> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Kültürü > İslam Kavramları M-Z > Teokrasi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Teokrasi  (Okunma Sayısı 613 defa)
31 Mart 2010, 16:02:20
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 31 Mart 2010, 16:02:20 »




TEOKRASİ




Grekçe Tanrı anlamına gelen "theos" ile kudret, iktidar anlamlarına gelen "kratos" kelimelerinin birleştirilmesinden meydana getirilmiş bir tabirdir. Yasama, yürütme ve yargı fonksiyonlarına ilişkin bütün devlet gücünün, ancak ilâhî kaynaklı olması halinde meşruiyet ve hukukîlik kazanacağını savunan ve bu gücün sadece Tanrı´nın yeryüzündeki vekiller tarafından kullanılabileceğini öngören teoriyi ifade eder. İlk önce, bir Yahudi bilgini olan Flavius Josephus (Kudüs, 37-100) tarafından, Yahudilerin büyük hahamlarca yönetildiği siyasî rejimlerini isimlendirmek için kullanıldığı sanılmaktadır.

En eski çağlardan beri insan toplumları kadar onların siyasî ve kazaî otoriteleri de din ile sürekli ve yakın ilişki içinde bulunmuştur. Bugün dahil, çağlar boyunca, dinin, en azından müessir bulunmadığı veya herhangi bir tarzda müdahil olmadığı bir toplum ve devlet realitesi söz konusu olmamıştır. Devlet hayatı, hak dine sahip olanlar kadar, müşrik ve putperest toplumlarda da, o toplumlarda geçerli olan dinden etkilenmiştir. Bu vakıa genel anlamda tarihin ve sosyolojinin konusunu teşkil eder. Teokrasi kavramında ise, doğrudan ve dolaylı etkilerin ötesinde dinin devlet üzerinde radikal hakimiyeti söz konusu olmaktadır. Bu anlamda teokrasi kavramı, Yahudilik, Hristiyanlık ve nihayet Müslümanlık için değerlendirilen bir rejim meselesi olarak algılanmıştır.

Avrupa ortaçağının siyasî tarihi, Katolik kilisesinin devleti olan Vatikan´ın ve bu devletin başkanı olan papaların cihanşümûl otorite tesis etme yolundaki gayretleriyle buna direnen kralların mücadelelerini konu edinen bir seyir izlemiştir. Bu noktada şu özellikle kaydedilmelidir: Kilise doktrini anlamında Hristiyanlık, "ruhbaniyet" esasını öngördüğünden, Hristiyan dünyasında teokrasi, bir yerde ruhban sınıfının (pratikte kilise örgütünün) siyasî hakimiyeti anlamına geliyordu. Kilise otoritesinin üstünlüğü esasına dayanan teokrasi teorisine karşılık, "dominium mundi" (dünya hakimiyeti) hakkının Roma İmparatorlarına ait olduğunu savunan, kilise dahil bütün otoritelerin Roma hakimiyetine tabi olmasını öngören "Sezaro-papizm" teorisi alternatif teşkil ediyordu. XI. asırda imparator Friedrich I. ve Henry VI, Sezaro-papizm´i savunan siyasîler olarak tarihe geçerken; Gregoius VII, İnnocentius III ve IV ile Bonifatius VIII gibi papaların yönetimleri teokratik sayılmıştır. Nihayet Fransa kralı Güzel Philipp´in Vatikan´ın otoritesi için büyük darbe teşkil eden siyaseti başarılı olmuş ve papaların siyasî etkinliği hayli sınırlanmıştır. Bu çizgide, Hristiyanlık tarihinde "reform" ve protestanlık hareketleri ile millî kiliselerin güç kazanmaları vakıası da uzun ve ayrı bir bahis teşkil eder.

Bir anlamda hukuk felsefesi ve kamu hukuku teorisi mahiyetinde tezahür eden teokrasi teorileri, özellikle devlet iktidarının menşei ve sahibi konusundaki görüşler, Hristiyan Ortaçağına ait birer teori hüviyetinde olduklarından, bunların bugün için ancak tarihî bir mana ifade ettikleri doğrudur. Yahudi ve Hristiyan dünyalarında din ile devlet arasındaki nazarî ve tatbikî ilişkileri tarihî boyutu ve aktüel ve çağdaş yapısı içinde bütün genişliği ve derinliği ile ele alıp incelemek muhakkak ki, ilgi çekici akademik bir konu teşkil eder. Ancak, bu konunun mahiyetini ve İslâm ile olan alâkasını değerlendirmemiz için vazgeçilmez gereklilik taşımamaktadır.

İslâmın devlet anlayışını teokratik olarak niteleyenler daha çok onun muarızlarıdır. Bununla beraber, konuya temas eden Müslüman ilim ve tefekkür erbabının da, bu tabiri, İslâm´ın devlet anlayışını ve uygulamalarını tavsif etme bakımından kullanmakta bir mahzur görmedikleri anlaşılmaktadır. Toplumun yönetimine ilişkin bütün konularda ve devlet fonksiyonlarının tamamında dinin ihata edici bir kapsam ile ve radikal olarak, tam anlamıyla hakim durumda bulunuşu teokrasi kavramıyla ifade ediliyor ise, İslâm´ın bu anlamda teokratik bir anlayışı temsil ettiği doğrudur. Şu var ki, İslâm dini, kilise doktrini anlamındaki Hristiyanlıktan farklı bir şey olduğu gibi; onun öngördüğü teokratik yapı da herhalde Hristiyan Ortaçağının teokrasilerinden, hem anlayış ve felsefe, hem de uygulama modeli yönünden başka bir şeydir.

Ortaçağ Hristiyan teokrasisinin karşısında yeralan Sezaro-papizm kavramının bugün için hiç bir anlam taşımadığı ortadadır. Bu yüzden, bugün için İslâm´ın, devlet konusunda el´an uygulamada geçerli hangi fiili ve teorik vakıanın karşısında yer aldığını ve neye alternatif teşkil ettiğini tesbite çalışmamız gerekmektedir.

Bugün dünyada, sadece prensip itibariyle, yani ancak çok nazarî planda kalan, felsefi temelleri bakımından teokratik sayılabilecek az sayıda istisnaî örneğinin dışında, devlet ve toplum düzeni fiilen sekülarize olmuş; din gitgide daralan ve etkisi sınırlanan bir kategori olarak arka plana itilmiştir. Prensipte lâiklikten söz edilmese bile, toplumlar ve devletler fiilen din dışı bir anlayışın hakimiyeti altında yönetilmektedirler. Bu vakıanın tarihî sebeplerini incelemek burada konumuzu oluşturmuyor. Ancak bu konuda özellikle şu kaydedilmek gerekir ki, bu günkü Batı medeniyetinin gelişme süreci içinde kilise Hristiyanlığının yapısından kaynaklanan tereddütler, bilim ve düşüncenin kilise disiplini içinde kendisine bir mecra ve mahreç bulamayışı önemli bir rol oynamıştır. Çeşitli Hristiyan kiliselerinin teolojik gelenekleri arasında sürüp gelen ihtilâfların halledilememiş olması bir yana, genel olarak Hristiyan teolojisinde Cenâb-ı Hakk´ın tevhidi ve sıfatları konularında açık, net ve itminan verici noktadan uzak kalınışı, iman düzeyinde ilâhî gerçeğin sahih bir bütünlükle kavranılmasını engellemiş; en azından görüş ufkunu belirsizliklerle doldurmuştur. Bu süreç içinde lâikferdiyetçi ve liberal felsefe gitgide kuvvetlenmiş; insan benliğini merkez kabul eden, insanın nefis yönünü, nefsaniyetini ve ihtiraslarını reel beşeri veri olarak hukuk ve düzenin temeli yapan bir anlayış hükümran olmuştur. İnsanın kul olduğu ve ilâhî bir realite ile kuşatılmış bulunduğu adeta unutulmuştur. Bilim ve teknolojide meydana gelen süratli ve yoğun başarılar da göz kamaştırmış ve beşer aklının adeta tebcil edilmesiyle sonuçlanmıştır. insan iradesine ve rızasına dayanan veya irca edilebilen her sonuç meşru ve geçerli sayılmıştır. işte çağdaş dünyada muteber olan insan hakları teorisi ve demokrasi prensibinin orijininde, insan nefsini odak noktası kabul eden, benliği ve onun ihtiraslarını eleştirmeyen ve Batı´da "ferdiyetçilik" ve "liberalizm" gibi kavramlarda ifadesini bulan bu anlayış yer almaktadır. Ekonomide de aynı anlayışın izlerini taşıyan bir çizgi takip edilmiştir.

Tarihi sürecin ortaya çıkardığı bu vakıanın günümüzdeki alternatifi, Ortaçağ Hristiyan teokrasisinin yeniden tekrarlanması olamaz. O, esasen çoktan geçerlilik Şartlarını kaybetmiş ve her bakımdan asılmış bir merhaleyi temsil etmektedir. Bu bakımdan, gerçek ve tek alternatif Hak Dini, yani teokrasinin İslâmı karşılığıdır.

İslâm, tevhid esasına dayanan, şirkin her türünü ve şirke varan her türlü sapmayı red eden ve Cenâb-ı Hakk´ı noksanlık ifade eden her türlü sıfatlandırmalardan son derece tenzih etmek esası üzerine kurulan bir dindir. Onda, iman yönünden Rabbü´l-âlemîn´in mükevvenat üzerindeki mutlak kudretini ve tasarrufunu kayıtlayacak veya kısıtlayacak en ufak bir telâkkîye yer yoktur. Mahlûkatı üzerinde Cenâb-ı Hakk´ın mutlak hükümranlığını selbedecek her hangi bir kuvvet ve prensip tasavvur olunamaz. O´nun meşiyyetinin, irade ve kudretinin tallûku olmayan, ilgisiz ve kayıtsız kaldığı bir saha tasavvuru da mümkün değildir. Bu gerçeğin bir sonucu olmak bakımından İslâm dini için, kainatta "lâik olan" ve "lâik olmayan? yahut da "din" ve "din dışı" gibi bir ayırım yapılması anlamsız ve geçersizdir. Ne doğada ve ne de toplum hayatında böyle bir tasnif yapılmasını hakir gösterecek hiç bir delil yoktur. Mantık ve ilmi düşünce de bunun aksini doğrulamakta, tevhidi göstermekte ve Allah´ın kanununun her şeyde, her yerde ve her zaman geçerli oluşunun bir istisnası bulunmadığını teyid etmektedir.

İnsanın ferdî ve sosyal hayatı da bu evrensel kanunun kapsamı içinde yer alır. Kendisini yaratan Rabb´inin rızasını kazanmak ve O´nun rahmetine mazhar olarak cennetine kavuşmak insanoğlunun varlık gayesidir. Yaratıcısı tarafından insan buna davet edilmiş ve bunu kazanmak üzere dünyaya gönderilmiştir. Rabbine ibadet ederek yaratılışının hikmetini gerçekleşmesi ve kendisi için fıtri olan bu yolda varlığının nefsanî tarafını aşan melekelerini geliştirmesi gerekmektedir. Başlangıçta misak ile Rabb´ine verdiği sözü (ahdi) yerine getirmesi ve yüklendiği emanetin hakkını vermesi ancak böyle mümkün olabilir. Rabb´ini tanımak, insanoğlunun "ben" şuuruna vardığı anda kendisine varoluş bilgisi olarak maledilmiştir. Bunun şuurda canlandırılması için Rabb´i ona bir rahmet eseri olarak resullerini göndermiş; vahyini indirerek hidayet etmiş; onu karanlıklardan nûra çıkarmıştır. İnanan insan Rabb´i ile olan misakını O´nun resulune biat ederek bir defa daha teyid etmiş ve böylece ahdini bir nevi sadakat yemini ile de tekid etmiştir. Bu suretle o, üzerindeki emaneti Rabb´inin hidayetine tabi olarak gerçekleştirmeyi kendi rıza ve inkıyadı ile severek yüklenmiş bulunmaktadır. Bu tavır Rabb´inin mutlak hükümranlığını bizzat yaşamayı ve yaşatmayı ifade eden bir misyonu temsil etmektedir. O´nun yeryüzünde halifesidir. Bir nevi vekili veya naibi durumundadır. Kendi adına değil, Allah adına hüküm verir. Kararlarında nefsinin arzularına değil Rabb´inin hidayetine tabidir. Rehberi, vahiy yoluyla kendisine ulaştırılmış olan hikmettir, ilâhî nûrdur. Bütün kuvvetlerini ve inisiyatifini bu yolda kullanarak Rabb´inin iradesi ve rızası ile bütünleşmeye gayret eder. İnanan insanlar ve onların ümmeti için Allah´a olan,iman her şeyin başında ve merkezinde yer alır. Hukukun, devletin ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Teokrasi
« Posted on: 16 Nisan 2024, 09:08:09 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Teokrasi rüya tabiri,Teokrasi mekke canlı, Teokrasi kabe canlı yayın, Teokrasi Üç boyutlu kuran oku Teokrasi kuran ı kerim, Teokrasi peygamber kıssaları,Teokrasi ilitam ders soruları, Teokrasiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes