๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kütübü Sitte => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 26 Nisan 2010, 15:57:47



Konu Başlığı: Kesb kazanç bölümü 4
Gönderen: Sümeyye üzerinde 26 Nisan 2010, 15:57:47
* KUR´AN´I YAZMA VE ÖGRETMENİN ÜCRETİ






ـ5171 ـ1ـ عن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: أحَقُّ مَا أخَذْتُمْ عَلَيْهِ أجْراً كِتَابُ اللّهِ تعالى[. أخرجه البخاري في ترجمة .



1. (5171)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Üzerine ücret almada en haklı olduğunuz şey Kitabullah´tır." [Buharî, İcare 16 (muallak olarak kaydetmiştir), Tıbb 34.][28]



AÇIKLAMA:



1- Hadisi, Resulullah, yılan sokmasına karşı Fatiha okuyarak rukye yapan ve tedavi eden Müslümanlara ücret verilen koyunların helal olup olmadığı sorulunca ifade buyurmuştur. Bunun kıssası daha önce geçti.

2- Hadiste Resulullah, verilen koyunların helal olduğunu beyan eder ve iyice ikna olsunlar diye "Bana da bir pay ayırın" manasında beyanda bulunur.

Cumhur, bu hadisten hareketle: "Kur´an-ı Kerim´i öğretme mukabilinde alınacak ücretin caiz ve helal olacağına" hükmetmiştir. Hanefîler buna muhalefet edip "talimde caiz değil, fakat rukyede ücret caizdir" demiştir. Onlara göre "Kur´an´ın öğretilmesi ibadettir. Ücreti Allah üzerinedir. Ancak bu hadis sebebiyle rukye ve tedavide ücret caizdir." Bazı Hanefi alimler, bu hadisin, Kur´an öğretimine mukabil ücret almayı yasaklayan hadislerle neshedildiğini de söylemiştir. İbnu Hacer, bu görüşün, "Nesh iddiası, sabit bir karine olmadıkça kabul edilmez, ihtimalle nesh sabit olmaz" prensibi gösterilerek tenkid edildiğini, keza mezkur hadislerde mutlak bir yasaklama hususunda sarahat olmayıp, onların tevile kabil vakaları aksettirdiği, zira sadedinde olduğumuz nevden sahih hadislere de tevafuk ettiği; diğer taraftan ücreti yasaklayıcı hadislerin tek başlarına hüccet olmaya elverişli olmadıkları, dolayısıyla sahih hadislerle tearuzlarının söylenemeyeceği gibi hususlar gösterilerek tenkit edildiğini belirtir ve netice itibariyle, Kur´an öğretimi mukabilinde nikahı tecviz eden hadis de nazar-ı dikkate alınınca Kur´an öğretimi mukabilinde ücretin caiz olacağını söyler.[29]



ـ5172 ـ2ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّّهُ سُئِلَ عَنْ أُجْرَةِ كِتَابَةِ الْمُصْحَفِ. فقَالَ: َ بَأسَ، إنَّمَا هُمْ مُصَوِّرُونَ، وَإنَّهُمْ إنَّمَا يَأكُلُونَ مِنْ عَمَلِ أيْدِيهِمْ[. أخرجه رزين .



2. (5172)- Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)´dan anlatıldığına göre, "Kendisine mushaf yazmanın ücreti hakkında sorulmuştu. Şu cevapta bulundu:

"Bunda bir beis yok. Onlar, bu işte, ressam durumundadırlar, ellerinin emeğini yemektedirler." [Rezin tahric etmiştir.] [30]



* MEMURLARIN RIZIKLARI



ـ5173 ـ1ـ وعن عَائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالتْ: ]لَمَّا اسْتُخْلِفَ أبُو بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: لَقَدْ عَلِمَ قَوْمِي أنَّ حِرْفَتِي لَمْ تَكُنْ تَعْجِزُ عَنْ نَفَقَةِ أهْلِي. وَقَدْ شُغِلْتُ بِأمْرِ الْمُسْلِمين. فَسَيأكُلُ آلُ أبِي بَكْرٍ مِنْ هذَا الْمَالِ وَيَحْتَرِفُ لِلمُسْلِمِينَ فيهِ[. أخرجه البخاري .



1. (5173)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Hz. Ebu Bekr (radıyallahu anh) halife seçildiği zaman:

"Kavmim biliyor ki, benim mesleğim ailemin nafakasını te´minden aciz değildir. Ancak şimdi Müslümanların işleriyle meşgulüm. Bu sebeple Ebu Bekr´in ailesi beytü´lmalden yiyecek, o da Müslümanlar için çalışacak" dedi." [Buhârî, Büyû 15.][31]



AÇIKLAMA:



1- Hz. Ebu Bekr, beytü´lmalden ailesinin nafakasını almanın özrünü beyan etmektedir. Demek istediği şudur: "Ben meslek sahibi bir insanım. Ailemin ihtiyaçlarını çalışarak te´min ettim. Yine de bu yolda yürümek azmindeyim. Ancak şimdi halife oldum. Müslümanların işiyle meşguliyet, meslek icra etmeme manidir. Bu sebeple ailemin nafakasını devlet hazinesinden almalıyım." Hz. Ebu Bekr´in önceki mesleği ticaret idi. İbnu Sa´d´da Hz. Aişe´den gelen bir rivayete göre, Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh), kendisini ölüme götüren hastalığa yakalandığı zaman: "Halife olduğum zamandan beri malımda meydana gelen fazlalığa bakın ve onu benden sonra kim halife olursa ona gönderin!" der. Hz. Aişe der ki: "Ölünce baktık çocuklarını taşıyan Nûbî (Habeşli) bir kölesi, bahçesini sulayan bir devesi vardı. Bunları Hz. Ömer´e gönderdik. Ömer (radıyallahu anh): "Allah´ın rahmeti Ebu Bekr´e olsun! Kendisinden sonrakini yordu" der. Bir başka rivayette şu ziyade gelmiştir: "...Köle, kılıç bileyici idi. Müslümanların kılıçlarını biler, Ebu Bekr ailesine hizmet yapardı."

2- Hz. Ebu Bekr´in, nafakasını kastederek sadece "yiyecek"in beytü´lmalden alınmasını zikretmesi, nafakaya giren diğer ihtiyaçlar içinde yiyeceğin daha mühim olmasından ileri gelir. Yiyecek sadece mühim değil, miktarca da diğerlerinden fazladır.

3- Hadis, ammeye hizmetle meşgul olanların, hem kendi, hem ailelerinin nafakalarını beytü´lmalden almayı hak ettiklerini ifade etmektedir. İbnu´t-Tin der ki: "Hadiste, bir memurun fevkinde, kendisine malum bir ücret verecek makam olmadığı takdirde, üzerine çalıştığı maldan ihtiyacına yetecek miktarda almasına delil vardır."

İbnu Hacer, Hz. Ebu Bekr kıssasında bu hükme delil olmadığını belirtir ve onun ücretinin belirlendiğini söyler. Şöyle ki: "İbnu Sa´d´da gelen bir rivayete göre "Hz. Ebu Bekr (radıyallahu anh) halife seçilince ertesi sabah başında ticaret malı bir kısım esvab olduğu halde çarşıya gider. Hz. Ömer´le Ebu Ubeyde İbnu´l-Cerrah onu bu vaziyette görürler ve:

"Sen bunu nasıl yaparsın, sen Müslümanların işini üzerine almadın mı?" derler.

"İyi ama ailemi ne ile besleyeceğim?" der.

"Sana nafaka tahsis ederiz!" derler ve her gün için bir koyun tahsis ederler."

Bu, bize devlet reisinin maaşı hususunda bir fikir verir.[32]



ـ5174 ـ2ـ وعن بريدة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنِ اسْتَعْمَلْنَاهُ عَلى عَمَلٍ وَرَزَقْنَاهُ رِزْقاً فمَاَ أخَذَ بَعْدَ ذلِكَ فَهُوَ غُلُولٌ[. أخرجه أبو داود .



2. (5174)- Hz. Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Biz kimi bir işe tayin eder, bir rızık tahsis edersek, bu tahsis edilenden maada aldığı gulüldür (devlet malından hırsızlıktır)." [Ebu Davud, Harac 10, (2943).][33]



ـ5175 ـ3ـ وعن الْمُسْتَوْرِد بن شدّاد رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ كَانَ لَنَا عَامًِ فَلْيَكْتَسِبْ زَوْجَةً، فإنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ خَادِمٌ فَلْيَكْتَسِبْ خَادِماً، وإنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ مَسْكَنٌ فَلْيَكْسِبْ مَسْكَناً. قَالَ أبُو بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: أُخْبِرْتُ أنَّ النّبِيَّ # قال: مَنِ اتَّخَذَ غَيْرَ ذلِكَ فَهُوَ غَالٌّ أوْ سَارِقٌ[. أخرجه أبو داود .



3. (5175)- Müstevrid İbnu Şeddad (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim bize memur olursa, kendine bir zevce edinsin. Hizmetçisi yoksa bir de hizmetçi edinsin. Meskeni yoksa bir mesken edinsin."

Hz. Ebu Bekr (radıyallahu anh) dedi ki:

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın şöyle buyurdukları bana haber verildi:

"Kim bunun dışında bir şey edinirse, bu kimse haindir, hırsızdır." [Ebu Davud, Harac 10, (2945).][34]



ـ5176 ـ4ـ وعن عبداللّهِ بن عَمْرُو السّعدي: ]أنَّهُ قَدِمَ عَلى عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه في خَِفَتِهِ، فقَالَ لَهُ عُمَرُ: ألَمْ أُحَدَّثْ أنَّكَ تَلِي مِنْ أعْمَالِ الْمُسْلمِينَ أعْمَاً فإذَا أُعْطِيتَ الْعُمَالَةَ كَرِهْتَهَا؟ فَقُلْتُ: بَلَى. فقَالَ عُمَرُ: مَا تُرِيدُ الى ذلِكَ؟ قُلْتُ: إنّ لِي أفْرَاساً وَأعْبُداً وَأنَا بِخَيْرٍ، وأُرِيدُ أنْ تَكُونَ عُمَالَتِى صَدَقَةً عَلى الْمُسلمِينَ. فقَالَ عُمَرُ: فََ تَفْعَلْ فَإنِّي كُنْتُ أرَدْتُ الّذِي أرَدْتَ، وَكَانَ رَسُولُ اللّهِ # يُعْطِينِي الْعَطَاءَ فَأقُولُ: أعْطِهِ أفْقَرَ إلَيْهِ مِنِّي. حَتّى أعْطانِي مَرَّةً مَاً، فَقُلْتُ: أعْطِهِ أفْقَرَ إلَيْهِ مِنّي. فَقَالَ النّبِي #: خُذْهُ فَتَمَوَّلْهُ وَتَصَدَّقْ بِهِ، فَمَا جَاءَكَ مِنْ هذَا الْمَالِ مِنْ غيْرِ مَسْألَةٍ وََ إشْرَافٍ فَخُذْهُ، وَمَا فََ تُتْبِعْهُ نَفْسَكَ[. أخرجه الخمسة إ الترمذي.»ا“شراف« التطلع الى الشئ والرغبة فيه.وقوله »وَماَ فََ تُتْبِعْهُ نَفْسَكَ« أي وما يكون بهذه الصفة فاتركه .



4. (5176)- Abdullah İbnu Amr es-Sa´di´nin anlattığına göre, "hilafeti sırasında Hz. Ömer´ın yanına geldi. Hz. Ömer kendisine:

"Bana haber verildiğine göre, sen Müslümanların işlerinden bir kısmını üzerine almışsın ve sana maaş verilince almaktan kaçınmışsın (doğru mu)?" diye sordu. Ben de: "Evet!" dedim. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Bundan maksadın ne?" dedi. Ben de:

"Benim atlarım var, kölelerim var (halim vaktim iyidir), hayır üzereyim. Ben maaşımın Müslümanlara sadaka olmasını istiyorum" dedim. Hz. Ömer:

"Hayır! Böyle yapma! Çünkü (bir ara ben de senin gibi düşünmüş), senin arzu ettiğin şeyi arzu etmiştim. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana ihsanda bulunuyordu. Ben de:

"Bu parayı ona benden daha çok muhtaç olan birine ver!" diyordum. Hatta bir seferinde (aleyhissalâtu vesselâm)yine bana mal vermişti. Ben yine:

"Bunu, onu benden daha çok muhtaç olan kimseye ver!" demiştim. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Onu al, kendi malın yap, sonra tasadduk et! Bu maldan, sen talep etmeden, bekler vaziyeti almadan, gelen olursa onu al. Böyle olmayana gönlünü bağlama!" buyurdular." [Buhârî, Ahkâm 17; Müslim, Zekat 111, (1045); Nesâî, Zekat 94, (5, 103).][35]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadisten, ulema memur maaşları ve hediye almakla ilgili olarak pek çok ahkam çıkarmıştır. Mühimlerini kaydediyoruz:

* Amme adına hizmet veren kimselerin hizmetlerine mukabil ücret almaları caizdir. Hadisteki "al!" emrini alimler vücub değil, nedb olarak anlamışlardır. Müstağni kimse ücret almayabilir. Ancak alıp, kendine mal ettikten sonra bağışlarsa bu efdaldir. Çünkü, kişi kendi zimmet ve tasarrufuna geçen mala karşı daha çok ilgi ve hırs duyar, eline geçmemiş olan mala karşı hırsı zayıftır. Öyle ise kendine mal ettikten sonra yapılan bağış, nefsin hissiyatını da kıracağından efdal kabul edilmiştir. Esasen Resulullah da bunu böyle takrir buyurmuştur.* Kalben muntazır olmadan, istemeden gelen malı almak, almamaktan hayırlıdır. Ulema, çoğunlukla büyüklerden bu suretle gelen malı almanın edeb olduğunu, reddetmenin edebe aykırı olduğunu söylemiştir. Nevevî, bu hususu şöyle özetler: "Kendisine mal bağışı yapılan bir kimsenin o malı kabul etmesinin hükmü nedir, vacib mi değil mi münakaşa edilmiştir. Sahih ve meşhur görüşe göre, "Sultan dışında kalanların ihsanını kabul etmek müstehabtır. Sultanın malı çoğunluğu itibariyle helal ise, onun kabulü mübahtır. Ekserisi haram ise kabul etmek de haramdır" demiştir...

Taberî´nin nakline göre bazı alimler, "Hediyeyi veren sultan veya salih veya fasık bir kimse olsun verilen şeyi kabul etmek mendubtur; yeter ki hediye, hediye vermesi caiz olan bir kimseden gelsin" demiştir.

"Hediye vermesi caiz olan" kaydı, bir kısım kimselerin hediye vermesinin caiz olmadığını ifade eder. Nitekim memur, hizmet sunduğu insanlardan hediye alacak olursa bu rüşvet olur. Taberî, Ashab´tan hediye kabul edenlerden örnekler verir: "Hz. Ebu Hureyre, Hz. Aişe, Ebu´d-Derda, İbnu Ömer, İbnu Abbas, Hz. Ali radıyallahu anhüm ecmain. Keza tabiinden Alkame, Esved, Nehai, Hasan Basri, Şa´bi de hediye kabul edenlerdendir.

Bunların görüşleri üç noktada özetlenebilir:

1) Hediye vermesi caiz olan kimseden olmak şartıyla, kazancı helal yoldan olan kimsenin hediyesini reddetmek caiz olmaz.

2) Haramdan kazanıldığı malum olan kimsenin hediyesini kabul etmek haramdır.

3) Nereden kazandığı belli olmayan kimselerin hediyeleri hakkında araştırma yapılmaz.

Şunu da belirtelim ki, bazı alimler sadedinde olduğumuz hadisten, sultandan başkasının hediyesini kabul etmeye teşvik çıkarırken, bazıları sultanın hediyesini de kabule teşvik çıkarmıştır. İkrime´nin daha ileri gidip, "Biz hediyeyi yalnızca umeradan kabul ederiz" dediği rivayet edilmiştir.

2- Alimler, malına haram karışan kimseden borç alma, davetine icabet etme gibi durumları da değerlendirmişlerdir. Bazıları bunu mekruh addederken, bazıları caiz görmüştür. Rivayete göre İbnu Mes´ud´a bir adam gelerek harama helale dikkat etmeyen, faiz yemekten bile çekinmeyen bir komşusunu mevzubahis ederek ondan ödünç para alıp alamayacağını, davetine icabet edip edemeyeceğini sorar. İbnu Mes´ud, ödünç alabileceğini, yemeğini yiyebileceğini söyledikten sonra, "Günahının kendine ait" olduğunu belirtir. Abdullah İbnu Ömer de soru üzerine faiz yiyen kimsenin yemeğini yemekte bir beis olmadığını söylemiştir. Mekhul ve Zührî de bu görüştedir.

İbrahim Nehai ve diğer bazıları da kazancına haram karışan kimsenin yemeğinin yenilmesini caiz bulmamışlardır. Takva yolunda gidenler ihtiyatı esas alarak, malına haram karışanların yemeğini yememişlerdir.

3- Hadisten çıkarılan bir diğer hükme göre, devlet başkanı, yardım hususunda en fakiri aramak mecburiyetinde değildir. Maslahat gereği daha muhtacı varken, ihtiyacı az olana ihsanda bulunabilir. [36]



* İKTA´



ـ5177 ـ1ـ عن وائِلْ بن حُجْر رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ رَسُولَ اللّهِ # أقْطَعَهُ أرْضاً مِنْ حَضْرَمَوْتَ. وَكَانَ مُعَاوِيَةُ أمِيراً بِهَا إذْ ذَاكَ. فَكَتَبَ إلَيْهِ أعْطِيهِ إيّاهَا[. أخرجه أبو داود والترمذي .



1. (5177)- Vail İbnu Hucr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hadramevt´te bulunan bir araziyi ikta´ etti. O sırada Hz. Muaviye orada emîr idi. Kendisine o araziyi bana vermesi için yazdı." [Ebu Davud, Harac 36, (3058, 3059); Tirmizî, Ahkam 39, (1381).][37]



AÇIKLAMA:



İkta´, kesmek manasına gelen قطع kökünden gelir. Bir araziden bir parçayı kesmektir. Yani belli bir mevat arazinin ihya ve tasarruf hakkını, devlet reisinin muayyen bir kimseye tahsis etmesidir. Kadı İyaz´ın açıklamasında, ikta´ edilen arazinin devlet arazisinden (malullah) olacağı bu tahsisin imar edilmek üzere temlik veya gelirinden belli bir müddet istifade etmesi için sınırlı bir tahsis olduğu belirtilir. İmam bu tahsisi ehil gördüğü ve dilediği kimseye yapar. Sadedinde olduğumuz rivayet, Hadramevt´teki bir arazinin Vail İbnu Hucr´a verildiğini ifade etmektedir. Arazinin verilmesi emrini Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), yazılı olarak oradaki emîrine (ki Hz. Muaviye´dir) bildirir.

Başka rivayetlerde Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın tuz madeni, hurma bahçesi gibi başka şeyleri de ikta´ kıldığını görmekteyiz.[38]



ـ5178 ـ2ـ وعن كثير بن عبداللّه بن عمرُو بن عَوْفِ الْمُزَنِي عن أبيه عن جدّه رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ رَسُولَ اللّهِ #: أقطعَ بَِلَ بْنَ الْحَارِثِ الْمُزَنّي مَعَادِنَ الْقَبَلِيّةِ جَلْسِيّهَا وَغَوَرِيّهَا، وَحَيْثُ يَصْلَحُ الزَّرْعُ مِنْ قَدْسِ وَلَمْ يُعْطِهِ حَقّ مُسْلِمٍ، وَكَتَبَ لَهُ: بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرَّحِيمِ، هذَا مَا أعْطى مُحَمّدٌ رَسُولُ اللّهِ # بَِلَ بْنَ الْحَارِثِ، أعْطَاهُ مُعَادِنَ الْقَبَلِيّةِ جَلْسِيّهَا وَغَوْرِيّهَا[.زاد في رواية: ]وَذَاتَ النُّصُبِ،

وَحَيْثُ يَصْلُحُ الزَّرْعُ مِنْ قُدْسٍ وَلَمْ يُعْطِهِ حَقَّ مُسْلِمٍ. وَكَتَبَ أُبَيُّ بْنُ كَعْبٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه[. أخرجه مالك وأبو داود.»الجَلسىُّ« بالجيم منسوب الى الجلس، وهي أرض نجد، ويقال لكل مرتفع من ا‘رض جلس.و»الغَوْرُ« ما انهبط من ا‘رض، وأراد أنه أقطعه جميع تلك ا‘رض نجدها وغورها .



2. (5178)- Kesir İbnu Abdillah İbnu Amr İbni Avf el-Müzenî, babasından, o da ceddi (radıyallahu anh)´tan anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Bilal İbnu Haris el-Müzenî´ye Kabaliyye madenlerini, yüksekte olanları ve alçakta olanlarıyla, (Necid´de bulunan) Kuds dağında ekine elverişli olan yerlerle birlikte ikta´ kıldı. Ancak ona hiçbir Müslümanın hakkını vermedi. (Bu ikta´ beratını) ona şöyle yazdı: "Bismillahirrahmanirrahim. Bu Allah´ın Resulü Muhammed´in Bilal İbnu´l-Haris´e verdiği(nin beratı)dır. Ona, el-Kabaliyye mıntıkasının, alçak ve yüksek (yerlerinin) madenlerini vermiştir."

Bir rivayette şu ziyade var: "(Medine´ye dört beridlik mesafede yer alan Zatu´n-Nusub ve (Necd´de yer alan) Kuds mevkiinin ekime elverişli olan kısmını da verdi. Hiçbir Müslümanın hakkını vermedi. (Bu berat metnini Resulullah´ın emriyle, katibi) Übey İbnu Ka´b yazdı." [Ebu Davud, Harac 36, (3062, 3063); Muvatta, Zekat 8, (1, 248).][39]



AÇIKLAMA:



Hadisin Muvatta´daki veçhinde şöyle denmiştir: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Bilal İbnu´l-Haris´e el-Kabaliyye madenlerini ikta´ kıldı. Burası Fer´ nahiyesindedir. Bu madenlerden, bugüne kadar sadece zekat alınmıştır."

Alçak yerlerin, yüksek yerlerin de ikta´ edildiğini ifade eden kaydını, şarihler "arazinin her tarafını" manasında anlamışlardır.[40]



ـ5179 ـ3ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]أقْطعَ رَسُولُ اللّهِ # اَلزُّبَيْرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه حُضْرَ فَرَسِهِ. فأجْرَى فَرَسَهُ حَتّى قَامَ. ثُمّ رَمَى بِسَوْطِهِ. فقَالَ #: أعْطوهُ حَيْثُ بَلَغَ سَوْطُهُ[. أخرجه أبو داود.»حُضْرُ الْفَرَس« عدوه.



3. (5179)- İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Zübeyr (radıyallahu anh)´e atının koştuğu yer(e kadar olan mesafeyi) ikta´ kıldı. (Şöyle ki): "Zübeyr atı (mecali kesilip) duruncaya kadar koşturdu. At durunca Zübeyr kamçısını attı. (Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):) "Kamçısının ulaştığı yere kadar (o mıntıkayı) ona verin" emrettiler." [Ebu Davud, harac 36, (3072).][41]



ـ5180 ـ4ـ وعن عَمْرُو بن حُرَيْث رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]خَطَّ لي رَسُولُ اللّهِ # دَاراً بِالْمَدِينَةِ بِقَوْسٍ، وَقَالَ: أزِيدُكَ أزِيدُكَ؟[. أخرجه أبو داود .



4. (5180)- Amr İbnu Hureys (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Medine´de yayını ile bir ev planı çizdi ve:

"Sana daha da artırayım mı, artırayım mı?" diye sordu." [Ebu Davud, Harac 36 , (3060).][42]



* HACCAM´IN KESBİ



ـ5181 ـ1ـ عن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]اِحْتَجَمَ رَسُولُ اللّهِ #: وَأعْطى الْحَجَّامَ أجْرَهُ، وَلَوْ كَانَ سُحْتاً لَمْ يُعْطِهِ. وَكَلّمَ سَيّدَهُ فَخَفَّفَ عَنْهُ مِنْ ضَرِيبَتِهِ[. أخرجه الشّيخان وأبو داود.»الضَّريبةُ« الخراج الذي يقرر على إنسان يؤديه في كل يوم أو شهر أو سنة .



1. (5181)- İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) hacamat oldu ve haccama ücretini verdi. Eğer bu (hacamat ücreti) haram olsaydı vermezdi. Ayrıca efendisine konuştu, o da vergisini hafifletti." [Buharî, İcare 18, Büyû´ 39, Tıbb 9; Müslim, Müsakat 66 (1202); Ebu Davud, Büyû 39, (3423).][43]



AÇIKLAMA:



1- Kan alma işini yapan kimse, bu hizmetine mukabil ücret alabilir mi, alamaz mı? bu mesele ulema arasında ihtilaf edilmiştir. Sadedinde olduğumuz hadise göre, ücret almada bir beis yoktur. Olsaydı Resulullah kan aldırdığı zata ücret ödemezdi.

Bu meselenin münakaşa edilmiş olması, konu üzerinde yasak ifade eden rivayetlerin de varlığından ileri gelir. Cumhur, bu meselede ruhsat ifade eden rivayetleri esas almıştır. Dolayısıyla hadisten tedavi maksadıyla kan aldırmanın caiz, bu hizmeti îfa eden doktora da ücret vermenin mübah olduğu hükmü çıkarılmıştır.

2- Hadis ayrıca kölenin efendisine günlük veya aylık veya yıllık bir vergi ödemek suretiyle serbest çalışabileceğini de göstermektedir.[44]



ـ5182 ـ2ـ وعن رجلٍ من المهاجرين من أصحاب النّبيّ # قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ # اَلْمُسْلِمُونَ شُرَكَاءُ في ثَثٍ: اَلْمَاءِ، وَالْكَ“ِ، وَالنّارِ[. أخرجه أبو داود .



2. (5182)- Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın muhacir ashabından bir adamın anlattığına göre, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular:

"Müslümanlar üç şeyde ortaktırlar: Su, ot ve ateş." [Ebu Davud, Büyû 62, (3477).][45]



AÇIKLAMA:



Hattâbi hadisi şöyle açıklar: "Arzın mevat (işlenmemiş) kısmında biten ot, kimseye ait değildir. Herkes orada hayvanını otlatabilir. Öyle yerleri kimse sahiplenip, başkasına yasak koyamaz. Ancak bir kimsenin mülkünde olan bir arazinin otu ise, o kimseye aittir. Onun izni olmadan üstünde başkası tasarrufta bulunamaz.

Ateşe iştirakten murad, lamba yakma ve aydınlanma talebinde, istek yerine getirilir, mani olunamaz demektir. Aksi takdirde ateş isteyene ateşinden verme şeklinde bir iştirak mecburiyeti mevcut değildir. Çünkü bu hal eksiltmek hasıl eder. Öyleyse ateş sahibi ateşinden vermeyebilir.

Su hakkında da hüküm böyledir. Emekle, masrafla temin edilen su istisna edilerek, nehir suyu gibi tabiatta kendiliğinden mevcut olan su, herkesin müşterek malıdır, istifade edilebilir" denmiştir.

Mamafih bazı alimler, hadisi, ıtlakı üzere anlamayı esas alıp: "Bu üç şeyde kesin mülkiyet olamaz, satışları caiz değildir" demiştir. Ancak fukaha arasında meşhur görüşe göre, müşterek ottan murad hiç kimseye ait olmayan mübah ottur, sudan murad da yağmur, göze ve kimseye ait olmayan nehir suyudur. Ateşten murad da, mübah odunlardan elde edilip yakılmak suretiyle elde edilen ateştir. Değilse, kişi kabına aldığı suyu satabilir, diğerleri için de hüküm böyledir.[46]



ـ5183 ـ3ـ وعن أسمرِ بن مُضَرّسْ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ سَبَقَ مَالَمْ يَسْبِقْ إلَيْهِ مُسْلِمٌ فَهُوَ لَهُ. قَالَ: فَخَرَجَ النّاسُ يَتَعادَوْنَ يَتَخَاطَّوْنَ[. أخرجه أبو داود .



3. (5183)- Esmer İbnu Mudarris (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Bir Müslümanın henüz ulaşmadığı (ot, odun, su, gibi) bir şeye önce ulaşan kimse ona sahip olur." Bunun üzerine halk çıkıp, (mübah şeyleri sahiplenmek maksadıyla) birbirleriyle hızlıca işaretleme yarışına girdiler." [Ebu Davud, İmaret 36, (3071).][47]



AÇIKLAMA:



1- Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), herkese mübah olan emvale sahiplenmenin kaidesini koymuştur. "Kim önce ulaşırsa onundur." Söz gelimi birinin ele geçirdiği bir mübah maddeye bir başkası gelip "bunda benim de hissem var" diyemeyecektir. Rivayetin Ebu Davud´daki aslından anlaşılacağı üzere, Aleyhissalâtu vesselâm, bu beyanı, bir sefer sırasında yapmıştır. Beyan üzerine herkes işe yarayan mübah şey(ler) üzerine işaret koyma yarışına girerler.

Hadiste geçen يتَخَاطَّوْنَ (işaret koyma yarışı) kelimesi خط (hatt) kökünden gelir. Dilimize de girdiği üzere, "hatt", çizgi yazı manasına gelmektedir. Kelimeden anlaşılacağı üzere çizgiler atarak işaretleme yarışı mevzubahistir.

2- Hadiste işaretlenen şeylerin ne olduğu sarih değildir. Hâdise bir sefer sırasında cereyan ettiğine göre, o şartlarda işe yarayacak mübah eşyalar olmalıdır. Bunlar arasında boş arazi bile bulunabilir. Nitekim daha önce (105-106. hadisler) geçtiği üzere, mevat araziyi kim önce ihya ederse ona sahip olur. [48]



ÜÇÜNCÜ FASIL


MEKRUH KAZANÇLAR



ـ5184 ـ1ـ عن أبي مسعودٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]نَهى رَسُولُ اللّهِ # عَن ثَمَنِ الْكَلْبِ، وَمَهْرِ الْبَغِيِّ، وَحُلْوَانِ الْكَاهِنِ[. أخرجه الستة.»البَغِىُّ« الزانية، ومهرها أجرها.و»حُلْوَانُ الْكَاهن« ما يعطى من الهدية ليخبرهم عما يسألونه عنه .



1. (5184)- Ebu Mes´ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) köpeğin semenini, fahişenin mehrini ve kahinin ücretini yasakladı." [Buharî, Büyû 113, İcare 20, Talak 51, Tıb 46; Müslim, Müsakat 39, 1567; Muvatta, Büyû 68, (2, 656); Tirmizî, Büyû 46, (1276); Nesâî, Büyû 91, (7, 309); Ebu Davud, Büyû 68, (4381).][49]



AÇIKLAMA:



Bu rivayet birkısım kazanç yollarını yasaklamaktadır:

1) Köpeğin semeni. Semen; herhangi bir ticarî eşyaya biçilen fiyata mukabil ödenen paradır, fiyat da diyebiliriz. Köpeğin satışına cevaz veren başka rivayetler de bulunduğu için, fukaha bu meselede ihtilaf etmiştir. Hanefiler umumiyetle cevazına hükmederken, diğer mezhepler birkısım sıkı kayıtlarla tecviz ve tahrim ederler. Köpeğin alınıp satılması bahsini az ileride biraz açacağız.

2) Fahişe mehri demek, zina mukabilinde alınan ücret demektir. Zina dinimizde zaten haramdır. Bunu bir ticaret vasıtası yapmanın meşru olmayacağı açık ise de, Aleyhissalâtu vesselâm te´kiden, fuhuş mukabili alınacak paranın haram olduğunu muhtelif beyanlarda tekrar etmiştir. İslam uleması fuhuş mukabilinde alınacak paranın haramlığı hususunda ihtilaf etmez. Bu hadis, bir bakıma umumhane çalıştıranlara, bu çeşit işlere alet ve vasıta olanlara da kazançlarının mahiyeti hususunda ışık tutmaktadır.

3) Hadis, üçüncü olarak kahine verilecek ücrete temas etmekte, bunu da fahişelik mukabili alınan paraya denk tutmaktadır. Kehanet ve kahine müracaat haram edildiğine göre, bu maksadla verilen ve alınan ücretin de haram olacağı açıktır. Bu sebeple ulema bu meselede ihtilaf etmemiş, elbirlik haram demiştir.[50]



ـ5185 ـ2ـ وعن أبي جُحَيْفَةُ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]نَهى رَسُولُ اللّهِ # عَنْ ثَمَنِ الدّمِ، وَثَمَنِ الْكَلْبِ، وَكَسْبِ الْبَغِيِّ، وَلَعَنَ الْوَاشِمَةَ وَالْمُسْتَوْشِمَةَ، وَآكِلَ الرِّبَا، وَمُوكِلَهُ والْمُصَوِّرِينَ[. أخرجه البخاري.»الوَشْمُ«: تغريز الجلد با“برة وحشو موضع الغرز بكحل او نيلة، والواشمة التي يفعل بها ذلك بطلبها .



2. (5185)- Ebu Cuheyfe (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) kan mukabilinde alınan semenden, köpek semeninden, fuhuş kazancından men etti. Dövme yapanı, dövme yaptıranı, faiz yiyeni, faiz yedireni ve musavvirleri lanetledi." [Buhârî, Büyû 113, 25, Talak Libas 86, 96; Ebu Davud, Büyû 65, (3483).][51]



AÇIKLAMA:



Bu hadiste, önceki hadiste geçenlere bazı ziyadeler yapılmıştır.

1) Kan semeni: İbnu Hacer, bundan maksadın ne olduğu hususunda ihtilaf edildiğini belirtir. Bazı alimler "Hacamat yapana verilen ücret" demiştir. Bazıları da, "Zahiri üzeredir. Yani kan´a verilen fiyattır" demiştir. Zahiri esas alınınca, tıpkı meytenin (leşin), domuzun alışverişi haram olduğu gibi, "kan"ın alışverişi de haramdır. Bu hususta ulema icma etmiştir. İnsanın hiçbir uzvu ticaret metaı olamaz, alınıp satılamaz. Bağış, satış demek değildir.

2) Dövme yapan ve yaptıranın tel´ini. Dövme, iğne ile deri altında yara açıp, o yaraya kına ve benzeri madde koyarak sabit bir renk elde etme ameliyesidir. Dinimiz, insanın tabii yaratılışını gereksiz yere bozan müdahaleleri tecviz etmez. Bu sebeple dövme yasaklanmıştır.

3) Faiz, Kur´an-ı Kerim´in üzerinde ısrarla durduğu belli başlı haramlardan biridir. Almak, vermek faiz akdine katiplik, şahitlik yapmak vs. hepsi haramdır. Faizle ilgili açıklamalar ticaretle ilgili bölümde geçtiği için burada tekrar etmeyeceğiz (1. cilt, s. 523 ve devamı).

4) Musavvirlerle ilgili açıklamalar daha önce mükerreren geçmiştir, tekrar etmeyeceğiz (mesela en son 5121 numaralı hadisin şerhinde de yer verildi). [52]



ـ5186 ـ3ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]نَهى رَسُولُ اللّهِ # عَنْ كَسْبِ ا“مَاءِ[. أخرجه البخاري وأبو داود.وزاد أبو داود في رواية أخرى، عن رافع بن خديج: ]حَتّى يَعْلَمَ مِنْ أيْنَ هُوَ[ .



3. (5186)- Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) cariyenin kesbini nehyetti." [Buharî, İcare 20, Talak 51; Ebu Davud, Büyû 40, (3425).]

Ebu Davud, Râfî İbnu Hadiç´ten yaptığı rivayette şu ziyadeyi kaydeder: "..Kazancın nereden olduğunu bilinceye kadar..."[53]



AÇIKLAMA:



Hadis, "cariyenin kesbi" derken, köle kadının kazanç için çalışmasını kasdediyor gibidir. Ancak ulema, ibarenin bu manaya gelmediğini belirtir. Öyle ise hadis: "Cariyenin zina yoluyla kazancını" yasaklamaktadır. Hattâbî, cariyenin normal ve temiz işlerde çalışarak para kazanmasının meşruiyetini açıklama sadedinde der ki: "Medine ve Mekke ahalisinin hizmetlerini görmek üzere birtakım cariyeler vardı. Efendileri bunlara (aylık veya yıllık) vergiler takdir ederdi. Bu cariyeler hamur yoğurup ekmek yaparlar, tarla sularlar ve diğer sanatları icra ederler, kazandıkları paradan efendilerine vergilerini öderlerdi. Onlar bu borçluluk hali içinde iş hayatına böylesine girince, onların hepsinin olmasa bile bir kısmının fücura düşeceğinden ve sefahetle para kazanmaya tevessül edeceklerinden korkulurdu. Bu sebeple Aleyhissalâtu vesselâm onların kesbinden sarf-ı nazar edilmesini emir buyurdular. Cariyelerin bilhassa belli bir işleri olmaması halinde çalıştırılmaları daha mekruh ve yasak daha şiddetlidir." Hattâbî´nin temas ettiği son kayıt, Ebu Davud´dan kaydedilen ziyadeye binaendir. Zira "cariyenin belli bir işi olmadığı halde, para getirip vergisini ödemesi, bunu nereden kazandığı hususunda ciddi bir kaygı sebebidir: Zinadan kazanmış olmaya?" diye. Bu hususu, Ebu Davud´un Rifâa İbnu Râfi´den kaydettiği şu hadis daha da tavzih eder: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) cariyenin eliyle olmayan kesbini yasakladı. Elle yapacağı eğirme, yün ditme gibi olanları yapabilir." Her şeye rağmen bazı alimlerin şöyle dediğini de kaydetmek isteriz: "Yasaktan murad, cariyenin her çeşit amelidir. Bu yasak sedd-i zerayi (kötülük kapısını kapama) nevindendir. Çünkü, cariye çalışmaya mecbur edildiği takdirde ferci ile kazanmayacağından emin olunamaz. Öyleyse nehyin manası, cariyeye, hergün ödeyeceği muayyen bir haraç koymayı yasaklamaktadır."[54]



ـ5187 ـ4ـ وعن عثمان رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]َ تُكَلِّفُوا الصِّبْيَانَ الْكَسْبَ، فإنَّكُمْ مَتى كَلَّفْتُمُوهُمُ الْكَسْبَ سَرَقُوا وََ تُكَلفُوا ا‘مَةَ غَيْرَ ذَاتِ الصَّنْعَةِ الْكَسْبَ، فَإنَّكُمْ مَتى كَلَّفْتُمُوهَا كَسَبَتْ بِفَرْجِهَا، وَعِفُّوا إذَا أعَفَّكُمُ اللّهُ، وَعَلَيْكُمْ مِنَ الْمَطَاعِمِ بِمَا طَابَ مِنْهَا[. أخرجه مالك .



4. (5187)- Hz. Osman (radıyallahu anh) anlatıyor: "Çocukları kesbe mecbur etmeyin. Siz onları kesbe mecbur ettiğiniz zaman hırsızlık yaparlar. San´at sahibi olmayan cariyeleri de kesbe zorlamayın. Zira siz onları kesbe zorladığınız takdirde ferçleriyle kazanırlar. Onların getireceği paraya karşı istiğna gösterin ki, Allah da sizi müstağni kılsın. Size temiz olan yiyecekler yaraşır." [Muvatta, İsti´zan 42, (2, 981).][55]