> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > İslâm Nizâmı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İslâm Nizâmı  (Okunma Sayısı 1035 defa)
29 Ağustos 2012, 08:20:09
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 29 Ağustos 2012, 08:20:09 »



İslâm Nizâmı

Diğer yanda İslâm hiçbir imparatorluğun ve­ya kralın hâkimiyeti altında bulunmayan bir yerde doğup gelişti. O, göçebe bir toplum içerisinde yayıldı. Bu toplumda, Roma impa­ratorluğunda bulunan türden yasalar veya hü­kümler yoktu. İlk dönemlerinde bu şartların varlığı İslâm'ın hiçbir engelle karşılaşmaksızın toplumu oluşturmasını ve o toplum için gerekli kanun ve düzenlemeleri yapabilmesini üzerine almak için daha uygundu. Aynı za­manda İslâm hem toplumun kendisiyle, hem de vicdan ve ruhuyla, günlük hayattaki gidiş ve ilişkilerini düzenlemekle de ilgilenmiş; daha doğrusu bunu üzerine almıştı. İslâm'ın bütün yol göstermelerinde, teşrilerinde din ve dünyayı bir arada bulundurması için böyle bir toplum içerisinde doğması uygundu... İslâm aynı düzen içerisinde yeryüzü ile gök âlemim bir arada ele almak esası üzerine kurulmuş­tur. O, toplum gerçeğinde yaşadığı gibi, kişi­nin vicdanında da yaşar, onda pratik hayat, dinî duygudan ayrı değildir; onun bir olan cevheri, özü, görünümleri ve yollan ayrı da olsa, hiçbir zaman birden fazla olmaz.

Başta gelen vazifesi, insan hayatını bir bütün olarak yeni bir kalıba dökmek olan İslâm kendisini günlük hayattan, yani maddî hayat­tan alıkoyup sadece manevî hayata kesinlikle hasredemez. Aynı şekilde İslâm, tarihî büyü­me sürecinde bir an bile olsun, bir imparator veya bir hükümdar korkusuyla çalışma alanı­nın daraltmamıştır. O, Arap câhilİyyeti karşı­sında dikildiği zamanda bile kendi kendisinin efendisiydi. Cahiliyye, köklü bir takım sosyal şartları ve Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde karşı karşıya kaldığı temelleri sağlam bir sos­yal düzeni bulunmaksızın, İslâm'a karşı çıkı­yordu.

İslâm'ın çalışma sahası maddî veya manevî, dinî veya dünyevî olsun, beşerî hayatın tümü­dür. İslâm, İlk andan İtibaren, mükemmel olarak tabiatım ortaya koymak, vakıalara uy­gun bir şekilde gerçeğini belirtmek için en uygun bir ortamda doğmuştur. Şüphesiz ki, "Allah, risâletini nerede koyacağını iyi bilir." Kıyamete kadar baki kalacak bu dinin, doğ­duğu andan itibaren mükemmel bir şekilde uygulanması, Allah'ın onun hakkındaki taktirlerindendir. Ta ki, onda hiçbir şüphe ve "içbir kapalılık bulunmayan bir uygulama, sonra gelecek nesillere örnek olarak kalsın.

Toplumdan uzak kalarak bu din, alması gere­ken dosdoğru yolda ilerleyemez. Sosyal, hukukî ve iktisadî düzenlerinde onu hâkim kılmadıkça, ona bağlı olanlar da müslüman sayılmaz. İslâm kanunları, onların yasa ve düzenlerinden uzak kaldığı sürece, toplumları "İslâm toplumu" olamaz. Bazı ibadet ve alâmetlerden başka, İslâm adına ellerinde hiçbir şey kalamaz. İslâm yalnızca Allah'a kulluk etmek ve ulûhiyeti yalnız O'na ait ka­bul etmektir Bunların başında da "hakimiyet" yer almaktadır:

"Hayır, Rabbine and olsun ki, aralarında çe­kiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip, se­nin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duy­madan tamamen kabul etmedikçe iman etmiş olmazlar." (4: 65).

Haşr suresinde: "...Elçi (Rasûl) size ne ver­diyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan sakının ve Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı şiddetlidir."(59: 7); Maide suresinde: "...Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, işte kâfirler onlardır."; ".. .işte zâlimler onlar­dır."; "...işte fâsıklar onlardır." (5: 44, 45, 47) ifadeleri yer almaktadır.

İslâm ibadetler, muameleler, yasama ve rehberlîğiyle bölünmez bir bütündür. İbadetler onun yapısı içerisinde ve hedeflerinde sistem ve uygulamalarından ayrı değildir. Meselâ namazın ibadetler arasında özel bir yeri var­dır. Kişinin ve cemaatin, aziz ve kadir olan bir İlâh'a yönelmesi anlamını verir. Alınlar yalnız O'nun huzurunda secdeye kapanır. Tek bir kıbleye yönelinir, başka bir tarafa dönül­mez. Tek bir hâkimin önünde eşitliğin ifade­sidir; namazda herkes O'nun kulu olur. Her­kes O'nun önünde eşittir. Lâ ilahe illallah şehadeti de, bu dinin ilk itikadı rüknüdür. Bu nizâm, Allah'tan başkasına fikrî ve amelî ba­kımdan ibadet etme boyunduruğundan kurtu­luş demektir. Böyle bir kurtuluş, herkesin eşit olduğu sâlih ve kerîm bir toplumun gerçek­leştirilmesi yolunda atılan ilk adımdır.

Hiçbir araştırmacı, bu dinde toplum düşünce­sinin onun hem ibadetlerinde, hem düzenle­rinde aynı şekilde ortaya çıktığı ve bütün ya­pısında güçlü ve apaydınlık bir esas olduğu konusunda asla şüphe etmez. Şayet bazı dö­nemlerde, bu dindeki ibâdet tarafının daha ağır basması ve bu tarafın sosyal yönden ay­rılma veya sosyal tarafının ondan ayrılması için bir takım çabalara şahit olabilirsek; bilin­meli ki bu, o dönemin bir âfetidir, dinin de­ğil. İslâm hakkında bu ifadelerimiz, kendili­ğimizden çıkardığuz yeni bir şey veya onun gerçeğinin yeni bir yorumu değildir. Bilâkis, bu bizzat İslâm'ın kendi kendisini açıkladığı, Rasûlullah'in, O'na samimiyetle bağlı as­habının ve asil menbaına yakın olanların an­ladığı İslâm'dır.

Cum'a suresinde, şöyle buyurulmaktadır: "Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrıldığı(nız) zaman Allah'ı anmağa koşun, alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Namaz kıldıktan sonra yeryü­züne dağılın, ve Allah'ın lûtfundan (nasibînİ-zi) arayın. Allah'ı çok zikredin, umulur ki kurtuluşa erersiniz." (62: 9-10).

Farz namazın bir günde ne kadalık bir kısmı­nı doldurduğunu ve geriye kalanın ise çalış­mak çabalamak İçin olduğunu hepimiz bili­riz. İnsan hayatında namaza ayrılan zaman çok azdır. Gece ve gündüzden arta kalan za­man ise toplum ve hayat içindir. Nebe' sure­sinde şöyle buyurulmaktadır: "Geceyi (ka-ranlığıyla sizi örten) bir elbise yaptık. Gün­düzü de geçim(iniz İçin çalışıp kazanma) za­manı yaptık." (78: 10-11).

İslâm, ibadeti belirli bir takım hareketlerin yapılmasından ibaret saymamaktadır. İbâdet, hayatın tümünün Allah'ın şeriatına boyun eğ-mesİ, hayatın her durumunda insanın Allah'a yönelmesi demektir. Bundan dolayı o, her sosyal hizmetin ve her hayırlı işih "ibadet" anlamını taşıdığını kabul eder. Rasûlullah şöyle buyurmuştur: "Dul kadın ve miskin(in ihtiyaçlarını karşılamak) için çalışan, Allah yolunda cihad eden veya gündüzleri oruçla, geceleri namazla geçiren gibidir tutanın dere­cesi aynıdır." (Buharî, Müslim, Tirmizî ve Neseî). Rasûlullah, İslâm'ın ruhunu şu iki olayla açıklamıştır.

Enes anlatıyor: "Bir yolculukta Rasûlullah ile birlikte idik. Kimimiz oruçlu, kimimiz de oruçsuz bulunuyorduk. Sıcak bir günde, bir yerde konakladık. Elbisesi daha çok olanın güneşten korunması daha fazla idi. Kimimiz de elimizle güneşten korunuyordu. Oruçlular (bitkin) düştü, oruçlu olmayanlar ise kalktılar çadırları kurdular, yolculara su taşıdılar. Rasûlullah bunun üzerine buyurdu ki: 'Bugün ecrin tamamını oruçlu olmayanlar, aldı." (Kütüb-i Sitte).

Yine Enes anlatıyor: "Rasûlullah'ın ha­nımlarının evlerine iç kişi gelip ibadeti hak­kında sordular. Onlara, (istedikleri şeyler) ha­ber verilince, azımsar gibi oldular. Dediler ki: 'Biz nerede, Rasûlullah nerede! Üstelik onun geçmiş ve gelecek hataları bağışlanmış­tır.' Onlardan biri dedi ki: 'Ben bütün gece namaz kılarım.' Diğeri: 'Ben de sene boyun­ca oruç tutarım.' Üçüncüsü: 'Ben ise kadın­lardan uzak duruyorum ve hiç evlenmiyo­rum.' Rasûlullah onların yanına gelip şöy­le buyurdu: 'Şöyle şöyle söyleyenler sizler misiniz? bana gelince, Allah'a yemin ederim ki, aranızda Allah'tan en çok korkan ve takva sahibi olanınızım. Fakat oruç tutuyor, iftar da ediyorum. Namaz kılıyor ve dinleniyorum. Evleniyorum da. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir." (Buhârî, Müs­lim ve Neseî).

Bu, getirdiği dinin mahiyetini daha iyi bilen Hz. Muhammed'in namazı ve orucu kü­çümsemesi değildir. Fakat bu, getirmiş oldu­ğu dinin ruhunu kavramasının ifadesidir. Ha­yat için çalışırken akîdesi için de çalışmış olur. Böylece akîde ile hayatı bir arada ele alır. Asla,! manâ âleminde, uzlete çekilmiş olarak, akîdesiyle başbaşa kalmaz

Âbidlik süsü veren ve ölmüş gibi duran bir adamı görüp, elindeki kamçı ile ona vurma­sından Ömer b. Hattâb'ın da dini böyle anla­dığını farkediyoruz. Bu adama Hz. Ömer şöyle demiştir: "Dinimizi gözümüze ölü gibi gösterme, Allah canım alasıca!"

Yine bunun gibi, yanına şahitliğe gelen kim­se ile ilgili Hz. Ömer'in yaptıklarından bunu fark ediyoruz. Şahitliğe gelene demişti ki: "Bana seni tanıyan birisini getir." Şahit ona bir adam getirmiş, bu adam da o kişiyi hayır­la yâd etmişti. Bunun üzerine Hz. Ömer bu adama dedi ki: "Girip çıktığı yeri tanıyacak kadar yakın bir komşusu musun?" Adam: "Hayır" dedi. Ömer: "Adamın Allah'tan ne derece korktuğunu ortaya çıkaran para ile onunla herhangi bir muamelen oldu mu?" Adam yine, "Hayır" dedi. Bunun Üzerine Hz. Ömer dedi ki: "ihtimal ki sen onu mescidde nıırıldana mırıldana Kur'ân okurken, başını bir aşağı bîr yukarı kaldırıp indirirken gör­müş olmalısın." Adam, "Evet" deyince, "Git, sen onu tanımıyorsun" dedi. Öbürüne de: "Haydi git, bana seni tanıyan birisini getir." dedi.

Din'in, ibadetin, amelin, kalbde ve vicdanda gizli olan imanın ve açıkça yapılan fizikî ha­reketlerin mahiyetinin gerçek manası işte bu­dur. Bu konuda ikinci bir şık yoktur. Kasas suresinde: "Allah'ın sana verdiği şeylerde, âhiret yurdunu da gözet, dünyâdaki payını da unutma." (28: 77); Hacc suresinde de: "...Eğer Allah, bir kısım insanları diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi, mutlak suret­te, İçlerinde Allah'ın ismi bol bol anılan ma­nastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler yıkı­lır giderdi..." (22: 40) buyurulmuştur.

Bakara suresinde: "Sizinle savaşanlarla Al­lah yolunda savaşın; fakat haksız yere saldır­mayın, çünkü Allah haksız yere saldıranları sevmez." (2: 190); "Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz iyilik değildir. Asıl iyilik, 0 (kimsenin iyiliği)dir ki, Allah'a, âhiret gü­nüne, meleklere, Kitab'a, peygamberlere inanırdı; sevdiğ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İslâm Nizâmı
« Posted on: 28 Mart 2024, 16:23:40 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İslâm Nizâmı rüya tabiri,İslâm Nizâmı mekke canlı, İslâm Nizâmı kabe canlı yayın, İslâm Nizâmı Üç boyutlu kuran oku İslâm Nizâmı kuran ı kerim, İslâm Nizâmı peygamber kıssaları,İslâm Nizâmı ilitam ders soruları, İslâm Nizâmıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes