> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Kuranı Kerim > Kuran Ahlakı > Ödevlerin Sınırlandırılması ve Kademelendirilmesi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Ödevlerin Sınırlandırılması ve Kademelendirilmesi  (Okunma Sayısı 1003 defa)
28 Aralık 2010, 10:51:03
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 28 Aralık 2010, 10:51:03 »



C. Ödevlerin Sınırlandırılması ve Kademelendirilmesi

Böylece Kur'ân-ı Kerim'de ahlâkî mükellefiyet çift yönlü olarak şart­landırılmış bulunmaktadır: Onun amaçladığı aksiyon aynı zamanda hem genel olarak (insanın iradesine tabi olan) beşer tabiatına açılabilir ve hem de hayatın somut gerçeğine yanaşabilir (uygulanabilir, zorbaca değil) ol­mak zorundadır.Hepsi bu kadar değil. Hattâ ahlâkî iyilik alanından çıkmaksızın, ödev kategorisinin içine girmesi için bir fiilin mümkün ve pratik olması da yet­memektedir. Burada biz, ustaca düzenlenmiş ve zengin bir şekilde nüans­lara ayrılmış, bir olumlu ve olumsuz değerler ıskalası ile karşılaşacağız.ilk önce, uygulanması hiçbir karışıklığa meydan vermeyen temel ve açık ödevler bir yana bırakılırsa (örnek: yalan söylememek, emaneti iade etmek, aciMhtiyaç içerisinde bulunan başkasına yardım etmek...) yaratıcı ve yapıcı fazilet önünde, tüm mümkün ve uygulanabilir olanların sonsuz dereceleri­ni ihtiva edecek kadar geniş bir faaliyet sahası kalmaktadır. Onları bitirmek mi gerekir? Ondan herhangi bir şeyi kesip ona el atmak yeterli midir? Başka bir deyişle, iyi ve ödev koekstansif iki kavram mıdırlar? Şiddetle mecburî olan fiilin üstünde, ahlâksızlığa düşmeksizin vazgeçilebilecek olan gittikçe daha çok değerli dereceler mevcut değil midir? Şayet biz, fer­dî vicdanlara danışırsak, bütün insanlar aynı ahlâkî mecburiyete ve aynı enerjiye sahip olmadıklarından, cevapların çeşitilüiği bize oldukça zıt eği­limleri göstermektedir. Gayet enerjik ruhlar[148] ödevlerini, mümkün mü­kemmelliğin en yüksek derecesine yerleştirirler ve böylece iki kavramı öz-deşleştirirlerken tersine halk, az veya çok aşağıda kalmaya ve ödevi insan­lığın ve toplumsallığın en aşağı derecesi şeklinde tanımlamaya hazırdır.Bu konuda ne derse desin, biz Kant'ı bu kelimeden bizim anladığımız geniş anlamda yükümlülük düşüncesi ile iyi düşüncesinin korelasyonu­nu destekleyen filozoflar arasında sınıflamakta tereddüt ediyoruz. Zira, Ödev kavramını her şeyin üstüne koymak için o, onun alanından insanın yüce varlıkla ve aşağı derecedeki varlıklarla olan bütün ilişkilerini hariç­te bırakarak ve böylece fert ve toplumla sınırlayarak işe başlamıştır. Da­ha sonra, bu sınırlı alanda o, bazılarını mükemmel veya temel ötekileri gay­rı mükemmel veya arızî diye adlandırdığı iki ödev kategorisi ayırtetmiş-tir[149]. Nihayet bu sonuncu kategoriye dahil ettiği ödevler açıkçası, kendi kendinin mükemmelle şmesi ve başkasının mutluluğunu konu alanlardır; katı Ödevler diye adlandırdığı, temelde yasaklayıcı ödevlerdir: insanı aşa­ğılamamak, onu basit bir araç gibi kullanmamak. Kesinlikle zorunlu ve aynı zamanda bu hayatta imkânsız olarak beyan ettiği yegane mükem­mellik, ödevini sadece ödev olduğu için yapmaktan ibaret bulunan ahlâ­kî niyetin mükemmelliğidir.Ancak, ödevi iyinin tüm alanlarına teşmil eden ve aynı zamanda her alana sıkı bir biçimde zorunlu olarak mümkün mükemmelliğin en yük­sek derecesini tahsis edenlere, bu mükemmelliklerin tamamını her şahıs için bir Ödev şeklinde mi düşündükleri yoksa, herkese kemâliyet alanının seçimini mi bıraktıkları sorulabilir. Açıktır ki, ilk hipotezde, insanın gü­cünün oldukça üstünde olan birşey mecburî tutulmaktadır. Ancak, ikin­cisinde, insanı herhangi bir değer vasıtasıyla inhisar altına almak ve Öte­kilerin zararına olarak onu oraya hasretmek, ahlâkî ihtiyacı gerçekten tat­min etmek midir?tnsan bir münasebetler sentezidir. Hayatî, şahsî, ailevî, içtimaî, beşerî, ilâhî olan, dayanışmalı ve sıkıca birbirine bağlı, bütün bir unsurlar siste­mi; hepsi tekâmül ve ilerlemeye elverişli; ve insanın içerisinde yaratıldı­ğı bu "hayranlık veren tenasüb"ü sarsmadan, şeklini bozmadan veya harab etmeden, onların hiçbirini ihmal etmek mümkün değildir. Ahlâk duygu­su bu bütünün toptan atılımını gerektirir, bu da ancak onun bütün kısım­larını paralel olarak belli bir seviyeye kadar yükseltmekle mümkündür. Daha özel olarak onlardan birisi içerisinde uzmanlaşmadan önce insan ruhunun bütün değerlere iştirak etmesi gerekir. İslâmî ödev anlayışı böyledir[150].Değerlerin bu rekabetinden zorunlu olarak, hayatın her dalındaki ödevin, kendi öz mecburiyetlerini tatmin etmek ve faaliyetimizden meş­ru paylarını elde etmek için ötekilere yer bırakarak, bu aynı branş için mümkün ve uygulanabilir olan iyinin ancak belli bir alanını işgal etmesi gerektiği sonucu çıkmaktadır. Orada, salim vicdanların, onun ötesinde, bir başka fazilete zarar vererek, her faziletin bizzat kendisi olmasının so­na erdiği yukarı sınırını sezebildikleri bir kriteryum mevcuttur.Fakat, herkesin zekâsına ve şartlarına göre değişen bu üst sınır, ahlâ­kî iyinin alanını ancak kısmen ve olumsuz bir şekilde belirler. Oysa ki, bu engin alanda, herkes çeşitli kıymet dereceleri tanır. Falan veya filan dere­ceyi ihlâl bazen ağır kınamayı, bazan az veya çok hafif sistemi beraberinde sürükler; bazan o, vicdanın hiçbir tepkisine yol açmaz. Bu, iyi kavramı içe­risinde iki farklı değerin bulunması gerektiğini zımnen tanımak değil mi­dir: asgarî bir zorunlu ve daha değerli bir ilave? Vicdanlar o hususta de­ğil, fakat bazan mecburî olanı mümkün en alt derece şeklinde düşünmek isteyerek aldanmaktadırlar. Genellikle insanların onda tatmin olmadıkla­rı kriteryum. Namuslu adam daha titizdir. O, ona hiçbir sahih mikyas vermediği ortalama bir iyilik tipini bulanık bir şekilde tasarlar. Hakika­ten, ödevlerimizin her biri için bu ortalamayı nasıl tanımlamak gerekir, insan zihnî tarafından hiçbir aklî ve objektif kriter sağlanamaz. Bu husus­ta ferdî vicdana inanıp güvenilebilir mi? Hiçbir uyum sağlamamaktadır. İtibarî bir sınır çizmek üzere müşavere ve müzakerede bulunulabilir mi? Bu, keyfiliğe başvurmak olacaktır. Oysa ki bizim bu tariflere gerçekten ihtiyacımız vardır. Kanunun evrenselliği temelden belli bir homojenliği gerek­tirir; aksi halde, hiçbir kural gerçekliliğini koruyamıyacak ve kanun sadece boş bir söz olacaktır. Hemcinslerimize karşı olan sıkı ödevimiz bazen aklî olarak tanımlanmaya çalışılmıştır, fakat yalnızca onun olumsuz veç­hesi verilmiştir: onlara zarar vermemek. Şu halde insanların, bizim sada­kamıza değil adaletimize hakları olacaktır. İşte kanun halinde yükseltil­miş egoizm! Allah karşısındaki ve bizzat kendimize karşı ödevlerimizin zorunlu asgarî haddi nasıl ölçülecektirBütün bu noktalarda, İslâm ahlâkı bize değerli bilgiler sağlamaktadır. Ne kısıtlama ne de sınırlamayı ihtiva etmeyen kesin ödev yani iman fiili­nin dışında O, belirlenebilir her fiil içerisinde, ayırıcı ve yeterince açık işa­retler verdiği iki iyi derecesi göstermektedir: onun altında ödevini ihmal etmeksizin inilemiyecek olan "asgari miktar" (quantum minima), ve aza­miyi aşmaksızm daha üstte bulunan şey; başka bir deyişle; zorunlu iyi ve tavsiye olunan iyi. Onun şiddetle zorunlu şekilde gösterdiği şey şimdiden her bir değere özlü bir iştiraki temsil etmektedir[151]. Üstelik her alanda Kur'ân, daha büyük bir iştiraka yolu açmakta ve herkesi bu müşterek merhalede durmamaya ve daima daha değerli derecelere yükselmeye teş­vik etmektedir[152]. Müesses hukukun üstüne o, "takva" faziletini yerleştir­mekte ve bilhassa "iyilik severlik" fazileti üzerinde ısrar etmektedir[153]. Vadesinde ödeme güçlüğü içerisinde bulunduğu zaman borçluya süre ta­nımak bir ödevdir; fakat onun borcunu kesin olarak bağışlamak daha da övülmeye lâyık bir harekettir[154]. Bir haksızlığa karşı kendini savunmak bir haktır, fakat sabretmek ve bağışlamak "büyüklerin kârı olan en büyük­lüktür"[155] Üzerine farz olan ödevini yerine getirmek gerçekten iyidir, fa­kat "Kim ki gönlünden iyilikte bulunursa, Allah karşılığım vericidir.[156].Kur'ânî ahlâkî iyi kavramı içerisinde az önce işaret edilen müsbet de­ğerin derecelerine paralel olarak, Kur'ân-ı Kerim'in onun zıddına koydu­ğu menfî değerin derecelerini teşhis etmek kolaydır. Fakat, bu iki paralel sütunla birlikte değerlerin ıskalası henüz ana hatları ile bile tamamlanmış değildir. Bu, orada onları kesiksiz olarak kaladrr. Değer ve karşıt değer arasına Kur'ân, değer dışım katıyor, farz kılı­nan ile haram kılınan arasında mubah olan bulunmaktadır. Farz kılınan içerisinde o, ilkin ana vecibeyi sonra öteki mecburiyetleri ve nihayet gittikçe artacak şekilde değerli olan fiilleri ayırt ettiği ve yasaklanmış bulunan içeri­sine kebireyi, sonra diğer büyük veya küçük günahları sıraladığı gibi, aynı şekilde mubah fiiller içerisinde o iki derece yani caiz ve mesmuh (hoşgö-rülmüş) derecelerini tesis etmektedir.En titiz ve en ince zekânın, değerlerin bu hiyerarşisine ilave edecek birşey bulup bulamıyacağmı kendi kendimize sormak hakkımızdır. Ya­zar tarafından katıksız müslüman olarak tanınan bu hiyerarşi tesis etmiş bulunan İslâmî zihniyeti götermek için L.Gauthier'in ihdas ettiği "ayrı­lıkçı zihniyet" şeklinde adlandırmayı haklı çıkarmaya elverişli herhangi bir boşluğu orada bulmak için biz boşuna uğraştık[157]"Zıtların yan yana konulması, diyor O, Arap dünyasının ve özellikle Müslüman Arap Dün­yasının her şeyinin: din, tarih, v.s.nin, özetlenmek üzere orada toplandı­ğı formül işte böyledir[158].İstitrad olarak bu noktaya işaret ettikten sonra, Kur'ânî cevaz ve ruh­satlarla ilgili olarak, bu derecelenmenin gerçek anlamı hakkında birşey söylemek için, az önce terk ettiğimiz noktada açıklamaya dönelim. Asıl manası ile ruhsatlarını sadece ahlâkî bakımdan tamamen ilgisiz fiilleri konu edineceği pek tabiîdir[159].Cevazlara gelince, ilkin ondan, törelerin herhangi bir gevşemesi ya da herkesin ihtirasları ve geçici hevesleri için bir taviz oluşturma düşüncesi­ni bertaraf etmek gerekir.Gayet açıktır ki bu, tarif itibarıyla davranışın kuralı olan, bizzat ahlâkın inkârı olacaktır. Gerçekten de bu bir kurala boyun eğmek, oraya sıkı sıkı­ya tutunmak ve ondan saptırıcı tahrikle kapılmamak değilse nedir? Fakat işte temel düşünce şudur. Şayet O, Kur'ân-ı Kerim'in onun önünde eğil­mez bir şekilde ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Ödevlerin Sınırlandırılması ve Kademelendirilmesi
« Posted on: 29 Mart 2024, 03:52:14 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Ödevlerin Sınırlandırılması ve Kademelendirilmesi rüya tabiri,Ödevlerin Sınırlandırılması ve Kademelendirilmesi mekke canlı, Ödevlerin Sınırlandırılması ve Kademelendirilmesi kabe canlı yayın, Ödevlerin Sınırlandırılması ve Kademelendirilmesi Üç boyutlu kuran oku Ödevlerin Sınırlandırılması ve Kademelendirilmesi kuran ı kerim, Ödevlerin Sınırlandırılması ve Kademelendirilmesi peygamber kıssaları,Ödevlerin Sınırlandırılması ve Kademelendirilmesi ilitam ders soruları, Ödevlerin Sınırlandırılması ve Kademelendirilmesiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes