> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Kutul Kulub > İslam Dini´nin Beş Temeli Hakkındadır Kelime-i Tevhid Farzı
Sayfa: 1 [2]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İslam Dini´nin Beş Temeli Hakkındadır Kelime-i Tevhid Farzı  (Okunma Sayısı 3710 defa)
08 Ocak 2010, 17:44:45
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #5 : 08 Ocak 2010, 17:44:45 »



Onun ahir ete irtihalinden sonra bu yol kesintiye uğramış, izle-Hullet makamı, her halükârda sevilen ve istenen bir makamdır. İlm-i Batın ye marifet ehlinden hiç kimsenin hullet ilmine dair bir­şey yazdığını veya Allah´ın Kitabı´nda onu isteyenler hakkında bir­şey bulunduğunu ne gördüm, ne de işittim. Bu makamla ilgili bil-. giler, hadislerdeki birtakım işaretler ve rivayetlerdeki birtakım kıvrıntılardan ibarettir. Hullet makamı hakkında konuşmak, sevilen bir harekettir. Ancak bu makam, Allah Teala´nın gizli Kitabı´na tevdi edilmiş , O´nun korunmuş hitabında saklanmış bir makamdır. O, Allah Teala´nın kalpler ve gözler hakkındaki ayetlerinin sırrına gömülmüştür. O, secde ve sır ehlini bu sırra muttali kılmıştır: "Ki onlar, göfierde ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran ve sizin gizlediklerinizi de, açığa ^vurduklarınızı da bilmekte olan Allah´a secde etmesinler diye.."

(Neml/25)

Yine O, şöyle buyurmaktadır: "De ki: Onu göklerdeki ve yeryü­zündeki sırrı bilen indirdi". (Furkan/6)

Hasan el-Basri (ra) ´hullet´ makamıyla ilgili birtakım nakillerde  bulunmuştur. Bunlardan biri de şudur: Allah Teala, velilerinden bikrine şöyle vahyetmiştir: Ben, ancak zikrimden üşenmeyen, Ben´den başkasını önemsemeyen, yarattıklarımdan hiçbirini bana tercih et- meyen, ateşle dağlansa bile bunun acısını duymayan ve testereler- le doğransa testerenin derisine verdiği acıyı hissetmeyen kimseyi hulletime seçerim.

Halil İbrahim´den (as) şu söz rivayet edilmiştir:
Allah için sevi­şin, O´nun için latif olun, harcayın ve samimi olun. Allah Teala´nın kullarından birini -İbrahim (as)- ´Halil´ seçmesi bile O´nun kerem ve cömertliğini göstermez mi? Allah Teala´nın kullarına bahşettiği hul­let, O´nun ziyade lütfü ve nimetinin bolluğundan başkası değildir.

Allah Teala, keramet sıfatı gereği onları, lütuf sıfatı gereği de yakınlarını bu makama ilhak etmiştir. Böylelikle onları, verdiği ni­metin büyüklüğünden çok daha ileri bir tazime layık görmüş olur. Allah Teala geniş ve kerem sahibidir. En büyük lütuf da O´nundur. O, bir kulunu yükselttiğinde bütün sınırları aştırır. Kulunu alçalt-tığı zaman ise, sınırların bile altına indirir.

Cüneyd (ra) de bu makam hakkında bazı şeyler söylemiştir. Ör­neğin bir defasında ona ´Hullet´ makamı sorulduğunda şu cevabı vermiştir: O, muhabbetin zirvesi olup çok kıymetli bir makamdır. Akılları kuşattığı gibi nefsleri de unutturur. O, Marifetullah´uı en üst noktasıdır. Yine o, bu makam hakkında şöyle demiştir: Kul, Al­lah Teala´nın kendisini sevdiğini bilerek şunu söyler: Üzerimdeki hakkın ve nezdindeki itibarım için.. Allah Teala da ´Bana olan sev­gin için´buyurur. işte onlar, Allah Teala´ya nazlanabilen, O´na ünsiyet kuran ve meclisini paylaşanlardır. Allah Teala, onlarla arasındaki mesafeyi kaldırmış, uzaklığı gidermiştir. Onların söyledikleri birtakım söz­ler, avam nezdinde küfür olarak nitelenebilir. Çünkü onlar, Allah \ Teala´nın kendilerini sevdiğini, O´nun nezdinde itibar ve mevki sa"-hibi olduklarını bilirler.

ulemadan bir zat şöyle demiştir: "Allah Teala ile ünsiyet kuran­lara gelince onların marifetlerine ulaşma yolu yoktur". Cüneyd-i Bağdadi´nin de bu mealde bir sözü vardır. Benzer anlamda başka bir söz de, Hakani Mukırri tarafından bana nakledilmişti. Bu sözü kendisinden rivayet etmiş olmasaydık, akıllara acıyarak onların halini açıklamazdık. el-Mücelli´nin dediği gibi:

Senin senanı açıklayıp şerhetsenı de, Seni kitapta kitaptan tenzih ederim.

Şeyhimiz Ebu Bekir b. el-Cela (ra), şeyhlerimizden biri olâh Ebu´l-Hasan b. Salim´e (ra) bir mektup yazarak gaybi sırlarla ilgili birtakım meseleleri sormuştu. İbni Salim mektubu gördüğünde ye­re fırlattı ve ´Bu soruların sahibi nerde?´ diye sordu.

Mektup sahibinin Mekke´de olduğu söylenince şunu söyledi: Bunlara yazılı cevap veremem. O adama söyleyin, eğer cevap istiyorsa kendisi gelsin. Bu hadiseyi bana İbnul-Cela nakletmiş ve şöyle demişti: Bizim gizleyip şanını yücelttiğimiz hullet makamı, Allah Teala tarafından ancak bir makamda bulunan kula,.o ma­damla beraber verilir.

Buna göre ilk makam, hususi marifet makamı olmakta ve bati­ni sıfatı açıklamak suretiyle ta´arrufun (tanışmanın) gerçekleşme­sini temin etmektedir. Bundan sonra makam-ı mahbub olan husu­si muhabbet makamı ona dahil olmaktadır. Kul, işte bu makamdan sonra ´Hullet makamına yükseltilmektedir ki o; gaybi sırlara Arş´uı balkonlarından ve Kuds çadırlarından göz atma makamıdır. -Buraya dek anlattıklarımızdan çıkarılacak esas şudur: Allah Teala, marifet makamlarını ancak arif olana nasip eder. Bu ma­kamları, mahbub/sevilen makamında bulunanlara vermez. Muhib makamındaki kula, birtakım muhabbet makamlarını lütfedebilir. Ama ´Hullet´ makamını ancak arif ve halil olanlara bahşeder. Kul, ta´arruf makamı ile muhabbet makamını birlikte hakettiği zaman kendisine yukarda anlattığımız hullet makamı verilebilir.

Bu, kainatta izhar edilebilecek hakikatlerin en yücesidir. Riva­yete göre Allah Resulü (sav) ahirete irtihalinden üç gün önce halka hitap ederek şöyle buyurmuştur: "Muhakkak ki Allah Teala, -ken­disini kasdederek- arkadaşınızı ´halil/dost edindi, tıpkı İbrahim´i halil/dost edindiği gibi". [2]

Görüldüğü üzere Allah Resulü (sav) muhabbet makamında iken hullet derecesine yükseltilmiştir. O, bundan önce de muhib/seven makamından mahbub/sevilen makamına nakledilmişti. Mahbub-luk makamında da seçilmekle taltif edilmişti. O, ilk makam hak­kında şöyle buyurmuştur: "Muhakkak Allah Teala Musa´yı seçi-len/safiyy, beni ise sevüen/mahbub edinmiştir".

Şu halde ilahi lütfün başı seçme ya da hevadan arınıp saflaşma­dır. Bu saflaşmadan sonra muhabbet, ardından mahbub sıfatıyla daha fazla bir lütuf gelmektedir. Bundan sonra ise kuvvet ve isti­vasından sonra yüceler yücesine yükselmiş, O´na iki yay mesafesi, hatta daha yakın olmuştu. Herşey ardında kalmış, O´nunla yüzyü-ze duruvermişti:

Hiç hatırlamadığım şeylerden olan oldu, Hayır zannet ve haber hakkında soru sorma.

Çünkü ilimler arasında sorulması yakışık almayan ilimler de fardır. Bunlar, alim açıklamadıkça ısrarla sorulmaması gereken ilimlerdir. Yukarıda gördüğümüz ´hullet´ makamı da bu ilimlerden­dir. Ancak belli bir oranda, açıklayan kimsenin takdir ettiği kadari açıklanır. O, gereken miktarını da Rabbfne saklar. Zira o, O´na haj lil olduğu gibi O da kendisine Karib yani yakındır. Hullet, sonuç itii barıyla mahbub derecesinde bir makam olup bu yoldaki mükafaati ların sonunu teşkil eder.

Bilindiği üzere mahbub makamı muhib makamının, o da heva-iiın bulanıklığından arınma yani ´safa´ makamının üstündedir. Sii zin durumunuz da böyle olur ey okuyucu! Allah Teala size de ´safa} makamından sonra bir nasip, bir müşahede ve bir vecd verebiliri Yitirmek isteyene de nefsini yitirtir. Nübüvveti bol olan, marifete bağışı olandan daha hızlı gitmez. Çünkü Allah Teala, kendisine ve Resulü´ne (sav) itaat edenleri, peygamberlerin ve sıddıklarm sevi-! yesinde bir makama yükseltmiştir. !

Sladiklar, İsa´nın (as) nüzuluna kadar baki olacaklardır. Abdal olarak bilinen bu kimselerin dünya üzerindeki toplam sayıları üç yüzdür. Bunlar dışında Allah leala´nın takdir ettiği sayıda şehitler ve salihler vardır. Bu zümreler ise üç tabakadır. Hepsi de mukari rebun ve sâbikun/öne geçenler olarak tavsif edilirler.

Ancak bir sıddıkın imanı, bütün şehidlerin imanı miktarmda-dır. Bir salihin imanı ise, müslümanlarm avamından yüzbin kişi­nin imanına denktir. Hullette, haliller/dostlar dışında hiçbir ortak yoktur. Çünkü o, tek kişiye mahsus münferid bir haldir. Eğer ona! denk ve benzer bir makam ve kişi aransaydı, bu kesinlikle Ebu Bekr-i Sıddık (ra) olurdu.

Çünkü Allah Teala ona, diğer insanlara vermediği üç şey vermiş-j tir: Allah Resulü (sav) ona buyurdu ki:
"Allah Teala sana, ümmetim­den iman edenlerin tamamının imanı kadar iman verdi. Bana ise, Ademoğullanndan iman edenlerin tamamınınki kadar iman verdi"

Bu husustaki ikinci hadis-i şerif şöyledir: "Allah Teala´mn üç-! yüz ahlak esası vardır ki huzuruna bunlardan herhangi biri ve tevhid ile varan cennete girecektir. Bunun üzerine Ebu Bekir (ra) ´Ey Allah Resulü, bunlardan biri olsun bende var mı?´ diye sordu. Allah Resulü (sav) de ´Sende hepsi var ey Ebu Bekr! Bunların Allah için en sevimlisi de cömertliktir´ buyurdu".

Üçüncü hadis ise şöyledir: "Gökten sarkıtılmış bir terazi gör­düm. Ümmetimle kefelere kondum ve onlardan ağır bastım. Sonra Ebu Bekir bir kefeye, ümmetim diğerine kondu. Ebu Bekir de on­lara ağır bastı" [3] Görüldüğü gibi Allah Resulü (sav) ile Sıddık (ra) arasındaki tek fark peygamberlik derecesiydi. ..._.

Bugunkı Kütub da, imam olarak yedi büyüğün, kırk abdalın, yetmişlerin, üçyüze kadar hepsinin imamına denk bir imana sahip­tir. O, Ebu Bekir-i Sıddık´m (ra) yerini tutan zattır. Ondan sonra üç büyük gelir ki onlar, üç Halife´nin abdalıdırlar. Sonra yedi abdal, ardından on abdal, ardından üçyüz onüç abdal gelir ki bunlar, En-sar ve Muhacirlerden olan Bedir ashabının (ra) abdallar Ebu~3ekir-i Sıddık (ra) sahip olduğu bu büyük makam ve dere­ceye rağmen ´hullet´ makamında Allah Resulü´ne (sav) ortak olma­sı uygun görülmemiştir. Oysa kardeşlik makamında O´na ortaklık uygun karşılanmış, hatta şöyle bir hadis rivayet edilmiştir:

"Benim için Ali, Musa için Harun gibidir". Bu, kardeşlik (uhuv­vet) makamıdır. Hullet makamının yalnız Allah Resulü´ne (sav) mahsus olması hakkında bir delil de şu hadis-i şeriftir:

"Eğer insanlardan birini hal...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İslam Dini´nin Beş Temeli Hakkındadır Kelime-i Tevhid Farzı
« Posted on: 19 Nisan 2024, 09:50:40 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İslam Dini´nin Beş Temeli Hakkındadır Kelime-i Tevhid Farzı rüya tabiri,İslam Dini´nin Beş Temeli Hakkındadır Kelime-i Tevhid Farzı mekke canlı, İslam Dini´nin Beş Temeli Hakkındadır Kelime-i Tevhid Farzı kabe canlı yayın, İslam Dini´nin Beş Temeli Hakkındadır Kelime-i Tevhid Farzı Üç boyutlu kuran oku İslam Dini´nin Beş Temeli Hakkındadır Kelime-i Tevhid Farzı kuran ı kerim, İslam Dini´nin Beş Temeli Hakkındadır Kelime-i Tevhid Farzı peygamber kıssaları,İslam Dini´nin Beş Temeli Hakkındadır Kelime-i Tevhid Farzı ilitam ders soruları, İslam Dini´nin Beş Temeli Hakkındadır Kelime-i Tevhid Farzıönlisans arapça,
Logged
08 Ocak 2010, 17:50:02
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #6 : 08 Ocak 2010, 17:50:02 »

33. FASIL
İslam Dini´nin Beş Temeli Hakkındadır



Kelime-i Tevhid Farzı :




Bu beş temelin ilki, müminler için farz olan kelime-i tevhiddir. Ke-lime-i tevhidin faziletlerini şöyle sıralayabiliriz. O, Allah Teala´ya yakın kılınmışların ve Allah Resulü´nün (sav) şehadetidir. Onun fa­zileti, yakini iman sahipleri içindir. Yüce Allah, diğer peygamberle­rinin de Resulü´nü (sav) tasdik ettiklerini bildirmiştir.

Biliniz ki O´ndan başka ilah yoktur. Günahlarınız için de Ö´ndan mağfiret dileyin. Allah Teala kullarına bu meyanda emir verirken şöyle buyurmaktadır: "Bilin ki (bu Kur´an) ancak Allah´ın ilmi ile indirilmiştir. O´ndan başka ilah yoktur". (Hud/14)

Tevhidin farzı, Allah Teala´nm Bir (=Vahid) olduğuna kalpten iman etmektir. O´nun birliği sayı bakımından değildir. Yine O, ikin­cisi olmayan İlk yani Evvel´dir. Hakkında kuşku olmayan bir Mev-cud´dur. Gaib olmayan bir Hazır olup her yerde vardır. Cehaletin sözkonusu olmadığı Alim´dir. Aczi bilmeyen bir Kadir´dir. Ölümsüz bir Hayy yani sürekli canlıdır. Asla gaflete düşmeyen Kayyum her-şfeyi idare edendir. Hafiflik ve taşkınlık bilmeyen bir Halim´dir.

Herşeyi işiten Semi ve herşeyi gören Basir´dir. Sona ermez bir mülkün sahibi olan Melik´tir. Başka bir zamana kayıtlı olmaksızın Kadim´dir. Asla zeval bulmayan bir Kâin´dir. Keynunet yani sürekli oluş, O´nun kendisi için ihdas etmiş olmadığı ayrılmaz bir sıfatıdır.

Devamlılığının sonu bulunmayan bir Ebed-i Ebed´dir. O´nun Deymûmet yani devamlılığı, Zatı için ihdas etmiş olmadığı ayrıl-riıaz bir sıfatıdır. O´nun kevninin yani Zati varlığının başlangıcı ol­madığı gibi kıdeminin evveli de yoktur. O´nun ebediyetinin bir du­rağı da yoktur.

O´nun isim, sıfat ve nurları, Zatı için yaratılmış olmadığı gibi Zatı´ndan ayrı/kopuk da değildirler. O, herşeyin önü ve arkasıdır. Herşeyin üstünde ve herşeyin yanındadır. O, her şeye bizzat kendi­sinden daha yakındır. Bütün bunlara rağmen O, hiçbirşeyin ma­halli değildir. O, hiçbir keyfiyet ve benzerlik belirtilmeksizin dile­diği şekilde Arş´a istiva etmiştir.

O, herşeyi en iyi Bilen, herşeye Kadir ve herşeyi Kuşatandır. Gökle yer arasındaki boşluk önünde feza arkasındadır. Hava önün­de, mekan arkasındadır. Hareket önünde, uzaklık arkasındadır. Tüm bunlar, yeryüzünün ve göklerin ardında yaratılmış gözle gö­rülmez cisimlere bitişik, ağır cisimlerden ayrı perdelerdir.

Bunlar, Yüce Allah´ın diledikleri için tahsis ettiği mekanlar olup O´nun şu buyruğuna dahildirler:
"Ve herşeyden bir çift yarattık". (Zariyat/49) Allah Resuîü´nün (sav) şu hadisleri de bu manadadır: "Rabbimiz, gökler dolusu, yerler dolusu ve varlığını dilediğin şeyle­rin dolusu kadar hamd Sana´dır"[11]

Celali ve şanı yüce Hak Teala, kendi ile münferid, sıfatları ile tek bir Zat´tır. Hiçbir varlıkla içice geçmez ve birleşmez. Cisimlere hulul etmediği gibi arazlar da O´na hulul edemez. O´nun Zat´mda O´ndan başkası yoktur. O´ndan başkasında da O´nun Zat´mdan bir-şey/parça yoktur. Yaratılmışlarda ancak yaratılmış olma, Zat-ı İla-hi´de ise ancak Yaratan vardır.

Yaratanların en güzeli, herşeyden münezzehtir. Hak Teala, her­şeyden yüce olup isimler, sıfatlar, kudret, azamet, kelam, irade ve nurlar sahibidir. Bunların hiçbiri de yaratılmış veya sonradan ol­ma (=muhdes) değildir. Bilakis O, ezelden beri bütün bu isimler, sı­fatlar, kelam, nurlar ve iradesi bakımından mevcut ve kaimdir. Şüphesiz ki O, mülkün, melekûtun, izzet ve ceberutun sahibidir. Yaratma, emretme, yönetme ve ezme gücüne O sahiptir.

O, yarattıkları hakkında ve mülkünde kendi emriyle hükmeder. Dilediği ve istediği şekilde hüküm verir. O´nun hükmü hiç kimse tarafından sorgulanamaz. O´nun iradesine rağmen hiçbir kulun iradesi olamaz. O´nun dilediği herşey olur. Dilemediği bir şey de as­la olmaz. O´nun merhameti olmadıkça hiçbir kulun O´na isyandan engellenmesi mümkün değildir.

Aynı şekilde O´nun dilemesi olmadıkça hiçbir kulun da O´na atte bulunma gücüne sahip olması mümkün değildir. O, bütün bi|i ların icrasında Tek´tir. Hiçbir ortağı veya yardımcısı yoktur.

Azap vaadini gerçekleştirmek zorunda olmadığı gibi O´ndan dilenmesi daha mümkündür. Hükümler konusunda bizim için zem ve bağlayıcı olan kurallar O´nun için geçerli değildir. O, fiille] -le sınanmadığı gibi sözle de işaret olunmaz.

Hikmet ve adalet sıfatları gereği hakim ve adildir. Ama bu iki sıfatı.örneği O´nun hikmeti yarattıklarının hikmetine benzemediği gibi, adaleti de kullarının adaletiyle kıyaslanamaz. Kullarını ilzam eden hükümler O´nu ilzam etmez. Onlara verilen kötü isimler, O´nun için asla kullanılamaz. O, akılların sınırlarını aşmış, anla­yışları, tasavvurları ve akılları geride bırakmıştır. O, ancak Kendi­ni vasfettiği gibi olup, kullarının vasfının üzerindedir.

Biz O´nu, ancak ayetler ve sahih hadislerde geçen sıfatlarla tav­sif edebiliriz. Bize göre O, eşyada benzeri asla olmayandır. Bu ko­nuda bize bildirilen isim ve sıfatları kullanır, O´nunla ilgili her türr

İl lü temsil ve aracı reddederiz. O, hiç kuşkusuz bütün sıfatları ile daima mevcut olup sıfatları da O´nun gibi ezelidir.

Sıfatları Zatı ile beraber kaimdir. O, sonsuz, sınırsız, keyfiyeli-siz, benzetmesiz ve ikili olmaksızın varlığım sürdüren Ezeli´dir. Ö, tevhid ile devamlı olandır. O´nun tevhidi O´na mahsus, ferdliği O´na has olup asla kıyas kabul etmediği insanlara da benzetilemez. O´nun için cinsiyet ve his sözkonusu olamaz. O, hiçbir şeyle ayni cins olmadığı gibi hiçbir varlıkla da birleşmez.

O´nun isimleri, sıfatları, nurları ve kelamı dışında mülk ve tat -lekûtunda bulunan herşey muhdes yani sonradan olmuş ve yaratıl­mıştır. Diğerleri yok iken izhar edilmiş şeylerdir. Bunlar kadim ol­madıkları gibi, evvelsiz de değildirler. Aksine sınırlı zamanlarda ve muhdes vakitlerde varlık alemine çıkarılmış şeylerdir.

Ezeli ve Ebedi olan yalnız Allah Teala´dır. O, asla zail olmaya­cak ve ebediyete kadar devam edecektir. O, Zatı´na has bir ´kayyu-miyet´ ile Kayyûm ve sürekliliği yani ´deymumeti´ ile Deymûm olan­dır. Evveli ve ahiri olmayan Evvel O´dur.

Kendinden ahiri yani sonraki olmayan Ahir yani Son da yine O´dur. O´nun bu şekil oluşu, yani ´keynûnet´i, O´nun eşsiz hakikatidir. O, Ehad yani Tek ve Samed yani ihtiyaçları giderilmek için tek başvurulandır. Ne doğurmuş, ne de doyurulmuştur. Yani Zatı hiç­bir şeyden doğmadığı gibi O´ndan da hiçbir şey doğmamıştır. Aynı şekilde Zat´ından birşey yaratmadığı gibi, Zat´ı da hiçbir şeyden ya­ratılmamıştır. Mülhidlerin bu konuda söyledikleri çirkin yakıştır­malardan Münezzeh ve çok Uludur. [12]


Allah Resulü nün (Sav) Risaletine Şehadet Etmenin Farziyeti:




Yüceler yücesi Allah Teala buyurdu ki
: "Bir zaman Allah peygam­berlerden ahit almıştı: ´Ne zaman size bir kitab ve hikmet verirsem ve sonra size bir peygamber gelip onu tasdik ederse, ona mutlaka iman edecek ve yardım edeceksiniz". (Al-i îmran/81)

Başka bir ayet-i kerimede ise şöyle buyurmaktadır:
"Her kim ResuTe itaat ederse, Allah´a itaat etmiş olur". (Nisa/80) Bir diğer ayet-i kerime de şudur: "Muhakkak sana biat edenler, ancak Al­lah´a biat ediyorlardır". (Fetih/10)

Allah Resulü´nün (sav) risaletine şehadet etme farziyeti şöyle yerine getirilir
: Hazret-i Muhammed´in, Allah´ın Resulü olduğuna, son peygamber olduğuna ve kendinden sonra peygamber olmadığı­na, ona verilen kitabın son kitab olduğuna ve diğer her kitab üze­rinde hakim olduğuna, onun önceki peygamber ve kitapları tasdik ettiğine, ona indirilen şeriatın, önceki şeriatleri neshettiğine, mu­tabık kaldığı hükümler dışında onların hükümlerini tamamen or­tadan kaldırdığına, ona verilen son Kitab´m diğer bütün kitaplar için şahid ve hüküm sahibi olduğuna şehadet etmenizdir. O, İsa Peygamber´in (as) ümmetine gelişini müjdelediği son Peygam­berdir. Yine O, Musa Peygamber´in (as) ümmetine haber verdiği Peygamber´dir.

O, Tevrat, incil ve diğer semavi kitaplarda zikredilmiş son pey­gamberdir. O, Allah Teala´nm diğer peygamberlerden -eğer zamanı­na ulaşırlarsa- kendisine inanmaları ve destek olmaları noktasın­da söz aldığı Son Peygamberdir. Onlar bu sözü ikrar etmiş, Allah Teala da kendilerine şahit olmuştur. Yine O, diğer peygamberlerin, zamanına ermeleri halinde kendisine iman etmeleri noktasında ümmetlerinden söz aldıkları Son Peygamber´dir.

Diğer peygamberler, ümmetlerine O´nu tasdik etmeyi emretmiş ve ortaya çıkacağını haber vermişlerdir. Buna göre eğer Musa (as) ve İsa (as) Son Peygambere yetişmiş olsalardı, onun şeriatine da­hil olmakla mükelleftiler. Onun risaletini reddededen bütün yahu-di ve hıristiyanlar, Allah Teala´yı inkar etmiş olmaktadırlar.

Ehli Kitab´m, ona indirilen Kitab´a inanmaları, kendi kitapla­rında ve peygamberlerinin sözlerinde farz kılınmış ve emredilmiş bir husustur. Ona itaat etmek ve onu sevmek, tıpkı Allah´a itaat edip O´nun emirlerine uymak ve yasaklarından sakınmak gibi bü­tün semavi din mensupları için farzdır, Bu, Allah Teala´mn yarattı­ğı insanlara gerekli gördüğü ve diğer farzlarıyla bütünlük içinde farz kıldığı bir farzdır. [13]


Allah Resulü´ne (Sav) Şehadetin Faziletleri:




Allah Teala buyurdu ki: "De ki: ´
Eğer Allah´ı seviyorsanız bana ta­bi olun ki Allah da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı bağışlasın". (Al-i İmran/31) Allah Resulü (sav) de buyurdu ki: "Bir kul, ben ken­disine ailesinden, malından ve bütün insanlard...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

08 Ocak 2010, 17:55:54
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #7 : 08 Ocak 2010, 17:55:54 »

O, ilminin sonsuzluğu gereği varlık alemine başından sonuna dek şahitlik etmektedir. Bu ilim, O´nun ayrılmaz bir sıfatı, bu mü­şahede de O´nun Zatı´nm ayrılmaz bir hususiyetidir. O´nun kelamı da bunu böyle haber vermektedir. Kelam-ı İlahi, Allah Teala´mn ge­lecek ve olacağa şahit olduğunun delilini sunmaktadır. Çünkü O, bildiğine bildiği üzere şahit olandır. Biz de bunu söylemekteyiz.

Allah Teala´mn ilmi ve kelamı arasında asla çelişki yoktur. O´nun ilmi ve şehadeti arasında da asla ihtilaf vaki olmamıştır. Bü­tün bunlarla birlikte, alemin evvelinde O´ndan gayri ne bir mevcud ne de müşahede vardır. Kıdemde de O´nun hiçbir ortağı yoktur. O´nun kuvvetine kıdemde şahit olan yoktur. Kuvveti O´nun kudre­tinin özünü oluştururken, bekasının devamı da kudretine bağlıdır. O´nun bakışı, ilminin genişliğini, ilmi de bakışının derinliğini gös­termektedir.

O, bütün eşyayı farklı sıfatlarıyla idrak etmekte ve bunu sıfat­larından yalnız biriyle yapmaktadır. Sonra da bütün sıfatlarıyla sözkonusu sıfatıyla idrak ettiğini idrak etmektedir. Buna göre de Hak Teala´mn aynı anda nazar ettiği, bildiği ve kelamı vasıtasıyla izhar ettiği hususu sıhhat kazanmaktadır. O´nun sıfatlarında her­hangi bir sıralama sözkonusu değildir. Yani sıfatlarından biri daha Önce veya sonra ortaya çıkmamaktadır.

O´nun sıfatları belli bir zamanla sınırlı olmadıkları gibi, kuvvet ve hükümleri bakımından aralarında bir ardarda gelme de sözkonusu değildir. Yani sıfatlarının fiile dökülmesinde ´ta ki, olduğun­da, vb.´ zaman sınırlama ve şart koşmalar mevzubahis değildir.

Buna göre Allah Teala´nm sıfatlarıyla ilgili şu açıklama sahih olmaktadır:
O, nazarı ile bilir, bilgisi ile nazar eder. İlkler ve Son­lar O´nun nezdinde tek bir şey gibidir. O´nun bütün sıfatları eşsiz, kemale ermiş, tam , sınırlarla tahdit edilmemiş, zamanlara bağlan­mamış, sıralamalara sokulmamış sıfatlardır. Çünkü bütün sıfatla­rı, kıdamdan beri O´nun Zatı ile mevcud olup ´muhdes´ yani sonra­dan olma niteliği taşımayan sıfatlardır.

Bunlar Allah Teala´nm Zatı ile aynı zamanda varolan sıfatlar­dır. Oysa sıfatları, yaratma sıfatının ardından sıralamaya başla­mak, bunların sıra ve tertib üzere muhdes ve sonradan açığa çıka­rılmış olmalarını gerektirmektedir. Halbuki Allah Teala, eşi ve ben­zeri olmayandır. Bunun en temel noktası da, sıfatları bakımından hiçbir varlığa benzemeyişidir.

O´nun bütün sıfatları, O´nun kıdemiyle birlikte kadim, O´nun varlığıyla aynı anda varolan sıfatlardır. Fiilleri ise, sonradan olma, belli zaman ve sınırlarla kayıtlıdırlar. Bunlar, O´nun kıdemiyle bir­likte kadim olma özelliğine sahip değildirler. Fiillerinde belli bir tertib mevcuttur.

Evveliyette Allah Teala´dan başka bir mevcud ve müşahede yok­tur. O´nun kıdemde de hiçbir ortağı yoktur. Ezel ve ebedde, zama­nın yaratılmasından ve muhdesâtın orta çıkmasından önce de Zatı için kendinden başka hiçbir Kayyûm sözkonusu değildir.

O´nun sıfatları belli yönlere sahip değildir. Yani sıfatlarından bi­ri bir yöne yöneiip diğerlerinin ondan bağımsız kalması hali müm­kün değildir. Aynı şekilde O´nun Zatı da bölünebilen, bir mekanda var iken, diğerinde olmayan bir Zat değildir. Bu tür sıralama ve bö­lünmeler, ancak yaratılmışlar için caridir.

O işleri tedbir ederken, bunu fikirlerden hareketle yapmaz. Do­layısıyla bir konuyla uğraşırken diğerini ihmal etmesi mevzubahis değildir. O´na karşı çıkma sözkonusu olmadığı için, hükümlerini bir meseleden diğerine değiştirmez. O, yaratma sıfatını kullanırken herhangi bir alete başvurmadığı gibi bu konuda kendinden gayri­sinden yardım da almaz. Kudret sıfatı acze düşüp de işi bizzat ken­di elleriyle yapma durumuna düşmez. O, dilediğinde kendi eliyle

yaratabilir. Eğer dilerse Kelimesi´nden yaratabildiği gibi, dilerse iradesiyle de yaratabilir. Sıfatlarının özellikleriyle dilediği şekilde yaratabilir. Tekvin yani yaratma, O´nu kelama muhtaç etmez. O´nun kelamı, dilediği keyfiyette yaratmayı sağlar. O´nun hazinele­ri kelimesinde, kudreti de iradesindedir. O bir kelam buyurduğun­da birşeyi izhar eder. Dilerse takdir eder.

Dilediği zaman Zatı´nı gösterir. Hangi kudretle isterse, onunla gizlenir. O, yakınlığında Aziz , ululuğunda Karib, yani Yakın olan­dır. Zatı´nı sıfatlarla perdelemiş tir. Sıfatlarını ise fiillerle perdele-miştir. O, ilmini iradesi ile izhar eder. İradesini ise hareketlerle açı­ğa çıkarır.

Eşsiz yaratışını, sanatla gizlerken, sanatı da araçlarla açığa çı­karır. O, gayb aleminde Batın yani gizli, hükmünde Zahir yani açık­tır. O´nun kudreti hikmetinde gayb, hikmeti ise hükmün tecelli et­tiği yerlerde açık ve şahit olunandır. Bütün bunlar, O´nun kudreti­nin aktığı kanallardır. O´nun yaratışı, sanatında gizlidir. Sanatı ise iradesinin açığa çıkışıdır. Hiçbir sıfatında O´nun bir benzeri yoktur. Mahiyeti bakımından da O´na denk olan hiçbir varlık yoktur.

Ebu Bekir-i Sıddık´tan (ra) tevhid hakkında çok özlü ve manalı bir söz nakledilmiştir. Rivayete göre o şöyle demiştir:
"Marifeti için marifetine ulaşmanın acizliğini idrak etmekten başka bir yol ya­ratmayan Allah´a hamdolsun".

Ahmed b. Ebi´l-Havari de, Şamlı marifet erbabı ulemadan bir zatm şu sözünü nakletmiştir:
Allah Teala mahlukatı yaratmadan önce, tıpkı yarattıktan sonra gördüğü gibi görmüştür. Ebu Süley­man ed-Darani´den de şu söz nakledilmiştir: Allah Teala, kullarını kendisine taat etmelerinden önce cennetlere koymuş, kendisine is­yanda bulunmalarından önce de cehenneme atmıştır.

Yine aynı zat şöyle demektedir: Şüphesiz Allah Teala yarattık­larının fiilleri kendisini gazaplandırmayacak kadar yücedir; Ama O, belli kavimlere gazap gözü ile bakmış ve onları yarattıktan son­ra da gazap ehline yakışan fiillerde bulunmalarını sağlamıştır.

Böylelikle de onları gazap yurdunun sakinleri kılmıştır. Hiç şüphesiz O, kullarının fiillerinin kendisini memnun etmesine ihti­yaç duymayacak kadar da uludur. Ama O, bazı kavimlere -kendile­rini yaratmazdan önce- rıza gözüyle bakmış ve onları yarattıktan

sonra da rıza ehline yakışan amellerde bulunvmalarını teinin ede-rerk kendilerini rıza yurduna dahil eylemiştir.

İbni Abbas (ra) "İnsan yaratılıp zikre değer bir şey haline gel­meden Önce, onun üzerinden uzun bir zaman geçmemiş midir?" (İn­san/l) ayet-i kerimesinin tefsirini yaparken şöyle demiştir: İnsan, Allah Teala´nm ilminde mevcut idi ve Allah Teala onu yaratacaktı. O, ayetin ilk kısmını yorumlarken buna işaret etmektedir.

Allah Teala dünyada olup biteceği olduğu gibi Kıyamet´te ve onun sonrasında ne olacağını da haber vermektedir. Bütün bunlar O´nun ilminde başı sonu ile zikredilmektedir ki bu, Allah Teala´nm ilminde bir zaman sıralaması, zaman kaydı veya mesafe olmadığı­nı kudretinde uzaklık bulunmadığını göstermektedir.

Bu meyanda Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Söz bakımından Allah´dan daha doğru kim vardır?".(Nisa/122); "Yoksa onun yanın­da gaybm ilmi var da onu mu görüyor?". (Necm/35) Görüldüğü gibi O, bu tür kimseleri kusurlu görmekte ve kınamaktadır.

Yine O, şöyle buyurmaktadır: "O, senin namaza kalkmanı da, secde edenler arasındaki hareketlerini de görüyor". (Şuara/219) Ya­ni O, senin hareketini görmektedir. Buradaki ´hareket etme´ fiili, namaz için kalkmaya atfedilmiştir. Ayetin tefsirinde şöyle denil­mektedir: Senin temiz sulblerde ve arı duru rahimlerdeki hareke­tin ki ebeveynin asla zina ile biraraya gelmemişlerdir.

Allah Resulü´nden de (sav) bu anlamda şu hadis rivayet edil­miştir:
"Allah Teala seni peygamberlerin sulblerinde intikal ettir­mek suretiyle hareket ettirdi; peygamberden peygambere geçtin ta ki seni İsmail´in (as) varislerinin hürriyetinden dünyaya çıkardı". Bu anlamda başka hadisler de rivayet edilmiştir.

Allah Teala, sesleri hayallerinden ve yaratılmalarından Önce işit­mesi hakkında şöyle buyurmuştur:
"Muhakkak ki Allah Teala koca­sı hakkında seninle mücadele eden (kadını) işitti". (Mücadele/l)

Allah Teala, bütün sesleri kıdemde Zatı´na mahsus ilmiyle bil­diğini haber vermiştir. O, bu sesleri, ses sahipleri telaffuz etmeden önce bilmektedir. Bunu bilen Allah Teala, kainatın sonunun nereye varacağını nasıl göremez?

O, bütün olacakları, zuhur etmeden önce kadim ilmiyle bilendir. O buyurdu ki: "Muhakkak Biz sizi yarattık, sonra size şekil verdik,

sonra da meleklere ´Adem´e secde edin´buyurduk". (A´raf/11) Görül­düğü gibi, insanoğlunun yaratılması ve şekillendirilmesi, Adem´e (as) secde edilmesinden sonra gerçekleşmiştir. Ancak Allah Teala bu secdeyi daha önce haber vermiştir. Çünkü O, sabık ilminde va­rolan bu hadiseye daha Önceden şahid olmuştur. Zaten bu, O´nun sabık ilminde önceden mevcut olmak durumundadır.

Bunun bir benzerini de şu ayet-i kerimede görmekteyiz: "O, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş´a istiva etti". (Hadid/4) Burada görüldüğü gibi Arş, göklerden ve yerden önce mevcuttur. İstiva ise, O´nun Zatı ile birlikte varolan bir sıfatıdır. O, bu ayette­ki sıralamada yer değiştirme yapmıştır. Çünkü Allah Teala kaina­tı, oluşundan önce bilendir.

O, Zati ilmine de nazar edendir ve ilmi ile malumu arasında hiç­bir perde yoktur. O şehadet ettiğini aynı anda işiten ve ilmi icabı kelam buyurandır. O´nun nazarı, işitmesi ve kelamı kainattan çok öncedir. Zira O´nun ilim, kudret ve irade sıfatları kadimdir.

O, Zatı ile bakan, işiten ve kelamını konuşandır. Aynı şekilde de ilim, kudret ve irade sahibidir. Bilahare O, ardarda alemleri yara­tarak ortaya çıkarmaya başlamıştır. Bunu da biz...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: 1 [2]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes