๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Kapak Konusu => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 26 Temmuz 2015, 15:59:30



Konu Başlığı: Medya kadının masumiyetini ve mahremiyetini tüketti
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 26 Temmuz 2015, 15:59:30
MEDYA KADININ MASUMİYETİNİ VE MAHREMİYETİNİ TÜKETTİ

Gülcan TEZCAN

Mart 2015 114.SAYI

Kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü cahiliye toplumuna Hak dini tebliğ edip kadınları Allah’ın emaneti olarak gören bir kutlu Peygamber’in (s.a.v) ümmetiyiz. Hz. Peygamber’in kadın, erkek, çocuk ve bilcümle mahlukata gösterdiği muhabbet, merhamet ve saygıyı masal okur gibi okuyoruz anlaşılan. Bu bilgileri içimize sindirip hayatımıza tatbik edemiyoruz ki çoğunluğunun Müslüman olduğu iddia edilen bir ülkede gencecik bir kız saldırıya uğrayıp yakılarak öldürülebiliyor. Bu vahşeti yapan insanlar başka bir yerde yetişmedi. Bu ülkede yaşayan bir ailede büyüdü, bu memleketin okullarında okudu, aynı gazeteleri okudu, aynı dizileri, programları izledi. Peki n’oldu da bu kadar acımasız bir katile dönüştü? Bu insanların hayatında eksik olan neydi de tek derdi annesinin ona binbir zorlukla hazırladığı imkanlarla okulunu bitirip rızkını kazanmak olan bir masuma kıyabildiler? Nasıl bu kadar merhametsiz olabildiler? Bütün bu soruların cevabını aramak yerine sosyal medya sayesinde yine anlamsız bir çekişmenin ortasında bulduk kendimizi.
Olup bitenleri şaşkınlıkla izliyoruz. Gencecik bir kız okulundan çıkıp evine giderken bindiği minibüste ahlak ve vicdan yoksunu, insanlıktan çıkmış mahluklarca öldürülüyor. Bu olay yeterince kan dondurucu ve ibretlik iken sosyal medyada bir masumun katli bambaşka kavgalara, tartışmalara meze edildi. Acılı ailenin ızdırabına destek olmak gerekirken herkes meselenin bir ucundan çekiştirdi ve ortaya vicdanları kat be kat sızlatacak bir vahamet tablosu çıktı. Herkesin vicdanını kanatan ve ortak bir dille lanetlenmesi gereken bir durumda bile sosyal medya insanların çare aramak yerine kutuplaşarak birbirlerini suçlamak için yarıştığı bir arenaya dönüştü. Toplum olarak artık acıları, ölümleri, faciaları yeni kamplaşmalara bahane eder olduk Twitter sayesinde. Halbuki herkesin yüreğini delip geçen aynı ızdırap… Peki neden bu garip ruh hali içindeyiz?

ŞİDDET DİLİNİN KUŞATMASI ALTINDAYIZ

Meselenin pek çok boyutu var elbette. Kadına yönelik şiddetin son yıllarda ciddi oranlarda artış göstermesi sadece kadınları mağdur etmiyor şüphesiz. Özgecan Aslan’ın katilinin de aile içi şiddetin yaşandığı bir ortamda büyümüş olması, bu durumu “kadın sorunu” olmaktan çıkarıyor. Toplumsal olarak “şiddet dili”nin kuşatması altındayız. Anadolu topraklarının mayasında bulunan “merhamet” ne yazık ki medyadan siyasete, edebiyattan sinemaya hayatın her alanından hızla çekilip gidiyor. Aileden başlayarak komşuluk ilişkilerinde, iş hayatında, sokakta, toplumsal hayatın her noktasında birbirimize tahammülsüz hale geldik. Sosyal medya da bu tahammülsüzlüğü her fırsatta körüklüyor. Özellikle Twitter anlamaya çalışmak yerine söylenen her cümleden en olmayacak anlamların çıkarılması için efor sarfedilen bir alan neredeyse.
Dönüp dolaşıp geldiğimiz noktada bu facialara yol açan en büyük sebeplerden biri olarak medyanın tutum ve yaklaşımları çıkıyor karşımıza. Bu anlamda Aileyi Koruma ve Destekleme Derneği’nin yaptığı açıklama gerçekten ihtiyaç duyulan ikazları dillendiriyor. “Özgecan’ın acısı kadar içimizi yakan başka bir şey ise medyanın olayı anlatma tarzı” denilen açıklamada: “AKODER olarak her zaman belirttiğimiz üzere, televizyon yayınlarının, internetin ve sosyal medyanın yanlış kullanılması, TV yayınlarında doğru seçimler yapılmadan kontrolsüz seyirler gençliği maalesef istenilmeyen ve çoğumuzun tahmin dahi edemediği noktalara getirmiştir. Özgecan olayı ile bir kez daha bunu maalesef tecrübe etmiş bulunuyoruz. Katilin, güzel Özgecan’ın kollarını kesme sebebinden tutun da cesedin yakılmasına kadar aldığı kararların çoğunda televizyonun ve internetin olumsuz etkilerini görmek mümkün.
Daha da üzücü olanı, yaşanan bu olayın medya tarafından en mahrem detaylarına kadar verilmesi. Cinayet haberlerinin bir mahremi olmalı ve basın ticari kaygılarını bir kenara bırakarak bu mahreme saygı göstermelidir. Yeni cinayetlere fikir babalığı yaparcasına, herkesin bilmemesi gereken detaylarla ufuk açan medyayı bu sorumsuzluğundan dolayı kınıyoruz. Toplumu yönlendirmede en etkin araçlardan olan yazılı ve görsel basının alıcılarına ulaştırdıkları mesajlarda, sorumluluk duygusu içinde davranarak, ahlaki ve vicdani ilkeleri her şeyin üstünde tutmalarını istiyoruz.
Cinayet haberlerinin servis edilmesinde medya, kendine bir çeki düzen vermelidir. Özgecan’ın babasının dediği gibi herkesin vicdanının bir jandarması olmalıdır. Bu jandarma en başta medya çalışanlarına yol ve yöntem göstermek zorundadır. İşlenen bir cinayet sonrası adli tıp tabibinin bilmesi gereken detaylardan haberdar olmak bilgi kirliliğidir. Cinayet haberlerinin manşetten verilmesinin duyarsızlaştırıcı ve özendirici etkileri vardır” denildi.

MEDYADAKİ KADIN SÖMÜRÜSÜ TACİZLERİ TETİKLİYOR

Tıpkı intihar haberleri gibi cinayet ve bu türden taciz ve tecavüz haberleri hasta ruhlu insanlar için özendirici olabiliyor. Hele de bu meselenin tartışılması ve gündemde kalması için yaşadığı taciz vakalarını anlatanların sosyal medyadaki paylaşımlarını uygunsuz fotoğraflar eşliğinde foto galeriler yaparak haber sitelerinde yayınlayanlar da fırsatçılıklarını ve kadın bedenini nasıl istismar ettiklerini bir kez daha ortaya koymuş oldular. Üstelik bunu yapanların başında bir zamanların amiral gemisi olan ünlü bir gazete vardı. Kadınlar uğradıkları tacizleri anlatırken bundan tıklanma devşirenler aslında bu yozlaşmanın da ana aktörleri.
Özgecan Aslan olayında da tam da bu yüzden meselenin ahlaki boyutunu tartışmak ne yazık ki mümkün olamadı. Taciz ve tecavüzün neden bu kadar yaygınlaştığı, önünün alınamadığına dair çok fazla söz söyleyen çıkmadı. Halbuki reklam sektöründen televizyon dizilerine, arka sayfa güzellerinden ilgili ilgisiz her haberin başlığında sunumunda cinsellik vurgusu yapmaya, en galiz küfürlerden birini günlük bir spor gazetesine isim olarak verme cüretine kadar pek çok şey toplumsal ahlakın yerle bir olmasına yol açtı. Üstelik bunu eleştirmeye kalktığınızda ülkenin ne kadar muhafazakarlaştığı söylenilerek “Batılı değerleri” eleştirdiğinizden dolayı sert tepkilerle de karşılaşabiliyorsunuz. Bunları konuşmak nedense tabu haline gelmiş durumda. Medyanın garip bir dokunulmazlığı ve sınırsız bir özgürlük alanı var. Kadın bedenini nesneleştiren; reklamlardan dizilere, müzik kliplerine varıncaya kadar her vesile ile sömüren gazete, televizyon ve internet mecraları sapkın bir cinselliği körüklediğini kabullenmek yerine sorumluluğu başkalarına atmayı yeğliyor. Kadının masumiyeti ve mahremiyeti daha çok izlenilmek, okunmak ve tıklanmak için ayaklar altına alınırken artık erkekler sokakta rastladıkları kadınlara saygı duymak yerine onlara her tür çirkin davranışta bulunabileceklerini düşünmeye başlıyorlar. Oysa dışarıda karşılaştıkları kadının veya genç kızın da kendileri gibi birinin kız kardeşi, eşi ya da annesi olduğunu düşünseler onlara farklı bir gözle bakmayı akıllarından geçirmedikleri gibi zarar vermeye de yeltenmeyecekler. Ancak ne yazık ki medya kadını sürekli bir cinsel obje gibi sunduğundan algı da bu yönde pekişiyor.
Oysa mesele gayet net, siz ahlaksızlığı bu kadar normalleştirir ve bir “hak” gibi sunarsanız dengesizin biri de çıkar, günahsız, masum birine saldırmayı kendine hak görür. Çünkü O’nun gözünde “kadın”ın herhangi bir kutsiyeti yoktur. Sadece bir arzu nesnesidir. Zaten medyanın körüklediği “erkeklik” anlayışı da kadına değer vermekten öylesine uzak ki… Düşünün güya son derece muhafazakar olan bu ülkede çok yakın bir geçmişte Fatmagül’ün Suçu Ne? adlı dizi reyting rekorları kırdı. Dizinin malum sahneleri tekrar tekrar izlenildi. Yine Aşk-ı Memnu dizisinde gayrı ahlaki sahneler izlenme rekorları kırdı. Bu ve benzeri yapımlar insanlara bir şeylere sahip olmak için her yolun “mübah” olduğunu öğretti. Ayıp, günah, yasak gibi kavramlar kalktı sözlüğümüzden. Ekranlar sadece ahlaksızlığı değil kötülüğü de çoğaltma görevi üstlendi nicedir. Adeta özendirici bir dille verilen ve ajitasyon dışında çözüme yönelik en ufak bir iyi niyetin sezilmediği haberler hasta ruhları harekete geçiriyor belki de.
Siz hiç sosyal medyada “Allah korkusu” ifadesine rastladınız mı? Rastlayamazsınız çünkü bu da “özgürlük alanı”nı genişletmek için atıldı lügatlerimizden.

ARAZLI HALLERİ KONUŞAMIYORUZ

İslam ahlakı kadın-erkek diye ayırt etmeksizin her ferdin birbirine karşı sorumluluklarını ortaya koyar. Ancak Osmanlı’ya kadar devam eden kız ve erkek çocuklara verilen terbiye, edep daha sonraki dönemlerde nedense sadece kız çocuklar üzerinden devam etmeye başladı. Kız çocuklar sürekli gözetilip, hata yapmamaları için ikaz edilirken ve yönlendirilirken erkek çocuklar küfür ettiklerinde gülerek karşılık verildi, çapkınlık delikanlılık göstergesi kabul edilerek takdir edildi. Erkek çocukların haytalıkları hep hoş görüldü. Münevver Karabulut cinayetinde tüm ailenin nasıl suç ortaklığı yaptığı hatırlarda. Özgecan’ın katiline de babası yardım etti bu cinayeti örtbas etmesinde. Tüm bu hastalıklı, arazlı halleri konuşmak yerine “tahrik unsuru” gibi gerekçeler üretilmeye çalışıldı. Kimse de Hz. Yusuf (a.s) kıssasını hatırlamadı. Hz. Yusuf gömleği yırtıldığı halde kendisine yönelik tahrike karşılık vermemişti. Cenab-ı Hak ibret alalım diye anlatmıyor mu kitabında bu kıssaları?
Peki ya Nur suresi niye hatırlara gelmez? Her iki cinse de çağlar boyu yaşanacağı muhtemel bu türden faciaların önüne geçmek için kadim bir ikazda bulunulmaz mı bu surede? Nur suresi 29. Ayette “(Rasulüm!) Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır” denilirken peşi sıra gelen gelen ayette de “Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tabi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah’a tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz” (Nur, 30) denilir.
Kullarının bütün acziyetini ve zaaflarını bilen Yaradan, sadece kadınları ikaz etmez yani. Öncelikle erkeklere gözlerini çevirmelerini emreder. Zamane Müslümanları ise nedense geleneksel toplum yapısının, örfün getirdiği bakış açısını Kur’ani hikmetlerin üzerine çıkarmayı tercih ediyor. Halbuki esas olan kadın, erkek değil “kul” olarak “insan-ı kamil” olma yolunda mücadele etmek. Bunu yaparken de herkes kendi üzerine düşen sorumluluğu yerine getirse zaten bizi insanlığımızdan çıkaracak sebeplerin tuzağına düşmeyiz.


Konu Başlığı: Ynt: Medya kadının masumiyetini ve mahremiyetini tüketti
Gönderen: Ceren üzerinde 26 Temmuz 2015, 16:15:33
Esselamu aleykum.Rabbim razı olsun paylaşımdan kardeşim.Televizyon kadının mahremiyetini açık açık ortaya serer.Ve kadınların başına gelen olaylar da medyada ortaya açık açık dökülüyor.Ve kadının hiç bir hakkı ve hiç bir mahremiyeti kalmıyor.Rabbim bizi kötülükden,beladan korusun inşallah...


Konu Başlığı: Ynt: Medya kadının masumiyetini ve mahremiyetini tüketti
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 26 Temmuz 2015, 16:47:17
Ve aleykumusselam. Toplumun medya ile imtihanı.  Medyanın toplum üzerideki olumsuz etkisini apaçık görmekteyiz. Dikkat ederseniz haberlere konu olan herhangi bir durumun toplumda hızla yayıldığıni görüyoruz. Rabbim medyayı da insanlarımızı da ıslah etsin. Amin.