๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuran İlimleri => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 28 Nisan 2011, 14:24:40



Konu Başlığı: Kuran ın ahenginde icaz
Gönderen: Sümeyye üzerinde 28 Nisan 2011, 14:24:40
 

Kur'an'ın Ahenginde İ'caz


 

Kur'an - her sûre ve âyetinde, her bölüm ve fıkrasında, her tablo ve kıssasında ve her başlangıç ve sonucunda - âheng ve musikî ölçülülükle dopdolu üslubuyla mümtaz bir mevkidedir. Öyle ki bu konuda bir sûreyi di­ğerinden üstün tutmak, yahut bir bölümü ile diğeri arasında mukayese yap­mak büyük bir hatadır. Lâkin bir sûrenin özei bir anlatıma sahip olduğuna işaret edince, apaçık bir uslûb mucizesini takrir edip onu delil ve misaller­le te'yid ediyoruz demektir. Değilse, o, ahenk ve nağmelerinde varlık mu­sikîsinin çeşitliliği kadar çeşitlidir.

Nesir ve şiirin meziyetlerini hep birden ihtiva eden Kur'an anlatımının fevkaladeliğine işaret ederken - Üstad Seyyid Kutub'la birlikte- şu sözleri­ni tekrar edersek herhalde hatalı davranmış olmayız: «Kur'an-ı Kerim, ne-sirin ve şiirin özelliklerini bir araya getirmiştir. Tek kafiye ve şiirin tefîlât vezinlerini bir tarafa bırakarak bununia genel hedeflerinin hepsini ifade et­mekte tam bir hürriyete sahip olmuştur. Aynı zamanda şiirden iç musi­kîyi, tefaîle ihtiyaç bırakmayan vezinde yakın fasılaları ve kafiyelere ihti­yaç bırakmayan tek kafiyeyi almış ve bunları sözkonusu ettiğimiz özellik­lere eklemiştir. Böylece nesir ve şiirin özelliklerini bir araya getirmiştir.» [134]                                                                                                        .Bu iç musikî âyetlerinden her bir âyetinin tek kelimesinde bile mev­cuttur. Neredeyse her biri, -ahenk ve nağmesiyle- parlak veya sönük renk­leri ince veya kalın gölgesi oian tam bir tabloyu yalnız başına tasvir et­mektedir.Şu âyette sözkonusu edilen, Allah'a bakan mutlu yüzlerin parlaklığın­dan daha parlak bir renk ve asık suratlı kötü yüzlerin kararmişlığmdan daha asık ve çirkin renk gördün mü?: «Nioe yüzler vardır ki, o gün güzel­liğiyle parıldar. (O yüzler), Rablerine bakarlar. Niee yüzler de vardır ki, o gün somurtup kararmıştır. (Böylece kararmış yüzler, başlarına gelecek felaketle) bel kemiklerinin kırılacağını anlarlar.» [135] Mutlular tablosunda  kelimesi en parlak rengi yalnız başına tasvir etmekte ve kötüler tablosunda kelimesi en çirkin rengi yalnız başına tasvir etmek­tedir.âyetinde tekrar edilen «sin» harfinin fısıltısını duyduğumuz zaman hafif bir gölge ve çıkardığı yumuşak sesle içimizde bir ferahlık duyarız. Gönlümüz.ona bir yatkınlık duyar. Ama âyetini [136] okuduğumuz zaman veya kelimelerinin yerinde kullanılan kelimesinde çekilen «ye» harfinden sonra kor­kutucu ve insanın içini daraltıcı «döl» harfinin korkutuculuğu ve uyarısı kalbe korku salıyor.Allah Teâlâ'nin[137] sözünüokuduğumuz zaman bu tablodaki bütün sesteri de canlandırıp sürüne sü­rüne uzaklaşmayı ifade eden kelimesinden başkasına sözlükte rastlayamazsın. Sanki ateşin o korkunç sesini ve neredeyse kişiyi yakala­yacağını hisseder gibisin.[138]sözünde geçen kelimesini duyduğun zaman cehennemi saran öfke sanki seni de sarıyor.el-Hakka sûresinin fasılalarının çoğunda tekerrür eden sessiz «he» yi tekrar okuduğunda içinde bir huzursuzluk duyarak okursun  [139] sözlerine gelir bunları da okur ve saltanatı kaybolan kişinin, solundan kitabım alan kişi olduğunu unutursun. Ne sen ve ne de saltanatın! Âyetleri böyle bir huzursuzluk ortamında   okursun.[140] sözlerini okuduğun zaman irinli suyu yudumlamaya çalışan kâfirin bu çirkin durumundan dudakları­nın çekildiğini ve bir tiksinti duyduğunu hissediyorum. kelime­sinde tiksinme ve nefrete sebep olan bir ağır davranış ve gecikme duyar­sın.[141] âyetinde geçen kelimesinin katılığını hissettiğini duyuyorum. Neredeyse, o kötülerin yüzükoyun yere serilmiş ve o halde bırakılmış olduklarını, kimsenin onlara aldırış edip de­ğer vermediğini gözünün önünde canlandıracaksın,

720.    et-Tekvîr sûresi:  15-18. Âyetlerin mealleri:  «Andederim o (geceleri} geri dönüp (ay­dınlık saçan) ekip akıp yuvalarına giden (yıldız)lara..Karanlığa yoneidiği zaman ge­ceye, nefeslendiği dem sabaha..,»

Bütün bunlar, tam bir tabloyu ifade eden tek kelimede verilebiliyorsa, acaba kelimelerin bir uyum içerisinde olan âyetin yahut bütün âyetleri bel­li bir düşünce etrafında kenetlenen sûrenin durumu nasıldır?

Kim Allah Teâlâ'nın: «Üzerinize ateşten (dumansız) bir yalınla (kara) bir duman salıverilecek. Öyleki birbirinizi kurtaramayacak, yardımlaşama-yacaksmız.»[142] âyetini okur da sonra bu tek âyetin atmosferinde ateş kıvılcımlarının uçuştuğunu ve kötü kimselerin buradan oradan kaçışmaya çalışırken başlarının üzerinde alevlerin uçuştuğunu tahayyül etmez. Kim Kur'an-ı Kerimden - Uzun olsun kısa olsun, Mekkî olsun Medenî olsun - bir sûre okusun da onun o parlak üslûbu kalbini uyarmasın, onun o hayret ve­rici ahenk ve ölçülülüğü duygularını sarsmasın,

Meselâ kişi bir «er~Rahman» sûresini okursa hayretler içerisinde so­rar: O uyum içerisinde devam eden ahenk ölçülülüğü nereden başlıyor; ba­şından mı, ortasından mı yoksa sonlarından mı? Sonra bir bakıyor ki mu­sikî ahenk hepsini kaplamış: Fasılalarında, makta'lannda, lafızlarında, harf­lerinde", anlatım akışında velhasıl en küçük parçasında; harfinde bile bir ölçülülük ahenk vardır.

Bu temele göre Kur'an'ın - gerek her sûre bir bütün olarak ve gerek­se rastgele ineeleneeek cüzler - arasında tam bir ahenk ölçülülüğüne sahip oluşu ona eşsiz bir makam kazandırmıştır. Bu temel üzere Kur'an'dan çe­şitli dualardan bazı tavırlar aktarmak istiyoruz. Böylece ondaki o oezbedici âhenkte büyüleyici noktaları kendi kulağımızla duymuş olacağız.

Dua - tabiatı tibariyîe - Allah'a yükselen hitabın bir çeşitidir. Yakara-rak dua eden kişinin yaptığı duanın gönlüne hoş gelmesi ancak sözlerinin seçilmiş olmasıyla gerçekleşir. Hiç şüphesiz Peygamber (S.A.V.) Me'sûr dualarında duaya başladığı zaman sözlerini kesik kesik söylemeye, latif secilere yahut parlak tıbaka ya da şifa verici âhenge önem verdiği görü­lür. Kur'an-ı Kerim ise, Peygamberin, sıddîkların ve salih kimselerin dili üzere bir dua irâd etti mi mutlaka en tatlı nağmeler ve parlak büyüleyici bir uslûbla irad eaer! Rağbet yahut korku olarak, bir şeyi arzu ederek veya. ondan irkilerek, İyiliğe bir an önce kavuşma yahut bir kötülüğün giderilme­sini istiyerek salih kimselerin Kur'an'da yakarışlarının pek çok olduğunu hatırladığımız zaman, Allah'ın Kitabînin her bölümünde mevcud olan ahen­gin sırlarını idrak etmiş oluruz.

Dua arasında yükselen nağme her kelimesinde bir tablo çizmesi ve her seda da haya! için geniş bir alan açması Kur'an'ın büyüleyiciliğinden-dir. Meselâ - Hz. Zekeriyya'nın duasını okuduğumuz zaman - her kelime­de irkilen, ağızdan her çıkan kelimede korkusunun bir cüzünü ve nurun bir parıltısını dile getiren saygı değer bir yaşlı kişi tasavvur ediyoruz. Bu saygı değer yaşlı zat - vakarına rağmen - coşkulu duyguları olan, kesik ve titrek

sesli, uzun nefesli biri olarak karşımıza çıkıyor ve kelimelerinin yarlkısı kalblerimizde derin etkilere sebep oluyor. Hatta Zekeriya (a.s.) in kederini, elemini ve neslinin kopukluğa uğraması korkusunu dile getiren, mihrabta ayakta durmuş namaz kıldığı bir sırada aczini ifade ederek Rabbının adını gizli bir sesle anması ve sabah - akşam Rabbının adını tekrar etmesi şek­linde yapılan bu samimi duası taşlaşmış kaibleri bile harekete geçirecek durumdadır. O, bu duasında samimi ve pâk bir inançla yanmış kişinin durumunu dile getirerek şöyle diyor.

«Ey Rabbim, hakikat ben... Benim kemiğim yıprandı. Başımın saçı tutuştu. Ey Rabbim, ben sana dua etmem (neticesinde) etmişsem bedbaht {ve mahrum) olmadım. Gerçekten ben, akramdan (yerime gelecek) akra­bamdan endişeye düştüm. Karım da kısırdır. Onun için bana bir çocuk ih­san buyur. Ki bana da mirasçı olsun. Rabbim Sen onu çok rızâ sahibi kıl.» [143]                    .       .

Kalem, her âyetin fasılasının şeddeli «ye» ile bitmesindeki ve durur­ken tenvinin elife dönüşmesindeki tatlılığı ifade etmekten âcizdir. Şiirdeki ıtlak elifi gibi telaffuz edilen bu yumuşak ve sesi salıveren elif, Rabbını gizli sesle çağırıp dua eden Zekeriyya'nın duası kelimeleriyle tam bir uyum içerisindedir.

Bu müzikal ortamın tamamını, kimsenin bulunmadığı bir yerde yalnız başına Allah'a yakaran bir Peygamber tasavvur ederek duyduk. Neredey­se göklere yükselen bu gizli seslere kulak kabartacak ve onları dinieyece-ğiz. Ya bir de, Allah'ın kendilerini «göklerin ve yerin yaartılışında düşünen» akıl sahipleri dîye nitelediği sıddîk ve salihier topluluğunu tasavvur eder­sek, evet erkek-kadın, genç ve yaşlılardan müteşekkil olan bu cemaat, be­raber yükselen bir koro halinde ve yumuşak seslerle Allah'a yakarışlarını tasavvur edelim. Hep birden şöyle diyorlar:

«Ey Rabbimiz. Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen (bundan) pâk ve mü­nezzehsin. Bizi ateşin azabından koru. Ey Rabbimiz, gerçekten sen kimi o ateşe sokarkan şüphesiz onu hor ve hakir edersin. (Orada) zalimlerin hiç bir yardımcıları da yoktur. Ey Rabbimiz, doğrusu biz, «Rabbinize inanın» diye imana çağıran bir davetçiyi işitip hemen imana geldik. Ey Rabbimiz, ar­tık bizim günahiaımızı yarlığa. Kusurlarımız: ört, canımızı da iyilerle bera­ber al. Ey Rabbimiz, Senin peygamberlerine karşı bize vd'dettiklerini ver bize. Kıyamet günü yüzümüzü kara çfkarma. Şüphe yok ki sen asla sözün­den dönmezsin.» [144]

'(Rabbimiz» kelimesinin tekrar edilmesi kalbleri yumuşatmakta ve on­larda imana tazelik kazandırmakadir. Kendisinden önce «elif» bulunan «râ» harfinin üzerinde durulması, sesin yumuşak ve terennümle çıkmasına se­bep olmakta ve kulaklara saz tellerinin en tatlısından daha tatlı gelmek tedir!

Bu iki duanın tavrında yumuşaklık ve tazelik var ise, Kur'anî diğer bazı dualarda bir heybet ve korku vardır: İşte Hz. Nuh (a.s.), gece-gündüz de­meden kavmini hakka davet ediyor. Gizli açık onlara öğüt vermekte ısrar ediyor. Onlarsa küfür ve inatlarında ısrar ediyorlar. Hidayetten âdeta ka­çıyorlar. Kendisi anlattıkça onların sapıklık ve inatları artıyordu. Hz. Nuh ne yapsın! Artık onlardan ümit kesmişti. Haliyle öfke ile ve hınç dolu söz-lerie dolup taşacak ve bu sözler, o heybetli musikîsi ve sert ölçüleriyle yüz­lere çarpacaktır. Kavminin helakini içeren bu duasını okurken öyle sanı­yorum ki, dağların un ufak olduğunu, göğün bir hınçta yüzünü ekşittiğini, denizlerin coşan dalgalara sahne olduğunu tahayyül ediyorsun. Şöyle di­yor:

«Ey Rabbimiz, yeryüzünde kâfirlerden yurt tutan hiçbir kimse bırakma! Çünkü eğer Sen onları bırakırsan kullarını yoldan çıkarırlar. Kötüden, öz kâfirden başka da evlat doğurmaz(lar). Ey Rabbimiz, beni, anamı, baba­mı, iman etmiş olarak evime giren kimseleri, (kıyamete kadar gelecek) er­kek mü'minleri ve kadın rnü'minleri Sen yariığa. Zalimlerin helakinden baş­ka bir şeyini de arttırma.» [145]

Kur'an'ın bazı tablolarında öfkeli ve kızgın hançereleri bütün hınç, sı­kıntı, kısıklık ve boğukluğuyla mahbus seslerini çıkarmalarına müsaade eder. Bu hançereler pişman olmuş kâfirlerindir ve hesap günü durumları budur. Şimdi de alevlerin yüzlerini yaladığı o mücrimlerden bir topluluğun sözlerini dinleyelim. Pişmanlıklarını dile getirerek kesik ve boğuk seslerle İçlerindeki sıkıntıyı boşaltmaya gayret ediyorlar. Sanki bununla bellerini çökerten yükü hafifletecek ve çektikleri şiddetli azabı azaltacaklar: Kiyamet günü artık yaptıklarına pişman olmuşlar ve şöyle yalvarıyorlar :

«Ey Rabbimiz, hakikat biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk. Onlar da bizi yoldan saptırdılar, demişlerdir (diyeceklerdir). Ey Rabbimiz, onla­ra azaptan iki katını ver. Onları büyük bir lanetle rahmetinden kov.» [146] Kur'an-i Kerim'deki ahengi ortaya koymak için, yukarıda anlatı­lanların dışında dua «örneklerine» yer verecek olursak sözü uzat­mış olacağız. Burada meseleye kısaca dokunmak istedik. Za­ten bu kitabımız da bundan daha fazlasına müsait değildir. Çünkü bu ki­tapta hedefimiz, ilk plânda Kur'an ilimlerine yönelmektir. Bu hedefimize uygun olarak Kur'an ilimlerinin birçoğuna temas ettik. Tarihî devirlerini nazar-ı itibara alarak onları incelemeye çalıştık. Sonra sözü uzatmadan tasvir, ifade ve akıllan hayrete düşüren sanat uyumu hususlarında Kur'anİ i'câzdan sözettik.

Bundan sonra... Ahengin durumu Kur'an'da işte bu: Onda fasıla, şiir­deki kafiye gibi tefîlâîla ve vezinlerle kıyaslanıp hareke ve sükûnierte ku­rallara bağlanmıyor. Onda nazım, boş sözlerle uzatmalara yahut fazlalık ve tekrarlara, ya da hazıf ve eksikliklere dayalı değildir. Onda lafızlar uy­durmaca olarak oraya getirilmiyor ve kapalılık ile garabet düşünülmeden yan yana istif edilmiyor. Aksine onda fasıla-her türlü kayıttan bağımsızdır. Nazım, hiç bir sanata esir değildir. Sözler, her türlü kapalılıktan uzaktır.: O, maksadını eksiksiz ve tam olarak yerine getiren bir uslûbtur. Yumuşaklık yahut sertlik, serinkanlılık yahut coşkululuk bu görevini ifâ etmesini engel­lemez. Fidanlıkları sulayan suyun akışı gibidir o. Yahut kaîbleri etkisine alan şiddetli rüzgar gibi .engel tanımadan eser de eser! [147]




[134] Seyyid Kutub, et-Tasvıru'l-Fennî fi'i-Kur'an, s. 86.

[135] el-Kıyame sûresi: 22-25.

[136] Kaf sûresi: 19. Meali: « (Bir gün bakarsın ki) ölüm baygınlığı, gerçek olarak gelmiş. «İşte bu, senin kaçıp durduğun şey»  (denilmiş) tir.»

[137] Âlû İmrân sûresi: 185. Meali: « (O vakit) kim o ateşten uzaklaştırılıp cennete soku­lursa arlık o, muhakkak

muradına ermiş olur.»  (Kars. el-Keşşâf, 1/235).

[138]  el-Mülk sûresi: 8. Meali: «Öfkesinden hemen hemen çatlayacak gibi olur o.1»

[139] el-Hakka sûresi: 28-29. Mealleri: «Malın bana bir fayda vermedi.  (Bütün) saltanatım benden ayrılıp mahvoldu.»

[140] İbrahim sûresi: 17. Meali: «Ona (orada)  irinli sudan içirilecektir. Öyle ki o, bunu zo­raki içmeye çalışacak, bir türlü boğazından geçiremiyecek...»  (Kars. Keşşaf, 2/297).

[141] eş-Şuara sûresi: 94-95. Mealleri: «Artık onlar da, o azgınlar da, İblis orduları da top­tan yüzleri koyun  (cehennemin)  içerisine atılmışlardır,..»

[142] er-Ralıman sûresi; 35. Kars. Ibnu Ebi'l-Usbu', Badîu'l-Kur'an, s. 222.

[143] Meryem sûresi: 4-6.

[144] Âlu İmrân süresi: 191-194.

[145] Nûh sûresi: 26-2S.

[146] el-Ahzâb sûresi: 47-î

[147] Dr. Subhi es-Salih, Kur’an İlimleri, Hibaş Yayınları: 266-271.


Konu Başlığı: Ynt: Kuran ın ahenginde icaz
Gönderen: Mehmed. üzerinde 24 Haziran 2023, 14:20:47
Esselamu aleyküm Kuran muciz yani aciz birakaci bir kitaptır . Bunlara da binaen mucize yani Peygamberlere verilen aciz birakicilardan Peygamberimize verilmiş olan mucizlerin en büyügudur.  Onun karşısında kimse duramamistir Rabbim bizleri Kuran a hizmetkar eylesin