> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Edebiyat Eserleri > Makale Dünyası > Karla kaplı yollar bahara çıkar
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Karla kaplı yollar bahara çıkar  (Okunma Sayısı 1679 defa)
11 Mayıs 2011, 16:56:26
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 11 Mayıs 2011, 16:56:26 »



Karla kaplı yollar, bahara çıkar


Kalp düzelmeden diller düzelmiyor. Niyetler de öyle, ameller de öyle, diller de.
Ve o dillerden bir dilde, şu cümle son günlerde: “Kar yağışı sebebiyle…” diye başlayan bir cümle.
   
Ardından felâket haberleri geliyor peş peşe. Kanallar birbirleriyle yarış halinde. Akla gelebilecek en kötü senaryolar yazılıyor hemen. Oysa daha düne kadar kar yağışını hasretle bekleyen bizler değil miydik? Ne oldu da, birden söylemler değişiverdi? Sahi, nedir bu insanların tatminsizliği? Ne soğukla başları hoş, ne de sıcakla…
Oysa, gülün yanında dikeni de yok mu? Elbette bunu ayırabilecek feraset insanda yoksa kimde vardır?
Her nimet gibi kar da şükür ister, tefekkür ister. Tefekkür de zaten bir nevi teşekkürdür, şükürdür. Rabbimize bir hamddir. Binlerce metre yüksek mesafelerden düşmesine rağmen inişindeki ve indirilişindeki zarafete bir bakar mısınız?
Kar tanelerinin birbirine bitişmeden, üst üste binmeden, balya balya paketlenip gönderilmeden, dünyamız için gerçek bir felâkete dönüşmeden, tek tek ve tane tane, kusursuzca indirilişini hayretle seyretmesi gerekirken, ne oluyor bu insanlara, nedir bu gariplikler, nedir bu hayretten uzak gözler ve sözler?
Hadi biz alıştık, unuttuk diyelim bu güzelliği. Oysa çocuklar için her dem yeni, yepyeni. Bir de onların gözleriyle bakmalıyız. O tatlı sevinç çığlıklarını duymalıyız. Onlardan yükselen her ses, bir şükür nağmesidir aslında. Rabbimizin nimetine, kış ortasındaki bu hediyesine şükür dolu, hamd dolu seslerdir bunlar.
Göremediğimiz, ama görür gibi inandığımız bir gerçek vardır. Birbirine hiç benzemeyen bu beyaz zerrelerin ve kristal tanelerin indirilişine şahitlik eden melekler vardır. Bu harika manzarayı kaçırmayan görevliler vardır. Meleklerden bir kısmının görevi de, Cenâb-ı Hakk’ın sanatını tefekkürdür. İnsanın ülfet ettiği ya da göremediği eserlerdeki incelikleri, harikalıkları seyredip müşahede etmektir. O sınırsız sayıdaki eserleri seyredecek hadsiz ve hesapsız görevli melekler vardır.
İşte, meleklerden bir kısmı da bunlardır. Her kar yağdırıldığında, semadan yeryüzüne kelebekler gibi uçuşa gönderildiğinde, aklı başında ve kalbi yerinde olan iman sahipleri bunu düşünmeden edemezler. Rablerini zikretmeden duramazlar. Tefekkür vazifesini yapan bir insan da, meleklerle omuz omuza gelir adeta. Bu ne güzel bir imandır... Bu ne güzel bir manzaradır…
İmanımızın gereği olarak bu harika ve ince işleri düşünmeden duramayız. Nasıl oluyor, nasıl yapılıyor, nasıl gönderiliyor diye sormadan edemeyiz. Birbirine hiç ama hiç benzemeyen tanelerin her birini bilerek gönderen ve üstündeki şekillere farklı farklı imzalar, mühürler basan Rabbimiz, bize gökler dolusu engin bir tefekkür imkânı sunar. Ve taneler sayısınca da teşekkür ve hamd fırsatı hazırlar.
Bu harika faaliyetin ardından hemen aceleyle olumsuzluklar üretmemeliyiz. Bir nebzecik olsun düşünmeliyiz. Soğuk yüzün arkasındaki sıcak ve şeker gibi tatlı meyveleri de düşünmeliyiz. Öyle değil mi? Hem karlar şunun şurasında dünyamızda kaç günlük misafirimizdi ki? Bizden razı olarak gitsinlerdi hiç olmazsa.
“Kulların bendeki ince sanatı okudular. Tel tel dökülüşümdeki ve gönderilişimdeki hikmeti gördüler. Bunu Senden bilip hamd ettiler. Şahidiyim yâ Rab!” demeliydi karlar.
Bizim için yerden göğe kadar yükselen dualar olmalıydı karlar. Madalyonun bir de bu yüzü de var.
Ya kazanıyoruz, ya kaybediyoruz bu sınavı her mevsimde. Bırakın Allah (cc) hakkında, birbirimiz için bile suizan üretmeye hakkımız yok. Suizanda bulunacaksak, bunu nefsimiz için yapabiliriz ancak. Çünkü nefs-i emmâremiz, her kötülüğü ister, Allah’tan gelen her nimetin üzerini örter, şükürden kaçıp nankörlük eder.
Şöyle bir düşünelim: Gören mi çok; görmeyen mi? İşiten mi çok; işitmeyen mi? Hastalıkla geçen günlerimiz mi çok; afiyetle geçen günlerimiz mi? Hastalıklı insan mı çok dünyamızda; sıhhatli olanlar mı? Fırtınalı, boralı, zelzeleli, selli, tsunamili geçen günlerimiz mi çok; dertsiz, felâketsiz, sıkıntısız geçen günlerimiz mi?
Unutuyoruz. Nice nimetlerle perverde olduğumuzu ve en güzel şekilde ağırlandığımızı unutuyoruz. Biz, Allah’ımızın (cc) misafiriyiz. Biz daha yaratılmadan önce sofralar serilmiş, nimetler dizilmiş. Bir bakın şu inceliğe. Maşallah barekâllah…
Bir de kendi evimizde ağırladığımız misafirlere bakalım. Sofralar, misafir geldikten sonra kuruluyor çok defa. Bir sürprizle misafir sayısı çoğalsa, ev sahibi darda kalıyor.
Bir bizim misafir edişimize bakalım, bir de Rabbimizin bizi bu dünyada ağırlayıp misafir edişine…
Sonsuz şükürler, sonsuz hamdler yaraşır en küçüğünden en büyüğüne kadar, bizleri sevindirdiğin için her nimetine, her hediyene. Çoğaltabilirsiniz olumlu örnekleri…
Olumsuz ya da şer gibi görünenlerin ise, hayatımızda ne kadar az olduğunu, hem de mini minnacık bir yer bile kaplamadığını o zaman görürsünüz, anlarsınız.
Hem merhametli ve şefkatli Rabbimiz hakkında hüsnüzan da bir ibadet değil midir?
Evet, Rahman ve Rahim olan Rabbimizin rahmet ve şefkati, gazabını geçmiştir. Bazı tefsirlerde buna şöyle bir yorum da yapılıyor:
Yani yokluktan varlığa tercih edilmişiz, yaratılmışız, gazapta bırakılmamışız. Bu dünyaya gelip gönderilip rahmeti tatmışız. Yoklukta bırakılıp unutulmamışız. Öyle değil mi? Dünyaya gelmekten ve bunca sayısız nimeti tatmaktan kim memnun değil ki?
Ey kalbim! Tut elimden. Bir duâ olup yüksel, yüksel dilimden…
Kâinatın ve insanın yaratılışlından asıl maksat, hayırlar ve güzellikler değil mi? Rabbimiz bizi sıradan bir dünyaya değil, özellikle seçtiği, hikmetle yaydığı ve döşediği, dest-i kudretiyle en güzel şekilde hazırladığı özel bir dünyaya gönderdi. *
Evet, elimizdeki bir lokmayı bile çiğnemeden yutamayız. Zahmetsiz rahmet yok. Zıtlar bir arada, şerler de hayırlarla beraberdir bu dünyada. Nice güzel sahnelerin bulunduğu upuzun bir şeridin içinden sadece bir tek şer karesini seçip onu büyütmek ve peşi sıra gelen güzellikleri unutmak, kaderi tenkit etmeye kalkışmak yakışmıyor insana. Kaderi tenkit eden, başını örse vurup kırıyor.
Ey insan! Sen, Allah’ın (cc) nice bin hikmetle yarattığı bir mahlûku değil misin? En değerli bir eseri olduğunu unuttun mu? Kur’ân’da İnsan Sûresi’ne bir bak, Rabbin seni en güzel bir suret üzere yarattığını hatırla.
Hikmetle baksa insan, neler görecektir, neler... Gören gözler, kusur görmezler. Hakkımız şikâyet değil, şükürdür. Hikmetini bilmek ve öğrenmektir. Tâ ki, şükürden uzak düşen gafiller defterine adımız yazılmasın diye…
Allah’ın (cc) öyle güzel, şükreden ve sabreden kulları var ki… Bunlardan biri de rahmetli Mehmed Selahaddin Şimşek kardeşimizdi. Onun karlı bir gecede yaşadıklarını sizlerle paylaşmak isterim. Cihat Zafer kardeşimizin o enfes üslûbuyla kaleme aldığı bu öyküyü zevkle ve ibretle beraber okuyalım.
Bakalım, öykünün sonunda o can alıcı soruyu kendimize sorabilecek miyiz? Böyle bir gecede biz orada olsaydık ne yapardık? O fedakârlığı göze alabilir miydik acaba?
***
Geceyi Isıtan Adam


Bu öyküyü, gerçek hayat öyküsüne borçlu olduğum, ustam M. Selahattin Şimşek’e…
Aceleyle indirilen kepenklerin sesi bile, her zamankinden daha soğuktu. Çatıların kovuklarından serçeler düşüyordu. Her şey üşümüş, donmuştu. Görülmemiş bir ayaz, sanki soğuk elleriyle çocukları, kadınları, işten çıkanları ittiriyor, evlerin kapılarına kadar buzdan nefesini enselerinden ayırmıyordu. İşte bu soğuk, en sonunda fırıncıyı da dükkânını kapamaya zorladı ve birkaç meczupla genç yazarı da Yeni Camii’nin yanındaki o ufak asmaaltı kahvehanesine girmeye mecbur etti.
Genç yazar her akşam olduğu gibi, bu akşam da, ustasını bekliyordu. Ustası da bir yazardı fakat hiç uzun yazmıyordu. Özdeyişler yazmak ve onlara uygun resimler bulup, posterler haline getirmekle meşhurdu. Kısa yazıyordu, fakat yazdıklarının etkisi ne de uzun sürüyordu… Büyük bir kafaydı o, herkes bu konuda aynı fikirdeydi. Onu dinlemek, tavsiye ettiği yazarları okumak, olayları ve fikirleri kavramakta değişik bakış açıları bulmanın yollarını öğrenmek, çevresinde yumak olmuş genç okur-yazarların da her akşamki değişmez törenleriydi… Bu törenin adı, yaşamanın anlamını keşfetmekti… Bu törenin adı, sevginin değerini bilmekti… Bu törenin adı, cömertlikti, mertlikti, fedakârlıktı. Bu törenin adı, insan olmaktı.
Genç yazar, bunları düşünürken, sanki hiç zaman geçmemişti. Kahvehanede meczuplardan başka kimse de yoktu. Demek herkes evindeydi ve pencerelerinden bakıyorlardı sokaklara, şehre… Ağaçların dalları karla yüklüydü. Kar, sokaklarda diz boyunu çoktan geçmiş, hâlâ birikiyordu. Bu küçük şehirde, o gece ağır ağır birikiyordu o kar ve soğuk ve ıssızlık... Bir çay daha söyledi genç yazar, ocakçı umursamadı, ağırdan aldı:
“Nerede? Gelmez belki bu akşam!”
“Olsun” dedi genç yazar.
Masasında açık duran kitapta yazılanları değil, geçen akşam ustasıyla konuştuklarını düşünüyordu:
“Sevdiğiniz şeylerden vermedikçe gerçeğe ermiş olamazsınız” demişti. Bu, Kur’ân’dan bir âyetti… Sonra tarih boyunca büyük fedakârlıklardan örnekler vermiş ve insanlığın yüce gönüllü insanlarla övünç duyduğunu anlatmıştı. İnsanlar, böylelerine “ermiş” diyorlardı…
Çayı soğumuştu. Yenisini söyledi. Küçük camlardan dışarısı artık görünmüyordu. Hem kar, hem buğu vardı pencerelerde. Nerede kalmıştı usta yazar? Saatlerdir geçmek bilmeyen zaman, çatıda birikmiş bir kar parçası gibi birden düşüverdi… Vakit aniden gece yarısını geçti… İyice meraklandı genç yazar. “Belki de gelmeyecek” diye düşündü. “Biraz daha bekleyelim” dedi. “Birazdan kalkarım. Başına bir şey gelmiş olmasın. Değildir umarım. Bu vakitte gelmez artık…” Bu iç konuşmalar, saat tam 01’i gösterirken kapının açılmasıyla kesildi. Gelmişti. Fakat bu saatte?
“Senin son otobüsün gitmedi mi...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Karla kaplı yollar bahara çıkar
« Posted on: 18 Nisan 2024, 18:03:22 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Karla kaplı yollar bahara çıkar rüya tabiri,Karla kaplı yollar bahara çıkar mekke canlı, Karla kaplı yollar bahara çıkar kabe canlı yayın, Karla kaplı yollar bahara çıkar Üç boyutlu kuran oku Karla kaplı yollar bahara çıkar kuran ı kerim, Karla kaplı yollar bahara çıkar peygamber kıssaları,Karla kaplı yollar bahara çıkar ilitam ders soruları, Karla kaplı yollar bahara çıkarönlisans arapça,
Logged
22 Şubat 2016, 20:50:22
Ruhane
Yeni Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 9.473


« Yanıtla #1 : 22 Şubat 2016, 20:50:22 »

Bütün geceler mecbur varır sabaha ve zahmetsiz rahmet olmuyor..Çok şükür ki her zorluğun ardından ferahlık en iyi şekilde geliyor Rabbimizden elhamdülillah..
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes