๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kitabüz-Zühd => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 07 Haziran 2011, 16:06:45



Konu Başlığı: Muhammed B. Sîrînin zühdü ile ilgili haberler 2
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 07 Haziran 2011, 16:06:45
Muhammed B. Sîrîn'in Zühdü İle İlgili Haberler 2


1856. Muhammed b. el-Ferec'in anlattığına göre Ahmed b. Hanbel'e Mihne hâdiselerinde işkence edilirken rüyasmda kendisi­ne sorulur:"Sen onun Ebû's-Sevvâr el-Adevî'nin makamına gitme­sini istemez misin?" O da: "Evet" deyince: "Onun makamı Ebû's-Sevvâr'ın makamıdır" denilir.

 

1857. Bistam b.   Müslim, Hasan'dan şu hadiseyi nakleder: "Bu ümmetin bazı ileri gelen yöneticileri Ebû's-Sevvâr el-Adevî'yi çağırarak bazı dini sorular sordu. O da bildiği gibi cevap verdi. Adam istediği cevabı alamayınca: '(Şöyle şöyle cevap vermezsen) İslamdan berî olasın' dedi. O da —istihza ile karşılık vererek— 'O zaman hangi dine gireyim?' dedi. Adam: 'Hanımın boş olsun' dedi. 'Gece kime sığınayım?' diye yine istihza ile cevap verince kendisini kırk kırbaçla dövdüler. Hasan der ki: "Onun yediği bu sopalar boşa gitmeyecektir." Râvilerden Ebû Ca'fer der ki: "Gidip hâdiseyi Ah-med b. Hanbel'e anlattım. O da: 'İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn' dedi."

 

1858. Ebû Halde'nin haber verdiğine göre, Ebû's-Sevvâr el-Adevî, Benû Adiyy mescidinde Mu'âze el-Adeviyye'ye şöyle der: "(Siz bayanlar) Mescide geliyorsunuz başınızı yere koyuyor, arka­nızı da kaldırıyorsunuz, secde ediyorsunuz (bu uygun mu?)." Mu'âze kendisine: "Neden bakıyorsun, gözlerine toprak serperim senin, bakma" diye karışlık verir. Ebû's-Sevvâr: "Bakmamak elim­de değil" diye mazeret beyan edince: "Ey Ebû Sevvâr, evde oldu­ğum zaman çocuklar bana huzur vermiyor. Onun için mescide geli­yorum mescidde daha huzur içinde ibâdet ediyorum" der. Bunun üzerine Ebû's-Sevvâr: "Fakat bu huzur beni senin adına korkutu­yor" diye cevap verir.

 

1859. Abdullah b. Ebî Şumayt'ın babasından naklettiğine gö­re Saîd b. Cubeyr, Ebû's-Sevvâr'a şöyle bir mektup yazar: "Ey kar­deşim, insanlardan sakın ve nefsini onlardan koru. Birini zor du­rumda görürsen seni afiyette kılan Allah'a hamdet. Şeytandan emin olma. Yaptığın şeylerle seni aldatır."

 

1860. Ebû'd-Derdâ'mn oğlu Bilal, babasının: "Şerri gördüğü­nüz vakit onu da, yapanı da terkediniz" dediğini nakleder.

 

1861. Hasan Basrî, İmrân b. Husayn'in şöyle dediğini rivayet eder: "Yedirenler gitti, yiyiciler kaldı. (Her an Allah'ı) hatırlayan­lar gitti unutanlar kaldı." Hasan der ki: "İmrân şimdi sağ olsaydı daha neler söylerdi."

 

1862. Ca'fer b. Abdullah der ki: "Ferkad es-Sebehî'nin yanına girdim. Yaşlı bir ihtiyardı. Önünde tuzlu sirke vardı. Önce sirke­den alıyor, sonra yemekten bir lokma yiyordu. Neden öyle yaptığı­nı sordum, 'Şehvetten kesileyim diye' cevap verdi."

 

1863. Bişr b. Mufaddal der ki: "Bişr b. Mansûr'u öldükten sonra rüyamda gördüm. Kendisine: 'Allah sana ne yaptı' diye sor­dum. Bana; 'Durumu nefsime yüklediğimden daha kolay buldum' diye cevap verdi."

 

1864. Ca'fer, Mâlik b. Dinar'ın, "Eğer biz Kur'ânı dağlara in-dirseydik Allah korkusundan param parça olurdu"[12] âyetini oku­duktan sonra ağlayıp şöyle dediğini nakleder: "Yemin ederim ki Kur'ân karşısında kalbi  ürpermeyen bir kul Kur'ân'a iman etmiş olmaz."

 

1865. Ca'fer, yine Mâlik b. Dinar'ın şu sözünü nakleder: "Ce­hennem ehli kırbaç seslerini hissettiklerinde cehennemin ortaları­na doğru hareket eder; insanın suya yavaş yavaş battığı gibi derin­lere batarak inerler."

 

1866. Ca'fer, Mâlik b. Dînâr'dan yine şöyle bir nakilde bulu­nur: "Ey Kur'ân hâmilleri, Kur'ân kalbinize ne ekti? Şunu bilin ki Kur'ân mü'minin ilkbaharıdır. Tıpkı yerin baharı yağmur olduğu gibi. Gökten yağmur iner tohum olan yere isabet eder. Tohum ye­rin sertliğine aldırmadan yeşerir. İşte Kur'ân da mü'minin kalbin­de öyle tohum eker. Ey Kur'ân hamilleri, Kur'ân kalbinizde neler ekti? Nerede bir sûreyi, iki sûreyi ezberleyenler? Onlarla ne derece amel ettiniz?"

 

1867. Ca'fer'in bildirdiğine göre Mâlik b. Dînâr'a:  "Biraz yu­muşak sözlü olsan arkadaşların ve çevren çoğalır" dediklerinde şöyle demiştir: "Onlar yüzünden sofram mı kurur, gelirim mi tüke­nir? Allah onları getirmese de olur."

 

1868. Ca'fer, yine Mâlik'in şöyle dediğini haber verir: "Kay­pak insanlardan korkunuz. Âlimlerin kalplerini büyüleyen de on­lardır."

 

1869. Ca'fer Mâlik'in şu sözünü de nakleder: "Dünyalık bir şey için üzüldüğün kadar âhiret kaygısı kalbinden çıkar. Ahiret için hüzünlendiğin kadar da dünya kaygısı kalbinden çıkar."

 

1870. Aynı isnadla gelen habere göre Mâlik b. Dînâr, "Biz iman eden ve sâlih amel işleyenleri yeryüzünde bozgunculuk yapa-lanlarla bir tutarmıyız?[13] Biz müttekilerle günahkarları eşit tutar-mıyız?"1 âyetini okumuş ve şöyle demiştir.

 

1871. Yine aynı isnad ile gelen haberde Mâlik: "Eğer yatma-maya gücüm yetse hiç yatmam. Zira uykuda iken azabın gelmesin­den korkuyorum. Bâzı yardımcılar bulsam vallahi yeryüzüne dağı­tır ve 'Ey insanlar, ateş geliyor' diye nida ettirirdim" demiştir.

 

1872. Aynı isnadla Mâlik şöyle demiştir: "Ey insanlar küçük ve büyük çok komşunuz vardır. Hoş söz sahibi olup salih amel işle­meye devam edenlere Allah rahmet etsin."

 

1873. Mâlik, Hasan'dan merfû olarak şöyle bir hadis nakle­der: "Allah aklı yarattığında, "Bana dön" dedi, döndü. "Geri dön" dedi, yine döndü. Sonra şöyle buyurdu: "Senden daha sevimli bir yaratık yaratmadım. Zira seninle isteyeceklerimi alır, seninle de veririm."[14]

 

1874. Mâlik, Ebû Zer'in Ömer b. Hattâb'a şöyle dediğini nak­leder: "Ey Ömer, eğer dostun (Resûlullah'a varmak istiyorsan) el­biseyi kısalt, ayakkabıyı incelt ve doymayacak kadar ye."

 

1875. Ca'fer, Mâlik'in şöyle dediğini haber verir: "Bir evde oturulmadığı zaman harabe olduğu gibi, bir kalpte de eğer hüzün yoksa o kalb harabe demektir."

 

1876. Ca'fer'in bildirdiğine göre Mâlik b. Dînâr şöyle demiş­tir; "Bir kula verilen en büyük ceza kalbinin kasvetleşmesidir. Kal­bimin bir kilisede ıslah olacağını bilse'm, gider orada otururum. Al­lah'ın kalplere ve bedenlere ayrı ayrı cezaları vardır. Bazen de ma­işeti kısar, rızkı daraltır ve ibadette gevşeklik verir. Bunlar hep bi­rer cezadır."

 

1877. Aynı isnadla gelen habere göre Mâlik b. Dînâr: "Nice insanlar var ki, kardeşleriyle buluşmak isterler, onları ziyaret et­mek isterler, meşguliyetler insanları bundan engeller. Fakat ayrı­lığın olmadığı cennette buluşmayı ümid ederler. Ben de sizinle Tûbâ gölgesinde, âbidler istirahatgâhmda buluşmayı Allah'tan is­tiyorum."

 

1878. Mâlik'in naklettiğine göre Hz. Lokman oğluna: "Yav­rum, insanlar vâdolunmadıklanna süratle giderken, sen nasıl olur da vâdolundukları hususlarda onlara üstünlük taslayabilirsin."

 

1879. Ca'fer, Mâlik'ten naklen der ki: "Hz. Mûsâ (sav) Bel'âm b. Bâ'ûrâ'yı Medyen kralını ve halkını Allah'ın dinine davet etmek için gönderdi. Bel'âm, İsrailoğullarmın davetine icabet edilen âlimlerindendi. Hz. Mûsâ şiddet anlarında onun duasına başvu­rurdu. Musa'ya iman edenlerdendi. Medyen'e varınca kral kendisi­ne çeşitli hediyeler verdi. O da dinini terk ederek onun dinine gir­di. Nitekim bunu şu âyet ile Allah Teâlâ doğrulamıştır: Onlara kendisine âyetlerimizden verdiğimiz ve fakat onlardan sıyrılıp çı­kan kimsenin haberini oku,'[15]

 

1880. Ca'fer, Mâlik'in şöyle dediğini rivayet eder: "Nimet ve­rilenler Allah'ın zikri gibi bir nimet ile nimetlenmemişlerdir. Birisi gider en güzel soylu bir kadınla evlenir; birisi de kara üzüm gibi si­yah bir cariye ile evlenir ve ona: 'Ne istiyorsun benden?' der. O da: 'Beni güzelleştirecek bir baş örtüsü' der. Alır ve ecir kazanır. Birisi de zayıf yetim bir kızla evlenip onu giydirir ve öylece eeir alır."

 

1881. Cafer b. Abdullah der ki: "Mâlik bir gün mihrabına ba­şını koymuş hüzünlü bir sesle: 'Allahım! Kimlerin cehennemde, kimlerin de cennette olacağını biliyorsun. Malik hangi taifeden­dir?' diyerek ağlıyordu.

Bir defasında da şöyle diyordu: 'Allah Teâlâ: 'Ben kullarım­dan bir kısmına azabı murad ettim . Sonra Kur'ân meclislerine, mescid imar edenlere ve mü'minlerin çocuklarına baktığım zaman azabımı geri çevirdim' der.'

Başka bir konuşmasında da: 'Sıddıklarm Kur'ân okunduğu zaman kalpleri âhirete meyleder' dedi."

 

1882. Cafer, Mâlik'in Mugîre b. Habîbe: "Ey Mugîre! Beraber oturduğun kimselere ve arkadaşlarına iyi bak. Eğer dinin konu­sunda sana bir hayırları olmuyorsa sohbetlerini kes" dediğini nak­leder.

 

1883. Haris b. Nebhân ve Cafer, Mâlik'in şöyle dediğini nak­lederler: "Basra emiri Kasım b. Muhammed bana: 'Yâ Mâlik, bu el­biselerle yanımıza girme' dedi. Ben de: 'Allah, emiri ıslah etsin; bu elbiselerle huzuruna girmem neyini değiştiriyor bilemiyorum' de­dim. Bunun üzerine bana: *Yâ Mâlik, seni bize karşı cüretli yapan nedir, biliyor musun? Sen bizden bir şey istemiyorsun işte bunun için cüretlisin' dedi." Mâlik der ki: "Eğer Mushafa bir şey yazabil-seydim Kasım b. Muhammed es-Sekafî'nin bu sözünü yazardım."

 

1884. Ösmân Ebû İbrahim el Himyerî'nin anlattığına göre Mâlik b. Dînâr bir gün bir arkadaşına: "Gönlüm bir taze ekmekle kaymak istiyor" der. Arkadaşı derhal gider, her ikisini de getirir ve Mâlik'in eline verir. Mâlik taze ekmeği eline alıp çevirerek: "Kırk senedir gönlüm seni istiyor, seni yendim. Bugün beni yenmek mi istiyorsun?" der ve yemeyi reddeder.

 

1885.  Ca'fer, Mâlik b. Dinar'ın şöyle dediğini haber verir: "Ağır bir hastalığa yakalanmıştım. Beni Hasan Basrî ziyaret etti. Ridasım başımın ucuna koydu sonra abdest aldı ve gelip başımın ucuna oturdu. Kendisine, "Yâ Hasan, bu hastalıktan ölürsem elle­rimi ve kollarımı bağlayın kölenin efendisine götürüldüğü gibi Rabbime gitmek istiyorum' dedim. Hasan etrafındakilere: 'Arkada­şınız kriz geçiriyor' dedi. 'Hayır kriz geçirmiyorum' dedim. Sonra iyileştim beni gördüğünde: 'Ey iple bağlanmak isteyen, bir zulmet­te idin, sabahladın yâni iyileştin' diyerek bana nasihat etti. Hasan iyi bir öğretici ve eğitimci idi."

 

1886.  Ca'fer, Mâlik'in "Mü'minin niyeti amelinden daha önemlidir" dediğini nakleder.

 

1887. Ca'fer, Mâlik'in şöyle dediğini haber verir: "Keşke kıya­met günü Allah huzurunda kendisine bir secde etmeme izin verse sonra da benden razı olduğunu söyleyip toprak ol dese ben razıyım. Herkese bir istek hakkı verilseydi kıyamet gününde ateş­ten kurtulup bir hurma kamışı ile suya razı olduğumu söylerdim."

 

1888.  Ca'fer'in  bildirdiğine  göre  Mâlik  şöyle  demiştir: "Tuvalete gidip gelmekten haya ediyorum. Keşke rızık olarak bir çakıl taşını emmek verilseydi ve ölene kadar öyle yapsaydım."

Bir defasında da şöyle der: "Kişiye hainlere güvenmek hıya­net olarak yeter."

 

1889. Aynı isnadla Mâlik'in şöyle dediği anlatılır: "Âlim il­miyle amel etmediği zaman yağmurun kaya parçasında durmayıp kaydığı gibi nasihatleri de kalplere te'sir etmeyip kayar. İlmi amel etmek için istersen seni sevindirir. Başka şeyler için istersen sade­ce övünmeni arttırır."

 

1890. Bâzı Basralılar, Mâlik'in şöyle dediğini naklederler: "Her kim kendi nefsi için ilim talep ederse az ilim kendisine yeter. Her kim insanların ihtiyaçlarına karşılık vermek için tahsil ederse insanların ihtiyaçları çoktur."

 

1891. CaTer, Mâlik'ten şöyle bir nakilde bulunur: "Mü'minle-rin göğüsleri iyi amellerle kaynar, fâcîrlerin göğüsleri de kötü amellerle kaynar. Allah sizin niyetlerinize ve maksatlarınıza ba­kar. Maksatlarınızı iyi kontrol ediniz ki, Allah size rahmet etsin."

 

1892. Ca'fer, Mâlik'in "Sâlihler anıldığı zaman onların halle­rini düşününüz" dediğini haber verir.

 

1893. Abbâd b. Velîd, Mâlik b. Dînâr'm şöyle dediğini nakle­der: "İnsanların 'Mâlik delirdi' demelerinden korkmasaydım, yırtık elbiseler giyer, azığımı başıma koyar ve insanlar arasında 'Her kim beni görürse Allah'a (cc) isyan etmesin' diye nida ederdim."

 

1894. Mâlik b. Dînâr, Hasan'dan naklen Hz. Peygamberin (sav): "Bir konuşma yapan, hutbe okuyan her kulun muradını Al­lah kendisine soracaktır"[16] dediğini rivayet etmiş ve CaTer'in bil­dirdiğine göre sonra ağlamış ve şöyle demiştir: "Gözlerimin sözleri­mi doğruladığını sanıyorlar. Oysa ben Allah'ın bu ağlamaktan maksadımın ne olduğunu soracağını biliyorum."

 

1895. Ca'fer'in bildirdiğine göre Mâlik şöyle demiştir: "Bize gelen haberlere göre gökte Allah'ı teşbih eden melekler vardır. Ba­zı gök tabakalarında bulunan meleklerin çakıltaşları ve yıldızlar adedince gözleri vardır. Her gözün altında sahibinin anlamadığı bir dilde Allah'ı teşbih eden iki dudak vardır. Arşı taşıyan melekle­rin boynuzları vardır; boynuzlarının aralan beş yüz yıllık mesafe kadardır. Arş da boynuzun üzerindedir.

 

1896.  Ca'fer'in rivayet ettiği farklı rivayetlerde Mâlik b. Dînâr şunları söylemiştir:

"Kendisine: 'İki ekmek sana yeter mi?' diye sorduklarında: 'Benim doymak istediğimi mi sanıyorsunuz?' der. Şöyle devam eder:

*Ben ne açlıktan ne de susuzluktan korkarım. Ekmeğim isim­dedir, suyum da nehirlerdir.'

'Abdest bozmak olmasaydı hiç mescidden çıkmazdım.'"

 

1897. CaTer'in anlattığına göre hanımı öldüğünde Mâlik b. Dinar'a "Evlenmek ister misin?" diye sorarlar, o da: "Gücüm yetse nefsimi de boşayacağım" der.

 

1898. Ca'fer, San'alı bir adamın şöyle dediğini nakleder: "Rü­yamda Resûlullah'ı (sav) gördüm: 'Ümmetinin ebdâli nerede?' diye sordum. O da Şam'ı işaret etti. 'Irak'ta kimse yok mu?' dedim. 'Muhammed b. Vâsi', Hassan b. Ebû Sinan, ve Ebû Zer gibi zâhid olan Mâlik b. Dinar var' dedi."

 

1899. Ca'fer, Mâlik'in şöyle dua ettiğini nakleder: "Allahım! Kalbimizi kendine yönelt ki seni iyi tanıyalım; Senin ahdine riâyet edelim, Senin vasiyetlerini yerine getirelim. Allahım, bize iman si­masını ver, takva elbisesi giydir. Allahım, ölmeden önce tevbe edi­yoruz. Allahım bize dünya ve âhiret hayırlarını getirecek bir nazar ile bak." Râvi der ki: "Mâlik burada durarak: 'Benim dünya hay­rından para kasdettiğimi mi düşünüyorsunuz? Hayır, ben sâlih amel kasdediyorum. Seninle mülâkî olacağım güne kadar. Ta ki o gün benden razı olasın. Ey arzın ve semanın sahibi, Sana rağbet ediyor ve Senden korkuyorum' dedikten sonra içten ağlamaya baş­ladı, biz de beraberinde ağladık."

 

1900. Mu'allâ b. Ziyâd der ki: "Seleme b. Kuteybe Basra'ya geldiği zaman Mâlik bana: Tanına gidelim' dedi. Yanma gittik; izin isteyip girdik. Biraz sonra bize, 'merhaba' dedi ve ziyaret için mi yoksa bir ihtiyacımız için mi geldiğimizi sordu. Mâlik: 'Bir ihti­yacımız var' dedi. Seleme: 'O nedir?' diye sordu. Mâlik; 'Bakıyorum kral ve sultanların yanma çok gidiyorsun' dedi. Seleme: 'Bizi tanı­yorlar (yakamızı kurtaramıyoruz)' dedi. Mâlik: 'Onlara karşı biraz delilik yapsan olmaz mı?' deyince, 'Fayda vermez' dedi. Neticede Mâlik: 'Onların seni bir çukura atıp çıkarmamalarından korkuyo­rum' diyerek endişesini açıkladı."

 

1901. Rivayet edildiğine göre Mâlik b. Dînâr bir manastıra uğrar ve rahibini çağırır. Râhib gelip kendisiyle konuşur ve şöyle der: "Eğer kendi nefsin ve şehvet ve arzuların arasına demirden bir duvar örebilirsen yap. Sana fayda getirmeyen meclislerden is­ter yakın olsun ister uzak kaçınmalısın" der.

 

1902. [Buradaki rivayetin metni yoktur. Kitabın aslında boş­luk mevcuttur.]

 

1903. Aynı isnadla gelen habere göre Mâlik şöyle demiştir: "Bulut gelir ve yağmur yağmadan geri gider. Siz yağmur bekliyor­sunuz; ben ise taş yağmasını bekliyorum. Eğer yağmıyorsa, hayır­dayız demektir."

 

1904. Mugîre b. Habîb der ki: "Bir gece Mâlik ile sözleştim. Kış gecesinde bir kaftan giymiştim ve gittim evin kapısında dur­dum. Mâlik geldi, eve girdi ve kıbleye yönelerek sakalından tuttu ve şöyle dua etti: 'Allahım, bütün insanları topladığın mahşer gü­nünde ihtiyar Mâlik'e ateşi haram kıl.'"

 

1905. Ca'fer, Mâlik'in "Açlığı tatmayan kavimler hâriç, hiçbir ümmet Allah'ın gözünden düşmemiştir" dediğini haber verir.

 

1906. İbn Süleyman'ın rivayetine göre Mâlik ile Muhammed b. Vâsi' bir araya gelirler. Mâlik: "İki seçenek vardır; ya Allah'a itaat ya da ateş" der. Muhammed b. Vâsi' ise: "Ben aynı fikirde de­ğilim, ya Allah'ın rahmeti, ya ateş, diyorum" der. Bunun üzerine Mâlik:  "Şehadet ederim ki sen Allah'ın lütfuna mazhar bir âlimsin" der.

 

1907. İbn Şevzeb'in rivayetine göre bir adam Mâlik b. Dinar'dan vergi memurlarına karşı yardım ister. Mâlik de yardım­cı olur. Sonra kendisine: "Bir dua eder misin?" diye sorarlar. Orada üzeri deriden para konulan bir kap (kasa) vardır. Mâlik: "Ellerinizi kaldırın" der; sonra para kabını da koltukaltına alır ve "Allah'a an-dolsun ki, bu kap bizimle olduğu müddetçe bizim duamız kabul ol­maz" der.

 

1908. Mûsâ b. Hâlid'in haber verdiğine göre Mâlik b. Dînâr şöyle demiştir: "Bâzı kitaplarda yazılı olduğuna göre kötü çobanlar kıyamet günü hesaba çekilerek "Ey kötü çoban, eti yedin, yünü giydin, sütü içtin, hayvanların yaralarını sarmadın, kayıpları ara­madın, otlağında yaymadın. Bugün onların intikamı senden alına­caktır" denilir.

 

1909.  Süfyân der ki: "Sâlihler zikredilince rahmet iner deni­lirdi."

 

1910. Kendisine: "Kim böyle dedi?" diye sorarlar, "Alimler" der, ve devamla "İlmi ile amel eden âlim semada büyük diye anılır. Yarınki rızıkla ilgilenmek hatâdır."

 

1911. Süfyân: "Allah'ın ilmini artırdığı kimsenin O'na yakın­lığı çoğalır" demiştir.

 

1912.  Rivayet edildiğine göre Mâlik b. Dînâr der ki: "Görevi öşür toplamak olan bir komşum Ölmek üzere iken yanma girdim. Şöyle dedi: 'Miskinlere acıyanı (Peygamberi) rüyamda gördüm. Ba­na kızgın olduğunu söyledi ve 'Senin benimle ilgin yok3 sözünü tekrarlayınca korktum: 'Kime söylüyorsun?' dedim. Kendisini gös­tererek: 'Sana' dedi."

 

1913. Abdu's-Samed'in rivayet ettiğine göre Mâlik b. Dînâr ölmek üzere olan bir komşusunu ziyarete gider. Kendi kendisine: "Ateşten iki dağ ateşten iki dağ" diye söyleniyormuş. Meğer alır­ken fazla verirken eksik tarttığı bir ölçeği varmış.

 

1914. İbrahim b. Edhem'in bildirdiğine göre Atâ es-Sülenıî, gece yarısı uyandığı zaman, hilkatinin değişmesinden korktuğu için elleriyle organlarını kontrol ederdi,

 

1915. Rivayet edildiğine göre Mâlik b. Dînâr, meclisinde otu­ranlara şöyle demiştir: "Bazı insanlar hem âlim oluyor ve ilimden bir pay alıyor; hem de devlet ricaline gidiyor, bir pay da oradan alı­yorlar. Siz Allah rızası için ilim tahsil edin."

 

1916. Havşeb, Mâlik b. Dinar'ın yanında bir gün şöyle der: "Bir münadi: 'Göç var, ey insanlar' diye bağırdı. Muhammed b. Vâsi* den başka kalkıp icabet edeni görmedim. Bunu işiten Mâlik neredeyse bayılacak kadar ağlar."

 

1917. Ferkad es-Sebehî, Tevrat'ta şu ibareyi okuduğunu nak­leder: "Her kim bir dünyalık için üzülürse Rabbinin gazabını cel-betmiş olur. Her kim bir zenginle beraber oturur ve zenginliğinden dolayı ona yardakçılık yaparsa dininin üçte birisi gider. Her kim de başına gelen musibeti bir başkasına şikayet ederse Rabbini in­sanlara şikayet etmiş olur."

 

1918. Rivayete göre Ferkad es-Sebehî bir gün İbn Sîrîn'in ya­nma girer. Önüne hurma tatlısı   getirilir, yemeyi reddeder. İbn Şîrîn hizmetçiye: "Ferkad'a ekmek ile yağ getir" der. Gelince yeme­ye başlar. İbn Şîrîn: "Helva da bunun gibidir" diyerek güler.

 

1919. Rivayete göre bir gün Hasan Basrî, Ferkad es-Sebe-hî'ye: "Sen hurma tatlısını sever misin?" diye sorar. Ferkad: "Hayır sevmem, onu seveni de sevmem" deyince, Hasan: "Bu deli mi ne?" diye karşılık verir.

 

1920. Muhammed b. Ca'fer, Ferkad es-Sebehf nin şöyle dedi­ğini haber verir: "Hiçbir peygamberin ashabı Hz. Muhammed'in (sav) ashabı kadar faziletli, onlar kadar cesur ve onlar kadar hoş­görülü olmamıştır. Allah'ın selamı hepsine olsun."

 

1921. Heysem b. Muâviye'nin naklettiğine göre bir gün Küfe âbidleri toplanırlar ve "Haydi Basra'ya gidelim de orada âbidlerin ibâdetlerini görelim" derler. Oraya vardıklarında: "Bizi Ferkad es-Sebehî'ye götürün" derler. Ferkad es-Sebehî'nin yanma girer, bir saat sohbet ederler.  Sonra da kendisine: "Bize kahvaltı yok mu?" derler. Ferkad: "Sözü uzattım ki, biraz acıkıp yanımda olan her şeyi yiyesiniz dedim" der ve "Şu çıkını indirin orada siyah arpa ekmeği kırıkları var" der. Tadına bakarlar ve "Tuz yok mu?" diye sorarlar. "Hamura bir defa tuz attık; sizin için daha istemem, beni ilgilendirmedi" der.

 

1922. İbn Şevzeb, Ferkad es-Sebehî'nin şu sözünü nakleder: "Siz işe başlamadan boş vakitte giyilecek elbiseyi giyiyorsunuz. Oysa işçiler çalışırken kötü elbiselerini giyerler. İşlerini bitirdikle­rinde de yıkanıp iki kat temiz elbise giyerler. Siz ise iş yapmadan önce boş vakitte giyilecekleri giyiyorsunuz."

 

1923. Salih b. Misnıâr der ki: "Bir arkadaşa: 'Haydi gidip bi­raz Hasan Basrî'nin sözlerini dinleyelim' dedim. O da bana şöyle cevap verdi: 'Biz işittik ve dinledik, haydi gidip işttiklerimizle amel edelim.'"

 

1924. Ca'fer b. Abdullah der ki: "Bir gün Havşeb elimden tu­tarak: 'Neredeyse iyi bir insan ve iyi bir mürşid ile karşılaşamaz olduk' dedi."

 

1925. Haccâc b. Karâfısa, Hassan b. Ebû Sinan'ın şöyle dedi­ğini haber verir: "Gafillerin içinde Allah'ı zikreden kişi, harpten kaçıp gidenlerle birlikte savaşan kimse gibidir."

 

1926. Rivayete göre Muâviye b. Kurre: "Kim bana gündüz te­bessüm eden ve gece ağlayan birisini gösterebilir?" derdi.

 

1927. Süleyman b. Harb'm anlattığına göre Ebûl-Hilâl şöyle demiştir: "Çarşıda Allah'ı zikredenin misâli, ölmüş kuru ağaçların arasındaki yeşil ağacın misâli gibidir."

 

1928. Ebûl-Eşheb, Ebû'l-Minhâl'in şöyle dediğini haber verir: "Bir kul için kabirde, dünyada iken çok istiğfar dilemesinden baş­ka hayırlı bir komşu düşünülemez."

 

1929.  Abdullah b. Bureyde Ka'bu'l-Ahbâr'ın şöyle dediğini nakleder: "Şiddetli belalara maruz kalan kul Allah'ın indinde de­ğerlidir."

 

1930. Ebû Zer el Gıfârî ile görüşen Yezîd b. Meysere şöyle de­miştir: "Bir genç ölene kadar Allah'a ibâdette daim olursa, Allah ona yetmişdokuz sıddık ecri verecektir."


[12] Haşr sûresi 21.

[13] Sâd sûresi 38/28.

[14] İbn Teymiye bu hadisin mevzu oldğunu tesbit etmiştir. İbn Kayyim de, el-Menâru'l-münîf adlı eserinde  tahririni yapmıştır,

[15] A'râf sûresi 7/175.

[16] et-Tergtb ve't-terhlb  1/125, 3/230. Ithâfu'ssâdeti'l- müttekîn   7/571.


Konu Başlığı: Ynt: Muhammed B. Sîrînin zühdü ile ilgili haberler 2
Gönderen: Mehmed. üzerinde 30 Mart 2022, 09:54:05
Esselamü aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Muhammed B. Sîrînin zühdü ile ilgili haberler 2
Gönderen: Sevgi. üzerinde 31 Mart 2022, 20:08:26
Aleyküm Selam. Bu bilgileri bizlerle paylaşan kardeşlerimizden Allah razı olsun
Rabb'im ilmimizi artırsın inşaAllah