> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Hadis Eserleri > Kütübü Sitte >  Alım Satım
Sayfa: 1 [2] 3 4   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Alım Satım  (Okunma Sayısı 5592 defa)
30 Mart 2010, 14:44:10
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #5 : 30 Mart 2010, 14:44:10 »



AÇIKLAMA:



Hadis, "...erkek deveye çekmeyi yasakladı" şeklinde ise de, âlimler umumiyetle, para ile çekmeyi anlayarak alınan paranın tahrimine hükmetmişlerdir. Bazı hadislerde daha açık bir tabirle "erkek devenin suyunu (satmayı) yasakladı", şeklinde ifade edilmiştir. Alimler, para mukabili damızlık hayvana dişilerinin çekilmesi caiz mi değil mi diye ihtilâf etmişlerdir. Damızlığa çekilme normal olarak yasak olmayıp, para ile bu işin yapılması münâkaşalıdır.[105]



ـ16ـ وعن أنس رضى اللّه عنه قال: ]بَاعَ حَسَّانُ رضى اللّه عنه حِصَّتَه من بَيْرُحاءَ مِنْ صَدَقَةِ أبى طلحةَ رضى اللّه عنه. فقيلَ له: أتبِيعُ صَدَقةَ أبى طَلْحَةَ؟ فقال: أ أبيعُ صاعاً مِنْ تَمْرٍ بصَاعٍ منْ دَرَاهِمَ[. أخرجه البخارى .



16. (255)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hassan (radıyallahu anh), Ebu Talha (radıyallahu anh)´nın tasadduk ettiği Beyruha adlı bahçeden hissesine düşen kısmı (Hz. Muâviye´ye yüzbin dirheme) satmıştı. Kendisine:

"Ebu Talha´nın sadakasını satıyor musun?" dediler. Şu cevabı verdi:

"Yani bir sâ´ hurmayı, bir sa´ para mukabilinde satmayayım mı?"[106]



AÇIKLAMA:



Rivayetlerde geldiği üzere, "Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe iyiliğe erişemeziniz.." (Âl-i İmrân: 3/92) meâlindeki âyet nâzil olunca, Ashabın sevdiği şeylerden infak etmeye başlamıştı. Ebu Talha da, suyunun tatlılığı ve gölgesinin serinliği ve tanziminin güzelliğiyle Medine´de şöhret yapmış olan Beyruha adındaki bahçesini tasadduk eder. Bu bahçe o kadar hoştur ki Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) zaman zaman orayı şereflendirirdi. İşte Allah´ın âyette vaadettiği iyiliğe (birr) nâil olmak arzusuyla Ebu Talha (radıyallahu anh) bu en sevgili, en değerli malını, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın irşadı doğrultusunda yakınlarına bağışlar. Yukarıdaki rivayet bu taksimden hissemend olanlardan birinin Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın şâiri Hassan (radıyallahu anh) olduğunu ifade ediyor.

Bu bahçenin Ebu Talha tarafından vakfedldiği de söylenmiş ise de satış akdi, bunun vakıf değil temlik olduğunu gösterir. Zîra vakıf olsa idi Hassan (radıyallahu anh)´ın satması caiz olmazdı. Ancak, Ebu Talha, "hissesini satma ihtiyacını duyan satabilir" diye şart koyarak vakfetmiş ise, bu şart caiz olabilir" denmiştir. Hz. Ali ve başka bazıları vakıfta böyle bir şartın caiz olduğunu söylemişlerdir. Muhammed İbnu´l-Hasan el-Mahzûmî Ahbâru´l-Medîne adlı kitapta Hz. Muâviye´nin bahçeden satın aldığı hisseye yüzbin dirhem ödediğini belirtir. Buraya Hz. Muâviye (radıyallahu anh) Kasru Benî Hudeyle adıyla bilinen bir köşk yaptırmıştır[107].



ـ17ـ وعن ابن المسيب قال: ]نهى رسول اللّه #: عنْ بَيْعِ الْحَيَوَانِ باللَّحْمِ[. أخرجه مالك .



17. (256)- İbnu´l-Müseyyeb anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) hayvanın et mukabilinde satılmasını yasakladı."[108]



AÇIKLAMA:



Canlı hayvanın "şu kadar et" mukabilinde satılmasını yasaklamıştır. Bunlar aynı cinse girdikleri için misli olmadıkları takdirde müzâbeneye girecektir. Zîra, hayvan kesilince ne kadar et vereceği, az mı çok mu olacağı bilinemez. [109]



ÜÇÜNCÜ BAB

ALIM SATIMDA CÂİZ OLMAYAN ŞEYLER HAKKINDA
(Bu babta altı fasıl vardır)

BİRİNCİ FASIL

ALDATMAYA DAİR

*

İKİNCİ FASIL

SÜTÜ HAYVANIN MEMESİNDE BEKLETMEYE DAİR

*

ÜÇÜNCÜ FASIL

FİYAT KIZIŞTIRMAYA DAİR

*

DÖRDÜNCÜ FASIL

ŞARTLAR VE İSTİSNA HAKKINDA

*

BEŞİNCİ FASIL

MÜLÂSEME VE MÜNÂZEBE´YE DAİR

*

ALTINCI FASIL

BEY´UL-GARAR VE DİGERLERİ HAKKINDA





BİRİNCİ FASIL


ALDATMAYA DAİR


ـ1ـ عن ابن عمر رضى اللّه عنهما: ]أنّ رجً ذكرَ لِرسولِ اللّهِ # أنّهُ يُخْدَعُ في البيوعِ. فقالَ رسول اللّه #: مَنْ بَايَعْتَ فقل خِبةَ، فكانَ إذا بايََعَ قال َ خِبَةَ[. أخرجه الستة إ الترمذى. »الخبة« الخداع .



1. (257)- İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a gelerek alışverişte aldatıldığını söyledi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kendisine:

"Alış-veriş yaptığın kimseye: Aldatmaca yok! de" buyurdu."[110]



AÇIKLAMA



Bu hadise dayanarak alış-verişte aldatma olamaz, normal değerinin üçte birini bulan bir aldatma olursa aldanan tarafın "hıyâr hakkı" vardır denmiştir. Ancak, Hanefî, Şâfiî ve diğer bazılarına göre, alış-verişte esas, bir tarafın aldanmasıdır. Aldanma az da olsa çok da olsa, aldanana hıyâr hakkı sağlamaz. Esas olan görüş de budur. Ama mahkemeye müracaat hakkı vardır.[111]



ـ2ـ وعن عبد المجيد بن وهْب قال: قال لى العَدَّاءُ بنُ خالدٍ رضى اللّه عنه : ]أ أُقرِئُكَ كِتاباً كَتَبَهُ لى رسولُ اللّهِ #؟ قلت بلى. فأخْرَجَ إلىَّ كِتاباً »هذا ما اشتَرى العُدَّاءُ بنُ خالدِ بن ذَهْوَةَ من محمّدٍ #، اشترَى منهُ عبداً أو أمَةً َ دَاءَ وَ غائِلةَ و خِبْثَةَ، بيعُ المُسْلمِ من المسلمِ«[.

قال: قتادة »الغائلة« الزنا والسرقة واŒباق. أخرجه البخارى تعليقاً والترمذى .



2. (258)- Abdülmecid İbnu Vehb anlatıyor: "Bana, el-Addâ´ İbnu Hâlid (radıyallahu anh):

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın bana yazdığı bir mektubu sana okuyayım mı?" dedi. Ben:

"Memnuniyetle!" deyince bir mektup çıkardı. Mektupta şunlar yazılı idi:

"Bu, el-Addâ İbnu Hâlid İbni Zehve´nin Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)´den satın aldığı şeyi tevsik eder. el-Addâ ondan bir köle veya cariye satın aldı. Kölede, ne herhangi bir hastalık, ne (zina, hırsızlık, kaçma gibi) bir düşkünlük ne de (satışını gayr-ı meşru kılan hürr asıllı bulunmak, emânet ve rehin olarak verilmiş olmak gibi) haramlık yoktur. Bu Müslümanın Müslümana satışıdır."[112]



ـ3ـ وعن ابن أبى أوْفى رضى اللّه عنهما ]أنَّ رجً أقَامَ سِلعةً في السُّوقِ، فَحَلَفَ باللّهِ لقد أُعطِىَ بها مالم يُعْطَ لِيُوقِعَ فيهَا رجً من المسلمينَ فنَزلتْ »إنَّ الذين يَشْتَرونَ بِعَهْدِ اللّهِ وأيْمَانِهِم ثمناً قليً« إلى آخر اŒية[. أخرجه البخارى .



3. (259)- İbnu Ebî Evfâ (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam çarşıya satmak üzere mal koydu. Müslümanlardan biri alıcı çıkınca, onu ikna için, "senin vermediğin parayı ödedim" diye Allah´a kasem etmişti. Bunun üzerine şu âyet nâzil oldu:

"Allah´ın ahdini ve yeminlerini az bir değere değişenler var ya, işte onların âhirette bir payları yoktur. Allah, kıyamet günü, onlara hitab etmeyecek, onlara bakmayacak, onları temize çıkarmayacaktır. Elem verici azab onlar içindir" (Âl-i İmrân: 3/77)[113]



AÇIKLAMA:



Yemin meselesine temas eden bir ayet-i kerimenin nüzulüne sebep olan bir vakayı aydınlatan yukardaki hadisten şârihler, alışveriş esnasında, mala rağbeti artırmak için yemin etmenin yasaklandığı hükmünü çıkarmışlardır. Âyet-i kerime, sürüm maksadıyla Allah´ın adını vererek yemin edenler hakkında birçok cezanın takdir edildiğini beyan etmektedir:

1- Ahiret nimetlerinden mahrumiyet,

2- Cenab-ı Hakk´ın kelâmına mazhariyetten mahrumiyet.

3- Allah´ın rahmet bakışından mahrumiyet.

4- Günahlardan tezkiyeden mahrumiyet,

5- Elim bir azâbı hak etme.

Yemin etiğimiz meselede sadık bile olsak alışveriş gibi basit işlerde yemine müracaattan kaçınmalı, çok ciddî, son derece mühim meselelerde yemin etmeliyiz. Yemin, dâvada hak olduğumuzu te´yid için Allah´ı şâhid kılmaktır.[114]



ـ4ـ وعن عمرو بن دينار قال: ]كانَ هَا هُنَا رجلٌ اسمهُ نَوَّاسٌ وكَانَ عِنْدَهُ إبِلٌ هِيمٌ فاشترَى ابنُ عمر رضى اللّهُ عنهُما تلكَ ا“بلَ من شريكٍ له فجاءَ إليهِ شريكُهُ فقال: بعنا تلكَ ا“بلَ. قال مِمَّنْ؟ قال منْ شيخِ كذا وكذا. قال: وَيْحَكَ ذاكَ واللّهِ ابنُ عُمرَ، فجاءهُ فقال: إنَّ شَريكِى باعَكَ إبً هيماً ولم يُعْرفْكَ. قال: فاسْتَقْهَا: فلما ذهبَ ليستاقهَا قال دَعْها رَضينا بقضاءِ رسولِ اللّهِ #، عَدْوَى[. أخرجه البخارى.»والهُيامُ« داء يأخذ ا“بل فتعطشُ فتَهلكُ منه .



4. (260)- Amr İbnu Dinar anlatıyor: "Nevvas adında biri vardı. Yanında su içme hastası bir deve vardı. İbnu Ömer (radıyallahu anh) bu deveyi ortağından satın aldı. Ortağı kendisine uğrayınca:

"Şu devemiz var ya onu sattık" dedi: Ortağı

"kime" deyince

"şu şu evsafta bir yaşlıya" diye tarif etti. Ortağı:

"Öyle mi, amma da yaptın, vallahi o zat İbnu Ömer´dir" dedi: Sonra İbnu Ömer (radıyallahu anh)´e gelerek:

"Ortağım sana su içme hastası bir deve satmış, durumunu da sana söylememiş" dedi. İbnu Ömer:

"Öyleyse götür onu" dedi. Adam götürmek üzere tutunca:

"Bırak deveyi, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın hükmüne râzıyız, sirayet yoktur" buyurdu."[115]



AÇIKLAMA:



Bu hadis, sonradan beyan edildiği takdirde, ayıplı bir malın reddedilebileceği gibi alınabileceğini de ifade etmektedir.Müşteri ayıbını bilerek razı ise bu hile, aldatma sayılmaz. Nitekim burada İbnu Ömer, ayıplı deveye râzı olmuştur. Salih ve itibarlı kişileri aldatmaktan kaçınmaya daha ziyade gayret gösterilmesi gereği de anlaşılmıştır. Çünkü: "amma da yaptın, o zat İbnu Ömer´dir" tabiri bunu ifade eder[116].



ـ5ـ وعن أبى هريرة رضى اللّه عنه ]أنَّ رسولَ اللّه # مَرَّ في السُّوقِ على صُبْرةِ طعامٍ فأدخلَ يدَهُ فِيهَا فنالت أصابِعُهُ بَلً. فقال: ما هذا يا صاحبَ الطعامِ؟ فقال: ياَ رَسُولُ اللّهِ أصابتْهُ السماءُ. قال أفَ جعلْتَهُ فوقَ الطَّعامِ حتّى يَراهُ الناسُ؟ مَنْ غَشَّنَا فليْسَ مِنَّا[. أخرجه

مسلم وأبو داود والترمذى، وهذا لفظ مسلم.



5. (261)- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) çarşıda bir yiyecek yığınına rastlayınca elini yığına daldırıp çıkardı. Parmaklarına rutubet bulaştı. Adama:

"Ey satıcı nedir bu?" diye çıkıştı. Adam:

"Ey Allah´ın Resûlü, yağmur ıslattı,deyince:

"Bu yaşlığı üste getirip, herkesin görmesini sağlıyamaz mıydın? Kim bizi aldatırsa o bizden değildir" buyurdu.[117]



ـ6ـ في رواية أبى داود والترمذى ]فأوحى إليهِ أنْ أدْخِلْ يدكَ فيهِ فأدْخَلَ يَدَهُ فيهِ فإذا هو مبْلولٌ فقال: ليسَ مِنَّا مَنْ غشَّ[ .



6. (262)- Ebu Dâvud ve Tirmizî´nin rivayetlerinde (yukarıdaki hadiste) şu ziyade mevcuttur: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a "elini yığına daldır" diye vahyedildi, o da elini daldırdı. Yığın ıslaktı. "Aldatan bizden değildir" buyurdu."[118]



ـ7ـ وعن عُقْبَة بن عامر رضى اللّه عنه قال: ] يَحِلُّ ِمْرئٍ مُسْلمٍ يبيعُ سِلعةً يَعْلَمُ أنَّ بِهَا داءً إ أخْبَرَ بِهِ[. أخرجه البخارى في ترجمة باب .



7. (263)- Ukbe İbnu Âmir (radıyallahu anh) buyurmuştur ki: "Müslüman bir kimsenin, bir malda kusur olduğunu bildiği halde, müşteriye haber vermeden satması haramdır." Buhârî, bunu bir babın başlığında kaydetmiştir. (Büyû 19).[119]


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Alım Satım
« Posted on: 26 Nisan 2024, 12:32:52 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Alım Satım rüya tabiri, Alım Satım mekke canlı, Alım Satım kabe canlı yayın, Alım Satım Üç boyutlu kuran oku Alım Satım kuran ı kerim, Alım Satım peygamber kıssaları, Alım Satım ilitam ders soruları, Alım Satımönlisans arapça,
Logged
30 Mart 2010, 14:44:40
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #6 : 30 Mart 2010, 14:44:40 »

AÇIKLAMA:



Bu rivayet, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in devlet reisi vasfıyla zaman zaman çarşıpazarı teftiş ettiğini gösterir. Ma´mafih çarşıya alışveriş için de gelmiş bulunsa, bu esnada konrol ve murâkebe işini de yürüttüğünü ve dolayısıyla, devletin bu işlere ehemmiyet vermesi gereğini ifâde eder.

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in buğdaydaki yaşlığı gizlememesini söylemesi, bu yığnı toptan satmak üzere koyduğunu ifade eder. Çünkü ölçek ölçek satılma durumunda alttaki yaşlılık meydana çıkacağından, burada bir aldatma niyeti söz konusu olamaz. Şu halde bağ-bağ, sandık-sandık, sepet-sepet, çuval-çuval, toptan satışlarda üst kısma kalitelisini, kusursuzunu koyarak, müşterinin nazarından bazı kusurlarını gizlemek haram olmaktadır. Üst kısımla alt kısım arasında fark büyük olduğu takdirde müşteri akdini bozabilir, az farkı böyle bir hak tanımaz, çünkü alışverişte bir tarafın az miktarda aldanması normal karşılanır.

Bazı âlimler, bu hadisten, büyük ve fazilet ehli kimselerin alışveriş için pazara gitmelerinin sünnet olduğu hükmünü çıkarmışlardır. Nitekim İmam Mâlik: "Eskiden insanların âdeti pazar yerlerine çıkmak ve oralarda oturmak idi. İbni Ömer çok defa pazara gelip orada otururmuş" der.

Yahya İbnu Sâid de: "Ben Saîd İbnu´l-Müseyyeb ile Sâlim Mevlâ İbnu Ömer (radıyallahu anh)´in bir kısım rivayetlerini, onlar çarşıda oturup sohbet ederken aldım" demiştir. Bu durumu te´yid eden bir rivayet, Ashabtan Abdullah İbnu Büsr en-Nasrî ile ilgili: "Bu zat (radıyallahu anh), cuma namazını kıldıktan sonra, hemen çıkar, çarşı-pazarı bir dolaşır tekrar camiye girip ibâdetle meşgul olurmuş. Kendisine niçin böyle yaptığı sorulunca: "Müslümanların Efendisi (aleyhissalâtu vesselâm)´ni böyle yapar gördüm de ondan" cevabını vermiştir.[120]



İKİNCİ FASIL


SÜTÜ HAYVANIN MEMESİNDE BEKLETMEYE DAİR


ـ1ـ عن أبى هريرة رضى اللّه عنه قال: قال رسولُ اللّهِ # ]َ تُصَرُّ وَيُرْوَى َتَصُرُّوا ا“بِلَ والغنَمَ، ومن ابتَاعَهَا فهوَ بِخَيْرِ النَّظَرَيْنِ بَعْدَ أنْ يَحْلُبَهَا إنْ شاءَ أمْسَكَ، وأنْ شَاءَ ردَّها وصاعاً من تمرٍ[. أخرجه الستة .



1. (264)- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular:

"Deve ve koyunun memelerinde süt bekletmeyin. Kim böyle sütü bekletilmiş bir sağmal hayvan satın almışsa sağdıktan sonra muhayyerdir, dilerse kabul eder, dilerse bir sâ´ miktarında kuru hurma da vererek iade eder."[121]



ـ2ـ وفي أخرى للبخارى: ]فإن رَضِيَهَا أمْسَكَهَا وإنْ سَخِطَهَا فَفى حَلْبَتِهَا صاعٌ من تمرٍ[ .



2. (265)- Buhârî´nin bir başka rivayetinde "...Memnun kalırsa hayvanı tutar, memnun kalmazsa iâde eder. İâde ettiği takdirde sağdığı süt için bir sâ´ kuru hurma verir" denmektedir.[122]



ـ3ـ وفي أخرى لمسلم: فهو فيما بالخيار ثثةَ أيامٍ، وله: إن رَدَّ معها صَاعاً من طعامٍ سمراءَ.وله في أخرى: مِنْ تَمْرٍ سمراءَ.

ولهما: و تُصرُّ ا“بلُ والغنمُ .



3. (266)- Müslim´in bir rivayetinde denmektedir. Büyû, 25.

Müslim´in bir başka rivayetinde: "...bir sa´ kuru hurma verir, buğday değil" denir.

Buhârî ve Müslim´in rivayetlerinde: "Deve ve koyunun sütü (satış sırasında) memede bekletilmez" buyurulur.[123]



ـ4ـ وللنسائى رحمه اللّه: ]مَنِ ابْتَاع مُحَفَّلَةً أو مُصَرَّاةً[ .



4. (267)- Nesâî´nin bir rivayetinde: "Kim sütü bekletilmiş bir deve veya davar satın alırsa.." denir[124].



ـ5ـ وعن ابن عمر رضى اللّه عنهما قال: قال رسولُ اللّه #: ]مَن باعَ مُحفلةً فهوَ بالخِيارِ ثثةَ أيامٍ، فإن ردَّهَا ردّ معها مِثلَ أو مِثلَىْ لَبَنِهَا قمحاً[. أخرجه أبو داود .



5. (268)- İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim sütü memesinde bekletilmiş bir deve satın alırsa o üç gün muhayyerdir. Şayed iâde edecek olursa, hayvanla birlikte, sütü mislince veya sütünün iki mislince buğday da verir."[125]



AÇIKLAMA:



Dinimiz alışverişte dürüstlüğe çok ehemmiyet vermiş, aldatmanın her çeşidini yasaklamıştır. Bu meyanda satılacak olan sağmal hayvanların memesinde süt bekletmek de yasaklanmıştır. Cahiliye devrinde Araplar, satacakları hayvanı, çok süt veren cinsten göstererek daha iyi bir fiyatla satabilmek maksadıyla birkaç gün sağmayarak sütü memede bekletirlermiş. Bu çeşit hayvanlara musarrât denmiştir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu çeşit satışları hususî kaideler getirerek, hileyi önlemek için tedbir almıştır. Yukardaki rivayetlerde, hayvanı iade edecek olan müşterinin, bir sâ´ miktarında hurma vermesi de istenmektedir. Bu, sağılmış olan süte karşılıktır.

Fakihler bu hadisleri farklı şekillerde yorumlamışlardır. Şâfiîler ehemmiyetle, burada kuru hurma verileceğini söylerler. Müşteri, kuru hurma bulamazsa hurmanın Medine´deki bedelini veya o beldeye en yakın bulunan hurma diyarındaki kıymetini verir.

İmam-ı Âzam, İmam Muhammed, İmam Yusuf ve İmam Malik gibi diğer bir kısım âlimler "müşteri sütü biriktirilmiş hayvanı hıyar-ı ayb denilen kusur muhayyerliği ile sâhibine iâde edemez, ancak noksanlığını ödetir. Çünkü burada iâdeye mâni olan ayrı ziyade vardır" demişlerdir.

Hanefîler, memede sütü bekletilen sağmal hayvan satın alındığı takdirde sonradan iâde edilemeyeceği prensibini te´yid edecek muhtelif delil ve izâh getirerek hadisin zahiriyle amel edilemeyeceğini belirtirler. [126]



ÜÇÜNCÜ FASIL


FİYAT KIZIŞTIRMAYA DAİR


ـ1ـ عن أبى هريرة رضى اللّه عنه أنّ رسولَ اللّه # قال: ] َتَناجَشُوا[. أخرجه الخمسة إ النسائى .



1. (269)- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) efendimiz buyurdular ki:

"(Alıcı olmadığınız hâlde, fiyatları kızıştırmak için) müşteri ile satıcının aralarına girmeyin."[127]



ـ2ـ وعن ابن عمر رضى اللّه عنهما قال: ]نَهَى رسولُ اللّه # عن النَّجْشِ[. أخرجه الثثة والنسائى.وزاد مالك قال: »والنجش« أن تُعْطِيَهُ بِسِلْعتِهِ أكثرَ منها، وليس في نَفسِكَ اشتراؤُها فيَقتدِى بكَ غيرُكَ .



2. (270)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) diyor ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) müşteri kızıştırmayı yasakladı".

İmam Mâlik şu ilâvede bulunur: "Kızıştırma (necş): Aslında alıcı olmadığın halde, (araya girerek) mala değerinden fazla fiyat vermendir. Böylece (gerçekten almak isteyen) bir başkası, seni tâkiben mala daha fazla fiyat vererek aldanır."[128]



ـ3ـ وعن ابنِ أبِى أوفى رضى اللّه عنهما قال: ]الناجِشُ أكِلُ الرِّبَا خائنٌ، وهوَ خِدَاعٌ باطلٌ يَحِلُّ[. أخرجه البخارى موقوفاً مُعَلَّقاً.



3. (271)- İbnu Ebî Evfa (radıyallahu anh) buyurmuştur ki: "Müşteri kızıştıran, ribâ yemiş hâindir. Bu iş, bâtıl bir aldatmadır, helâl değildir."[129]



AÇIKLAMA:



Müşteri kızıştırarak malın daha fazla bedelle satılmasını sağlamak sûretiyle satın alanın aldanmasına yol açtığı için yasaklanmıştır. Bu meselede hiçbir ihtilâf sözkonusu değildir. Bu satışın sıhati hususunda ihtilaf edilmiştir. Hanefîler´e göre, satıcı günahkâr olsa da satış sahihdir. İmam Malik müşterinin hakk-ı hıyarına, dolayısıyla dilerse akdi bozabileceğine kaildir. Ehl-i hadisten bazıları ile zâhirîlere göre akid fâsiddir.[130]



DÖRDÜNCÜ FASIL


ŞARTLAR VE İSTİSNA HAKKINDA


ـ1ـ عن ابن مسعود رضى اللّه عنه قال: ]أنهُ اشتَرى جَارِيةً من امْرَأتِهِ واشتَرطَتْ عليهِ أنَّكَ إنْ بِعْتَهَا فهى لى بالثمن الَّذِى ابْتَعْتَهَا بهِ؟ فاستفتى في ذلكَ عمرَ رضى اللّه عنه فقال: َ تَقْرَبْهَا. وفيهَا شرطٌ َحَدٍ[. أخرجه مالك .



1. (272)- İbnu Mes´ud (radıyallahu anh)´un anlattığına göre: "Kendisi, hanımından bir cariye satın alır. Ancak karısı bir şart koşarak der ki:

"Şayet cariyeyi satacak olursan, satın aldığın fiyatla ben alacağım." Bu hususta Hz. Ömer (radıyallahu anh)´e sordum. Bana:

"Câriyeye yaklaşma. Onda başka birisi için şart var" dedi.[131]



AÇIKLAMA:



Burada satış akdinin muhtevasına uygun gelmeyen bir şart koşulmaktadır. Zira, satış mülkiyetinin eksiksiz ve tam olarak müşteriye geçmesini sağlamalıdır. Bu şart sebebiyle İbnu Mes´ud cariyeyi dilediği gibi satamayacak, hibe edemiyecek. Öyle ise mülkiyet hakkı tam değildir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) böyle şartlı satışları yasaklamıştır.[132]



ـ2ـ وعن عمرو بن شعيب بن محمد بن عبداللّه بن عمرو بن العاص عن أبيه عن جده عبد اللّه رضى اللّه عنه قال: ]نهى رسولُ اللّهِ # عن بيعِ العُربانِ[. أخرجه مالك وأبو داود. وقال مالك: وذلك فيما نُرى واللّه أعلمُ أن يشتَرى الرجلُ العبدَ أو الوليدَةَ أو يتَكَارَى الدَّابّةَ، ثم يقولُ الَّذِى اشْتَرَى منه أو تكارَى منه: أُعْطِيكَ دِيناراً أوْ دِرْهَماً أو أكْثَرَ مِنْ ذلكَ أو أقَلَّ على أنى إنْ أخَذْتُ السِّلْعَةَ أو رَكِبْتُ الدَّابَةَ فالَّذِى أُعْطيكَ هُوَ مِنْ ثمنِ السِّلْعَةِ أوْ مِنْ كِراءِ الدابةِ، وإنْ تَرَكْتُ ابْتِيَاعَ السلعةِ أو كِرَاءَ الدّابةِ فما أُعْطيكَ باطِلٌ بِغَيْرِ شَئٍ .



2. (273)- Amr İbnu Şuayb İbni Muhammed İbni Abdillah İbni Amr İbni´l-As babası tarikiyle ceddi Abdullah´tan rivayet ettiğine göre, "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), bey´u´l-urban´ı yasaklamıştır."

İmam Mâlik bey´ul-urbân´ı şöyle tarif eder: "Kişinin bir köle veya cariyeyi satın alıp veya bir hayvanı kiralayıp, sonra satan veya kiralayan kimseye: "Sana şu kadar dirhem veya dinar veriyorum, şu şartla ki, ben bu malı satın alır veya senden kiraladığım hayvana binersem sana vermiş olduğum para, malın bedelinden veya hayvanın kirasından sayılacaktır. Şayet malı almaktan, veya hayvanı kiralamaktan vazgeçersem, sana önceden vermiş olduğum para senin olsun" der.[133]



AÇIKLAMA:



Bey´u´l-Urban´ı âlimler umumiyetle tecviz etmemişler, butlanına hükmetmişlerdir. Ahmet İbnu Hanbel cevazına meyleder. Hz. Ömer (radıyallahu anh)´in de tecviz ettiği rivayet edilmiştir.[134]



ـ3ـ وعن عبداللّهِ بن أبى بكر. ]أنَّ جَدَّهُ محمدَ بن عمرو: باعَ ثمرَ حائطٍ له يُقالُ له ا‘فراقُ بأربعةِ آفِ دِرْهَمٍ، واستثنَى بثمانمائةِ درهمٍ[ .



3. (274)- Abdullah İbnu Ebî Bekr´in anlattığına göre: "Dedesi Muhammed İbnu Amr, el-Efrâk adındaki bağının meyvesini dört bin dirheme sattı. Bundan sekiz yüz dirheme (tekabül eden) hurmayı müstesna kıldı."[135]


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

30 Mart 2010, 14:45:18
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #7 : 30 Mart 2010, 14:45:18 »

AÇIKLAMA:



Bir bahçenin meyvesi toptan satılırken üçte biri geçmeyecek miktarda meyvenin satıştan hâriç tutulabileceği hükme bağlanmıştır. Sayısı belirtilmek kaydıyla bir kısım ağaçlar da satıştan istisna edilebilir. Bu da câizdir.[136]



ـ4ـ وعن مالك رحمه اللّه أنه بَلغَهُ أنّ رسول اللّه #: ]نهَى عن بيْعٍ وسَلَفٍ[. أخرجهما مالك، قال: وتفسيرُ ذلك أنْ يقولَ الرجلُ للرجل آخذُ سِلعتَكَ بِكَذَا وَكَذَا علَى أنْ تسْلِفَنِى كذا وَكَذَا، فإن عَقَدَ بَيْعَهَا على هذا فهوَ غَيْرُ جائز .



4. (275)- İmam Mâlik (radıyallahu anh)´e ulaştığına göre, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) satışı ve selefi yasaklamıştır.

İmam Mâlik bunu şöyle açıklar: "Bu, bir kimsenin diğerine şöyle demesidir: "Senin malını şu şu fiyata alıyorum ancak bir şartla sen de benden şunu ve şunu selef sûretiyle satın alacaksın". Bu çeşit bir muamele câiz değildir."[137]



AÇIKLAMA:



Selef kelimesi iki mânada kullanılmaktadır:

1- Selem, yani parayı peşin vererek malın bilâhare alınması: Tarladan çıkacak buğdaydan şu kadar miktarına şimdiden şu kadar para alarak satmak.

2- Selef bir de karz yâni, herhangi bir menfaat beklenmeden borç para vermek mânasına gelir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) karzla (veya selemle) satışın birleşmesini yasaklamıştır. Bu çeşit satışta bir malın normal bedelinden daha yükseğe satılması olduğu gibi karzın, malı satmaya teşvik maksadını gütmesi, dolayısıyla bir menfaat mukabili yapılmış olması da söz konusudur. Halbuki karz karşılıksız olmalıdır, aksi takdirde fâiz olur ve haramdır. Şöyle ki: Bir adam mesela düğün için kumaş alacak, fakat parası yok. Kumaşı satın alacağı tüccardan karz sûretiyle yani borçlanarak para alıyor, bu parayı aynı tüccara kumaş karşılığı ödüyor. Hadisi, bazı alimler şu şekilde de anlamıştır: Kumaşı alan zat, tüccardan peşin para alarak, karşılığında selem sûretiyle, yani tarladan çıkacağı zaman vermek üzere buğday satıyor. Peşin aldığı parayı, o tüccardan satın aldığı kumaş için ödüyor. İşte bu çeşit bir muâmelede hem satış, hem selem birleşmiş olmaktadır. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu tarzı yasaklamaktadır. [138]



ـ5ـ وعن جابر رضى اللّه عنه قال: ]غَزَوْتُ مَعَ رَسُولِ اللّه # فَتََحَقَ بى رسولُ اللّه # وأنَا علَى ناضحٍ لَنا قَدْ أعْيَا. قال: فتَخَلّفَ رسولُ اللّه # فزجرهُ ودَعَا لهُ فما زالَ بينَ يَدَى ا“بلِ. فقال لِى كَيْفَ ترَى بعيرَكَ؟ فقلتُ بِخَيْرٍ: قَدْ أصابَتْهُ بَرَكتُكَ. قال: أفَتبِيعُنيهِ؟ قالَ: فاستحييتُ، ولم يكن لَنَا ناضحٌ غيرُهُ. قال: فقلتُ نعمَ، فبعتهُ إياهُ على أن لى فقارَ ظهرهِ حتى أبلغَ المدينةَ، قال فقلت يا رسولُ اللّه إنّى عَرُوسٌ، فأستأذنتُهُ فأذِنَ لِى فتقدَّمْتُ الناسَ إلى المدينةِ حتى أتَيْتُ المدينةَ فَلَقِيَنِى خالِى فسألنِى عن البعيرِ فأخْبَرْتُهُ بما صنعتُ فيهِ فََمِنى، وقدْ كانَ رسولُ اللّه # قال لِِى حين استأذنتهُ: هلْ تزَوجتَ بِكراً أم ثيِّبا؟ قُلْتُ: بل ثيباً. قال هّ بكراً تعبها وتعبُكَ؟ قلتُ يا رسول اللّه: تَوَفَّى والدِى ولى أخَوَاتٌ صِغَارٌ فكَرِهْتُ أنْ أتَزَوَّجَ مِثْلَهنَّ ف تؤدِّبُهنَّ و تقومُ عَلَيْهِنَّ، فَتَزَوَّجْتُ ثَيِّباً لِتَقُومَ عَلَيْهِنَّ وتؤدِّبهنَّ. قال: فلما قَدِمَ رسول اللّه # المدينةَ غَدَوْتُ عليه بالْبَعيرِ فأعْطانِى ثَمَنَهُ وردَّهُ عَلَىَّ[. أخرجه الخمسة .



5. (276)- Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´le birlikte gazveye katıldım. Ben su taşımada kullandığımız devemizin üzerinde giderken Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana kavuştu. Devem yorgundu ve bu yüzden gerilerden yürüyordu. Durumu görünce Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) de geride kalarak deveyi sürdü ve ona dua buyurdu. Bunun üzerine bütün develerin önünden gitmeye başladı. Bana:

"Deveni nasıl görüyorsun?" diye sordu.

"Çok iyi görüyorum, bereketiniz değdi" dedim.

"Onu bana satar mısın?" buyurdu. Ben utandım, bundan başka su taşıyan devemiz yoktu. Yine de

"evet" dedim ve Medine´ye varıncaya kadar sırtı benim olmak şartıyla deveyi kendilerine sattım. Ona:

"Ey Allah´ın Rasûlü yeni evliyim" diyerek izin istedim. Bana izin verdiler. Bunun üzerine, Medine´ye gelince beni dayım karşıladı. Deveden sordu. deve ile ilgili yaptıklarımı anlatınca beni ayıpladı. İzin istediğim sırada Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):

"Bâkire ile mi, dulla mı evlendin?" diye sormuştu. Ben

"dul biriyle" dedim.

"Niye bâkire ile değil, o seninle sen de onunla şakalaşırdınız" buyurdu. Ben:

"Ey Allah´ın Resûlü, babam vefat etti. Bir çok kız kardeşim var, hepsi de küçük. Onlarla aynı yaşta, onların terbiyeleriyle meşgul olamayacak, onlara bakamıyacak çok genç biriyle evlenmeyi uygun bulmadım. Bu sebeple onlara bakıp terbiyelerini yapacak bir dulla evlendim" dedim."

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Medine´ye gelince deveyi vermek üzere yanlarına gittim. Bana parasını verdi ve deveyi de iâde etti."[139]



ـ6ـ وفي أخرى قال: ]بِعْنِيهِ بأُوقِيةٍ. قلتُ . قال بِعْنِيهِ بأُوقِيةٍ، فبعتُهُ واسْتَثْنَيْتُ حُمْنَهُ إلى أهْلِِى. فلما قَدِمْنَا أتيتُهُ بالجمل ونَقَدَنِِى ثمَنهُ ثم انصرفتُ فأرسَلَ على أثرِى فقال: ما كنتُ Œخذَ جَمَلَكَ، فَخُذْ جَمَلَكَ فهُوَ لكَ[.وفي أخرى: ]أفْقَرنِى رسولُ اللّهِ # ظهْرَه إلى المدينةِ[.وفي أخرى: ]لكَ ظهرهُ إلى المدينة[.وفي أخرى: ]فشرطَ ظهرَهُ إلى المدينةِ. قال البخارى: اشتراطُ أكثر وأصحُّ[.وفي أخرى: ]بأربعةِ دنانيرَ، وهذا يكونُ أُوقِيّةً على حِسابِ الدينارِ بعشرةٍ[.وفي أخرى: ]أوقيةَ ذهب[.وأخرى: مائَتىْ درهم.

وأخرى: بأربعِ أواقِىَ.وأخرى: بعشرين ديناراً.وأخرى: فإذَا قَدِمْتُ المدينةَ فالكَيْسَ الْكيْسَ، وفيها: وقَدِمْتُ المدينةَ بالغداةِ فجئتُ المسجدَ فَوَجَدْتُهُ على بَابِ المسجِدِ، فقال اŒنَ قَدِمْتَ؟ قلتُ: نَعَمْ. قال: فَدَعْ جَمَلَكَ وادخُلْ فصلِّ ركعيتنِ، فدخلتُ فَصَلَّيْتُ، ثم رجعتُ، فأمَرَ بً أنْ يَزِنَ لِى أُوقيَّةً فَوَزَنَ لِى بِلٌ فأرجَحَ.وفي أخرى قال: فلمَّا ذهبنَا لندخلَ قال: أمْهِلُوا حتَّى ندخلَ ليً كىْ تَمتَشِطَ الشَّعِثَةُ وَتَسْتَحِدَّ المَغِيبَة



6. (277)- Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Deveyi bana bir okiyye´ye sat" dedi. Ben:

"Hayır" dedim. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ısrar ederek:

"Onu bana bir okiyye´ye sat" dedi ben de sattım fakat evime kavuşuncaya kadar binme şartını koştum. Medine´ye gelince, teslim etmek üzere deveyi Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a getirdim. Bana parasını hemen ödedi. Ben oradan ayrıldım. Arkamdan birini göndererek:

"Esasen senin devene müşteri değilim, sen deveni geri al artık, o yine senin olsun" dedi.

Bir diğer rivayette: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) hayvanın sırtını Medine´ye kadar bana iâde etti" denir.

Bir diğer rivayette: "Medine´ye kadar sırtı senin" denir.

Bir diğer rivayette: "...Medine´ye kadar sırtını şart kıldı" ifadesi vardır. Buhârî der ki: "Şart kılma ifadesi rivayetlerin çoğunda yer alır. Sahîh olan da budur."

Bir diğer rivayette: "Deveyi, dört dînara (sattım)" denir. Bu, dinarın on dirhem hesabından bir okiyye yapar. Diğer bir rivayette "Bir okiyye altın´a" denir. Diğer bir rivayette "ikiyüz dirheme" denir. Bir diğer rivayette "Dört okiyye´ye" denir. Bir diğer rivayette "Yirmi dinara" denir.

Bir diğer rivayette: "Medine´ye geldiğin zaman dikkatli ol hanımın hayızlı olabilir"[140] buyurdu. Bu rivayette "Akşam vakti Medine´ye geldim. Mescide uğradım. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı orada mescidin kapısında buldum. Bana

"Şimdi mi geldin?" diye sordu.

"Evet!" dedim. Bana:

"Deveni bırak, içeri gir, iki rek´at namaz kıl!" buyurdu. Ben hemen girdim, namaz kıldım ve döndüm. Hz. Bilâl´e emrederek bana bir okiyye tartmasını söyledi. Bilal derhal tarttı ve biraz da fazla koydu" denir.

Bir diğer rivayette Câbir (radıyallahu anh) der ki: "(Evimize) girmek için gittiğim zaman, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle uyardı:

"Biraz ağır olun, evlere geceleyin girelim. Böylece, saçı başı dağınık olanlar taranır, gurbette kocası olanlar etek traşı olurlar."[141]



ـ7ـ وفي أخرى لمسلم قال: ]بِعْنِى جَمَلَكَ هذَا، قلتُ َ: بلْ هوَ لكَ قالَ َ: بَلْ بِعْنِيهِ. قلتُ َ: بلْ هوَ لَكَ يَارسُولَ اللّهِ: قال َ: بَلْ بِعْنِيهِ. قلتُ فإنَّ لِرجلٍ علىَّ أوقِيَّةَ ذَهَبٍ فَهُوَ لكَ بها. قالَ قد أخَذْتُهُ فَتَبَلَّغْ عليه إلى المدينةِ، فلمّا قَدِمْتُ المدينةَ قال لِبلٍ أعْطِهِ أوقيَّةَ ذَهَبٍ وَزِدْهُ: فَزَادَنِى قِيرَاطاً، فَقُلْتُ َتُفَارِقُنِى زِيَادَةُ رسولِ اللّهِ # فكانَ في كِيْسٍ لِى إلى أنْ أخَذَهُ أهلُ الشّامِ يومَ الحَرَّةِ[ .



7. (278)- Müslim´in bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"- Bana şu deveyi sat" buyurdu. Ben:

"- Hayır satmam, size bağışlıyorum, deve sizin olsun ey Allah´ın Resûlü" dedim.

"- Olmaz, bağış kabûl etmem, sat onu bana" buyurdu. Ben:

"- Öyleyse, dedim, bir adama bir okiyye miktarında altın borcum var, ona mukabil deveyi size sattım" dedim. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"- Aldım onu, ancak sen yükünü Medine´ye kadar onun üzerinde götür" dedi.

Medine´ye gelince, Hz. Bilâl (radıyallahu anh)´e:

"- Câbir´e bir okiyye altın ver, biraz da fazla olsun" emretti. Bilal bu söz üzerine bir kîrât[142] fazla tarttı. Kendi kendime: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın bana verdiği fazla miktarı yanımdan hiç ayırmayacağım" dedim. Harra harbinde, Şamlılar tarafından yağma edilinceye kadar, kesemin dibinde duruyordu."[143]



ـ8ـ وله في أخرى أتبيعُنيهِ بِكذَا وكذَا واللّهُ تعَالى يَغْفِرُ لكَ؟ قُلْتُ: هُوَ لَكَ. فما زالَ يَزِيدُنِى، وَيَقُولُ: واللّهُ تعالى يَغْفِرُ لكَ. قَالَهَا ثثاً .



8. (279)- Yine Müslim´den gelen bir başka rivayet şöyledir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Bana, deveyi şu, şu bedele sat, Allah da seni mağfiret buyur...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

30 Mart 2010, 14:45:57
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #8 : 30 Mart 2010, 14:45:57 »

ALTINCI FASIL


BEY´U´L-GARAR VE DİĞERLERİ HAKKINDA


ـ1ـ عن أبى هريرة رضى اللّه عنه قال: ]نَهى رسولَ اللّه # عنْ بَيْعِ الغَرَرِ وعن بَيعِ الحَصَاةِ[. أخرجه الخمسةُ .



1. (285)- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bey´u´l-garar ve bey´u´l-hasatı yasakladı."[153]



AÇIKLAMA:



Şârihler bey´u´l-garar´ı meçhulün satışı olarak izah ederler: Sudaki balık, havadaki kuş, denizdeki inci, kaçmış olan köle, bağından boşanmış deve, açılıp görülmeyen bohçadaki elbise, kapalı evdeki yiyecek, henüz doğmamış hayvan yavrusu, henüz meyvelenmeyen ağacın meyvesi gibi, fiilen olup olmayacağı henüz kesinlik kazanmayan eşyanın satışı bu gruba girer. Burada aldatma pek zâhirdir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu çeşit aldatıcı alışverişleri yasaklamıştır.

Bey´u´l-hasat´a gelince, bu üç şekilde olur:

1- Satıcının "Attığım şu taşın değdiği kumaşı" veya "Buradan taşın düştüğü yere kadar olan tarlayı sattım" demesi.

2- Satıcı: "Ben bu taşı atıncaya kadar satışı bozmada muhayyer olman şartı üzerine sana satıyorum" demesi.

3- Bizzat taşın atılışını satışın kesinlik kazanması kılarlar, bu durumda satıcı şöyle der: "Bu elbiseyi taşı attım mı bu sana satılmış demektir.

"Cahiliye devrine ait olan bu çeşit hileli alışverişleri Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) yasaklamıştır. [154]



ـ2ـ وفي أخرى ‘بى داوُدَ عَنْ عَلِيٍّ رضى اللّه عنه قال: ]يَأتِى على الناسِ زمانٌ عَضُوضٌ يَعَضُّ المُوسِرُ فيهِ على مَا فِي يَدِهِ، وَيُبَايِعُ المُضْطَرُّونَ ولم يُؤْمَرُوا بذَلكَ. قال اللّهُ تعالى: وََ تَنْسَوُا الفَضْلَ بَيْنَكُمْ وقدْ نَهى رسُولُ اللّهِ # عن بَيْعِ المُضْطَرِّ، وعن بَيْعِ الْغَرَرِ، وعن بَيْعِ الثَّمَرَةِ قَبْلَ أنْ تُدْرَكَ[ .



2. (286), Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Halk öyle çetin devirler yaşayacak ki, o zaman zenginler, kendilerine emredilmediği halde, cimriliklerinden, ellerindekileri çok sıkı tutacaklar. Cenab-ı Hakk: "Aranızdaki fazileti unutmayın" buyurmaktadır (Bakara: 2/237). Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da şunları yasaklamıştır: Bey´u´l-muzdar´ı, bey´u´l-garâr´ı, (meçhûlün satışı) ve salâhı ortaya çıkmadan meyve satışını."[155]



AÇIKLAMA:



Bey´u´l-garârı yukarıda açıkladık. Bey´u´l-muzdar´a gelince, bu, iki çeşittir:

1- Mal sâhibi, zor kullanarak, satmaya icbar etmek. Bu akid fâsidir.

2- Mal sâhibi, borç veya geçim sıkıntısı sebebiyle elindeki malını zararına satmaya çalışır. Dindarlık ve mürüvvetin gereği, böyle daralanın malını almak değil, ona anlayış göstermek, karz-ı hasende bulunmak veya borcunun ödeme müddetini te´hîr etmek gibi yollarla yardım etmektir. İkinci şıkka giren bey´u´l-muzdar fâsid sayılmaz, sahîhtir, ancak kerâhetten hâlî değildir[156].



ـ3ـ وعن جابر رضى اللّه عنه قال: ]نَهَى رسُولُ اللّهِ # َ يَبِعْ حَاضِرٌ لِبَادٍ، وَدَعُوا الناسَ يَرْزُقُ اللّهُ بَعْضَهُمْ مِنْ بَعْضٍ[. أخرجه الخمسة إ البخارى .



3. (287)- Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):

"Köylü adına şehirli satış yapmasın" dedi ve ilave etti: "Bırakın insanları, Allah birinin sebebiyle diğerini rızıklandırsın" buyurdu."[157]



ـ4ـ وفي أخرى للخمسة إ الترمذى عن أنس: ]نَهَى عَنْ بَيْعِ حَاضِرٍ لِبَادٍ، وَإنْ كَانَ أخَاهُ بِيهِ وَأُمِّّهِ[ .



4. (288)- Hz. Enes (radıyallahu anh)´ten gelen bir başka rivayette şu şeklinde ifade edilmiştir: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ana baba bir kardeş bile olsa şehirlinin köylü adına satış yapmasını menetti."[158]



AÇIKLAMA:



Burada, şehirlinin köylünün yerine satması da, onun adına satın alması da yasaklanmaktadır.

Şehirlinin köylü adına alış-veriş yapmasının yasaklanması ücret mukabilinde yapması durumuyla ilglidir. Buna simsarlık denir. Simsarlık değil de, yardım olsun diye köylü adına şehirlinin yapacağı alış-veriş muâmelesi yardım yerine geçer.

Hanefîler, taraflardan biri zarar görmediği takdirde şehirlinin köylü adına alım-satımda bulunabileceğine hükmederler.[159]



ـ5ـ وفي أخرى ‘بى داود والنسائى ]وإن كانَ أخَاهُ أوْ أَبَاهُ[. زاد أبو داود في أخرى عن أنس رضى اللّه عنه قال: ]كَانَ يُقَالُ يَبِعْ حَاضِرٌ لِبَادٍ، وهىَ كَلمةٌ جامعةٌ َيَبِيعُ لَهُ شَيْئاً وََ يَبْتاعُ لَهُ شَيئاً[ .



5. (289)- Ebu Dâvud ve Nesaî´den gelen bir başka rivayette şöyle buyurulur: "Şehirlinin köylü adına satış yapması yasaktır, şehirli köylünün kardeşi veya babası bile olsa."

Ebu Dâvud´un Hz. Enes (radıyallahu anh)´ten yaptığı bir başka rivayet şu ziyâdeyi ihtivâ eder: "Şöyle denirdi: "Şehirli köylü yerine satmasın." Bu özlü, câmi bir sözdür. "Şehirli köylü için hiçbir şey satmasın, köylü adına satın da almasın" demektir.[160]



ـ6ـ وعن ابن عمر رضى اللّه عنهما قال: ]قال رسُولُ اللّه # تَلَقَّوُا السِّلَعَ حتَّى يُهْبَطُ بهَا إلى ا‘سْواقِ[. أخرجه الخمسة إ الترمذى .

وزاد أبو داود في أوَّلهِ: ] يَبِعْ بَعْضُكُمْ عَلى بَيْعِ بَعْضٍ، وَ َتَلَقَّوا السِّلَعَ[. وعند النسائى »الجَلَبَ« عِوَضَ السِّلَعِ .



6. (290)- İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle emrettiler:

"Satıcılar mallarını çarşıya indirmezden önce yolda karşılayıp alışveriş yapmayın."

Ebu Dâvud hadisin baş kısmında şu ziyadeye yer verir: "Birbirinizin alışverişine karşı alışveriş yapmayın. (Pazara giden) malı yolda karşılamayın."

Nesâî´de "ticaret malı (es-Sila´) yerine "Celeb malı" tâbiri kullanılmıştır. (Celeb: Satmak için celbedilen mala denir.).[161]



AÇIKLAMA:



Alış-verişe karşı alış-veriş yapmak: Bu, iki kişi arasında akid kesinleşmiş, ancak her ikisi de aynı meclisde ve muhayyerlik müddeti içindeler. Bu sırada bir üçüncü şahıs, benzer bir malı piyasaya daha ucuz bir fiyatla arzediyor. Veya daha kaliteli bir malı aynı fiyatla piyasaya arzederek, bitmiş olan alış-verişin bozulmasına sebep oluyor. Yasak olan budur. Henüz pazarlık halinde iken mal sürme, yasağa girmez.

Malın çarşıya inmezden önce yolda karşılanmasının yasaklanması aldanmayı önlemek içindir. Çünkü eşyanın pazardaki fiyatını bilmeden satış yapan kimsenin daha ucuza satarak aldanma ihtimâli vardır. Şârihlerin belirttğine göre, câhiliye devrinde tüccarları yolda karşılayıp: "Çarşı durgun, fiyatlar düşük, mala rağbet yok" diyerek aldatıp ucuz fiyata mallarını satın almak âdetmiş. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunu yasaklamıştır.

Bu hadise dayanan ulemadan bir çoğu (Mâlik, Evzâî, Şâfiî, Ahmed İbni Hanbel) yolda alış-verişi mekruh addetmişlerdir. Şâfiî ve Ahmed İbnu Hanbel hazretleri satıcıya muhayyerlik hakkı tanır. Ebu Hanîfe bu alış-verişi mekruh addetmez ve satıcıya, pazara vardığı zaman muhayyerlik de tanımaz. Bazı alimler, pazarda fiyatların yüksek olma durumunda satıcıya muhayyerlik hakkı tanımıştır, değilse hakkı yoktur.[162]



ـ7ـ وله في أخرى: ]نهى عنِ النَجْشِ والتَّلَقِّى، أو يَبيعُ حاضِرٌ لِبادٍ[ .

وفي أخرى: نَهَى عن التَّلَقِّى .



7. (291)- İbnu Ömer´den gelen bir başka rivayette: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) satıcının malını övmesini ve daha pazara varmadan malın yolda satın alınmasını veya şehirlinin köylü adına satış yapmasını yasakladı" buyrulur.

Bir başka rivayette de sadece "malın daha pazara varmadan satın alınmasını yasakladı" denmektedir.[163]



ـ8ـ وفي أخرى لهم عن ابن عباس رضى اللّه عنهما قال: ]قالَ رسُولُ اللّهِ # تَلَقُّوا الرُّكْبَانَ، وََ يَبِعْ حَاضِرٌ لِبَادٍ، فقال له طاوسٌ: ما قَوْلُهُ: َيَبِعْ حاضِرٌ لِبَادٍ؟ قال: َيَكُونُ لهُ سِمْسَاراً[ .



8. (292)- Aynı kaynakların İbnu Abbâs (radıyallahu anh)´dan yaptıkları bir rivayette şöyle denir: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki:

"Pazara binerek (uzaktan) gelenleri yolda karşılamayın. Şehirli, köylü adına alım-satım yapmasın."

Tâvus, İbnu Abbas (radıyallahu anh)´tan sordu:

"Şehirli köylü adına alımsatım yapmasın" sözünden maksat nedir?" İbnu Abbâs:

"Onun adına simsarlık yapmasın (yani ücret mukabili alım-satım işlemini yapmasın)."[164]



ـ9ـ وعن أبى هريرة رضى اللّه عنه قال: ]نَهَى رَسُولُ اللّهِ # أنْ يُتَلَقَّى الجَلَبُ، فَمَنْ تَلَقَّى فاشْتَراهُ فإذَا أتَى سَيِّدُهُ السُّوقَ فَهُوَ بالخِيَارِ[. أخرجه الخمسة، وهذا لفظ مسلم والترمذى وأبى داود .



9. (293)- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), celeb malın pazara gelmeden önce karşılanmasını yasakladı. Kim onu yolda karşılar ve satın alırsa, malın sâhibi pazara gelince muhayyerdir (satıştan vazgeçebilir).[165]



AÇIKLAMA:



Celeb Malı: Satmak maksadıyla pazara götürülen maldır. Bunun bir veya birkaç kişi tarafından yolda karşılanması bazı açıklamalarda, mal sahibinin aleyhine anlaşılmış, bazı açıklamalarda bölge ahâlisinin aleyhine anlaşılmıştır. Malın sâhibi pazara kadar gittiği takdirde ucuz fiyata da satma ihtimali var. Böylece bölge halkı çoğunluk olarak ucuzluktan istifâde edecek demektir. Şu hâle göre pazara varmadan malın satılması mal sahibinin aleyhine olabileceği gibi, bölge ahâlisinin de aleyhine olabilmektedir. Öyle ise malın pazara kadar ulaşması gerekmektedir.[166]



ـ10ـ وعنه رضى اللّه عنه قال: ]أنّ رَسُولُ اللّهِ # نَهَى عن بَيْعَتَيْنِ في بَيْعَةٍ[. أخرجه ا‘ربعة .

10. (294)- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) şöyle haber verdi: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir satışta iki satışı yasakladı."[167]



AÇIKLAMA:



Burada "bir satışta iki satış" adı ile tavsif edilen yasak muamele, bazı âlimle...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

30 Mart 2010, 14:46:32
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #9 : 30 Mart 2010, 14:46:32 »

AÇIKLAMA:



Aynı cinsten iki şey misli misline değiştirilebilir. Biri fazla olduğu takdirde bu riba muamelesine girer ve haramdır. Hadislerde sarih olarak hurmanın bu çeşit alım-satımı haram kılınmıştır. Miktarı belli olmayanla miktarı belli olanın alım-satımında belli olmayanın daha çok olduğuna hükmedilir. Böylece eşitlik ortadan kalkar, dolayısıyla bu alışveriş muâmelesi ribaya girer. [184]



ـ20ـ وفي أخرى للنسائى ] تُبَاعُ الصُّبْرَةُ مِنَ الطعامِ بِالصُّبْرَةِ مِنَ الطَّعامِ، وََ الصُّبْرَةُ مِنَ الطَّعَامِ بِالكَيْلِ المُسَمَّى مِنَ الطَّعَامِ[ .



20. (304)- Nesâî´nin bir diğer rivayetinde şöyle denmiştir: "Yiyecek yığını, yiyecek yığını mukabilinde satılmaz. Yiyecek yığını, miktarı belli yiyecek mukabilinde satılmaz."[185]



AÇIKLAMA:



Yukarıda geçti.[186]



ـ21ـ وعن أبى أيُّوبَ رضى اللّه عنه قال: ]سَمِعْتُ رسُولَ اللّهِ # يَقُولُ: مَنْ فَرَّقَ بينَ والِدَةٍ وَوَلَدِهَا فرَّقَ اللّهُ بَينَهُ وبينَ أحِبَّتِهِ يومَ القِيامَةِ[. أخرجه الترمذى .



21. (305)- Ebu Eyyûb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı dinledim, diyordu ki:

"Kim çocuğuyla annesi arasını ayırırsa kıyamet günü Allah (celle celâluhu) sevdikleriyle onun arasını ayırır."[187]



AÇIKLAMA:



Bu yasak cariyelerle ilgilidir. Cariyeyi birine, çocuğunu bir başkasına satarak, anne ile çocuğunu ayırmayı Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) yasaklamıştır. Müteâkib hadislerde görüleceği üzere bunun başka örnekleri de mevcuttur. Bu çeşit yasakların, çocuğun terbiyesini ilgilendiren mülahazalardan kaynaklandığı 307 numaralı hadisin sonuna koyacağımız açıklamadan anlaşılacaktır.[188]



ـ22ـ وعن عليّ رضى اللّه عنه قال: ]أنّهُ فرّق بَيْنَ وَالِدَةٍ وَوَلَدِهَا فَنَهاهُ رسُولُ اللّهِ # عن ذلكَ، وردَّ البَيْعَ[. أخرجه أبو داود .



22. (306)- Hz. Ali (radıyallahu anh)´nin anlattığına göre, "(Satış sebebiyle cariye bir) anne ile çocuğunun arasını ayırmıştı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunu yasakladı ve satışı bozdu."[189]



ـ23ـ وعن علي رضى اللّه عنه قال: ]وَهَبَ لِى رسُولُ اللّهِ # غُمَيْنِ أخَوَيْنِ، فَبِعْتُ أحَدَهُمَا. فقال لِى رسُولُ اللّهِ #: مَا فَعَلَ غُمَاكَ؟ فأخْبَرْتُهُ فقال لِى: لِى رُدَّهُ رُدَّهُ[. أخرجه الترمذى .



23. (307)- Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bana, kardeş iki köle hediye etti. Bunlardan birini sattım. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir ara sordu:

"Köleler ne yapıyorlar?" Ben durumu söyledim. Bunun üzerine bana:

"Satışı boz, satışı boz" buyurdu."[190]



AÇIKLAMA:



Son üç rivayette, gerek anne ile evladın ve gerekse kardeşlerin aralarının açılması ile ilgili yasak daha ziyade terbiyevî mülâhazalarla konulmuştur. Çünkü çocuğun terbiyesinde annenin varlığı ve ailevî ortam son derece ehemmiyetli bir husustur. Dinimizin terbiyeye atfettiği ehemmiyetin sonucu olarak, terbiye açısından mühim olan anne ve âile unsurları bir kısım kesin tedbirlerle korunma altına alınmıştır. Yukarıdaki rivayetlerde bunu görmek mümkündür.Biz burada yeri gelmişken, esasını yukarıdaki rivayetlerden alan, İslâm´ın hidâne ile alâkalı teşriatını birazcık açıklığa kavuşturmaya çalışacağız.[191]



HİDÂNE NEDİR, BU HAK KİMEDİR?


Hidâne, fukahanın târifine göre "Kız veya erkek çocukların veya kendi işlerinde müstakil olmayan gayr-i mümeyyiz mâtuhların muhafazasına bakmak, onların menfaatlerini mûcip hususları deruhte etmek, ezâ ve zarar verecek şeylerden korumak, hayatın icabâtını hakkı ile göğüsleyebilmeleri için bedenî, rûhî ve aklî terbiyeleri ile meşgul olmak ve mesûliyetlerini duyurmaktır." Bu devre normal olarak, erkeklerde 7-9, kızlarda 9-11 yaşları arasıdır. Çocuk, yemede, içmede, giyinmede, taharet ve yıkanmada kadına müstağnî duruma gelince bu devre sona erer. Kız çocuğu için, hayız yaşına gelince sona erer.

Çocuğun yetişmesinde birinci derecede muhtaç olduğu şey şefkat olması hasebiyle anne ve babanın boşanmaları veya bunlardan birinin veya her ikisinin de ölümleri hâlinde çocuğa bakmaya kimin daha çok layık ve hak sâhibi olduğu meselesi mühim bir husustur. Normal olarak annenin bu işe daha layık olduğu kabul edile gelmiştir. Çocuk Hakları Beyannamesi´nin 6. maddesinde de: "küçük çocuk istisnâî durumlar dışında, anasından ayrılmamalıdır" denmektedir.

Sünnet de annenin babaya nazaran daha şefkatli olduğunu ifade eder. Bu sebeple henüz büluğ çağına ermeyen bir çocuğun annesinden ayrılmaması, bir esâs olarak vazedilmiştir. "Allah anne ile çocuğunun arasını açanı kıyamet günü sevdiklerinden ayrı tutar." Hatta anne köle bile olsa satış sonucu ikisinin ayrılması yasaklanmıştır. Câfer İbnu Muhammed babasından şunu nakleder: "Hz. Peygamber´e esirler getirildiği zaman onları saf hâline koyar, sonra karşılarına geçip bakardı. Eğer ağlayan bir kadın görürse niye ağladığını sorardı. Kadın çocuğunun satıldığını söyleyecek olursa (akit bozulur) çocuğu kendisine iâde edilirdi." Râvî buna bir de Ebû Üseyd es-Sa´ıdî ile ilgili bir misâl verir.

Ebû Dâvud´un bir tahricinde, Hz. Ali´nin satış sonucu köle anne ile çocuğunu ayırdığını, fakat durumundan haberdâr olan Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın bunu yasaklayarak satış aktini iptal ettiğini öğreniyoruz. Bu hususa gereken titizliği Hz. Ömer de göstermiş, civardaki sorumlulara mektuplar yazarak uyarmalarda bulunmuştur. Abdullah İbnu Ferrûh babasından şunu nakleder: "Ömer İbnu´l-Hattab bize: "Ne kardeşlerin, ne de anne ve evladlarının arasını satışla açmayın" diye yazdı." Kaynağımız, Hz. Ömer´in aynı muhtevada Nâfi İbnu Abdi´l-Hâris´e de yazdığını kaydeder.

Münâvî, "satış, hibe vs. yollarla anne ile evladın arasını açmanın; Şâfiî, Ebû Hanîfe ve Mâlik nezdinde şiddetli haram olduğunu, ancak Şâfiî´nin "temyiz yaşından önce", Ebû Hanîfe´nin de "Büluğ yaşından önce" şartını koştuklarını" kaydeder.

Bu husustaki yasak sâdece anne ile evlâdın değil, baba ile evladın ve kardeşlerin arasının açılmasına da şâmildir. Ancak anne hususu, te´kîdle ifâde edilmiştir. Nitekim Saîd İbnu Mansur´un bir tahricinde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ayrı ayrı satılan iki kız kardeşin satış aktini iptâl etmiştir.

Çocuğu annenin terbiyesi bir esâs olmakla berâber, boşanma hâlinde çocuğa sâhib olma husûsunda anne ile baba arasındaki ihtilaf, kezâ çeşitli durumlarda anne ile amca, baba ile anne-annesi vs. arasında çıkacak ihtilâflar, karşımıza farklı meseleler ve çözüm yolları çıkarmaktadır. Bu hûsusta sünnette çeşitli misâllere rastlamaktayız.

1- Çocuk temyiz yaşından küçükse; tekrâr evlenmedikçe anne ehaktır:

Abdullah İbnu Amr´ın rivayetinde; bir kadın gelerek:

"Yâ Rasûlallâh, ben şu oğlumu karnımda taşıdım, göğsümden emdirdim, kucağımda korudum. Şimdi babası beni boşadı ve bunu elimden almak istiyor" der. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):

"Evlenmediğin müddetçe çocuk senin hakkın" cevabını verir. Kezâ Hz. Ebû Bekir de, Hz. Ömer´in boşamış olduğu karısından doğan oğlu Âsım için: "Annesi evlenmediği müddetçe oğluna daha lâyıktır. Zira o (anne), daha şefkatli, daha lütûfkâr, daha merhametli, çocuğa da düşkün, daha re´fet sâhibidir" demiştir.

Annenin şefkatine muhtâc olduğu devrede, hidâne işinin anneye terettüp edeceği hususunda âlimler ittifak etmiş durumdadır. Fakihler hidâne meselesinde çocuğun anneye âit olduğu devreyi: "Çocuğun; yeme, içme ve istincâ işlerinde annesine muhtaç olmaktan çıktığı, bu işleri kendi kendine yapmaya başladığı zaman" olarak tavsif ve tahdid ederler ve bunun 7-8 yaşlarına tekâbül ettiğini söylerler, ayrıca, kız çocuklarının hayız oluncaya kadar anneye muhtaç olduklarını belirtirler.

2- Çocuk temyiz yaşında ise: Muhayyerlik.

Boşanma durumunda çocuk hususunda ihtilâfa düşen bir anne ile baba Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e mürâcaat ederler. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ikisini yan yana oturtup "Ey çocuk işte baban, işte annen hangisini istersen ona git" der, ikisinden birini seçmeyi çocuğa bırakır.

İbnu Abbas´ın rivayetinde Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer´in oğlu Âsım´ın annesine hükmederken: "O, büyüyüp kendisi için seçinceye kadar annesinin kokusu, harâreti ve yatağı, ona senden daha hayırlıdır" dediğini ve Hz. Ömer´in hiç bir itirazî kelâmda bulunmadığını, Ammâretu´bnu Rabî´a´nın rivayetinde ise yine amca ile anne arasında çocuğun (ki 7 veyâ 8 yaşındadır) Hz. Ali tarafından muhayyer bırakıldığını, küçük kardeşi için de Hz. Ali´nin: "Bu da aynı yaşa gelseydi onu da muhayyer bırakırdım" dediğini, Abdurrahman İbnu Ganem´in rivayetinde ise henüz konuşma safhasında olmayan bir çocuk için Hz. Ömer´in: "Lisanı açılıp kendisi seçecek yaşa gelinceye kadar annesi ile berâberdir" hükmünü verdiğini görmekteyiz. Bütün bu misâller küçük çocuğun behemahal annesinin emânetinde olacağı, temyiz ve konuşma hâlinde tahyir (yâni muhayyer bırakılma) meselesinin araya gireceği hükmünü ifade ederler.

Ancak şunu belirtmek gerekiyor: Temyiz yaşına ulaşan bir çocuğun tahyîri (anne, baba, asabe veya zevi´l-erhâm´dan birini seçmede serbest bırkılması) bir kısım fukaha nazarında ihtilaf konusu olmuştur. Ahmed ve İshâk: "Anne ve baba arasında ihtilâf vâki olunca, yedi yaşındaki çocuk muhayyer bırakılır, daha da küçükse anne ehaktır" demiştir. Tahyîre taraftar olanlara karşı olanlar arasında mutavassıt ve her iki tarafa da hak verir bir görüşe sâhip olan Şureyh: "baba ehak, anne erfak (daha şefkatli)" der ve kendisine babaları ölmüş bir grup siyah çocuk getirildikte: "Muhayyer bırakın, istedikleriyle beraber olsunlar" hükmünü verir. İmam Şâfiî de tahyîri iltizam eder.

3- Tahyiri kabûl etmeyen Hanefî görüşü savunan Tahâvî, Ebû Hüreyre´den gelen ve bö...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: 1 [2] 3 4   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes