> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Kuranı Kerim > Kuran Ahlakı > Genel Sonuç
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Genel Sonuç  (Okunma Sayısı 959 defa)
20 Aralık 2010, 12:24:41
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 20 Aralık 2010, 12:24:41 »



GENEL SONUÇ

İnsanlara müşahhas ödevlerini öğretmek!Hiç şüphesiz Kur'an-ı Kerim'in tam olarak yerine getirdiği büyük iş.

Fakat bu, onun ahlâkî öğretiminin başlıca gayesi olmasına rağmen, tek mevzuu değildir. Bu pratik görevin yanında, o, nazarî diğer mühim bir ödevi de üzerine almıştır. O, ahlâkın manasını anlamaya uygun olan usûl hakkında bize tam bir fikir vermek için bütün gerekli unsurları sağlamış­tır. Ahlâkî kaide nereden geliyor? O hangi şartlar içinde kendini kabul et­tiriyor? Ona karşı tutumumuzun beraberinde sürüklediği neticeler neler­dir? Bizim tutumumuzu ilham etmesi gereken prensip nedir? Fazilet hangi yolla kazanılır?Yükümlülük, sorumluluk, yaptırım, niyet, gayret, işte kendinin bilin­cinde olan her ahlâkî doktrinin belli başlı temel direkleri bunlardır. Ve biz, Kur'an-ı Kerim içindeki bu araştırmamızla ilgili çalışmanın esasını, ahlâk teorisini oluşturan bu kısımların incelenmesine tahsis ettik.incelememizi toplu bir bakış içinde toplayarak şimdi nihayet bulan araştırmalarımızın sonuçlarına şöyle hızlı bir göz atalım; ortaya koyma­ya çalışacağımız bu ahlâkın, müteakip birkaç satırda, bazı karakteristik özelliklerinin karşımıza çıktığını göreceğiz.Önce hangi manada ve hangi noktaya kadar Kur'an ahlâkı, dini ola­rak nitelendirilebilir?Elbette, onun tesis ettiği kuralların yegâne veya temel mevzuu, insan ile Allah arasındaki münasebetlerin düzenlenmesi manasında değildir;çünkü beşerî faaliyetin hiç bir veçhesinin, bu ahlâk kanununun pençesin­den kaçıp kurtulmadığını tesbit etmek kolaydır[189]. Bu açıdan daha tam başka bir ahlâk tanınmamaktadır. Hatta bu ahlâkta sırf dînî tatbikatların cüz'î bir yer işgal ettiği savunulabilir. Doğrusunu söylemek gerekirse, burada iki farklı görüşü birbirinden ayırmak icâb eder: şümullü ve teksi­fi, dahilî ve haricî. Eğer müslümanm hayatî ve içtimaî iki alanda icra et­tiği faaliyet, zahirî tezahürlerinde, genel olarak ibadetinde harcadığı alandan daha çok geniş bir alan işgal ediyorsa, buna mukabil onun bâti-nî hayatı daha yoğun bir şekilde dînîdir: O, Allah'ı her şeyin üstünde sevmek, herşeyi O'nun iradesine bağlamak, her yönden O'nun emir ve rı­zasından ilham almak zorundadır.Kur'an-ı Kerim ahlâkının, denetimi yalnız uhrevî ve müeyyidesi öl­dükten sonra olan bir dînî ahlâk manasında olduğunu da sanmamak ge­rekir; çünkü o, bu imtiyazları sadece ahlâkî vicdan ve kanunî iktidar gi­bi oldukça tesirli iki yönlü bir güce vermekle kalmaz; aynı zamanda top­luluğun her üyesini, bütün meşru yollarla kötülüğün ve haksızlığın başa­rısını engellemekle de görevlendirir.Aynı şekilde o, kendini teşvik eden şeyi korku ve ümitte; delilini, ak­lın ve beşerî duygunun her isteğinden bağımsız olarak keyfî emirler ve­ren yüce bir iradede bulan ve bu iradeye insanın tartışmasız ve anlamak-sızut itaat etmesi gerektiği manasında bir dînî ahlâk da değildir. Zira Kur'an-ı Kerim, açıkça emirlerini isbat etmek için bu insanî kavramlara ısrarla davet etmektedir. Bu bakımdan onun, ahlâkın bütün mertebeleri­nin işine yarayan öylesine tam öğretici bir sistemin ahlâkî öğretimini koyduğu söylenebilir. Mübtedî, namuslu insan, hakîm ve velî gibi her­kes, orada aklî veya duygusal, mistik veya beşerî ikna olma ihtiyaçlarını tatmin edecek şeyi bulur. O derece ki, görünüşte tesisini haklı göstermek için muayyen bir sebep vermeksizin bize kendini sunan onun en kesin emri, ilâhî hikmetin genel kavramına veya bu kavramın hedef aldığı be­lirsiz bir hayra başvurmaktadır.Şüphesiz bu üçlü açıdan dinî unsur, ister düzenleyici bir kurala ihti­yacı olan beşerî hayatın bir tarafı olarak, ister kanunun uygulanmasında başarının daha büyük bir garantisi olarak, isterse bize karşı bizzat önem­siz görünebilen, yahut onu ne aklen keşfetmek için, ne de açıklamak için marifet nurlarımızın yetmediği şu veya bu tarifin doğrulanması olarak olsun, bir bakıma kanun koyucusunun mülâhazasına avdet etmektedir. Fakat bütün bu durumlarda, dinî unsur ile ahlakî unsur birbirine eklenme-mektedir ve biri diğerini tamamlayamaz.Teşrî'î mebdei açısından Kur'anî ahlâkı mülâhaza ederken hiç olmaz­sa bir taraftan bu birbiri üstüne konulabilirliği hasıl etmek mümkün de­ğil midir? Kur'an-ı Kerim'e göre, ödevin bizim üzerimizde icra ettiği nü­fuz, sırf dînî bir otoriteden ileri gelmemekte midir?Bunu eksiksiz ve kısıtlamasız kesin bir tarzda doğrulamakta kararsız kalmaktayız. Zira:

îlkin, bizzat Kur'an'a göre, vicdanın kanunu, var oluş yönünden müs-bet din kanunundan öncedir. Yaratılıştan beri, iyilik ve kötülük, hak ve haksızlık duygusu her beşerî ruha üflenmiştir. Gerçekten, ahlâkî hissin zuhurunu, temyiz yaşından itibaren çocuklarda ve devamını bütün yaş­larda ve hatta İnançsızlarda görmüyor muyuz? Sonra bizzat suçlular ara­sında, günahlardan kurtulmak cesaretine sahip olmadan, günahlarım iti­raf eden ve pişmanlık duyan kimseler, en büyük sayıda olanlar değil mi?ikinci olarak, müsbet kanun, tabiî kanunu yürürlükten kaldırmak ve onu tesis etmiş olan derûnî otoriteyi azletmek için gelmemiştir. Eski ka­nunu geçerlikten kaldırmak şöyle dursun, onu tasdik etmekte, sürdür­mekte ve açıklamaktadır. Vicdana gelince, yalnız onu önceden kabullen­memekte, aynı zamanda onu besledikten ve aydınlattıktan sonra da ken­di nüfuzunu kurmak için yeniden ona müracaat etmektedir. Gerçekte, ne tabiî kanun, ne müsbet kanun, bizim muvafakatımızdan bağımsız olarak, bize kendini zorla kabul ettiren bir baskı değildir. Çünkü ilâhî emrin, bi­zim için ahlâkî bir yükümlülük haline gelebilmesi, ancak kendi rızamız iledir. Değişmez eşya düzeninde kurulmuş gibi dinî ödevini, zorunlu ka­rakterine inanmadan edâ eden kimse, bu ödevine itaat etmiş olmaz. Bi­rinci ödev, Ödeve imandır. Bu yüce emre itaat emrini ben, derûnî benimden almalıyım. İşte bundan dolayı Kur'an-ı Kerim, mü'minlerden hâlis itaat­lerini istemeden önce, onlara iman akdiyle olan genel taahhütlerini hatır­latmaktadır. Böylece Kur'anî buyruğun ilâhî vasfı, her zaman onun ken­dilerine başvurduğu beşerî iki duygu arasında mutavassıt bir andan baş­ka birşey değildir. Tahlilî olarak, dinî unsur ile ahlâkî unsur, aralarında za­rurî bağ olmayan müstakil iki kavramdır. Bu kavramlar birbirinden pek çok farklı iki çeşit ideali karşılamaktadır: Biri varlık ile ilgili; diğeri oluş ile ilgilidir. Birinci derecede ideal, bizatihi gerçek ve güzel, bilginin, temaşanın ve sevginin mevzuu olan mükemmel varlıktır; ikincisinde ideal, istek ve yaratmanın mevzuu olan fazilet adını verdiğimiz, mükemmel ameldir. Kant, bizim, Yaratıcı Allah'ı kanun koyucu bir hakîm ve onun buyruğunu ahlâkî bir emir kılarak, bu iki kavramı mantıkî bir rastlantı ve terkibi bir hükümle birbirine yaklaştırdığımızı söylüyordu. Bunu yap­mak için biz, zarurî olarak mutavassıt bir üçüncü grup fikirlerden geç­mek zorundayız. Biz, yalnızca Yaratıcıda adalet, hikmet, hayır gibi tama­men ahlâkî sıfatların bulunduğunu kabul etmiyoruz, aynı zamanda onun kanununu bizim kanunumuz kılıyor, onun emrine "bizim emrimiz" adı­nı veriyoruz, aksi takdirde iki kavram bizim için ortadan kaldırılamaz olarak ayrı kalacaktır.Nihayet üçüncü olarak, yalnız ailevî ve içtimaî bir çok ödevler, müş­terek vicdanın takdirine hasredilmek için kemmiyet bakımından belirsiz bırakılmamış, aynı zamanda bütün Kur'ânî yükümlülük, hem beşerî im­kânı, hem de müşahhas realiteyi ve ödevler arasındaki ahengi hesaba katmak gerektiği mülâhazaların hepsini, uygulamasının şartı olarak koy­muştur. Bizzat bu yolla o, her ferdî vicdana, her anın müşahhas ödevini formüle etmek için zarurî pay olan, teşriî faaliyetten bir pay vermektedir. Kur'an-ı Kerim, boyunduruğunun hoş ve yükünün yeğni olduğunu ilan ettiği zaman, bu mülâyemet hiç şüphesiz geniş ölçüde, beşerî vicdanın, Ödevin kabul ve kuruluşundaki bu üçlü müdahalesinden gelmektedir.Ve biz, bu müdahalenin onu öne geçirdiği, arkadaş kıldığı ve beşerî unsurlarla takip ettirdiği zaman, yalnız ne büyük ölçüde dinî âmili ihata etmek zorunda olduğunu değil, aynı zamanda onu tam ahlâkî bir âmil ha­line getirdiğini de görmekteyiz. Böylece mevzuat açısından, ne müeyyide, ne haklı çıkarma, ne de taliminin konusu olan madde açısından bu ahlâ­kın sırf dinî nitelikte olduğunu iddia edemeyiz; çünkü dinî taraf, her za­man ona, ancak çok geniş bir terkib içinde bir unsur olarak girmektedir.Bununla birlikte bir nokta vardır ki o, yalnız dinî veçhe üzerinde orta­ya çıkmaz ve ağır basmaz; aynı zamanda o, vicdanın bütün alanını işgal etmekte ve böylece bu doktrinin adını mümkün, hatta zarurî dinî bir ah­lâk kılmaktadır. İşte bu, niyetlilik noktasıdır. Gerçekten orada dinî mana tek ve rakipsiz olmaktadır. Ödevini edâ ederken mü'minin itaatkâr faali­yetinin kendine edinmek zorunda olduğu gaye, ne bu dünyanın nimetle­rinde, ne öbür dünyanın sevinç ve şanında, ne kendi iyiliksever duygu­sunun tatmininde, ne de derûnî varlığının ikmâlinde bulunmaktadır; göz önüne alınması gereken bizzat Allah'tır. İnsanı hareket etmeye karar verdiren başka her gaye, bizatihi bir değersizliktir. Elbette biz, korkmak ve ümit etmek zorundayız; maddî ve ahlâkî huzurumuzu, itaat etmemizin karşılığından dolayı değil, bizzat kendisi için, veya bu ödevimiz, ya da hakkımız olduğu için arayabiliriz. Çünkü bu, kanuna saygısızlık etmek veya uymamak değilse bile, en azından Kur'an-ı Kerim'in bize talim etti­ği şekliyle, ahlâka aykırı davranmak olacaktır.Eğer ahlâkî bir doktrinin belirgin niteliği, faaliyetinin gayesi olarak iradeye teklif ettiği prensipten geliyorsa, şimdi biz, Kur'anî ahlâkın han­gi sınıfta yer alması gerektiğini görüyoruz. Bu ahlâk için, ne sevimililik, ne fayda, ne mutluluk, ne mükemmellik bizatihi bu prensibi oluştura­mazlar. Bunların hepsi, kelimenin en kudsî, en hakikî ve en yüce anla-mıyle Ödev otoritesine bağlı olmalıdır.Fakat ahlâkî kanunlan, muhtevalarında hâkim olan unsura göre, fer­diyetçi veya cemiyetçi, tasavvufî veya insancıl, adalet veya merhamet ka­nunu ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Genel Sonuç
« Posted on: 24 Nisan 2024, 01:18:53 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Genel Sonuç rüya tabiri,Genel Sonuç mekke canlı, Genel Sonuç kabe canlı yayın, Genel Sonuç Üç boyutlu kuran oku Genel Sonuç kuran ı kerim, Genel Sonuç peygamber kıssaları,Genel Sonuç ilitam ders soruları, Genel Sonuçönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes