> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Eğitim > Mükafat ve Ceza > Batı Eğitim Sisteminde Disiplin, Mükâfat ve Ceza
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Batı Eğitim Sisteminde Disiplin, Mükâfat ve Ceza  (Okunma Sayısı 2421 defa)
06 Kasım 2010, 02:01:40
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 06 Kasım 2010, 02:01:40 »




 
B. Batı Eğitim Sisteminde Disiplin, Mükâfat ve Ceza

Günümüz Batı eğitim sisteminde, genellikle demokratik anlayış şemsiyesi altında, baskı ve cezalandırma yerine, çalış­mayı motive eden ölçülü bir disiplin anlayışının hakim olduğu söylenebilir. Ancak Batının bu günlere, birçok evrimden geçe­rek ulaştığı da gözden uzak tutulmamalıdır. Özellikle filozof ve eğitimcilerin zaman zaman eğitimde devrim yaparak yeni bir çığır açan görüşleri, Batı eğitim sistemindeki evrimi gerçekleşti­ren en önemli dinamiklerdir. Bu dinamiklerin tesbiti amacıyla, Batı eğitim sisteminin,Orta Çağ öncesi ve sonrasındaki durumunu ve bu süreç içinde yaşayan filozof ve eğitimcilerin görüş­lerini belirleyici bilgiler aynı görüşü paylaşanlar arasında krono­lojik sıra gözetilerek verilecektir.

 
1. Ceza Anlayışına  Karşı  Olanlar
 

Eğitimde dayak anlayışına ilk olarak Romalı pedagog M. Fabius Quintilianus'un (M.S.35-96) karşı çıktığı söylenmek­tedir. O, eğitim-öğretimde bedenî cezalar verilmesine karşı çı­karak, çocukları hiçbir zaman dövmemeyi, dayağın çocuğu yüzsüz ve korkak yapacağını, uyarı ve azarlama ile uslanmayan çocuğun esirler gibi dayağa da alışabileceğini savunarak dayak cezasına başvurmayı öğretmenlerin kayıtsızlığına bağlamaktay­dı. Quintilianus, disiplin metodu olarak çocukları birşeylerle meşgul etmek ve bu meşguliyetleri esnasında onları devamlı denetim altında tutmak yolunu tavsiye etmekteydi. [64] Antik Ro­ma eğitimcilerinden C. Plutarch (M.S.46-125) da çocuklara yararlı bilimlerin öğretilmesini, dayak ve kötü sözler yoluyla de­ğil, iyi tasarımlar ve iyi öğütler aracılığıyla gerçekleştirmenin doğru olduğuna inanmaktaydı. [65]

M.S. 500'lere kadar uzanan zaman dilimi içinde "Antik Çağın" Hristiyanlaştırılmasıyla, Antik kültüre ve bu kültürün eğitim unsurlarına karşı Hristiyanlık belirli bir cephe almaya başladı. Bu arada, Antik eğitimin, Hristiyanlık ilkelerine uygun düşecek tarzda değiştirilmesi için çaba sarfedildi. Ancak Hristi­yanlık kültürü, din olarak müesseseleştiği andan itibaren insa­na aslında hiç değer vermemiş, onu geri plâna itmiştir. Hatta "ilk günah"[66] teorisi yoluyla insanı günahkâr bir varlık haline düşürmüştür. [67] İşte bu devrede Antik kültür ile Hristiyanlık ara­sındaki ilk önemli sentezi yapan Aurelius Agustinus (354-430), o devrin okullarında verilen cezaları   hatırlayarak, "tekrar çocuk olması teklif edilse, herkesin dehşetten irkileceğini ve ölümü tercih edeceğini" ifade etmektedir.[68]

M.S. 476 yılında Batı Roma İmparatorluğu'nun yıkılma­sıyla birlikte başlayan ve 1500'lere kadar varan zaman dilimi, Orta Çağ olarak adlandırılmaktadır.[69] Orta Çağ'ın düşünce sis­temi gibi eğitimi de "skolastik" [70] kavramı ile karakterize edilir. Bu yönüyle Orta Çağ, kendinden önceki ve sonraki devirler­den tamamiyle ayrılmaktadır. Eğitim tarihçisi Kansu, skolastik devrin özelliklerini şu ifadeleriyle açıklamaktadır:

"Skolastik devrin taallüm, tefekkür ve talim tarzı, mütema­di kitaplara, üstadlara, otoritelere dayanmak ve onların bulduk­ları-hakikatler dairesinde mahsur ve mevkuf kalmaktır. (...) Skolastiğin ilim cephesi bu kadar dar olduğu gibi, inzibatı da pek sertti, itaati temin etmek için, işkencelerin bütün şekilleri­ne müracaat olunurdu. Aç tutmak, hapsetmek, değnekle döv­mek, kamçılamak., hepsi vardı."[71]

"Antik kültürün yeniden doğuşu ya da yenileştirilmesi"[72] olarak kabul edilen Rönesans, daha Orta Çağ'ın içinde ve özellikle son iki yüzyılında (1300-1500) oluşmaya başlamıştı. Özellikle XIII ve XIV. yüzyıllarda kurulan önemli üniversitelerin bu konuda büyük rolü vardı. [73] Bu süreç içinde Rönesansla bir­likte gelişen hümanizm akımı,[74] Orta Çağ'ın pedagojik anlayışına radikal bir şekilde karşı çıkarak Yunan ve Roma felsefeleri ve eserlerinden faydalanarak, insan tabiatına uygun bir peda­goji anlayışını savunmaktaydı. [75] Hümanistler, eğitimin merke­zinde tanrı ya da kilise doğmaları yerine "insanı" kabul etmek­teydiler. Böylece Rönesansın ferdiyetçiliği eğitim alanında da yankısını bulmuştu. Buna göre, Orta Çağ'ın geleneksel otori­ter eğitim stili yerine, ferdiyetçilikten güç alan yeni bir liberal eğitim üslubu geçmişti. Bunu, öğretmen-öğrenci ilişkilerinde ve özellikle "dayakla eğitim" anlayışına karşı takınılan tavırda açık­ça görmek kabil idi. [76]

Rönesans akımının ilk olarak çıktığı yer olan İtalya'da XV ve XVI. yüzyıllarda hümanist pedagogların varlığı bilinmektey­di. Ancak bu pedagoglar genellikle prens ve aristokratların eği­timiyle ilgilendikleri için, onların hümanist eğitim teorileri yal­nızca seçkin zümrelere yönelmiş ve halka ulaşamamıştı. Ne var ki, İtalyan hümanizminin en geniş sistematik eserini, "Çocukla­rın Eğitimi Üzerine" adıyla, yine İtalyan pedagog Maffeo Vegio (1406-1458) yazmıştı. İnsanın doğuştan ne "mutlak iyi" ve ne de "mutlak kötü" olduğunu, ancak her iki unsuru da içinde taşıdığını ifade eden Vegio, bu görüşüyle Hristiyanlıktaki klasik "aslî günah" ve "insanın kötü oluşu" fikirlerine karşı çıkmıştır. Öte yandan dayağın aleyhinde bulunmuş ve eğitim öğre­timde anne babaların örnek olmaları gerektiğini savunmuştu. [77]

XV. yüzyılda çok sayıda Alman öğrencinin, öğrenim gör­mek üzere İtalyan üniversitelerine gitmeleriyle, hümanizm Al­manya'ya da taşınmış oldu. Avrupa hümanizmi pedagoji ala­nında Quintilianus'a bağlılığıyla bilinen Hollandalı Desiderus Erasmus (1467-1536) ile en yüksek noktasına ulaştı. [78]

Erasmus, öğretimin özel hocalar yoluyla değil, bir kamu kuruluşu olan okulda herkes için ortak olarak yapılmasını iste­mekteydi. Diğer hümanistler gibi, o da bedenî cezalar verilme­sine karşıydı. Gençliğinde yakından tanıdığı Orta Çağ tarzı eğitim-öğretimi reddederek, okulu bir "dayakhane" durumuna dü­şüren, içinde sopa şakırtıları, ağlayış ve hıçkırık sesleri, tehdit ve azarlamalardan başka birşey duyulmayan bu eğitim tarzına karşıydı. Hatta, "bir yığın kötek, tehdit ve hakaretlerle, öğren­cilerin kafasına alfabeyi sokmak için 3-4 yıl uğraşan öğretmen­lerden" bahsederek şöyle demişti: "Çocuklarla müzakere ederken aman ne müthiş patırtı yapar, ne kadar çok dayak atarlar!.. Bunlar gençliğin eğitimcileri değil, birer cellat ve kasaptır."[79]

Rönesans, hümanizm ve reform akımlarına sahne olan XIV-XV. yüzyıllardan sonra XVII. yüzyıl tarihe "Metod Çağı" olarak geçmiştir. Bu yüzyılın reformcu eğitimcilerinden biri olan [80] Wolfgang Ratke (1571-1635) kendi didaktik ilkeleri­ni belirlerken, çocuklarda öğrenme isteğini artırmak için, eski­den beri uygulanagelen geleneksel "bedenî ceza'ların kaldırıl­ması gerektiğini ifade etmekteydi. Almanya'daki reform hare­ketlerine de öncülük eden Ratke, baskı ve zorlama ile hiçbir şey yaptırılmaması kanaatindeydi. Çünkü çocukları okutmak için dövmek ona göre doğru bir davranış değildi. [81]

XVII. yüzyılın önemli pedagoglarından J. Amos Comenius (1592-1670) da öğretimin sert ve sıkıcı olmaması gerek­tiğini savunmaktaydı. Comenius'a göre, dayak cezası okullar­dan kalkmalıdır.Çocuklar baskı altında bulunmadan en kolay bir tarzda, adeta kendiliğinden ilerlemeye götürülmelidir

Bununla birlikte çocuk, dayağa başvurmamak şartıyla sık sık denetlenmelidir. Comenius, okulda bütün öğretmenlerin güleryüzlü ve yumuşak olmalarının gereğine de inanmaktaydı. [82]

Metod Çağı'nın bir başka filozofu olan François Fenelon (1651-1715) eğitim üslubu olarak otoriter bir eğitim tarzını değil, ılımlı bir eğitimi öngörmekteydi. Ona göre, çocuğa emirler vermekten kaçınılmalıdır. Fenelon, bir okulda disiplin ve intizamın sağlanabilmesi için öncelikle öğretmenin, öğrenci­sinin sevgi ve saygısını kazanması gerektiğini ifade etmekteydi. Cezalar ve tehdit yerine, öğrencinin onur duygularına başvu­rulmalıdır. Bunun için onlardan iyi hareket edeceklerine dair sözler alınmalı ve okulun bütün disiplin ve intizamı bu sözler üzerine dayandırılmalıdır. [83]

XVII. ve XVIII.yüzyıllarda hakim cereyanlardan biri olan "Aydınlanma Akımı'nın ana kaynaklarından birisi İngiliz Ampirist Felsefesi ve İngiliz ahlâk filozoflarıdır. İngiliz aydınlanma devrinin eğitim alanındaki en büyük temsilcisi ise John Locke (1632-1704) dur.[84]

Locke, eğitimin etkinlik derecesine büyük bir iyimserlikle bakmaktaydı. Ona göre, "on insandan dokuzunun, iyi yada kötü, faydalı ya da faydasız ...vs. oluşu, onların aldıkları eğiti­min bir sonucudur." [85]

Pedagoji alanında önemli görüşleri olan ve Rousseau'yu da etkileyen Locke, çocuklara bedenî cezalar verilmesinin ke­sinlikle karşısındaydı."Dayak ve kamçı pek bayağı bir disip­lin vasıtasıdır. Karakteri de bayağı yapar" demekteydi. [86]

Dayakla eğitime karşı olan Locke'a göre aşırı sertlik, çocu­ğun hür olan tabiatını yıkar. Köleci bir disiplin anlayışı da onda kölelik ruhu meydana getirir. Çocuklara sert muamele edilme­sini tavsiye etmek bir yana, eğitimde sert cezaların pek az fay­da sağlayacağı, buna karşılık çok kötü sonuçlar vereceği kanısında olan Locke, bu arada çocuk ruhunu da anlamak gerekti­ğine dikkat çekerek, şöyle demekteydi: "Kabul etmek lazım­dır ki, her çeşit karaktere sahip çocuklarla karşılaşmak mümkündür; bazıları ile başka türlü başa çıkılamaz." Bu sözleriyle Locke, bazen cezaya da başvurulabileceğini ifade et­mişti. Ancak o, bu gibi durumlarda öncelikle çocuğu utandıra­rak cezalandırma ve dayağa pek nadir başvurma taraftarıydı. Dayak cezasının da eğitimciler değil, hizmetçiler tarafından uy­gulanmasının daha doğru olacağı kanaatindeydi. [87]

Locke, çocuğun yetişmesinde menfaat, korku veya cezanın bir eğitim unsuru olarak kullanılmamasını ve çocuğun yalnızca onur kaygısıyla hareket etmesini istemekteydi. Ona göre baş­langıçta çocuklardan mutlak bir itaat istemek iyidir; fakat müm­k...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Batı Eğitim Sisteminde Disiplin, Mükâfat ve Ceza
« Posted on: 29 Mart 2024, 15:14:38 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Batı Eğitim Sisteminde Disiplin, Mükâfat ve Ceza rüya tabiri,Batı Eğitim Sisteminde Disiplin, Mükâfat ve Ceza mekke canlı, Batı Eğitim Sisteminde Disiplin, Mükâfat ve Ceza kabe canlı yayın, Batı Eğitim Sisteminde Disiplin, Mükâfat ve Ceza Üç boyutlu kuran oku Batı Eğitim Sisteminde Disiplin, Mükâfat ve Ceza kuran ı kerim, Batı Eğitim Sisteminde Disiplin, Mükâfat ve Ceza peygamber kıssaları,Batı Eğitim Sisteminde Disiplin, Mükâfat ve Ceza ilitam ders soruları, Batı Eğitim Sisteminde Disiplin, Mükâfat ve Cezaönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes