> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Kuranı Kerim > Kuran Ahlakı >  Kanuni Müeyyide
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kanuni Müeyyide  (Okunma Sayısı 901 defa)
25 Aralık 2010, 19:13:12
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 25 Aralık 2010, 19:13:12 »



II. Kanuni Müeyyide

Ahlâklılıktan kanuniliğe geçildiğinde, karşılık verici müeyyide he­men anlamının yarısını kaybeder. Karşılık verici ve caydırıcı çift yönlü veçhesinden o, sadece ikincisini alıkoyar. "Müeyyide" burada esas ola­rak, kelimenin geniş manası ile te'dip edici cezaların yanısıra öz anla­mı ile cezai tedbirleri de kapsamak suretiyle, cezalandırma anlamını ifade eder.Öteki medenî topluluklar gibi, müslüman toplum da, ödevlerini normal olarak yerine getiren kimselere maddi mükâfatlar vermekten uzak kalmamaktadır. Bunlar ilkin, kanunun himayesine konmaktan, hayatı, bedeni, malları ve şerefi her türlü tecavüze karşı emniyet altına alınmaktan ibaret olan, bir çeşit olumsuz müeyyide ile iktifa edecekler­dir. Daha sonra onlar, kendilerini lâyık oldukları saygı, itibar ve övgü ile karşılayacak olan, genel kanaat içerisindeki yaygın bir müeyyide ile yetineceklerdir. Nihayet onlar, insana sadece dürüst, namuslu ve edep­li bir hayatın sağladığı ve onun, kamu işlerinin yönetiminde veya sos­yal adaletin dağıtımında aktif bir rol oynamasına izin verdiği, bu yurt­taşlık hakkından yararlanacaklardır. Zira, İslâmî kanun nazarında, sa­dece ahlâka aykırılık değil, fakat hafif bir davranış, uygunsuz bir tavır ve hareket, hatta masum zevklere kendini terk bile insanı, dualarda şa­hitliği kabul edilmez; hakimlik görevini ve daha da haklı olarak Devlet Başkanlığı görevini yerine getirmeye ehil sayılmaz kıldıracak türden­dirler.islâm hukukunda cezaî sistemin incelenmesine el attığımızda, orada iki farklı sınıfı ayırdetmek zorundayız: Hudûd denilen, kanun tarafından sıkı bir biçimde belirlenmiş müeyyideler ve Ta'zirât  denilen, ha­kimin takdirine bırakılmış diğer müeyyideler mevcuttur.Birinciler, az bir sayıdaki suçlan müeyyideye bağlarlar[38]: İsyan, hırsız­lık, sarhoşluk, namusa tecavüz ve bu mülevveslikle temellenmemiş it­ham. Öteki suçlar ikinci sınıfa dahildirler.İlk kategoriyi en iyi karakterize eden şey, orada cezaların cins ve adet bakımından iyice tesbit edilmiş olması vakıası değil, fakat üstelik onların mutlak bir özelliğe bürünmüş olmalarıdır. Şu anlamdaki onların tatbiki, ne suçlunun durumuna (sabıkalı veya değil az veya çok ıslahı kabil ya­hut korku tulabilir) ne de mağdurların duygularına bağlıdır. Gerçektir ki, ister onun saldırgan fiilini tamamen bağışlayarak olsun, isterse onunla iki tarafın rızası ile anlaşma ve bu durumda kanunî müeyyidenin vakî olma­yacağı şeklinde olsun, bu sonuncuların suçluyu adalet yoluyla kovuştur­mama hakları vardır. Fakat, cinayetin alenî kılınması yani yetkili otorite­nin bilgisine götürülmesi anından itibaren, özel surette ilgili şahısların haklarından vazgeçmelerine rağmen müeyyide, amme menfaati tarafın­dan geri dönülmez bir biçimde mecbur tutulmuş olarak kalacaktır; ve o acımasız bir şekilde tatbik edilmek zorundadır.Bu husustaki uyuşmazlık hiçbir uzlaşmaya yer bırakmıyor. Arap eş­rafından bir kadın tarafından işlenmiş bulunan bu hususta Hz. Peygam-ber'in gayet enerjik ifadelerle, kanun katında herkesin eşitliği ilkesini te­sis ettiği hırsızlık hikâyesi bilinmektedir. Bu konuda en iyi dostlarından biri tarafından ricada bulunulan o, ayağa kalkmış ve şu kısa hitabeyi irad etmiştir: "Ey insanlar, sizden öncekilerin dalaleti şu idi ki, onlar asilleri cezasız bırakıyor ve cezayı zayıflara tatbik ediyorlardı. Oysa ki Allah adı­na yemin ederim ki, eğer Muhammed'in kızı Farıma hırsızlık yapsaydı, Muhammed onun elini keserdi[39].îşte daha öğretici bir başka vak'a. Medine'nin dışında, zulme uğrayan müslümanların, bu müslüman başkentine ikâmet etmek üzere gelmeleri­ni emreden Hz. Peygamber'in bu davetine cevap veren Süfyan b. Umey-ye doğduğu şehri terk etti ve manevî şefin yanma yerleşmeye geldi. He­nüz yeni geldiğinde, Mescid'de bir süre dinlenmek istediğinden, o oraya uzandı ve katlanmış ridası kendisi için bir yastık yerini tuttuğu halde o uyuya kaldı. -Kendisine yaklaşan bir hırsız, uygun zaman olduğunu dü­şündü ve onun ridasını aldı; fakat, aniden uyanan, Mescid'in misafiri hır­sızın arkasından koştu, onu suç üstü yakaladı ve Hz. Peygamber'in katı­na götürdü; O da onun elinin kesilmesini emretti. Bunun üzerine, bu adam için kendini merhamete kaptıran ve ihbar edici hareketinden dola­yı pişman olan Süfyan şöyle haykırdı: "Benim istediğim bu değildi. Ey Allah'ın elçisi, ben ona onu sadaka olarak veriyorum." Fakat bu çok geç idi. Hz. Peygamber, "Bunu neden bana gelmeden önce yapmadın?" diye karşılık verdi[40].Böylece bu çeşit hataların bağışlanması ancak hususi halde geçerlidir. Bir kere kamu otoritesi suçtan haberdar olunca "had" cezasının uygulan­ması artık vazgeçilmez olmaktadır. Hatta bu bir başka hadis-i nebevinin de beyanıdır[41].Şu halde, İslâm hukukunda hırsızlık, bizzat Kur'ân-ı Kerim'in ifadesi­ne göre, hırsızın elinin kesilmesini belirliyor[42].Eşkiyahk, ya ölüm cezası veya uzuvların kesilmesi yahutta sürgün ce­zası ile cezalandırılır[43].Kur'ân-ı Kerim'in zina yapan için öngördüğü ceza, yüz kamçı darbe-sidir[44]. Hadislere göre buna, bir yıl süre ile ülkeden uzaklaştırmayı ilave etmek gerekir. Her halükârda, eğer az önce işaret ettiğimiz ve bekârla ev­li arasında net bir ayrım gözetmeyen Kur'ânî hükmün ifadelerine itibar edilirse, ölüm cezasını bu alandan hariç tutmak gerekecektir. Fakat, Hz. Peygamber ve ashabının Sünneti şu ayırımı tesis etmiştir ki, zina yaptık­larına kanaat getirilen evli şahıslar en çirkin ölüm cezasına müstehaktır-lar. İşaret edelim ki, Kur'ânî ifadede, bir başka bakımdan, bu konuda teş­riî bir tekâmülün sonucu olarak bu cezaya kapıyı açmışa benzemektedir.Gerçekten, başlangıçta Kur'ân-ı Kerim tarafından, zina yapan kadınlar için öngörülen müeyyide, "ölünceye kadar veya Allah'ın onlara bir baş­ka çıkış yolu temin etmesine kadar" hapis cezası ile cezalandırılmaktı[45]. İşte bu çıkış yolunun belirlenmesi makamına geçmek üzeredir ki, sonra­ki Peygamberi hüküm verilmiştir[46].Nihayet, namuslu kadınlara zina isnadında bulunan ve bunu kanıtla­mayan müfteri de aşağı-yukarı başkalarma iftirada bulunduğu bedenî günahmki ile aynı cezaya müstehaktır: Yüz değnek yerine seksen[47].İçki içmenin cezasına gelince, ne Kur'ân-ı Kerim'de ne de Hz. Pey­gamber'in hadislerinde hiçbir metin ondan bahsetmemektedir. Sadece, bu sonuncusunun zamanında yerleşik âdet, mü'minlerden muayyen bir kısmm, içki içen kimsenin etrafmda toplanarak onu sopa, ayakkabı, v.s... darbelerine uğratmaları şeklinde idi. Hz. Peygamber'in vefatından sonra, ilk halife, eskiden sarhoşlara vurulan darbelerin takribi sayısını hatırla­mak üzere, büyük sahabileri şûra halinde topladı ve onlar bunun kırk (ayakkabı çifti darbesi) olarak takdir ettiler. Hz. Ömer'in yönetiminde bir ikinci şûra bunu (her bir ayakkabı darbesini bir kırbaç darbesine çevire­rek) seksen kırbaç darbesi şeklinde belirledi. Şûra üyeleri arasmdan, Hz. Ali şu şekilde muhakeme yürüttü: "İnsan içki içtiğinde sarhoş olur; sar­hoş olduğu zaman, saçma sapan konuşur; saçma sapan konuştuğu za­man o, hemcinslerinin şeref ve namusuna dokunur. Ben ona, müfterilere uygulanan cezanın aynısının uygulanması gerektiği görüşündeyim.[48] Öte yandan Abdurrahman b. Avf, bu rakamda Kur'ân-ı Kerim'de bilinen cezanın en hafif derecesi olmak üzere, düşünülebilen asgari çözümü gör­müş bulunmaktadır[49].Aklî ve naklî olan bu çift yönlü yol vasıtasıyla, Hz. Peygamber'in as­habı böylece aynı sonucu bulmuşlardır; ve kaideten olduğu üzere onların müşterek karan kanun gücüne ulaşmıştır.Hemen kabul edelim ki, eşkiyalığa karşı alınmış olan müstesna tedbir­ler bir yana, îslâmiyetin, şahsî davranışın herhangi bir kural dışı hare­keti ve kamu hukukunun bazı suçlarına karşı muamelede bulunmayı ka­bul ettiği bu son derecede ağır cezalar karşısında çağdaş vicdan gerçekten şoke olmuş bulunmaktadır. Duygularımızın inceliğinin, gaddar suç­lulara fizikî olarak ıstırap çektirilmesinden bile giderek tiksindiğimiz bir dereceye eriştiği bir çağda, özel veya kamu yaşantılarında onların düş­tükleri irade zayıflıklarının tâbi tutulmak istendiği bu acımasız ıstırapla­rı titremeksizin nasıl karşılayabiliriz? Nitekim ve özellikle onların Avru­pa dünyası ile teması sayesinde, birçok müslüman toplum, uzun zaman­dan beri bu ceza şekillerini uygulamayı durdurmuş bulunmaktadır.Fakat, bu çok büyük duyarlılığın, akılda veya fertlerin yahut topluluk­ların gerçek menfaatinde sağlam temellerinin bulunup bulunmadığını bilmek meselesi mevcuttur. Esasen, bir ceza karşısında bizim tereddüdü­müzün anlamı nedir? Çiğnenmiş kanun ve onu çiğneyen ferdin hukuku arasındaki çekişmede, biz bu sonuncusuna daha büyük bir önem atfet­miş veya aynı şey demek olan, birincisine daha az bir değer bahşetmiş ol­muyor muyuz? Bir iç veya dış düşman tarafından istila edildiğimiz za­man, ona en sert darbeleri indirmekte, hayattan mahrum etmek dahil, en zalimane eziyetleri hazırlamakta tereddüt etmiyoruz. Bu, bizde imtiyaz­lı bir mevki işgal eden korunma içgüdüsünün, bizim olağan sempati ve insanî kardeşlik duygularımızı, o durumda arka plâna itmesindendir. Bir müeyyideye olan tepkimiz, müeyyidelenmiş ödev düşüncesinin üzeri­mizde yaptığı etkiyi tam olarak ölçer. Böylece, üyelerinin fena davranışı­nı şiddetle cezalandırmakta hiç tereddüt etmeyen ma'serî vicdan, bu yol­la, beşerî ıstıraba olan bir duyarlılıktan ziyade, sarsılmış kanun için em­salsiz surette derin bir saygıyı, dinî bir saygıyı (bu gerçekten onu söyle­menin zamanıdır) göstermektedir. Bu yolla, çağdaş ahlâkî anlayışı ilk müslüman toplumunkinden ayıran mesafeyi ölçünüz. Bu sonuncusu ai­levî sadakatin kutsal özelliğine ne kadar duyarlı idi! Eşlerden birinin di­ğerine ihanetine karşı o, hangi büyük öfke ile isyan ediyordu! Hırsızın li­yakatsizliğine, alkoliğin hamakâtine, müfterinin alçaklığına, o hangi ha­karetle bakmaktaydı! Doğrusu bu cemaat sempati ve insanî şefkat husu­sunda aciz değildi; fakat o, bu aşırı hassasiyetleri susturmak ve disiplin zihniyet...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kanuni Müeyyide
« Posted on: 25 Nisan 2024, 23:27:01 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kanuni Müeyyide rüya tabiri, Kanuni Müeyyide mekke canlı, Kanuni Müeyyide kabe canlı yayın, Kanuni Müeyyide Üç boyutlu kuran oku Kanuni Müeyyide kuran ı kerim, Kanuni Müeyyide peygamber kıssaları, Kanuni Müeyyide ilitam ders soruları, Kanuni Müeyyideönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes