder, ve onlar mallarının kurmuş olduğu tu­zaklara yakalanırlar. Bu vazife çok güçtür; in­sanlardan büyük fedakârlıklar ister. Bu ne­denle de "sarp yokuş" olarak isimlendirilmiş­tir. Şurası muhakkak ki, bütün yüce vazifeler nefse ağır gelir; çünkü, onları yapmak nefs için hayatın hazır ve kolay nimetlerinden vaz­geçmek anlamına gelir ki, o da bunu aşırı de­recede zor bulur. Diğer yandan, şehevî ve ba­yağı zevkler peşin nimetler sunduğu için çe­kicidirler, ve "nefs" kendisi için bunları takip etmeyi daha kolay bulur. İnsan davranışı ile ilgili aynı hakikati Hz. İsa şu sözlerle ifade etmiştir: "Takva yolu dar, takipçileri azdır; şer yolu geniş, takipçileri ise çoktur." Hz. Muhammed bunları şu hadisiyle Özetle­miştir: "Cennet zorluklarla çevrelenmiştir." (Tedebbür-i Qur'an, c. VIII, ss. 375-376).


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Sadaka Ve Takva
« Posted on: 29 Mart 2024, 12:29:57 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Sadaka Ve Takva rüya tabiri,Sadaka Ve Takva mekke canlı, Sadaka Ve Takva kabe canlı yayın, Sadaka Ve Takva Üç boyutlu kuran oku Sadaka Ve Takva kuran ı kerim, Sadaka Ve Takva peygamber kıssaları,Sadaka Ve Takva ilitam ders soruları, Sadaka Ve Takvaönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes