> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Kuranı Kerim > Kuran-ı Kerim Ayetleri > Muhtaç Olduğumuz Terbiye 23 Eylül 1326-1910
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Muhtaç Olduğumuz Terbiye 23 Eylül 1326-1910  (Okunma Sayısı 723 defa)
15 Eylül 2010, 16:08:20
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 15 Eylül 2010, 16:08:20 »



Muhtaç Olduğumuz Terbiye 23 Eylül 1326-1910


Dün gece pek sevdiğim bir arkadaşımla evlerimize dönüyorduk. Vapurda karşımıza ellibeş, altmış yaşlarında kadar bir adam geldi. Arkadaşıma aşinalık etti, oturdu.

Ben, bu zat kimdir, bilmiyordum. Ancak arkadaşımın kendisine karşı takındığı tavrı hürmetten, hüviyeti öyle “neme lâzım! kim olursa olsun” düsturu ihmaline kurban edilecek alelade adamlardan olmadığını anladım. Aradan üç beş dakika geçer geçmez, karşımızdakinin kitap mütaleasma dalmasını fırsat bilerek arkadaşıma dedim ki:

“Allahı seversen pek merak ettim, bu adam kim?

“Pek fazıl, pek mehterem bir adamdır. Ulûmu riyaziyede bir çok telif atı, bir çok tetkikatı vardır. Vaktiyle kendisinden bir hayli ders almış idim...

“Ha! Şimdi aklıma geldi. Bir kaç kere bu zattan bahsetmiş idin.

“Evet, ta kendisi!

“Hariçte bir vazifesi var mıdır?

“Hayır mütekaittir.

“Evinde ne ile meşgul olur?

“Evvelâ mesleğine ait eserleri okumakla, saniyen milletin adam olmasına dua etmekle...

“ Birinci meşgalesine diyecek yok, lâkin ikincisine aklını ermedi. Çünkü böyle duagûlukta karar verecek olduktan sonra o kadar çalışmaya ne lüzum vardı? O şimdi Öğrendiğini Öğretmeli;, okuduğunu okutmalı.

“Doğru söylüyorsun ama okuyacak adam nerede? Yoksa eminim ki; beş on kişi çıkıp bu zata: “Efendim, şurada bir dershane açtık, ulûmu riyaziye tedrisini de size bıraktık, lütfediniz.” dese, maalmemnuniye kabul eder. Lâkin ne fayda kî; yaşını başım alanlar okuyacak halde değil; gençler de okumanın lüzumunu anlamak için galiba ihtiyarlık devrinin kudümünü bekliyorlar!

Yirmi sene kadar oluyor. Doğup büyüdüğüm, bütün yerli sekenesini tanıdığım mahallemizde yeni bir adam görülmeye başlamıştı. Mahalle kahvesine hiç çıkmayan, “kitapları tamam iki muhacir arabası ile taşman” bu yeni kiracı hakkında okadar garip sözler söylenmişti ki, zavallı adam zihinlerde adetâ hırçınlığın, titizliğin, kabalığın bir timsali kesilmişti.

Lâkin doğrusunu söylemek lâzım gelirse, yeni kiracının melekliği temsil eden pak, münevver siması bütün o şayiaları, dinleyenlerin değil, söyleyenlerin nazarında bile hükümsüz bırakıyordu.

Bir cuma günü üç beş arkadaş bu yeni kiracıyı ziyarete gittik. Adamcağız bizi gayet sevimli bir yüzle kabul etti. Yalnız kahve ikram edemiyeceğini söyledi:

“Af edersiniz, refikam ihtiyar bir kadındır; iş görecek halde değil. Hizmetçimiz yok. Ben sizi bırakıp kahve pişirmekle meşgul olsam tabii onu da siz istemeyeceksiniz...

“Aman efendim. Kahveyi her yerde içebiliriz. Lâkin efendimizin meclisini bir yerde bulamayız...

Hakikat hane sahibinin üç çeyrek kadar süren musahebesi okadar lâtif, okadar müfit, okadar yüksekti ki, saatlerce devam etseydi usanmak şöyle dursun, doyamıyac aktık.

Lâkin daha beklemeye imkân yoktu; çünkü adamcağız sözünü bitirir bitirmez artık kendisini yalnız bırakmamız lâzım geleceğini gayet açık bir lisan ile anlatmıştı. Biz bu mübarek zatın elini öpüp çıkarken, arasıra meclisinden istifade edebilir miyiz diye sorduk. Cuma günleri namazdan sonra bir saat kadar bizimle meşgul olabileceğini söyledi. Artık yeni kiracının hırçınlığı, kabalığı hakkındaki rivayetlerin nereden meydan aldığı nazarımızda pek iyan idi:

Hiç şüphe yok, biçarenin hücre-i saiy ve irfanını mahalle kahvesine çevirmek, taharriyatı hakîmanesine hasredeceği kıymetli zamanını sebze piyasasından bahis ile geçirmek için akın akın geldiler. İstediklerini bulamayınca adamcağıza hücum ettiler.

Arkadaşlarım demin işittikleri sözlerden okadar mahzun olmuşlardı ki; evvelce ertesi cuma için tertib etmiş oldukları eğlentiyi bin can ile feda etmişlerdi.

Uzatmayalım, birinci meclisden daha parlak olan ikinci musahabe üzerine şu adamdan ders okusak, temennisi beşimizi de işgale başladı. Öbür ziyaretimizde elini öpüp çıkarken, ayrı ayrı ricada bulunduk.

“Çocuklar! Siz okumak istiyorsunuz... Güzel arzu; lâkin benden okuyabilmek için bir çok sıkıntıya katlanmak lâzım ki; ben sizde o tahammülü göremiyorum. Evvelâ ders zamanlarını ben tayin edeceğim. Bir de bu muayyen zamanlarda beşiniz birden hazır bulunacaksınız. Sonra, söyleyeceğim sözleri can kulağiyle cünleyeceksiniz. Anlamadığınız mebahisİ anlamış gibi görünmiyeceksiniz, yani tekrar tekrar soracaksınız. Hele ben hangi usulü, hangi kitabı istersem bilâ itiraz kabul edeceksiniz. Bu şeriat dahilinde okuyabilecekseniz başlayalım. Yoksa, ne kendinizi yorun ne beni!

“Baş üstüne efendim, hepsini kabul ettik. Hatta bir bukadar teklifiniz daha olsaydı onu da kabul ederdik. Hamdolsun çocuk değiliz. Aklı başında adamlarız. Hiç efendimiz, o kıymetli zamanınızı bizim menfaatimize feda etmek kadar büyüklük gösterirsiniz de, biz çalışmazlık eder miyiz?

“Pek âlâ! Cuma günleri saat 9 da, salı akşamlan gece saat iki buçukta gelir, bir saat okur, gidersiniz. Erken gelmek, yahut geç gitmek, yahut bir akşam gelmeyip de onun yerine bir başka akşam gelmek gibi yolsuzlukları asla hoş göremem. îyi düşünün.

İlk salı akşamı dakikası dakikasına beş arkadaş hocamızın evine gittik. Derse başlamazdan evvel, seviye-i malûmatımızı anlamak için her birimize bir kaç söz söyletti.

“Çocuklar, anlaşılıyor ki siz bir şeyler okumuşsunuz, lâkin pek iyi görülüyor ki; bîr şeyler anlamamışsınız! Ha! Şimdi o eski okuduklarınızı kamilen unutarak beni dinleyeceksiniz. Sîzinle evvelâ hesaptan, hem de hesabın ta başından başlayacağız...

Filhakika bizi hesabın başından bağlatan hocamız âdad hakkında öyle malûmat verdi ki, anlamamak, anladıktan sonra da hayran olmamak kabil değildi.

İkinci dersin tesadüf ettiği cuma günü, hocanın evine beş dakika geç gitmiştik. Zira arkadaşlarımızın ikisi vaktiyle gelememişti. Hoca teehhürün sebebini haşin bir çehre ile sormaktan geri kalmamıştı. Dördüncü derste içimizden biri hiç gelemedi. Beşincide ise üç kişi buluşup gidebildik, iki arkadaşımızın biri derse başlandıktan yarım saat sonra, diğeri ders bitmesine on dakikadan az zaman kala yetişebildi,

“Anlaşıldı çocuklar Siz dersten ziyade nasihat almağa muhtaç imişsiniz! Hani o taahhütleriniz nerede kaldı? Hani sîz hayrını, şerrini tanır adamlar idiniz? Lâkin kabahat sizde değil... Kabahat bende ki, şimdiye kadar ettiğim tecrübelere kanmadım da, halâ bu memlekette adam arıyorum, halâ sizin gibilerinin suret-i haktan görünmesine aldanıyorum! Doğru! Hayrınızı, şerrinizi tanıyorsunuz... lâkin sizi hayıra sevk için arkanızdan sopayı, şerden men´için de göğsünüzden dipçiği eksik etmemeli... Çünkü ilk terbiyeyi bu suretle alıyorsunuz...

İçimizden biri ortada bu kadar hiddete mahal görmeiğini söylemez mi!. Hocanın sabrı, sekineti büsbütün alt üst oldu:

“Ne demek! Dünyada daha neye kızılır? Ben sırf Allah rizası için size karşı bir taahhütte bulundum; siz de sırf kendi menfaatiniz için bana karşı bir taahhütte bulundunuz. Şimdi siz sözünüzde durmuyorsunuz, yalancılık ediyorsunuz, benim olanca intizamımı, rahatımı bozuyorsunuz da, halâ meydanda kızacak ne var diyorsunuz! Haydi şuradan cehennem olun i

Hocanın evinden süklüm püklüm çıktık, iki üç gün sonra ben yalnızca giderek derse devam etmek istedimse de, kapıyı açan bile olmadı.

İşte dün gece gördüğüm bu mütekaid riyazi vaktiyle bağımızdan geçen şu macerayı aklıma getirdi. Ne yalan söyleyeyim, ötedenberi gayet nikbin olduğum halde, az kaldı bir çokları gibi ben de bedbin kesilecektim.

Bakıyorum, ayrı ayrı pek iyi adamlarız. Bizi medeniyette dünyalar kadar geride bırakan milletlerin efradında bizdeki büyüklükler yok. Sonra bakıyorum, bir yere gelince, bir heyeti içtimaiye teşkil edemiyoruz. Çünkü o terbiyeden mahrumuz. İşte bizim muhtaç olduğumuz terbiye asıl bu ikinci terbiye olacak. [42]

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Muhtaç Olduğumuz Terbiye 23 Eylül 1326-1910
« Posted on: 16 Nisan 2024, 21:00:36 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Muhtaç Olduğumuz Terbiye 23 Eylül 1326-1910 rüya tabiri,Muhtaç Olduğumuz Terbiye 23 Eylül 1326-1910 mekke canlı, Muhtaç Olduğumuz Terbiye 23 Eylül 1326-1910 kabe canlı yayın, Muhtaç Olduğumuz Terbiye 23 Eylül 1326-1910 Üç boyutlu kuran oku Muhtaç Olduğumuz Terbiye 23 Eylül 1326-1910 kuran ı kerim, Muhtaç Olduğumuz Terbiye 23 Eylül 1326-1910 peygamber kıssaları,Muhtaç Olduğumuz Terbiye 23 Eylül 1326-1910 ilitam ders soruları, Muhtaç Olduğumuz Terbiye 23 Eylül 1326-1910önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes