> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Kuranı Kerim > Kuran Ahlakı > Ahlaki Müeyyide
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Ahlaki Müeyyide  (Okunma Sayısı 1713 defa)
25 Aralık 2010, 19:21:00
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 25 Aralık 2010, 19:21:00 »



1. Ahlâkî Müeyyide

Bir ahlâkî müeyyidenin var olup olmadığı, var olabilip olabilemiyece-ği sık sık sorulmuştur. îki terim kökten uyuşmaz değil midirler? Beşerî faaliyete, bizzat kendisi için ödevin yerine getirilmesinden başka bir amaç önermek, ahlâkî kanunun kesinlikle hiçbir menfaat gütmeyen tabi­atını takdir etmemek değil midir?Kanaatimizce itiraz, ahlâkla ahlâklılık arasında, bizatihi adaletin gere­ği ile irade tarafından güdülen amaçlar arasında talihsiz bir karıştırmaya dayanmaktadır: Zorunlu paralelizm olmaksızın, gayet farklı iki şey. Ha­kikaten biz, müeyyidelerini çabamızın atılımı kılmaya bizi davet etmek­sizin, bir kanunun sıkı bir şekilde müeyyidelenmiş olmasında hangi saç­malığın bulunduğunu anlamıyoruz. Fizyolojik kanun bize önceden bu gerçeğin bir örneğini sunuyor. İçinde yaşadığım hijyenik şartlar, bu so­nuçları hiç düşünmesem bile, müeyyidelerini, onların beni şartlandırdık­ları sağlık veya hastalık içerisinde otomatik olarak bulmamakta mıdırlar? Ahlâk kanunu için bu neden başka türlü olsun? Bana diyecekseniz ki, o size, bakışlarınızı onun azametli düzeninden başka bir şey üzerine dik­menizi yasaklıyor. Olsun! Fakat bu onun beni, benim onu sadakatla gö­zetişime yahut onun boyunduruğunu az veya çok canlı bir surette redde­dişime göre, çeşitli ve türlü şekillerde uygulanan sonuçlardan esirgeye-bilmesine ve hattâ esirgemek zorunda olmasına engel değildir.Evet, zorunlu ve iyi belirlenmiş bir müeyyide, bizzat kanun kavramın­da içerilmiş olmak zorundadır. Yapılması veya çiğnenmesi kendini ona zorla kabul ettirdiği fert lehinde veya aleyhinde hiçbir sonucu içermeyen bir ahlâk kanunu, sadece etkisiz olmakla kalmayacak, fakat keyfî ve akla ve mantığa aykırı da olacak; hattâ o mecburî bile olmayacaktır, yani o bizzat kendisi olmayacaktır.Bütün mesele, "ahlâkî" olarak vasıflandırdığımız bu müeyyidenin ne­den ibaret olduğunu bilmektir. Elbette ki, dış duyularımızı etkileyen her mükâfat ve mücazat düşünceseni bertaraf etmek gerekir. Sadece bu tür müeyyideler ahlâkî denilmeye elverişli olmamakla kalmamaktadırlar; üstelik onlar zarurî bile değildirler. Şüphesiz, orada saadet ve felâketin mütekâbilen iyilik ve kötülükle mükemmel ahenk içerisinde olacakları, bir başka dünyaya atıfta bulunmadığımız sürece. Fakat, henüz din ala­nında olmadığımız müddetçe, benzeri bir dünya düşüncesi sınırları halihazır şuurun çitlerini pek geçmeyen, tabiî ahlâka kesinlikle yabancıdır. Oysa ki, bu dünyada, ne kadar çok kabahata başarı diye taç giydirilmiş­tir! Ne kadar çok fazilet, her çeşit alçaklık tarafından çökertümiştir! On­lara her gün ziyadesiyle rastlanıyor.Aynı şekilde, savunulabildiği üzere, sadece içe ait sevinç veya acı dü­şüncesini de bertaraf etmek gerekir mi? Keza, vicdanın azabı ve hoşnut­luğu da ahlâka yabancı duygular mıdır? Onların, kanun tarafından hiç v-ar oluş sebepleri yok mudur? Bu duyguların, muhtemelen sadece objek­tif bir sorumluluk düşüncesinin ince artıkları oldukları, bize söylenmiş­tir. Eğer vicdan azabı cezanın korkusu değilse, o onun beklenişi veya ümit edilişidir[1] Ve işte, onları kesin surette ahlâk alanından sürmek için, bu su-i zanlara karşı getirilen can alıcı delil. Sadece bu haller bir insandan diğerine büyük bir ölçüde değişmekle kalmamakta, fakat onlar bazı fısk ve fücur vak'alarmda tamamen kaybolmaya yönelmektedirler. Şu halde bunlar, ödeve itaatin veya itaatsizliğin zorunlu sonuçları değildirler. Öz anlamıyla ahlâkı olan bir müeyyidenin imkânsızlığı sonucuna oradan gi­dilmektedir.Fakat, kelimelerin anlamı üzerinde anlaşalım.Eğer, "ahlâk kanunu" ile, bizatihi ödeve, vicdan hallerinden bağımsız olarak bütün insanlara kendini zorla kabul ettiren objektif kanuna işaret olunuyorsa, gerçektir ki, bu tür bir kanun, bütün ruhlarda bu hoş veya üzücü hallere sebebiyet vermeksizin var olabilir: Sevinç veya vicdan aza­bı. Ancak, bu özel haller ortadan kaldırıldığında, yerine getirilen veya çiğnenen Ödevin bütün iç tezahürleri tüketilmiş olunamaz. Ve yakında göreceğiz ki, iyi veya kötü her davranış, uygun, evrensel ve zorunlu, mu­ayyen bir iç halini doğurur."Kanun"dan, bizim manevî ışıklarımız ve duygularımıza ilişkin, in­san tarafından tanınan ve hissedilen bir kural anlaşılmış olsa bile, aşikâr­dır ki, davranışta bulunduktan sonra, ödev düşüncesi vicdan sahnesinde, orada az veya çok derin yankılar uyandırmaksızın yeniden görünemez: Başarmış olmaktan dolayı memnuniyet veya yenilmiş olmanın verdiği ıs­tırap. Ve eğer, bilfarz, bozuk ahlâklı insan bu tür hiç bir şey hissetmiyor­sa, şayet o, iyilik ve kötülük duygusunu tamamen yitirmişse, onun için kanun mevcut değildir denemez de ne denebilir? Böylece, her iki terim daima atbaşi gitmektedir; onlar pozitif ve negatif olarak ayrılmaz halde­dirler.Acaba bu bizim, vicdan azabında ve hoşnutluğunda ahlâk kanunu­nun yeterli bir cezalandırması yahut mükâfatlandırmasını gören genel doktrin tarafında yer aldığımız anlamına mı gelmektedir?Heyhat! Eğer bizim, onun karşısındaki tutumumuzun bedeli olarak kanundan beklediğimiz bütün şey, onun bizi sevindirmesi veya bize acı vermesi ise, bu ne çocukça teşebbüstür! iyi veya kötü davrandıktan son­ra duyduğumuz sevinç ve acı, esasında bizim üzerimize kanunun bir re­aksiyonundan ziyade, vicdanımızın bizzat kendisine karşı bir tepkisidir. Bunlar, kavuşan veya muhasım iki duygunun, bizim vicdanımızdaki bu karşılaşmasının tabiî iki ifadesidirler. Bizim gerçek hakkındaki duygu­muzun ideal üzerine olan duygumuzla ahenk içersinde veya çatışma ha­linde bulunmasına göre, ya bu iç dengenin, bizzat kendimizin kendimiz­le uyumunun sonucu olan bir barış veya sükûn halinden yararlanırız. Biz özellikle düşüncemizi fiile geçirme şeklinde bize verilmiş bulunan bu gü­cün şuurundayız; veya biz bu tezattan ve güçlerimizin bu zaafiyetinden, varlığımızda bir yırtılma gibi acı çekeriz.Ahlâkî heyecanlarımızın bu sırf psikolojik olan açıklaması, naslarla ahenkli bir şekilde uyuşmaktadır. Hakikaten, bu ruh hallerine davranı­şımız tarafından talep ve iddia edilen bir karşılık olarak bakmak yeri­ne, Hz. Peygamber orada (ahlâkî) imanın bir ifadesi ve hattâ tarifini görmektedir[2] Bir başka hadise göre bu içten kınamanın şiddeti, bi­zim inancımızın samimiyet derecesini tam olarak yansıtmakta ve ölç­mektedir. Filvaki, ödev duygumuzun az veya çok canlı oluşuna göre, biz hatamızın büyüklüğünü ve ağırlığını az ya da çok canlı bir şekilde hissederiz[3]Fakat, eğer vicdan azabı cezaî bir müeyyideyi meydana getirmese bi­le, ıslah edici bir müeyyide şeklinde düşünülemez mi?Pek değil. Çiğnenmiş kanunu yeniden tesis eden şey, bir duygu değil, fakat iradenin yeni bir tutumudur; bu nedamettir. Vicdan azabı tövbe de­ğildir; bu sadece onun belirtisi ve hazırlığıdır. Ruh kötülüğe dayanama-dığı zaman, onda bir çeşit çatlak meydana gelir.Vicdan azabının yakıcı sıcaklığı içerisinde şüphesiz o, tekrar kaynaş­ma, yeniden yekpare bir şekilde durma ve bundan böyle yükünü daha çok bir enerji ve canlılıkla taşıma yolunu bulacaktır. Felâket, bize açılmış bulunan bu imkândan yararlanmarnamızdır. Bu geçici atılımın derhal ye­niden sıfıra müncer olması, birkaç zaman boyunca yanmış bulunan ate­şin hemen sönmüş ve böylece irade için arkası kesilmiş ve davranış için geleceği olmayan bir hal almış bulunması nadir değildir ve hattâ olduk­ça sık bir durumdur. Şu halde tövbe vicdan azabının bir sonucu değildir; o, onun prensibinin bir neticesi olarak çıkmaz.Vicdan azabı çatışmanın tabiî bir sonucudur, fakat o bir müeyyide de­ğildir. Tövbe tamamen tersidir: O tabiî bir sonuç değil, fakat bir müeyyi­dedir ve gayretin müdahalesini gerektiren sırf ahlâkî bir yaptırımdır. Bu ilk ödevin bir ihmalini müteakip kanunun bize zorla kabul ettirdiği yeni bir ödevdir[4] Artık faydalı olmama tehlikesine koşmaksızın herhangi bir gecikmeden rahatsız olmayacak ölçüde gayet acil ve ivedi bir ödev. İlkin, iradenin hatalı tutumundaki her ısrarı, her bir anda yeni bir hatayı mey­dana getirir[5]. Sunulan tüm lezzetlerden şimdi yararlanmak istemek ve son nefesle birlikte nihayet tövbesini beyan etmek suretiyle herşeyi sil­meyi beklemek bir ütopyadır[6].Derhal tövbe ve suçlu tutumun inatla sürdürülmesi arasında, geçmi­şe teessüf etmek ve onun telâfisini biraz sonraya bırakmaktan ibaret olan tembel çözüm bulunmaktadır. Tehlike işte burada yatmaktadır; zira, Kur'ân-ı Kerim'in ifadelerine göre, günahın affı ancak tövbelerini hemen veya kısa vadede yapanlara garanti edilmiş bulunmaktadır[7]Gerçektir ki, Hz. Peygamber bu hükmü, vadeyi ömrün süresi ile ça­kıştıracak şekilde yorumlamıştır[8].Ancak, açıkçası çünkü hayatın vadesi bizim için meçhuldür ve o ek­seriya en az beklendiğinde sona ermektedir, onun saati hususunda ihti­yatlı olmak yani daima gidişin eşiğinde olmak ve sürekli olarak hesabını denk tutmak basiretli bir tedbirdir. "Günah peşin ve tövbe de veresiye ol­duğu sürece, diyordu manevî olarak Gazali, orada cehennemlik bir ru­hun ifşa edilişini görmek gerekir"[9]Tövbe, onarıcı bir müeyyidedir diyoruz. Ancak, sonraki («tumun geç­mişteki birini tamir etmesi nasıl idrak edilebilir?Her şey, kelimelere verilen tanıma bağlıdır. Eğer, "tövbe etmek" sade­ce işlenen kötülüğe esef etmek ve artık yeniden başlamamaya karar ver­mek anlamına gelirse bu, açıkçası işlenen fiilin sonuçlarını ortadan kal­dırmaya yetmez. Oysa ki, islâm ahlâkı içersinde tövbe, telâfi edici fonk­siyonunu, bu anlamda doldurmamaktadır. Gerçekten de bu ahlâk içer­sinde "tövbe"den, iradenin çok daha karmaşık bir tutumu anlaşılmakta­dır. Sadece yeni bir hareket çizgisi ittihaz ederek değil, fakat sarsılmış bu­lunan yapının metodik yeniden inşası suretiyle de, aynı zamanda geçmi­şe, şimdiki zamana ve geleceğe bakan ve olayların içinde tezahür eden tutum. Bu bakımdan Kur'ân-ı Kerim'in ifadesi gayet yapıcıdır. Al­lah'a yeniden dönmek" terimine o daima şunlar gibi başkalarım ekliyor: "düzeltmek, ıslah etmek"[10], veya "iyiyi yapmak, onu gerektiği...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Ahlaki Müeyyide
« Posted on: 25 Nisan 2024, 11:51:33 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Ahlaki Müeyyide rüya tabiri,Ahlaki Müeyyide mekke canlı, Ahlaki Müeyyide kabe canlı yayın, Ahlaki Müeyyide Üç boyutlu kuran oku Ahlaki Müeyyide kuran ı kerim, Ahlaki Müeyyide peygamber kıssaları,Ahlaki Müeyyide ilitam ders soruları, Ahlaki Müeyyideönlisans arapça,
Logged
16 Ağustos 2016, 14:57:42
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #1 : 16 Ağustos 2016, 14:57:42 »

Esselamu aleykum.Rabbim bizleri peygamber efendimizin yolunda giden ve onun gibi güzel ahlakli kur an ahlaki ile yasayan kullardan eylesin inşallah.Rabbim razi olsun paylasimdan...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

31 Aralık 2018, 02:29:33
Sevgi.
Bölüm Görevlisi
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 17.958


« Yanıtla #2 : 31 Aralık 2018, 02:29:33 »

Aleyküm Selam. Rabbimiz bizlere en güzel örnek olarak canlar cânı gönüllerimizin sultanı Peygamber Efendimizi nasip etmiş. Peygamberimiz bizlere her yönüyle mükemmel örnektir onun ahlâkı Kur'ân ahlakıdır. Rabbim bizleri Peygamberimizin ahlâkıyla ahlaklandırsın inşaAllah
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes