> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Hadis Eserleri > Kütübü Sitte >  Alım Satım
Sayfa: 1 2 3 [4]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Alım Satım  (Okunma Sayısı 5572 defa)
30 Mart 2010, 14:51:50
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #15 : 30 Mart 2010, 14:51:50 »



Arz-u Şuf´a:


Yukarıdaki hadisten, mal sahibinin, malını satmazdan önce, o malda şuf´a hakkı bulunan kimseye satış teklifinde bulunması hükmünü de çıkarmışlardır. Ancak, bu husus ulema arasında bir kısım münâkaşalara sebep olmuştur. Ebu Hanîfe, Mâlik ve Şâfiî (rahimehullah)´ye ve bunların ashâbına göre, bir şerîkin, ortak maldaki hissesini, şuf´a hakkına sahip diğer ortağına satış teklif etmiş olmasıyla, bu ikincinin hakk-ı şuf´ası ortadan kalkmaz. Çünkü, bunlara göre, şuf´a, ortağın malı, bir başka şahsa satmasından sonra vacib olan bir haktır. Öyle ise, satıştan önce, ortağına yapmış olduğu teklif ortağının şuf´a hakkını iptal etmez, çünkü bu hak henüz tahakkuk etmemişti. Bu sebeple, şuf´a hakkı bulunan kimse, satılan malı, satım muamelesinin bitmesinden sonra kesinlikle ortaya çıkan hakkına dayanarak aynı fiyatı ödeyerek satın alma hakkına sahiptir. Bu hususu, Hanefî uleması şöyle bir prensiple ifade etmiştir: "Şuf´a hakkının vâcib bir hak mahiyetini kazanması için satılan malın mülkiyeti, satan ortaktan çıkmış olmalıdır."

Bey´in envaına göre, bu esas şöyle tafsil edilir: Bey-i fâsid´de bâyiin hakk-ı istirdâdı sakıt oladıkça şuf´a câri olmaz. Şart-ı hıyar (muhayyerlik şartı) ile beyi´de de eğer, muhayyer yalnız müşteri ise bâyi (satıcı) olan şerikin mülkiyeti zâil olmuş bulunacağından vücûb-ı şuf´a tahakkuk eder. Muhayyer olan bâyi ise, hakk-ı hıyârı sâkıt olmadıkça şuf´a câri olmaz. Hıyâr-ı ayb ile hıyâr-ı rü´yet (yani malı görme, ayıp çıkma hâlinde geri dönme muhayyerliği) ise, şuf´anın sübutuna mâni değildir.

Diğer taraftan Ahmed İbnu Hanbel, Süyan-ı Sevrî, İshak İbnu Râhuye, Ebu Ubeyd, Hasan İbnu Hay ve ehl-i zâhir, arz-ı bey ile yâni, satıcının, malda şuf´a hakkı bulunan ortağına satış teklifinde bulunmasıyla şuf´a hakkının düşeceğine kânidirler. Bunlar, bu babın ilk hadisi olarak Müslim´in rivayetinden kaydettiğimiz hadisi esas almışlardır: "Henüz taksim edilmemiş arazi, mesken, bahçe gibi (akar nevinden) her ortaklıkta şuf´a hakkı vardır. (Ortaklardan birinin) ortağına haber vermeden satması helal olmaz. Satmadan önce, haber verir. Ortağı satın alır veya terkeder. Ortağına haber vermeden satarsa, ortağı bu mala (aynı fiyat karşılığında) hak sâhibi olur."[280]



Şuf´ada Verâset Yoktur:


İmam Mâlik ile Şâfiî hazretleri (rahime hümullah) şuf´a hakkının vârislere intikal edeceğini söylemişlerdir. Ancak, Ebu Hanîfe, Ahmed İbnu Hanbel, İshak İbnu Râhûye, Süfyan-ı Sevrî, İbrahim Nehâî, Hasan İbnu Hayy İbnu Sîrîn, Ebu Süleyman gibi çoğunluk, şuf´a hakkının vârislere intikal etmeyeceğini kabul ederler.

İmam-ı Âzam (rahimehullah), bu mevzuda "şuf´a hakkına sâhip olan kimsenin vefatıyla bu hakkın sâkıt olduğu ve ölenin varislerine geçmediği" istikametinde içtihadda bulunmuştur. Hak sâhibinin ölümü, satış arzının yapılmasından önce veya sonra olsun farketmez. Satıcının vefatına nazaran şuf´a hakkının hükmü böyledir. Müşterinin vefatına nazaran durum aksidir. Yani müşteri ölecek olursa, şuf´a hakkına sâhip ortağın hakkı zâil olmaz.[281]



Şuf´a Hakkı Olan Kimse İle Müşterinin İhtilafı:


Müşteri ile şuf´a hakkı olan kimse satın alınan malın fiyatı hususunda ihtilâf edecek olsalar, müşterinin sözüne itibar olunur. İki tarafa da yemin teklif edilmez. Ancak, şuf´a hakkı olan kimsenin getireceği delil muteberdir. Bu görüş İmam Ebu Hanîfe ile İmam Muhammed (rahimehümullâh)´in görüşüdür, Ebu Yusuf (rahimehullah)´a göre, aksine müşterinin getireceği delil (beyyine) mûteberdir.[282]



ـ4ـ وفي أخرى له و‘بى داود عن سَمُرَة: ]جارُ الدار أحقُّ بدارِ الجار وا‘رْضِ[ .



4. (358)- Tirmizî´nin ve Ebu Dâvud´un Semure´den yaptıkları bir rivayete göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurmuştur:

"Evin komşusu komşunun evine veya tarlaya daha ziyade hak sâhibidir."[283]



ـ5ـ وعن عمرو بن الشَِّّر يد. أنه سمِعَ أبَا رافعٍ رضى اللّه عنه يقول: ]سَمِعْتُ رسُولَ اللّهِ # يقولُ: الجارُ أحَقُّ بصَقَبِهِ[. أخرجه البخارى، وأبو داود، والنسائى »الصَّقبچ القرب في الجوار .



5. (359)- Amr İbnu´ş-Şerid´den anlattığına göre, Ebu Râfi (radıyallahu anh)´nin şöyle söylediğini işitmiştir: "Komşu, yakın komşusuna karşı daha çok hak sahibidir."[284]



AÇIKLAMA:



Komşuya şuf´a hakkı tanımayanlara göre, burada "şuf´a" zikredilmeksizin yakın komşusunun, daha çok hakkı bulunduğu belirtilmektedir. Bu hakkın, şuf´a hakkı olmayıp, iyilik, ilgi, yardım, sıla-ı rahim gibi haklara müteallik olduğu belirtilmiştir. Hanefilere göre ise, şuf´a´ya "bitişik komşu"nun hak sâhibi olacağına dâir delil vardır.[285]



ـ6ـ وعن الشَّرِيدِ رضى اللّه عنه: ]أن رجً قال: ياَ رسوُلَ اللّهِ

أرْضِى ليسَ ‘حَدٍ فيها شَركَةٌ و قِسْمَةٌ إ الجِوَارُ. فقال رسولَ اللّهِ #: الجارُ أحَقُّ بصَقَبِهِ[. أخرجه النسائى .



6. (360)- Şerîd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e:

"Ey Allah´n Resûlü tarlam var, kimsenin bunda ne ortaklığı ne de hissesi var, ancak komşum var" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):

"Komşu, yakın olan eve daha ziyade hak sâhibidir" buyurdu.[286]



AÇIKLAMA:



Bu hadis de şuf´a hakkını sadece ortaklara tanıyan Şâfiî görüşü cerheder mâhiyette bir rivayettir. Çünkü açık bir şekilde bitişik komşunun arazî üzerindeki (şuf´a) hakkını takrir buyurmaktadır.[287]



ـ7ـ وعن عثمان رضى اللّه عنه قال: ]إذَا وَقَعَتِ الحُدُودُ في ا‘رْضِ فَ شُفْعَةَ فِيهَا، و شُفْعَةَ بِئْرٍ وََ فَحْلِ النَّخْلِ[. أخرجه مالك .



7. (361)- Hz. Osman (radıyallahu anh) buyurdular ki: "Bir araziye sınırlar konacak olursa artık onda şuf´a hakkı kalmaz, ne kuyunun suyunda şuf´a hakkı ne de hurma ağaçlarını telkih de (döllemede) şuf´a hakkı kalmaz."[288]



AÇIKLAMA:



Hz. Osman (radıyallahu anh)´ın bu ifadesi, daha önce Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın beyanında daha veciz olarak geçti. Komşuluk sebebiyle şuf´a hakkı olmayacağı görüşünde olan âlimlerimiz bu rivayetleri esas almışlardır. Ortak arazi taksim edilip ortaklar arasına sınır konduktan, yollarla arası açıldıktan sonra devam eden komşuluk sebebiyle kuyunun suyunda şuf´a olamaz, çünkü kuyu bölünemez, denmiştir.

Hurma telkihinden maksat şudur: O devirde dişi hurma ağaçları bazı erkek ağacın tozu ile döllenir, böylece verim alınırdı. Ortaklık taksimle sona erdikten sonra bölünüp taksimi mümkün olmayan erkek hurma ağacında da şuf´a hakkının kalmayacağı beyan buyrulmuş olmaktadır.

Tekrar edelim, bu hükümler Hanefîler´e göre değildir.[289]



YEDİNCİ BAB


SELEM (ÖNCEDEN SATMA) HAKKINDA


ـ1ـ عن ابن عباس رضى اللّه عنهما قال: ]قَدِمَ رسولُ اللّه # المدِينَةَ وهم يُسْلِفُونَ في التَّمْرِ العامَ والعَامَيْنِ. فقال لهم: مَنْ أسْلَفَ في تمْرٍ ففى كيلٍ معلومٍ ووَزْنٍ مَعْلُومٍ إلى أجَلٍ مَعْلُومٍ[. أخرجه الخمسة.وفي أخرى للبخارى وأبى داود نحوه وقالَ: السَّنَتَيْنِ وَالثََّثَ .



1. (362)- İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Medine´ye geldiğinde Medineliler, bir yıllık, iki yıllık hurma mahsulünü peşinen satarlardı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onlara:

"Hurmayı kim önceden satarsa ölçüsünü, tartısını belirterek, vâdesini tâyin ederek satsın" buyurdu.

Bunu Beş Kitap tahric etmiştir.

Buhârî ve Ebu Dâvud´da gelen diğer rivayetlerde aynısı ifade edilmiş ve şöyle bir farklılığa yer verilmiştir: "...iki ve üç yıllık..."[290]



AÇIKLAMA:



Selem İslâm ulemasınca meşruiyeti ittifakla kabul edilen bir alış veriş çeşididir. Aynı mânada selef kelimesi de kullanılır. Selef, peşin alınan para ile ileride teslim etmek üzere bir malı satmaktır. Malın cinsi, miktarı, teslim edileceği vâde akit sırasında belirtilmelidir.

Hanefiler´e göre miktarı ve sıfatı belli olan her şeyden selem câizdir. Metre, kilo, litre ve benzeri şeylerle ölçülen, veya sayı hesabıyla satılan malların hepsinde selem câizdir, yeter ki açık seçik olarak miktar tayin ve tavsif edilmiş olsun. Şâfiî hazretleri selem´i sadece tartı ile öçlülen şeylerde câiz görür. İmam Mâlik sayı ilk satılan şeylerde sayının kâfi geldiğine, tartıya lüzum olmadığına kâildir. Ancak tâneleri fiyatı değiştirecek kadar farklı büyüklük arzederse bunların sayı hesabına göre selemi câiz olmaz. İmam Züfer de böyle düşünür.

Şunu da belirtelim ki, nassın zâhirini esas alan Zâhiriye mezhebinden İbnu Hazm "Selem yalnız ölçülen ve tartılan mekîlât ve mevzunât´a münhasırdır. Ne mezru´da (yani zira´ ve metre ile ölçülen) ne mâdud´da ne de bir başka birimde câiz değildir. Çünkü nasda yalnız mekîlât ve mevzûnât zikredilmiştir" der. Fakat bu görüşe ulema katılmamıştır.[291]



ـ2ـ وعن محمد بن أبى المجلد قال: ]اختَلَفَ عبدُ اللّهِ بنُ شِدادِ بن الهادِ أبو بُردَةَ في السَّلَفِ فَبَعَثُونِى إلى ابن أبى أوْفى رضى اللّه عنه فَسَألْتُهُ فقالَ: كُنَّا نُسْلِفُ عَلى عهدِ رَسُولِ اللّهِ # وأبِى بَكْرٍ وَعُمَرَ رضى اللّه عَنْهُمَا في الحِنْطَةِ والشَّعِيرِ والزَّبيبِ والتَّمْرِ. وسَأَلتُ ابنَ أبْزَى فقالَ مِثْلَ ذلكَ[. أخرجه البخارى وأبو داود والنسائى .



2. (363)- Muhammed İbnu Ebi´l-Mücalid anlatıyor: "Abdullah İbnu Şeddad İbni´l-Hâd ve Ebu Bürde selef mevzuunda ihtilafa düştüler. Beni, İbnu Ebî Evfa (radıyallahu anh)´ya gönderdiler. Ben kendisine bu hususta sordum. Şu cevabı verdi: "Biz Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer (radıyallahu anhüma) devirlerinde buğday, arpa, kuru üzüm ve kuru hurma hususlarında selef´te bulunurduk. Ben, İbnu Ebzâ´ya da sordum. O da buna benzer bir cevap verdi."[292]



AÇIKLAMA:



Rivayet...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Alım Satım
« Posted on: 29 Mart 2024, 10:57:24 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Alım Satım rüya tabiri, Alım Satım mekke canlı, Alım Satım kabe canlı yayın, Alım Satım Üç boyutlu kuran oku Alım Satım kuran ı kerim, Alım Satım peygamber kıssaları, Alım Satım ilitam ders soruları, Alım Satımönlisans arapça,
Logged
30 Mart 2010, 14:52:32
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #16 : 30 Mart 2010, 14:52:32 »

SEKİZİNCİ BAB


İHTİKÂR VE PAHALANDIRMAYA DAİR HADÎSLER



ـ1ـ عن ابن المسيب أنّ معْمَر بن أبى معَمرٍ وقيل ابن عبدِاللّهِ أحَدَ بنِى عَدىِّ ابن كعب رضى اللّه عنه قال: قالَ رسولُ اللّهِ #: من احْتَكَرَ فهوَ خاطِئٌ. قيلَ لِسَعِيدٍ: فإنَّكَ تَحْتَكِرُ! فقالَ إنَّ مَعمراً الَّذِي كانَ يُحَدِّثُ هذا الحديثَ كانَ يَحْتَكِرُ[. أخرجه مسلم، وأبو داود، والترمذى .



1. (372)- İbnu´l-Müseyyeb anlatıyor: "Ma´mer İbnu Ebî Ma´mer -ki İbnu Abdillah da denir ve Benu Adiyy İbnu Ka´b´dan biridir- dedi ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular:

"İhtikâr yapan hatakâr olmuştur." Said İbnu´l-Müseyyeb´e:

"Ama sen de ihtikâr yapıyorsun" dendi de:

"Bu hadisi rivayet eden Ma´mer de ihtikâr yapıyordu" diye cevap verdi."[311]



AÇIKLAMA:



İhtikâr lügatte toplamak ve hapsetmek demektir. Şer´î bir ıstılah olarak "Erzakı pahalanıncaya kadar hapsetmektir." İhtikâr mevzuunda âlimlerin görüşleri farklıdır. Ahmed İbnu Hanbel, ihtikârı sâdece yiyecek maddelerinde görür ve ona göre sadece Mekke, Medine gibi büyük şehirlerde söz konusudur. Hanefîler´e göre umuma zararı olan yerde, insan ve hayvan yiyeceklerinde ihtikâr mekruhtur. Umuma zararı olmayan yerde malını satmayıp pahalanmasını beklemek ihtikâr sayılmadığı gibi, tarlasından çıkan mahsulünü veya uzaktan getirdiği zahiresini satmamak da ihtikâr değildir.

Şâfiîler bu hadisi esas alarak sadece yiyecek mallarında ihtikârın haram olduğunu kabul ederler. Yiyecek kabilinden olmayan şeylerde bil-ittifak ihtikâr yoktur.

Said İbnu Müseyyeb ve Ma´mer´in ihtikâr yapmaları meselesine gelince, bu büyüklerin Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´tan rivayet ettiklerine muhalif amelde bulunmalarını âlimlerimiz kabul etmezler. Bunu, "Her maddenin ihtikârı bir değildir, bazı durum ve şartlarda, bazı maddelerde yapılan ihtikârın yasaklanan ihtikâr sayılmayacağı" prensibiyle izah ederler. Nitekim onların ihtikârı "zahire" gibi aslî maddede olmamış, zeytinyağı gibi tâli maddede olmuştur ve "ihtiyaç zamanında yiyecek saklama"ya hamledilmiştir. Nitekim Hanefiler ve Şafiîler bu görüştedir. İhtiyaç anında saklanan şey ihtikâr değildir.

Alimler, bekletilmesi câiz olan tâli malların da piyasada tükenmesi halinde, o günün fiyatı ile, zor kullanılarak sattırılabileceğine hükmetmişlerdir.[312]



ـ2ـ وعن مالك قال: بلغنى أن عمر رضى اللّه عنه كان يقول: ] حُكْرَةَفي سُوقِنَا، يَعمِدُ رِجَالٌ بأيدِيهمْ فضُولُ أذْهَابٍ إلى رِزقٍ مِنْ أرزَاقِ اللّهِ تعالى يَنزلُ بِساحتنَا فيحتَكِرُونَهُ. ولكنْ أيُّمَا جالبٍ جَلَبَ علَى عمودِ كَتَدِهِ في الشِّتَاءِ والصَّيْفِ فذلكَ ضَيفُ عُمرَ فَليبِعْ كيفَ شاءَ اللّهُ تعالى، وليُمسِكْ كيفَ شاءَ اللّهُ تعالى[ .



2. (373)- İmam Mâlik diyor ki: "Bana ulaştığına göre Hz. Ömer (radıyallahu anh) şöyle demiştir: "Bizim çarşımızda ihtikâr olamaz. Yanlarında fazla yiyecek maddesi bulunan bir kısım insanlar, bizim sahâmıza Allah´ın rızkından inmiş olan bir rızka yönelip, onu bize karşı saklayamazlar. Ancak kim, yaz, kış demeden zahmetlere katlanarak mal getirmiş ise o Ömer´in misafiridir. Allah´ın istediği şekilde malını satsın, istediği şekilde de saklasın."[313]



ـ3ـ وعن مالك أنه بلغه أيضاً: ]أنَّ عُثمانَ رضى اللّهُ عنهُ كانَ يَنهَى عن الْحكرةِ[ .



3. (374)- İmam Malik´e ulaştığına göre, "Hz. Osman da ihtikâr yapmayı yasaklamıştır."[314]



ـ4ـ وعن ابن المسيب: ]أنَّ عمرَ رضى اللّه عنهُ مرَّ بحاطِبِ بن أبى بَلْتَعَةَ وهوَ يَبِيعُ زَبِيباً لهُ في السُّوقِ فقالَ لهُ: إمَّا أنْ تَزِيدَ في السَّعْرِ وإمَّا أنْ تُرفَعَ منْ سُوقِنَا[. أخرجه مالك .



4. (375)- İbnu´l-Müseyyeb anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh), pazara uğramıştı. Orada Hâtib İbnu Ebî Belte´a´ya uğradı. Hâtib´in (ucuz fiyatla) kuru üzüm sattığını görünce: "Ya fiyatı (diğerlerinin seviyesine yükseltirsin yahut pazarımızdan çeker gidersin" diye ihtâr etti."[315]



AÇIKLAMA:



Bazı âlimler normal fiyattan daha düşük fiyatlara satanlara, öbür satıcıların zarar görmelerini önlemek için, müdahale edilmesi gereğine hükmetmişse de bazı âlimler bu müdahaleyi doğru bulmamışlardır.[316]



ـ5ـ وعن أبى هريرة رضى اللّه عنهُ: ]أنَّ رجً قالَ: يا رسولَ اللّهِ سَعِّرْ لَنَا فقَالَ: بل ادْعُو. ثمَّ جاءَ آخرُ فقالَ يا رسُولَ اللّهِ سَعِّرْ لنَا فقالَ: بل اللّهُ تعالى يَخْفِضُ وَيَرْفَعُ، وَإنِّى ‘رْجُو أنْ ألقَى اللّهَ تعالى وليسَ ‘حَدٍ عندِى مَظلمةٌ[. أخرجه أبو داود .



5. (376)- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam gelerek:

"Ey Allah´ın Resulü, bizler için eşyalara fiyat tesbit ediver" diye müracaatta bulundu. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):

"Hayır fiyat koymayayım (rızka bolluk vermesi için) Allah´a dua edeyim" cevabını verdi. Arkadan bir başkası gelerek:

"(Ortaklık pahalandı, eşyaların) fiyatını bize siz tesbit ediverin" diye talebde bulununca, bu sefer:

"Hayır rızkı bollaştırıp, darlaştıran Allah´tır. Ben hiçbir kimseye zulmetmemiş olarak Allah´a kavuşmak istiyorum" cevabını verdi."[317]



AÇIKLAMA:



Hadis piyasaya, otoriteler tarafından fiyat koymanın zulüm ve dolayısıyla haram olduğunu göstermektedir. İslâm´ın Kur´ân tarafından tesbit edilen ticâret anlayışında esas, satıcının ve müşterinin karşılıklı hoşnutluğudur: "Ey iman edenler, mallarınızı aranızda haksızlıkla değil karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle yiyin..." (Nisâ: 4/29).

Otoritenin satıcının rızasına uymayacak şekilde fiyat koyması bu esasa ters düşer. Bu sebeple cumhur-u ulema, fiyat koyma prensibini reddetmiş ve serbest bırakmayı esas almıştır. İmam Mâlik´in muhalif görüşü iltizam ettiği, devlet tarafından fiyat tesbit edilebileceği kanaatinde olduğu da rivayet edilmiştir. Keza, fiyatların artma durumunda İmam Şâfiî´nin de fiyat koymayı tecviz ettiği belirtilmiştir.

Fiyat tesbit yasağı hadisin zahirine göre her çeşit mal içindir: İnsanların gıda ve diğer ihtiyaç maddelerine olduğu gibi, hayvanların gıdalarına da şamildir.

Dinimizde esas prensip, herkesin malları üzerinde tasarrufta serbest olmasıdır. Fiyat tesbiti, bu serbestiye bir tahdid (hacr), bir müdâhele kabul edilerek uygun görülmemiştir. Diğer taraftan "Devlet reisinin fiyat tahdidi müşteriler lehine bir davranıştır. Halbuki devlet reisi satıcı ve alıcı karşısında bîtaraf davranmalıdır, o bütün Müslümanların maslahatını gözetmek durumundadır, bir kısmının değil" demiştir[318].



ـ6ـ وعن أنس رضى اللّه عنه ]أنَّ الناسَ قالُوا: يارسُولَ اللّهِ غََ السِّّعْرُ فَسَعِّرْ لَنَا فقالَ: إنَّ اللّهَ هوَ المُسَعِّرُ القابضُ الباسط الرَّازِقُ، وإنِّى ‘رْجُو أنْ ألقَى اللّه تعالى وليسَ أحدٌ يُطالِبُنِى بِمَظْلَمَةٍ في دمٍ وَ مالٍ[. أخرجه أبو داود والترمذي وصحّحه .



6. (377)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Halk Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e müracaatla:

"Ey Allah´ın Resûlü, fiyatlar yükseldi, bizim için fiyatları siz tesbit edin" dediler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onlara şu cevabı verdi:

"Fiyatları koyan Allah´tır. Rızkı veren, artırıp eksilten de O´dur. Ben ise, hiç kimse benden ne kan ne de mal hususunda hak talebinde bulunmaz olduğu halde Allah´a kavuşmamı diliyorum."[319]



ـ7ـ وعن ابن عمر رضى اللّه عنهما. أنَّ رسولَ اللّهِ # قالَ: ]مَنِ احْتَكَرَ طعاماً أربعينَ يَوماً يُريدُ بِهِ الغَءَ فقدْ بَرِئَ مِنَ اللّهِ تعالى وبَرِئَ اللّهُ تعالى منهُ[ .



7. (378)- İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Pahalanması için, kim bir yiyecek maddesini kırk gün saklarsa, o, Allah´tan yüz çevirmiştir, Allah da ondan yüz çevirmiştir."[320]



ـ8ـ وعن معاذ رضِىَ اللّهُ عنهُ قال: ]سَمعْتُ رسولَ اللّهِ # يقولُ: بِئْسَ العَبدُ المُحتِكرُ إنْ أرخصَ اللّهُ تعالى أ‘سْعارَ حَزِنَ، وإنْ أغهَا فرَحَ[ .



8. (379)- Hz. Muaz (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in şöyle söylediğini işittim:

"İhtikâr yapan kişi ne kötüdür. Allah fiyatları ucuzlatsa üzülür, pahalandırırsa sevinir."[321]



ـ9ـ وعن أبى أمامة رضِىَ اللّهُ عنهُ. أنَّ رسولَ اللّهِ # قالَ: ]أهلُ المَدائنِ هم الحُبسَاءُ في سَبيلِ اللّهِ تعالى ف تَحتَكِرُوا عليهُم ا‘قواتَ، وَ تُغْلُوا عليهمُ ا‘سْعارَ، فإنَّ مَن احْتكرَ عليهم طعاماً أربعينَ يوماً ثم تصدقَ بهِ لمْ يَكُنْ لهُ كفارةٌ[ .



9. (380)- Ebu Ümâme (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdu:

"Şehirlerde yaşayanlar, Allah yolunda hapsedilmiş kimselerdir. Gıdalarında onlara ihtikâr yapmayın, onlara fiyatları yükseltmeyin, zira kim onlara bir gıda maddesini kırk gün hapsetse, sonra da tamamını tasadduk etse yine de işlediği günahı affettiremez."[322]



ـ10ـ وعن أبى هريرة ومعقل بن يسار رضِىَ اللّهُ عنهُما قا: قالَ رسولُ اللّهِ # يُحشَرُ الحاكرونَ وقَتَلَةُ ا‘نفُس في درجةٍ، ومنْ دََخَلَ في شئٍ مِنْ سِعْرِ المسلمينَ يُغلِّيهِ عَليهمْ كانَ حقّاً على اللّهِ تعالى أنْ يُعذَّبَهُ في مُعظَمِ النَّارِ يومَ القيامةِ[ .



10. (381)- Hz. Ebu Hüreyre ve Hz. Ma´kıl İbnu Yesar (radıyallahu anhüma)´ın anlattıklarına göre, Hz. Peygamber şöyle buyurmuşlardır:

"Muhtekirler ve cana kıyanlar aynı derecede haşrolacaklar. Kim Müslümanların herhangi bir şeydeki fiyatına müdâhale ederek pahalandırırsa, kıyamet gününde ateşin büyüğünde cezalandırılması Allah´a vacib olmuştur."[323]



ـ11ـ وعن ابن عمر رضِىَ اللّهُ عنهُما قال: ]الجَالبُ مرزُوقٌ، والمُحتكِرُ محرومٌ، ومَنِ احْتَكَرَ على المُسلمِينَ طعاماً ضَرَبهُ اللّهُ تعالى بِا“فْسِ والْجَذَامِ[. أخرج هذه ا‘حاديث الخمسة رزين وحمه اللّه تعالى .



11. (382)- İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) buyurdu ki: "Pazara mal celbeden rızıklanır, muhtekir mahrum bırakılır. Kim mü´minlerin bir gıdasını onlara karşı saklar, ihtikâr yaparsa, Allah onu iflasa ve cüzzam hastalığına dûçâr eder."[324]


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

30 Mart 2010, 14:53:56
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #17 : 30 Mart 2010, 14:53:56 »

DOKUZUNCU BAB


AYIP SEBEBİYLE MALI GERİ VERMEYE DAİR


ـ1ـ عن عائشة رضِىَ اللّهُ عنها. ]إنَّ رَجً: ابتاعَ غُماً فأقامَ عندَهُ ما شاءَ اللّهُ ثم وَجَدَ بِهِ عَيْباً فخاصمهُ إلى رسولِ اللّهِ # فَردَّهُ عَليهِ، فقالَ الرَّجُلُ: يا رسولَ اللّهِ قدِ استَغلَّ غُمِى، فقالَ رسولُ اللّهِ #: الخَراجُ بالضَّمَانِ[. أخرجه أصحاب السنن .



1. (383)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Bir adam bir köle satın aldı. Köle, Allah´ın dilediği kadar (bir müddet) adamın yanında ikâmet etti. Sonra adam kölede bir kusur tesbit etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e gelerek şikâyette bulundu ve eski sahibine iate etti. Eski sahibi:

"Ey Allah´ın Resûlü, (yanında kaldığı müddetçe) kölemi kullandı, ondan istifade etti" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Harac (menfaat), zâmin (kefil) olana aittir" buyurdu.[325]



AÇIKLAMA:



Hadisteki harac, menfaat, istifade, gelir manasınadır. Yani, köle, tarla hayvan gibi herhangi bir malı satın alan kimse önceden belirtilmeyen bir kusur bularak bilahare onu eski sahibine iade edip, ödediği parayı geri almak isterse bu hakka sahiptir. Satın aldığı andan geri verdiği ana kadar geçen zaman içerisinde -köleyi hizmetlenmek, hayvana binmek, tarladan ürün elde etmek gibi- elde edilen istifadeler onu satın alan müşterinindir. Çünkü, bu esnada o malın zâmini, satın alan müşteri idi. Yani, o mal telef olsaydı, müşterinin zararına telef olacaktı. İşte hadiste Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) "Bu mala kim zâmin ve kefil ise, kimin sorumluluğunda ise, ondan elde edilen menfaat de ona aittir" buyurmaktadır. Telef olma hâlinde onu satmış olana rücu etmek, onu da zarara ortak etmek söz konusu olmadığına, bütün zarara müşteri zâmin olduğuna göre, gelir de bu zarara zâmin olana yâni müşteriye aittir.

Ayrıca şu da ilâve edilebilir: Zarara zâmin olma dışında, köle olsun, hayvan olsun, kusuru tesbit edilen şeyin bakım ve muhafazası için yapılan masraf ve zahmetler de müşteri tarafından deruhte edildiği için, onlardan istifadesi normal hakkı sayılmaktadır.[326]



ـ2ـ وفي أخرى للنسائى: ]أنَّ رسولَ اللّهِ # قَضَى أنَّ الخَراجَ بالضَّمَانِ، وَنَهى عنْ ربْحِ مالمْ يَضمَنْ[.قال الترمذى: وتفسير قوله »الخراج بالضمانچ هُو الرجل يشترى العبد يستغله ثم يجد به عيباً فيرده على البائع، فالعُلة للمشترى، ‘ن العبد لو هلكَ هلكَ من مال المشترى، ونَحْو هذا من المسائل يكون فيهِ الخراج بالضمانِ .



2. (384)- Nesâî´nin bir rivayeti şöyledir: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) menfaatin, zâmin olana aid olduğuna hükmetti ve zâmin olmayan kimsenin menfaat talebini yasakladı.

Tirmizî hazretleri, "Menfaat, zâmin olana aittir" sözünü şöyle açıkladı: "Burada zâmin o kimsedir ki, bir köle satın alır, bir müddet onu hizmetlenir, sonra onda bir kusur tesbît eder ve bu sebeple köleyi satıcısına iâde eder. Bu durumda, köleden hâsıl olan menfaat müşteriye aittir. Zira köle, şâyet helâk olsaydı, müşterinin malı olarak helâk olacaktı. Buna benzeyen bütün meselelerde menfaat, zâmin olana aittir."[327]



ـ3ـ وعن عقبة بن عامر رضِىَ اللّهُ عنهُ. أنّ رسُولَ اللّهِ # قال: ]عُهْدَةُ الرَّقِيقِ ثَثَةُ أيَّامٍ إنْ وَجَدَ دَاءً رَدَّ في ثثِ لَيَالٍ بِغَيْرِ بَيِّنَةٍ، وَإنْ وَجَدَ دَاءً بَعْدَ الثََّثِ كُلِّفَ البَيِّنَةَ أنَّهُ اشْتَراهُ وَبهِ هذَا الدَّاءُ[. أخرجه أبو داود .



3. (385)- Ukbe İbnu Âmir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki:

"Kölenin müddeti üç gündür. Şayet müşteri, bir hastalığa rastlarsa, herhangi bir delil ibraz etmeden köleyi satana geri verir. Üç günden sonra hastalığa rastlarsa, bu hastalığın, satın aldığı zamana ait olduğu hususunda delil ibraz etmesi gerekir."[328]



AÇIKLAMA:



Bir kimse, köle veya cariye satın alınca akid sırasında satıcı, kölenin kusursuz olduğunu ifade etmemiş olsa, müşterinin ilk üç gün içinde gördüğü kusur, satıcının malındaki kusur sayılır ve köleyi, herhangi bir delil ibrazına ihtiyaç duymadan, eski sâhibine geri verebilir. Üç günden sonra göreceği kusurun, alış sırasında kölede bulunduğuna dair delil getirmesi gerekir. Hadis, fakihlere göre farklı yorumlara tâbi tutulmuştur. İmam Mâlik bu söylenen görüşü benimsemiş, ilâveten "Bayi, ayıptan berî olma şartını koşmadı ve cünun cüzzâm, alaca gibi, hastalıklardan selâmet müddeti bir yıldır. Bir yıl içerisinde bu çeşit ciddî hastalıklardan birine rastlamazsa satanın her çeşit sorumluluğu tamamen kalkar. Bundan sonra görülecek kusurlar yeni sahibinin sorumluluğuna terettüp eder. Esasen böyle bir yıllık sorumluluk, sadece köle için mevzubahistir.

Şâfiî hazretleri ise ne üç gün ne de bir yıl diye bir müddet tanımaz, hastalığa bakar. Eğer hastalık satın aldığı günden ihtilaf anına kadar geçen zaman içinde çıkması normal olan bir hastalıksa, yeminle birlikte satıcının sözüne itibar edilir. Satın aldığı günden ihtilâf anına kadar geçen zaman içinde husule gelmesi mutad olmayan bir hastalıksa, köleyi satana geri verir.

Ahmed İbnu Hanbel, satın alınan köle konusunda üç günlük müddetle ilgili hadisi zayıf bulur ve: "Müddet hususunda hadis yoktur" der.[329]



ـ4ـ وعن أبى سلمة بن عبد الرحمن بن عوف: ]أنَّ عَبْدَالرَّحْمَنِ بنَ عَوْفٍ رضِىَ اللّهُ عنهُ اشْتَرَى جَاريَةً مِنْ عَاصِمٍ بنِ عَدىٍّ فَوَجَدَهَا ذَاتَ زَوْجٍ فَرَدَّهَا[ .



4. (386)- Ebu Seleme İbnu Abdirrahmân İbni Avf anlatıyor: "Abdurrahman İbnu Avf (radıyallahu anh), Asım İbnu Adiy´den bir cariye almıştı. Cariyenin evli olduğunu anladı ve derhal geri verdi."[330]



AÇIKLAMA:



Cariye, efendisine helâl ise de, cariyenin evli olması hâli bu helâlliği kaldırır. İslâm, hiç bir surette bir kadından, cariye bile olsa, aynı anda iki kişinin istifadesine cevaz vermez.

Yukarıdaki rivayet, cariyede evlilik hâlinin, akdi satıcı aleyhine bozmaya yeterli bir kusur olduğu görülmektedir. Rivayetten, bu kusurun akit sırasında beyan edilmemiş olduğu anlaşılmaktadır.[331]



ـ5ـ وعن ابن عمر رضِىَ اللّهُ عنهُما: ]أنَّهُ بَاعَ غُماً بِثمانِمائَةِ دِرْهمٍ وَبَاعَهُ عَلَى البَرَاءَةِ فَقالَ الَّذِى ابْتَاعَهُ: بِالْغُمِ دَاءٌ لَمْ تُسَمِّهِ لِى، فَاخْتَصَمَا إلى عُثْمَانَ رضِىَ اللّهُ عنهُ فَقالَ الرَّجُلُ: بَاعَنِى عَبْداً وَبِهِ دَاءٌ لَمْ يُسَمِّهِ لِى. فقالَ عَبْدُاللّهِ: بِعْتُهُ بِالْبَراءَةِ فَقَضَى عُثْمَانُ رضِىَ اللّهُ عنهُ عَلَى ابْنِ عُمَرَ أنْ يَحْلِفَ لَهُ لَقَدْ بَاعَهُ الْعَبْدَ وَمَا دَاءٌ يَعْلَمُهُ. فَأبَى أنْ يَحْلِفَ فَارْتَجَعَ الْعَبدَ فَصَحَّ عِنْدَهُ فَبَاعهُ بَعدَ ذلكَ بِألْفٍ وَخَمِسْمَائَةِ دِرْهمٍ[. أخرجهما مالك .



5. (387)- İbnu Ömer (radıyallahu anh)´in anlattığına göre, "Kendisi, sekizyüz dirheme bir köle satar ve satarken "kusursuz" olduğunu söyler. Ancak, satın alan kimse bilahere:

"Kölede bir hastalık var bana söylemedin" der. İhtilaf Hz. Osman (radıyallahu anh)´a götürülür. Adam:

"Kölede hastalık olduğu halde, haber vermeksizin bana sattı" der. Abdullah (radıyallahu anh):

"Ben onu ‘kusursuz´ olarak sattım" der. Hz. Osman (radıyallahu anh) sattığı zaman kölede kusur olduğunu bilmediğine dair yemin etmesine hükmetti. Abdullah yemin etmekten imtina ederek, köleyi geri aldı. Köle yanında sıhhate kavuştu. Sonra onu yeniden sattı ve bu sefer bin beş yüz dirhem aldı."[332]



ONUNCU BAB


AĞACI VE MEYVEYİ SATMAK, SATILAN KÖLENİN MALI VE MALA GELEN MUSİBETE DÂİR


ـ1ـ عن ابن عمر رضِىَ اللّهُ عنهُما قال: ]سَمِعْتُ رسولَ اللّهِ # يقولُ: مَنْ بَاعَ، وفي رواية: مَنْ ابْتَاعَ نَخًْ قدْ أُبَّرَتْ فَثَمَرُهَا لِلْبَائِعِ إَّ أنْ يَشْتَرِطَ الْمُبْتَاعُ، وَمنِ ابْتَاعَ عبداً فَمَالُهُ لِلَّذِى بَاعَهُ إَّ أنْ يَشْتَرِطَ الْمُبْتَاعُ[. أخرجه الستة. »والتأبيرچ التقليح .



1. (388)- İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in şöyle sölediğini işittim:

"Kim döllemesi yapılmış bir hurmalık satarsa (bir başka rivayette satın alırsa) bunun meyvesi satana aittir. Satın alan kendisinin olacak diye şart koşmuşsa o hâric (bu durumda meyve müşterinindir). Kim de bir köle satarsa, kölenin malı satanındır, burda da satın alan "benim olacak" diye şart koşmuşsa o hâriç, bu takdirde kölenin malı varsa müşterinin olur."[333]



ـ2ـ وعن حابر رضِىَ اللّهُ عنهُ قال: ]قالَ رسُولُ اللّهِ #: إنْ بِعْتَ مِنْ أخِيكَ تَمْراً فَأصَابَتْهُ جَائِحةٌ فََ يَحِلُّ لَكَ أنْ تَأْخُذَ مِنْهُ شَيْئاً، بِمَ تَأْخُذُ مَالَ أخِيكَ بِغَيْرِ حَقٍّ[. أخرجه مسلم وأبو داود والنسائى.وفي رواية: أمر رسول اللّه #: بِوَضْعِ الجَوَائِحِ.كتاب البخل وذم المال



2. (389)- Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Bir din kardeşine yemiş satsan sonra da buna bir âfet gelse, ondan bir şey alman sana helâl olmaz. Kardeşinin malını hakkın olmadığı halde nasıl alırsın?"[334]

Bir başka rivayette: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) âfetle gelen zararın hesaptan düşülmesini emretti" demiştir.[335]



AÇIKLAMA:



Satılan meyve henüz müşteri tarafınan ağaçtan toplanmadan dolu, fırtına, çekirge, susuzluk gibi insan dahli bulunmayan bir âfete mâruz kalarak zarara uğrarsa bunun zararı satıcıya mı aittir, satın alana mı? şeklinde âlimler farklı görüşlere sahiptir.

1- Mâlikîler toplanmayan malın satıcının garantisinde olduğu kanaatindedir.

2- Ahmed İbnu Hanbel: "Gelen zarar üçte birden azsa müşteri çeker, fazla ise satıcı" der. Zararın miktarı hususunda ihtilaf edilirse satıcının sözü esastır.

3- İmam-ı Âzam ve Şâfiî hazretleri ve Zâhirîler "Müşteri teslim almışsa, afetle gelen zararın tamamı müşteriye aittir, teslim almadan önce gelirse satıcıya aittir"derler. Teslimden maks...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

23 Ocak 2016, 04:11:12
Ruhane
Yeni Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 9.473


« Yanıtla #18 : 23 Ocak 2016, 04:11:12 »

Yalan yere yemin etmek dinimizde de yeri olmayan bir sey.. Rabbim muhafaza eylesin.. dürüst olmak, işlerine yalan karıstırmamak en guzel erdemlerdendir.. İşimizi yoluna koymak için yalan soylemek ,Allah katında da insanlar içindede asla hoş karsılanmayan bir durumdur.. Rabbim dururtlukten doğruluktan ayırmasın..
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
23 Ocak 2016, 04:14:58
Ruhane
Yeni Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 9.473


« Yanıtla #19 : 23 Ocak 2016, 04:14:58 »

Ticaretle ugrasanların helal kazanmak adına , kazançlarının bereketlı olması adına doğruluktan ayrılmamaları gerektiği hassasiyetle uzerinde durulan bir konu..Hangi işle ugrasırsak uğrasalım helel kazanç için kazancımızın bereketlı olması için Rabbimizin rızasını kazanmak için insaallah dogruluktan ayrılmayanlardan oluruz.. Rabbim razı olsun
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
Sayfa: 1 2 3 [4]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes