> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Hadis Eserleri > Kütübü Sitte >  Alım Satım
Sayfa: [1] 2 3 4   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Alım Satım  (Okunma Sayısı 5571 defa)
30 Mart 2010, 14:39:56
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 30 Mart 2010, 14:39:56 »





Alım Satım




BEY (ALIM-SATIM) BÖLÜMÜ
BİRİNCİ BAB
ALIM-SATIMIN ADABINA DAİR
BİRİNCİ FASIL
SIDK VE EMANET (GÜVEN)
İKİNCİ FASIL
ALIŞ-VERİŞTE VE İKÂLE´DE (GERİ VERME) KOLAYLIK
ÜÇÜNCÜ FASIL
ÖLÇÜLER VE TARTILAR HAKKINDA
DÖRDÜNCÜ FASIL
MÜTEFERRİK HADÎSLER
İKİNCİ BAB
ALIM-SATIMI CAİZ OLMAYAN ŞEYLERE DAİR.
BİRİNCİ FASIL
NECASETLER..
İKİNCİ FASIL..
KABZEDİLMEYEN SATIŞA DAİR
ÜÇÜNCÜ FASIL
MEYVELERİN VE EKİNLERİN SATIŞINA DAİR
DÖRDÜNCÜ FASIL
ALIM-SATIMI CAİZ OLMAYAN EŞYALAR HAKKINDA
ÜÇÜNCÜ BAB
ALIM SATIMDA CÂİZ OLMAYAN ŞEYLER HAKKINDA
BİRİNCİ FASIL..
ALDATMAYA DAİR..
İKİNCİ FASIL
SÜTÜ HAYVANIN MEMESİNDE BEKLETMEYE DAİR..
ÜÇÜNCÜ FASIL..
FİYAT KIZIŞTIRMAYA DAİR
DÖRDÜNCÜ FASIL
ŞARTLAR VE İSTİSNA HAKKINDA
BEŞİNCİ FASIL
MÜLAMESE VE MÜNABEZE’YE DAİR
ALTINCI FASIL
BEY´U´L-GARAR VE DİĞERLERİ HAKKINDA..
HİDÂNE NEDİR, BU HAK KİMEDİR
DÖRDÜNCÜ BAB
RİBA (FÂİZ) HAKKINDA
BİRİNCİ FASIL
RİBANIN ZEMMİNE DAİRDİR
İKİNCİ FASIL
RİBÂ İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
HAYVAN VS. İLE İLGİLİ TEFERRUAT
BEŞİNCİ BAB
MUHAYYERLİK HAKKINDA
ALTINCI BAB
ŞUF´A´A DAİR HADÎSLER
Şuf´a Hakkı Âmdır.
Arz-u Şuf´a:
Şuf´ada Verâset Yoktur
Şuf´a Hakkı Olan Kimse İle Müşterinin İhtilafı:
YEDİNCİ BAB
SELEM (ÖNCEDEN SATMA) HAKKINDA
Hülasa:
SEKİZİNCİ BAB
İHTİKÂR VE PAHALANDIRMAYA DAİR HADÎSLER
DOKUZUNCU BAB
AYIP SEBEBİYLE MALI GERİ VERMEYE DAİR
ONUNCU BAB
AĞACI VE MEYVEYİ SATMAK, SATILAN KÖLENİN MALI VE MALA GELEN MUSİBETE DÂİR
BEY (ALIM-SATIM) BÖLÜMÜ



BİRİNCİ BAB
ALIM-SATIMIN ADABINA DAİR

BİRİNCİ FASIL
SIDK VE EMANET (GÜVEN)

İKİNCİ FASIL
ALIŞVERİŞTE VE İKALE´DE (GERİ VERME) KOLAYLIK

ÜÇÜNCÜ FASIL
ÖLÇÜLER VE TARTILAR

DÖRDÜNCÜ FASIL
ALIM-SATIMIN ADABINA DAİR MÜTEFERRİK HADİSLER


BİRİNCİ BAB
ALIM-SATIMIN ADABINA DAİR

BİRİNCİ FASIL
SIDK VE EMANET (GÜVEN)


ـ1ـ عن أبى سعيد الخدرى رضى اللّه عنه قال: قالَ رَسُولُ اللّهِ #: ]التّاجِرُ ا‘مِينُ الصَّدُوقُ مَعَ النَّبِييِّنَ والصِّدِّقِينَ والشُّهَدَاءِ والصَّالِحِينَ[. أخرجه الترمذى .



1. (194)- Ebu Sa´îd el-Hudrî (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) şöyle buyurdu:

"Emin ve doğruluktan ayrılmayan ticaret ehli (ayette sırat-ı müstakim ashabı olarak zikredilen) peygamberler, sıddikler, şehidler ve sâlihlerle beraberdir."[1]



AÇIKLAMA:



İşlerinde "doğruluk" ve "güven"i esas alan kimseler insanların en üstün tabakasını teşkil eden peygamberler, sıddikler, şehidler ve sâlihler zümresinde yer alabilirler. Hadiste bu durumun tüccarlar hakkında zikredilmesi, bu iki vasfın bilhassa ticâret hayatındaki ehemmiyetini ifâde eder. Bir memlekette iktisadî kalkınma, herhalde öncelikle doğruluk ve güvene bağlıdır. Doğruluğun olduğu yerde güven hâsıl olur. Güvenin olduğu yerde az sermayeler bile bir araya gelerek en büyük kalkınma faaliyetlerine yönlendirilebilir. İslâm´ın yalan, aldatma, ölçü ve tartılarda hile gibi ahlaksızlıklar karşısındaki şiddeti, tehdidatı, sözkonusu doğruluk ve emniyeti sağlamaya yöneliktir.[2]



ـ2ـ وله في أخرى عن رِفاعة بن رافع قال: ]إنَّ التُّجَّارَ يُبعَثُونَ يومَ القيامَةِ فجَّاراً إّ مَن اتَّقَى اللّهَ وَبَرَّ وصَدَقَ[ .



2. (195)- Tirmizî´nin, Rifâ´a İbnu Râfi´den yaptığı diğer bir rivayetinde şöyle buyrulmuştur:

"Kıyamet günü tüccarlar fâcirler (günahkârlar) olarak diriltilecekler. Ancak Allah´tan korkanlar, iyilik yapanlar ve doğruluktan ayrılmayanlar müstesna"[3]



ـ3ـ وعن قيس بن أبى غَرَزَةَ الغفارى رضى اللّه عنه قال: ]كُنَّا قَبلَ أن نُهَاجِرَ نُسَمَّى السَّمَاسِرَةَ، فَمَرَّ بِنَا رَسُولُ اللّهِ # يوماً بالمدينةِ فَسَمَّانَا باسْمٍ هُوَ أحْسَنُ منهُ. فقال: يَا مَعْشَرَ التُّجَّارِ إنَّ البيعَ يَحضُرُهُ اللَّغْوُ والحَلِفُ[.وفي رواية: الحلِفَ والكذبُ فَشُوبُوهُ بالصَّدَقَةِ. أخرجه أصحاب السنن.»شوبوه« أى اخلطوه .



3. (196)- Kays İbnu Ebî Gareze el-Gıfârî (radıyallahu anh) anlatıyor:

"Biz hicret etmezden önce simsarlar olarak isimlendiriliyorduk. Bir gün, Medine´de, bize Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) uğradı. Bize ondan daha iyi bir isim verdi. Buyurdu ki:

"Ey tüccarlar, satış işine, yemin ve boş söz karışır..."

Bir başka rivayette şöyle denmiştir: "Satış işine yemin ve yalan bulaşmaktadır, siz (Rabbin gadabını söndüren) sadaka karıştırın"[4]



AÇIKLAMA:



Bu hadisin zâhirinden hareketle Zâhirîler tüccarın zekatla mükellef olmayıp sadaka ile mükellef olduğunu söylemiştir. Halbuki diğer ulema zekat, senelik belli nisabı olan bir vergi olduğu halde sadakanın herhangi bir zamanı, nisabı olayan bir bağış olduğu, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in tüccarları zekattan başka olan sadaka vermeye de teşvik ettiğini söylemiştir. Ümmetin ameli ve ulemanın icmâı bu görüş üzeredir.[5]



ـ4ـ وعن أبى هريرة رضى اللّه عنه قال: ]سَمِعْتُ رَسُولُ اللّهِ # يقولُ: الحَلِفُ مَنْفَقَةٌ لِلسَّلعةِ مَمْحَقَةٌ لِلْكَسْبِ[. أخرجه الشيخان، وهذا لفظهما، وأبو داود ولفظهُ: مَمحقة للبركةِ.



4. (197)- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´i işittim, diyordu ki:

"(Ticarette yalan) yemin, (tüccarın zannınca) mala rağbeti artırır. (Halbuki gerçekte) kazancı giderir."[6]



AÇIKLAMA:



Dinimiz, alışverişte satıcıların mala rağbeti artırmak için yemin etmelerini hoş karşılamaz. Hadislerde "yemin" kelimesi mutlak olarak gelmiştir, elhalif veya elyemîn şeklinde. Şarihler "yalan" kelimesiyle kayıtlayarak anlamaya meylederler. Buhârî bu bahse tahsis ettiği baba "Alışverişte mekruh olan yemin babı" adını vererek hadisin ruhuna uygun bir sunuş yapar. Yani satıcının yemin etmesi mekruhtur. Yemin yalan yere olursa tahrimen mekruhtur, doğru yemin olursa tenzihen mekruhtur.

Hülasa satıcının yemini mala olan alâkayı, rağbeti artırırsa da kazancın bereketini yok eder. Muttakî ticaret ehlinin herçeşit yeminden kaçınması, yemine dilini alıştırmaması gerekir.

Kazançta bereketin kalkması çeşitli şekillerde tezâhür eder. Bunlardan bir kısmını izah kolay olmasa bile, bir kısmı kolaydır. Meselâ şöyle bir izah makul gelmektedir: Yalan söylenerek satılan malın ayıbı mutlaka ortaya çıkar. Müşteri, o tüccara artık kendisi uğramayacağı gibi başkalarının uğramasına da mâni olur. Bu, kazancın bereketini gideren bir durumdur. Gayr-i meşru yoldan kazanılan paranın gayr-ı meşru harcamalara giderek sâhibini günaha soktuğu, bir kısım taşkınlıklar, şımarıklıklar sonucu sıhhatini, istirahatini kaybettiğini, hapishane, hastane ve hatta mezaristana düştüğünü çevremizde sıkca görmekteyiz. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın ihbar ettği bereketsizlik haktır, ama şöyle ama böyle, bugün veya yarın.[7]



ـ5ـ وعن حكيم بن حزام رضى اللّه عنه قال: قالَ رَسُولُ اللّهِ #: ] البيِّعانِ[ وفي رواية: ]مُحِقَتْ بَرَكةُ بَيْعِهِمَا: اليمنُ الفاجرةُ مَنفَقةٌ للسَّلعةِ ممحقةٌ للكسبِ[. أخرجه الخمسة.

بالخيارِ مالمْ يتفرَّقا. فإنْ صَدَقَ البيِّعانِ وَبَيَّنا بُورِكَ لهُمَا في بَيْعِهِمَا، وإنْ كَذَبَا وَكَتَمَا فَعَسَى أن يَرْبَحَا رِبحاً مّا، ويُمْحَقَا بَرَكةَ بيعهِمَا[ .



5. (198)- Hakim İbnu Hizâm (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki:

"Alıp-satanlar" birbirlerinden ayrılmadıkça (vazgeçmekte) muhayyerdirler. Alıp-satanlar alışverişi sıdk ve doğruluk üzere yapar (kusuru) beyan ederlerse alış-verişleri her ikisi hakkında da mübarek kılınır. Yalan söylerler (kusurları) gizlerlerse, belli bir kâr sağlasalar bile, alış-verişlerinin bereketini kaybederler."

Bir rivayet şöyledir: "Alış-verişlerinin bereketi yok edilir: Yalan yemin malı rağbetli, kazancı bereketsiz kılar."[8]



AÇIKLAMA:



1- Burada alışveriş akdine kesinlik kazandıran ayrılık üç şekilde anlaşılmıştır:

a) Kelamların ayrılması: Yani mal sâhibi: "sattım", müşteri de: "aldım" dedi mi artık geri dönülemez. İmam Malik, Ebu Hanife ve bir kısım âlimler hadisi böyle anlamışlardır.

b) Ebu Yusuf, Şâfiî ve diğer bir kısım alimler de bedenlerinin ayrılmasını anlarlar.

c) Diğer bir grup âlim de meclisten ayrılmayı anlamıştır.

Şu halde Hanefîler´de esas olan akdin sözle kesinleşmesidir. Bu tahakkuk etti mi, müşteri mala sâhib olur. Ancak hıyâru´rrü´ye (görme muhayyerliği), hıyâru´l-ayb (kusur tesbiti hâlinde akdi fesih hakkı), hıyâru´l-şart (hususî olarak belirtilen şarta bağlı fesih hakkı) durumları söz konusu olursa akdi fesih hakkı doğar. Aksi takdirde akid söz kesinleştikten sonra bozulamaz.

2- Alış verişte gizlenmemesi, beyan edilmesi gereken hususa gelince, bunu bazı âlimler malın ayıbı, kusuru varsa bunu satıcının açıklaması, semen (fiyat bedel) ile alakalı bir husus varsa onu da müşterinin gizlememesi, açıklaması gerekir diye izah etmişlerdir. Daha umumî bir ifade kullanarak: "Her iki taraf için de açıklanması gerekli olan hususların açıklanması gerekir" diye tasrih edenler de olmuştur. [9]



İKİNCİ FASIL


ALIŞ-VERİŞTE VE İKÂLE´DE (GERİ VERME) KOLAYLIK


ـ1ـ عن جابر رضى اللّه عنه قال: قالَ رَسُولُ اللّهِ #: ]رَحِمَ اللّهُ رجًُ سَمْحاً إذا بَاعَ وَاِذَا اشْتَرَى وإذاَ اقْتَضَى[. أخرجه البخارى، والترمذى، واللفظ للبخارى .



1. (199)- Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Satışında, satın alışında, ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Alım Satım
« Posted on: 28 Mart 2024, 15:07:46 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Alım Satım rüya tabiri, Alım Satım mekke canlı, Alım Satım kabe canlı yayın, Alım Satım Üç boyutlu kuran oku Alım Satım kuran ı kerim, Alım Satım peygamber kıssaları, Alım Satım ilitam ders soruları, Alım Satımönlisans arapça,
Logged
30 Mart 2010, 14:41:35
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #1 : 30 Mart 2010, 14:41:35 »

AÇIKLAMA:



İkâle, ıstılah olarak alım-satım akdinin bozulmasıdır. Akdi bozma talebi müşteriden gelse de, satandan gelse de farketmez, ikale denir. Aslında akit yapıldıktan sonra, -önceden bilinmeyen veya beyan edilmeyen bir kusurun ortaya çıkması gibi- meşru bir mazeret olmadıkca akdi bozmak caiz değildir. Bir taraf (alan veya satan) bozmak istediği takdirde diğer taraf dilerse kabul eder. Bu sebepten 203 numaralı hadiste görüldüğü üzere müşterinin akdi bozma (ikale) teklifi bahçe sahibi tarafından kabul edilmeyince Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) meseleye müdâhale ederek, bahçe sâhibine: "Akdi boz, ikalesini kabul et!" dememiştir. Sadece kendisine sevap getirecek bir davranışı reddetmiş olduğunu ifade buyurmuştur.

Şu halde dinimizin tavsiyesi, böyle bir durumda, karşı tarafın ikâleyi kabul etmesini tavsiye etmektir. Bunun sebebi açık: İkâle teklifinde bulunan taraf bu alışverişten bir huzursuzluğa bir pişmanlığa düşmüştür, bir zarar görmektedir. Öbür tarafın da bunu kabul edivermesi hem bir huzursuzluğu bertaraf edecek, hem de iki taraf arasına bir tadsızlık girmesini önleyeceği gibi muhabbetin artmasına da yardımcı olacaktır. Dinimiz her huzursuzluğu takbih ettiği gibi, muhabbet vesilelerini de takdir eder. Nitekim bu hadiste "akid bozma" teklifini kabul edenin davranışı övülmüş, mukabilinde Cenâb-ı Hakk´ın, onu düşmelerden, hatalardan koruyacağı, hatalarından hâsıl olan günahlarını affedeceği ifade edilmiştir.

Bir mü´mine ikâleyi kabul, kendisi için yeterli bir kârdır.[19]



ÜÇÜNCÜ FASIL


ÖLÇÜLER VE TARTILAR HAKKINDA


ـ1ـ عن ابن عمر رضى اللّه عنهما قال: قالَ رَسُولُ اللّهِ #: ]الْوَزْنُ وَزْنُ أهْلِ مَكَّةَ، وَالْمكيَالُ مكيالُ أهلِ المدينةِ[. أخرجه أبو داود والنسائى.وفي رواية عكسُهُ .



1. (205)- İbnu Ömer anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"(Şer´î hukuku ödemek için) vezin´de Mekke halkının vezn´i esastır, keyl´de de Medine halkının keyl´i esastır."[20]



AÇIKLAMA:



Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bu hadislerinde medenî hayat için son derece ehemmiyet arzeden ölçü ve tartı birimlerine temas etmektedir. Ticarî ve dolayısıyla iktisadî hayat büyük ölçüde bunlara dayanır.

Vezn tartı yoluyla ölçmek mânasına gelir. Miktarın tayininde ağırlığı esas alınan mallara veznî denir, yağ, bal, şeker bu veznî gruba girer. Bu gruba giren malların miktarını tayinde muhtelif birimler olunca, devlet içerisinde kargaşayı önlemek için sadece birinin esas alınması gerekir. Hadis, kurulmakta olan İslâm devletinde veznî birim olarak Mekke ölçüsünün esas alınmasını emretmektedir. Âlimler "Mekkeliler ticaret ehlidir, onların bu husustaki bilgi ve tecrübeleri fazladır. Bu sebeple vezinde Mekke vezninin esas alınmasını emretmiştir" derler.

Keyl´e gelince bu daha çok tahıl ölçüsüdür. Bu gruba girenlere keylî denir. Kile tabirimiz buradan gelir. Hububatı ağırlığına göre değil, hacmine göre ölçer. Peygamberimizin (aleyhissalâtu vesselâm) Keyl´de Medine Mikyalini esas almasını, Medine´nin ziraatçilikte gelişmesiyle izah ederler. Malum olduğu üzere Mekke beynelmilel bir ticaret şehridir, geçimini ticaretten sağlamaktadır. Ziraat mümkün değildir. Buna mukabil Medine ziraate elverişlidir ve bahçecilik, meyvecilik gelişmiştir. Binâen-aleyh Medîne halkı mikyâllerin (mekâyîl) ahvalini en iyi bilen kişilerdir.

Öyle ise bu hadis, altın gümüş üzerinden zekâtın hesaplanmasında Mekke vezin birimleri olan dirhem´in,sadaka-i fıtr, kefâret gibi dinî borçların ödenmesinde de Medine mikyallerinden olan Sâ´ın esas alınmasını emretmiş olmaktadır. Örfî olarak her bölgede miktâra az veya çok farklılıklar arzeden ölçü ve tartı birimlerinin kullanıldığı Arabistan´da "200 dirhem altına sâhip olan zekât vermelidir" sözü "Hangi dirheme göre?" sorusunu getirecektir. Şu halde yukarıda sunulan hadis, bu çeşit meselelerin çözümünde esas olmuştur.

Bu çeşitten ölçü birimlerini tâyin ve tahdid eden bakşa hadisler de mevcuttur.[21]



ـ2ـ وعن المقدام بن معدى كرب رضى اللّه عنه قال: قالَ رَسُولُ اللّهِ #: ]كِيلُوا طَعامَكُمْ يُبَارَكْ لَكُمْ فيهِ[. أخرجه البخارى .



2. (206)- Mikdâm İbnu Ma´dikerb (radıyallahu anh) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın şu sözünü nakletti:

"Yiyeceklerinizi kîle ile ölçün, sizin için mübarek kılınsın."[22]



AÇIKLAMA:



Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in yiyecekleri tartmakla ilgili emri, daha ziyade "alım-satım" ve depodan çıkarılması sırasında diye kayıtlanmıştır. Alım-satımda tartmanın ehemmiyeti açıktır. Mücâzefe denen "karalama" veya "kabalama" alım-satımda taraflardan biri aldanabilir. Dinimizde ise, "aldanmamak ve aldatmamak" esastır.

Depodan çıkarırken tartma "Hesabın bilinmesi, istihlâkin önceden yapılan tahmine uygun olarak yapılması, vaktinden evvel tüketilmemesi içindir" denmiş, böylece taamın bereketleneceğine dikkat çekilmiştir. Şârihlerin belirttiği üzere "yiyeceği tartma" ameliyesi tek başına ona "bereket ilâve etmez". Hesabı göstererek ölçülü istihlâke sevkederek berekete vesile olur.[23]



ـ3ـ وعن ابن عباس رضى اللّه عنهما قال: قالَ رَسُولُ اللّهِ #: ]‘هْلِ

المِكْيَالِ والميزانِ إنكُمْ قَدْ وُلِّيتم أمْرَينِ هَلَكَتْ فِيهمَا ا‘ُمَمُ السَّالفةُ قبلَكُمْ[. أخرجه الترمذى .



3. (207)- İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) mikyal (ölçek) ve mîzân (terazi) kullananlara şöyle hitab etti:

"Sizler bizden önce gelip geçen kavimleri helâk eden iki işi üzerinize almış bulunmaktasınız"[24]



AÇIKLAMA:



Burada ictimaî ahlâkın mühim bir esasına parmak basılmaktadır: Alış-veriş sırasında ölçü ve tartıda dürüstlük, fertler arası güven, sevgi, saygı gibi pek çok umur buradaki dürüstlüğe dayanır. Cemiyetin ahengi, huzuru ve dolayısıyla sağlıklı terakki de bunlara dayanmaktadır. Bir cemiyette bu bağlar bozuldu mu, o cemiyetin batması yakındır. Başta Hz. Şuayb´in kavmi olmak üzere, birçok kavimlerin bu ölçü-tartı hilesinin getirdiği bozukluklarla battığını Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) hatırlatmaktadır. Kur´ân-ı Kerîm bu mevzuya birçok âyetlerinde yer verir. Mutaffifin sûresi bu mevzuyu müstakilen ele alır.

Şurası açıktır ki, bazı safdillerin zannettiği gibi, ölçü-tartı gerektiren meslekler, dindarlığa uymayan, kaçınılması gereken meslekler değildir. Bu hadiste, böyle bir nasihat mevcut değildir. Burada ölçü ve tartı meselesinde çok dikkatli davranılması, alırken de verirken de ölçümde hassas olunması gereği vurgulanmaktadır. Nitekim daha önce geçen hadislerden bir kısmı ve meselâ 194 numaralı hadis "Emin ve doğruluktan ayrılmayan tüccârların peygamberler, sıddikler, şehîdler ve sâlihlerle beraber olacaklarını" haber vermiş, müjdelemiştir.[25]



ـ4ـ وعن ابن حرملة قال: ]وَهَبَتْ لَنَا أمُّ حبِيبةَ بِنْتُ ذُؤيبِ بنِ قيسٍ الْمُزَنِيَّةُ صَاعاً حدّثَتْنَا عن ابنِ أخِى صَفِيةَ عن صفيةَ زوجِ النبىِّ # أنهُ صَاعُ النبىِّ #. قال أنسُ: فجرَّبتُهُ فَوَجَدتُهُ مُدّيْنِ ونصفاً بِمُدِّ هشَامٍ[. أخرجه أبو داود .



4. (208)- İbnu Harmele (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ümmü Habib Bintü Züeyb İbnu Kays el-Müzenniyye, bize (ölçüm işlerinde kullanılan) bir sa´ bağışladı. Ümmü Habib bize rivayet etti ki, kendisine, İbnu Ahî Safiyye´den geldiğine göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın zevce-i pâkleri Safiyye vâlidemiz (radıyallahu anhâ) bağışlanan bu sâ´in, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in kullandığı sâ´ olduğunu söylemiştir. Râvilerden Enes İbnu İyâz der ki: "Ben bu sâ´ı denedim, (kontrol ettim) gördüm ki bu sâ, Emevî Halifesi Hişâm İbnu Abdi´l-Melik´in kullandığı müdd´le iki buçuk müdd miktarında idi".[26]



AÇIKLAMA:



Ebu Dâvud bu hadisi "Kefaret´in Ödenmesinde Kullanılan Sâ´ın Miktarı Nedir?" başlığını taşıyan babta kaydeder. Görüldüğü üzere, "şerî borçların ödenmesinde esas ittihaz edilmesi gereken birim ne olacaktır, bunun miktarı nasıl tâyin edilmelidir?" Âlimler arasında bidayetten beri bir problem olmuştur ve bu mesele hep, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın beyanları doğrultusunda, onun vaz´ettiği birimler çerçevesinde çözülmeye çalışılmıştır[27].



ـ5ـ وعن السائب بن يزيدَ قال: ]كانَ الصاعُ علَى عهدِ رَسُولِ اللّهِ # مُدّاً وَثُلُثاً بِمُدِّكُمْ اليومَ، وقد زيدَ فيهِ في زمنِ عمرَ بن عبدِ العزيزِ رحمه اللّهُ تعالى[ .



5. (209)- es-Sâib İbnu Yezîd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) devrinde bir sâ´, bugün sizlerin kullanmakta olduğunuz müdd´le, bir müdden üçte bir müdd miktarında fazla idi. Ancak bu miktara Ömer İbnu Abdilaziz merhum zamanında ilâve bulunuldu.[28]



ـ6ـ وعن عثمان رضى اللّه عنه قال: قالَ رَسُولُ اللّهِ #: ]إذَا بِعْتَ فَكِلْ وَإذَا ابْتَعْتَ فكْتَلْ[. أخرجهما البخارى .



6. (210)- Hz. Osman (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Sattığın zaman tart, satın alınca tarttır."[29]



AÇIKLAMA:



Bu hadis, ticarî hayat için mühim iki prensip vazediyor:

1- Alım-satımın ölçümle yürütülmesi.

2- Tartma külfetinin satıcıya âit olması.

Hadisin vürud sebebi kayda değer: Hz. Osman Benu Kaynuka çarşısında hurma alıp Medine´ye getirip, pazara döker, ne miktar olduğunu beyan eder, müşteri de onun beyanı üzerine tartmadan alır, uygun bir kâr verirmiş. Durum Hz.Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in kulağına ulaşınca Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hz. Osman´a: "Sattığın zaman tart, satın alınca da tarttır" emreder.

Tartma işi ücretle yapılıyorsa, bunun ücreti satıcıya âittir. Verilecek paranın, o devirde olduğu üzere, tartımı, bütünse bozdurulması külfet, masraf ger...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

30 Mart 2010, 14:42:15
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #2 : 30 Mart 2010, 14:42:15 »


İKİNCİ BAB

ALIM-SATIMI CAİZ OLMAYAN ŞEYLERE DAİR
(Bu babda dört fasıl vardır)

BİRİNCİ FASIL

NECÂSETLER

*

İKİNCİ FASIL

KABZEDİLMEYEN SATIŞA DAİR

*

ÜÇÜNCÜ FASIL

MEYVELERİN VE EKİNLERİN SATIŞINA DAİR

*

DÖRDÜNCÜ FASIL

ALIM-SATIMI CÂİZ OLMAYAN EŞYALAR HAKKINDA



BİRİNCİ FASIL


NECASETLER


ـ1ـ عن جابر رضى اللّه عنه قال: ]سَمِعْتُ رَسُولُ اللّهِ # يَقُولُ عَامَ الفتحِ بِمَكّةَ: إنَّ اللّهَ تعالَى حرَّمَ بيعَ الخمرِ والميْتةِ وَالخنْزِيرِ وَا‘صْنَامِ. فقيلَ يَا رَسُولُ اللّهِ: أرَأيْتَ شحُومَ الميتةِ: فإنّهُ يُطلَى بهَا السُّفُنُ، ويُدْهَنُ بهَا الجُلُودُ، وَيَسْتَصْبِحُ بهَا النَّاسُ. فقالَ: هوَ حَرامٌ. ثم قالَ عندَ ذلكَ قاتَلَ اللّهُ اليَهُودَ إنَّ اللّهَ تعالى لما حرّمَ عَلَيْهِمْ شُحُومَها أجْمَلُوهُ ثمَّ باعُوهُ فأكَلُوا ثَمَنَهُ[. أخرجه الخمسة. ومعنى »أجْمَلُوهُ« أذَابُوه .



1. (215)- Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: Mekke´nin fethedildiği sene Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´i Mekke´de işittim, şöyle buyuruyordu:

"Cenab-ı Allah içki, ölmüş hayvan, domuz ve putun alımsatımını yasakladı." Bunun üzerine:

"Ey Allah´ın Resûlü "ölmüş hayvanların iç yağı hakkında ne buyurursunuz, zîra onunla gemiler yağlanır, derilere sürülür, kandiller aydınlatılır" dendi. Cevâben:

"O (nun satışı) haramdır" buyurdu ve ilâve etti: "Allah Yahudilerin canını alsın. Allah onlara ölmüş hayvanların iç yağını haram kıldığı vakit bu yağı erittiler, sonra satıp parasını yediler."[38]



AÇIKLAMA:



Âlimler burada ifade edilen hükümde bazı farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. İhtilaf, daha ziyade Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in sorulan soruya verdiği cevaptaki "O haramdır" cümlesindeki "O" zamirinden kastedilen şeyden ileri gelir. Şâfiîler bundan "alım-satım"ın kastedildiğini söylerler. Böyle olunca "iç yağı" ve bir kısım "pis şeyler"in alım satımı haram olmakla birlikte kullanılması haram değildir hükmü çıkarılır. Halbuki Cumhur dediğimiz çoğunluk "O" zamirinden "kullanma"yı anlamışlardır.

Şafiîler´e göre ölmüş hayvanın iç yağı yenmese, insan bedenine sürülmese de, gemi yağlama, kandil yağı yapma gibi işlerde kullanılabilir.

Cumhur ise ölmüş hayvandan istifade yasağı umumî olduğu için, hiçbir surette bu maddelerden istifâde edilemeyeceğine hükmetmiştir. Cumhur´un tek ruhsatı, ölmüş hayvanın debbağlanmış derisi ile ilgilidir. Bu da zâten nasla açıklanmış bir ruhsattır.

Zeytin yağı, tereyağı gibi aslında temiz olduğu halde sonradan necâset değerek kirlenen yağlara gelince, bunların yenme ve bedene sürülmesi dışında, kandilde yakılmaları, sabun yapılmaları, pislenmiş balın tekrar arıya yedirilmesi, ölmüş hayvanın köpeğe yedirilmesi, keza pislenmiş yemeğin hayvanlara yedirilmesi gibi meselelerde de selef âlimleri ihtilaf ederler. Şâfiî mezhebinin sahih hükmüne göre bütün bunlar câizdir. İmam Malik ve Ebu Hanîfe´nin de aynı görüşte olduğu rivayet edilmiştir. Ebu Hanîfe (rahimehullah) necis olan zeytin yağının "durumunu belirtmek kaydıyla" satışının da câiz olacağını söylemiştir. Ahmed İbnu Hanbel ise, temiz olmayan şeylerin kullanılmasının, satılmasının haram olduğu, onlardan hiçbir surette istifadenin câiz olmadığı görüşündedir.[39]



ـ2ـ وعن عبدالرحمن بنِ وَعْلَةَ أنهُ سألَ ابنَ عباسٍ رَضِى اللّهُ عنهما عمّا يُعْصَرُ مِنَ العِنَبِ فقال: ]إنَّ رجً أهدَى لرسولِ اللّهِ # رَاويةَ خَمْرٍ فقالَ لهُ: هلْ عَلِمْتَ أنَّ اللّهَ تعالى حَرَّمَها؟ قال فَسَارَّ إنساناً إلى جَنْبِهِ، فقال لهُ رَسُول اللّه #: بِمَ سَارَرْتَهُ؟ قالَ أمَرْتُهُ بِبَيْعها. فقال: إنّ الَّذِي حرَّم شُرْبَها، حَرَّمَ بيعَها، فَفَتَحَ المَزادَتيْنِ حتَّى ذَهَبَ ما فيهما[. أخرجه مسلم، ومالك، والنسائى. »المزادة« الراوية .



2. (216)- Abdurrahman İbnu Va´le´nin anlattığına göre, İbnu Abbas (radıyallahu anh)´dan üzüm şırası hakkında sorunca ondan şu cevabı almıştır:

"Adamın biri Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a bir şarap dağarcığı hediye etmişti, kendisine

"Allah´ın bunu haram kıldığını bilmiyor musun?" dedi. Adam:

"Hayır bilmiyorum" cevabını verdi ve yanında bulunan birisine birşeyler fısıldadı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) adama

"Ona ne fısıldadın?" diye sorunca adam:

"Onu satmasını emrettim" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"İçilmesi haram olanın satılması da haramdır" buyurdu ve iki şarap dağarcığının ağızlarını açarak içlerini boşalttı."[40]



ـ3ـ وعن ابن عباس رضى اللّه عنهما قال: ]رأيتُ رسُولَ اللّهِ # جالساً عندَ الرُّكنِ فرَفَعَ بَصَرَهُ إلى السماءِ فضَحِكَ فقال: لَعَنَ اللّهُ اليهودَ ثثاً: إنَّ اللّهَ تعالى حرَّمَ عليهِمُ الشُّحُومَ فباعوهَا وأكلُوا أثمَانَهَا، وإنَّ اللّهَ تعالى إذا حرَّمَ عَلَى قومٍ أكلَ شئ حَرَّمَ عليهمْ ثَمَنَهُ[. أخرجه أبو داود .



3. (217)- İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´i Kâbe´nin yanında otururken gördüm. Bir ara başını semaya kaldırarak güldü ve şunu söyledi:

"- Alah Yahudilere lânet etsin, Allah Yahudiler´e lânet etsin, Allah Yahudiler´e lânet etsin! Allah onlara (ölmüş hayvanların) iç yağını yasaklamıştı tutup bunu sattılar ve parasını yediler. Halbuki Allah bir millete bir şeyin yenmesini haram etti mi, onun parasını da haram etti demektir."[41]



AÇIKLAMA:



Açıklama için 215 numaralı hadise bak.[42]



ـ4ـ وله عن المغيرةِ رضى اللّه عنه قال: قالَ رَسُولُ اللّهِ #: ]مَنْ بَاعَ الْخَمْرَ فَلْيُشَقِّصِ الخَناَزِيرَ: أى فليقطعها كالقصَّاب ويبيعها[ .



4. (218)- el-Muğîre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Kim içki satarsa, hınzır kasaplığı da yapsın"[43]



AÇIKLAMA:



Hadis, tağliz ve tenfir yoluyla içkinin yasaklığını beyan etmektedir. Zira domuz yemekten umumiyetle kaçınıldığı hâlde, içkiye karşı alâka gösterenler az değildir. Halbuki haram olma yönüyle ikisi de birdir ve ikisi de eşit şekilde haramdır. Bu mânayı Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) böyle bir benzetme ve mukayese ile ifade buyurmuştur.[44]



ـ5ـ وعن أبى طلحة رضى اللّهُ عنه. ] أنهُ سألَ رسُولَ اللّهِ # عنْ أيتَامٍ وَرِثُوا خَمْراً فقال: أهرِقْهَا، قالَ أوََ أجْعَلُهَا خًَّ؟ قالَ َ[. أخرجه أبو داود والترمذى.وعندهُ: أهرِقِ الخمرَ واكسِرِ الدِنَان .



5. (219)- Ebu Talha (radıyallahu anh) anlattığına göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´dan "İçkiye vâris olan yetimler" hakkında sormuştur. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Dök onu!" emretmiştir. Ebu Talha:

"Sirke yapsam olmaz mı?" deyince de

"Hayır!" diye cevap vermiştir."

Tirmizî´nin rivayetinde: "Şarabı dök, küplerini de kır" buyurmuştur.[45]



AÇIKLAMA:



Âlimler bu hadisin hükmünde de az çok ihtilaf etmişlerdir. Bazıları şarabın hiçbir surette kullanılmaması gereğine hükmederler. Zîra, malının ziyan edilmemesi hususunda en ziyâde hassasiyet gösterilmesi gereken yetimlere miras yoluyla intikal eden şarabın sirkeye tahvil edilerek değerlendirilmesine cevaz verilmemekte, dökülmesi emredilmektedir. Hz. Ömer, Şafiî, Ahmed İbnu Hanbel hazerâtı bu görüştedirler.

Ancak, Atâ İbnu Ebî Rabah, Ömer İbnu Abdilaziz, Ebu Hanîfe gibi bâzı âlimler şarabın muameleden geçirilerek sirkeleştirilmesini câiz görmüşlerdir. Bazıları bu muameleyi ölmüş hayvanın derisinin debbağlanarak kullanılır hâle getirilmesine benzetmişlerdir. Ancak, "Derinin debbağlanması meselesinde nas olduğu halde, şarabın sirkeleştirilmesi meselesinde nas yoktur, kıyas yanlıştır" denmiştir. [46]



İKİNCİ FASIL


KABZEDİLMEYEN SATIŞA DAİR


ـ1ـ عن ابن عمر رضى اللّه عنهما قال: قالَ رَسُولُ اللّهِ #: ]مَنِ اشْتَرَى طَعَاماً فَ يَبِعْهُ حتّى يَسْتَوْفِيَهُ[. أخرجه الستة إ الترمذى .



1. (220)- İbnu Ömer (radıyallahu anh)´den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle demiştir:

"Bir yiyecek satın alan kimse, onu kabzetmeden önce satamaz"[47]



AÇIKLAMA:



1- Hadiste, malın kabzedilip, satıcıdan tamamen devralınmasından önce satılması yasaklanmaktadır. Bu mevzuda da âlimler başka rivayetleri de göz önüne alınca bazı ayrılıklara düşmüşlerdir. Şöyle ki: Ebu Hanîfe "Akar hâric, başka şeylerin hepsinde caiz değildir" der. İmam Şâfiî, "Satılan mal devralınmadan satılamaz" der. Onun için akar, yiyecek, menkul, nakd hepsi birdir. İmam Mâlik ve diğer bazıları: "Yiyecekte câiz değildir, başka mallarda câizdir" demiştir. "Mekîl ve mevzun olanlar yani kile ile ölçülenlerle terazi ile tartılanlarda caiz değil, öbürlerinde caizdir" diyenler de olmuştur.

Unutmayalım, her görüş sahiblerinin şer´î delilleri mevcuttur. Farklılıklar dinimizin farklı şartlara göre getirdiği ruhsat ve kolaylığı, Şâri-i Rahimin kullar karşısındaki rahmetini gösterir. Zîra Resûlü Ekrem: "ümmetimin ihtilafı rahmettir" müjdesini vermiştir.

2- Malın kabzedilmesine gelince, kabz´ın eşyaya, şartlara göre değişik şekillerde gerçekleşeceği belirtilmiştir. Hattabî özetle şunları söyler: "Kabz eşyanın cinsine ve halkın âdetlerine göre farklılıklar arzeder. Bâzan satılan eşyayı (mebî) satın alanın eline koymak sûretiyle olur. Bâzan müşteri ile mal arasındaki mânianın tahliyesi ile (arsa gibi) olur. Bâzan malın yerinden götürülmesi ile olur. Bâzan kîle ile ölçülenlerin kileye vurulmasıyla olur. Göz kararıyla toptan satılanlarda kabz, yerini değiştirmekle, bir başka mekâna taşınmakla olur. Bir malı kile ile ölçüp satın alan kimse yeniden ölçmeden, ilk ölçümü ile satmak isterse caiz değildir. İkinci sefer ölçerek sat...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

30 Mart 2010, 14:42:49
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #3 : 30 Mart 2010, 14:42:49 »

AÇIKLAMA:



Zürkânî´nin şerhte kaydettiği üzre, İbnu Ömer (radıyallahu anh) meyvenin, afete uğrama tehlikesi kalkıncaya kadar satışının Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) tarafından yasaklandığını bildirmesi üzerine bunun nasıl anlaşılacağı sorulmuş, o da: "Süreyya yıldızı görülmeye başlayınca" demiştir. Süreyya yıldızının, yaz mevsimi girdiği günün sabahında doğduğu, bunun da yaz sıcaklarının başlangıcı olduğu, artık meyvelerin olgunlaşmaya geçtiği belirtilir. Öyle ise, bu mevzuda muteber hudud süreyya yıldızının doğmasıdır. Dalı üzerinde meyve satışı burdan sonra başlayabilir.[64]



ـ7ـ وعن سهل بن أبى حثَمة رضى اللّه عنه. ]أنَّ النبىَّ # نَهى عن بيعِ الثَّمَرِ بِالتَّمَرِ، وقال ذلك الرِّبَا، تلك المُزابَنَةُ إّ أنه رخَّصَ في بيعِ الْعَرِيَّةِ: النخلةِ والنَّخْلَتَينِ يأخُذُهَا أهلُ البيتِ بخَرْصِهَا تمراً يأكُلُونَها رُطَباً[. أخرجه الخمسة.وزاد الترمذى في أخرى: ]وعن بيعِ العِنَبِ بالزّبِيبِ، وَعَنْ كلِّ ثََمَرَةٍ بِخَرْصِهَا مِنَ الثمرِ. قال: يحيى بن سعيد »العَرِيّةُ« أن يشترِىَ الرجلُ ثَمَرَ النَّخَتِ لِطَعَامِ أهْلِهِ رُطباً بِخَرْصِهَا تَمْراً[ .



7. (232)- Sehl İbnu Ebî Hasme (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) yaş hurmayı kuru hurma ile değiştirmeyi yasakladı ve "Bu riba´dır, buna müzâbene denir" buyurdu. Ancak ariyye satışını bundan istisna etti. Ariyye bahçe sâhibinin ayırdığı bir veya iki hurma ağacıdır. Onların başındaki meyvenin kuruyunca ne kadar olacağını göz kararıyla tahmîn eder. Bunun bedelince yaş hurma (satın alıp) yer"..

Tirmizî bir başka rivayette şu ilâveyi kaydeder: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yaş üzümü kuru üzümle her meyveyi, meyve cinsinden tahmînî karşılığıyla satmayı yasakladı."

Yahya İbnu Said ariyye´yi şöyle açıkladı: "Kişinin âilesine yedirmek maksadıyla birkaç hurma ağacının yaş meyvesini, -miktarını tahmin yoluyla takdir edip- kuru hurma karşılığında satın almasıdır." [65]



ـ8ـ وعن أبى هريرة رضى اللّه عنه قال: ]رخَّصَ رسُولُ اللّهِ # في بيعِ العرَاياَ بخَرْصِهَا من التَّمْرِ فيما دونَ خَمْسَةِ أوْسُقٍ أو خَمْسَةِ أوْسُق[. شك بعض الرواة في خمسة أوسق أو دون خمسة أوسق. أخرجه الستة .



8. (233)- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) dedi ki: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), kuru hurma vererek, tahmin yoluyla ariyyelerin satın alınmasına, beş vask veya beş vasktan az miktar için izin verdi." Ravilerden biri, "beş vask" mı dedi, yoksa "beş vasktan az" mı dedi diye şüphe etmiştir.[66]



AÇIKLAMA:



Ariyye satışı nedir, niçin buna ruhsat verilmiştir? gibi bazı mübhem noktaları az yukarıda 226 numaralı hadisle birlikte açıkladık.

Tahmin meselesi şudur: Bir ağaçtaki taze hurma kuruduğu zaman ne kadar kuru hurma olacaktır, önceden tahmin edilir. Tahmin işi bir ehl-i vukufa (bilir kişi) yaptırılır. Ariyye satışını yapan kimse, tahmin edilen bu miktarı kuru hurma olarak verir. Böylece verdiği, aldığına "kuru cinsinden" denk olur.[67]



ـ9ـ وعن أبى سعيد رضى اللّهُ عنهُ قال: ]نَهى رَسُولُ اللّهِ # عن المُزَابَنَةِ والمُحَاقلةِ »فالمزابنةُ« اشتراءُ الثمر في رؤسِ النخلِ[.زاد مالك بالتمرِ »والمحاقلةُ« كراءُ ا‘رضِ بالحنطة. أخرجه الثثة والنسائى .



9. (234)- Ebu Sa´îd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) müzâbene ve muhâkala´yı yasakladı. Müzâbene, yeni meyvenin daha hurma, ağacının başında iken satın alınmasıdır. İmam Malik "... kuru hurma vererek" ziyadesini kaydetti.

Muhâkale de buğday karşılığında tarlanın kiralanmasıdır.[68]



AÇIKLAMA:



Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında araziyi kiraya vermek yaygın bir tatbikattı. Tohum, ekiciye ait olur, tarlanın münbit kısmından belli bir bölüm tarla sâhibine, geri kalan kısım da ekiciye ait olurdu. Reshulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu usûlü yasakladı çünkü ayrılan kısmın mahsül vermemesi, telef olması mümkündü.

Nevevî´nin açıklamalarına göre, âlimler bu konuda ihtilaf eder. Bazıları sadece mahsül karşılığında değil, altın, gümüş, vs. karşılığında da olsa tarlanın kiraya verilmesine -hadisteki ıtlaka dayanarak- karşı çıkmıştır. Ebu Hanîfe, Şaifî başta diğer bir çok ulema, arazinin altın, gümüş zahîre, elbise ve diğer eşyalar mukabili kiraya verilebileceğini söylemiştir. İcar bedeli ekin cinsinden de olabilir. Ancak, çıkan mahsulün üçte biri veya dörte biri gibi bir cüzüne mukabil icârı câiz değildir. Buna "muhâbere" denir. Muayyen bir parçanın tarla sahibi için ekilmesini şart koşmak da caiz olmaz.

Ahmet İbnu Hanbel, Ebu Yusuf, İmam Muhammed ve Malikîlerden bazılarına göre, "Yeri altın ve gümüş mukabilinde kiraya vermek ve mahsulün üçte biri, dörtte biri gibi bir cüzü karşılığında kiraya vermek caizdir. Muhtar olan da budur."

Farklı görüşlerden herbiri rivayete dayanmaktadır[69].



ـ10ـ وعن ابن عمر رضى اللّهُ عنهما قالَ: ]نهى رَسُولُ اللّهِ # عنِ المُزَابنَةِ، وَالْمُزَابَنَةُ بيعُ الثَّمَرِ بالتَّمْرِ كيً، وَبيعُ الكَرْمِ بالزَّبِيبِ كيً[. أخرجه الستة .



10. (235)- İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) müzâbene´yi yasakladı. Müzâbene, yaş hurmayı, ölçeğe vurarak kuru hurma mukabili satmaktır, keza taze üzümü ölçeğe vurarak kuru üzüm karşılığında satmaktır."[70]



ـ11ـ وفي أخرى ‘بى داود رضى اللّه عنه: ]نَهى عن بَيْعِ الزَّرْعِ بِالحِنْطَةِ كيً[ .



11. (236)- Ebu Dâvud´un bir diğer rivayetinde: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ekini, ölçekli olarak buğdayla satmaktan yasakladı."[71]



AÇIKLAMA:



Önceki hadiste açıklanan müzâbeneye benzer. Şu miktar arazideki ekini, kile nevinden muayyen bir miktar buğday mukabili satmaktır. Bu tarz satışı Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) yasaklıyor. Müteakip hadis meseleye daha fazla açıklık getirecektir.[72]



ـ12ـ وفي أخرى للشيخين عن جابر رضى اللّه عنه: ]نَهى عنِ المُخَابرَةِ وَالمُحَاقَلَةِ. قالَ: عطاءُ فسَّرَ لنَا جَابِرٌ قال: أمّا المخابرةُ: فا‘رضُ البيضاءُ يدفعُهَا الرجلُ إلى الرجلِ فيُنفِقُ فيها ثمّ يأخذُ من الثمرةِ، وزَعَمَ أنّ المُزَابَنَةَ بيعُ الرُّطَبِ في النخلِ بالتمرِ كي، والمحاقَلةُ في الزرعِ على نحوِ ذلك، بيعُ الزرعِ القائم بالحبِّ كيً[ .



12. (237)- Sahiheyn´in Hz. Câbir´den kaydettikleri bir rivayet de şöyle: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Muhâbere ve Muhâkale´yi yasakladı. Atâ der ki: Câbir bize şu açıklamayı yaptı:

Muhâbere: Boş araziyi, sâhibi bir başkasına verir. Alan adam bütün masrafları karşılayarak tarlayı eker. Tarla sâhibi mahsülden hisse alır. Müzâbene´ye gelince, bunun "daha ağaçta iken yaş hurmayı, kuru hurma ile ölçekle satmak" olduğunu söyledi. Muhâkale ise, ekinden cârî bir alışveriş, müzâbene´ye benzer, ekinin ölçekle buğday mukabili satılmasıdır.[73]



ـ13ـ وفي أخرى لمسلم رحمه اللّه: ]نَهى عن المحاقلةِ والمزَابَنَةِ والمعاوَمةِ والمُخَابَرَةِ قال: والمعاومةُ بيعُ السنينَ. وعن الثُّنَيَّا[. زاد أصحاب السنن: إ أن تُعلَمَ .



13. (238)- Müslim´in bir diğer rivayetinde şöyle denir: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) muhâkale, müzâbene, muâveme ve muhabere suretiyle yapılan alışverişleri yasakladı.

-Ravi der ki: Muâveme, bir kaç yılı içine alan bir satıştır.- Keza, sünya´yı da yasakladı" Sünen müellifleri şu ziyadeyi kaydederler. "...bilinme durumu hâriç"[74]



AÇIKLAMA:



Birkaç yılı içine alan muâveme akdinde açık bir aldatma vardır. Çünkü müteakip yıllarda da, meyve olup olmayacağı, bahçenin bir afete maruz kalıp kalmayacağı bilinemez. Burada açıklamaya muhtaç olan şekil sünyâ´dır. Sünyâ: Kişinin bahçesinin meyvesini tamamen satıp, belli ve muayyen olmayan bir kısmını hâriç tutmasıdır. Sünen müellifleri, koydukları kayıtta istisna kılınan kısım belirtildiği takdirde, bu satışın câiz olacağını açıklamışlardır.[75]



ـ14ـ وفي أخرى للنسائى: والمخاضرَةِ والمخابرَةِ قال: والمخاضرةُ بيعُ التمرِ قبلَ أن يزهُوَ، والمُخَابَرَةُ بيعَ الكدَسِ بكذا وكذا صاعاً.زاد البخارى عن أنس: والممَسةِ والمنابَذةِ »الكدس« الطعام المجتمع كالصّبرة .



14. (239)- Nesâî´nin diğer bir rivayetinde: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)... muhâdara ve muhâbere satışlarını yasakladı" der. Ravi şu açıklamayı yaptı: Muhâdara, hurmanın alaca düşmezden önce satılmasıdır, muhâbere de, yığının, (miktarını göz kararıyla tahmin edip) şu kadar bu kadar sâ´ya satmaktır.

Buhârî, Enes´ten şu ziyadeyi kaydetti: "...mülâmese ve münâbeze´yi de... yasakladı."[76]



AÇIKLAMA:



Mülâmese, satış sırasında, taraflardan birinin: "Elbisene değersem veya sen elbiseme değersen alım-satım kesinleşmiştir" demesidir.

Münâbeze de buna benzer bir akit çeşididir.Alım-satım yapanların birbirlerinin elbisesine bakmadan, elbiselerini birbirlerine atınca akdin kesinleşeceği hususunda anlaşmalarıdır.

Mülâmese ve münâbeze´nin mahiyeti yani nasıl cereyan ettiğinin tavsifinde, alimler ihtilâf ederler. Umumiyetle katlanmış olarak gelen veya karanlıkta getirilen kumaşın iyice görüp anlamadan sadece el değmesiyle akdin kesinleşmesi hususundaki mutabakata mülâmese denmektedir. Bu durumda kumaşın sâhibi: "Kumaşı sana, şu fiyata, elle dokunman, bakman yerine geçmesi şartıyla sattım, bakınca geri verme hakkına sahip değilsin" der. Öbürü de kabul eder. Müşteri değme sonunda karar verdi mi akit kesinleşir.

Münâbezede atılan şey taş mı kumaş mı, ihtilaflıdır. Taş ise, satıcı: "Şu taşı atıyorum, kumaşa değince satılmış demektir" veya "Şu taşın ulaştığı yere kadar olan araziyi sana satıyorum."

Bu çeşit alım satımlardaki aldanma ve aldatma durumları izah gerektirmeyecek kadar açıktır. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yasaklamıştır.[77]



DÖRDÜNCÜ FAS...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

30 Mart 2010, 14:43:22
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #4 : 30 Mart 2010, 14:43:22 »

AÇIKLAMA:



Alimler çoğunlukla buradan yağmur, pınar veya nehir suyunu anlamışlardır. Değilse, kişinin kabına aldığı suyu satabileceğini söylemişlerdir.

Ancak, Tirmizî´nin belirttiği üzere, insanlar suya muhtaçken, bir kimsenin ihtiyacından artan suyu başkasına satmasını mekruh addeden alimler de mevcuttur.[84]



ـ5ـ ولمسلم والنسائى عن جابر رضى اللّه عنه: ]أنّه نهى عن بَيْعِ فضْلِ الماءِ[ .



5. (244)- Hz. Câbir´ (radıyallahu anh)´den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) "Suyun fazlasını satmayı yasaklamıştır."[85]



ـ6ـ وعن أبى هريرة رضى اللّه عنه قالَ: قال رسُولُ اللّهِ #: ] يُباعُ فَضْلُ الماءِ لِيُبَاعَ بِهِ الكَ‘ُ[. أخرجه الشيخان .



6. (245)- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın: "Ot satmak maksadıyla suyun fazlası satılmaz" dediğini rivayet etmiştir.[86]



AÇIKLAMA:



Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) burada kişinin ihtiyacından artan suyu içmek veya hayvanlarını sulamak üzere başkası istediği zaman bunu vermemekten veya parayla satmaktan yasaklamıştır. Âlimler, arazi sulamak için istendiği takdirde parayla satılabileceğinde ittifak ederler.

Şârihlerin açıkladığı üzere yukarıdaki hadis, kaplara alınan suyu değil daha ziyade şöyle bir durumu mevzubahis etmektedir: Kırda, bir zatın tarlasında, kendine ait kuyusu var. Başka kuyu veya su kaynağı yok. O kuyunun suyundan istifâde edilebildiği takdirde başkaları hayvanlarını kırda otlatabilecektir. Aksi takdirde susuzluk endişesiyle kimse hayvanını otlağa getiremiyecektir. Bu durumda suyun parayla satılması, dolaylı olarak otlağın, daha doğrusu kırdaki otların satılması olacaktır.

Hadiste geçen kelâ, yaş veya kuru her çeşit otu ifade eder. Şu halde hayvanlarını orada otlatmak zorunda olan sürü sâhibi, hissedeceği zarurete göre, sâdece suya değil, buna ilâveten kırın otuna da para vermek mecburiyetinde kalabilir. Böylece su sâhibi zulüm üzerine zulümde bulunabilir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) muzdar durumda kalanların istismarını önlemek için bu durumdaki su sâhiplerinin, ihtiyaçlarından artan miktarı satamıyacaklarını teşrî buyurmuştur. Hadiste nehye kuvvet vermek için suyun satılması, kırdaki otun satılması gibi gösterilmiştir.

Bu yasağın hükmü, tenzihî bir kerâhet midir, tahrîmi bir kerâhet midir ihtilaf edilmiştir, ancak esah olan tahrimî olmasıdır. Nevevî, kırdaki ihtiyaç fazlası suyun parasız verilmesi üç şart altında vacibtir der ve açıklar:

1- İhtiyacı görebilecek başka su yoksa,

2- Suyun hayvanları sulamak için kullanılması, ekinleri sulamak için değil,

3- Su sahibinin kendisi bu suya muhtaç olmaması, yani ihtiyacından artması.

Fazla suyu ihtiyaç sahiplerine vermemesinin büyük günah olduğunu söyleyen alimlerimiz de vardır.

Yolcu ve hayvanlara su vermenin vücubunda ihtilaf yok ise de, mezkur kuyunun civarında ikâmet etmek isteyenlere verme hususunda ihtilaf edilmiştir. Bâzı âlimler "Burada ikamette zaruret olmadığı için böylelerine su vermek vâcib değildir" derken, bazıları "Vâcibtir" demiştir. Esah olan da bu ikinci görüştür. Kezâ bunlardan para alınıp alınmayacağı da ihtilaflıdır, ancak "alınamaz"diyen görüş râcih kabûl edilmiştir.[87]



ـ7ـ وفي أخرى للستةِ إّ النسائى: ] تَمنعُوا فضلَ الماءِ لِتَمنَعُوا بِهِ الك‘[ .



7. (246)- Nesâî dışındaki beş kitapta geldiğine göre, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle emretmiştir: "Ota mâni olmak maksadıyla suyun fazlasına mânî olmayın."[88]



AÇIKLAMA:



Şarihlerin açıkladığına göre, bir otlağa yakın yerde bir kimseye ait bir kuyu var. İnsanlar başka kuyu olmadığı için, onun suyundan istifâde edemedikleri takdirde, hayvanlarını, susuzluk endişesiyle oraya otlatmaya getiremeyecekler. Böyle bir durumda kuyu sahibinin ihtiyaç fazlası suyu vermemesi otlağın kendine kalmasını netice verecektir. İşte Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) böyle bir düşünce ile ihtiyaç fazlası suya mâni olmayı yasaklamakta, haram kılmaktadır. Önceki hadise ve açıklamasına da bakılsın.[89]



ـ8ـ وفي أخرى لمالك عن عمرة بنت عبدالرحمن: ] يُمنعُ نَقْعُ البِئْرِ[ .



8. (247)- Amra Bintu Abdirrahmân´ın naklettiğine göre Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurmuştur:

"Kuyu suyunun fazlası yasaklanamaz"[90]



AÇIKLAMA:



Hadisten "kuyunun içinde biriken su" anlaşıldığı gibi, ihtiyaçtan artan kısmı da anlaşılmıştır. Kuyu ortakları münâvebe ile sudan istifade ederken,kendi gününde ihtiyacı olmadığı için kullanmayan kişinin, kullanılması zarar getirmeyecek ise, ortağına mâni olmaması gereğini de anlamışlardır.[91]



ـ9ـ وعن رجل من المهاجرين قال: ]غَزَوْتُ مَعَ رسولِ اللّه # ثثاً أسمعهُ يقول: المسلمونَ شركاءُ في ثثٍ: في الماءِ، والكَ“ِ، والنارِ[ .



9. (248)- Muhâcirlerden bir kişi şunu anlatmıştır: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´le birlikte üç defa gazveye katıldım. Onun şöyle söylediğini işittim: "Müslümanlar üç şeyde ortaktırlar: Suda, otda ve ateşte." [92]



AÇIKLAMA:



Burada, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) yaygın bir câhiliye geleneğini kaldırmıştır. Kişi belli bir bölgenin otlağını kendi hayvanlarına ayırıp, başkasına yasaklayabiliyordu. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) sahipsiz arazinin (mevât) otunu kimsenin başkasına menedemiyeceği prensibini getirmiştir. Sahibi olan arazinin otuna veya kaba alınmış suyuna başkası izinsiz karışamaz.

Ateş meselesine gelince, bazı alimler, ateş elde edilen taş, odun gibi maddeleri anlayarak, sahipsiz araziden bunların alınmasına kimse mâni olamaz demişlerdir. Tutuşturmak maksadıyla köz vs. isteyenin talebinin de reddedilemiyeceğini anlayanlar olmuştur.[93]



ـ10ـ وعن بهيسة الفَزارية رضى اللّه عنها قالت: ]استأذنَ أبِى النبىَّ # فدخلَ بينهُ وبينَ قَميصِهِ فجعلَ يُقَبِّلُ ويلتزِمُ. ثم قال يارسولَ اللّه: حَدِّثْنِى ما الشَّئُ الذى

يَحِلُّ مَنعُهُ؟ قال: الماءُ. ثم قال مَا الشَّىْءُ الَّذِى َ يَحِلُّ مَنْعُهُ قَالَ: الْمِلْحُ ثُمَّ قَالَ ماذا؟ قالَ النَّارُ. ثم قال يا نبىَّ اللّهِ: ما الشئُ الذى يَحِلُّ مَنْعُهُ؟ قال: أن تَفْعَلَ الخيرَ خَيْرٌ لكَ[. أخرجهما أبو داود .



10. (249)- Büheysetu´l-Fezâriyye (radıyallahu anh) anlatıyor: "Babam, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´dan izin isteyerek kendisi ile kamîsi arasına girdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı öpüyor ve kucaklıyordu. Sonra:

"Ey Allah´ın Rasûlü yasaklanması yasak olan şey nedir? bana söyle" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Tuz!" dedi. Babam tekrar sordu:

"Başka ne var?" Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Ateş!" dedi. Sonra tekrar sordu:

"Ey Allah´ın Resûlü yasaklanması helal olmayan şey nedir?" Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Hayır yapman kendine hayırdır" cevabını verdi"[94]



AÇIKLAMA:



Burada tuz için de ot ve su için yukarıda beyan edilen hüküm konmaktadır. Tuz bir yerde, bir dağda maden halinde mevcutsa ondan istifadede herkes eşittir. Ama bir kimsenin mülkü içinde ise ondan istifade hakkı sâhibine aittir. Satmak, satmamak, mani olmak gibi her çeşit tasarrufu vardır.[95]



ـ11ـ وعن أبى أمامة رضى اللّه عنه. أن رسولَ اللّه # قالَ: ] تَبيعُوا الفَيْناتِ المُغَنِّياتِ، وََ تَشْتَروهُنَّ، وَ تُعلِّمُوهُنَّ، وَ خَيْرَ في تِجَارَةٍ فِيهنَّ، وثمَنُهُنَّ حَرامٌ. قال: وفي مِثلِ هذا أنزَلتْ »وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْتَرى لَهْو الحديثِ«[ .



11. (250)- Ebu Ümâme (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Şarkıcı cariyeleri satmayın, satın da almayın. Onlara (musikî) de öğretmeyin. Onları alıp satmak şartıyla yaptığınız ticarette hayır yoktur, onlar için ödenen para haramdır." Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ilave etti: "Şu âyet bu gibiler hakkında nâzil olmuştur:

"İnsanlardan bazıları, bir bilgisi olmadığı halde, Allah yolundan saptırmak için boş sözlere müşteri çıkarlar. Allah yolunu alaya alırlar. İşte bunlara alçaltıcı bir azab vardır" (Lokman: 31/6).[96]



AÇIKLAMA:



Burada, çalgıcı olduğu için, cariyenin satın alınması yasaklanıyor. Bazı âlimler böylesi cariyeler üzerinde yürütülen akdin fâsid olacağını söylemiştir. Ancak Cumhur, sıhhatini kabul eder. "Ancak onlardan alınan para haramdır. Tıpkı şarapçıya satılan üzümden alınan para gibi, zîra bu satışta haram işe yardım var" demişlerdir. Alimler âyeti bu makamda: "Allah´ı zikirden alıkoyan haram şarkıcı sesleri satın alan" şeklinde anlamış, boş söz (Lehve´l- hadis) tabirinin içine her çeşit zararlı, faydasız hakikatı olmayan şeyleri dâhil etmişlerdir.

Şarkıcılığın haram olduğuna kail olanlar da bu hadis ve bu âyete dayanırlar.[97]



ـ12ـ وعن أبى سعيد رضى اللّه عنه قالَ: ]نَهَى رسولُ اللّهِ # عن شِرَاءِ الغنائِم حتى تُقْسَمَ[. أخرجهما الترمذى .



12. (251)- Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) taksimden önce ganimetin satılmasını yasakladı."[98]



AÇIKLAMA:



Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) sahih rivayetlerle de sabit olduğu üzere, savaş sırasında elde edilen ganimet malından herhangi bir şeyi, taksim edilmezden önce temellük edinmeyi, satmayı şiddetle yasaklamıştır. Bu davranış, gulûl yani devlet malından yapılan hırsızlık olarak vasıflandırılmıştır. Ganimet malından bir iğne, bir ayakkabı bağı çalanın bile, savaşta öldürülme hâlinde şehitlik mertebesini kaybedeceği, cehenneme gideceği sarih olarak ifade edilmiştir.

Ancak, ganimet olarak elde edilen at, silah, elbise, ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1] 2 3 4   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes