๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuran İlimleri => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 28 Nisan 2011, 14:54:35



Konu Başlığı: Sûre başlangıçlarına kısa bir bakış
Gönderen: Sümeyye üzerinde 28 Nisan 2011, 14:54:35
Sûre Başlangıçlarına Kısa Bir Bakış


Mekkî sûrelerin biri, - gördüğümüz gibi - hece harfleriyle başlamakta­dır. Allah, Kitabından bazt sûreleri bu harflerle başlatır. İşte bu hec&ier, önemlerinden dolayı onları incelemeye bir konu ayırdık ki, varlıkların hik­metini tesbit edebilelim.

Kur'an-ı Kerîm'de bu tür sûre başlangıçlarının çeşitli şekilleri vardır. Bazıları basit olup tek bir harften meydana gelmiştir. Üç sûre bu durumda­dır. Bunlar: Sâd, Kât, ve e!-Kalern süresidir. (Sûre numaraları: 38, 50, 68) Birinci sûre  harfiyle ikincisi harfiyle ve üçüncüsü de harfi ile başlamaktadır. On sûre de iki harf ile başlamaktadır. Bunların yedi ta­nesi harften İle başladıklarından onlara «el-Havâmîm» ismi verilmiş­tir. el-Hâvâmîrn kırkıncı sûreden başlayıp kırk altıncı sûre ile son bulurlar. [303] Bu sûreler arasında sadece kırkîkinci sûredeki) eklenmiş­tir. İki harfle başlayan diğer sûreler ise şunlardır: Yirminci sûre, ite yîrmiyecfinci sûre, « ^J»» ile ve otuzsekînci sûre « yj » ile başlamaktadır. Üç harf ite başlayan sûrelere gelince, bunlar onüç sûre olup altı tanesi ile başlamaktadır. Buniar, 2, 3, 29, 30, 31, ve 32 numaralı sûreler­dir. [304] Beş tanesi de«^l »ile başlamaktadır ki bunlar da Yûnus, Hûd, Yûsuf, İbrahim ve el-Hicr sûreleridir. (Sûre numaralan şöyledir: 10, 11, 12, Î4, 15) Onatttncı ve yirmîsekizînci sûreler de ile başlamaktadır. [305] Hecelerle başlayan sûrelerden geri kalanlardan ikisi dört harfle baş­layıp, biri el-A'raf süresidir ve harfleri ile başlamaktadır. Diğeri ise, er-Rad sûresi olup aji» ile başlamaktadır. Sûrelerden bir tanesi de beş harf ile başlayıp Meryem süresidir ki harfleri ile başlamaktadır..

Bu tafsilatlı izahtan sonra sûrelerin başlarında kullanılan harflerin yir-mtcfokuz harf ve onüç şekil üzere olduğu ortaya çıkmaktadır. Ayrıca   encok kullanılan harfler sırasıyla şunlardır: son olarak da «ii» ve «j» harfleridir. Sûre başlarında gelen bu harfler tekrarsız ondört olup sayı olarak hece harflerinin yarısıdır. Bazı mü-fessirier buradan hareketle şöyle demişlerdir: «Kur'an-ı Kerîm'de bu hece harflerinin zikredilmesi bu Yüce Kitabın bilinen hece harflerinden meydana geldiğine delâlet etmek içindir. Bu harflerden bir kısmı yalnız başına geti­rilmiş ve tamamı da kelimeler halinde telif edilmiştir ki Arablor açısından Kur'an'ı Kerîm'in, bildikleri harflerle indiği vuzuha kavuşsun. Böylece benzerini getirmekten âcfz olduktan fsbat edilmekte ve inatlarında devam ettiklerinden dolayı azarlanmaktadırlar. [306] Müfessİrlerden ez-Zemahş bu görüşü uzun uzadıya izah etmiş ve ei-Beyzavî de onun izinden gitmiş­tir.[307] İbnu Teymiye [308] ve talebesi Hafrz el-Mîzzı [309] de aynı görü­şü deste ki em işi erdir.

Bu görüşün sahihleri - düşüncelerine büyük bir hamasetle sarılarak -Kur'an'ın Arabİara, benzerini getirmek üzere meydan okuyuşunun bu dü­şünceyle daha da vuzuha kavuşup kuvvet kazandığına işaret ediyorlar. Görüşlerini o kadar güçlü bir şekilde ortaya koyuyorlar ki, bu izahları ger­çekten takdire şayandır. Kur'an-ı Kerîm, sûreleri başlatan çeşitli heceleri­nin toplamı hece harflerinin tamamına denk olmakla ve bu hecelerde kulla­nman tekrarları attığımızda kalan harf sayılan hece harflerinin yarısı olmak­la kalmıyor, aksine, harf çeşitlerinin de yansıra ihtiva ediyor: Boğaz harf­lerinden [310] harfi, mehrnus (fısıltı şeklinde çıkan) harf­lerden [311] harfi, dudak harflerinin ikisinden biri olan harfi ve kalkale harflerinden « J-.LB ilh. harfleri. [312] Ayrı­ca bu harfler bazen teker teker, bazen İkişer, bazen üçer üçer ve bazen de dört ve beş olarak zikredilmişlerdir. Çünkü sözün terkipleri bu şekil üzere ©lup beş harften fazla değildir.

Eğer bugün - Yirminci Astr düşüncesiyle - bu durumda bir tesadüften öte bir şey göremiyor isek de-selef-i salibinin böyle düşünmesine sebep, ancak bu sûre başlarının Kur'an-ı Kerim'de bu şekil üzere tanziminin ezel­de takdir edilmiş olmasıdır. Tâ ki, insanlar biribirterine yardımcı olsalar bile onları bu Yüce Kitaba benzer getirmekten aciz bırakarak herşey Kur'an'da mevcud olsun.

Bu harflerin ezeiiliğine olan inanç, onları tefsir etmekten ve onlar hak­kında açık bir görüş İleri sürmekten ürküten bir ortamla çevrelenmelerine

sebep olmuştur. Onlar, sadece Ailah tarafından mütaşâbihattandır. Onlar, -eş-Şâ'bî'nin dediği gibi-: «Bu Kur'an'in sırrıdır.» [313] Hz. Ali'nin: «Her ki­tap için bir öz vardır. Bu kitabın özü de hece harfleridir:» Sözü ile Hz. Ebû Bekir'in: «Her kitabın bir sırrı vardır. Allah'ın Kur'an'ındaki sırrı da sûre baş­langıçlarıdır.» sözü bu anlamdadır. Eser ehli İbnu Abbas ve Hulefa-i Raşi-dînden şöyie dediklerini naklederler: «Bu harfler gizli bir ilim ve kapalı bir sırdır. Allah onları bilmeyi kendine mahsus kılmıştır.» [314] Hatta bu harfle­rin ne anlama geldikleri üzerinde duranlar bile, kesin bir görüş ileri sürme­miş, kendi görüş açılarını açıkladıktan sonra gerçek tevillerini Allah'a ha­vale etmişlerdir. Bu harflerin ezeliliği - diğer sözlere nazaran - daima bir esrarengizlikle çevrili olmalarına sebep olmuş ve bu esrarengizlik de onla­rı bâtınî tefsirlerle çevrelemiştir. Ayrıca bu bâtını tefsirler onlara, gereksiz ve dayanaksız kapalılık elbiselerinin giydirilmesiyle sonuçlanmıştır.

Bu konuda ileri sürülen görüşlerin en kapalı olanlarından biri «cüm-mel» hesabına göre bu harfleri sayarak İslâm ümmetinin ömrünü yahut bir şahsın veya gurubun yüceliğini tesbit etmeye çalışan görüştür..

Ve işte es-Süheylı şöyie diyor: «Sûrelerin başındaki harflerin mükerrer olanları atılırsa geri kalan harfler bu ümmetin bekasına işaret eder.» Ve işte ei-Hûbî, [315] bazı âlimlerin sözünden Beytü'l Mukad­desin 583 senesinde müsiümanlar tarafından fethedileceğini çıkardıklarını rivayet eder. Nitekim dediği gibi de olmuştur. [316] Yine el-Izz b. Abdisse-lam, Hz. Ali'nin âyetinden Muaviye vak'asını çıkardığını rivayet eder. [317]

Şia'dan bazısı, sûre başlarındaki harflerin mükerrerleri hazfedilirse geri­ye kalan harflerden Ali'nin hilafetini veya onun yolunun doğruluğuna de­lâlet eder mahiyette sözünü çıkarırlar. Latifeden hoşlanan bazı sunniler de, mükerrerler dışında kalan aynı harflerle şu ne­ticeyi çıkarırlar:  [318]

Bu nevi hesaba dayalı neticeler Ebû Câd'ın hesabı» ola­rak isimlendirilir ki, âiimler şiddetle buna karşı çıkmış ve ondan sakınmış-iardır. İbnu Haeer el-Askalânî [319] bu hesabı «batıl sayarak ona itimât et­menin caiz olmadığını söyler. İbnu Abbas'ın Ebû Câd hesabından sakındırdığı ve onu sihir cümlesinden saydığı sabittir. Aslında bu uzak da değildir. Bu hesabın şeriatte yeri yoktur.» [320]

Hiç şüphesiz sofilerin bâtını tefsirleri hakkındaki görüşleri lafzen da­ha garip, mânâ bakımından da daha girifttir. Bu hususta eş-Şeyh Muhyid-din b. Arabtnin «el-Futûhâtu'l - Mekkiyyey- isimli kitabındaki sözleri en gü­zel delildir. O, özet olarak şöyle demektedir: [321]

«Bilesin ki, bilinmeyen sûre başianmn sûre başlarının hakikatini ancak mana ehli bilir. Allah onları 29 sûre kılmıştır ki bu, en mükemmel şekildir. «Aya da Menziller takdir ettik.» 29 feleğin temel direği olan kutubtur. O, varlığının illetidir ki, bu da, Âlu İmrân süresidir. Bu olmasaydı 28 i sabit olmazdı. Tamamı - harflerin tekrarı ile birlikte - 78 harftir. 8 sayı­sı biz' (kusur) in hakikatidir. Rasûlüllah (s.a.v.)       

buyurmaktadır. Bu harfler de 78 dîr. Bir kul sûrelerinde geçen bu harflerin hakikatini bilmeden imanın sırrını tamamlayamaz...» Nihayet başka bir yer­de de şöyle demektedir: «Daha sonra Allah Teâlâ bu harfleri mertebe mer­tebe kılmıştır. Kimi mevsûl ve kimi de maktûdur. Kimi müfred, kimi tesniye ve kimi de cem'dir. Sonra, her vasılda katı' ve her katı'da vasıl bulunduğu­na dikkat çekmiştir. Vasi! da fasıl da, hem cern'de ve hem de Cem'în dı­şında sözkonusudur. Vasıl yalnız başına farkın kendisindedir. Bundan yal­nız başına zikrettiği, ezelde kulun resmînin fenasına işarettir. Tesniye kıl­dığı ise, şu anda kulluğun resminin varlığına işarettir, Cem' kıldığı da, so­nu gelmeyen mevârid ite ebede işarettir. İfrâd, ezelî deniz. Cem' ebedî de­niz ve tesniyede beşerî olan Muhammedi berzah içindir. Sözkonusu ettiği­miz bu meselede elif, tevhide işaret, mim, yok olmayan mülke ve araların­daki lâm ise aralarında bir bağdır...» [322]

Sûfîierin bu şatahâti, kendi özel görüşlerini haber verir. Oünkü sadece kendi zevk ve vecdleıine dayanır. O halde b'u gibi görüşler sûrelerin baş-iangiçian hakkında İstâmî tefsirle ilgili doğru bir düşünce vermekten uzak­tır.

Bu keşıiıekeşlik ve muammalık çerçevesinde bazı kimseler de, ne mu­tasavvıfların ıstılahlarını kullanırlar ve ne de Ebû Câd ve diğerlerinin he­saplarına dayanırlar. Bunlara göre de, sûreleri başlatan bu hece harflerin­den her biri, Allah Tealâ'nın isimlerinin birinden alınmıştır. Yahut her harf­ten bir kelime kurarak cümleler .kurup bu cümleler ve sonraki âyetlerle arasında ilişki kurdular. Yahut bu cümlelerle, sûrenin maksadını ifade et­meye çalıştılar. İbnu Abbas'ın hakkındaki sözü buna misaldir.Ona göre Kerîm, HâdîHakîm, Alîm da Sadık

[323]  isimlerinden alınmıştır. Yine onun {Ben Allah'ım, görürüm)

[324]   « ufall ı   (Ben Allah'ım açıklarım)  [325] manasında olduğunu söyle­mesi  de   bu   tür   tefsire   girer.    harflerinin (Tur-ı Sına ve Musa} anlamında olduğunu söyleyenlerin görüşü de buna dahildir. Bunlara   göre bu harflerle başlayan iki süre de Hz. Musa'nın Tûr-i Sina'da başından ge­çen haberleri anlatılmaktadır. [326]

Bütün görüşlerdekî tahmin ve zanlar herkes tarafından açıklıkla görü­necek durumdadır. Zikrettiğimiz harflerin hepsi için çeşitli görüşler ileri sü­rülmüş ve herkes ayrı bir yol takip etmiştir.[327] İbnu Abbas'ın    kendisinden

hakkında başka bir görüş nakledilmiştir. Buna göre de bu harfler, kelimelerinden alınmıştır. Yine ona nis-bet edilen bir rivayette ıj»« dili » kelimesinden, kelimesinden kelimesinden, da, kelimesinden alınmıştır. Ona   nisbet   edilen başka   bîr   rivayette   ise şöyle   denilmektedir:    «Bu harfler: kelimelerinden alınmışlardır.»[328] Bu hecelerin kendileri hakkında bazıları, bazen onun bu görüşlerine benzer ba­zen de fazlalık veya eksiklik ihtiva eden değişik görüşler söylemişlerdir. ei-Kirmânî, «el-Acaib» isimli kitabında ed-Dahak'a göre «Ben Allah'ım, daha iyi bilirim ve daha yüceyim» [329] manasına geldiğini riva­yet eder. îbnu Abbas'a göre ise değişik sûrelerin başında bulunan harflerini bu harflere ekleyecek olursak   kelimesi çıkar. [330]

Ama harflerine gelince bir defasında bunların manasının «Ben doğru olan Allah'ım» olduğu rivayet edilirken başka bir defasında, Allah'ın ismine delâlet ettiği söylenir. Diğer bir defasında ise üç ayn isme işaret olduğu ileri sürülür: «Elif isminden, «mîm» isminden «Sâd» isminden alınmıştır. [331] Bütün bunlardan da daha garibi Sprenger gibi büyük bir müstesrik'in, hakkında söyle­nenler kendisini doyuramayınca bu harflerin * kelimelerinden en dikkat çekici harfler alınarak meydana getirildiğini   söylemesidir: kelimesinden harfikelimesinden de harfleri alınmıştır. Müsteşrik Blachere «Kur'an Çalışmasına «Giriş» kitabın­da, titizliğine rağmen müsteşrik Lotfı'un da bu saçma görüşünde   Spren--ger'e tabi olduğunu zikreder. [332]

Sûre başlangıçlanyla ilgili tahminlerin sonu gelmediği ve belli bir sı­nırda durmadığı muhakkaktır. Bunların hepsi şahsî tevillerden ibaret olup her tevilde bulunan kendi hevâ ve şahsî arzularından kaynaklanmaktadır. Meselâ neden harfi isminin ilk harfinden alınmış oluyor da isimlerinden alınmış olmuyor? harfi ne-den den alınmış oluyor da den alınmıyor.harfi ne­tten 'a delâlet ediyor delâlet etmiyor? « ,jı » harfleri neden nın bariz harfleri sayılıyor da, in bârız   harflerisayılmıyor? Hem neden den alınmış olmasın? Bu konularda delili­miz nedir?» [333]

Bir topluluk da, her harfin Allah'ın isimlerinin birinden alındığı görüşü­ne iltifat etmez ve bu harflerin hepsinin çeşitli şekilleriyle Allah'ın îsm-i Azam'! olduğunu ileri sürer. [334] Allah, alışa geldiğimiz sözün dışında olan muhtelif ifadelerle onu ifade etmektedir. [335] Sûre başlarının birer yemin o!up Allah bunlarla kendi zatına yemin etmektedir, diyen görüş de buna yakındır. [336] Çünkü her başlangıç, Allah'ın isimlerinden biridir. Bu harf­lerin, Kur'an'ın yahut başında bulundukları sûrelerin özel isimleri olduğunu söyleyen görüş de bu görüşe uzak değildir.[337]

Lâkin bu konuda söylenenlerin en garibi ve haktan en uzağı. Alman müsteşrik Noldeke'nin bilâhare ondan rücu ettiği birinci görüşüdür. Bu ilk görüşüne göre bu harfler Kur'andan olmayıp sonradan Kur'an'a eklenmiş­lerdir. Noldeke'nin Schwally'!e birlikte yazdıkları «Kur'an Çalışmaları Ta­rihi» isimli eserlerinin birinci baskısında, sûre başlarında bulunan harflerin, belli bazı sûrelere sahip olan bazı sahabe isimlerinin ilk veya son harfle-Tinden alındığı kaydedilmektedir, harfi, Sa'd b. ebi Vakkas'ın, harfi, el-Muğire'nin harfi Osman b. Affan'ın, harfi, Ebu Hureyre'nin isminden alınmıştır, vs. [338] Görünen o ki, Noldeke bu görüşün yanlışlığını anlamış ve daha sonra ondan rucû etmiştir. Ama Schvvally, ikinci baskıda böyle birşeyden bahsetmemiştir. Lâkin müsteşrik Buhl [339] ve Hirschfeld [340] yeniden bu görüşe sarılmış ve selim mantıkla ne kadar çeliştiğinden gafil kalarak onu benimsemişlerdir. Ama müsteşrik Blachere, bu nazari­yenin kabul görecek ve saygı duyulacak bir tarafının bulunmadığını belir­tir. Az önce ismi geçen sahabenin takva sahibi kimseler olduklarını, bun­ların, Kur'an'dan olmayan birşeyi ona eklemelerinin düşünülemeyeceğini belirtir. Ancak zayıf iman sahipleri, Kur'an'dan olmayanı ona ekleyebilirler. Blachere, bundan da öteye giderek şöyle der: «Çeşitli mushaf sahiplerinin kendi mushaflarında, bile bile çağdaşlarının isimlerinin baş harflerini bu­lundurmaları akılla bağdaşamaz. Ayrıca Ubeyy, Ali ve İbnü Mesud gibileri­nin, isimlerinin başharflerini kendi nüshalarına almalarını kabullenmek mümkün değildir. [341]

Blachere, çeşitli görüşleri zikredip kendisince gereksiz bulduklarını da atlayarak aralarında karşılaştırmalar yaptıktan sonra bu konuda İslâmî na­zariyenin kendisine dönmekten başka bir yol bulunmadığını belirtir. Ve şu neticeye varır: «Bu harflerin esrarını çözme teşebbüslerini boş bir çalışma olarak değerlendiren müslüman müttakîler şüpheye yer vermeyecek şekil­de sadece kendilerinin akıllı ve hikmet sahibi olduklarını isbatlamışlardir.» [342]

Bizce akıl ve hikmet yönünden bunlardan geri kalmayan diğer bir top­luluk vardır ki, evlere kapılarından girmek istemiş ve sûre başlangıçların­dan maksadın ne olduğu hususunda en açık ve net olgun bir görüşe var­mışlardır: Düşünceleri üç merhaleden geçip olgun bir görüşe ulaşmıştır.

Baktılar ki bazı Kur'an sûreleri bu harflerle açılmaktadır. Nitekim Ka­sideler de «Y» ve «J:»gibî kelimelerle açılıyor. Onun için başlangıçta bu harflere fevatih - açanlar ismini vermekten öteye geçmediler. Onları, Al­lah'ın Kur'an'ına vazettiği açıcılar olarak kabul ettiler. Allah, dilediğini ya­par. Nitekim Araplar da kasidelerinde bu tür açıcıları kullanmışlardır. Tabi­înin büyüklerinden Mücahid bu görüştedir. [343] Bu harfler, bazılarına göre tenbih edatları olarak değerlendirilince bu düşünce daha bir açıklık ve da-' ha geniş bir mana kazanmıştır. «Bu heceler arasında ve gibi ke­limelerin kullanılmamış olması, bu lafızların insanlar arasında alışılagei-, mis lafızlar olmasından ve Allah kelâmının insan sözüne benzememesindendir. O halde, alışılmamış tenbih edatlarının kullanılması uygundu. Çünkü böylece daha etkili olacaklardı. [344] Bu manayı kabul eden el-Hûbî, [345] bu tenbihin peygambere yönelik olduğunu söyler. Ona göre «Allah Teâlâ peygamber (s.a.v.) in dünya âleminde meşgul olduğunu bildiğinden Cebra­il'e vahyi indirirken, peygamberin uyarılması ve vahyedilene kulak vermesi  gibi lafızlar kullanmasını emredebilir.» [346]

Lâkin meşhur el-Menâr tefsirinin sahibi Üstad Reşid, Rıza, tenbihin peygambere yönelik olmasını uzak görür. «Çünkü Ruhu'l Emîn'în sırf ona inmesi ve ona yaklaşması, uyarılması ve ruhanî duyguların ona galebe ça!-ması için yeterliydi. Nitekim bu durum, vahyin inişiyle ilgili sahih hadisler­den de anlaşılmaktadır. Bazı sûreler için böyle özel bir duruma ihtiyaç gösterecek herhangi bîr husus da yoktur.» [347] Reşid Riza'ya göre «bu tenbih (uyan) önce Mekke'de bizzat müşriklere idi. Daha sonra ise Medi­ne'de Ehi-i Kitaba yönelikti. «Reşid Rıza, önceleri kendisinden önce böyle bir tevile gidenlerin bulunduğunu bilmiyordu. Ama daha sonra İmam er-Râzî'nin et-Tefsîru'l - Kebır'in aynı tevilin İbnu Rauk [348] ve Kutrub'a [349] nisbet edildiğine şahit oldu. «Kâfirler: Sakın bu Kur'an'ı dinlemeyesîniz, okunduğunda kuru gürültüde bulunun. Değilse ona mağlub olabilirsiniz.» diyor ve böylece Kur'an'dan yüz çevirmeyi biribirierine tavsiye ediyorlardı. Ama Allah onların ıslah ve faydasını dilediği için, onları susturacak ve Kur'-an'ı dinlemelerine sebep olacak alışageimedikleri harfler indirdi. Bu harfle­ri duydukları zaman, hayretler içerisinde: Dinleyin bakın, Muharnmed'e ne­ler geliyor, diyorlardı. Susup kulak verdiklerinde de, Kur'an saldırısına baş­lıyordu. (Böytece bu harfler, Kur'an'ı dinleyip ondan istifade etmeleri için bir vasıta oluyordu. [350] ez-Zerkeşî el-Burhan'da [351] es-Suyûtî e!-itkan'-da [352] ve İbnu Cerir [353] ile İbnu Kesir [354]da tefsirlerinde bu ahlama işaret etmişlerdir.

Bizce bazt Kur'an sûrelerinin huruf-u mukatta ile başlamasından mak­sadı izah etme bakımından en açık ve tutarlı görüş, Reşid Rıza'nın görü-

şudur. Onun İçin ifadesini aynen alıyoruz: «Gayesi, ikna etme ve etkile­meyle birlikte meramı ifade edebilme olan hüsn-İ beyan ve belağatten biri de, muhatabı söylenecek sözün önemi ve ilk hedef konusunda uyarmaktır. Konuşmacı diler ki dinleyici, anlatmak istediğinin hepsini anlasın ve nihâî derecede onu etkilesin. Bu sebeple, sözlerinden birşey kaçırmasın diye onu uyarır. Araplar tenbih «h» sini ve istiftah edatını bunun için kullanırlar. Be­lagat ve beyanda icaz derecesine ulaşmış olan, ıslah ve hidayette önder olduğu gibi bu hususlarda da örnek durumda olması gereken Kur'an'ın, Arapların bu kullanışlarına İlavelerde bulunmasında garipsenecek bîr hu­sus voır mıdır? [355]

Vahyin inişi anında kendilerine hitap ettiği kimseler açısından bu hik­metin psikolojik vakıaya uygun düşmesi sebebiyle bu görüşü tercih ettik. Ayrıca başlarında mukattaa harfier bulunan bütün sûrelerde Kur'an ve va­hiyle peygamberlikten bahsedilmiş olması, bu görüşü tercih etmemizi teyid etti. [356] Bilindiği gibi el-Bakara ve Alu îmrân sûreleri hariç, mukattaa harflerle başlayan sûrelerin hepsi Mekkî'dir. IVlekkî sûrelerin muhtevası ise, peygamberlik ve vahiy hususunda müşriklere çağrıdır. Medenî olan ez-Zehravân (el-Bakara ve Alu İmrân) sûreleri ise, Ehl-i Kitapla en güzel şekil­de tartışma konularını ihtiva ederler. [357] Sûre başlarındaki bu harfler, müşriklerle Ehl-i Kitabı, kendilerine anlatılacaklardan bîrşey kaçırmamaları için bir uyarı idi.

Bu harfler, garip karşılama etkenleri olarak devam edegeimişlerdir. Garip karşılama ancak önem vermekten doğar. Önem vermeyi tahrik ise, ancak uyarma ile sağlanır. İnsanların uyarılması ve dikkatlerinin çtekümesi en güze! şekliyle, göğün yeryüzünün kulağına fısıldadığı bu harflerle sağ­lanmaktadır. [358]




[303] zeş.   &âftr, Fussilet, eş-Şûrâ, ez-Zuhrırî, eö-Duhan, «I-Ccsiye ve ef-A'tvkSf

[304] el-Bakara, Âlu İmrân, el-Ankebut, er-Rûm, Lokman ve es~Seccfe

[305] eş-Şuara' ve ©l-Kasas.

[306] Bk. el-Keşşâf, 1/16.

[307] Nasiruddin Ebû Sciti Abdullah b. Umar el~Beyzâvî: Meşhur tefsirin yararı oîup H. 6S5 yılında vefat etmiştir. Tefsir bölümünde ondan söz edilecektir.

Nasiruddin Ebû Sciti Abdullah b. Umar el~Beyzâvî: Meşhur tefsirin yararı oîup H. 6S5 yılında vefat etmiştir. Tefsir bölümünde ondan söz edilecektir.

[308] Müceddid İrnam TokEyyuddin Ahmed b. Teyrniyye ei-Herrânî ed-Dımeşkî, Faydalı bir­çok eserin müellifi olup H. 728 yılında vefat etmiştir. Fransız müsteşrik Henri La-oust İbnu Teymlyye'nin hayatı, İçtimaî ve siyasî görüşleriyle İlgili değerii bir    eser yazmıştır. (Henri Laoust, Esçai sur les doctrines socta-les et poHtiques d'lbn Taimi-ya, ie Caire 1939.

[309] Yûsuf b. Abdurrahman, Ebul-Haccâc: Şam'ın köylerinden el-Mİzz'e nisbetle el-Miz-zî diye meşhurdur. H. 742 yılmda vefat etmiştir, (Bk. er-Risâ(etu*l-Mustatrafe, s. 126). İbnu Teymiyye el-Mizzî'nin bu görüşü desteklediktertoe dair bk. İbnu Kesir, 2/38.

[310] Boğaz harfleri attı ta-ne oiup: harfterkMr.

[311] M&b-mus harfter on oiup Cümlesirmı harftendir. Geri kfltan

horffer ise. Sesli harflerdir.

[312] el-Keşş6f, bu konudaki izahını uzunca yapar., Bk. el-Keşşâi 1/17. Ayrıca bk. el-Bur-han, 1/165-166.

[313] el-ltkan, 2/13.

[314] Bk. el-Menâr, 8/302.

[315] el-ltkan, ?./16, «el-Huveyyîn olması do mümkündür. İmam Fahruddin er-Râzî'nln dos­tu olup. Fakîh ve münazaracıdır. İsmi, Ahmed b. Halil b. Saâde'dir. H. 627 yıhnda vefat etmiştir. (Şezerâtu'z-Zeheb, 5/183).                       

[316] el-ltkan, 2/16:

[317] el-ftkan, 2/16.

[318] Bk. Tefsîru'l-Âtûsî, 1/104.                                                                  .

[319] İbnu Hacer e!-Aska!ânİ, Ahmed b. Ali b. Muhammed b. Ali ..Şthabu'd-Din  Ebu'l-Faz!: Hadis imamlarından ve hafızianndandır. Hal tercemesi yukarıda geçti.

[320] el-ltkan, 2/16.

[321] Âîûsî tefsirinden naklen, 1/101. ibnu Arabî, Mubammed b. Ali b. Muhammed el-Hate-mı et-Tâî ef-Endelûsî Ebu Bekr: eş-Şeyhul-Ekber oiarak lakablandınlmışîır. Dörtyüz civarında olup en meşhuru ee[-Futûhatu'l-Mekkîyye>>  dür. H. 638 de vefat   etmiştir. {Bk. Fevâtu'l-Vefeyât, 2/241).

[322] Âlûsî tefsirinden naklen, 1/102.

[323] el-İtkan, 2/13.

[324] el-Burhan, 1/174.

[325] et-Taberî, 4/177.

[326] Müsteşrik Bauar de bu ihtimali almıştır. Bk. Bauor, Über die Amordung der Suren und'uber di geheımnisvollen Buchstaben in ûoran. İn  (Z«ltschrift    der Deutschen Morgenlândischen gessüscrıaft), LxxV, Leipzig, 1921, p. 19.

[327] Bu değişik görüşler için bk. el-ftkan, 2/14. Müsteşrik Schwally'nin görüşleri için   do bk. Geschichte des Oorans. 2/71.

[328] Ebu'l-Kasım Burhanu'd-Din Mahmud b. Hamza b. Nasr el-Kirmanî eş-Şafiî, Tâcu'l-Kurra olarak lakablandırılır. H. 500 tarihinden sonra vefat etmiştir. (Bk, Buğyetu'!-Vuât, s. 113).

[329] el-ltkan, 2/13.

[330] Tefsîru't-Taberî, 11/57. (Bk. el-ltkan, 2/13).

[331] Bu görüşler için bk. el-Itkan, 2/14.

[332] Bk.  Loth  «O.», Tabari's  Korans Commentar'in  (Zeitschrift der Deutschen...    etc.J xxxv, P. 609 (Cf. Blach., kıtro. Cro., P. 148, Note 200.)

[333] Kadı el-Bakillânî de buna benzer şahsî tevillere ve zorlanmalara girişmektedir. (Bk. Tefsiru'r-Râzî 4/177) el-Bakillânî gibi bir zatın böyle tevillere kapılmasını nasıl garip­semeyelim ki meselâ nın manasının olduğunu söylemektedir. Çün-

harfi dokuz, narfi altl karşılığındadır. Bu İki sayının toplamıondört otup ayın ondördüne işaretmiş?! (Bk. el-ltkan, 2/18.)

[334] İbnu Kesîr, 1/36. (Ayrıca bk. el-ltkan, 2/15).

[335] el-ltkan, 2/152.  İbnu Atiyye Abdulhak  b.  Ğaiib  b.  Abdfr-RaÛf:  ael-Muharraru'l-Ve-cîz» isminde bir tefsiri vardır. İbnu Atiyye, 546 yılında Medine'de vefat etmiştir.

[336] el-ltkan, 2/15.

[337] Bk. Tefsîru't-Taberi, 1/67 ve ibnu Kesîr, 1/36.

[338] Geschicte des ûorans, iere ed., p. 215.

[339] Cf. Blach., Intro., Cor.. P. 118.

[340] Hircshfelcl, New Researclıes into the Compositîon and Exegesis of the Qoran. A sia-tic Monographs, t. III, Londan 1302, P. 142.

[341] leCoran, Introduction, P. 148.

[342] İd. İbid., P. 149.                                                       '

[343] el-ltkan, 2/15.

[344] el-ltkan, 2/17.

[345] Bk. el-ltkan, 2/17. e]-Menar tefsiri, İhya'nın Şerhinden naklederek (c. 8, s. 302} bu görüşün sahibinin el-Harbî olduğunu zikreder. Bu zatın «el-Hûbî» olabileceği ihtima­lini daha önce belirtmiştik. Bu gibi yanlışlara kitaplarda cokco rastlanır.

[346] el-ltkan, 2/17.

[347] Tefsım'l-Menar, 8/303.

[348] Muhammed b. el-Hasen b. Abdillah b. Ravk er-Râsibî er-Ravki: Muhaddis olup H. 163 yılında vefat etmiştir.

[349] Muhammed b. el-Mjistenîr: Meşhur dil âllmlerîndendir. Basra ekolüne mensuptu. H. 206 yılında vefat etmiştir.

[350] Tefsiru'l-Menâr, 8/302.

[351] el-Burhan, 1/175!

el-Burhan, 1/175!

[352] el-ltkan, 2/17.

[353] Tefsîru't-Taberi, 1/69.

[354] İbnu Kesîr, 1/37.

[355] Tefsıru'l-Menar, 8/299.

[356] Bu, Meryem, el-Ankebût, er-Rûm ve Nûn sûreleri için de geçerlidir. Çünkü bu sûre­ler ne kadar Kitabın zikri ile başlamıyorlarsa da vahyin ve Peygamberliğin isbatı ile ilgili manalar ihtiva etmektedirler. Daha geniş bilgi için bk. Tefsîru'l-Menâr, 8/296-298.

. İmam ez-Zerkeşî de, el-Burhan'da (c. 1, s. 170) buna dikkat çekerek şöyle de­miştir: «Bilesin ki, Kur'an'ın geleneği, bu harflerden sonra Kur'an-ı Kerim'den bah-setmesidir.»

[357] ez-Zehravân sûrelerinin, meşhur olduğu üzere Medine'de inen ilk sûrelerden olduk­larını kabul edersek bu görüş daha da açıklık kazanmaktadır. Bu sûrelerin, bu harf­lerle başlamasıyla yahudileri yeni dine karşı uyarma  konusunda  ilâhî hikmet    ta­mamlanmış olmaktadır. Böylece yeni dine önem verip ona kuiak vermeleri sağlan­mıştır. Bu sebeple ez-Zehrövân'dan sonra inen sûrelerde bu harflerin mevcut olma­masının hikmeti de apaçık ortaya çıkmaktadır.

[358] Dr. Subhi es-Salih, Kur’an İlimleri, Hibaş Yayınları: 186-194.