๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuran İlimleri => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 28 Nisan 2011, 14:42:20



Konu Başlığı: Kuran ın Kuran la tefsiri
Gönderen: Sümeyye üzerinde 28 Nisan 2011, 14:42:20
Kur'an’ın Kur'an’la Tefsiri
Kur'an'ın Mantük Ve Mefhumu

 
Kur’an’ın bir kısmını tefsir eder.[24]

Müfessirler, başka âyetle karşılaşıldığında delâlet daha da vuzuha ka­vuşan her bir âyetle karşılaştıklarında bu cümleyi tekrar ederler. Kur'an tefsirinde bu metoda başvurmaları haklarıdır. Çünkü Kur'an'ın delâleti, in­celik ve şumüllülük yönüyle daha üstündür. Her nerede tahsis edilmesi gere­ken bir âm, takyid edilmesi gereken bir mutlak ve tafsîl edilmesi gereken' bir mücmel nas ile karşılaşırsak başka bir yerde onu tahsis eden, takyid eden veya tafsil eden bir nasla karşılaşırız. İşte Kur'anda mevcud olan bu şümullü delâlet, her biri, Kur'an'ın kendisine davet ettiği her düşünce-ve tas­vir ettiği" her tabloya bariz olan bir alâmete işaret eden özel terimler koy­maları hususunda âlimlere rehberlik etmeye ehildir. İşte bu noktadan hare­ketle İslâmî çalışmalarda Kur'an'ın mantuk (anlam) ve mefhumu, âm ve hassı, mutlak ve mukayyedi, mücmel ve mufassalı gibi terimler ortaya çık­mıştır. Bu terimlerin ve benzerlerinin tarifi yapılmış ve onlara delâlet eden pekçok misal zikredilmiştir. Böylece bu terimlerle ilgili âlimlerin biribirinden farklı rnetodları doğmuştur. Onlardan kimi bunları teşriî bir metod üzere inceler ki bunlar usûlcülerdir. Kimi mantıkî bir temel üzere İnceler ki bun­lar keigmcılardır. Başkaları da - biz de bu araştırmamızda onlara dahiliz.-dil ve edebiyat açısından bu terimlere bakmayı tercih ederler. Ki, Kur'an'in meramını anlatmak hususunda takip ettiği üslûbu zevkle ve arzu ederek inceleyebilsinler. 

Bu terimler arasında öncelikle bilinmesi gereken Kur'an'm mantûk (an­lam) ve mefhumudur. Çünkü bu iki terim lafız ve manadan çıkarılan Kur'anî delâlet nevilerini açıklayarak nassi, zahirî ve müevveli, hitabın muhtevası­nı vasıf, şart ve hasrı ihtiva ederler. Bu meseleyi, Allah'ın Kitabında dağı­nık halde bulunan çeşitli «misallerle» açıklayacağız.

Mantûk'un tarifinde şöyle demişlerdir: «Sözün söylendiği yerde lafzın kendisine delâlet ettiğidir. [25] Mantûk'un tarifinde âyeti telaffuz etmek bile onun neye delâlet ettiğini anlamaya yeterli olduğunu göz önünde bu­lundurmuşlardır. Bu lafzın, kendisinden başkası için kullanılmış olmasına ihtimal bulunmadığı snass» İçin gerçekten apaçıktır. Yüce Allah'ın şu sö­zünde olduğu gibi: «...hacc günlerinden (ihramlı olarak) üç, döndüdüğünüz vakit yedi gün olmak üzere oruç tutmak {vacib olur ki) bunlar tam on (gün) eder.» [26]Burada lafzın, âyetin ifade ettiği on günün dışında başka bir-" şeye ihtimali mümkün değildir. Kendisine karşı tercih yapılan başka bir manaya muhtemel olmakla birlikte akla ilk gelecek manaya delâlet eden «zahir» nass da mantûk'un bir çeşididir. Çünkü akla gelebilen râcih mana­ya delâleti sözün söylendiği anda tamamlanmaktadır. Söylenen lafızdan râ­cih olan, kendisine karşı tercih yapılandan önce gelir. Yüce Allah'ın şu sö­zü bunu açıklamaktadır: Bununlaberaber her kim bunlarda da çaresiz kalırsa, tecâvüz etmemek ve zaruret miktarını aşmamak üzere yiyebilir.» [27] Âyette geçen kelimesi ikimanaya gelir: Bunlardan bîri cahil manası olup bu mercuh (kendisine karşı tercih yapılan) manadır. İkinci mana râcih olup zalim (tecâvüz eden) mana­sıdır. Çünkü âyetin siyakından akla gelebilen ilk mana budur. [28] Zahirine hamledilmesi mümkün olmayan ve siyakın tayin ettiği başka bir manaya hamledilen «müevvel» de mantûk'un bir çeşididir. Çünkü kendisine hamle­dilmesi mümkün olmayan zahiri, mercuh ve siyakın tayin ettiği manası ise râcihtir. Neredeyse lafzın kendisi onu ifade etmekte ve ondan haber ver­mektedir, Buna misal. Yüce Allah'ın şu sözüdür: «Nerede olursanız olun, O, sizinle beraberdir.» [29] Beraberliği, Allah'ın zatının yakınlığına ham­letmek mümkün değildir. [30] Ama bunun kudret, ilim ve gözetme ite te'vil edilmesi sahih bir mana olup yapmacığa kaçmadan lafzın anlamının kendi­sinden bu mana anlaşılmakta ve insan onu hemen kavramaktadır.

Mefhumun tarifinde ise şöyle demişlerdir-, «Sözün söylendiği yerin dışın­da kendisine delâlet ettiğidir.» [31] Tarifinde, sözün delâleti için biricik yot olarak zihindeki manayı göz önünde bulundurmuşlardır. Şayet manaya hüküm olarak da muvafık ise, buna mefhum-İ muvafık ismi verilir. Şayet muvafık değilse, ona da mefhum-i muhalif denir. [32] Bu iki mefhumun her birinin kendisine bağlı fer'leri vardır. Mefhum-i muvafık şayet kabui edilme ve değerlendirme hususunda evlâ olan manaya delâlet ediyorsa bu­na «fahva'l-hitab (söylenen sözün muhtevasına giren) » İsmi verilir. «Onla­ra «öf» bile deme» [33] nassmın ebeveyni dövmenin haramhğtna delâlet et­mesi gibi. Çünkü onlara «öf» demek haram kılmmtşsa onları dövmek evle-viyetle haramdır. Şayet eşit manaya delâlet ediyorsa ona da «lahnu'l-hitab (söylenen sözden anlaşılan mana) » ismi verilir: «Gerçek yetimlerin malları­nı haksız olarak yiyenler karınlarına ancak bir ateş yemiş ofurlar. Onlar çıl­gın bîr ateşe (cehenneme) gireceklerdir.» [34] âyetinin, yetimlerin mallarint yakmaya da delâlet etmesi gibi. Çünkü haram kılınmaktan maksat, ye­timlerin mallarının telef edilmesidir. Bunun yenilmesi suretiyle olsun, yahut yakılması şeklinde olsun aynıdır. [35]

Mefhum-i Muhalif de birkaç kısımdır. Bu kısımların en önemlileri şun­lardır: Mefhum-i vasfı, mefhum-i şartı ve mefhum-i hasrî. [36]

Mefhum-i vasfînin çerçeveei genişletilerek sadece sıfat ile yetinilme-miş aksine, vasıf ifade eden hal, zarf ve sayı gibi hususlar da şümulüne alınmıştır. [37]

Sıfata misal: «Eğer bir fasık size bir haber getirirse, onun iç yüzünü araştırın, yoksa bilmeden bir millete fenalık edersiniz de sonra ettiğinize pişman olursunuz.» [38] Bu âyetin mefhumu, muhalifinden fâsık olmaya­nın getirdiği haberin iç yüzünü araştırmamamız gerektiği anlaşılmaktadır.[39] Şayet fısk yerine adalet ile nitelenen biri bir haber getirirse onu he­men kabul eder ve haberine hüsn-ü zan besleriz. İşte âlimler buna dayana­rak adalet sahibi bir kişinin rivayet ettiği bir haberi kabul etmemizin vacib olduğunu çıkarıyorlar.

Hâl'a misal: «Ey iman edenler, sarhoş olduğunuz halde namaza yaklaş­mayın. Tâ ki (ayık olup) ne dediğinizi bilinceye kadar.» [40]Âyetten mak­sat mü'miniere sarhoş edici şeyleri yasaklama hususunda tedriçtir. Nama­za, ancak ayık iken; namaz kılanın ne dediğini bilecekken yaklaşılır. Kişs sarhoşken yaptığını şuurlu olarak yapmaz. Onun için sarhoş oldukları hal­de mü'minlerin namazı caiz olmaz.

Zarfa misal: «Arafattan indiğiniz zaman Meş'ar-i Haram'da anın.» [41] Âyet, Allah'ın özel olarak zikredileceği mekânı belirtmiştir. Şayet bu mekâ­nın dışında bir yerde Allah zikredilirse, istenenin dışında birşey yapılmıştır. [42]Taabbûdî olan bîr hususun illeti aranmaz. Çünkü Şâriin istediği şe­kilde onu yerine getirmek, Allah'a itaat etmeye bir delildir. Onu arttırmak da, eksiltmek gibi ma'siyettir ve işi yerli yerine oturtmamaktır. Yüce Allah'­ın «Hacc bilinen aylardır» [43] sözünde de aynı şey söylenir. Bu, hacının ihrama gireceği zaman zarfının tayindir. Şayet bu ayların dışında ihrama girerse haccı sahih olmaz. [44]

 

Eksik sayfa 242-243

 

Üçüncüsü:
Cinsi tarif eden « Jt » takısı ile marife kılınan ister müfret olsun ister çoğul olsun umum ifade eder. Müfrede misâl: «Erkek hırsız ve kadın hırsızın, yaptıklarından ötürü Allah tarafından ibret verici bir ceza olarak, ellerini kesin.» [45] çoğula misâl-, «Mü'mtnler saadete ermişlerdir.» [46]

Dördüncüsü:
İzafet ile marifelik kazanan çoğul. Misâl: «Al­lah çocuklarınız hakkında sîze vasiyet eder...» [47] «Mallarından sadaka el.» [48]

Beşincisi:
Şart isimleri: Misâl: «Bunları yapan günaha girmiş olur.» [49]

Altıncısı: Nefi siyakında gelen nekre. Misâl: «Hazinesi Bizim katımızda olmayan hiçbir şey yoktur.» [50]

Bu kelimeler onları tahsis eden bir durum varid olmadıkça umum ifa­de eder. Tahsis ediciler ise pek çoktur. Öyle ki bazı âlimler, tahsisi kabil olmayan ve umum üzere kalan bir nassın olmadığını tasavvur ederler. [51] es-Suyûtî, umum ifade etmek üzere kalan bir misal bulmaya gayret etmiş ve onu şu âyette bulmuştur: «Sizlere, analarınız, kızlarınız, kızkardeşleri-niz, halalarınız, teyzeleriniz.........haram kılındı.»[52]  Bu mahremlerinhepsinde umum devamlıdır. Aslında umum üzere kalanı bulmak için bu kadar yorulmaya gerek yoktu. Umum üzere kaian âmm Kur'anda mevcut­tur. Lâkin tahsisi istenen amma nazaran umum üzere kalanı daha azdır. Kesinlikle umum ifade etmek üzere kalan ve ne tahsis ne de tebdile ihti­mali olmayana misâl olarak şu âyetlerde geçen ilâhî kanunları verebiliriz-. «Her diri şeyi sudan yarattık.» [53]«Yerde yürüyen hiçbir can­lı  hariç olmamak  üzere nzıkları  Allah'ın üzerinedir.» [54]«Her   ümme-tin bir eceli vardır. Ecelleri geldiği zaman artık bir saat geri de kalamaz­lar, öne de geçemezler.» [55]

Gerçekten çoğu zaman umum ifade eden bir hüküm geldi mi, onun umum ifade etmesini engelleyen bir karine beraberinde mevcuttur. Misâl: «Medinelilere ve eivarlarındaki çöl bedevilerine, Rasûlullah'ın emrine aykırı hareket etmek (ve yaptığı savaştan geri kalmak) uygun olmadığı gibi, ken­disinin,, bizzat katlandığı zahmetlere onların da katlanmaya rağbet et­memeleri yaraşmaz.» [56] Burada Medine ehlinden ve çöl bedevilerinden ancak cihada gücü yetenler kastedilmiştir. Âciz olanları bu ifade kapsa­maz. Çünkü akıl, onların, bu hükmün dışında kalmalarını gerektiriyor. «Bu beyti hacc (ve ziyaret) etmek Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.» [57]âyetinde de durum aynıdır. Burada da ancak mükellef olanlar kastedilmiştir. Çocuk ve deliler bunun şümulüne girmez. Akıl, bunu gerektirir. Kendisiyle husus kastedilip ifadeye güzellik ve düşünceye açıklık kazandıran belâğî bir maksatla umum olarak getirilen de vardır. Şu âyetle olduğu gibi: «Yok­sa onlar Allah'ın fazlından insanlara verdiği şeylere (nimetlere) karşı haset mi ediyorlar.?» [58] Burada insanlardan maksat tek kişidir ve o da Allah'­ın Rasûlü Muhammed (s.a.v.) dir. Âyette tekil değil de çoğul getirilmesi, onun insanlık için en üstün örnek olmasıdır.

Şayet Allah Peygamberine «Ey Peygamber, Allah'tan sakın» [59] şeklinde hitap ediyorsa, vaz'î delâlet yoluyla hitap bütün ümmete şâmil de­ğildir. Başka bir delil ile onları kapsar ki o da, ona uymakla emrolunmaları-dır. Ama hitabın ona has olduğuna delâlet eden bir delil varsa o zaman üm­met hitabın şümulüne girmez.

Övme ve yerme âm olanı umum dışına çıkarmaz. Misâl: «Altını ve gü­müşü yığıp ve biriktirip de onları Allah yolunda harcdmayanlar (yok mu) İşte bunlara pek acıklı bir azabı muştula.» [60] «Hakikaten iman edip de iyi amel (ve hareket) lerde bulunanlar (a gelince): Onların konaklan da firdevs cennetleridir.» [61]

b- Kur'an'ın hâssına gelince, o, tek bir ferde delâlet eden - Muham­med gibi - yahut neviden birine delâlet eden - adam gibi - yahut da belli bir kemiyet ve sayıya delâlet eden - iki, on, bin ve kavim, millet, gurup gi­bi - lafızlardır. [62] Kur'an'ın hâss lafzı mutlak veya mukayyet olabileceği gibi emir veya nehiy de olabilir.

 

Eksik sayfa 246-247.

 

ip-iikten ayirtedilmesinin ne anlama geldiği kapalı kalacak ve çeşitli ihtir nal-ler sözkonusu olacaktı.[63]

Ya da mücmeli açıklayan ondan ayrı olarak başka bir âyette gelir. [64]Meselâ: «O gün birtakım yüzler Rablerine bakıp parlayacaktır.» [65] âyeti, kıyamette Allah'ın görülmesinin caiz olduğuna delâlet etmektedir. İşte bu âyetle, «Gözler O'nu görmez (O'nu bihakkın idrak edemez) » [66] sözü açıklanmış olmaktadır. Çünkü bu âyetin aslında Allah'ın görülmesini r.ed mi ettiği yahut O'nu ihata edip kapsamayı mı reddettiği açık değildi ve bunların her ikisi de muhtemel idi. [67]

Mücmelin açıklanması, Peygamber sünneti ile de olabilir. [68] Çünkü Kur'an ve Sünnet daima hakkı ibraz hususunda biribirlerine yardımeı ve destek olurlar. Öyleki onlardan her biri diğerinin umûmunu tahsis ve icma-lini tebyin eder. [69]

Bu daha çok sözlük manalarından alınıp şer'î manalarda kullanılan kelimelerde vaki olur.: «Namaz» gibi. Namazın söz ve fiillerini Rasûlullah (s.a.v.): «Benim nasıl namaz kıldığımı görüyorsanız, öylece kılın.» hadisi ile açıklamıştır, Zekatın miktarlarını da Rasûlullah açıklamış yine hacc es­nasında nasıl davranılacağını o bildirmiştir. [70]

Yine[71] âyetinde geçen nin ne olduğunu o açıklamış ve şöyle buyurmuştur: «Hiçbir gözün görmedi­ği, kulağın duymadığı ve beşerin kalbinde tahayyül etmediği; (kısacası) bil­diğinizin (üstünde) birşeydir.» [72]

Sünnetin Kur'an'ı desteklemesi ve mücmelini açıklamasıyla ilgili olarak İmam Ebul-Hakem b. Berrecan [73]«el-İrşad Fî Tefsîri'l-Kur'an» isminde bir eser yazmış ve şöyle demiştir: «Peygamber (s.a.v.) ne demişse Kur'an-dandır; uzak veya yakın aslı onda mevcuddur. Anlayan onu anlamış olsun, anlamayan anlamamış olsun o, mutlaka vardır.» [74]




[24] el-Burhan, 3/175.

[25] el-ltkan, 2/52.

[26] ei-Bakara sûresi: 196.

[27] ei-En'am sûresi: 145.

[28] el-Burhan, 2/206.

[29] el-Hadîd sûresi: 4 .

[30] ei-Burhan, 2/206.

[31] et-ltkan, 2/53.

[32] e!-!tkan, 2/53.

[33] el-İsrâ Sûresi: 22. (Bk. el-ttkan, 2/53).

[34] en-Nİsâ sûresi: 10,

[35] Bedru'I-Mütevellî Abdulbösıt, Muhaclarât fî Usûli'l-Fıkh, 1/181.

[36] el-ltkan, 2/53.

[37] el-ltkon, 2/53.  -563.    e!-HucÛrat sûresi: 6.

[38] el-Hucurat süresi.6.

[39] el-ltkan, 2/53.

[40] en-Nisâ sûresi: 43.

[41] el-Bakara sûresi: 198.

[42] el-ltkan, 2/53.

[43] el-Bakara sûresi:  197.

[44] el-ltkan, 2/53.

[45] ei-Maide sûresi; 38.                                                                                   .         

[46] el-Mû'minûn süresi; 1.

Not: Bu konuda geçen misaller âyetlerin arapcalorıyla karşılaştırıldıklarında  daha

iyi anlaşılırlar,

[47] en-Nisö Sûresi:  11.

[48] et-Tevbe sûresi-. 103.

[49] el-Furkan sûresi: 68.

[50] el-Hîcr sûresi: 21.

[51] Kadı   Celâluddin  el-Bulkinî  şöyle demektedir.   «Bunun  misali-yani   umum   ifade   et­mek üzere kalanın misali - hemen hemen yoktur. Çünkü her umum İfade edeni tah­sis eden birşey tahayyül edilebilir. Meselâ «Ey insanlar Rabbinizden sakınma  sö­zünden, mükellef olmayan çıkarılır ve bu onu tahsis eder. Yine «Ölü eti size haram kılındı» sözünün kapsamından, mecburiyet hali ve balık ile çekirge çıkarılır ve bun­lar onu tahsis eder.   

[52] en-Nisâ sûresi: 23.

[53] el-Enbiyâ sûresi: 30.

[54] Hûd sûresi: 6.

[55] Yûnus sûresi: 49.

[56] et-Tevbe sûresi: 120.

[57] Âlu  İtnrân  süresi: 97.

[58] en-Nisâ  sûresi: 53.

[59] ei-Ahzab sûresi: 1.

[60] et-Tevbe süresi: 35.

[61] el-Kehf sûresi:  107.

[62] Hallaf,  a.g.e., s.  224.

[63] el-Burhan, 2/215.

[64] el-ltkan, 2/31.                 

[65] el-Kıyame sûresi: 22-23.

[66] el-En'am sûresi: 103.

[67] el-Burhan, 2/216.

[68] el-ltkan, 2/31.

[69] el-Burhan, 2/129.

[70] el-ltkan, 2/131; Kars. el-Burhan, 2/184.

[71] es-Secde sûresi: 17.

[72] el-Burhan, 2/130.

[73] Abdusseiam b. Abdurrahman b. Abdisselâm: ibnu Berrecan olarak bilinir. Kendi ca­ğında dil ve nahiv bayrağının taşıyıcısıdır. H. 627 yılında vefat etmiştir. (Bk. Buğye-tu'l-Vuât, s. 306; Şezeratu'z-Zeheb, 5/124.)

[74] el-Burhan, 2/129.

Dr. Subhi es-Salih, Kur’an İlimleri, Hibaş Yayınları: 239-248.


Konu Başlığı: Ynt: Kuran ın Kuran la tefsiri
Gönderen: Ceren üzerinde 27 Haziran 2016, 18:41:32
Esselamu aleykum.Kur ani kerimde bir konu hakkinda birden fazla ayet vardir.Ve bu konularda ayetlerin karsilastirilip ne denilmeye çalışıldığı anlasilmalidir.Rabbim razi olsun bilgilerden sumeyye abla...


Konu Başlığı: Ynt: Kuran ın Kuran la tefsiri
Gönderen: Pelinay üzerinde 27 Haziran 2016, 19:36:57
Aleykumusselam ve rahmettullah.cok guzel bir tabir olmu.Kuranın Kuranla tefsiri.
Allah razi olsun paylasm icin


Konu Başlığı: Ynt: Kuran ın Kuran la tefsiri
Gönderen: Mehmed. üzerinde 27 Haziran 2016, 21:27:08
Ve aleykümüsselam ve rahmetüllah. Rabbim ilmimizi artırsın yeni öğrendim açıkcası. Rabbim paylaşım için razı olsun.


Konu Başlığı: Ynt: Kuran ın Kuran la tefsiri
Gönderen: Rüveyha üzerinde 28 Haziran 2016, 14:18:49
Ve aleykumusselam.Âmin ecmain İnşaAllah..Kur-anı Kerimin tefsirimi yine Kuran yapıyor..Çünkü her bir ayet bir öncekinin açıklayıcısı niteliğinde olabiliyor.Mevlam Kur-ana hizmet etmeyi nasip eylesin İnşaAllah


Konu Başlığı: Ynt: Kuran ın Kuran la tefsiri
Gönderen: Sevgi. üzerinde 21 Haziran 2023, 12:47:17
Esselâmu Aleyküm. Rabbim ilmimizi artırsın vesileniz ile yeni konular öğreniyoruz
Emeği geçenlerden Allah razı olsun