๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Sahabe-i Kiram => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 20 Şubat 2010, 19:10:56



Konu Başlığı: Kerbela Faciası-2
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 20 Şubat 2010, 19:10:56
Kerbela Faciası

2.Bölüm  

İbn-i Ziyad´ın Müslim b. Akîl île Münâkaşası:
Müslim´in, Köşkün Damında Boynunun Vumılup Yere Düşürülmesi:
Muhtar b. Ebî Ubeyd´in Başına Gelenler.
Hâni b. Urve´nin Boynunun Vurulmasi:
Ahdul â´Iâ İle Umâre´iıin Boyunlarının Vurulması:
Müslim b. Akil İle Hâni´nin Başlarının Yezid´e Gönderilmesi:
Müslim b. Akîl´in Küfe´den Hz. Hüseyin´e Gönderdiği Mektup:
Hz. Hüseyin´in Yol Hazırlığına Başlaması, ibn_i Abbas´in Onu Vazgeçirmeye Çalışması:
Abdullah b. Zübeyr´in Küfe İşini Hz. Hüseyin´le Konuşması:
Muhammed b. Hanefiyye´nin Hz, Hüseyin´i Küfe´ye Gitmekten Vaz Geçirmeğe Çalışması:
İbn iAbbas´m Hz. Hüseyin´le tekrar konuşması:
Ömer b. Abdurrahman-ül Mahzûimî´nin Hz. Hüseyin´le Konuşması:
Abdullah b. Ömer´in Hz. Hüseyin´i Mektupla ve Şifahî Olarak Uyarması
İmam Şa´bî´nin, Irak´a Gitmemesi için Hz. Hüseyin´e And Veimesi:
Ebû Saîd-ül Hudrî´nin Hz. Hüseyin´e Öğütü.
Ahnef in Hz, Hüseyin´e âyeıt yazıp göndermesi :
Hz. Hüseyin´in Mekke´den Ayrılması :
Muhanuned b. Hanefiyye´nin Ağlaması :
Mekke Emniyet Birliği île Çatışma :
Abdullah b. Cafer´in Hz. Hüseyin´e Mektup Göndermesi :
Mekke Valisinin Hz. Hüseyin´e Mektup Göndermesi :
Hz. Hüseyin´in Mekke Valisine Cevabı :
Yezîd´in, Hz. Hüseyin Hakkında tbü-i Abbas´a Mektup Göndermesi
Yezîd´in Yazısına İbn-i Abbas´ın Cevabı :
Mervan b. Hâkemle Mekke Valisinin tbn.i Ziyad´a Mektup Göndermeleri:
Hz. Hüseyin´in Şâir Ferezdak´la Görüşmesi :
Hz. Hüseyin´in Rümme Vadisinden Küfelilere Mektup Göndermesi:
İbn-i Ziyâd´ın Tertibat Alması :
Kays b. Müshir´in Başına Gelenler :
Hz. Hüseyin´in Yolda Abdullah b. Muti İle Görüşmesi :
Züheyr b. Kayn İle Mülakat :
Müslim B. Akîl Hakkında Alman Acı Haberler Ve Akîl Oğullarının Direnişleri:
Hz. Hüseyin´e Teslim EdÛen Küfe Nüfus Deftetri :
Hz. Hüseyin´e Acı Haberleri Getiren Elçi :
Abdullah b. Buktur´un Başına Gelenler:
Hz. Hüseyin´in Başına Toplananların Dağılmaları :
Aliyyül Ekber´in, Hz. Hüseyin´e Bir Teklifi ve Akîl Oğullarının Direnmeleri :
İtrime Oğullarından Bîr Adamın Hz. Hüseyln i Uyarması
Hür b. Yezid´le Temas :
Hz. Hüseyin´in imam Olup Namaz Kıldırması ve Namaz Sonunda Konuşması
İlk Münâkaşa ve Anlaşmazlıklar :
Hz. Hüseyin´in, Küfe Süvarilerine Son Hitabı :
Hz.. Hüseyin´in, Eshabına Hitabı :
Züheyr b. Kayn´uı Hz Hüseyin´e Mukabelesi :
Hür´Ie Yapılan Münâkaşa ve Anlaşma :
Hz. Hüseyin´in, Küfe´deki Donun Hakkında Dört Küfeliden Bilgi Alması :
Tirmah b. Adiyy´in Hz. Hüseyin´i, Memleketine Götürmek İstemesi
Hz. Hüseyin´in, Ubeydullâh b. Hürle Görüşmesi :
Ölüm Haberi Verilen Rü´yâ :
Geri Dönmek için Yapılan Son Deneme :
Îbn-i Ziyad´m Nineva´da Gelen Elçisi ve Yazısı :
Ebüşşa´sâ´ın, Gelen Elçiye İlenmesi ve Onu Kınaması :
Hürr b. Yezîd´in, Hz. Hüseyin´i Nineva´ya İndirmek İstemesi :
Züheyr b. Kayn´ın, Hz. Hüseyn´e Ricası :
Kerbelâ´ya Konduruluş ve Hz. Hüseyin´in Bir Hâtırası :
Hz. Ali´nin Matracısınm Rivayeti :
Ömer b. Sa´d´in, Kerbelâ´da Görevlendirilmesi ;
Küfe Eşrafının Hz. Hüseyin´den Utanmaları :
Kesir b. Abdullah´ın Elçiliği Kabul Etmesi ve Ebû Stimâme île Münakaşaları :
Kurre b. Kays´in Elçiliği ve Hz. Hüseyin´in Teklifleri :
Ömer b. Sa´d´in, Durumu lbn-i Ziyad´a Bildirmesi :
İbn-i Ziyad´m İlk ve Son Kararı
Îbn-i Ziyad´ın Hz. Hüseyin Hakkında Ömer b. Sa´d´e Verdiği Emirler :
Hz. Hüseyin´le Esbabının Susuz Bırakılmaları îçin Tedbir Alınması:
Abdullah b. Ebî Husayn´m Küstahlığı ve Akıbeti:
Su îçin Yapılan Kavga:


İbn-i Ziyad´ın Müslim b. Akîl île Münâkaşası:

İbn-i Ziyad, Müslim b. Akîl´e «Söyle bakayım ey Ibn-i Akîl! Halka getirdiğin şeylerle onların toplu işlerini, tek kelimelerini dağıtan, bölen, onları birbirlerine düşüren sen değil misin?» dedi.

Müslim b. Akîl «Hayır! Ben, buraya öyle bir şey getirmiş değilim.

Fakat, Küreliler; senin babanın, onların hayırlılarını Öldürdüğünü, kanlarını döktüğünü, aralarında Kisrâ ve Kayserlerin işlerim işlediğini söylüyorlar!

Biz ise, onlara adaletle enir etmeyi getirdik.ve onları, Kitabullâh´ın hükümlerine göz-e^hareket etmeğe davet ettik!» dedi.

İbn-i Ziyad «Sen mi bunu yaptın ey fâsık (haktan ayrılmış, sapmış)! Sen, Medine´de şarap içtiğin sırada, biz, Küfeliicr arasında adaletle emr ve Kitabullüh´m hükmüne göre harekete davet etmez miydik?!» dedi .

Müslim b. Akîl «Ben mi şarap içerdim?!

Vallahi, Ailâh biliyor ki sen, doğru söylemiyorsun. Sen, bilmediğin bir şeyi söylüyorsun. Ben, senin söylediğin gibi değilim.

Müslümanların kanını içen; Allah´ın, öldürülmesini haram kıldığını öldüren; kan dökmek haram olduğu halde, kan döken; kızgınlık, düşmanlık ve su-i zania adam öldüren; çalgı çalan, oynayan; yapmayacağı kötülük bulunmayan kimse, elbette şarap içmeğe, benden daha elverişlidir!» dedi.

îbn-i Ziyad «Ey fâsık! Senin umup ta, Allah yanında göremeyeceğin hali, onun ailesi, ev halkı görecektir!» dedi.

Müslim b. Akîl «Ey îbn-i Ziyad, Sen, kimin ehlinden, ev halkından bahs ediyorsun?» dedi.

îbn-i Ziyad «Mü´minler Emîri Yezid´in ehlinden!» dedi.

Müslim b. Akîl «Biz, her halimizde Allah´a hamd ederiz. Allah´ın, bizimle sizlerin aranızda vereceği hükme razıyız!» dedi.

İbn-î Ziyad «Halifelik işinde sizin için bir hak bulunduğunu mu zan ediyorsun?» dedi.

Müslim b. Akîl «Vallahi, o, zan değil, belki yakîndir» dedi.

Ibn-i Ziyad «Ben, seni, Islâmiyette hiç kimsenin Öldürülmediği bir öldürüşle öldürmezsem, Allah, beni öldürsün!» dedi.

Müslim b. Akü «îslâmiyette olmayan şeyleri ortaya çıkarmağa, zaten, sen, herkesten ziyade elverişlisin!

Sen, en kötü bir şekilde adam öldürmeyi, en tüyler ürpertici bir şekilde cesedleri kesip biçmeyi, en çirkin âdet ve kötülükleri işlemeyi, her kötülük ve yaramazlıkta herkesi geçmeyi elden bırakma!

Buna, böyle olmağa, insanlar arasında senden daha lâyık ve elverişli bir kimse yoktur!» dedi.

îbn-i Ziyad, kalkıp Müslim b. Akîl´in yanına geldi ve ona, Hz. Hüseyin´e, Hz. Ali´ye ve Müslim´in babası Akü b. Ebî Talib´e sövdü.

Müslim´in, îbn-i Ziyad´a karşı daha fazla konuşmasına müsâade edilmedi.[1]

Müslim´in, Köşkün Damında Boynunun Vumılup Yere Düşürülmesi:

Ibn-i Ziyad, emr etti. Toprak bir çanakla su getirilip Müslim b. Akîl´e içîrildi. «Onu, köşkün damına çıkarıp orada boynunu vurunuz! Sonra, cese-dile başını bir araya getiriniz!

Ey îbn-i Eş´as! Vallahi, benim, sana güvencim olmasaydı, sana, bunu teslim etmek istemezdim. Kalk, kılıcınla yanıma gel. Üzerine düşen vazifeyi yerine getir, Müslim´in boynunu Vur!» dedi.

Muhammed b. Eş´as «Ey îbn-i Ziyad! Vallahi, onunla, benim aramda bir akrabalık olmasaydı, onu Öldürürdüm!» dedi.

îbn-i Ziyad «Müslim b. Akîl´in, kılıçla bagma ve boynuna vurduğu o adam nerededir?» diye sordu.

Adam, çağırıldı., Gelince, îbn-i Ziyad, ona «köşkün damına çık, onun boynunu vur!» dedi.

Müslim b. Akil, köşkün damına çıkarıldı. Çıkarılırken o, tekbir ve sale-vat getiriyor, istiğfar ediyor ve «Allah´ım! Bizi aldatan, bize yalan söyleyen vû bizi bırakan kavmla aramızda Sen hükmünü ver!» diyordu.[2]

Müslim b. Akıl, köşkün damında halkın göreceği bir yere çıkarılmıştı.

Halk, koşküa kapısındaki geniş meydanlık tarafında toplanmış- bulunuyordu. [3]

Bükeyr b. Humran, Müslim b. Akîl´in boynunu vurup dönünce, İbn-i İ yad «öldürdün mü onu?» diye sordu.

Bükeyr «Evet!» dedi.

İbn-i Ziyad «Siz, onu köşkün damına çıkarırken, o, nasıl oluyor, ne sö Iüyordu?» diye sordu.

Bükeyr «Tekbir getiriyor, Teşbih ve istiğfar ediyordu. Kendisini öldü mek içki yanına vardığım zaman (Allah´ım! Bizi aldatan, bize yalan söyleye ve sonra da, bizi bırakıp ölmemize sebep olan kavm arasında Sen hükmür ver!) diyordu.

Ona (Yaklaş yanıma! Hamd olsun Allah´a ki: senden öcümü aldırdı!) di dini. Boynuaa kılıçla bir darbe indirdim. Fakat, hiç bir şey yapamadım.

Bana (Ey kul! Dökülen kanma karşı beni kılıçla tırmalaman sana ye miyor mu?) dedi.»

îbn-i Ziyad «iDemek, ölürken de, övünüyor!?» diye mırıldandı.

Bükeyr «ikinci darbede onu öldürdüm» dedi. [4]

Müslim b. Akîl´in boynu vurulunca, başı, meydanlığa düştü. [5]

îbn-i Ziyad, Müslim b. Akîl´in cesedini sokaklarda çocuklara, ayağındaı çektirerek sürüttü. [6] Sonra da, astırdı.

Başını ise, Dımeşk´ta Yezid´e gönderdi.

Müslim b. Akıl, Hâşim oğullarından şehid edilip cesedi asılanların da başları, Dımeşk´a gönderilenlerin de, ilki idi. [7]

Muhtar b. Ebî Ubeyd´in Başına Gelenler

Müslim b. Akîl´in, evinde kaldığı Muhtar b. Ebî Ubeyd; Hâni b. Urve´nin, tbn-i Ziyad tarafından dövüldüğü ve haps edildiği gün, Hutarniye (Lekf) köyünden gelmiş, akşamdan sonra Küfe´nin Fil kapısında dikilirken, Hâni b. Ebî Hayyetülvâdiî´ye rastlamıştı.

Hani «Sen, burada ne duruyorsun? Ne halkın yarandasın, ne de, evindesin?» dîye sordu.

Muhtar «Sabaha çıkınca, yanlış işlerinizi ele alıp Kıyamet koparmayı düşünüyorum!» dedi.

Hâni b. Ebî Hayye «Vallahi, sanıyorum ki: sen, kendini öldüreceksin!» diyerek Amr b. Hureys´in yanma vardı. Muhtar´la aralarında geçen konuşmayı anlattı.

Amr b. Hureys; yanında bulunan Abdurrahman b. Ebî Umeyr´e «kalk, Amucanıa oğlunun yanına var. Arkadaşının nerede olduğunu bilmediğini kendisine haber ver. Kendi başına  bir yol tutmağa kalkmasın!» dedi.

Abdurrahman, Muhtar´ın yanma gitmek üzre kalktı.

Zaide b. Kudâme «O, emân verdiğin takdirde, senin yanma gelir!» dedi.

Amr b. Hureys «Ona, benden eman verilmiştir. Onun, Emir İbni Ziyad´a karşı bir hareketi varsa, lehinde en güzel şekilde şehadet ederim! dedi.

Zaide b. Kudâme «Bununla beraber, inşaallâh, hayırdan başka bir şey olmaz!» dedi.

Abdurrahmacı´Ia Zaide birlikte Muhtar´ın yanına vardılar. Ona, Hâni b. Ebî HayyeVıin ve Amr b. Hureys´in söylediklerini anlattılar. Kendi başına bir iş tutmağa kalkışmaması için and verdiler.

Bunun üzerine, Muhtar, îbn-i Hureys´in yanma vardı. Selâm verdi. Sabaha kadar onun Sancağı altında oturdu.

Halk, Muhtar´ın işini ve yaptığını konuşuyorlardı. Umâre b. Ukbe, gidip îbn-i Ziyad´a söylemişti.

Güneş yükselince, îbn-i Ziyad´ın kapısı açıldı. îçeri girmeleri için halka izin verildi. Muhtar da, içeri girenler arasında idi.

Ibn-i Ziyad, Muhtar´i yanına çağırdı. «Sen, Müslim b. Akîl´e yardıma gelen cemâat içinde imişsin?» dedi.

Muhtar «Ben, böyle bir şey yapmış değilim. Fakat, gelip Amr b. Hureys´in Sancağı altına indim ve onunla birlikte geceledim ve sabaha çıktım!» dedi.

Amr b. Hureys «Doğru söylüyor o. Allah, sana İyilikler versin!» dedi.

îbn-i £iyad, Muhtar´ın önüne geldi. Elindeki değneği kaldırıp Muhtarın yüzüne çarptı. Göz kapaklarını yukarı sıçrattı. «Eğer, senin hakkında Amr b. Hureys´in lehde şehâdeti olmasaydı, boynunu vururdum! GÖtürüaüz onu zindana!» dedi.

Muhtar, zindana götürülüp orada haps edildi. Hz. Hüseyin´in şehâdetine kadar orada kaldı. Abdullah b. Ömer´in, Yezid´e yazdığı mektup üzerlere zindandan çıkarıldı. [8]

Hâni b. Urve´nin Boynunun Vurulmasi:

Muharnmed b. Eş´as, tbn-i Ziyad´ın yanına varıp Hâni b. Ur ve hakkında onunla konuşmuş ve «Sen, Hâni b. Urve´nin Küfe şehrinde kabilesi içindeki mevkiini biliyorsun. Onun kavm ve kabilesi de, onun, benim dostum olduğunu ve onu senin yanma bizim getirmiş olduğumuzu biliyorlar.

Allah aşkına sen onu, bana bağışla! Çünki, ben, onun, Yemenliler kadar çok ve kuvvetli olan ve Küfelilerin ileri gelenlerinden bulunan kavm ve kabilesinin bana düşman olmalarını istemiyorum!» demiş, îbcı-i Ziyad da, öyle yapmayı va´d etmişti.

îbn-î Ziyad, onun, Müslim b. Akîl hakkındaki ricasını yerine getirmeyince, Hâni b. Urve hakkında verdiği sözünden de, döndü. Müslim b. Akîl´in boynunu vurdurduktan sonra, emr etti. Hâni b. Urve´yi bağlı olarak Koyun pazarına götürdüler.

Hâni b. Urvie «Ey Mezhic oğulları! Bana, bu gün yardım edecek Mezhic oğullan yok mu hiç?

Ey Mezhic oğulları! Benden olan Mezhic oğulları nereye gittiler? Neredeler [9]

Ey Murad Hanedanı!» diyerek avaz avaz bağırıyordu.

Kendisi, Murad oğulları kabilesinin Seyyidi ve lideri idi.

Murad oğullan, o zaman, dört bin atlı ve zırhb, sekiz bin piyade idiler.

Kinde ve başka kabilelerden müttefikleri olaolardan da, otuz bin zırhlı kişi onlara tabi ´idiler.

´ Murad oğulları, içlerinde Hâni´den başka sözü geçer lider bulunmadığı için, dağıldılar gittiler. [10]

Hâni b. Urve, kendisine, hiç kimsenin yardım etmediğini görünce, ellerinden pukagıyı çekip attı ve «Yok mudur bir değnek, yahut bir bıçak, yahut bir taş, yahut bir kemik parçası ki; insan, onunla, kendisini korusun!» diyerek haykırmağa başladı.

Cellâdlar, Hâni´nin üzerine uşuştular. Onu tutup sıkıca bağladılar. Kendisine «Uzat boynunu!» denildi.

Hâni «Ben, boynumu vurunuz diye size uzatacak kadar cömerd olmadığım gibi, kendimi öldürtmek için sizin yardımcınız da, değilim!» dedi,

îbcı-i Ziyad´m âzadlısı .Reşîd, Hâni b. Urve´nin boynuna kılıçla vurdu. Bir şey yapamadı.

Hâni b. Urve, kendi kendine «Hani, Allah´a dönüyor. Allah´ım! Senin rahmetine ve rızvamna yöneldim!» diyordu.

Reşîd, ikinci darbede Hâni´yi şehid etti.

Hâni´yi Murad oğullarından Abdurrahman b. Huseyn´rcı «Eğer, ben, onu Öldürmez veya onun yanında Ölmezsem, Allah, beni öldürsün!» diyerek mızrakla saldırıp şehid ettiği de rlvayat edilir.[11]

Ahdul â´lâ İle Umâre´in Boyunlarının Vurulması:

İbn-i Ziyad, Kesîr h. Şihab´ın Fityan oğulları içinde yakaladığı Abdul´-âlâ´yı çağırttı. Yanma getirilince, ona «İşini bana haber ver?» dedi.

Abdul´âlâ «Allah, sana iyilikler versin! Halk, ne yapıyor bir bakayım? diye çıkmıştım. Kasîr b. Şihab, beni yakaladı!» dedi.

îbn-i Ziyad «Söylediğin şeyden başka bir şey için çıkmadığına yeminlerin en ağırı ile yemin edebilir misin?» dedi.

Abdul´âlâ, yemin etmekten kaçındı.

Ibn-i Ziyad «Bunu, Sübey´ namazgahına götürünüz. Orada bunun boynunu vurunuz!» dedi.

Abdul´âlâ, oraya götürüldü. Kendisinin orada boynu vuruldu.

Müslim b. Akîl´e yardım için gelmiş olan Umâre b. Salhab-ul´Ezdî getirildi.

îbn-i Ziyad ona «Sen, kimlerdensin?» diye sordu. Umâre «Ben, Ezd´den´im» dedi.

İbn-i Ziyad «Bunu, kavminin yanına götürünüz!» dedi. Orada, onun da, boynu vuruldu. [12]

Müslim b. Akil İle Hâni´nin Başlarının Yezid´e Gönderilmesi:

İbn-i Ziyad, Müslim b. Akîl ile Hâni b. Urve´nin başlarını, Hâni b. Ebî Hayye ve Zübeyr b. Ervah-üt-Temîmî ile birlikte Yezid b. Muaviye´ye gönderdi.

Yezid´e yazdığı yazıda şöyle dedi:

«İmdi, Allah´a hamd olsun ki Mü´minler Emîrinin hakkını aldırdı. Ondan, düşmanının sıkıntısını giderdi.

Mü´minler Emîrine ?ki Allah, onu tekrim etsin? haber veririm ki: Müslim b. Akîl, Hâni b. Urvet-ül Murâdî´nin evine sığınmıştı. Onların üzerine casuslar tayin ettim. Onlara, adamlarım tuzaklar kurdular. Nihayet, onların işlerini meydana çıkardılar.

Allah, onları, ele geçirmek fırsatını verdi. Suçlu olarak onların boyunlarını vurdum. Başlarını Hâni b. Ebî Heyye ve Zübeyr b. Ervah ile sana gönderdim.

Gönderdiğim kişiler, söz dinler, tâat ve öğüt adamlarındandır.

Mü´minler Emîri, onlara istediği şeyi sorsun. Onlarda yeteri kadar bilgi, doğruluk, anlayış ve takva bulacaktır. Vesselam!»

Yezid, îbn-i Ziyad´ın yazısına şöyle karşılık yazdı:

«İmdi, sen, benim istediğim gibi olmakta devam ediyorsun. Sen, yaptığını, akıllı ve beceriklilere yaraşır şekilde yaptın. Sebatlı, azimli bir kahraman saldırışile saldırdın. Başkalarına ihtiyaç bırakmadın. Kendin kâfi geldin. Hakkındaki zannımı ve görüşümü doğruya çıkardın.

Senia iki Elçini yanıma çağırdım. Onlara bir takım şeyler sordum. Onlarla gizlice konuştum. Kendilerinin görüşlerini ve faziletlerini senin andığın gibi, buldum.

Onlar hakkında hayır tavsiye ederim. [13]

Bana erişen habere göre: Hüseyin b. Ali, Mekke´den ayrılmış, senin tarafına doğru gelmekte imiş.

Ona, hemen casuslar kavuştur. Yollar üzerine gözcüler dik! Olanca duruşla bunun üzerinde dur! [14]

Zan üzerinde dikkatli ve ihtiyatlı ol. Töhmet üzerine yakala. Seninle çarpışmadıkca, sakın kimseyi öldürme! [15] Seninîe çarpışmadıkca, kimse ile de, çarpışma. [16] Her gün, olan bitenlerin haberini bana yaz. Vesselam!» [17]

Müslim b. Akîl´in Küfe´den Hz. Hüseyin´e Gönderdiği Mektup:

Müslim b. Akil, Hâni b. Urve´nio evine geçip orada on sekiz bin Küfelinin bey´atım alınca, Hz. Hüseyin´e Abis b. Ebî Şebîb-üş Şâkirî ile bir mektup göndermişti. [18]

Gönderdiği mektubunda şöyle demişti:

«îmdi, hiç şüphesiz, konak yeri tutmak için gönderilen kişi, kendi adamlarına yalan söylemez.

Kürelilerden on sekiz bin kişi bacıa bey´at etmiş bulunmaktadır.

Mektubum Sana erişince, gelmekte acele et. Çünki, bütün halk, senin-ledir.

Ebû Süfyan Hanedanına onlarım hiç meyilleri ve reyleri yoktur! Vesselam!» [19]

Müslim b. Akîl, bu mektubu, şehâdetinden yirmi yedi gece önce yazıp Hz. Hüseyine göndermişti.[20]

Hz. Hüseyin´in Yol Hazırlığına Başlaması, ibn_i Abbas´in Onu Vazgeçirmeye Çalışması:

Hz. Hüseyin, Müslim b. Akîl´in mektubunu alınca, yol hazırlığına başladı.

Abdullah, b. Abbas, bunu işitince, Hz. Hüseyin´in yanıaa geldi.

«Ey Amucamın oğlu! işittiğime göre: sen, Irak´a gitmek istiyormuşsun? [21]

Bana, açıkça bildir, sen, bu işi yapacak mısın?» dedi.[22] Hz. Hüseyin «Ben, bunun üzerindeyinr. [23]

înşâallâh-ü teâlâ şu bir kaç gün içinde derlenip toplanıp gideceğim» dedi. [24]

İbn-i Abbas «Ey Amueam´ın oğlu! Ben, senin nisabına bundan Allah´a sığınırım!» dedi. [25]

Hz. Hüseyin «Ben, gitmeğe azm etmiş, karar vermişimdir. Oraya, muhakkak gidilecektir!» dedi [26]

Ibn-i Abbas «Allah, seni rahmetile esirgesin. Söyle bakayım. Yanlarına gideceğin kavm, valilerini öldürmüşler veya kovmuşlar, memleketlerini onun elinden geri almışlar, düşmanlarını sürüp çıkarmışlar mıdır?

Eğer, böyle yaptıîarsa, onların yanına git.

Kğer, valileri başlarında bulunuyor, onlara hükmünü yürütüyor, Zekât ve Haraç âmilleri de, onların Zekât ve Haraçlarını toplayorken seni, yanlarına çağırıyorlarsa, onlar, seni ancak harbe, çarpışmağa çağırıyorlar demektir. [27]

Onların, Babanı ve Kardeşini bıraktıkları gibi, seni de, bırakmayacaklarından [28]seni aldatmayacaklarından sana yalan söylemeyeceklerinden, sana muhalefet etmeyeceklerinden, ürküp senin başından dağıtmayacaklarından, sana karşı halkın en şiddetli davrananı, düşman kesileni olmayacaklarından emin değilim!» dedi. [29]

Hz. Hüseyin «Ey Amucamın oğlu! Söylediklerini göz önünde tutacağım. [30]

Ben, Allah´tan hayırlısını dileyor ve ne olacağına bakıyorum!» dedi. Bunucı üzerine, İbn-i Abbas, Hz. Hüseyin´in yanından ayrıldı. [31]

Abdullah b. Zübeyr´in Küfe İşini Hz. Hüseyin´le Konuşması:

Hz. Hüseyin´in yanma, îbn-i Abbas´dan sonra, Abdullah b. Zübeyr geldi. «Ebû Abdullah! Ne haber var sende?

Vallahi, şu kavmin zulumlanna ve onların, Allah´ın sâlih kullarını hakarete uğratmalarına karşı cihadda bulunamamak hususunda Allâh´dan korkmaktayım!» dedi.

üz. Hüseyin «Küfe´ye gitmeğe karar verdim!» dedi. Abdullah b. Zübeyr «Allah, muvaffak etsin! [32]

Bilmem ki biz, Halifeliği ne diye şu kavme bırakıyor, onlarla uğraşmaktan vaz geçiyor ve kaçınıyoruz.

Halbuki, biz. Muhacirlerin oğullarıyız. Bu işi, idareye onlardan daha yakın ve önce geliriz.

Söyle bana, sen, şimdi ne yapmak istiyorsun?» dedi.

Hz. Hüseyin «Vallahi, Küfe´ye gitmekliğim içime ilham olunuyor, doğuyor.

Oradaki tarafdarlarım ve Küfelilerin Eşrafı da, bana yazı yazdılar. Allâh´dan hayırlısını diliyorum» dedi.

İbn-i Zübeyr «Benim de, oralarda senin tarafdarların gibi tarafdarlarım bulunsaydı, oradan vaz geçmezdim» dedikten sonra bu sözünden dolayı suçlanacağından korktu.

«Sen, eğer, Hicaz´da oturur, bu işi, orada yürütmek istersen, inşâallâh sana muhalefet olunmaz. [33]

Sen, yerinde oturup bizi ve Hicaz halkını kendine bey´ata davet etsen, biz de, senin bu dâvetine icabet etsek olmaz mı?

Çünki, sen, buna, Yezid´den de, Yezid´in babasından da, daha lâyık ve mâstahıksmdır! [34]

Sen, şu Mekke Hareminde oturur, memleketlere Elçilerini salarsan, yanına gelmeleri için Iraktaki Tarafdarlarma yazarsan, işin sağlamlaştığı zaman da, Yezid´in vali ve adamlarını sürüp çıkarırsan, daha uygun olur sanırım.

Seni barındırmak, sana yardımcı ve müşavir olmak ta, bana düşen bir vazife ve borçtur.

Eğer, sen, bana danışacak ve görüşüme göre hareket edeceksen, bu işe şu belde-i Haramda teşebbüs et.

Çünki, Mekke Haremi, Hicaz halkından olmayanların, her taraf halkının toplandığı, uğradığı yerdir.

Burada, Allah´ın iznüe senin isteyip te, elde edemeyeceğin bir şey olmayacaktır. Senin burada her emeline nail olacağını umarım. [35]

Sen, nereye gidiyorsun?! Öyle bir kavmin yanma gidiyorsun ki, onlar, babam öldürdüler ve kardeşini vurup yaraladılar!» dedi.

Hz, Hüseyin «Öldürülmem, Mekke´de bulunmamdan, benim için, daha sevgili ve hayırlıdır!» dedi. [36]

İbn-i Zübeyr, kalkıp gittikten sonra, Hz. Hüseyin, kendi kendine: «Hâ, buna, dünyada, benim Hicaz´dan ayrılıp Irak´a gitmekliğim kadar sevgili bir nimet verilmemiştir!

O, bende bulunan şeyin (hakkın) kendisinde bulunmadığını, halkın, onu, bana denk tutmayacağını ve kendisine sevgi göstermeyeceğini bilmektedir. Öyle olunca, Hicazı, ona boşaltmak, bırakmak için gideceğim!» dedi.

Ebû Saîd der ki: «îbn-i Zübeyr, Hüseyin b. Ali´ye: (Ey Fâtıma´nın oğlu! Yanıma gel!) dedi ve ona gizlice bir şey fısıldadı. Hüseyin, bize yönelerek (îbn-i Zübeyr, bana ne diyor, biliyor musunuz?) diye sordu.

(Bilmiyoruz. Allah, bizi, sana feda etsin!) dedik.

(Bana: sen, şu Mescidde otur. Ben, halkı senin başına toplarım) diyor.

Vallahi, buradaa bir karış dışarıda ölmem, bence, bir karış içeride ölmemden sevgili ve hayırlıdır.

Allah´a yemin ederim ki: eğer, ben, şu haşerattan bir haşerenin deliğinde bulunsam, onlar, hacetlerini bitirmek, arzularını yerine getirmek için, beni oradan çıkarmak isterler.

Vallahi, Yahudilerin cumartesi günü yasağını saymayıp çiğnedikleri gibi, onlar da, sırası gelince, benim üzerime yürür ve hakkımı çiğnerler! dedi.»[37]


Muhammed b. Hanefiyye´nin Hz, Hüseyin´i Küfe´ye Gitmekten Vaz Geçirmeğe Çalışması:

Muhammed b. Hanefiyye, Hz. Hüseyin´in arkasından Mekke´ye kadar gitti. Hz. Hüseyin! bulup Ona, Küfe´ye gitmesinin doğru bir görüş olmadığını bildirdi.

Hz. Hüseyin, Muhammed b. Hanefiyye´nin görüşünü kabule yanaşmadı.

Muhammed b. Haneffiyye, oğullarından hiç birini Onunla birlikte göndermedi.

Hz. Hüseyin «Oğlunu, o yerde ölür diye mi göndermek istemiyorsun?» diye sordu.

Muhammed b. Hanefiyye «Senin öldürülmen, bizim katımızda, onların Öldürülmelerinden daha ağırdır! dedi. [38]

İbn Abbas´ın Hz. Hüseyin´le tekrar konuşması:

İbn-i Abbas, o gün akşam veya ertesi günü sabahleyin H2. Hüseyin´in yanma tekrar gitti . . .

«Ey Amucamın oğlu! Sen, gitmekten vaz geçip bekleyecekmisin? Sen, durmayacak, gideceksen, ben söylemeden duramayacağım:

Senin bu yönelip gideceğin yerde helak olacağından, kökünün kazınacağından korkuyorum!

Çünki, Iraklılar, gaddar, vefasız, sözlerinde durmaz bir kavmdır. Sakın, onlara yaklaşma. Sen, şu beldede otur.

Çünki, sen, Hicaz halkının Seyyidi ve ulususun.

Eğer, Iraklılar, dedikleri gibi, seni istiyorlarsa, onlara yaz: düşmanlarını (valilerini) sürüp çıkarsınlar. Sonra, yanlarına git. [39]

Eğer ille burada oturmayacak, oturmaktan kaçınacaksan, bari, Yemen diyarına git.

Çünki, orada kaleler, vadiler var. Orası, enine, boyuna geniş bir topraktır.

Hem, orada Babanın tarafdarları da vardır.

Orada, münzevî bir hayata kavuşmuş, halktan ayrılıp bir köşeye çekilmiş de, olursun.

Oradan halka yazılar yazar, dâvetcilerini her tarafa dağıtırsın.

Böyle yaparsan, istediğin selâmet ve afiyetin sana vâsıl, böylelikle muradının hâsıl olacağını umarım!» dedi.

Hz. Hüseyin «Ey Amucamın oğlu! Vallahi, biliyorum ki: sen, şefkatli bir Öğütçüsün.

Fakat, ne yapayım ki ben, bir kerre ayaklanmış, gitmek için de, derlenip toplanmış bulunuyorum.» dedi.

Abbas «Eğer, mutlaka gideceksen, kadınlarını ve çocuklarını yanında götürme.

Vallahi, Osman b. Affan´ın kadın ve çocuklarının gözleri önünde öldürüldüğü gibi, senin de, öldürüleceğinden korkuyor ve öylece öldürülmeyeceğinden emin bulunmayorum!» dedi. [40]

Hz. Hüseyin «Ey Amcamın oğlu! Ben, çoluk çocuklarımla birlikte gitmekten başka bir şey düşünemiyorum. [41]

Müslim b. Akil, Küfelilerin bana bey´at ve yardım hususunda birleştiklerini yazdı. Bunun üzerine, ben de, onların yanma gitmek üzre derlenip toplandım.» dedi. ´

İbn-i Abbas «Onlar, seni harp için çağıriyorlardır. Gitmekte acele etme.

Babanın, kardeşinin Eshabı olduklarım söyleyen o kişiler, bir sabah, başlarındaki valileri ile birlikte gelip seninle çarpışacaklardır!

Sen, Mekke!den çıkacak olursan, İbn-i Ziyad, senin yola çıktığını haber alacak, sana mektup yazmış olanları ürkütüp başından dağıtacak, onlar, sana en azılı düşman kesileceklerdir! [42]

Sanıyorum ki: sen, bir sabah, kadınlarının, kızlarının arasında Osman´ın Öldürüldüğü gibi, öldürüleceksin!. înnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn.» dedi.

Hz. Hüseyin «Ebül Abbas! Sen, artık iyice yaşlandın!» dedi.

İbn-i Abbas «Eğer, sen, beni ziyaret etmiş olsaydın, iki elimle basma (iği) sarılır, saçını yakalardım. Seni durduracağımı bilsem, böyle yapardım!» dedi ve ağladı. [43]

Hz. Hüseyin «Vallahi, filan yerde şöyle şöyle öldürülmem için Mekke Hareminden çıkıp oraya gitmem, bana daha sevgili ve hayırlıdır!» dedi. [44]

Bunun üzerine, İbn-i Abbas, Hz. Hüseyin´in üzerine düşmekten vaz geçti. [45]

îbn-i Abbas, Hz. Hüseyin´in yanından çıkıp Abdullah b. Zübeyr´e uğradı. Ona «Ey Zübeyr´in oğlu! Hüseyin, gidiyor, gözün aydın![46] Hüseyin, Irak´a gidiyor, Hicazı sana boşaltıyor, bırakıyor!» dedi. [47]

Hz. Hüseyin, Abdullah b. Zübeyr´e, halkın en ağır geleni idi. Çünki, halk, onu, Hüseyin´le bir tutmamakta idi. Hz. Hüseyin´in Mekke´den çıkıp gitmesi kadar onun hoşuna giden bir şey olmamıştır [48]


Konu Başlığı: Ynt: Kerbela Faciası-2
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 20 Şubat 2010, 20:07:37
Ömer b. Abdurrahman-ül Mahzûmî´nin Hz. Hüseyin´le Konuşması:

Ömer b. Abdurrahman b. Haris b. Hişam-ül Mahzûmî der ki: «Iraklılardan, Hüseyin´e mektuplar geldiği, Hüseyin´in Irak´a gitmeğe hazırlandığı sırada, Mekke´de yanma vardım. Allah´a hamd-ü senada bulunduktan sonra (îmdi, ey Amucamın oğlu! Ben, sana bir hacet için geldim.

Eğer, öğütümü tutmayı uygun görürsen, sana bir öğüt vermek istiyorum. Uygun görmezsen, sana söylemek istediğim şeyden vaz geçeceğim) dedim.

(Söyle! Vallahi, ben, senin, ne kötü bir şey düşünebileceğini, ne de çirkin bir iş işlemeyi arzu edebileceğini sanmam!) dedi. [49]

Ona: (Ey Amcamın oğlu! Seninle aramızda bir süt emişme akrabalığı var. Bilmem ki, ben, sana nasıl öğüt vereyim?) dedim.

Bana: (Ey Ebû Bekir! Sen, herhangi bir suçla suçlanmamış kimselerdensin. Ne söyleyeceksen, söyle!) dedi. [50]

İşittiğime göre, dedim, sen, Irak´a gitmek istiyormuşsun. Ben, sana karşı çok şefkathyımdır. [51]

Senin Baban; îslâmiyete ilk girenlerin ilki, İslâmiyet uyarınca hareket edenlerin en iyisi, tutuş ve yakalayış bakımından da, Müslümanların en zorlusu idi.

Halk, ondan dünyalık umdu. Onun sözlerini dinledi ve başına toplandı. O da kalkıp Muaviye´nin üzerine yürüdü. Samlılardan başka herkes, Babanın başına toplanmıştı.

Muaviye ise, Şamlılar katında nüfuzlu ve itibarlı idi.

Bunun üzerine, halk, dünyaya tama ederek ve oma saplanarak Babam yüksündüler ve bıraktılar. Allah´ın ikram ve rızasına eriginceye kadar Ona karşı gelmekten, kin tutmaktan geri durmadılar.

Babandan sonra kardeşine de, yapılmayacak şeyleri yaptılar.

Sen, bunların hepsinde bulundun ve bütün olan bitenleri de, gözlerinle gördün.

Demek ki Babana, kardeşine düşmanlık etmiş, Onlarla çarpjşmış olan Şamlıların, Iraklıların yanına gitmek istiyorsun?!

Halbuki, rakibin olan kişi, sayıca senden daha çok, hazırlılık ve kuvvetli* lik bakımından da, senden daha hazırlıklı ve daha kuvvetlidir.

Halk; ondan, daha çok korkar; dünyalığı, ondan, daha çok umar. Yanlarına varacak olursan, onlar, senden, mal ihsan etmeni istiyecekler. Çünkü, onlar, dünya ve dünyalık kuludurlar.[52]

Senin elde etmek istediğin beldelerdeki valiler ve Amirler onlardandır. Beytülmallar, Hazineler de, onların elindedir.

Halk ise, şu dirhem ve dinarların (gümüş paraların, altun liraların) kuludurlar. [53]

Sana yardım etmeyi va´d edenler, seninle çarpışır ve seni bırakırlar. Senden çok, ona ve onun adamlarına yardım etmeyi arzu ederler [54]Sana yardım va´d´inde bulunanların seninle çarpışmayacaklarından, sden ziyade, seninle çarpışanların yanlarında bulunmayı arzu etmeyeceklerinden emin değilim!) dedim.

Hüseyin: (Ey Amcamın oğlu! Allah, seni hayırla mükâfatlandırsın! Vallahi, biliyorum ki, sen, bana öğüt vermeğe geldin ve bağlayıcı konuşma yaptın.

Ben, senin görüşlerinden alacağımı aldım, bırakacağımı bıraktım. Sen, benîm nazarımda müşavirlerin Övülmeye en lâyık olanı ve öğütçülerin öğütcüsüsün! [55]

Allah, her ne takdir etti ise, Allah´ın, benim hakkımdaki hükmü ae ise, elbette yerine gelecektir!) dedi. [56]

Ona: (Ey Ebû Abdullah! Bizler, Allah´ın kullarıyız ve Allah katındaki ecri dileriz) dedim. [57]

Hüseyin´in yanından ayrılıp Haris b. Hâlid b. Âs´m yanına vardım. Haris, bana: (Hüseyin´le buluştuğun oldu mu?) diye sordu.

(Evet!) dedim.

(O, sana ne söyledi Sen, ona ne söyledin?) diye sordu.

(Ona şöyle şöyle söyledim. O da, bana şöyle şöyle söyledi) dedim.

Haris b. Hâlid: (Kabe´nin Rabbına and olsun ki: sen, ona gereken ögütü vermişsin. Arttk, onu kabul etmek veya bırakmak, ona âiddir!) dedi.» [58]

Abdullah b. Ömer´in Hz. Hüseyin´i Mektupla ve Şifahî Olarak Uyarması  
Abdullah b. Ömer; Hz. Hüseyin´in Irak taraflarına doğru gitmek istediğini haber alınca, ona gönderdiği mektupta: yapmak istediği işin çok büyük olduğunu, kendisinin vurulup düşürüleceği yere götürülmek istenildiğini bildirdi: (Bana, Aişe, söyledi. O da, Resûlullâh Aleyhisselâmdan {Hüseyin, Babil toprağında öldürülecek!) buyurduğunu işitmişimdir, demişti» dedi.

Hz. Hüseyin, İbn-i Ömer.in bu mektubunu okuyunca, «Ben, elbette vurulup düşeceğim yere giderim!» dedi.

Abdullah b. Ömer, Hz. Hüseyin´in Irak´a doğru gittiğini haber alınca da, gidişinin ikinci gecesinde onunla buluştu.

Ona «Nereye gitmek istiyorsun?» diye sordu.

Hz. Hüseyin «Irak´a!» dedi.

Hz. Hüseyin´in yanında tomarlar ve mektuplar bulunuyordu.

İbn-i Ömer «Sakın, onların yanına gitme!» dedi.

Hz. Hüseyin «Bu, onların mektupları ve bana bey´atlarıdır.» dedi.

İbn-i Ömer «Şüphe yok ki, Allah, Peygamberini, dünya ile âhiret arasında muhayyer bıraktı. O da, âhireti tercih etti.

Siz de, Otodan bir parçasınızdır. Bunun için, hiç bir zaman dünyâya nail olamazsınız.

Allah, sizi, ancak, sizin için en hayırlı olana çevirir. Geri dönünüz!» dedi.

Hz. Hüseyin´in geri dönmeğe yanaşmadığım görünce, boynuna sarılıp onunla kucaklaştı ve vedâlaştı. [59]

İmam Şa´bî´nin, Irak´a Gitmemesi için Hz. Hüseyin´e And Verilmesi:

İmam Şa´bî, Hz. Hüseyin´e «Allah askına, Irak´a gitme!

Çücıki, Iraklılar, inkarcı, mücadeleci bir kavmdır. Babanı öldürdüler. Kardeşini dövdüler. Her şeyi yaptılar da, yaptılar!» dedi.[60]

Ebû Saîd-ül Hudrî´nin Hz. Hüseyin´e Öğütü  

Ebû Saîd-ul Hudrî, Hz. Hüseyin´in yanına gelip «Ey Ebû Abdullah! Ben Senin için hayırlı bir öğütçüyüm ve şefkatliyim.

İşittiğime göre: Taraf darın olan Kavm Sana mektup yazmış. Sakın, onların yanına gitme!

Küfe´de Babandan işitmiştim, demişti ki (Vallahi, ben, onlara küstüm. Onlarda, bana küstüler.

Ben, onlara kızdım. Onlar da, bana kızdılar. Ben, onlardan bir vefa ve hayır görmedim.

Onların, ne sebatları, ne azimleri, ne de, kılıca dayanmaları ve göğüs germeleri var!)» [61]

Ahnef in Hz, Hüseyin´e âyeıt yazıp göndermesi :

Ahnef de Hz. Hüseyin´e Rum sûresinin son âyetim yazıp gönderdi.

Bu âyette meal olarak şöyle buyrulur:

«Sen, şimdi sabr et. Şüphe yok ki Allah´ın vadi hakdır. Buna kat´î inanç beslememekte olanlar, sakın, seni sabırsızlıkla hafifliğe götürmesinler! Rum: 60)» [62]

Hz. Hüseyin´in Mekke´den Ayrılması :

Hz. Hüseyin; Mekke´de Şaban, Ramiazan, Şevval ve Zilkade aylarında oturdu. Zilhiccenin sekizinde sah, Terviye günü Mekke´den Küfe´ye doğru ayrıldı. [63]

Muhammed b. Hanefiyye´nin Ağlaması :

Muhammed b. Hanefiyye, Hz. Hüseyin´in Ev halkıyle birlikte Mekke´den ayrılıp Küfe´ye doğru gittiğini Medine´de abdest aldığı sırada işitince, kendisini tutamayarak ağlamağa başladı ve gözlerinden damlayan yağların leğende sesler çıkardığı işitildi. [64]

Mekke Emniyet Birliği île Çatışma :

Hz. Hüseyin; Mekke´den yola çıkınca, Mekke valisi Amr b. Saîd b. Âs, kardeşi Yahya b. Saîd´in kumandasında gönderdiği emniyet birliğile önlerini kesti. «Nereye gidiyorsun? Don geri!» dediler, [65]

Birlik kumandanı «Mekke valisi, geri dönmeni sana emr ediyor. Dönmek istemezsen, seni, gitmekten zorla alıkorum!» dedi.

Hz. Hüseyin, dönmeyip yola devam etmek isteyince, iki taraf birbirlerine kamçılarla giriştiler.

Mekke valisi Amr b. Saîd, işitince, işicı, karışmasından korktu. Birlik kumandanına haber gönderdi. Dönüp gelmesini emr etti. [66] Mekke Emniyet birliği, Hz. Hüseyin ve Eshabinın, kendilerini dinlemiye-rek yola devam ettiklerini görünce «Ey Hüseyin! Allâh´dan korkmuyor musun da, cemaattan ayrılıp gidiyor ve şu ümmet arasına tefrika sokuyorsun?» diyerek seslendiler,

Hz. Hüseyin, onlara, Yüce Allah´ın sözüyle cevap verdi: Benim işim, bana, sizim işiniz de size âiddir. Benim yaptığımdan, siz uzaksını . Sizin yapmakta olduğunuzdan da, ben uzağım! (Yûnus: 41)»[67]

Abdullah b. Cafer´in Hz. Hüseyin´e Mektup Göndermesi :

Hz. Hüseyin´in oğlu Ali der ki «Mekke´den yola çıktığımız zaman, Abdullah b. Cafer, b, Ebî Tâlib, Hüseyin b. Ali´ye yazdığı mektubu, oğulları Avn ve Muhammed´le birlikte göndermişti.

Mektubunda şöyle diyordu:

İmdi, ben, senden, Allah´a and vererek diliyorum: mektubumu gördüğün zaman, geri dön!

Çünki, ben, sana karşı şefkatliyim.

Yönelip gitmekte olduğun yerde senin için helak olmak ve Ev halkın için de, kökleri kazınmak tehlikesi vardır!

Eğer, sen, bu gıkı öldürülüp yok edilecek olursan, yer yüzünün ışığı sönecektir.

Çünki, sen, doğru yolda olanların bayrağı ve Mü´minlerin ümidisin!

Gitmekte acele etme. Mektubun arkasından ben de, geliyorum. Vesselam»[68]

Mekke Valisinin Hz. Hüseyin´e Mektup Göndermesi :

Abdullah b. Cafer, kalkıp Mekke valisi Amr b. Saîd b. Âş´ın yanına yardı. Onunla konuştu. Ona «Sen, Hüseyin´e bir mektup yaz. Mektupta: her türlü emniyetinin sağlanacağını, kendisine iyilik edileceğini, akrabalık haklarının gözetileceğini, kendisine itimad verecek şekilde bildir ve geri dönmesini iste. Belki, bu, kendisini tatmin eder de, döaer» dedi.

Amr b. Saîd «Ne istersen yaz, bana getir, müh.ürleyeyim» dedi. Abdullah b. Cafer, bir mektup yazıp Amr b. Saîd´e getirdi. «Bunu, mühürle ve kardeşin Yahya b. Saîd´le gönder ona.

Çünki, Yahya, onu, senden daha çok ıknâ ve tatmin eder. Hüseyin, Yahya´yı, senden daha iyi tanır» dedi.

Amr b. Saîd, öyle yaptı.

Abdullah b. Cafer´le Yahya gidip Hz. Hüseyin´le buluştular. Yahya, mektubu, Hüseyin´e okudu:

Bismîllâhîrrahmanîrrahîm  

Amr b. Saîd´den Hüseyin b. Ali´ye.

îmdi, beklediğin geye seni döndürmesini, erişmek istediğin doğru yola seni eriştirmesini Allâh´dan dilerim.

işittim ki: sen, Irak´a yönelmiş, gidiyormuşsun.

Senin hesabına, düşmanlıktan ve muhalefetten Allah´a sığınırım.

Senin oralarda helak olmandan korkarım.

Abdullah b. Cafer´le Yahya b. Saîd´i sana yolladım. Onlarla birlikte dönüp yanıma gel.

Benim yanımda senin için her türlü emniyet, akrabalık hakkını gözetme, iyilik ve güzel komşuluk vardır.

Bunları yerine getireceğime Allah şâhid, kefil ve vekildir. Vesselâmü aleyk!»

Abdullah b. Cafer´le Yahya demişlerdir ki «Biz, mektubu Hüseyin´e okuduk ve geri dönmesi için ısrar ettik. Biz, ısrar ettikçe, o, bu hususta bizden hep Özür dilemekte idi.

En sonunda «Ben, bir rü´yâ gördüm. Rü´yamda Resûlullâh Aleyhisselâ-mı gördüm. Rü´yâda, ben, bir işi işlemekle emr olundum ki onu işlemek, benim için gerekleşmiş ve her şeyden önce olmuştur! [69]

Ben, emr olunduğum şeyi, işlerim!» dedi. [70] «Nedir o rü´yâ?» diye sorulunca, «Ben, onu kimseye söylemedim. Rab-bıma kavuşuncaya Jkadar da, söyleyici değilim!» dedi.[71]

Hz. Hüseyin´in Mekke Valisine Cevabı :

Hz. Hüseyin, Mekke valisi Amr K Saîd´in mektubuna şöyle karşılık yazdı:

«imdi, Yüce Allah´a davette bulunan, şâlih amel işleyen kişi, Allah´a ve Resulüne muhalefet etmez.

Ben, Müslümanlardan birisi tarafından emân, iyilik ve akrabalık hukuku gözetileceği vâdile geri dötnmeğe davet ediliyorum.

Emânların hayırlısı, Allah´ın emânıdır. Allah´a ve Kıyamete inanan kişiyi kimse korkutamaz.

Biz, dünyada üzerimizdeki emânetlerden dolayı Kıyamet günü çekileceğimiz hesabın korkusunu içimizde taşıtmasını Allâh´dan dileriz.

Eğer, sen, Kitabullâha göre bana karşı akrabalık hakkını gözetmeğe, iyilik etmeğe niyetlendinse, dünyada ve âhirette hayırla mükâfatlanasın. Vesselam.» [72]

Yezîd´in, Hz. Hüseyin Hakkında İbnü-i Abbas´a Mektup Göndermesi

Hz. Hüseyin´in Küfe´ye gitmek istediğini haber alınca, Yezîd b. Muaviye, îbn-i Abbas´a şöyle yazdı:

«Sanıyoruz ki: ona, maşrık taraflarından bazı adamlar gelip onu Halifelik ümidine düşürdüler. Bundan, senin de, haberin vardır.

Eğer, o, böyle bir iş yapmağa kalkarsa, akrabalık bağlarını kesmiş olur.

Sen, ailenin büyüğüsün. Ona, bak gör. Tefrika çıkarmağa çalışmaktan onu alıkoy!»[73]

Yezîd´in Yazısına İbn-i Abbas´ın Cevabı :

Ibn-i Abbas, Yezîd´in yazışma verdiği cevapta, Hz. Hüseyin´e nasihat etmekten geri durmayacağını, bununla beraber, kendisinkı Küfe´ye gitmekten vaz geçeceğini de, pek, sanmadığını bildirdi.[74]

Mervan b. Hâkemle Mekke Valisinin İbni Ziyad´a Mektup Göndermeleri:
Mervan b. Hakem, Küfe valisi İbn-i Ziyad´a yazdığı mektubunda şöyle,, dedi:

«İmdi, Hüseyin, sana doğru yönelmiş, gelmektedir. Vallahi, Allah, bize Hüseyin´den daha makbul bir kimseyi teslim etmemiş, elimize düşürmemiştir!..»

Mekke valisi Amr b. Saîd de, İbn-i Ziyad´a şöyle yazdı: «imdi, Hüseyin, sana doğru yönelmiş, gelmektedir.

Onun benzerleri hakkındaki muamele: ele geçirilip âzadlanmak veya esi olarak tutulmaktan ibarettir!» [75]

Hz. Hüseyin´in Şâir Ferezdak´la Görüşmesi :

Hz. Hüseyin, Mekke´den ayrılıp Ten´im´e, oradan da, Essıfaha geldi. Orada, Iraktan gelen ve Mekke´ye gitmek istiyen şâir Ferezdak´a rastladı. Ferezdak, Hz. Hüseyin´e selâm verdi.

Hz. Hüseyin, ona «Irak halkını gerinde ne halde bıraktın?» diye sordu.

Ferezdak «Onları; kalbleri Seninle, kılıçları ise, üzerine çevirilmiş olduğu halde, geride bıraktım! [76]

Halkın kalbleri seninle, kılıçları Ümeyye oğullariledir! Kaza ise, gökten iner, Allah, dilediğini iğler!» dedi.

Hz. Hüseyin «Doğru söyledin. Emr, Allah´a âiddir. Allah, dilediğini işler. Rabbımız, her gün, yeni bir iştedir

İnecek kaza, hoşumuza giderse, nimetlerinden dolayı Allah´a şükr ederiz. O, şükr edenlere yardımcıdır.

inecek kaza, umulandan başka türlü zuhur ederse, niyyet ve maksadı hak, takvası da, teneşir tahtası olan kişi, taşkınlık etmez!» dedi.

Ferezdak, adak ve Hac amelleri hakkında Hz. Hüseyine bir takım sorular sordu.

Hz. Hüseyin, onları cevapladıktan sonra «Esselâmü aleyke!» diyerek hayvanını yürüttü. [77]

Hz. Hüseyin´in Rümme Vadisinden Küfelilere Mektup Göndermesi:

Hz. Hüseyin, Rümme vadisine eriştiği zaman, oradan Küfelilere bir mektup yazdı. Yazdığı mektupta şöyle dedi:

Bîsmillâhîrrahmânîrrahîm

Hüseyin b. Ali´den, Küfedeki Mü´min ve Müslüman kardeşlerine!

Selâmün aleyküm!

Kendisinden başka ilâh olmayan Allah´a hamd-ü senadan sonra size derim ki: Müslim b. Akîl´in mektubu bana geldi.

Müslim, mektubunda, sizin görüşünüzün güzel ve iyi olduğunu, ileri gelenlerinizin bize yardımda ve gasb edilmiş hakkımızı talepte birleştiklerini, gelmemi gözlediğinizi ve özlediğinizi haber veriyor.

Bize ve size iyi ameller işletmesini ve bu husustaki amelinizi de, ecirlerin en büyüğü ve en üstünü ile mükâfatlandırmasını Allâh´dan dilerim.

Ben, Mekke´den Zilhicce ayının sekizinde salı günü, Terviye günü size doğru yola çıktım.

Mektubum, size Rümme vadisinden gönderilmiştir.

Ben de, bu günlerde inşâallâh, yanınıza geliyorum.

Vesselâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtülr!»

Hz. Hüs.eyin, bu mektubu, Kays b. Müshirüs´Saydâvî ile gönderdi. [78]

İbn-i Ziyâd´ın Tertibat Alması :

Küfe valisi İbn-i Ziyad; Hz. Hüseyin´in, Mekke´den Küfe´ye doğru hareket etetiğini haber alınca; Küfelilerden dört bin atlı ile Kadisiye-Kutkatâne arasım tutmasını, Hac veya Ömre yapmak istiyenlerle, Hz. Hüseyin´e taraf -darhkla damgalanmamış olanlar müstesna olmak üzre, Küfe´den Hicaz´a gitmek istiyen herkese mâni olmasını Küfe Emniyet Âmiri Husayn b. Nümeyr´e emr etmişti. [79]

Ayrıca, Vâkısa ile Şam yoluna ve oradan Basra´ya kadar olan yollar arası da, tutulmuştu.

Ne bir kimse içeri alınmakta, ne de, dışarı salınmakta idi. Hz. Hüseyin´in, alınan bu tedbirlerden haberi yoktu.

Rastladığı Bedevilerden durumu sorduğu zaman «Biz; vallahi, bizi içeri almamalarından, dışanya da, salmamalarından başka bir şey bilmiyoruz!» dediler. [80]

Kays b. Müshir´in Başına Gelenler :

Hz. Hüseyin´in Rümme vadisinden, Küfelilere bir mektupla gönderdiği Elçisi Kays b. Müshir-üs Saydâvî, Kadisiye´ye gelince* Husayn b. Nümeyr, onu yakalayıp Küfe valisi İbn-i Ziyad´a gönderdi. [81]

İbn-i Ziyad; Hz. Hüseyin´e ve Hz. Ali´ye lanet okumasını ona emr etti.Kays ise, Hz. Hüseyin´e ve Hz. Ali´ye saievat getirdi. İbn-i Ziyad´Ia babasına lanet, okudu. [82] îbn-i Ziyad, Kays´in, vali köşkünün damına çıkarılmasını emr etti ve ona sövdü. Kays, köşkün damına çıkarılınca «Ey insanlar! Yanınıza gelmekte olan şu Hüseyin b. Ali, halkın hayırlısı Resûlullâh´ın kızı Fatıma´mn oğludur!Ben de, size, onun Elçisiyim. Kendisinden, Hacir mevkiinde ayrıldım. Onun dâvetine hemen icabet ediniz!» dedikten sonra, îbn-i Ziyad´ı ve babası Ziyad´ı lanetledi. Hz. Ali için de, Allâh´dan mağfiret diledi. [83] Ibn-i Ziyad, Kays´ın, köşkün en yüksek burcundan meydanlığa atılmasını emr etti. Kays, atıldı. Meydanlığa düşer düşmez, parçalandı ve şehid oldu. [84]

Hz. Hüseyin´in Yolda Abdullah b. Muti İle Görüşmesi :

Hz. Hüseyin, Rümme´den Küfe´ye doğru hareket edince, Irak´tan dönmekte olan Abdullah b. Muti ile karşılaştı.

Abdullah b. Muti, Hz. Hüseyin´i selâmladı ve «Babam, anam Sana feda olsun ey Resûlullâh´ın oğlu! Sen, Allah´ın Hareminden, Dede´nin Hareminden ne diye çıkıp gidiyorsun?!» dedi.

Hz. Hüseyin «Küfeîiler, bana yazdılar. Hak ve gerçek yolun alâmet ve belirtilerini diriltmek, bid´at ve dalâletleri yok etmek üzre yanlarına gelmemi istediler» dedi.Abdullah b. Muti «Allah aşkına, Sen, Küfe´ye gitme. Vallahi, oraya gidecek olursan, muhakkak Öldürülürsün!» dedi.Hz. Hüseyin «Başımıza; Allah´ın, bizim için takdir ve tahrir ettiğinden başkası gelmez!» dedi. [85]Abdullah b. Muti «Vallahi, Ümeyye oğulları, seni önlerinde bulurlarsa, muhakkak, öldürürler.Sen, öldürülecek olursan, Senden sonra, onlar, hiç bir zaman, hiç bir kimseden korkmazlar.Gel, yapma! Sen, ne Küfe´ye git, ne de, Ümeyye oğullarının önlerine çık!» dedi. [86]

Hz. Hüseyin, Abdullah b. Muti´ ile vedâlaşıp yola devam etti. [87]

Züheyr b. Kayn İle Mülakat :

Hz. Hüseyin, Zerod´un üzerindeki bir su başına geldi. [88] Orada, kıldan dokunmuş bir çadır gördü. Çadırım kime âid olduğunu sordu.«Züheyr b. Kayn´ındır!» denildi.Züheyr b. Kayn, Hac ederek Mekke´den dönmekte ve Küfe´ye gitmekte idi. [89] Fazârî der ki «Züheyr b. Kayn ile birlikte yolculuk ediyorduk. Mekke´den ayrıldığımız zaman, Hüseyin´le birlikte yolculuk etmek kadar hoşlanmadığımız bir yolculuk olmamıştır! Hüseyin, yola devam etetiği zaman, Züheyr b. Kayn geri kalır; Hüseyin, bir yere konduğu zaman, Züheyr, ilerlerdi. Nihayet, bir yere geldik ki, orada, ondan ayrı bir yerde konmak imkânını bulamadık Hüseyin, bir tarafa kondu. Biz de, bir tarafa konduk. Bizim oturmakta ve kendimize âid yiyeceklerimizi yemekte olduğumuz bir sırada, Hüseyin´in Elçisi gelip selâm verdi. İçeri girdi.Elçi «Ey Züheyr b. Kayn! Ebû Abdullah Hüseyin b. Ali, beni, sana gönderdi. Senin yanma gelecek!) dedi.Birden, herkesin elleri yanlarına düştü. Sanki, başlarımızın üzerine kuşlar konmuş ta, onları, kaçırmamak için kımıldamıyormuşuz gibi hareketsiz kaldık!»Züheyr b. Kayn´ın hanımı Delhem bint-i Amr der ki «Ona; (Resûlullâhın oğlu» sana adam gönderiyor. Sen ise, «Gelmesin o!» diyorsun! Sübhân Allâh! Sen, Onun yanına gitsen de, kelâmlarından dinlesen olmaz mı?) deyince, kalkıp Hz. Hüseyin´in yanına gitti.Züheyr b. Kayn, çok geçmeden geri geldi. Müjdelendiği, sevindirildiği yüzünde okunuyordu.Çadırım, ağırlıklarını ve yiyeceklerini Hüseyin´in yanına taşımalarını emr etti. [90]Züheyr´in çadırı, kurulu bulunduğu yerden sökülüp Hz. Hüseyin´in çadırına bitiştirildi.

Züheyr, hanımına «Seni, boşadım. Kardeşinin yanma git. Evine varıncaya kadar onun yanından ayrılma!

Ben, kenedimi Hüseyin´le birlikte ölmeye bağladım!» dedikten sonra, yanında bulunan arkadaşlarına «İçinizden, şehid olmayı arzu eden, benimle kalsın, arzu etmeyen, gitsin! [91] îçinizden, beni takip etmek istiyeniere, son olarak söyleyeceğim söz: (Biz, bir gazada bulunacağız ki, Allah, bize feth ve zafer ihsan edecek ve biz de, ganimetler elde edeceğiz.Allah, size bir feth ihsan etse, siz´de, ganimetlere nail olsanız, sevinirsiniz değil mi?» dedi.Züheyr´in arkadaşları «Evet!» dediler.Züheyr «Siz Muhammed Hanedanının gençlerinin imdadına yetişip yanlarında çarpıştığınız zaman, onlar, elbette buna son derecede sevineceklerdirİşte, ganimetlerden elde edeceğimiz en mühim şey!» dedi. [92]

Onlardan hiç birisi Züheyr´in yanında kalmadılar. Hanımı da, kardeşile birlikte Küfe´ye gitti. [93]


Müslim B. Akîl Hakkında Alman Acı Haberler Ve Akîl Oğullarının Direnişleri:
Adiy b. Harmele´nin rivayetine göre: Esed oğullarından iki kişi, Hac farizasını ifâ ettikten sonra, Küfe´ye dönüyorlardı.Onlar, yolda Hz. Hüseyin´e kavuşmak, iğinin ve halinin ne olacağını görmek istiyorlardı.

Nihayet, Zerod´da ona kavuştukları sırada, Küfelilerden bâr adam, Hz. Hüseyin´i görünce, yoldan saptı. Onunla görüşmek ister gibi durdu. Sonra, vaz geçip yoluna devam etti iki Esedî de, yollarına devam ettiler. Biri, diğerine: «Gidip şuna bir soralım bakalım. Eğer, Küfe´de olan bitenlerden bir şeyler biliyorsa, bize bildirsin!» dedi.Gittiler ve ona yetiştiler. «Esselâmü aleyk!» dediler.

Küfeli adam «Ve aleykümüsselâm ve rahmetullâh!» diye mukabele etti.»Sen, kimsin?» diye sordular.Küfeli adam «Esedî´yim!» dedi.Bunlar da «Biz de, Esedîyİz!» dediler.«İsmin ne?» diye sordular.«Ben, Bükeyr b. Mes´aba´ymı!» dedi.Bunlar da, kendi isimlerini ve neseplerini ona bildirdiler. «Bize, arkanda bıraktığın halktan haber ver?» dediler.Bükeyr «Olur! Ben, Küfe´den daha çıkmamıştım ki, Müslim b. Akil ile Hâni b. Urve´nin cesedini, çocukların, ayaklarından çekip çarşıda sürüdüklerini gördüm!» dedi. Bunun üzerine, iki Esedî, Hz. Hüseyin´le yola devam ettiler Hz. Hüseyin, Sâlebiyye mevkiine konduğu sırada, Esedîler, akşamleyin Hz. Hüseyin´in yanına gelerek selâm verdiler.Hz. Hüseyin, selâmlarına mukabele etti.Bunlar «Allah, Seni rahmetüe esirgesin! Bizim, sana bir haberimiz var. İstersen, açıktan, istersen, gizlice söyleyelim?» dediler.Hz. Hüseyin, Eshabma bakarak «Şunların yanında gizli konuşmak, yaraşmaz!» dedi.Esedîler «Sana doğru gelmek istiyen süvariyi görmüştün değil mi?» dediler.Hz. Hüseyin «Evet! Ben, ondan haber almak isterdim!» dedi.Esedîler «Biz, ondaki haberi Senin için inceledik ve soracağın şeyde Sana yeteri kadar bilgi elde ettik.

O, biz Esedlerden birisinin oğlu olup görüş sahibi, doğru sözlü, faziletli ve akıllı bir adamdır.

O, bize; Küfe´den çıkmadan, Müslim b. Akil ile Hâni b. Urve´nin öldürüldüğünü ve çarşıda onları ayaklarından çocukların çekip sürüdüklerini gördüğünü söyledi!» dediler.

Hz. Hüseyin «İnnâ Lillâhi ve innâ üeyhi râciûn verahmetullahi aleyhima.» dedi ve bunu, tekrarladı durdu.

Esedîler «Allah adına Sana and veriyoruz: Kendine ve ev halkına acı da, şu bulunduğun yerden hemen geri dön!

Senin için Küfe´de, ne bîr yardımcı, ne de, bir Taraf dar var!

Onların yardımları şöyle dursun, Senin aleyhinde olabileceklerinde de, korkarız!» dediler.

Bunun üzerkie, Akîl b. Ebî Talip oğulları, oldukları yerden sıçradılar. «Hayır! Vallahi, öcümüzü almadıkça, yahut kardeşimizin tattığını, biz de, tatmadıkça, geri dönmez, geri durmayız! [94]

Kardeşimiz Müslim´den sonra, bize yaşamak, gerekmez! Ölmedikçe, geri dönücü değiliz!» dediler. [95]

Hz. Hüseyin, Esedîlere bakarak «Şu Akîl oğulları da, ölecek olduktan sonra, yaşamakta hayır yoktur!» dedi.

Esedîlerin bildirdiklerine göre: Hz. Hüseyin´in Eshabından bazıları da, Ona «Vallahi, Sen, Müslim b. Akîl´e benzemezsin. Küfe´ye, Sen -gidecek olsaydın, halk, Sana koşardı!» dediler.

Kalkıp yola devam ettiler ve Zübâle´ye eriştiler. [96]

Hz. Hüseyin´e Teslim EdÛen Küfe Nüfus Deftetri :

Hz. Hüseyin, Zübâle´ye geldiği zaman, Küfelilerin Elçileri, içinde yüz bin Küfelinin ismi yazılı bir Dîvan´ı (Nüfus Defterini) Hz. Hüseyin´e teslim ettiler[97]


Konu Başlığı: Ynt: Kerbela Faciası-2
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 20 Şubat 2010, 21:04:56
Hz. Hüseyin´e Acı Haberleri Getiren Elçi :

Müslim b. Akîl´in vasiyyeti üzerine Muhamraed b. Eş´as´la Ömer b. Sa´d´in, Hz. Hüseyin´e göndermiş oldukları Elçi lyas b. Asel de, Hz. Hüseyin, Zübâle´de bulunduğu sırada, geldi. [98]

Müslim b. Akîl; Küfelilerin bey´attan sonra, kendisini terk ettiklerini Hz. Hüseyin´e yazmalarını, hem Muhammed h. Eş´as´a, hem de, Ömer b. Sa´d´e vasiyyet etmişti.

Hz. Hüseyin, Elçiden mektupları alıp okuyunca, işittiklerinin doğruluğuna kanâat getirdi. Müslim b. Akîl ile Hâni b. Urve´nin öldürülmeleri, kendisine çok ağır ve çetin geldi. [99] Hz. Hüseyin «Allah´ın takdir ettiği her şey başa gelir. Biz, kendimiz için, Allah katındaki ecri dileriz.» dedi. [100] Bundan sonra, Elçi, Hz. Hüseyin´in Rumme´den göndermiş olduğu Kays b. Müshir´in de, öldürüldüğünü haber verdi. [101]

Abdullah b. Buktur´un Başına Gelenler:

Hz. Hüseyin; Müslim b. Akîl´in yanma, süt kardeşi Abdullah b. Buktur´u da, yoldan göndermişti. O zaman, Müslim´in şehid edildiği haberini almamıştı.

Abdullah b. Buktur, Kadisiye´ye gelince, Husayn b. Nümeyr´in süvarileri tarafından yakalandı ve îbn-i Ziyad´a gönderildi îbn-i Ziyad, ona «köşkün damına çık!» dedi.

Abdullah b. Buktur, köşkün damına çıktığı zaman, halka «Ey insanlar! Ben, Resûlullâh Aleyhisselâmm kızı Fâtıma´nın oğlu Hüseyin´in Elçisiyim!

Mercâne´nin, Sümeyye´nin, babasının babası belirsizin oğluna garşı Hüseyin´e yardım ediniz!» dedi.

İbn-i Ziyad, köşkün damından, onun yere atılmasını emr etti. Kemikleri kırıldı. Son nefesim vermek üzre iken Abdulmelik b. Umeyr veya ona benzeyen saçlı ve up uzun bir adam gidip onu boğazladı.

Kendisinin bu hareketi kınanınca, adam «Onun rahatlığını istediğim için yaptım!» dedi.[102]

Hz. Hüseyin´in Başına Toplananların Dağılmaları :

Abdullah b. Buktur´un şehâdeti haberi de, Hz. Hüseyin´e Zübâle´de iken geldi,

Hz. Hüseyin, bu hususta gelen mektubu yanındakilere okuduktan sonra «İmdi, bize çok kötü bir haber geldi: Müslim b. Akîl, Hâni b. Urve ve Abdullah b. Buktur öldürülmüştür.

Tarafdarlaruniz bizden ayrılmışlar, ilgilerini ve yardımlarım kesmişlerdir.

Sizlerden geri dönüp gitmek istiyenler, dönsünler, gitsinler. Kendilerine bizden dolayı bir vebal ve sorumluluk yoktur!» dedi.

Bunun üzerine, Hz. Hüseyin´in yanındaki halk, başından sağa, sola dağılıp gittiler.

Medine´den kendisile birlikte gelen Eshabından başka yanında kalan olmadı.

Hz. Hüseyin, böyle yapmakla, gerçekten derd ortağı olacak, gerektiğinde, yanında kendisile birlikte ölmeyi göze alacak olanlardan başkasını başından dağıtmak istemişti. [103]

Hz. Hüseyin´in başından dağılanlar, yolculuk sırasında uğradığı yerlerden yanına katılmış olanlardı.

Kendilerine, Küfe´den yardımcılar geleceğini sanıp dururlarken, Müslim´in şehid edildiği haberini almaları, onların dağılmaları için kâfi gelmişti. [104]

Aliyyül Ekber´in, Hz. Hüseyin´e Bir Teklifi ve Akîl Oğullarının Direnmeleri :

Hz. Hüseyin´in oğlu Aliyy-ül Ekber «Babacığım! Sen de, geri dön!

Çünki, Iraklılar, gaddardırlar. Vefaları, sözlerinde durmaları azdır!» dedi-

Akîl oğulları «Hüseyin, geri dönücü değildir!» dediler ve onu Küfe´ye gitmeğe teşvik ettiler.

Hz. Hüseyin, Esbabına «Görüyorsunuz ki, Küfelilorden bize gelen, olmadı!» dedi. [105]

İtrime Oğullarından Bîr Adamın Hz. Hüseyln i Uyarması  

Hz. Hüseyin, Akîk vadisine kadar ilerledi. Orada, Ikrime oğullarından bir adamla karşılaştı.

Adam, Hz. Hüseyin´e selâm verdi. [106]

Hz. Hüseyin, ona «Nereye gidiyorsun?» diye sordu.

Adam, nereye gittiğini bildirdi. [107] Sonra da, îbn-i Ziyad´ın, Kadisîye-Uzeyb arasına atlılarla tutturduğunu ve kendisini gözetlemekte olduklarımı haber verdi ve «Canım sana feda olsun! Geri dön!

Vallahi, sen, ancak, oklara ve kılıçlara doğru gidiyorsun!

Sana yazı yazmış, elçi salmış olanlar, Seni asla korumayacaklar, belki de, Seninle çarpışmağa kalkılacak olan halkın önünde ve başında bulunacaklardır!» dedi.

Hz. Hüseyin, ona «Sen, bana öğüt verdin ve erişecek haberi de, eriştk> din. Hayırla mükâfatlanasm! [108]

Ey Allah´ın kulu! Senin görüşün, bana gizli değildir.

Fakat, Allah´ın buyruğu muhakkak yerine gelir, geri kalmaz!» dedi. [109] Sonra da selâm verip yoluna devam etti. Şerat mevkiine indi. Orada geceledi. [110]

Hür b. Yezid´le Temas :

Hz. Hüseyin, seher vakti gençlere emr etti: Bütün su kapları dolduruldu. Hayvanlar da, suvarıldı. [111]

Şerat´tan ayrılıp yola devam edildi. Gün, yarılandığı, havanın sıcaklığı son dereceyi bulduğu sırada, Kayz mevkiine gelindi. [112]O sırada, adamlardan biri «Allâhü ekber!» diyerek tekbir getirdi.

Hz. Hüseyin de «Allâhü ekber! dedi ve ona «Ne için tekbir getirdin?» diye sordu.Adam «Hurma ağacı gördüm del» dedi.Esedîler «Biz, bu yerde hiç bir zaman hurma ağacı görmemişizdir!» dediler.

Hz. Hüseyin, Ksedîlere «Onun gördüğünü siz de, gördünüz mü?» diye sordu. Esedîler «Biz, aıncak at boyunları gördük!» dediler. Hz. Hüseyin «Vallahi, bunu, ben de, gördüm. Bizim için sığınacağımız bir sığmak olsa da, arkamızı oraya dayasak ve şu gelen cemaata tek yönden yönelsek!» dedi.

Esedîler «îyi olur. îşte, Zû Huşum, yanındadır. Soluna doğru bükül, oraya eriş! O kavm dahi senin gibi oraya koşmak, erişmek isterler!» dediler. Hz. Hüseyin, hemen oraya doğru yöneldi. Kafile de, kendisini takip etti. Uzaktan görünen süvariler, hızla gelip kavuştular. Süvariler, yaklaştıkları zaman, Hz. Hüseyin ve kafilesi, yoldan saptı. Süvariler de, onları, takiben yoldan saptılar. Onlar, Esedîlerin dedikleri gibi, arı sürüsünü andırmakta idiler ve kuş kanatları gibi, bayrakları vardı. Zû Husum´a doğru, onlar da, sür´atla ilerlemeğe başladılar. Hz. Hüseyin. Onlardan önce Zû Husum´a yetişip, orada kondu. Emr etti: çadırlar kuruldu. [113]

Biraz sonra, süvariler de Zû Huşun dağına geldiler. Onlar, Hür b. Yezid-üt Temîmî´yül Yerbûî´nin kumandası altında bin atlı idiler. [114]Hz. Hüseyin, Eshabımn sarıklarını sardırmış, kılıçlarım boyunlarına tak-dırmıştı.

Öğle sıcağının şiddetlendiği sırada idi ki Hür b. Yezid´le süvarileri, Hz. Hüseyin ve Eshabımn karşısında yerlerini almışlardı.

Hz. Hüseyin,gençlere «Şu cemâati sulayımz!» dedi. [115]

Süvariler, gençlerin getirdikleri sulardan içtiler. [116]

Gençler; ağaçtan tekneleri, su kaplarını, tasları doldurup atlara da, yanaştırdılar. Onlar da, üçer, dörder, beşer içip suya kanınca, çekildiler, başkaları yanaştılar ve bu suretle bütün atlar suvarıldılar. [117]

Sonra, süvarilerin hepsi, atlarının gölgesinde ve dizginleri ellerinde olduğu halde, öğle namazı vaktine kadar oturdular. [118]

Hz. Hüseyin´in imam Olup Namaz Kıldırması ve Namaz Sonunda Konuşması:

Hz. Hüseyin; Haccac b. Mesruk-ul´Cu´fî´ye emr edip ezan okuttu, îzârını, Ridasını ve mestini giydi. Müezzin, kamet getirdi.

Hz. Hüseyin, süvari birliği kumandanı Hür b. Yezid´e «Namazı, kendi adamlarınla mı kılmak istersin? [119]

Yoksa, bizimle birlikte mi kılarsın?» diye sordu. [120]

Hür «Yok, yok! Sen, kılarken, biz de, senin namazına uyarak namazımızı kılarız» dedi. [121]

Hz. Hüseyin, öne geçip cemaata öğle namazım kıldırdı. Namazım bitirince, yüzünü cemaata çevirdi. [122]

«Ey insanlar! mazeretimi, önce, Allâh´ü teâlâ´ya, sonra da, size arz ederim.

Sizin gönderdiğiniz mektuplarımız, saldığınız Elçileriniz bana gelmedikçe, ben, buraya çıkıp gelmiş, değilim.

Siz: (Yanımıza gel! Bizim uyacağımız bir îmam ve Önderimiz yok. [123]Ola ki, Allah, senin sayende, bizjeri doğru yolda toplar!) dediniz. Eğer, siz, bu sözünüzün üzerinde duruyorsanız ve bana sağlam and ve tatmin edici sözlerinizden de, söz veriyorsanız, sizinle birlikte şehrinize geli: rim.

Şâyed, siz, böyle yapmazsanız ve şehre gelmemi istemiyorsanız, sizin yanınızdan ayrılır, geldiğim yere döner, giderim!» dedi. Sustular. [124] Hz. Hüseyin´in sözlerine itiraz etmediler. [125] Hz. Hüseyin, çadırına girdi, Eshabı, başına toplandılar.

Hür de, yerine, haymasma döndü. Onun da, başına adamları toplandılar. Hür, adamlarını, önceki gibi, atlarının gölgelerinde, dizginleri, ellerinde olmak üzre, oturttu. îkindi namazı vakti olunca, Hz. Hüseyin, müezzine emi- etti, ikindi ezanını okuttu. Kamet getirilince, geçip cemaata ikindi namazını kıldırdı. Selâm verdikten sonra, cemaata yüzünü döndü. ADâh´a, hamd-ü sena etti. «imdi, size derim ki: ey insanlar! AUâh´dan korkunuz. Hakkı, Allah´ın razı olacağı ehline tanıyınız.

Biz, Ehl-i Beyt´iz ve bu işe; zulümle, azgınlık ve düşmanlıkla üzerinizde hükümlerini yürüten o iddiacılar güruhundan da, onlardan olmayanlardan da,.aranuzda bulunan sairlerinden de, daha lâyık ve müstahık bulunu-yoruzdur.

Eğer, siz, bizden hoşlanmıyor ve bu yoldaki hakkımızı da,, tanımıyorsanız, bana mektup ve Elçi gönderenlerinizin görüşlerinden başka görüşte iseniz, yanınızdan ayrılır, geri döner, giderim!» dedi.[126]

İlk Münâkaşa ve Anlaşmazlıklar :

Hür b. Yezid «Ben, vallahi, bu bahs etmiş olduğun mektupların ne olduğunu bilmiyorum!» dedi.

Hz. Hüseyin «Ey Ukbe b. Sem´an! içinde, onların, bana yazdıkları mektuplar bulunan, heybeyi çıkarıp getiriniz!» dedi.İçi, mektuplar ve sahifelerle dolu heybe getirilip Hür ve adamlarınınönüne serildi.

Hür «Biz, bu mektupları sana yazanlardan değiliz. Fakat, sana kavuştuğumuz zamandan itibaren, seni, Küfe´de îbn-i Ziyad´a gotürünceye kadar senden ayrılmamamız, bize emr edilmiştir!» dedi.

Hz. Hüseyin «Ölüm, bundan yeğdir ve öncedir!» dedi. [127]

Hz. Hüseyin´in, Küfe Süvarilerine Son Hitabı :

Hz. Hüseyin, Hürr´ün adamlarına hitaben bir konuşma daha yaptı. Bu konuşmada Allah´a hamd-ü senada bulunduktan sonra şöyle dedi:

«Ey insanlar! Resûlullâh Aleyhisselâm buyurmuştur ki: (Kim, zâlim bir sultanın, Allah´ın haram kıldığını helallaştırmak istediğini, Allah´ın ahdini bozduğunu, Resûlullâh´ın Sünnetine muhalif olarak Allah´ın kullarına düşmanlık ettiğini ve günah işlediğini görür de, onu, fiille veya sözle değiştirmeğe çalışmazsa, Allah´ın, zâlim sultanı sokacağı yere (Cehenneme) onu da, sokması, üzerine düşen bir hakdır!)

Haberiniz olsun ki: onlar, şeytana itaati iltizam, Rahman olan Allah´a itaati terk, fesadı izhar, dinî cezaları tatil, ganimeti istediklerine ikram ettiler.

Allah´ın haram kıldığını helallaştırdılar. Helal kıldığını da, haramlaştir-düar!

Ben, onların bu kötülüklerini değiştirmeğe, herkesten ziyade lâyık ve müstahık bulunuyorumdur.

Sizin, bana bey´at ettiğiniz, beni düşmanlara teslim etmeyeceğiniz ve bırakmayacağınız hakkında gönderdiğiniz mektuplarınız ve Elçileriniz bana gelmiştir.

Eğer, bana bey´atmızı tamamlarsanız, olgunluğunuzu göstermiş, doğru ve yerinde bir iş işlemiş olursunuz.

Ben, Hüseyin b. Ali´yim ve Resûlullâh Aleyhisselâmın kızı Fâtıma´nm oğluyum.

Benim vücudum, sizin vücudunuzladar. Benim Ev halkım, sizin ev halkı-nızladır.

Ben, sizin İçin örneğim.

Eğer, verdiğiniz sözün gereğini yapmaz, ahdinizi bozar, yaptığınız bey´-atı boynunuzdan çıkarıp atarsanız, ki vallahi, bu da, sizin için zor, yapmadığınız bir şey değildir, siz, Babama da, Kardeşime de, Amucamın oğlu Müslim´e de ,bunu yaptınız.

Halbuki, (Asıl aldanan, sizi aldatandır!)

Sizin nasibiniz, hep yanılmanızdan, yanlış iş tutmanızdan ibarettir.

Siz, nasibinizi gayb etmiş, yitirmiş bulunuyorsunuzdur!

(Yüce Allah´ın Kitabında buyurduğu gibi): Sana, gerçekten bey´at edenler, ancak, Allah´a bey´at etmiş olurlar. Allah´ın eli, onların elleri üstündedir.

Şu halde, kim, bu bağı çözerse, kendi aleyhine çözmüş olur. (Feth: 10) , Allah, beni, sizden müstağni kılacak (Sizin yardımınıza muhtaç etmeyecektir.)

Vesselâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtûh!»[128]

Hz.Hüseyin´in, Eshabına Hitabı :

Hz, Hüseyin, Zu Husum´da kalkıp Allah´a hamd-ü senada bulunduktan sonra Eshabına hitaben şu konuşmayı yaptı:

«Başımıza gelen işi görüyor ve biliyorsunuzdur.

Dünya, değişmiş, sevimsizleşmiş, bizden yüz çevirmiştir.

Dünya, bitmiş gitmiş, ondan, kap içinde kalan artık gibi artıklardan başka bir şey kalmamıştır..

Hayat, otlakta otlamak gibi, değersizleşmiştir.

Görmüyor musunuz?: Hak, işlenmez, bâtıl ise, son derecede rağbet edilir, üzerine düşülür olmuştur!

Mü´min olan, Allah´a kavuşmağa rağbet eder.

Bence, şehidlikten başka Ölüm, değersizdir. Ben, ancak şehitliği seâdet görüyorum.

Zalimlerle birlikte yaşamayı ise, suçlanmaktan başka bir şey görmüyorum!»[129]

Züheyr b. Kayn´uı Hz Hüseyin´e Mukabelesi :

Züheyr b. Kayn, ayağa kalktı. Arkadaşlarına «Siz mi konuşursunuz- Yoksa, ben mi konuşayım?» diye sordu. Ona «Hayır! Sen, konuş!» dediler.

Züheyr b. Kayn, Allah´a hamd-ü senada bulunduktan sonra şöyle konuştu:

«Ey Resûlullâh´ın oğlu! Biz, Senin sözlerini işittik. Allah, Seni umduğuna eriştirsin!

Vallahi, eğer, dümya bizim için bakî olsaydı ve biz de, onda temelli kalıcı olsaydık, sana yardım etmek ve derd ortağı olmak üzre oradan ayrılır, Seninle bulunmayı tercih ederdik!»

Hz. Hüseyin, ona dua etti. Züheyr de «Sen de, hayırla mükâfatlan!» diye mukabelede bulundu. [130]

Hür´le Yapılan Münâkaşa ve Anlaşma :  

Hz. Hüseyin, arkadaşlarına «Kalkınız, hayvanlarınıza bininiz!» dedi. Bindiler ve kadımlar, bininceye kadar beklediler.

Hz. Hüseyin, «Dönüp bizi takip ediniz!» dedi.

Kafile, hep birlikte dönüp gitmek istedikleri zaman, süvariler, önlerine gerildiler.

Hz. Hüseyin, Hür´re «Sen, ne yapmak istiyorsun » diye sordu. Hür «Vallahi, seni, tbn-i Ziyad´a götürmek istiyorum!» dedi. Hz. Hüseyin «tyi bil ki, vallahi, ben, sana uyup gitmem!» dedi. Hür «tyi bil ki, .vallahi ben de, seni, bırakmam!» dedi.

Hz. Hüseyin de, Hür de, sözlerini üç kerre tekrarladılar. Aralarında toz çoğalınca, Hür, Hz. Hüseyin´e «Bana, seninle çarpışmak için emir veriîiredi.

Bana, ancak, seni, Küfe´ye getirinceye kadar senden ayrılmamak emri verildi.

Bunu, kabule yanaşmazsan, seni, ne Küfe´ye, ne de, Medine´ye götürmeyecek, orta bir yolu tut! ?

Ben, îbn-i Ziyad´a, sen de, Yezid b. Muaviye´ye, istersen Ibn-i Ziyad´a istediğini yazıp cevap alıncaya kadar, o yola gitmekte devam edelim?

Umulur ki Allah, senin ibtilâlı işinden, içinde selâmet bulunan bir emir gelmesini bana nasib eder!» dedi.

Hz. Hüseyin «Şuradaki Üzeyb yolunu tut. Oraya götür!» dedi.

Kadisiye ile Uzeyb arası otuz sekiz mil´di.

Hz. Hüseyin ve arkadaşları, Hürr´ün süvari birliğile Uzeyb yoluna devam ettiler.

Bir ara, Hür, Hz. Hüseyin´e yaklagarak «Ey Hüseyin! Sana, nefsinde Allah´ı anmanı hatırlatırım.

Ben, şehâdet ederim ki: sen, çarpışmağa kalkışacak olursan, muhakkak, öldürüleceksin!

Sen, Öldürülünce de, üzerinde durduğun dâvan tehlikeye düşecektir!» dedi.

Hz. Hüseyin «Sen, beni ölümle mi korkutuyorsun?

Beni, öldürmek için çekirge sürüsü gibi kuvvet hazırlayan sizler değil misiniz?

Ben, sana fae söyleyeceğimi bilmiyorum!

Sana, Evs´in kardeşinin, Resûlullâh, Aleyhisselâma yardıma giden Amu-casımn oğluna rastlayınca (Nereye gidiyorsun? Sen, muhakkak, Öldürüleceksin!» demiş olduğunu mu hatırlatayım bilmem ki?» dedi ve: niyeti, hak, kendisi Müslüman olarak çarpışacak olduktan sonra, ölmenin, yiğitler için ar ve sâlih kişiler için tasa olmayacağını anlatan bir kıt´a okudu.

Hür, Hz. Hüseyin´den bunları işitince, onun yanından ayrılıp kendisi adamlarile bir yanda, Hz. Hüseyin de, bir yamda oldukları halde, Uzeyb´in deve otlaklarına kadar gittiler.[131]

Hz. Hüseyin´in, Küfe´deki Donun Hakkında Dört Küfeliden Bilgi Alması :
Hz. Hüseyin, Uzeyb deve otlaklarına eriştiği sırada, dört kişiye rastladı. Bunlar, hayvanlarına binip Küfe´den gelmekte idiler. Yanlarında, Kâmil Nâ-fi´ b. Hilâl´ın atı da, bulunuyordu.

Tırman b. Adiy, bunların kılavuzu idi.

Tırman, atı üzerinde bulunuyor ve beyitler söylüyordu.

Tırman, Hz. Hüseyin´in yanına gelip kavuştuğu zaman, aynı beyitleri tekrarlamıştı.

Hz. Hüseyin «Ben, vallahi, Allâh´dan, hayırlısını diliyorum. Allah, bizim için, ister öldürülmemizi, ister kurtulmamızı dilesin, ikisi de, bizim için hayırlıdır» dedi.

Hür b. Yezid, onları görünce, Hz. Hüseyin´in yanına geldi.

«Bunlar, Küfelilerdendir. Seninle birlikte gelenlerde© değillerdir. Ben, onları ya haps edeceğim, yahut geri çevireceğim!» dedi.

Hz. Hüsyin «Ben, kendimi koruduğum gibi, onları da, korurum. Bunlar, ancak, benim yardımcılarım ve dostlarımdır.

îbn-i Ziyad´dan sana yazı gelinceye kadar baha hiç bir suretle taarruz ve itirazda bulunmayacağına söz vermemiş mi idin?» dedi.

Hür «Evet! Amma, bunlar, seninle birlikte gelmemişlerdi» dedi.

Hz. Hüseyin «Bunlar, benim Eshabımdır. Benimle birlikte gelenler gibidir.

Aramızda olan bitenler, bununla tamamlanmış, ancak, sana karşı teah-hüdümü yerine getirmek kalmıştır» dedi.

Bunun üzerine, Hür, onlar hakkındaki isteklerinden vazgeçti.

Hz. Hüseyin, Küfe´den gelen dostlarına «Arkanızdaki halkın haberlerini bana bildiriniz!» dedi.

Gelen dört kişiden birisi olan Mücemmi´ b. Abdullâh´ül Âizî: «Halkın; îbn-i Ziyad´dan en çok rüşvet alan, harar ve çuvallarım dolduranları, sevilen, gönülleri alınanları, öğütlenerek elde edilenleri, Eşraf güruhu olmuştur.

O Eşraf güruhu ki, tek bir cemâat halinde Senin üzerine sevk edilmiştir.

Bunların dışında kalan halka gelince; onların kalbleri sana meyilli ise de, kılıçları, yarın üzerine sıyrüacaktır!» dedi.

Hz. Hüseyin «Size göndermiş olduğum Elçim hakkında sizde bir bilgi var mı? Bana bildir?» dedi.

«Kimdir o?» diye sordular.

Hz. Hüseyin «Kays b. Müshir-üs´Saydâvî!» dedi.

«Evet! Husayn b. Nümeyr, onu yakalayıp îbn-i Ziyad´a gönderdi. îbn-i Ziyad da, Sana ve Babana lanet okumasını ona emr etti.

O ise, Sana ve Babana salevat getirdi. İbn-i Ziyad´a ve babasına lanet okudu. Senin geldiğini bildirerek muzaffer olman için dua etti.

Bunun üzerine, îbn-i Ziyad, onu köşkün damından aşağı attırdı!» dediler.

Hz. Hüseyin, gözlerinin yaşını tutamadı.

Sonra da «Mü´minler içinde Allah´a verdikleri sb´zde sadakat gösteren nice erler vardır. îşte, onlardan kimi şehidlik için adadığını ödedi. Kimi de, bunu bekliyor.

Onlar, hiç bir suretle ahidlerini değiştirmediler. (Ahzab: 23)» âyetini okudu ve:

«Allah´ım! Bize ve onlara Cennet´i menzil kıl. Bizi, en bol ve en üstün rahmet ve mükâfat yığınağının durağında bir araya getir, topla!» diyerek düa etti.[132]

Tirmah b. Adiyy´in Hz. Hüseyin´i, Memleketine Götürmek İstemesi

Tırman b. Adiyy «Ben, Küfe´den Senin yanına hareket etmeden bir gün önce, Küfe´nin arkasında öyle halk topluluğu gördüm ki, gözlerim hiç bir yerde ondan daha kalabalık bir cemâat görmemiştir.

Onlara, bu halkın ne için toplandıklarını sordum.

(Bindirilmek için toplandılar. Sonra da acele Hüseyin´in üzerine gönderilecekler!) denildi.

Allah aşkına! Onların yanına bir karış yaklaşmamak elinde ise, yaklaşma!

Eğer, Allah´ın Semi koruyacağı ve yapmak istediğin şeyi açığa vurabileceğin bir beldeye gitmek istersen, hemen oraya kadar git.

İstersen, ben, Seni Ecâ´ diye anılan dağımıza götürüp kondurayım.

Vallahi, orada Gassan ve Himyer hükümdarları ve Numan b. Münzir ve siyah kırmızı herkes tarafından himaye olunur ve korunuruz.

Eğer, Küfe´ye yanımıza gelirsen, ineceğim yere kadar zillet ve esaret Seninle beraber olur.

Ecâ´ dağına gidecek olursan, Ecâ´ ve Tayyi´ kabilesinden Selma´lara haber salarız.

Vallahi, oh gün geçmeden Tayyi´ kabilesinden Sana atlılar ve piyadeler gelir. Yanımızda, istediğin kadar oturursun. .

Eğer, Sana karşı bir harp açılırsa, önünde kılıçlarile vuruşacak, kımıldayan gözleri bulundukça, Senden ayrılmayacak yirmi bin Tayyı´h toplamağa kefilim!» dedi,

Hz. Hüseyin «Allah, seni ve kavmim hayırla, mükâfatlandırsın.

Bizimle, şu kavm (Süvari birliği) arasında verilmiş bir söz vardır. Biz, onlardan ayrılmağa kadir, değiliz. Onların, bizi nereye çevirip gotüreceklerini bilmiyoruz!» dedi.

Tirmah, Hz. Hüseyin´e veda ederken «Allah, Senden, cinlerin ve Şeytanların şerrini gidersin!

Ben, Küfe´den ev halkım için yiyecek tedârik etmiştim. Onlarun, yanımda bulunan bu nefakalarmı gidip kendilerine bıraktıktan sonra, inşâallâh gelir, yine Sana kavuşurum. Vallahi, ben, senin yardımcın olurum!» dedi.

Hz. Hüseyin «Eğer, böyle yapacaksan, acele et. Allah, seni esirgesin» dedi.

Hz. Hüseyin, Hürr´ün, Tırmah´ı haps etmesi veya Küfe´ye döndürmesinden endişe ettiği için, yanından acele ayrılmasını istemişti.

Tırman, yurduna varıp yiyecekleri biraktıntan sonra dönmüş, Uzeyb´e yaklaştığı sırada, Semâa b. Bedirle karşılaşmış, Hz. Hüseyin´in şehid edildiği haberini alınca, geri dönmüştü. [133]

Hz. Hüseyin´in, Ubeydullâh b. Hürle Görüşmesi :

Hz. Hüseyin ve süvari birliği Uzeyb hamamlarına gelip hep birlikte kondular.

iki cemâat arasında ok yetişecek kadar mesafe vardı.

Hz. Hüseyin, Uzeyb´den ayrılıp Küfe yolunun sağındaki yolu tutarak Mu-katil oğullarının köşküne kadar geldi ve yine hep birlikte oraya kondular.

Hz. Hüseyin, orada kurulmuş kıl bir çadır gördü. Bunun, kime âid olduğunu sordu.

Ubeydullâh b. Hürr´-ül Cu´fî´ye âid olduğunu haber verdiler.

Hz. Hüseyin, âzadlı kölelerinden birisim ona gönderdi.

Elçi, gidip «Bu, Hüseyin b. Ali´dir. Senin, yanına gelmeni istiyor» dedi.

Ubeydullâh b. Hürr «Vallahi, ben, ancak, onunla bir çok halkım çarpışacağını ve Taraf d arlarının onu terk ettiklerini gördüğüm için, Küfe´den ayrıldım.

iyi biliyorum ki: o, öldürülecek, ben de, ona yardıma kadir olamayacağım!

Bunun için, ne ben onu görmeyi, ne de, onun, beni görmesini isterim! [134] înnâ Iillâhi ve innâ ileyhi râcîun.

Ben, ancak, onun Küfeye getirilmesini görmeyi istemediğim için, Küfe´den ayrıldım!» dedi.

Elçi, dönüp Ubeydullâh´ın söylediklerim Hz. Hüseyin´e anlattı.

Hz. Hüseyin, ayak kaplarını giyip Ubeydullâh b. Hürr´ün yanına gitti. Çadırına girdi. Selâm verip oturdu. Sonra da, onu, kendisile birlikte gelmeye davet etti.

Ubeydullâh, Elçiye söylemiş olduğu sözlerini tekrarladı. ,

Hz. Hüseyin «Bize muhakkak yardım etmelisin. Sen, bize karşı çarpı-5an kişilerden olmaktan kork!

Vallahi, bizi dinlemiyen, yanımıza gelmiyem ve bize yardım etmeyen kimseler helak olacaklardır!» dedi. [135]

Ubeydullâh «Vallahi, ben iyice biliyorum ki: sana tarafdar olanlar, Ahirette seâdete ereceklerdir.

Lâkin, ben, seni, karşılaşacağın tehlikelerden koruyabileceğimi ummuyorum ve Küfe´de sana yardımcı olacağıma da, yemin edemiyeceğim.

Beni, bu yolda hayvanıma bindirmemen için, sana Allah adına and veririm!

Çünki, nefsim, bundan sonra ölmeyi kolay kolay istemeyecektir. [136]

Fakat, şu sür´at için zayıflatılmış olan atım ki vallahi, onun üzerinde olduğum halde, neye yetişmek istedimse, yetişmiş ve kavuşmuşumdur. Bana yetişmek isteyenden de, onun üzerinde kaçıp kurtulmuşumdur, Al onu, senindir o!» dedi.

Hz. Hüseyin «Ben, senin kendini arzu etmiştim. Senin atın bize gerekmez!» dedi. [137]

Ölüm Haberi Verilen Rü´yâ :

Hz. Hüseyin, gecenin sonuna doğru emr etti: kaplara su dolduruldu ve hayvanlara ağırlıklar yüklendi.

Mukatil köşkünden ayrıldıktan ve bir müddet gidildikten sonra, başına bir ağırlık gelip Hz. Hüseyin, uyukladı. Sonra, uyandı. «Innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciün. Veİhamdü Lillâhi Rabb-il Âlemin!» dedi ve bunu iki, üç kerre söyledi.

Hz. Hüseyin´in oğlu Ali b. Hüseyin, atını sürerek Hz. Hüseyin´in yanına geldi.

Hz. Hüseyin, yine «innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn. Veİhamdü KUahi Rabb-il âlemin!» dedi.

Ali b. Hüseyin «Babacığım! Sana kurban olayım! Sen, ne için böyle, Allah´a rücu etmek dileğinde bulundun ve Ona hamd ettin?» diye sordu.

Hz. Hüseyin «Oğulcuğum! Başıma bir ağırlık geldi, uyukladım.

Ubeydullâh b. Hürr, Küfe Eşrafından ve süvarilerinden idi.

At üzerinde bir süvari, ansızın önüme çıkıp (§u cemâat gidiyor. Ölümler de, kendilerine doğru gidiyor (geliyor)!) dedi.

Anladım ki: o cemâat, biziz. Ölüm haberi de, bize veriliyordur!» dedi. Ali b. Hüseyin «Babacığım! Allah, Sana kötü bir şey göstermez, Biz, hak ve gerçek yolda değilmiyiz?» dedi.

Hz. Hüseyin «Evet! Bütün kulların dönüp gidecek oldukları Allah´a yemin ederim ki: biz, hak ve gerçek yoldayizdır!» dedi.

Ali b. Hüseyin «Babacığım! o halde, biz, Ölüp gayb olup gitmemize hiç üzülmeyiz!» dedi.

Hz. Hüseyin «Allah, seni, babasından dolayı mükâfatlandırılan hayırlı bir oğulun mükâfatile mükâfatlandırsın!» dedi.[138]

Geri Dönmek için Yapılan Son Deneme :

Sabah namazı vakti olunca, Hz. Hüseyin´le Eshabı inip. Liamazîarını kıldılar ve yine acele hayvanlarına bindiler.

Hz. Hüseyin, Hürr´ün süvari birliğinden ayrılmak için Eshabile birlikte sola, bâdiyeye doğru bükülmek istedi.

Hür b. Yezid ise, hemen gelip geri çevirmek istedi. Geri çevirmek isterken de, Küfe yoluna çevirmek için zorladı. Fakat, Hz. Hüseyin´le arkadaşları yanaşmadılar ve seslerini yükselttiler. Biraz sonra Nineva´ya gelip ka
vuştular. [139]

Îbn-i Ziyad´ın Nineva´da Gelen Elçisi ve Yazısı :

Nineva´ya gelindiği sırada, soy bir hayvana binmiş, silahlı, yayı omuzun-da bir adamm Küfe´den geldiği görülünce, hep durup onu beklediler.

Adam, süvari birliğine doğru vardı. Hürr b. Yezid´e ve arkadaşlarına selâm verdi. Hz. Hüseyin´le arkadaşlarına selâm vermedi. İbn-i Ziyad´dan getirmiş olduğu bir yazıyı da, Hürr´e teslim etti.

Yazıda şöyle deniliyordu :

«imdi, yazım sana eriştiği ve elçim gelip kavuştuğu zaman, Hüseyin b. Ali ile Eshabım derhal durdur ve oldukları yerde çoktur!

Onları, sakın, sığınaksız, susuz, ağaçsız, otsuz, geniş ve boz kır bir. yerden başkasına indireyim deme!

Sana yazımı getiren Elçime de; emrimi yerine getirinceye kadar senden ayrılmaması, bu hususta senden sâdır olacak hareketleri bana bildirmesi için emir verilmiştir. Vesselam!» [140]

Hürr b. Yezid, İbn-i Ziyad´ım yazısını okuyunca, Hz. Hüseyin´le Eshabına «Bu, vali tbn-i Ziyad´ın yazısıdır.

Bunda: yazısının bana geldiği yerde sizi durdurup çöktürmem emr ediliyor. Şu da îbn-i Ziyad´ın elçisidir.

Ona da, emrini yerine getirinceye kadar benden ayrılmamasını emr etmiştir!» dedi.[141]


Konu Başlığı: Ynt: Kerbela Faciası-2
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 20 Şubat 2010, 21:11:42
Ebüşşa´sâ´ın, Gelen Elçiye İlenmesi ve Onu Kınaması :

Hz. Hüseyin´in Eshabmdan Yezîd b. Muhâsır Ebüşga´sâ-ül Kindi, İbn-i Ziyad´m elçisine bakıp «Allah, seni kahr etsin! Sen Mâlik b. Nüseyr-ül Beddî değil misin?» dedi.

Adam «Evet!» dedi. Kendisi, Kindîlerdendi.

Ebüşşa´sâ «Hay anan ağlasın! Sen, ne diye bu işi üzerine alıp geldin?» diyerek ona çıkıştı.

Mâlik b. Nüseyr «Ben, ancak, îmam ve Önderime itaat, Ona olan bey´atı-ma riâyet maksadile geldim!» dedi.

Ebüşşa´sâ, «Sen, Rabbma isyan edip İmam ve Önderine itaat etmekle kendini mahv ettin! Dünyada ayıb, Âhirette de, Cehennem ateşini kazandın!» dedi ve «Biz, onları, ateşe çağıran İmam ve Önderler yaptık.

Kıyamet gününde ise, onlar, azaplarının kaldırılması hususunda asla yardıma kavuşturulmayacaklardır. (Kasas: 41)» âyetini okudu ve «İşte, senin îmam ve Önderin odur!» dedi.[142]

Hürr b. Yezîd´in, Hz. Hüseyin´i Nineva´ya İndirmek İstemesi :

Hür b. Yezîd, Hz. Hüseyin´le Eshabmı çöktürmek için oldukları yerde durdurdu.

Çünki, orada, ne bir su, ne de, bir köy vardı.

Hürr b. Yezid «Hayır! Vallahi, §u adam, benim hareketlerimi gözetlemek

üzre gönderilmiş bir casus iken, ben, bu dileğinizi yerine getirmeğe güç ye,-tiremeyeceğim!» [143]

Vali İbn-i Ziyad´ın emrinin yerine getirilmesi zaruridir, Hz. Hüseyin´le Eshabı «Bırak ta biz şu (ok yetişecek kadar uzaktaki, Nineva, yahut Gadırıyye, yahut gefiyye (Sakabe) köyüne konalım?» dediler.

Sen, buraya konuver! Başka türlü hareket edip te valiye karşı beni güç duruma düşürme!» dedi.[144]

Züheyr b. Kayn´ın, Hz. Hüseyn´e Ricası :

Züheyr b. Kayn, Hz. Hüseyin´e «Anam, babam Sana feda olsun ey Resullullâh´ın oğlu! Vallahi, bize, şunlardan başka gelen olmasa, biz, onlara yeter, hepsinin hakkından geliriz!

Ya bunlardan başkaları da, bize gelecek olurlarsa, ne yaparız? Gel, Sen, müsaade et te biz, şunların işini bitiriverelim?

Cünki, bunlarla çarpışmak, bunlardan başka gelecek olanlarla çarpışmaktan kolaydır.» dedi.

Hz. Hüseyin «Onlar, çarpışmağa kalkmadıkça, çarpışmayı kendim başlatmayı, hoş bulmayorum!» dedi. [145]

Züheyr b. Kayn «Bizi, şu yakınımızdaki Fırat kıyısındaki köye götür, oraya kondur.

Çühki, orası, üzerimize gelecek olanlara yol vermez bir sığmaktır. Fırat ta, oradan görünüp durmaktadır.

Onlarla çarpışırsak, orada kendimizi koruyabiliriz ve onlardan sonra gelecek olanlarla da çarpışmak bize kolay olur.» dedi.

Hz. Hüseyin «Nedir ismi o köyün?» diye sordu.

Züheyr «El´Akr (medhuş olmak, yaralamak, boğazlamak)» dedi.

Hz. Hüseyin «ETAkr´dan Allah´a sığınırız!» dedi. [146]

Hz. Hüseyin, Hürr´e «Bizi biraz daha ilerlet te, konalım artık!» dedi. [147]

Kerbelâ´ya Konduruluş ve Hz. Hüseyin´in Bir Hâtırası :

Taff´[148] ve Kerbelâ´ya[149] gelince, Hürr ve adamları, Hz. Hüseyin´in önünde durarak onu ve arkadaşlarını durdurdular.

Hürr «in artık bu yere! Fırat nehri de, yakınındadır!» dedi. Hz. Hüseyin «Nedir bu yerin ismi?» diye sordu. cKerbelâ!» dediler. Hz. Hüseyin «Üzüntülü, tasalı, mihnetli ve belâlı yer!

Babam, Siffın´a giderken buraya uğramıştı. Ben de, yanmda idim. Durdu ve buranın neresi olduğunu sordu, ismi, kendisine haber verilince (Onların, hayvanlarından aşağı indirilecekleri yer, işte, burasıdır! Kanlarının döküleceği yer de, işte, burasıdır!) dedi.

Bunun ne demek olduğu kendisinden sorulunca da (Muhammed´in Ehi-i Beytinin yükleri, ağırlıkları işte, burada indirilecek!) demişti.» dedi. [150]

Hz. Hüseyin, Kerbelâ´da ağırlıkların indirilmesini emr etti ve indirildi.

Kerbelâ´ya. Hicretin altmış birinci yılı Muharrem ayının başında çarşamba günü gelinip konulmuştu. [151]

Hz. Ali´nin Matracısının Rivayeti :

Hz. Ali´nin Matracısı Ebû Abdullah Yahya´nın rivayetine göre: Hz. Ali, Sıffın´a giderken Ninevâ hizasına gelince, MatracıSEîa «Ebû Abdullah! Fırat kıyısında biraz dur! Ebû Abdullah! Fırat kıyısında biraz dur!» diyerek seslendi.

Ebû Abdullah «Ne için duracağız?» diye sordu.

Hz. Ali «Ben, bir gün, Peygamber Aleyhisselâm´ın yanına girmiştim. Gözlerinden yaşlar akıyordu.

(Ey Allah´ın Peygamberi! Seni, gözlerinden yaşlar akıtacak dereceye bir getiren mi oldu?) diye sordum.

(Evet! Biraz önce, Cebrail, yanımda idi. Hüseyin´in, Fırat kıyısında şehid edileceğini bana haber verdi.

Onun toprağından sen de, koklar mısın?) dedi. Ben de (olur!) dedim.

Bunun üzerine, elini uzattı. Bir avuç toprak avuçlayıp bana verdi. Gözlerimin yaşını tutmağa kadir olamadım!» dedi. [152]

Ömer b. Sa´d´in, Kerbelâ´da Görevlendirilmesi  

Küfe Valisi tbn-i Ziyad, Ömer b. Sa´d b. Ebî Vakkas´ı, Küfelilerden dört bin kişilik bir kuvvetle Rey Valiliğine tayin edip Buyrultu´sunu eline vermiş, o da, askerlerile birlikte vazifesi başına gitmek üzre Küfe´den ayrılmış bulunuyordu.

Hz Hüseyin´in işi çıkınca, tbn-i Ziyad, Ömer b. Sa´d´i geri çağırdı. «Önce, Hüseyin´in üzerine git. Onumla aramızda olan işi hail et. Sonra da, kendi işinin basma git!» dedi.

Ömer b. Sa´d «Allah, sana iyilikler versin. Eğer, benim bu işten bağışlanmamı uygun görürsen, beni bağışla!» dedi.

îbn-i Ziyad «Olur! Rey valiliğine tâyinin hakkındaki Buyrultu´muzu bize geri ver!» dedi.

Ömer b. Sa´d «Ne için?» diye sordu.

tbn-i Ziyad «Buraya, Hüseyin´in üzerine gitmediğin için!» dedi.

Ömer b. Sa´d «Bana bir gün möhlet ver. Bir düşüneyim bakayım?» dedi.

Ömer, İbn-i Ziyadın yanından evine dönüp öğütçülerine danıştı.

Danıştığı kimselerden, keındisini bu işten sakındırmayan bir kimse çıkmadı.

Kız kardeşinin oğlu Hamza b. Mugîre b. Şube «Ey dayı! Allah aşkına, Hüseyin´in üzerine gidip te, Rabbına karşı günaha girme! Hüseyin´le aranızdaki akrabalık hukukunu çiğneme!

Vallahi, yer yüzünün bütün mülk-ü saltanatı senin olsa da, onlardan ve hattâ bütün dünyadan çıkıp gitmen, Hüseyin´in kanını dökmüş olarak Allah´ın huzuruna çıkmandan senin içini daha hayırlıdır!» dedi.

Ömer b. Sa´d «İnşâallah, ben de, öyle yapacağım!» dedi.

Abdullah b. Yesar-ül Cühenî der ki «Hüseyin´in üzerine gitmesi, kendisine emr edildiği zaman, Ömer b. Sa´d´in yanına varmıştım.

Ömer b. Sa´d: (Vali, bana, Hüseyin´in üzerine gitmemi emr etti. Gitmekten kaçındım.) dedi.

(Allah, seni isabet ettirmiş, doğru yola götürmüş. Ayrıl, sakın yapma, Hüseyinin üzerine gitme!) dedim, yanından çıktım.»

Ömer b. Sa´d, tekrar İbn-i Ziyad´ın yanma vardı.
Ben, harp fenninde filan, filan kişilerden daha bilgili ve yeterli değilim!» dedi.

îbn-i Ziyad «Küfelilerin Eşrafım bana Öğretmeye kalkma!

Ben, göndereceğim kimseler hakkında sana danışacak değilim!

Leşkerlerimizle gideceksen, git! Gitmeyeceksin, Rey valiliği hakkındaki Buyrultumuzu bize geri ver! [153]

Sen, onunla çarpışmağa gitmiyecek olursan, seni azl eder, evini yıkar, boynunu da vururum!» dedi. [154]

Ömer b. Sa´d, bütün gece düşündü. Ertesi günü sabah olunca, kendisine buyurulan işe razı oldu. [155]

«Gidiyorum!» dedi.[156]

Küfe Eşrafının Hz. Hüseyin´den Utanmaları :

Hz. Hüseyin´in Nineva´ya, Kerbelâ´ya indirilişinin ertesi günü, Ömer b. Sa´d, dört bin atlı ile Kerbelâ´ya geldi.

Azre b. Kays-ül Ahmesî´ye «Git te ona (Hz. Hüseyin´e) buraya ne için geldi ve ne istiyor? sor!» dedi.

Azre, Hz. Hüseyin´e (Gel!) diye diye mektup yazan Küfelilerdendi. Bunun için, Hz. Hüseyin´in yanma gitmeğe utandı.

Hz. Hüseyin´e mektup yazan Küfeli Reislerin hepsine bu iş teklif edildi. Hepsi de kaçtılar ve onun yanına gitmek istemediler.[157]

Kesir b. Abdullah´ın Elçiliği Kabul Etmesi ve Ebû Stimâme île Münakaşaları :

Kesîr b. Abdullâh-uş Şâbî, gitmek için ayağa kalktı.

Kendisi, çok cesaretli, gözünü daldan budaktan sakınmaz bir süvari idi.

«Ona, ben giderim. Vallahi, isterseniz, ona istediğimi yapabilirim. Onu, öldürebilirim de!» dedi.

Ömer b. Sa´d «Ona kötülük yapılmasını istemiyorum. Fakat, sen, ona git te, ne diye geldiğini, Sor!» dedi.

Hz. Hüseyin´in Eshabmdan Ebû Sümâmet-üs´Sâidî, Kesîr b. Abdullah´ın kendilerine doğru gelmekte olduğunu görünce, Hz. Hüseyin´e «Ebû Abdullah! Allah, Sana iyilikler ve selâmetler versin!

Sana. yer yüzü halkının en şerlisi, kan dökmek ve kötülük yapmakta en cür´etlisi geliyor!» dedi ve hemen kendisi ona doğru vardı. «Kılıcını bırak yere!» dedi.

Kesîr b. Abdullah «Vallahi, ne kılıcı bırakmak var, ne de, iyilik!

Ben, ancak bir Elçiyim. Eğer, beni dinlerseniz, size, söylemek üzre gönderildiğim sözü tebliğ edeceğim. Dinlemekten kaçınırsanız, dönüp gideceğim!» dedi.

Ebû Sümâme «Ben, geleyim de, söyleyeceğini, bana bildir. Senin söylediklerini, ona, ben eriştiririm. Seni, onun yanına bırakmam!

Çünki, sen, fâcir, günahkâr, Allah´ın emirieriıne aykırı tutum ve davra-nışh bir kimsesin!» dedi.

Kesîr b. Abdullah, Hz. Hüseyin´le Ebû Sümâme´ye söğüp sayarak Ömer b. Sa´d´in yanına döndü. Olan bitenleri ona haber verdi.[158]

Kurre b. Kays´in Elçiliği ve Hz. Hüseyin´in Teklifleri :

Ömer b. Sa´d, Kurre b. Kays-ul Hanzalfyi çağırdı. «Baksana Küre! Hüseyin´in yanma var. Buraya ne için geldi ve ne yapmak istiyor? Kendisine sor!» dedi.

Kurre b. Kays, Hz. Hüseyin´e doğru gitti.

Hz. Hüseyin» onu, gelirken, görünce, «Bunu, tanıyor musunuz?» diye sordu.

Habîb b. Müzahir «Evet! Bu, Hanzalat-üt Temîmîlerden bir adamdır ve kız kardeşimizinoğludur. Ben, onun güzel ve iyi görüşlü olduğunu biliyordum. Keski, onu şu meşhedde görmemiş olsaydım!» dedi.

Kurre b. Kays, gelip Hz. Hüseyin´e selâm verdi ve Ömer b. Sa´d´in Elçiliğini yaptı. [159]

Hz. Hüseyin «Benim tarafımdan Ömer b. Sa´d´e de ki: şu şehir halkı, bana yazı yazdılar, kendilerinin İmam ve Önderleri bulunmadığını bildirdiler, yanlarına gelmemi istediler. Bu hususta bana kesin söz verdiler. On sekiz bin kişi bey´at ettikten sonra bey´atlarımı bozdular. Yakınlarına geldiğim zaman, yazdıkları yazılarına aldandığımı anladım.

Geldiğim yere dönüp gitmek istediğimde, Hürr b. Yezid, bana mâni oldu ve bu yere kadar getirip beni indirdi.

Aramızda yakın ve mühim akrabalık var. Bırak beni buradan dönüp gideyim? dedi. [160]

Habib b. Müzahir «Ey Kurre b. Kays! Zâlimler güruhunun yanına dön-de şu zâta yardım et ki, Allah, Onun Dedesile, seni de, seninle birlikte bizleri de İman ve islâm şeref ile şeref lendirmiştir!» dedi.

Kurre «Adamımın yanına, onun, benden istediği cevapla döner, gereğim düşünürüm!» dedi. [161]

Kurre, Hz. Hüseyin´den aldığı cevapla Ömer b. Sa´d´in yanına döndü.

Ömer b. Sa´d «Allah´a şükürler ölsün. Zâten, vallahi, ben de, Hüseyin´le muharebeden, onunla çarpışmaktan beni muaf tutmasını Allâh´dan dileyor ve umuyordum!» dedi. [162]

Ömer b. Sa´d´in, Durumu lbn-i Ziyad´a Bildirmesi :

Ömer b. Sa´d, Hz. Hüseyin´in teklifini İbn-i Ziyad´a bir yazı ile bildirdi. [163]

Ömer b. Sa´d, yazısında şöyle dedi:,

Bîsmillâhirrahmânîrrahîm

İmdi, Hüseyin´in bulunduğu yere indim. Kendisine elçi salıp buraya ne için geldiğini, ne istediğini? sordum.

(Şu beldeler halkı, bana yazı yazdılar, Elçiler saldılar. Yanlarına gelmemi istediler. Ben de, geldim.

Eğer, onlar, beni istemiyorlarsa ve bana gönderdikleri Elçilerinden başka görüşte iseler, döner, giderim!) diyor.»[164]

İbn-i Ziyad´ın İlk ve Son Kararı

İbn-i Ziyad, Hz. Hüseyin´i, önce, serbest bırakmayı düşünür gibi davrandı ve «Vallahi, o, benim her hangi bir işimi engellemiş değildir. Ben, onun yolunu açmaktan, kendisini serbest bırakmaktan başka bir şey düşünmüyorum. Nereyi isterse, oraya çıksın, gitsin!» dedi.

Fakat, Şimr b. Zilcevşen «Eğer, sen, böyle yapar, canının istediğini yapmaktan çekinmiyen bu kişiyi serbest bırakırsan, onu, bir daha sarsamaz, tit-retemezsin!» dedi. [165]

İbn-i Ziyad, Hz. Hüseyin´i, Yezid´e göndermek isteyince de, Şimr: «Allah´ın, senin eline düşürdüğü düşmanını Yezid´e mi göndereceksin? O, senin hükmüne boyun eğip teslim olmadıkça, hayır!» dedi. [166] îbn-i Ziyad, Şimr´in bu husustaki görüşlerini benimsedi ve tatbika girişti.[167]

Îbn-i Ziyad´ın Hz. Hüseyin Hakkında Ömer b. Sa´d´e Verdiği Emirler :

îbn-i Ziyad, Ömer b. Sa´d´e şöyle yazdı :´´

«İmdi, yazın bana erişti. Andığın şeyleri anladım. [168]

O, şimdi, bizim pençemize, ağımıza düşmüş bulunmakta ve kurtulmayı ummaktadır.

Halbuki, vakit, kaçıp kurtulma vakti değildir! [169] Yezîd b. Muaviye´ye bey´at etmelerini Hüseyin´e teklif et.

O ve bütün Eshabı bunu yaptıkları zaman, bana bildir. Gereği düşünülür, bu husustaki buyruğum sana gelir!»

Bu yazı, Ömer b. Sa´d´e geldiği zaman «Ben, zâten, îbn-i Ziyad´ın sulh ve selâmet kabul etmiyeceğini tahmin etmiştim!» dedi. [170]

Bundan sonra, îbn-i Ziyad´dan Ömer b. Sa´d´e şu yazılı emir geldi:

«şimdi, Hüseyin ve Eshabile su araşma geril! Temiz, pak, mazlum Mü´-minler Emîri Osman b. Affan´a yapıldığı gibi, onlar da, sudan bir elamla bile tatmayacaklardır!»[171]


Hz. Hüseyin´le Esbabının Susuz Bırakılmaları îçin Tedbir Alınması:

Ömer b. Sa´d, İbn-i Ziyad´ın yazısını alır almaz, beş yüz süvari ile gidip su yolu üzerini tutmasını, Hz. Hüseyin ve Eshabile su arasına gerilerek ´onların sudan bir damla bile içmelerine meydan vermemelerini Amr. b. Hac-cac´a [172] emr etti.

Bu hâdise, Hz. Hüseyin´in şehâdetinden üç gün önce idi. [173]

Abdullah b. Ebî Husayn´m Küstahlığı ve Akıbeti:

Abdullah b. Ebî Husayn-ül Ezdi, su üzerine inen iri gövdeli leşj^rler arasında bulunuyordu.

Abdullah b. Ebî Husayn, Hz. Hüseyin´e «Ey Hüseyin! Suya mı bakıyorsun, Hiç bakma! O, gök´ün ortasında gibi sana yüksek ve uzaktır!´Ona, erişemezsin! Vallahi, sen, susuz olarak ölünceye kadar, ondan bir damla bile tadamazsm!» dedi.

Hz. Hüseyin «Ey Allah´ım! Onu, susuz olarak öldür ve temelli yarhğama!» diye düa etti.

Humeyd b. Müslim der ki «Vallahi, bundan sonra, onu, hastalığında ziyaret etmiştim.

Kendisinden başka ilâh bulunmayan Allah´a yemin ederim ki: onu, susamış, su içe içe ölen ye suya kanmayan deve hastalığına uğrayarak su içerken görmüşümdür.

O, durmadan su içiyor, suya kanmıyor, su, boğazına duruyor, kusuyor; sonra, tekrar içiyor, yine boğazına duruyor ve suyu geri çıkarıyordu!» [174]

Su îçin Yapılan Kavga:

Hz. Hüseyin´le Eshabmın susuzlukları şiddetlenince, Hz. Hüseyin, baba bir kardeşi olan Abbas b. Ali´yi çağırdı. Onu, otuz atlı ve yirmi piyade ile suya gönderdi. Suya gidenlerin yanlarında yirmi kırba vardı. [175]

Nâfi´ b. Hilâl, elinde bayrak olduğu halde, onların önünde ilerledi. Suya yaklaştılar;

Amr b. Haccâc, Nâfi b. Hilâl´a «Ne için geldin?» diye sordu.

Nâfı b. Hilâl «Bizi men ettiğiniz şu sudan içelim diye geldik!* dedi.

Amr b. Haccac «Git, afiyetle iç!» dedi.

Nâfi b. Hilâl «Hayır! Vallahi, Hüseyin, susamış ve Eshabından olan kişiler ona bakıp dururlarken, ben, ondan bir damla bile içmem!» dedi.

Amr b. Haccac «Onların su içmelerine yol yoktur. Çünki, biz, buraya, onları sudan men için konulduk!» dedi.

Nâfi b. Hilâl, piyade arkadaşlarından yakınlarına gelmiş olanlara «Kırbalarınızı doldurunuz!» dedi.

Piyadeler, kırbalarım doldurmağa koyulunca, Amr b. Haccac ve arkadaşları, onların üzerine yürüdüler.

Abbas b. Ali ile Nâfi b. Hilâl da, Amr b. Haccac ile arkadaşlarına saldırarak onları piyadelere müdahaleden men ettiler; doldurulan su kırbalarının, karargâhlarına ulaştırılmasını sağladılar.

Nâfi b. Hilâl, Amr b. Haccac´ın adamlarından ve Suda´ kabilesinden bir adamı kavga sırasında hafifçe mızraklamıştıl Ona, mühim bir şey yapmadığını sanıyordu. Sonradan, yarası deşilip adam, öldü. [176]


Konu Başlığı: Ynt: Kerbela Faciası-2
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 20 Şubat 2010, 21:20:05
[1] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 67-68.

[2] Taberî-Tarih c. 6, s. 212-213

[3] Dineveri-Kitabül´ahbar s. 241

[4] Taberi-Tarih c. 6, 3. 213

[5] Dineverİ-Kitabül´ahbar s. 241

[6] Yükubî-Tarih c. 2, s. 243

[7] Mes´ûdi-Murûcuzzeheb c. 3, s. 70

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 68-69.

[8] Taberi-Tarih c. 7, s. 58-59

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 69-71.

[9] Taberi-Tarih c. 6, s. 213-114

[10] Mes´ûdi-Murûcuzzeheb c, 3,.s.69

[11] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 71-72

[12] Taberi-Tarih c. 6, s. 214

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 72.

[13] Taberi-Tarih c. 6, s, 214-215

[14] Dineveri-Kitabürahbar s. 242

[15] Taberi-Tarih c. 6, s. 215

[16] Dineveri-Kitabül´ahbar s. 242

[17] Dinaveri-Kitalbül´ahbar s. 242, Taberi-Tarih c. 6, 215

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 73-74.

[18] Taberi-Tarih c. 6, s. 211.

[19] Taberi-Tarih c. 6, s. 2li, Dineverİ-Kitabül´ahbar s. 243

[20] Taberl-Tarih c. 6f s. 224

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 74.

[21] Dineveri-Kitabürahbar s. 243

[22] Taberi-Tarih c. 6, s. 216

[23] Dineveri-Kitabül´ahbar s. 243

[24] Taberi-Tarih c. 6, s. 216

[25] Taberi-Tarih c. 6, s. 216, Dineveri-Kitabül´ahtaar s. 243

[26] Dineveri-Kitabül´ahbar s. 243

[27] Dineveri-Kitabül´ahbar s. 243,

[28] Dineveri-Kitabül´ahbars.243.

[29] Taberi-Tarih c. 6, s 216.

[30] Dineveri-Kitabürahbar s. 243

[31] Taberi-Tarih c. 6, s. 216

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 74-75.

[32] Mes´ûdî-Murûcuzzeheb c. 3, s. 65

[33] Taberi-Tariü c. 6, s. 216

[34] Mes´ûdî-Murûcuzzeheb c. 3, s. 65

[35] Dinevari-flCitabuTahbar s. 244

[36] Zehebi-Âlâmünnübelâ c. 3, s. 197

[37] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 76-77.

[38] Ebülfida-Elbidaye Vennihâye c. 8, s. 165

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 78.

[39] Taberİ-Tarih c. 6, s. 216-217

[40] Taberi-Tarüı c. 6, s. 216-217, Dinaveri-Kitabül´ahbar s. 244

[41] Dmaveri-Kitabürahlbar s. 244

[42] Mesıidi-Murûcuzzeheb c. 3, s. 64, 65

[43] Zehebî-Âlâmünnübelü c. 3, s. 200

[44] Mes´ûdi-Murûcuazeheb c. 3, s. 65, Zehebî-Âlâmünnübelâ c. 3, s. 1S6, Ze-hebî-Tarüml´islâm c. 3, s. 12

[45] Zehebî-Alâmünnübelâ c. 3, s. 196, Tarihül´islâm c. 3, s. 12

[46] Dineverî-Kitabürahbar s. 244

[47] Taberi-Tarih c. 6, s. 217

[48] Mes´ûdî-ıMurûcuzzeheb c. 3, s. 65

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 78-80.

[49] Taberi-Tarih c. 6, s. 215-216

[50] Mes´ûdî-Murûcuzzeheb c. 3, a. 66

[51] Taberi-Tarih c. 6, s. 216

[52] Mes´ûdî-Murûcuzzeheb c. 3, s. 66

[53] Taberi-Tarih c. 6, s. 216

[54] Mes´ûdi-Murücuzzeheb c. 3, s. 66

[55] Taberi-Tarih c. 6, s. 216

[56] Taberi-Tarih c. 6, s. 216, Mes´ûdi-Murûcuzzeheb c. 3, s. 66

[57] Mes´ûdİ-Murûcuzaeheb c. 3, s. 66

[58] Taberi-Tarih c. S, s. 216, Mes´ûdi-Murûcuzzeheb c. 3, s. 66

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 80-82.

[59] ibn-i Abd-i Rabbih-Ikdülferld c. 2, s. 220, Zehebİ Alâmûnnübelâ c. 3, s, 196

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 82-83.

[60] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 83.

[61] Zehebi-Alâmünnübelâ c. 3, s. 197

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 83.

[62] Zehebî-Âlâmünnübelâ c. 3, s. 200

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 84.

[63] Taberi-Tarih c. 6, s. 215

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 84.

[64] Taberi-Tarih c. 6, s. 223

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 84.

[65] Taberi-Tarih c. 6, s. 217-218

[66] Dine veri -Ki tabül´ahlbar s. 244

[67] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 84-85.

[68] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 85.

[69] Taberi-Tarili c. 6, s. 218-219

[70] îbn-i Esîr-Üsdülgabe c. 2, s. 21

[71] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 85-86.

[72] Taberi-Tarih c. 6, s. 219-220

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 86-87.

[73] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 87.

[74] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 87

[75] Zehebî-´Iâmünnübelâ c. 3, s. 2O4205

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 87

[76] Dineveri-Kitabül´ahbar s. 245

[77] Taberi-Tarih c. 6, s. 218

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 88

[78] Taberi-Tarih c. 6, s. 223, Dineveri - Kitabül´ahbar s. 245-246

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 88-89

[79] Dineveri-KitabüFahbar s. 243

[80] Taberi-Tarih c. 6, s. 222

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 89

[81] Tabcri-Tarih c. 6, v 22´,, Dineveri-Kıtabül´ahbar s. 246

[82] TaberîTarih c. 6, s. 230

[83] Taberi-Tarih c. 6, s. 224

[84] Taberi-Tarih c. 6, s. 224, Dineveri-Kitabül´ahbar s. 246

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 89-90

[85] Dineveri-Kitabül´ahbar s. 246

[86] Taberi-Tarîh c. 6, s. 224

[87] Dtneveri-Kitabür&hbar s. 246

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 90-91

[88] Taberi-Tarih c. 6, s. 224

[89] Dineveri-KJt&bül´ahbar s. 246

[90] Taberi-Tarihc. 6, s. 224

[91] Dineveri-Kitabül´ahbar s. 247

[92] Taberi-Tarih c. 6, s. 224-225

[93] Dineveri-Kitabül´ahbar s. 247

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 91-92.

[94] Taberi-Tarih c. 6, s. 225

[95] Dineveri-KitaMl´ahlbar s. 247

[96] Taberi-Tarih c. 6, s. 225

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 92-94

[97] Zehebi-Âlâmünnübelâ c. 3, s. 201

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 94

[98] Taberi-Tarih c. 6, s. 211, Dine veri -Ki tabül´ahbar s. 247

[99] Dineveri-KitabüFahbar s. 247-248

[100] Taberi-Tarih c. 8, s. 211

[101] Dineveri-Kitabül´ahbar s. 248

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 95

[102] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 95

[103] Taberi-Tarih c. 6, s. 226

[104] Dineveri-Kitabürahbar s. 248

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 96.

[105] Zehebî-Âlâmünnübelâ c. 3, s. 201*202

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 96.

[106] Dinoveri-Kitabül´ahbar a. 248

[107] Taberî-Tarih c. 6, s. 226

[108] Dineverl-KitabüTahbar s. 246

[109] Taberi-Tarih. c. 8, s. 226

[110] Dineveri-Kitabül´ahbar s. 248

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 97.

[111] Taberi-Tarih c. 6, s. 227

[112] Dineverİ-KitabüTahbar s. 248

[113] Taberi-Tarih c. e, s. 227

[114] Dineveri-Kitabül´ahbar s. 249, Taberi-Tarih c. 6, s. 227

[115] Taberi-Tarih c. 6, s. 227

[116] Dineveri-Kitalbül´ahbar s. 249

[117] Taberi-Tarih c. 8, s. 228

[118] Dineveri-Kitabül´ahbar a. 249

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 97-99.

[119] Taberi-Tarih c. 6, s. 228

[120] Dineveri-Kitabül´ahbar s. 249

[121] Taberi-Tarih c 6, s. 228

[122] Dineveri-Kitabül´ahbar s. 249

[123] Dineveri-Kitabül´ahbar s. 249, Taberi-Tarih c. a, s. 228

[124] Taberi-Taiih c. 6, s. 228

[125] Dineveri-Kitabül´ahbar s. 249

[126] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 99-100.

[127] Taberi-Tarih c. 6, s. 228

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 100-101.

[128] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 101-102.

[129] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 102.

[130] Taberi-Tarih c. 6, s. 229

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 102-103.

[131] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 103-104.

[132] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 104-106.

[133] Taberi-Tarih c 6, s. 229-231

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 106-107.

[134] Dineveri -KitalbüTahbar s. 250-251

[135] Taberi-Tarih c. 6, s. 231

[136] Ubeydullâh b. Hürr, Hz. Hüseyin´in, Mukatü köşkünde yaptığı yardım-dâvetine icabet etmediğinden dolayı sonradan çok pişmanlık duydu. Teessürlerini şiirle dile getirdi. (Dineveri-Kitabürahbar s. 262)

İbn-i Ziyad, Hz. Hüseyin´in şehadetinden sonra, Küfe Eşrafını yoklatmış-ti. Ubeydullâh b. Hürr´ü göremedi.

Günlerden sonra, Ubeydullâh b. Hürr gelip îbn-i Ziyad´in yanma vardı. İbn-i Ziyad, ona «Ey Hürr´ün oğlu! Nerelerde İdin?- diye sordu. Ubeyedullah -Hasta idim» dedi.

İbn-i Ziyad Kalb hastası mı, yoksa, beden hastası mı idin?» diye sordu. Ubeydullâh «Kalbim hastalanmaraıştır. Bedenime gelince, Allah´a şükürler olsun ki: ona da, sıhhat ve afiyet verdi!» dedi.

İbn-i Ziyad «Yalan söyledin. Sen, düşmanlarımızla birlikte idin!» dedi. Ubeyduîlâb. -Eğer, senin düşmanınla -birlikte bulunsaydım, bulunduğum yerim görülürdü. Benim gibi bir kimsenin yeri gizli kalmazdı!» dedi.

tbn-i Ziyad, bir müddet onunla ilgilenmedi.

Ubeydullah b. Hür de, İbn-i Zİyad´m yanından kalkıp atına ibindi.

tbn-i Ziyad «Hürr´ün oğlu, nereye gitti?- diye sordu.

-Şimdi çıkıp gittil» dediler.

-Onu, hemen yanıma getiriniz!» dedi.

Polisler, Ubeydull&h´ı buldular. «Valinin dâvetine icabet et!» dediler.

Ubeyduliah, onlara atını verip «Ona haber veriniz ki: ben, ona, vallahi, hiç

bir zaman itaat ederek gelmem!» dedi. Sonra, Ahmer b. Ziyad-üt Tâi´nin

evine gitti. Orada, adamlarile toplandılar. Sonra da, Kerbelâ´ya gittiler.

Oradaki şehitlere baktılar. Onlara mağfiret dilediler. Oradan ayrılıp Medâ-

İn´e vardılar. (Taberi-Tarih c. 8, s. 270)

[137] Dineveri-Kitabürahbar s. 250-251

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 107-109.

[138] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 109-110.

[139] Taberi-Tarih c. 6, s. 231-232 110.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 110.

[140] Taberi-Tarih c. 6, s. 232, Dineveri-Kitabül´ahlbar s. 251

[141] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 110-111.

[142] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 111.

[143] Taberi-Tarih c. 6, s. 232

[144] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 111-112.

[145] Dineveri-Kitabül´ahbar s. 252

[146] Dineveri-Kitabül´ahbar s. 252, Taberi-Tarih, c. 0, s. 232

[147] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 112-113.

[148] Taff: Küfe taraflarında Fırat kıyısında otsuz, susuz, ıssız, çöllük bir yerin ismidir. Kerbelâ ise; Taff da Hz. Hüseyin ile Eshabmm şshid edildikleri yen dir.

[149] Kerbelâ, Kerbele kelimesinden geimiş olup ayaklarda gevşeklik bulunmak, yürürken balçık içinde yürür gibi olmak manasına gelir. Kerbslâ´ya, ihtimal ki mevkiinin fbu gevşekliğinden, kötü kumluk bir yer oluşundan dolayı bu isim verilmiştir. (Yakut-Mucem-el Buldan c. 4, s. 36,445)

[150] Dineveri-Kitabü?l-ahbar s. 252-253

[151] Dineveri-Kitabü?l-ahbar s. 253

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 113.

[152] Aluned b. Hanbel-Müsned c. I, s. 85, Zehebi-Tarihul´islam c. 3, s. 10, Ebülfida-El´Bidâye Ven Nihaye c. 8, s. 199

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 113-114.

[153] Taberi-Tarih c. 6, s. 232-233

[154] Zehebi-Âlâmünnübelâ c. 3, s. 202

[155] Taberi-Tarih c. 6, s. 220

[156] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 114-115.

[157] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 115-116.

[158] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 116.

[159] Taberi-Tarih c. 6, s. 233-234.

[160] Dineveri-Kitabül´ahbar s. 253-254.

[161] Ta´beri-Tarih c. 6, s. 234.

[162] Taberi-Tarih c. 6, s. 234, Dine veri-Ki tabül´ahbar s. 254

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 117.

[163] Dineveri-Kitabül´ahbar s. 254

[164] Taberi-Tarilı c. 6, s. 234

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 118.

[165] Zehebî-Âlâmünnübelâ c. 3, s. 202

[166] îbn-i Abd-i Rabbih-Ikdülferid c. 2, s. 217

[167] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 118.

[168] Taberi-Tarih c. 6> s. 234

[169] Taberi-Tarih c, 6, s. 234, Zehebi-Alâm. c. 3, s. 202

[170] Taberi-Tarih c. 6, s. 234, Dineveri-Kitabürahbar s. 254

[171] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 118-119.

[172] Amr b. Haccac, Hz. Hüseyin´e (Gel!) diye yazı yazanlardandı.

[173] Dineveri-Kîtabül´ahbar´s. 255, Taberi-Tarih c. 6, s. 234

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 119.

[174] Taberi-Tarih c. 6, s. 234

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 119-120.

[175] Taberi-Tarih. c. 6, s. 234f Dineveri-Kitabül´ahbar s. 255

[176] Taberi-Tarih c. 6, s. 234-235

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 120.


Konu Başlığı: Ynt: Kerbela Faciası-2
Gönderen: zahdem üzerinde 20 Şubat 2010, 23:59:36
islam dünyasında tamir edilemez bir hasar meydana getiren bu elim olaydan ders çıkarabilmek tüm müslümanların vazifesi olmak durumundadır