> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Hadis Eserleri > Kütübü Sitte >  Alım Satım
Sayfa: 1 2 [3] 4   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Alım Satım  (Okunma Sayısı 5596 defa)
30 Mart 2010, 14:47:08
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #10 : 30 Mart 2010, 14:47:08 »



DÖRDÜNCÜ BAB

RİBA (FÂİZ) HAKKINDA
(Bu babda iki fasıl vardır)

BİRİNCİ FASIL

RİBÂNIN ZEMMİNE DAİR

*

İKİNCİ FASIL

RİBÂ İLE İLGİLİ HÜKÜMLER



BİRİNCİ FASIL


RİBANIN ZEMMİNE DAİRDİR


ـ1ـ عن ابن مسعود رضى اللّه عنه قال: ]لَعَنَ رسُولُ اللّهِ # آكِلَ الرِّبَا وَمُوكِلهُ[. أخرجه مسلم وأبو داود والترمذى، وزاد ا‘خيران: وشَاهِدَيْهِ وَكاتِبَهُ .



1. (308)- İbnu Mes´ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ribâyı (fâizi) yiyene de, yedirene de lânet etti."

Ebu Davud ve Tirmizî´nin rivayetlerinde şu ziyade vardır: "(Fâiz muâmelesine) şâhitlik edenlere de bu muâmeleyi yazana da..."[193]



AÇIKLAMA:



Ribâ lügat olarak ziyade, artma demektir. Istılahta ribâ, bir cinsten olan iki bedelden birine yapılan karşılıksız ziyadedir. Dilimizde buna fâiz de denir. Ribâ muâmelesi dinimizin şiddetli yasaklarındandır, büyük günahlara girer. Dinimiz şüpheli şeylerden kaçınmayı mendub addettiği halde faiz şüphesi olan şeylerden kaçmayı vâcib kılmıştır.

Hadiste, ribâ muamelesine bulaşan herkes ilâhî tehdide maruz kılınmıştır. Sadece almak veya vermek değil, bu muâmeleye kâtiplik, şâhidlik yapmak da yasaklanmaktadır. Hanefîler´den İmam-ı Âzam´la İmam Muhammed´e göre, dâr-ı harpte yaşayan bir harbî yani gayr-ı müslim ile, Müslüman arasında ribâ muâmelesi câizdir. Kumar da böyledir. Yalnız bir şartla ki; o da Müslüman´ın kazanmasının garanti olması lâzım. İmam Ebu Yusuf ise bunu kabûl etmez.

Hadisten, batıla yardımın haram olduğu hükmü de çıkarılmıştır.[194]



ـ2ـ وعن أبى هريرة رضى اللّه عنه قال: ]قالَ رسُولُ اللّهِ #: لَيَأتِيَنَّ على الناسِ زَمانٌ يَبْقَى أحَدٌ إَّ أكَلَ الرِّبَا، فَمَنْ لَمْ يَأكُلْهُ أصَابَهُ مِنْ بُخَارِهِ[. وفي رواية: مِنْ غُبَارِهِ. أخرجه أبو داود والنسائى .





1. (309)- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"İnsanlar öyle bir devre ulaşacak ki, o zamanda ribâ yemeyen kalmayacak. Öyle ki, (doğrudan) yemeyene buharı ulaşacak."

Bir rivayette "...tozu ulaşacak" denir.[195]



AÇIKLAMA:



Ribâ´dan buharın ulaşması, ribâ muâmelesine şâhidlik, kâtiplik yapmak veya ribâ yoluyla elde edilen kazançtan verilen ziyafetten yemek, böyle bir kazançla satın alınan hediyeyi kabul etmek.. gibi değişik şekillerde olabileceği belirtilmiştir. Bu durumda, Aliyyu´l-Kâri´ye göre, hadis şu mânayı ifade eder: "Öyle bir zaman olacak ki, bu devrede kişi, bilfarz, hakikî fâizden kaçınsa bile, dolaylı şekilde gelecek fâiz bulaşmalarından kendini kurtaramayacaktır."

Bu hadis nokta-i nazarından, muâmelâtının esası fâize dayanan banka dâhil, bütün benzer müesseseler mevzuunda mümin Müslümanlar´ın dikkatli olmaları gerekir. Şu veya bu mülâhaza ve gerekçelerle, bulaşmak zorunda kalınan veya bulaşmak zorunda kalındığı zanniyle bulaşma şıkkı tercih edilen "fâiz"li muamelelere, hiçbir surette kesin bir ifade ile "fâiz değildir" veya "câizdir" diye fetva vermemek gerekir. Fetva, büyük mesûliyet işidir. Dâima ihtiyat şıkkını tercih etmek en muvafıkıdır. Daha öcne de temas ettiğimiz, İslâm ulemasının ittifakla benimsediği umumî bir prensip mevcuttur: "Bir meselede helâl ve haram ihtimali beraberce var ve fakat birini tercihe karine yok ise, ihtiyaten haram olma şıkkı esas alınır. Yani şüpheli şeylerden kaçmak esastır. Binâenaleyh, fâiz şüphesi olan muamelelerin "fâiz olduğunu" esas alıp, kaçınmaya çalışmalı, kaçınamıyor isek tevbe ve istiğfarı elden bırakmamalıyız. Her hâl u kârda "haram değil" diye fetva vermekten zinhar kaçınmalıyız, bu ebedî hayatımızı mahvedecek bir hata olur.

Bütün ihtilallerin, ictimâî fesadların, huzursuzlukların, ahlâksızlıkların temelinde "sen çalış ben yiyeyim" düşüncesinin yattığını, bunu da ribânın besledğini söyleyen Bediüzzaman, muâmelâtının esası fâiz olan bankalar için şunu söyler:

"Ribâ atalet verir, şevk-i sa´yi söndürür. Ribânın kapıları hem de onun kapları olan bu bankaların her dem nef´i ise (yani faydası), beşerin en fena kısmınadır; onlar da gâvurlardır. Gâvurlardaki nef´i en fena kısmınadır: Onlar da zâlimler. Her dem zâlimlerdeki nef´i (faydası, zâlimlerin) en fena kısmınadır: Onlar da sefihlerdir. Âlem-i İslâm´a bir zararı mutlaktır..", "Kur´an´ın adâleti bâb-ı âlemde durup ribâya der: "Yasaktır! Hakkın yoktur; dönmeli!", Dinlemedi bu emri, beşer yedi bir sille. Müdhişini yemeden bu emri dinlemeli.

"Kur´ân´ın yasakladığı ribâ şüphesi olan muamelelere, fetva vermemenin meşrûiyeti hususunda münâkaşayı devam ettirmenin şu dünyevî faydası da gözden ırak tutulmamalıdır: Bu meselede vicdanen huzursuz olan mü´min, vicdanını huzura kavuşturacak müessese arayacak, nazariyat geliştirecek, maddî teşebbüste bulunacak, bu vâdide öncülük edenleri destekleyecektir. Bir kelime ile İslâmî tarzın arayışını devam ettirecektir. Karşısına çıkan iki müesseseden ribâ endişesi daha az olan öbürünü tercih edecektir. Allah´a binler hamd, mü´minler fâiz mevzuunda bugüne kadar ihtiyat tavırlarını koruyabilmişler ve son zamanlarda kâr ve zarar ortaklığına dayanan yeni banka modellerinin fiiliyata geçmesine zemin hazırlamışlardır.

Bu çeşit müesseselerin daha da gelişeceğini ümitle bekleyebiliriz.[196]



ـ3ـ وعن عمرو بن ا‘حوص رضى اللّه عنه قال: ]سَمِعْتُ رسولَ اللّهِ # يقولُ في حَجَّةِ الَوداعِ: أَ إنَّ كُلَّ رِباً منَ رِبَا الجاهِلِيَّةِ مَوْضُوعٌ. لَكُمْ رُؤُسُ أمْوَالِكُمْ َ تَظْلِمُونَ وََ تُظْلَمُونَ. أَ وإنَّ كلَّ دمٍ منْ دِمَاءِ الجاهليةِ مَوْضُوعٌ، وأوَّلُ دَمٍ أضَعُهُ دَمُ الحارِثِ بنِ عبدِ المُطَّلِبِ، وكان مُسْتَرْضَعاً في بَنِى لَيْثٍ فَقَتَلَتْهُ هُذَيْلٌ: اللَّهُمَّ قدْ بَلّغْتُ. قالوا: نَعَمْ ثثَ مراتٍ. قال: اللَّهُمَّ اشْهَدْ ثثَ مراتٍ[. أخرجه أبو داود. قال الخطابى: هكذا رواه أبو داود. دَمُ الحَارِثِ ابنِ عبدِالمُطّلِب: وَإنما

هُوَ دَمُ رَبِيعَةَ بنِ الحَارِثِ بنِ عبدِالمُطَّلِبِ في سَائِرِ الرواياتِ .



1. (310)- Amr İbnu´l-Ahvas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´i Veda Haccı sırasında dinledim, şöyle diyordu:

"Haberiniz olsun, câhiliye devrindeki bütün ribâlar kaldırılmıştır, ödenmeyecektir. Sadece verdiğiniz ana parayı alacaksınız. Böylece ne zulmetmiş olacaksınız ne de zulme uğramış olacaksınız. Haberiniz olsun cahiliye devrindeki bütün kan dâvaları kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan dâvası da el-Hâris İbnu Abdilmuttalib´in kan dâvasıdır." Bu kimse, Benû Leys´te süt anadaydı. Hüzeyl onu öldürmüştü. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Yâ rabbi tebliğ ettim mi?" dedi. Cemaat:

"Evet tebliğ ettin" dediler ve üç kere tekrarladılar. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Ya Rabbi şahid ol!" dedi ve üç kere tekrar etti."

Hattâbî der ki: "Ebu Davûd, hadisi şu şekilde, yani "Haris İbnu Abdilmuttalib´in kan dâvası..." diye rivayet etmiştir. Halbuki diğer kitaplarda: Rebî´a İbnu´l-Haris İbni Abdilmuttalib´in kan dâvası şeklinde rivayet edilmiştir.[197]



AÇIKLAMA:



Bu hadis Veda Haccı ile ilgili olarak diğer bazı hadis kitaplarında da rivayet edilmiştir: (Müslim, Hac 147; Tirmizî, Tefsir, Tevbe 2; İbnu Mâce, Menâsik (76, 84). Burada öldürülen Rebî´a olmayıp İbnu Rebî´ İbni´l-Hâris İbni Abdilmuttalib´tir. Küçük yaşta evlerin arasında emeklerken, Benî Sa´d´la Beni Leys İbnu Bekr arasında cereyaneden bir savaş sırasında atılan bir taşın isabeti sonucu ölmüştür. Rebî´a, İbnu´l-Hâris Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in ashâbındandır, rivayette de bulunmuştur. Hz. Ömer´in hilâfeti sırasında rahmet-i Rahman´a kavuşmuştur (radıyallahu anh). [198]





[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Alım Satım
« Posted on: 27 Nisan 2024, 01:20:19 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Alım Satım rüya tabiri, Alım Satım mekke canlı, Alım Satım kabe canlı yayın, Alım Satım Üç boyutlu kuran oku Alım Satım kuran ı kerim, Alım Satım peygamber kıssaları, Alım Satım ilitam ders soruları, Alım Satımönlisans arapça,
Logged
30 Mart 2010, 14:48:08
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #11 : 30 Mart 2010, 14:48:08 »

İKİNCİ FASIL


RİBÂ İLE İLGİLİ HÜKÜMLER


ـ1ـ عن عمر بن الخطاب رضى اللّه عنه قال: ]قال رسول اللّه #: الذَّهَبُ بالذَّهَبِ رباً إَّ هَاءَ وَهَاءَ، وَالْبُرُّ بالْبُرِّ رِباً إَّ هَاءَ وَهَاءَ، وَالشَّعِيرُ بِالشَّعِيرِ رباً إَّ هَاءَ وَهَاءَ، وَالتَّمْرُ بالتَّمْرِ رِباً إَّ هَاءَ وَهَاءَ[. أخرجه الستة، وهذا لفظ الشيخين، وللبخارى في رواية. ]الْوَرِقُ بالْوَرِقِ، والذَّهَبُ بالذَّهَبِ[ .



1. (311)- Ömer İbnu´l-Hattâb (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Altın altınla peşin olmazsa ribâdır. Buğday buğdayla peşin satılmazsa ribâdır. Arpa arpayla peşin satılmazsa ribâdır. Kuru hurma kuru hurmayla peşin satılmazsa ribâdır."

Yukarıdaki metin Sahiheyn´in metnidir. Buhârî´nin bir rivayetinde, "verik (yani basılmış dirhem) verikle, altın altınla..." şeklinde gelmiştir.[199]



ـ2ـ وعن أبى سعيد رضى اللّه عنه قال: ]كُنَّا نُرْزَقُ تَمْرَ الجَمْعِ علَى عَهْدِ رسُولِ اللّهِ # وَهُوَ الخَلِطُ منَ التَّمْرِ فَكُنَّا نَبِيعُ صَاعَيْنِ بِصَاعٍ فَبَلَغَ ذلكَ رسُولَ اللّهِ # فقَالَ: صَاعَيْنِ تَمْراً بِصَاعٍ، وََ صَاعَيْنِ حِنْطَةً بِصَاعٍ، وََ دِرْهَمَيْنِ بِدِرْهَمٍ[. أخرجه الستة إ أبا داود.



2. (312)- Ebu Saîd (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında bize bayağı hurma veriliyordu. Bu muhtelif cins kuru hurmanın bir karışımı idi. Bu bayağı hurmanın iki ölçeğini bir ölçek iyi hurma mukabilinde satıyorduk. Bu tarz Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in kulağına ulaşınca şöyle buyurdu: "İki ölçek hurmaya bir ölçek hurma, iki ölçek buğdaya bir ölçek buğday iki dirheme bir dirhem olmaz."[200]



ـ3ـ وفي رواية ]جاء بِلٌ رضى اللّه عنه إلى رسولِ اللّهِ # بِتَمْرٍ بَرْنِىٍّ فقال له مِنْ أيْنَ هذاَ؟ فقال: كانَ عِنْدَنَا تَمْرٌ رَدِئٌ فَبِعْتُ منه صَاعَيْنِ بِصَاعٍ لِمَطعِمِ النَّبىِّ #، فقال: عند ذلك أوَّهْ عَينُ الرِّبَا، أوّه، عَيْنُ الرِّبَا، عَيْنُ الرِّبَا، َ تَفْعَلْ وَلَكِنْ إذَا أرَدْتَ أنْ تَشْتَرىَ فَبِعِ التَّمْرَ بَيعاً آخَرَ ثمَّ اشْتَر ِبهِ[ .



3. (313)- Bir rivayette de şöyle gelmiştir: "Hz. Bilâl (radıyallahu anh), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a (iyi cins bir hurma olan) bernî hurması getirmişti.

"Bu nereden?" diye sordu. Bilâl (radıyallahu anh):

"Bizde âdi hurma vardı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın yemesi için ondan iki ölçek vererek bundan bir ölçek satın aldık", dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):

"Eyvah! Bu ribânın ta kendisi, eyvah bu ribânın ta kendisi, sakın öyle yapma. Şayet iyi hurma satın almak istersen elindekini ayrıca sat. Sonra onun parasıyla iyi hurmayı satın al" dedi.[201]



ـ4ـ وفي رواية للشيخين: ]الدِّينارُ بالدِّينار، والدِّرْهَمُ بالدِّرْهَمِ مِثًْ بِمثْل فَمَنْ زَادَ أوِ ازْدَادَ فقَدْ أرْبَى[. وقال رَاوِيه فَقُلْتُ: إنَّ ابن عباسٍ يقُولهُ فقالَ أبو سعيدٍ: سَألتُهُ فقلتُ : سَمِعْتَهُ مِنْ رَسُول اللّه #، أوْ رَجَدْتهُ في كتابِ اللّهِ تعالى؟ فقال: كُلُّ ذلك أقُولُ، وأنْتُمْ أعْلَمُ بِرَسُولِ اللّهِ # مِنِّى، ولكِنْ أخْبَرَنِى أُسامَةُ بنُ زَيْدٍ رضى اللّه عنهما أنّ رسول اللّه # قال: َ رِبَا إَّ في النِّسِيئَةِ.



4. (314)- Sahîheyn´de yer alan bir rivayette şöyle gelmiştir: "Dinar dinarla, dirhem dirhemle başa baş misliyle değiştirilmelidir. Kim fazla verir veya fazla alırsa ribâya girmiş olur."

Hadisi rivayet eden râvî der ki: "Ben dedim ki;

"İbnu Abbas (radıyallahu anh) bunu söylemez. Ebu Saîd der ki:

"İbnu Abbas (radıyallahu anh)´a sordum:

"Sen bunu Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´dan mı işittin, Kitabullah´ta mı gördün?" Bana şu cevabı verdi:

"Bunun ikisini de söylemiyorum. Siz, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı benden daha iyi tanırsınız. Ancak bana Üsâme İbnu Zeyd (radıyallahu anh) haber verdi ki, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Sadece veresiye satışta ribâ vardır" buyurmuştur."[202]



AÇIKLAMA:



Hadisin sıhhatinde âlimler ittifak eder. Hz. Üsâme (radıyallahu anh)´nin "Sadece veresiye satışta ribâ vardır" sözü mensuhtur. Âlimler onunla amel edilemeyeceği hususunda ittifak ederler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) hayatta iken İbnu Abbas (radıyallahu anh) küçüktü, bu sebeple, "Siz Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı benden daha iyi bilirsiniz" buyurmuştur[203].



ـ5ـ وفي أخرى لمسلم: ]الذَّهَبُ بِالذَّهَبِ، وَالفِضَّةُ بالفِضََّةِ، والبُرُّ بِالبُرِّ، والشَّعِيرُ بالشَّعِيرِ، والتَّمْرُ بالتَّمْرِ، وَالْمِلْحُ بالمِلْحِ مِثًْ بِمِثْلِ يَداً بِيَدٍ، فَمَنْ زَادَ أوِ اسْتَزَادَ فَقَدْ أرْبَى، اŒخِذُ والْمُعْطى فيهِ سَواَء[. وله عن أبى هريرة في رواية: إ ما اخْتَلَفَتْ ألْوَانُهُ .



5. (315)- Müslim´in bir diğer rivayeti şöyledir: "Altın altınla, gümüş gümüşle, buğday buğdayla, arpa arpayla, hurma hurma ile, tuz tuzla başbaşa misliyle, peşin olarak satılır. Kim artırır veya artırılmasını taleb ederse ribâya girmiştir. Bu işte alan da veren de birdir."

Yine Müslim´de Ebû Hüreyre´nin bir rivayetinde "..cinsleri farklı ise müstesna" denir.[204]



AÇIKLAMA:



Âlimler yukarıda zikredilen altı çeşit malda ribânın haram olduğunda icmâ ederler: Altın, gümüş, buğday, arpa, hurma ve tuz. Bunlara ribâ malları da denir. Bu altı kalem eşyadan her biri aynı cinsten eşya ile satılınca fazlalık olmamalı, alışveriş peşin yapılmalıdır.

Bu altı çeşidin dışında kalan eşyaların alıp satılmasında fazlalık haram mıdır? sorusuna âlimler farklı cevaplar verir. Aradaki ihtilaf, bu altı çeşit mala konan "haram" hükmünün illetine dayanır. Cumhur aynı illette müşterek olanların haramlığında ittifak ederse de illetin ne olduğunda ihtilaf edilmiştir. Bu noktada, fıkıh kitaplarında on farklı illet üzerinde durulduğu görülür. İmam-ı Âzâm´a göre, illet, cinsle birlikte ölçü, veya cinsle birlikte tartıdır. Öyle ise, hangi çeşit mal olursa olsun ölçü veya tartı ile satılan mallarda ribâ (fazlalık) haramdır. Satışı böyle yapılmayan malların cinsi ne olursa olsun fazlalık (ribâ) haram değildir. Mesela kireç veya alçı gibi yenmeyen mallar mâdemki ölçekle satılmaktadır, fazlalık haramdır, binaenaleyh kireç vererek vasfı değişik bir kireç alacak olsak, bu peşin yapılmalıdır ve miktarları eşit olmalıdır, fazlalık veya vâde araya girerse ribâdır, haramdır. Hadiste geçen ölçü ve tartı ile satılmayan eşyalar yenen cinsten de olsa araya girecek fazlalık haram değildir.

İmam Şâfiî´ye göre, haram kılınmada illet, malın yiyecek olmasıdır, ölçü veya tartı ile satılmasına bakılmaz. Yiyecek olmayan şeylerde yalnız altın ve gümüşte ribâ vardır. Ahmed İbnu Hanbel´in de bu görüşte olduğu söylenmiştir.

İmâm Malik´e göre, illet ekseriyetle yemek için biriktirmektir.

Hadisin, Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)´den kaydedilen son fıkrasından sarâhaten belirtildiği üzere, farklı cinsler arasında ribâ olmaz. Yani buğdayla arpanın, altınla gümüşün alınıp satılmasında miktar sözkonusu değildir, ulemâ bu hususta ittifak eder.[205]



ـ6ـ وفي أخرى عن عُباَدَةَ بنِ الصَّامت ]إذَا اخْتَلَفَتْ هَذِهِ ا‘صْنَافُ فَبِيعُوا كَيفَ شِئْتُمْ إذَا كَانَ يَداً بِيَدٍ[. أخرجه الخمسة إ البخارى .



6. (316)- Ubadetu´bnu Sâmit (radıyallahu anh)´ten gelen bir başka rivayette (şu ziyade) ifade edilmiştir: "...Bu çeşitler farklı olduğu takdirde peşin ise dilediğiniz gibi satın."[206]



AÇIKLAMA:



315 numaralı hadisle ilgili olarak kaydettiğimiz açıklamaları tamamlamak üzere şunu kaydetmek gerekir: İlletde müşterek olmayan ribâ malları fazlalıkla ve keza veresiye satılabilir. Meselâ altınla buğday, gümüşle arpa bütün ulemanın ittifakıyla bu şekilde satılabilir. Fakat ribâ malları cinsi cinsine olursa biri peşin, diğeri veresiye ve keza biri noksan, diğeri fazla olarak satılamadığı gibi teslim ve tesellüm yapılmadan satış meclisinden ayrılmak da câiz değildir. Satılan malların cinsleri muhtelif olursa, peşin teslim edilmek şartıyla fazlalık câizdir. Meselâ bir ölçek buğday iki ölçek arpa mukabilinde satılabilir.[207]



ـ7ـ وعن أبى المنهال قال: سَألتُ زيدَ بن أرْقَمَ وَالبَرَاءَ بنَ عازِبٍ عن الصَّرْفِ فقا: ]نَهَى رسولَ اللّهِ # عن بيْعِ الذَّهَبِ بالوَرِقِ دَيْناً[. أخرجه الشيخان والنسائى .



7. (317)- Ebu´l-Minhâl anlatıyor: "Zeyd İbnu Erkam ve el-Berâ İbnu Âzib (radıyallahu anh)´e sarf´tan (yani altınla gümüşü cinsi cinsine satmaktan) sordum. İkisi de şu cevabı verdi: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) altının gümüş mukabilinde veresiye satılmasını yasakladı."[208]



ـ8ـ وعن فضالة بن عبيد رضى اللّه عنه قال: ]أُتِىَ النبىُّ # وهو بِخَيْبَرَ بِقدةٍ فيها خَرَزٌ وَذَهَبٌ وهى منَ المغَانِمِ تُبَاعُ فَأمَرَ بالذَّهَبِ الَّذِى في القِدَةِ فنُزِعَ وحْدَهُ وقال: الذَّهَبُ بالذَّهَبِ وَزْناً بِوَزْنٍ[. أخرجه الخمسة إ البخارى.وفي أخرى: تُبَاعُ حتَّى تُفْصلَ .



8. (318)- Fadâle İbnu Ubeyd (radıyallahu anh) buyuruyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a Hayber´de bulunduğu sırada altın ve boncuklarla yapılmış bir gerdanlık getirildi. Bu satılık ganimet mallarındandı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) altınların boncuklardan ayrılmasını emretti. Derhal gerdanlığın altın kısmı ile boncuk kısmı birbirinden ayrıldı. Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):

"Altın, altına mukabil, tartısı tartısına satılsın" buyurdular.[209]



AÇIKLAMA:



Burada altının başka bir madde ile birlikte satılması yasaklanmaktadır. Başta Şâfiî ve Ahmed İbnu Hanbel olmak üzere bir kısım âlimler verilen altın cinsinden fiyat, satılan eşyadaki altından fazla da az da olsa bu satışın fâsid olduğuna hükmeder. Ebu Hanîfe: Altın cinsinden biçilen fiyat, satılan eşyadaki altından fazla olduğu takdirde satışın câiz olacağına, misil veya daha az olma halinde satışın câiz olmayacağına hükmeder.İmam Mâlik bun...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

30 Mart 2010, 14:49:25
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #12 : 30 Mart 2010, 14:49:25 »

AÇIKLAMA:



Görüldüğü üzere arpa ile buğday birbirine yakın iki gıda maddesi olduğu için, bir cins sayarak araya giren fazlalığı fâiz kabul edenler olmuştur. İmam Mâlik bu mânadaki hadislere dayanarak bu iki maddeyi bir cins addeder. Cumhur ise buğday ve arpanın iki ayrı cins olduğunu kabul eder. Aslında burada da buğdayla arpanın bir cins olduğu sarih değildir. Ma´mer hazretleri takvasına binâen ihtiyatla hareket etmiştir.[225]



ـ18ـ وعن مالك. أنّهُ بلغَهُ أنَّ سُلَيمَانَ بنَ يسارٍ قال: ]فَنِىَ عَلَفُ حِمَارِ سعدِ بن أبى وَقّاصٍ فقالَ لِغُمِهِ: خُذْ مِنْ حِنطة أهْلِكَ فابْتَعْ بِهِ شَعيراً، وََ تأْخُذْ إّ مِثْلَهُ[ .



18. (328)- İmam Mâlik´e ulaştığına göre, Süleyman İbnu Yesar demiştir ki: "Sa´d İbnu Ebî Vakkas´ın merkebinin yemi bitmişti. Kölesine: "Ailene ait buğdaydan bir miktar götür, ona mukabil arpa satın al, sakın mislinden fazla almayasın" dedi.[226]



AÇIKLAMA:



Önceki hadiste geçti.[227]



ـ19ـ وعن أبى عياش رضى اللّه عنه، واسمه زيد ]أنّهُ سألَ سعدَ بنَ أبى وقّاصٍ رضى اللّه عنه عن الْبَيْضَاء بالسُّلْتِ. فقالَ لهُ سعدٌ رضى اللّه عنهُ: أيُّهُمَا أفضَلُ؟ فقال البَيْضَاءُ؟ فَنهَاهُ عنْ ذلكَ، وقال: سمعتُ رسولَ اللّهِ # يسْألُ عنِ اشْتِراء التَّمْرِ بالرُّطَبِ فقالَ رسول اللّه #: أينقُصُ الرُّطَبُ إذاَ يَبِسَ؟ قالَ: نعمْ. فنَهَاهُ عنْ ذلكَ[. أخرجه ا‘ربعة وصححه التمرذى .



19. (329)- Ebu Ayyaş´ın -ki ismi Zeyd´dir- anlattığına göre: "Sa´d İbnu Ebî Vakkas (radıyallahu anh)´a, beyaz buğday mukabilinde kabuksuz arpa satın almanın hükmünü sorar. Sa´d (radıyallahu anh) kendisine:

"Hangisi daha kıymetli? diye sorar. Zeyd:

"Beyaz buğday" der. Sa´d onu bu işten men eder ve der ki:

"Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a kuru hurmayı tâze hurma mukabilinde satın alma hakkında sorulduğu zaman işitmiştim. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunu sorana:

"Tâze hurma kuruyunca ağırlığını kaybeder mi?" dedi. Adam

"evet" cevabını verince, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onu bu işten men etmişti."[228]



AÇIKLAMA:



Görüldüğü üzere yaş hurma, kuru hurma ile eşit miktarla da olsa, farklı miktarla da olsa, peşin de olsa, veresiye de olsa satın alınamadığı gibi, kıymetce birbirinden farklı olan buğday ve arpa da birbiri mukabilinde alınıp satılamaz. Araya bir başka birim meselâ "para" girmelidir. Biri satılır, elde edilen para ile öbüründen satın alınır. Ebu Hanife merhum yasağı veresiye satışa hamlederek ölçek yönüyle eşitlik halinde birbiriyle satışlarını tecviz eder.[229]



ـ20ـ وفي أخرى ‘بى داود قال: ]نَهَى رسول اللّهِ # عن بَيْعِ الرُّطَبِ بالتَّمْرِ نَسِيئَةً[. »السلت« ضرب من الشعير أبيض قشر له .



20. (330)- Ebu Dâvud´un diğer bir rivayetinde: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), tâze hurmayı kuru hurma ile veresiye satmayı yasakladı" denir."[230]



HAYVAN VS. İLE İLGİLİ TEFERRUAT


ـ1ـ عن جابر رضى اللّه عنهُ قال: ]جاءَ عبدٌ فبايعَ رسولَ اللّه # على الهِجْرَةِ ولمْ يُشْعِرْ أنَّهُ عبدٌ فجاءَ سَيِّدُهُ يُرِيدُهُ. فقالَ لهُ رسولَ اللّه #: بِعْنِيهِ فاشتَراهُ منهُ بعبدينِ أسودينِ[. أخرجه الخمسة إ البخارى .



1. (331)- Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir köle gelerek Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e hicret etmek üzere biat etti, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onun köle olduğunu sezemedi. Arkadan efendisi onu aramaya geldi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ona: "Onu bana sat" buyurdu ve köleyi iki siyah köle mukabilinde satın aldı."[231]



AÇIKLAMA:



Buradaki köle sâhibinin de Müslüman olduğuna hamledilmiştir. Müslim´in rivayeti Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın bu vak´adan sonra, kendisine bey´at için gelenlerin köle olup olmadığını tahkik ettiğini belirtir. Çünkü, burada, bilmeyerek hicret üzere bey´at aldığı kölenin, şarta uygun hâle gelmesi için, onu satın alarak efendisinin bağından kurtarmak zorunda kalmıştır.

Hadisten âlimler, bil-icmâ, bir kölenin iki köle mukabilinde satılabileceğine delil bulurlar. Nevevî, efendinin Müslüman olduğu, iki siyahî kölenin de Müslüman olduğu hükmünü belirtir, "çünkü, Müslüman kölenin kâfir köle mukabilinde satılması câiz değildir" der. Ancak her üçünün kâfir olabilme ihtimâline de parmak basar.

Şu halde, satılabilen şeylerin aynı cinsleriyle olmaları halinde ziyadenin ribâ sayılması prensibine burada olduğu gibi istisnalar var. Nevevî, köleler kıymet itibarıyla farklı veya eşit de olsa peşin olma kaydıyla, birinin verilerek ikisinin alınabileceği hususunda icma edilmekle birlikte veresiye olma hâlinde ihtilâf edildiğini, Şafiî ve Cumhur´un "câiz" derken, Ebu Hanîfe ve Kufîler´in "câiz değildir" dediklerini belirtir.

Bu hüküm hayvanlar hakıkında da muteberdir.[232]



ـ2ـ وعن عبداللّه بن عمرو بن العاص رضى اللّه عنهما قال: ]أنّ رسول اللّه # أمرهُ أنْ يُجَهِّزَ جَيْشاً فَنَفدتِ ا“بِلُ فأمَرَ أنْ يَأخُذَ على قََئِصِ الصَّدَقَةِ فكَانَ يأخُذُ البَعِيرَ بالبَعِيرَيْنِ إلى إبل الصَّدَقَةِ[. أخرجه أبو داود .



2. (332)- Abdullah İbnu Amr İbni´l-Âs (radıyallahu anh)´ın anlattığına göre, "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) kendisine bir ordu hazırlamasını emretmiştir. Mevcut develer (askerlere) yetmedi. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (devesi olmayanlar için, bilâhere) hazine develerinden ödenmek üzere deve te´min etmesini emretti. (Böylece Abdullah) zekat yoluyla hazineye gelecek develerden iki adedi karşılığında bir deve temin ediyordu."[233]



AÇIKLAMA:



Cumhur, aynı cinsten de olsa hayvanın hayvana mukabil veresiye olarak, farklı sayıda satılabileceğini söylemiştir. İmam Malik cinslerin farklı olmasını şart koşmuştur.[234]



ـ3ـ وعن علي بن أبى طالب رضى اللّه عنهُ: ]أنَّهُ باعَ جَمًَ لهُ بِعِشْرِينَ بعيراً إلى أجَلٍ[. أخرجه مالك .



3. (333)- Ali İbnu Ebî Tâlib (radıyallahu anh)´in anlattığına göre, "Devesini yirmi küçük deve mukabilinde veresiye olarak satmıştır"[235]



ـ4ـ وعن ابْنِ عُمَرَ رضى اللّه عنهُما: ]أنَّهُ

اشْتَرَى راحِلةً بأربَعةِ أبْعِرَةٍ مَضْمُونَةٍ عَلَيْهِ أنْ يُوَفيَهَا صَاحِبَهَا بالرَّبذَةِ[. أخرجه البخارى في ترجمة، ومالك .



4. (334)- İbnu Ömer (radıyallahu anh)´in anlattığına göre, "Kendisi, satıcının zimmetinde bulunan bir binek devesini, Rebeze´de bulunan dört küçük deve mukabilinde satın almıştır."[236]



AÇIKLAMA:



Başka rivayetlerde daha açık olarak geldiği üzere, İbnu Ömer, Rebeze´de bulunan dört küçük deve mukabilinde bir binek devesi satın alır. Deve sahibine: "Git develerine bak, memnun kalırsan akid kesinleşmiş olsun" der. Bu durumda binek devesini satan zat, muhayyerlik şartına sahiptir, binek devesini müşteriye teslim edinceye kadar deve kendi zimmetindedir[237].



ـ5ـ وعن جابر رضى اللّه عنهُ. أنّ رسولَ اللّه # قالَ: ] يَصْلُحُ الْحَيَوانُ اثْنَانِ بِوَاحدٍ نسيئةً، و َبأسَ بِهِ يداً بِيَدٍ[. أخرجه الترمذى .



5. (335)- Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular:

"İki hayvan, veresiye olarak bir hayvana mukabil satılamaz. Peşin satılırsa bunda bir beis yok."[238]



ـ6ـ وعن سَمُرةَ بن جُندَب رضى اللّه عنهُ قال: ]نَهَى رسولَ اللّه # عن بَيْعِ الحيوانِ نَسِيئَةً[. أخرجه أصحاب السنن وصححه الترمذى .



6. (336)- Semüre İbnu Cündeb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) hayvanın hayvanla veresiye satışını yasaklamıştır."[239]



ـ7ـ وعن ابن شهاب أن سعيد بن المسيب رحمه اللّه كان يقول: ] رِبَا في الحَيَوانِ، وأنَّ رَسُولُ اللّهِ # إنّمَا نَهَى في بَيْعِ الحَيَوانِ عن ثَثٍ: ألْمضَامينِ والْمََقِيحِ، وَحبْلِ الحَبْلَةِ؛

فالمَضَامِينُ: ما في بُطوُن إناثَ ا“بلِ، وَالمَقِيحُ: ما في ظُهُورِ الجَمالِ، وَحَبَلُ الحَبَلَةِ: هُوَ بَيْعُ الجَزُورِ إلى أنْ تُنْتِجَ النَّاقَةُ ثمَّ تُنْتَجُ الَّتِى في بَطْنِهَا[. أخرجه مالك. مفسراً بهذا اللفظ. والمعروف عند أهل اللغة والغريب والفقه تفسير المضامين والمقيح بعكس ذلك، واللّه أعلم .



7. (337)- İbnu Şihâb anlatıyor: "Saîd İbnu´l-Müseyyeb derdi ki: "Hayvanda ribâ yoktur. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) hayvan satışını üç hususta yasakladı: el-Mezâmin, el-Melâkih ve Habelu´lhabele.

Mezâmîn: Dişi devenin karnındaki yavru demektir.

Melâkih: Erkek devenin belinde bulunan (ve dişiyi dölleyen) şey demektir.

Habelu´l-habele: "Hâmile develerin hâmile kalması) yani, dişi develerin karnındaki ceninin doğuracağı yavrunun satımı.

İmam Mâlik, bu tâbirleri, yukarıdaki gibi açıklamıştır. Ancak garib kelimeleri açıklayan lugatci ve fakihler nezdinde, mezâmîn ve melâkih kelimeleri aksi mânaları ifade etmektedir.[240]



AÇIKLAMA:



Bu hadis, biri diğerine mukabil karşılıklı satıma konu olan hayvanlar, aynı cinsten de olsa ayrı cinsten de olsa peşin veya veresiye, mutlak olarak câiz olduğunu beyan etmektedir. Esâsen farklı cinsteki hayvanlar veresiye olarak birbiriyle satılsa ribâ yoktur. Aynı cinsten olmaları hâlinde veresiye satımları İmam Mâlik´e göre câiz olmaz. Şafiî hazretleri yukarıdaki rivayeti esas alarak cevazına hükmeder.[241]



ـ8ـ وعن مالك أنه بلغَهُ أن رجًُ أتى ابنَ عمرَ رضى اللّه عنهُما فقال: ]أسْلَفْتُ رَجًُ سَلفاً وَاشْتَرطْتُ عليهِ أفْضَلَ مِمَّا أسْلَفْتُهُ. فقالَ ابنُ عمرَ: ذلكَ الرِّباَ. ثمَّ قال: السَّلَفُ عَلَى ثََثَةِ وُجُوهٍ: سَلَفاً تُسلِفُهُ تُريدُ بِهِ وَجْهَ اللّهِ تعالى فَلَكَ وَجْهُ اللّهِ تعالى، وَسَلفاً تُسْلِفُهُ تُريدُ بِهِ وجهَ صاحِبِك فلكَ وجهُ صَاحِبكَ، وسلفاً تُسْلِفُهُ لتأخُذَ خبيثاً بطيِّبٍ فذلكَ الرِّبَا.

قال: فكيفَ تأمرُنِى يا أبا عبدالرحمن؟قَالَ أرى أنْ تَشُقَّ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

30 Mart 2010, 14:50:21
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #13 : 30 Mart 2010, 14:50:21 »

BEŞİNCİ BAB


MUHAYYERLİK HAKKINDA


ـ1ـ عن ابن عمرَ رضى اللّهُ عنهما. أنّ النبىّ # قال: ]المُتَبايعانِ بالْخِيارِ مالمْ يَفْتَرقَا، أو يقولُ أحَدُهُما لŒخَرِ: اخْترْ، ورُبَّمَا قال: أو يكونُ بيعَ خيار[. أخرجه الستة .



1. (344)- İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Alışveriş yapanlar, birbirlerinden ayrılmadıkca (akdi bozmakta) muhayyerdirler. Veya alışveriş yapanlardan biri diğerine "muhayyersin" demişse yine muhayyerdir." Ravi, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın belki de "Alışveriş yapanlardan biri "muhayyerlik şartı üzere olsun demişse" şeklinde buyurmuş olacağında şüphe etmektedir."[250]



AÇIKLAMA:



Bu hadis, alışveriş yapanların akitten sonra birbirlerinden ayrılmadıkca satış akdini bozup bozmamakta serbest olduklarını ifade eder. Âlimler, ayrılmanın nasıl tahakkuk edeceği hususunda ihtilâf etmiştir. Bir kısmı "bedenen" ayrılmayı, bir kısmı da "kavlen" ayrılmayı anlamıştır.

İmam Mâlik, İmam Âzam ve İmam Muhammed ayrılmanın "kavlî" olduğunu söylerler. Onlara göre satıcı: "Sattım", müşteri de: "Aldım" dedi mi akit kesinleşmiş ve iki taraf birbirinden ayrılmış sayılır. Artık her iki tarafa da muhayyerlik tanınmaz. Ancak bizzat hadislerde temas edildiği üzere, müşteri o malı görmek, kusursuz olmak veya muhayyer olmak gibi bir şartla almış ise bu şartlara binâen akdi bozarak malı iade edebilir.

İmam Şâfiî ve Ahmed İbnu Hanbel (rahimehumullâh) başta olmak üzere diğer birçok âlimlere göre alıcı ile satıcının ayrılmalarından murad "bedenen birbirlerinden uzaklaşmalarıdır."

Arkadan kaydedeceğimiz 346 numaralı hadisteki "Muhayyerlik şartıyla yapılan satış müstesna" cümlesinde kastedilen "muhayyerlik" hakkında üç görüş söz konusudur:

1- Muhayyerlik akid tamamlandıktan sonra o meclisten ayrılmadan sübut bulur. Yani "alıcı ile satıcı birbirinden ayrılmadıkca muhayyerlik var" diye takdir edilir.

2- İkinci kavle göre, bundan maksat üç gün veya daha az bir müddet muhayyerlik şartıyla yapılan akittir. Bu durumda, muhayyerlik, tesbit edilen bu müddet esnasında devam eder.

3- Üçüncü görüşe göre, "meclis muhayyerliği bulunmamak şartıyla yapılan satış müstesnâdır" demektir. Bu durumda akdin yapılması ile satış tamamlanır, artık muhayyerlik yoktur.

Bu üç görüşten birincisi en sahih olanıdır. Âlimler bunu çoğunlukla kabul etmekten başka bilhassa üçüncü görüşün nasslara zıt düştüğü ve dolayısıyla bâtıl olduğu husûsunda fikir beyân etmişlerdir.

Nevevî, "Alışveriş yapanlardan biri diğerine "muhayyersin" demişse..." cümlesinden: "satışın muteber olduğunu ihtiyar et" mânasını anlar. Ve şu açıklamayı sunar: "Öbürü ihtiyar ederse satış kesinlik kazanır... Sükut ederse hıyâr (satıştan dönme) hakkı devam eder. Satışın kesinleşmesini sözle ifâde eden tarafın ihtiyâr hakkının devam edip etmiyeceği hususunda ashâbımız (Şâfiîler) iki görüş ileri sürmüştür. Sahih olanı, devam etmeyeceğine dair olanıdır, hadisin zâhirine uygun olan görüş de budur." Nevevî´nin bu yorumunu kaydeden Aynî, cerhetmek maksadıyla, Hattâbî´nin şu yorumunu kaydeder: "Bu hadis, hıyâru´l-meclis´in mevcudiyetine açık bir delildir. Ayrıca, hadislerin zâhirine muhâlefet olarak yapılan bütün tevilleri de iptal etmektedir. Hadisin sonunda gelen: "Alışverişi yaptıktan sonra ayrılırlar da..." cümlesi[251] de aynen bunun gibidir. Bu da açık bir şekilde, bedenî ayrılıkla, muhayyerlik hakkının kalktığını gösterir. Zira, kastedilen ayrılmadan maksad sözle olan ayrılma olsaydı hadisin bir mânası kalmazdı." Hattâbi´ye Aynî şu cevabı verir: "Bu hadis alışveriş yapanlardan biri, diğerine bir icab´ta (teklif´te) bulununca diğerinin kabul edip etmemekte muhayyer olduğu hususunda açık bir delildir, bu doğru. Ancak bir taraftan "icab", diğer taraftan da "kabûl" vâki olunca akit tamam olur, bundan sonra -hususî şekilde koşulan şartla, hıyâru´l-ayb dışında, hıyâr (akdi bozma) hakkı yoktur. Bunun delili de Nesâî´de kaydedilen Semüre (radıyallahu anh) hadisidir:

"Alış veriş yapanlar birbirlerinden ayrılmadıkça ve her biri, diğerinden dilediğini almadıkça muhayyerdirler..." Aynî, Tahâvî´ nin hadisle ilgili şu yorumunu ilâve eder: "Bu hadiste yer alan "...her biri, diğerinden dilediğini almadıkça" sözü, alışveriş yapanlara tanınan muhayyerlik´in aralarında akdin kesinleşmesinden evvele ait olduğuna delalet eder. Öyle ise, akid müşterinin râzı olacağı husus üzerine cereyan eder, râzı olmayacağı şey üzerine değil. Çünkü bu meselede, hadiste mezkur olan ayrılıktan maksadın, alışverişten sonra vâki bedenî ayrılma olduğunu söyleyenler arasında, müşterinin maldan dilediği kadarını alıp geri kalanı bırakma hakkına sahip olmadığı, ya tamamını alıp, ya da tamamını terketmesi gerektiği hususunda hiçbir ihtilaf yoktur." Aynî şu neticeyi kaydeder: "Bu da gösterir ki, ayrılıktan maksad "kavlî ayrılık"tır, "bedenî" değil. Hattâbî´nin "...hadislerin zâhirine muhalif olarak yapılan bütün te´villleri iptal eder" sözü Hanefiler nezdinde müsellem değildir. Çünkü iki te´vil birbirine zıd düşerse hadis üzerinde tevakkuf edilir ve kıyasla amel edilir. İmdi alışveriş, icâre gibi, bazı malların menfaatlerine mâlik olmayı sağlayan akidlerin hepsi -icab ve kabulle gerçekleştikleri için- nikâh akdine kıyas olunur. Nasıl ki nikâh akdinde, akid tamamlandıktan sonra bedenî ayrılık şartı koşulamazsa, alışveriş akidlerinde de böyle bir şart koşulamaz.

İmam Mâlik der ki: "Alışveriş yapanların birbirlerinden ayrılmaları hususunda belli bir sınır, muayyen bir vakit konmamıştır. Öyle ise, akdin kesinleşmesini bedenî ayrılığa talik etmek, akdi, -Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın yaklaşmış olduğu mülâmese ve münâbeze satışlarında veya meçhul vâdeli muhayyerlik hakkı tanıyan alışverişlerde olduğu gibi- meçhulat üzerine bina etmek gibidir ve böyle bir akit katî surette fâsiddir.[252]



ـ2ـ وفي رواية للشيخين: ]إذا تبَايعَ الرُّجنِ فكُلُّ واحدٍ منهما بالخيارِ مالمْ يَتَفَرَّقَا أو يُخَيَّر أحَدُهُما اŒخَرَ، فإنْ خَيَّرَ اŒخرَ فتبَايَعَا على ذلك فَقَدْ وجَبَ البيعُ، وإنْ تَفَرَّقَا بَعْدَ أنْ تَبَايَعَا وَلمْ يَتْرُكْ واحدٌ منهما البَيْعَ فَقدْ وَجَبَ[ .



2. (345)- Sahîheyn´de gelen bir rivayette şöyle buyurulmuştur:

"İki kişi alışverişte bulununca, onlar ayrılmadıkça, veya biri diğerini muhayyer bırakmadıkça her ikisi de muhayyerdir. Biri diğerini muhayyer bırakır da bu şartla alışveriş yaparlarsa artık akit kesinleşmiştir. Alışverişi yaptıktan sona ayrılırlar da ikisinden biri satıştan vazgeçmezse yine satış kesinleşmiştir."[253]



AÇIKLAMA:



Açıklama için önceki hadise bakınız.[254]



ـ3ـ وفي أخرى لمسلم: ]كُلُّ بَيِّعَيْنِ بَيْعَ بينَهُما حتَّى يَتَفَرَّقَا إ بَيْعَ الْخِيَارِ[ .



3. (346)- Müslim´in bir diğer rivayetinde şöyle buyurulmuştur: "Alışveriş yapan herhangi iki kişi arasında, birbirlerinden ayrılmadıkça akit kesinleşmiş olmaz. Ancak muhayyerlik şartıyla yapılan satış müstesna!"[255]



AÇIKLAMA:



Açıklama için 344 numaralı hadisin açıklamasına bakınız.[256]



ـ4ـ وله في أخرى. قال نافع: ]وكان ابن عُمرَ رضى اللّه عنهما إذا بَايع رجً فأراد أنْ يُقِيلَه قامَ فمَشى هنَيْهَةً ثمَّ رَجَعَ[ .



4. (347)- Müslim´in bir diğer rivayetinde Nafi der ki: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) bir kimse ile alışveriş yapınca bu satışın bozulmasını istemedi mi kalkar biraz yürür, sonra geri dönerdi."[257]



AÇIKLAMA:



Başka rivayetlerde "İbnu Ömer hoşuna giden birşey satın alınca arkadaşından ayrılırdı." "İbnu Ömer alışveriş yapınca, akdin kesinlik kazanması için oradan ayrılırdı" şeklinde ifadeler gelmiştir. Müteakip rivayet de bu gruba dahildir. Bütün bu rivayetler, İbnu Ömer´i, hadiste gelen "ayrılma"dan bedenen ayrılmak´ı anladığı ortaya çıkmaktadır.[258]



ـ5ـ وفي أخرى للترمذى: ]كانَ ابنُ عمرَ إذا ابْتَاعَ بَيْعاً وَهو قاعدٌ قامَ لِيَجِبَ لهُ[ .



5. (348)- Tirmizî´nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "İbnu Ömer, bir alışverişi oturarak yapmış ise, akdin kesinleşmesi için ayağa kalkardı."[259]



ـ6ـ وعن حكيم بن حزام رضى اللّه عنه قال: ]قالَ رَسُول اللّه # الْبَيِّعَانِ بِالْخِيَارِ مَالمْ يتَفرَّقَا، فإنْ صَدَقَا وَبَيَّنَا بُورِكَ لَهُمَا في بَيْعِهِمَا، وَإنْ كَتَمَا وَكَذَبَا مُحِقَتْ بَرَكَةُ بَيْعِهمَا[. أخرجه الخمسة .

6. (349)- Hakim İbnu Hizâm (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Alışveriş yapanlar birbirlerinden ayrılıncaya kadar muhayyerdirler. Eğer doğru söyler ve (her şeyi) beyan ederlerse bu alışverişleri her ikisi hakkında da mübarek kılınır. Gerçeği gizlerler ve yalan söylerlerse, alışverişlerinin bereketi kalmaz."[260]



AÇIKLAMA:



Alışveriş yapanların doğru söylemeleri fiyat, malın kalitesi, ödeme şekli gibi, her iki tarafı ilgilendiren hususların hepsine şâmildir. Beyân´ dan maksad da, satılan eşyanın ve semenin kusurunun, olduğu gibi eksiksiz açıklanmasıdır. Alışverişin mübarek kılınması, fâidesinin çok olması ve her iki tarafa da hayırlı kılınmasıdır. İbnu Hacer, zâhirî mânanın esas alınabileceğini, zîra, hile ve yalandaki uğursuzluğun, akdin üzerine çökerek, bereketini kaldırabileceğini belirtir. Keza bu hâlin sadece hile ve yalana yer veren tarafa gelip, öbür tarafın bu bereketsizliğin dışında kalmasının da muhtemel olduğunu belirten İbnu Hacer, Buhârî şarihlerinden İbnu Ebî Cemre´nin bu ikinci görüşü tercih ettiğini söyler.[261]



ـ7ـ وعن عبداللّه بن عمرو بن العاص رضى اللّه عنهما قال: ]قالَ رسول اللّه # الْبَيِّعَانِ بِالْخِيَارِ مَالَمْ يَتَفَرَّقَا إَّ أنْ تَكونَ صَفقَةَ خِيَارٍ فَ يَحِلُّ أنْ يُفَارقَ صاحِبَهُ خَشْيَةَ أنْ تَسْتقِيلَهُ[. أخرجه أصحاب السنن.



7. (350)- Abdullah İbnu Amr İbni´l-Âs (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Alışveriş yapan iki taraf, birbirlerinden ayrılmadıkça muhayyerdirler. Ancak, aralarında muhayyerlik anlaşması varsa bu müstesna. Bu durumda, "karşı taraf pişman olur da akdi bozar" korkusuyla birinin oradan ayrılması helâl olmaz."[262]



[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

30 Mart 2010, 14:51:02
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #14 : 30 Mart 2010, 14:51:02 »


AÇIKLAMA:



Alışverişin kesinleşmesini sağlayan "ayrılma"yı akid meclisini terkederek "bedenen ayrılma" olarak anlayan Tirmizî hazretleri hadisle ilgili olarak şu açıklamaya da yer verir: "Bunun mânası, alışverişten sonra muhayyer taraf pişman olarak alışverişten vazgeçer korkusuyla (muhayyerlik hakkına sahip olmayan tarafın) onu terketmesidir. Şayet ayrılıktan murad kavlî ayrılık (yani her iki tarafın alışveriş akdini kesin bir dille ifade etmiş olmaları) olup, bu akidden sonra muhayyerlik bulunmasaydı, bu hadis mânasız olurdu. Zira hadiste: "Karşı taraf pişman olur da akdi bozar korkusuyla oradan ayrılması helâl olmaz" buyrulmaktadır.

Şu halde bu hadis, "ayrılık"ın kavlî değil, bedenî ayrılık olduğuna delil olmaktadır. Ancak 344 numaralı hadisle ilgili olarak kaydettiğimiz açıklamalara göre aksi de söylenmiştir ve Hanefiler başta, bir kısım fakihler, akdi kesinleştiren ayrılığın bedeni değil, kavlî ayrılık olduğu görüşünü benimsemişlerdir.[263]



ـ8ـ وفي أخرى ‘بى داود عن أبى هريرة رضى اللّه عنه قال: ]قال رسولُ اللّه #: َ يَتَفَرَّقَنَّ اثْنَان إَّ عَنْ تَراضٍ[ .



8. (351)- Ebu Dâvud´un Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) hazretlerinden kaydettiği bir rivayette şöyle denir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Alış veriş yapan her iki taraf da akitden memnun kalmadıkça ayrılmasınlar."[264]



AÇIKLAMA:



Aliyyu´l-Kârî, Mirkât´da: "Allahu âlem hadisten murad şudur" dedikten sonra açıklar: "Alım ve satım yapan her iki taraf da malın kabzı ve semenin ödenmesiyle ilgili bütün hususlarda eksiksiz anlaşmış olarak ayrılmalıdırlar." Aksi takdirde bir kısım mahzurlar hâsıl olur. İşte şeriat bunu yasaklamıştır. Mamafih hadisten şu da anlaşılabilmektedir: Ayrılmak isteyen taraf arkadaşına: "Malı almak istiyor musun?" der. Öbür taraf akdi bozmayı isterse akdi bozar. Bu mâna, bu babtaki ikinci hadise de muvâfık düşüyor.

Bu hadiste ifade edilen nehy (yasaklama) tahrimî değil tenzihî´dir, yani şiddetli değil hafif bir yasaktır, zira taraflardan birinin izni veya bilgisi olmadan öbürünün akid meclisini terketmesinin helâl olduğu hususunda icma mevcuttur.

Hadiste, her iki tarafın hıyâru´l-meclis (yani, beraberlikleri sırasında akdi bozma) hakkına sâhip olduklarına delil mevcuttur, aksi halde bu hadisin mânası olmaz diyen de olmuştur.[265]



ـ9ـ وعن حابر رضى اللّه عنه: ]أنَّ رسولَ اللّه # خيَّرَ أعْرَابِيّاً بَعدَ الْبَيْعِ[. أخرجه الترمذى وصححه .



9. (352)- Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir bedeviyi, satıştan sona muhayyer kıldı."[266]



AÇIKLAMA:



Bu rivayet, icâb (teklif) ve kabul tahakkuk ettikten sonra, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın bedeviye muhayyerlik hakkı tanıdığını ifade eder. Tîbî der ki: "Hadisin zâhiri, Ebu Hanife´nin görüşüne delâlet eder. Çünkü, hıyâru´l-meclis akitte sâbit olsaydı, yeniden muhayyerlik tanımak abes olurdu. (Yâni sözün bitmesiyle akit kesinleşmeseydi, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ona ilâveten muhayyerlik tanımazdı). Ancak mesele şöyle cevaplandırılır: "Bu hadis mutlaktır, mukayyede hamlolunur, nitekim İbnu Ömer (radıyallahu anh)´in rivayetinde öyle gelmiştir: "Alışveriş yapanlar, birbirlerinden ayrılmadıkça muhayyerdirler. Muhayyerlik şartı ile yapılan akit hâriç (onlar şarta göre muhayyerliklerini devam ettirirler.)[267]



ـ10ـ وعن ابن مسعود رضى اللّه عنه قال: ]قالَ رسول اللّه #: إذَا اختَلَفَ البَيِّعَانِ فَالقَوْلُ قَوْلُ البَائِعِ، والمبتاعُ بالخِيَارِ[. أخرجه مالك والترمذى واللفظ له .



10. (353)- İbnu Mes´ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Alışveriş yapanlar ihtilafa düşerlerse satanın sözü esas alınır. Müşteri muhayyer bırakılır."[268]



AÇIKLAMA:



Alışveriş yapanların ihtilafından maksat, satıcı ile müşteri arasında fiyatın miktarı, muhayerlik şartı veya bir başka hususta, taraflardan birinin elinde kendi iddiasını te´yid edici bir delil olmaksızın çıkan anlaşmazlıktır. Burada, ihtilafın çıktığı mesele zikredilmemiştir. İlmü´l-Meânî kâidesince, bu makamda, böylesi mutlak ifade hükmün tâmîmine sebeptir. Yâni, ihtilaf her neyi alâkadar ederse etsin demektir: Fiyatla ilgili olur, malla ilgili olur, akde konulması meşru şartlarla ilgili olur, kısacası alışveriş sebebiyle müşteri ile satıcı arasında mevzubahis olabilecek herhangi meşru bir mesele üzerine çıkan ihtilafta.. demektir. Bazı rivayetlerde fiyatla ilgili ihtilâfın tasrih edilmiş olmasının, buradaki hazfa dayanarak ifade edilen tâmime münâfi olmadığı belirtilmiştir.

Öyle ise her çeşit ihtilafta müşteri delil getiremeyince, yemin ettiği takdirde, satıcının sözü esas alınacak demektir. Müşteri, satıcının sözüne uygun şekilde akdi kabul edip etmemekte muhayyerdir. Satan kimsenin yemin etmesi gereğini ifade için bazı âlimler: Alıcı ile satıcı arasında fiyat, mal veya koşulan şartlarla ilgili bir ihtilâf çıktığı vakit yemin ettiği takdirde satıcının sözü esas alınır, çünkü şeriatta, sözü esas alınacak olana yemin ettirilir[269] kaidesi mevcuttur diyerek, hadisi bu hükme delil göstermiştir. Ancak aynı hükme, Ahmed İbnu Hanbel ve Nesâî´nin bir rivayetinden getirilen delille ulaşanlar da olmuştur. Çünkü Ebû Ubeyde´den yapılan mezkur rivayete göre, fiyat hususunda ayrı ayrı rakamlar iddia ederek kendisine (aleyhissalâtu vesselâm) müracaat eden iki kişiden satıcıya Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yemin ettirmiş, sonra müşteriyi bu fiyatla alıp almamakta muhayyer bırakmıştır.

Neylü´l-Evtar´da Şevkânî, satıcı ile müşteri arasında ihtilaf çıktığı vakit, her iki tarafın rızasıyla anlaşmanın feshine gidilmemesi halinde takip edilecek muamele hususunda satıcının sözünün, yemin etmesi şartıyla esas alınarak ihtilafın giderileceğini söyler. Her iki tarafın rıza göstererek feshe gitmesinin câiz olduğunu belirtir.

İhtilaf çıktığı zaman takip edilcek yol hususunda, ihtilafa konu olan malın mevcut veya telef olması arasında fark olmadığı, her iki halde de aynı yola gidileceği belirtilir.

Yine Neylü´l-Evtâr´da dikkat çekilen bir hususu kaydetmekte fayda var: Satıcı ile müşteri arasındaki ihtilafların hallinde "satıcıya yemin ettirip, sözünü esas almak" prensibini, bazı ihtilafların hallinde bütün âlimler ittifakla kabul ederken, bazı ihtilâfların hallinde kabul edememişlerdir. Bu meselede ulemayı ihtilâfa sevkeden sebep şu hadisin hükmüdür: "İhtilaflarda dâvacıdan delil istenir, dâvalıya da yemin teklif edilir." Bu hadisin hükmü umumidir, hangi çeşit dâvâ olursa olsun delil dâvâ sahibinden, yemin de dâvâ edilenden istenecektir, hangisi satıcı hangisi müşteri bakılmayacaktır. Halbuki üzerinde durduğumuz hadis yemini satıcıya teklif edip, onun sözünü esas alıyor, delili de -davacı veya davalı oluşuna bakmadan- müşteriden taleb ediyor. İki hadis arasında umum-husus münâsebeti mevcuttur ve aynı meseleye temas etmeleri, cihetiyle de müteârızdırlar. Şöyle ki malı satan davacı olsa birine göre yemin edecek, diğerine göre delil getirecek. Şu halde, bu iki hadisten biri, haricî şartlara bakılarak tercih edilip amelde esas kılınacaktır..."

Şevkânî bu açıklamadan sonra "delil getirmeyi dâvâcıya, yemin etmeyi dâvâlıya" yükleyen hadisin râcih olduğunu gösteren deliller kaydeder.[270]



ـ11ـ وعن أبى الوضئ قال: ]غَزَوْنَا غَزْوَةً فَنَزَلْنَا مَنْزًِ فَبَاعَ صَاحِبٌ لَنَا فَرساً بِغُمٍ ثمَّ أقامَا بقيَّةَ يَوْمِهمَا وَلَيْلَتِهِمَا؛ فلمَّا أصبَحْنَا حضَرَ الرَّحِيلُ فقامَ الرَّجُلُ إلى فرَسِهِ ليُسْرَجَهُ فَنَدِمَ فأتَى الرَّجُلَ فأخَذَهُ بالبيعِ فأبَى الرَّجلُ أن يدفَعَهُ إليهِ، فقالَ: بَيْنِى وَبينَكَ أبُو بَرْزَةَ صَاحبُ رسُولِ اللّهِ #، فَأتَيَاهُ فأخْبَراهُ فقالَ: أتَرْضِيَانِ أنْ أحْكُمَ بَيْنَكما بِقَضَاء رسُولِ اللّهِ #؟ قالَ رسولَ اللّهِ #: البَيِّعَانِ بالخِيَارِ مالم يَتَفَرَّقَا، وََ أرَاكُمَا افْتَرقْتُمَا[. أخرجه أبو داود .



11. (354)- Ebu´l-Vadî´ anlatıyor: "Bir gazvede bulunduk. Bir yere indik. Bir arkadaşımız, bir köle karşılığında bir at sattı. O günün geri kalan kısmında ve geceleyin beraber kaldılar. Sabah olunca göç hazırlığı yapıldı. Adam kalkarak atını eğerlemeye gitti. Bu satıştan pişman olmuştu. Öbürüne gidip akdi bozmak istedi. Fakat diğeri kabul etmedi, atı vermeyi reddetti ve

"Aramızda Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın ashabından Ebu Berze hakem olsun" dedi. Ona gelip, durumu anlattılar. Ebu Berze:

"Aranızda Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın hükmüyle hükmetmeme razı mısınız? Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurmuştu ki: "Alım-satım yapanlar, birbirlerinden ayrılmadıkça muhayyerdirler." Ben sizi ayrılmış göremiyorum."[271]



AÇIKLAMA:



Hadis, Ebu Berze (radıyallahu anh)´nin, "ayrılma"yı bedenî ayrılma anladığını, çok geniş bir meclis telakkisine sahip olduğunu, şöyle ki, onun nazarında o mekanı terketmedikce bedenî ayrılmaların da gerçek "ayrılma" sayılmadığını göstermektedir. Zira, Ebu´l-Vadî´, alış verişten sonra günün geri kalan kısmı ile gecenin de orada geçirildiğini belirtmektedir. Ebu Berze buna rağmen "Ben sizi ayrılmış göremiyorum" demiştir. Şurası muhakkak ki, bu müddet içerisinde yeme, içme, abdest bozma gibi çeşitli ihtiyaçlar için birbirlerinden ayrılmış olmalıdırlar. Ancak bu ayrılmalar aynı mekan çerçevesindedir. Üstelik, hadisin Tirmizî´de gelen vechinde hadisenin gemi içerisinde geçtiği belirtilir.

Ayrılma´yı "bedenî ayrılma" şeklinde anlamada Ebu Berze´nin yalnız olmadığı, Buhârî´de İbnu Ömer, Şureyh, Şa´bî, Tâvus, Âtâ, İbnu Ebî Müleyke gibi başkalarının da bu görüşte olduğu belirtilmiştir.

344 numarlı hadisin açıklamasında da uzunca temas edildiği üzere, akdin kesinleşmesini sağlayan "ayrılma"nın tavsifinde âlimler ihtilâf etmişlerdir.
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: 1 2 [3] 4   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes