> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > Gelişme
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Gelişme  (Okunma Sayısı 825 defa)
29 Ağustos 2012, 13:04:59
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 29 Ağustos 2012, 13:04:59 »



Gelişme

İslâm hukukunun asıl kaynağının vahiy ol­masına rağmen, kanunları zaman ve mekânın gereklerine göre kendini geliştirmeye mukte­dirdir. Asırlar boyu İslâm âlimleri ve fakihle-ri birçok yeni meseleye münâsip bir çözüm buldular. Şayet son üç yüzyılda yeni mesele­lere bir çözüm bulamadılar ve bunun sonucu bir duraklama devresine girdilerse hata sade­ce âlim ve fakihlere düşmektedir. İslâm şeria­tının ve hayat nizamının bu konuda bir eksik­liği dahi düşünülemez. Burada şu soru soru­labilir: İslâm hukukunun tekâmülü veya ihya­sı mümkün müdür? Bonn Üniversitesi Sami dilleri uzmanı Profesör Horten, İslâm felsefe­si ve kelâmı konusunda incelemelerde bulu­nurken aynı soruyu sormuştur. İslâm müte­fekkirlerinin sadece dinî sahadaki görüşlerini ircelemiş olan Horten diyor ki, "İslâm tarihi, iki ayrı kuvvetin, yani bir yandan Arî kültür ve bilgisini, diğer yandan da Sâmî dininin ka­demeli olarak birbiriyle karışması, ahenli bir şekilde birbirine uyması ve karşılıklı derin­leşmesi olarak tarif edilebilir. Müslüman dai­ma dinî görüşünü, etrafını çevreleyen halklar­dan almış olduğu kültür unsurlarına uyacak bir şekilde uyarlamasını bilmiştir. Horten da­ha sonra diyor ki, 800 yılından 1100 e kadar İslâm'da yüzden fazla kelâmî sistem ortaya çıkmıştır. Bu ise İslâm düşüncesinin esnekli­ğine olduğu kadar, ilk devir mütefekkirlerinin bitmez tükenmez faaliyet ve çabalarına işaret eden kuvvetli bir delil teşkil eder." Horten şu sonuca varmaktadır: "İslâm'ın özü ve ruhu öylesine geniştir ki, bunun sınırsız olduğunu söylemek daha doğru olur. Sadece dinsiz ve Allahsız fikirler hariç, etrafında bulunan top­lulukların elde edilebilecek bütün görüşlerini benimseyip kendi yapısının bir parçası hâline getirmiş, onların kendine özgü şekilde ve yönde gelişmelerini sağlamıştır." (Nakleden Dr. Muhammed İkbal, The Reconstruction of Religious Thought in İslam).

İslâmın hazmedici ruhu, yani başka bir yer­den bir şeyi alıp kendinden bir parça haline getirme yeteneği, özellikle hukuk ve adalet alanında kendini göstermiştir. İslâm münek­kitlerinden şöyle demektedir: "Muhammedi Şeriatın gelişme tarihini okuduğumuz zaman görürüz ki, bir yanda her çağda İslâm fıkıh âlimleri en ufak bir tahrik üzerine, birbirine çatıp dalâlete düştüklerini ispatlamaya çalı­şırlarken; diğer yandan da aynı kişiler, gittik­çe artan bir fikir birliğiyle, seleflerinin aynı tür anlaşmazlıklarını gidermeye çalışırlar." (M. İkbal, a.g.e.).

Bu İslâm hukukunun bütün yeni fikirleri, sis­temleri Özümseyerek, ebedî kalmasından ve ilerlemesinden dolayıdır. İslâm insanlara yeni güçlükler getirmek için değil, cahili gelenek ve âdetlerin onlara yüklediği güçlük, elem ve zahmetleri azaltmak için gelmiştir. Bu açıdan Hz. Peygamber hukukumuzun yapısını ve şeklinin ahlâk kurallarını örf kelimesiyle açıklamıştır, örf âdet, alışkanlık, usûl ve adap manalarına gelir. İnsana devamlı tatbik edilişi şekliyle miras olarak gelen, alışkanlık ve âdetlerden doğan herşeye örf denir. Örfler kanun gibi kabul edilir. Örfü genelde din, ta­rih ve gelenekler vasıtasıyla insanlar kabul etmiş ve üzerinde anlaşmaya varmışlardır. Geleneklerin ve âdetlerin insan üzerinde çok büyük etkisi vardır. İslâm bu etkiyi kabul et­miş ve hukuk sisteminde gelenek ve âdetlere gerekli yerini vermiştir.

Bu da açıkça gösterir ki hukuk halkın âdet, alışkanlık ve geleneklerini hesaba kattığı için, üzerine ulusların inşâ edildiği bütün sistemle­rin temelidir. Eğer bir devlet hukuk sistemi­nin, halkının âdet ve geleneklerinin temsilci­si, zaman ve mekânın değişen ihtiyaçlarına cevap verebilmesini ve ilerlemeye açık olma­sını istiyorsa, kanun yaparken halkının âdet ve geleneklerini gözardı edemez. Toplumla­rın örf ve âdetlerine aykırı ve onlara ters ge­len herhangi bir kanunun zorla kabul ettiril­mesi İslâmî ahlâkın maksadına aykırıdır. Kur'ân birçok vesilelerle örf prensibinin ru­hunun insanların faydasına olduğunu açıkla­mıştır. Bakara suresinde kadının mehri ile il­gili olarak şu ifadeler yer almaktadır: "Onları faydalandırın (bir miktar birşey verin) Eli ge­niş olan, kendi gücü nisbetince, eli dar olan da kendi kaderince güzel bir şekilde fayda-landırmah (herkes gücü ölçüsünde bir şey vermeli)dir. Bu iyilik edenlerierine bir borç­tur." (2: 236). Bakara suresinde, boşanmış kadının muhafazası hakkında şöyle buyurul-maktadır: "Boşanmış kadınların uygun olan geçimlerini sağlamak, (Allah'ın azabından) korunanlar üzerine bir borçtur." (2: 241). Ka­dının mehri hakkında Nisa suresinde "... ve­lilerinin izniyle onlarla evlenin, meliklerini de güzelce (örfe uygun bir şekilde) (ma'rûf) verin..." (4:25) buyurulmaktadır. Talâk sûresinde, kadınların çocuklara süt vermele­rinin bedelinin Ödenmesi hakkında şu ifadeler yer alır: "(Boşadığınız) kadınlar... sizin için (çocuğunuzu) emzirirlerse onlara ücretlerini verin ve aranızda (ma'rûf) güzellikle konu­şup anlaşın..." (65: 6). Yetimlerin buluğ ça­ğana erinceye kadar mallarını koruyan kim­selerin ücreti konusunda ise şöyle denilmek­tedir: ...Büyüsünler diye alıkoyup israf ile tez elden onların mallarını yemeğe kalkma­yın. Zengin olan çekinsin; yoksul olan da uy­gun (ma'rûf) şekilde yesin..." (4: 6).

Buradaki ma'rûf (örf) kelimesi, o toplumda­ki genel örflerdeki miktarı makul ve uygun görür.

Fakat burada bir ikaz vardır. Yukarıdaki mü­saade, insanların örf ve âdetlerinin âdil ve muteber olduğu müddetçe geçerlidir. İslâm'ın temel ilkeleriyle çelişen her şey bu örflerden arındırılır, ancak âdil ve faydalı olan örf ve âdetler-gelenekler bu toplumun İslâm huku­kuna dahil edilir. Meselâ Hz. Peygamber, Arapların evlilik sözleşmesini (nikâh) devam ettirirken, bu akdin hoş olmayan âdetlerini ortadan kaldırdı. İslâm hukuk sisteminde örf­leri gerçek yerine koydu. Böylelikle bu tür bîr eleme, daha sonraları İslâm'ın diğer ülke ve ırklara yayılmasıyla İslâm hukukunun mahallî örf ve âdetlerle bütünleşmesini temin etmiştir. Bu usûl, çeşitli halkları fikir emper­yalizminden ve hukukî baskıdan korumak için gerekli görülmüştür. Aynı zamanda bu İslâm hukukunun esnekliğini ve başka toplu­luklara ayarlanılabilirliğini göstermektedir.

Bu görüşü destekleyen diğer bir faktör de İslâm'ın evrensel olmasıdır. Onun rehberliği, sadece bir ırk, ulus veya bölgeye has olmayıp bütün insanları kapsamaktadır. Bütün insanlı­ğın iyiliği ve refahını öngören İslâm hukuku yüzyıllar boyu insanlara faydalı olmayı amaç edinmiştir (Muhammed Yusuf Musa, a.g.e.). Bu yüzden İslâm hukuku, farklı milletlerin durumlarını, ihtiyaçlarını tabiî bîr şekilde özümler, onlarla bütünleşir; böylece bu ilâhî kanunlar daima taze, dinç kalır aynı saygı ve cazibeyi her zaman telkin eder. İslâm huku­ku, Kıyamet gününe kadar beşeriyetin hizmetinde olup onların her çeşit münasebetlerini ve problemlerini çözümlemek üzere gönderil­miştir. Bu yüzden Allah Teala sadece, insan­ların fıtrî kabiliyet ve eğilimlerinin ilgilendir­diği konularda genel prensipler koymuştur. Bu genel prensipler zaman ve mekândan etki­lenmezler, yeni durum ve sistemleri özümle-yip onların genel ve esas yapılarını değiştir­meden onlarla bütünleşecek vasıtaları sağlar­lar. Bu yolla İslâm vahyî görünüş ve çeşnisini korurken aynı zamanda yeni ve faydalı fikir­leri de kendine katar. Dr. Muhammed İkbâl, "Bu çerçevede dikkat edilmesi gereken önemli nokta Kur'ân'ın dinamik görünüşü­dür. Böyle bir yapıyla Kur'ân'ın ideal bir gelişmeye aleyhtar olmasının düşünülemeyece­ği açıktır. Sadece şunu unutmayalım ki hayat bir değişim değildir, basit ve kusursuz da de­ğildir. O vasıfları arasında himaye unsurlarım da bulundurur. İnsanoğlu yaratıcı faaliyetle­rinden ve enerjisini hayatın yeni alanlarını keşfetmeğe yoğunlaştırırken kendi yayılma­cılığından bir rahatsızlık duymaktadır. İleri hareketinde bazen geriye dönüp, biraz da en­dişeyle beraber, dahilî yayılışıyla yüz yüze gelmekten kendini alamaz. İleri hareketteki insan ruhu, zıt yönde çalışıyor görünen güç­ler tarafından engellenir. Bu sadece hayatın sırtında, kendi mazisinin ağırlığı ile hareket ettiğini söylemenin başka bir yoludur. Her­hangi bir sosyal değişiklik sebebiyle himaye güçlerinin değer ve fonksiyonları gözden kaybedilemez."

Dr. İkbal şöyle vurgulamaya devam eder: "Kur'ân'ın temel öğretilerine organik bir na­zarla bakarsak, modern rasyonalizm, mevcut oları kurumlarımıza yaklaşmalıdır. Hiç bir toplumun mazisini bütünüyle reddetmeye gü­cü yetmez. Çünkü mazi, o toplumun şahsî kimliğini oluşturur. İslâmî bir toplumda eski kurumların ıslahı meselesi daha bir incelik arzetmektedir ve ıslahatçının sorumluluğu çok ciddî bir yönü içermektedir. İslâm nitelik °larak sınır tanımaz; karşılıklı muhalif birçok güün mensuplarını, beşeriyetin birliğinin son örneğini teşkil edecek şekilde olan bu atomik kütleyi, kendi varlığının şuurunda bîr toplu­ma dönüştürecektir. Bu görev son derece güç bir iştir. Bununla birlikte İslâm'ın iyi tasar­lanmış kurumları büyük ölçüde bu işi başar­mış, bu farklı grup ve toplumlar arasında müşterek bir idare şuuru uyandırmıştır."

Dr. İkbâl şöyle devam eder: "Böyle bir toplu­mun gelişiminde; yeme içme, temizlik pislik gibi değişmez ve zararsız sosyal kurallar bile kendine has bir hayat değerine sahiptir. Bu yüzden böyle bir topluma kendine has bir asliyyet kazandırır; Üstelik çok karışık özellik­lere sahip böyle bir toplumda farklı grup ve kuvvetlerin karşılaştığı dahilî ve haricî birliği teminat altına alır. Dolayısıyla bu kurumların tahlilinde bu kurumları ele almadan önce İslâm'ın vücuda getirmiş olduğu tecrübelerin azami önemine vâkıf olmuş olur. Bu yapıya şu veya bu ülkenin menfaati veya faydası açı­sından değil, insan hayatında zamanla işlene­rek ortaya çıkan daha büyük bir hedef açısın­dan bakmalıdır.

İslâm'ın hukukî prensiplerine yeniden döne­rek İkbal şöyle demektedir: "İnsan düşünce­sine ve kanun yapma faaliyetl...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Gelişme
« Posted on: 19 Nisan 2024, 07:23:08 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Gelişme rüya tabiri,Gelişme mekke canlı, Gelişme kabe canlı yayın, Gelişme Üç boyutlu kuran oku Gelişme kuran ı kerim, Gelişme peygamber kıssaları,Gelişme ilitam ders soruları, Gelişmeönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes