> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > Mantığın Değeri
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Mantığın Değeri  (Okunma Sayısı 1509 defa)
29 Ağustos 2012, 13:09:57
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 29 Ağustos 2012, 13:09:57 »



Mantığın Değeri

Şüphe yok ki hukuki veya dini meselelerde olsun mantık yürütmenin ve bağımsız bir mu­hakeme gücü kullanmanın büyük bir önemi vardır. Kur'ân'da aklı kullanmaya, hayatın çeşitli meseleleri karşısında mantığı kullana­rak muhakeme etmeye teşvik eden ve bunu takdir eden birçok ayet vardır.

Kur'ân'ın birçok ayetinde "... ki düşünesiniz" (2: 219); "... düşünesiniz diye..." (2: 266); "... herhalde bunlardan ibret alırsınız" (7: 57); ".. Halâ ibret almaz mısınız" (11: 24); "Kur'âni düşünmüyorlar mı?" (47:24); "aklım kulla­nan bir toplum için bunda ibret vardır." (16: 67); "düşünen bir topluluk için bunda ibret vardır." (16: 69). Bu ve benzeri birçok ayet insanları düşünmeye, tefekküre ve hayatın meselelerini mantık ile çözmeye gayret e teş­vik eder. Ve Allah'ın vermiş olduğu bu ni­metten faydalanmayanlar sağır, dilsiz ve kör olarak vasıflanmış, hayvanlara benzetilmiştir: "O inkâr edenlerin durumu tıpkı bağırıp ça­ğırmadan başka bir şey İşitmeyen (işittiği se­sin manasını anlamayan hayvanlar)a haykıran kimsenin durumu gibidir. (Onlar) sağır, dilsiz ve kördürler, onun için düşünmezler." (2: 171). A'râf sûresinde de aynı husus vurgula­nır: "Andolsun, cehennem için de birçok cin ve insan yarattık ki, kalbleri var, fakat onlarla anlamazlar; gözleri var, fakat onlarla görmez­ler; kulakları var, fakat onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da sapık. Ve işte gafiller onlardır." (7:179). Hac sure­sinde de şöyle belirtilir: "Hiç yer yüzünde gezmediler mi ki, düşünebilecekleri kalbleri, işitecekleri kulakları olsun. Zira gözler kör olmaz; fakat göğüslerdeki kalbler kör olur." (22: 46).

Bilginin kaynağı olarak vahiy akıl karşısında çok üstün bir konuma sahiptir. Çünkü her şe­ye kadir olan ve her şeyi bilen Allah Tâlâdan doğrudan gelmektedir. Gerçek bu meyanda olmasına rağmen, vahiy, insanın aklını kulla­narak muhakeme etmesini, kendi hüküm ve tecrübelerini pratiğe dökmesini teşvik eder. Kur'ân-ı Kerîm, ilk müslümanlar arasında akıl ve muhakemenin kuvvetini artırma ve teşvik etmede çok büyük bir rol oynamıştır (meselâ içtihadın ilkeleri gibi).

"Göklerin ve yerin yaratılışında, gecenin ve gündüzün gidip gelişinde elbette akl-ı selim sahipleri için ibret verici deliller vardır. Onlar ayakta, oturarak ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbi-miz! Bunu boş yere yaratmadın! Sen yücesin! Bizi cehennem azabından koru!, (3: 190-1).

Rasûlullah Muhammed, Kur'ân'da hakkın­da malumat, yol gösterme veya numune ol­madığı konularda içtihad yoluyla hüküm ver­menin ehemmiyetini belirtmiştir. Bütün fıkıh âlimleri şu hadisi içtihad'ın delili olarak kabul ederler. Rasûlullah, Muaz'b Cebel'i Ye-men'e vali olarak tayin eftrğî zaman, kendine ulaşacak mesele ve davaları nasıl halledece­ğini sorar. Muaz, "Ben davalar ile ilgili hük­mü Allah'ın Kitabı ışığı altında vereceğim" der. Hz. Peygamber, "Ya, eğer Kitabullah'ta sana yol gösterecek bir şey yoksa?" diye yeni bir soru yöneltir. Bunun üzeiine Muaz şu ce­vabı verir: "O zaman ben Rasûlullah'ın sün­netine göre hareket edeceğim." "Ya, Rasûlullah'ın sünneti de kâfi gelmezse?" Mu­az, "Öyleyse, ben kendim bir karar vermek için çaba harcayacağım." der. Rasûlullah memnun bir şekilde ellerini kaldırarak: "Rasûlünün elçisine, Rasûlünün istediği şe­kilde yol gösteren Allah'a hamd olsun." der.

Bu hadisten de açıkça anlaşıdığı gibi Hz. Peygamber, Kur'ân'da ve sünnette bir hü­küm bulunmayan konularda hür bir şekilde içtihad edilmesini tasvip ve teşvik etmiştir. Sahabeler de şartların içtihad etmeyi gerektir­diği durumlarda bu prensibi kullanmanın şuûrundaydılar. Yukarıdaki durum aynı za­manda, Hz. Peygamber'in hayatında bile ondan başkasının, gerektiğinde içtihad ede­bildiğine delildir. Dört meşhur fıkıh mezhebi­nin imamının içtihada ancak sahabe devrinin geçmesinden sonra başvurdukları görüşü doğru değildir. Yukarıda açıklandığı gibi, İslâm devletinin sınırları Arap yarımadasının en son sınırlarına ulaştığında, her meselede Hz. Peygamber'e müracaat etmek imkânsızdı. Böylece daha Hz. Peygamber'in hayatında içtihada başlanılmıştı. Yöneti­ciler ve zekat memurları, Kur'ân'da ve Sün­nette bulamadıkları meselelerde kendileri ka­rar vermek zorundaydı. Böyle durumlarda bu meseleleri çözüme kavuşturmak için Kur'ân ve Sünnetin ışığı altında içtihad etmişlerdir. İçtİhad, Hz. Peygamber'in vefatından son­ra daha bir revaçta oldu. Özellikle, İslâm'ın intişarı ile Medine devletine yeni katılan top­raklardaki halkın çok çeşitli meselelerinde iç­tihada başvuruldu.

Müslümanların halifesi, İslâm ülkesinin muh­telif bölgelerinde görevlendirilen yönetici ve zekat memurlarına yerli halkın ihtiyaç ve ta­leplerini karşılamak üzere karar verme yetki­si tanımak zorundaydı. Halife, önemli mese­lelerde şuraya da danışır, çoğunluğun fikrini veya ittifak edilen görüşü kabul ederdi. Suyutî'nin rivayetine göre, Hz. Ebu Bekir'in önüne bir mesele getirildiğinde, önce Allah'ın kitabına bakardı. Eğer hükmedebileceği bir şey bulursa onunla hükmederdi. Şayet Kur'ân'da hükmedebileceği bir şey bulamaz­sa ve Hz. Peygamber'den bu konuda bir hadis işitmiş ise ona göre amel ederdi. Eğer her ikisinde de bir şey bulamazsa, müslümanlara Peygamber'den bu konuda bir şey du­yup duymadıklarını sorardı. Etrafında bir grup müslüman toplanır ve bu konuda bildik­lerini söylerdi. Hz. Ebu Bekir: "Aramızda, Peygamber'in ne söylediğini hatırlayanları Muhafaza eden Allah'a hamd olsun!" derdi. Fakat halâ bu meseleye bir cevap bulamazsa, 'nsanların en akıllılarını etrafına toplar onlara danışı ve çoğunluğun vardığı karara göre ha­kket ederdi (History of the Caliphs). Aynı usûl Hz. Ebu Bekir'in yerini alan Hz. Ömer tarafından da izlendi. Hz. Ömer genellikle Sahabe'nin âlimlerine danıştıktan sonra mese­lelerde hüküm verirdi. Eğer görüşler arasında bir muhalefet varsa, çoğunluğun reyini kabul ederdi. Hz. Ali, Hz. Aişe, İbn-i Abbas, İbn-i Ömer gibi ashabın önde gelen âlimlerinin gö­rüşlerine özel bir önem verilirdi. Böylece, hü­kümler, Allah'ın kitabı ve Peygamberin sün­netine zıt olmaması şartıyla verilirdi. Ve ön­ceki fakihlerin kararı Allah'ın kitabına tezat teşkil etmediği müddetçe sonraki fakihler ta­rafından da uygulanırdı.

Sahabe devrinden sonra bazı meşhur fakihler zamanın ihtiyaçlarına göre İslâm hukukunu tanzim ve tedvin ettiler. İmam Ebu Hanife (Basıa-80 H) İlk defa İslâm hukukunda kıyas (kanun hazırlamada benzer şeyler arasında benzetme yaparak akıl yurütme)m büyük Önemini ortaya koymuştur. İmam Ebu Hanife aynı zamanda adalet (kist ve adi) ilkesini getirmiş ve hükmederken örf ve âdetlerin oyna­dığı rolü belirtmiştir.

Fakat İmam Mâlik (Medine-93 H) İmam Şa­fii (Filistin-150 H) ve Ahmed İbn-i Hanbel (Bağdat-164 H) çoğunlukla fıkıh usûlünü ha­dis üzerine bina ederek mantığa pek yer ver­memiştir. Eğer Müslümanlar mantıklarını ye­rinde ve akıllıca kullansalardı İslâm Ümmeti, son yıllarda içine düştüğü zillet ve çözülme­den kurtulurdu. İmam Ebu Hanife'nin bu il­keleri bizzat kendi takipçileri tarafından du­mura uğratıldı. Onun güzel prensiplerini izle­mek yerine, körü körüne imamlarının koy­muş olduğu hükümleri taklit ettiler ve içtiha­da kapılarını kapadılar. Bunun tabiî sonucu olarak İslâm toplumunu sağlıklı gelişimi ba­şarısızlığa uğradı ve bu gelişimin yerini du­raklama devri aldı. Bu durum İslâm dünya­sında yüzyıllar boyu muhafaza edilmiştir. Beşerî problemler karşısındaki bu gayritabiî tutuma ilk kez İmam İbni Teymiyye, daha sonra Onsekizinci yüzyılda Abdülvahhab iti­raz etmiştir. Bu yozlaşan ve zeval bulan ha­yat felsefesine karşı çıkmışlarsa da, Müslü­manlar, İslâm fıkhının bu büyük imam ve âlimini pek dikkate almamışlardır. Bunun be­delini bir yandan geri kalmak ve az gelişmiş­likle öderken, diğer yandan da düşmanları ta­rafından alaya alınmış ve küçümsenmişlerdir.


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Mantığın Değeri
« Posted on: 18 Nisan 2024, 19:43:23 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Mantığın Değeri rüya tabiri,Mantığın Değeri mekke canlı, Mantığın Değeri kabe canlı yayın, Mantığın Değeri Üç boyutlu kuran oku Mantığın Değeri kuran ı kerim, Mantığın Değeri peygamber kıssaları,Mantığın Değeri ilitam ders soruları, Mantığın Değeriönlisans arapça,
Logged
23 Mart 2015, 19:29:53
✿ Yağmur ✿

Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 6.684


Site
« Yanıtla #1 : 23 Mart 2015, 19:29:53 »

esselamu aleykum;
Akıl değeri ne parayla ölçülebilir ne de malla..Mantık ile evrenin her sırrı çözülebilir..Ama bilgi ile aklın çalışması gerekir..Mantık o zaman değerli olmaktadır..."Hiç yer yüzünde gezmediler mi ki, düşünebilecekleri kalbleri, işitecekleri kulakları olsun. Zira gözler kör olmaz; fakat göğüslerdeki kalbler kör olur." (22: 46)Bu yüzden de hem gönlümüzün hem de beynimizin gözü açık olmalıdır..rabbim o kişilerden etsin inşallah..
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes