> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > Kaynak
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kaynak  (Okunma Sayısı 1043 defa)
29 Ağustos 2012, 13:13:50
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 29 Ağustos 2012, 13:13:50 »



Kaynak

İslâmın ilk kaynağı Allah tarafında vahyolunan Kur'ân-ı Kerim'dir; milletlerarası, aile, medeni, anayasa, ticaret ve ceza hukukunu içerir. Hiçbir müslüman âlimin, hukukçu ya da yönetimin Kur'ân-ı Kerim'de özellikle be­lirtilen herhangi bir hükmün aksini söyleme­ye yetkisi yoktur. Fakat bu hükümlerin yoru­mu ve geliştirilmesi bir çok durumlarda mümkündür. Bütün müctehidler Kur'ân'da belirtildiği gibi Allah'ın kelâmına bağlı kal­mak zorundadırlar.

İslâm hukukunun ikinci büyük kaynağı Rasûlullah'in hadisleridir. Bazı hadisler emir, nehiy ve şeriatın hükümlerini, bazıları ibadetlerin çeşitli şekillerini ve bunlarla ilgili meseleleri izah eder. Böyle hadislerin tamamı önemce Kur'ân'a yakındır ve gerçekte Kur'ân'a ilave mahiyetini taşır. Sırat-ı müsta­kim üzerinde devam edebilmek için Kur'ân kadar bu hadisleri de tatbik etmek önemlidir, Kim ki hadisi önemsemez ve ona sırtını dö­nerse dalâlete düşer ve büyük faydalardan mahrum kalır.

Bunun yanında tamamen fıkhî meselelerle il­gili diğer bir hadis türü vardır. Hz. Peygam­berin kararlarından hükümler çıkarılırken birçok husus gözönüne alınmalı ve üzerinde hassasiyetle düşünülmeledir. Bu amaçla, Hz. Peygamber'in bazı durumlarda Arapların İslâm öncesi örf ve âdetlerine ne ölçüde do­kunmadan bıraktığını bilmek önemlidir. (İslâm'ın adalet ve fazilet prensiplerine aykırı olmayan Örf ve âdetlere dokunulmamıştır). Bazı durumlarda İslâm öncesi Örf ve âdetler Hz. Peygamber tarafından değiştirilmiştir. (Böylelikle sözkonusu örf ve âdetlerin Kur'ân'm hükümleriyle uyumu sağlanmıştır.) Örf ve âdetlerin dinin prensiplerine tamamen aykırı olduğu durumda ise Hz. Peygamber bunları kökünden kaldırmıştır. Bazı durum­larda aynen alınmış, bazı durumlarda da Hz. Peygamber tarafından düzeltilmiş olan bu hadisler, İslâm'dan önceki Arabistan'da ne dereceye kadar yürürlükte idiler. Bunu öğren-nıek"güçtür, zira bizim eski ulemamız genel­likle İslâm öncesi örf ve âdetlere fazlaca eğil-memektedirler. Bunun gibi, Hz. Peygamber açıkça ifadeleriyle tasvip etmiş veya bîr §ey söylemeden kabul ettiğini anlatmış oldu­ğu âdetlerin de, herkes ve her zaman için mi uygulanışı kastedildiğini anlamak da müm­kün değildir.

Şah Veliyyullah Dihlevî bu konuyla alâkalı butün noktaları çok güzel bir şekilde mütala etmiş ve birçok şüpheli hususu aşağıdaki şe­kilde sınıflandırmıştır. Şah Veliyullah'a göre peygamberlerin talim ve terbiye usûlü genel­likle öyledir. O peygambere gönderilen şeri­at, kendisinin Özellikle indirilmiş olduğu kav­min âdetlerine, geleneklerine, hayat tarzına ve diğer özelliklerine uygun olur. Diğer yan­dan, herşeyi içine alan ilkeleri benimseyi ga­ye edinen peygamber, ne başka kavimlere de­ğişik ilkeler açıklayabilir ne de kendi kendi­lerine hareket tarzı tayin etmelerine izin vere­bilir. Bîr peygamberin vazifesi, belli bir ulus ve topluluğu eğitip, evrensel bir şeriatı kur­mak amacıyla o ulus ve topluluğu bir çekir­dek olarak kullanmaktadır. Bu şekilde bütün insan neslinin sosyal hayatının temelini teşkil eden ilkeleri belirtmiş olur. Ve haşır neşir ol­duğu ulusun belirli örf ve âdetlerinin ışığında bunları özel durumlara uygular. Bu uygulama sonucunda elde edilen şeriat değerleri (yani suç cezalarına taalluk eden ahkâm) bir an-lamd o ulusa mahsustur. Madem ki bu ahkâmm tatbiki kendi başına bir gaye değil­dir, bunlar gelecek nesillere sıkı bir düzen içinde kabul ettirilemez. Belki bu noktadan hareket eden, İslâm'ın evrensel karakterini bütünüyle kavramış olan İmam Ebu Hanife bu hadisleri hemen hemen hiç kullanmamış­tır.. Bilindiği üzere, İmam Ebu Hanife "istihsan" yani "fıkhı tercih" prensibini ortaya koymuştur. Bu husus İmamın, İslâm Huku­kunun söz konusu kaynağına ilgili tavrını bir kez daha ortaya koymaktadır. Zamanında, hadisler düzenli bir şekilde toplanmamış ol­duğu için, Ebu Hanife'nin hadisleri kullanma­dığı söylenir. Ancak, Ebu Hanife zamanında hadislerin biraraya getirilmediği yolundaki iddia doğru değildir. Çünkü Mâlik ve ez-Zührî'nin hadis mecmuaları, Ebu Hanife'nin vefatından en az otuz yıl önce meydana geti­rilmişti. Bu mecmuaların Ebu Hanife'ye ulaş­madığını veya fıkıh yönünden önemi olan ha­disleri içermediğini bir an için farzetsek bile, İmam Ebu Hanife, kendisinden sonra gelen İmam Mâlik ve Ahmed İbn-i Hanbel gibi ge­rekli görmüş olsaydı, kendisi bizzat bir hadis­ler macmuası çıkarabilirdi. Onun için genel olarak Ebu Hanife'nin tümüyle hukukî nite­likteki hadislere karşı takındığı tavır bence, tamamen doğru ve yerindedir. Her kim mute­dil bir serbest fikirle bunları, bir kanun kay­nağı olarak hiçbir itiraz ve eleştiri yapmadan kullanmayı emin bir yol olarak kabul ediyor­sa, bununla ancak Ehl-i Sünnet'in İslâm Fıkhı sahasının en büyük imamlarından birini takip etmiş olur. Bununla birlikte, şu hakikat de görmemezlikten gelinemez ki, muhaddisler fıkıhta mücerret tefekkür meyline karşı, haki­ki meselenin değeri üzerinde ısrar etmekle İslâm şeriatına en büyük hizmette bulunmuş­lardır. Bu sebeple, hadis edebiyetı ciddiyet ve titizlikle incelenecek olursa, eğer bu bizzat Hz. Peygamber @'in, Kur'ân-ı Kerîm'in hü­kümlerini tefsir ettiği ruhu doğrular şekilde alınırsa, Kur'ân-ı Kerîm'de bahsedilen ka­nunların hayatî değerinin anlaşılmasında bü­yük yardımı olur. Bunların yalnızca hayatî kıymetini tamamıyla kavramak bile, fıkhın temel kaynaklarını yeniden tefsir etme gayre­tinde bize çok büyük bir bilgi kaynağı sağ­lar." (Dr. Muhammed İkbâl, The Reconstruc-tion of Religious Thoughî in islam).

İslâm hukukunun üçüncü kaynağı "icmâ"dır. M. İkbal'e göre, İslâm'daki en önemli hukukî ilke ve metod olmasına rağmen, tatbik edilmeyip sadece bir fikir olarak kalmış ve her­hangi bir İslâm ülkesinde ancak nadiren müs­takil ve daimi bir müessese hâlini almıştır. Bunun sürekli ve bağımsız bir yasama kuru­luşu haline dönüştürülmesi, dördüncü halife­den hemen sonra kurulan mutlak monarşik sistemin siyasî çıkarlarına zıt idi. Emevî ve Abbasi halifeleri, kendileri için belki de bir gün hayli güçlü hale gelebilecek sürekli bir meclis kurmaktansa, içtihad hak ve yetkileri­ni münferit müctehidlerin eline bırakmayı kendi çıkarları açısından daha uygun buldu­lar. Bununla beraber şu husus da son derece dikkate değerdir: Yeni dünya güçlerinin bas­kısı ve Avrupa uluslarının siyasî tecrübeleri, bugün müslümanlarm zihnine, icmâ kavramı­nın gerçek değeri ve imkânlarının iyice yer­leşmesine vesile olmaktadır. İçtihad kuvveti­nin ilgili fıkıh mezheplerinin ferdî temsilcile­rinden alınıp, bir İslâm yasama meclisine devrolunması -ki muhalif mezheplerin geliş­mesi bakımından, zamanımızda icmamn ala­bileceği yegâne şekildir- hukukî tartışmalara, ulemadan olmayıp kanunlara son derece vâkıf kimselerin bilhassa olayları çabuk anla­ma ve kavrama yeteneğinde olanların katıl­masını sağlar. Ancak bu şekildedir kİ, fıkıh sistemimizin uyuşuk ruhunu canlandırıp faal hâle getirebiliriz.

Şimdi ortaya şu soru çıkmaktadır: Acaba İc-ma Kur'ân-ı Kerîm'in hükmünü iptal edebilir mi? Müslümanlar için böyle bir soru gereksiz ve yersiz sayılsa bile, Batılı bir eleştirmenin yayımlanan eserinde hayli yanıltıcı bir ifadesi karşısında böyle bir soru sormayı gerekli gö­rüyorum. Bu fikir sahipleri hiçbir kaynak ve delil göstermeksizin "bazı Hanefi ve Mutezi­le ulemasına göre icmaın Kur'ân'ı ortadan kaldıracağını" iddia etmektedirler. İslâm hu­kukunda böyle yanlış bir ifadeyi doğrulaya­cak en ufak bir kayıt yoktur. İddia sahiplerini yanıltan olsa olsa "nesih" kelimesidir. Saha-be'nin icmaına ait tartışmalarda kullanıldığı zaman, bir Kur'ân hükmünü, diğer bir hü­kümle nesih veya iptal ya da yerine bir diğer hükmü getirmek değil, ancak bu hükmü genişletme veya sınırlandırma yetkisi anlamına gelirdi. Hukukî içtihad şudur ki, Hz. Peygam­ber'in ashabı, her halde, kendilerine ayet­leri tahsise ve genelleştirmeye hak ve yetkiyi veren şer'î hükme sahiptirler.

Ancak sahabenin belirli bir konuda görüşbir-liğine vardıklarını farzetsek, burada ortaya çı­kacak yeni bir soru, gelecek kuşakların bu kararla sınırlı kalıp kalmayacağıdır. Şevkânî bu konuyu ayrıntılı olarak ele almış ve bu hu­susta çok çeşitli fıkıh mezheplerinin görüşle­rini Örnek olarak göstermiştir. Bu konuda ve­rilen kararın emr-i vaki'yi mi, yoksa emr-i kanunî'yi mi ya da hukukî konuma mı ait ol­duğunu bilmek gerekir. Emr-i vaki'ye gelin­ce, meselâ "muavvizateyn" adıyla bilinen Felâk ve Nas sureleri, Kur'ân-ı Kerîm'İn bir bölümünü teşkil eder mi, etmez mi? sorusu aklımıza gelir ve sahabe bi âyetlerin Kur'ân-ı Kerîm'İn birer parçası olduğu konusunda hemfikirdirler. Bİz bu icma-i hüccet'e bağlı kalmalıyız, çünkü "emr-i vaki"yi ancak sa­habe bilecek durumundaydı. Emr-i kanunî veya hukukî'ye gelince, bu sadece bir tefsir ve tâbir meselesidir, ve Kerhî'nin delilerine dayanarak diyebiliriz ki, daha sonraki nesil­ler, sahabenin kararlarına yani İcmaina bağlı olamazlar. Kerhî şöyle diyor: "Sahabelerin sünnet veya icmaı, kıyas İle çözümleneyen meseleler için geçerlidir, fakat kıyas yoluyla tayin ve tesbît edilebilen meseleler için bu böyle değildir."

Bu konuda önemli diğer bîr nokta İslâm mec­lisinin yasama (teşri1) faaliyeti hakkındadır. Haliyle bu meclis, hiç olmazsa şimdilik, islâm fıkhının inceliklerinden haberdar olmayan kimselerden oluşacaktır. Ulema, bir islâm meclisinin önemli bir bölümün teşkil etmelidir. Çünkü ancak bu şekilde meclsları aadkirleriyle kanunların hazırlanmasında yar­dımcı olabilir. Yanlış yorum ihtimallerini or­tadan kaldırmanın tek etkin yolu, İslâm ülke­lerindeki mevcut hukuk eğitim siteminde ge­rekli ıslâhatı yapmaktır.

slam hukukunun dördüncü kaynağı, kanunların hazırlanışmdamukayeseli istidlali kul­lanma usulünden ibaret olan kıyasdır. İmam Şafi'ye göre kıyas'ın prensipleri sadece içtiha­dın diğer ismidir. İçtihad kelimesi cehd keli­mesinden türetilmiş olup, insanın kabiliyeti­n...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kaynak
« Posted on: 19 Nisan 2024, 16:42:48 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kaynak rüya tabiri,Kaynak mekke canlı, Kaynak kabe canlı yayın, Kaynak Üç boyutlu kuran oku Kaynak kuran ı kerim, Kaynak peygamber kıssaları,Kaynak ilitam ders soruları, Kaynakönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes