> Forum > ๑۩۞۩๑ Güncel Haberler & Tarihden Başlıklar ๑۩۞۩๑ > ilimdunyasi.com Haberleri > Bitmeyen tartışma : İslamcılık!
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Bitmeyen tartışma : İslamcılık!  (Okunma Sayısı 683 defa)
29 Ağustos 2012, 13:39:14
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 29 Ağustos 2012, 13:39:14 »




Bitmeyen tartışma : İslamcılık!




Önümüzde açık duran dosyada müşterek sorularımız var: İslamcılık nedir? İslamcı kime denir? Bu düşünce hangi ihtiyaca cevap verir? Tartışmalar hangi derdimize derman olur?..

Ali Bulaç’ın gazete köşesinde başlattığı İslamcılık tartışmasına bundan evvelki denemelerin aksine pek çok isim katıldı. Çok seslilik bir muhasebenin göstergesi kabul edilebilir elbette. Ancak bir yanıyla da kafa karışıklığını artırmaya hizmet ediyor. İlk mükellefiyetimiz cebri tarafı ilan edildiğimiz (bkz. Ali Bulaç; her Müslüman bizzarure İslamcıdır!) tartışmayı anlamak olsa gerek. Önümüzde açık duran dosyada müşterek sorularımız var: İslamcılık nedir? İslamcı kime denir? Bu düşünce hangi ihtiyaca cevap verir? Tartışmalar hangi derdimize derman olur?..

Bir modern zaman meselesi duruyor karşımızda. Din, dünya ve ahiretle ilişkimizi topyekûn etkileyen, sonuçları itibarıyla Müslüman’la İslam arasına derin mesafe koyan bir mesele… Her birimizin tartışmanın kaçınılmaz tarafı olmamızın sebebi de, İslamcılığın bu kuşatıcı ve yeniden inşa edici yönü…

Tek bir tanımı yok İslamcılığın. İçerik hakkında konuşmaya geçmeden kimin kavramdan ne anladığını netleştirmek gerekiyor. Kendi değerlendirmemizi yapmaksa ancak tarihî süreci doğru değerlendirmekle mümkün. İki asır önceye kadar potansiyelde evrensellik iddiası taşısa da her hayat tasavvuru, belli alanlarda varlık gösteriyor. İslam’ın, Hıristiyanlığın nüfuz alanları belli. Rönesans ve Reform sonrası hız kazanan teknik ilerlemeler, dünyanın merkezini Batı’ya kaydırıyor. Osmanlı’nın şahsında İslam dünyası, Batı’yla girdiği mücadelelerden mağlup çıkmaya başlıyor. Devlet de halk da hazır değil böyle bir yenilgiye. Müslümanlar, İslam nizamı ile yönetilen devletlerini kaybetme riski ile karşı karşıya kalıyor aniden. İmparatorluğun aldığı her darbe dine vurulmuş kabul ediliyor. Sarsıntının şiddeti artarken birileri yenilginin faturasını İslam’a çıkarıyor. ‘Din terakkiye mâni’ onlara göre. Gelişebilmek için bu esaretten kurtulmak gerekiyor. Dininden, bir anlamda kendinden şüpheye düşen o devrin bir kısım münevveri; modernleşme hamlelerinin bir an önce başlatılması ve hızla tatbik edilmesi fikrini savunuyor. Prof. Dr. İsmail Kara, “Bir idrak tarzı, zihniyet dünyası o gün için hedeflenen terakki yahut galibiyeti getirmiyorsa daha önce yerine getirdiği fonksiyonlara bakılmaksızın bu bilgiden ve arkasındaki zihniyet dünyasından şüpheye düşülmesi kaçınılmaz olacaktır.” diyor.



Batı’da çok önce başlayan, Osmanlı’nın 19’uncu yüzyılda katıldığı modernleşme, büyük bir iddia koyuyor ortaya. Değerlerin temeli; geleneksel zamanlarda iddia edildiği gibi vahiy değil, akıl. İnsan aklı her şeyin üzerinde yer almalı, dünya ve ahiret algısı/hayatı bu bakış açısıyla yeniden inşa edilmeli. Aynı açıklıkla izah edilmese de yeni dünya tasavvurunda ‘madde’ ‘mana’ya yer bırakmıyor.

Osmanlı hızla çözülürken devleti kurtarmak için Batı gibi güçlü olmak zarureti doğuyor. ‘Düşmanın silahıyla silahlanılacak’, yani modernliğin icapları yerine getirilecek. Saray eliyle uygulamaya konan yenilikler, bu temel üzerine inşa ediliyor. Devlet idaresi, bir taraftan modernleşme hareketlerini yürütürken öte taraftan şaşırtıcı biçimde İslamî unsurları kuvvetlendiriyor. Batılılaşma hamlelerinin iki önemli ismi; İkinci Mahmud ve Sultan Abdulhamid devri, bu paradoks içinde geçiyor. Islahat hareketlerinin ortaya çıkaracağı problemler, dine daha fazla vurgu yapılarak aşılmaya çalışılıyor. Başta şeyhülislam, resmî ulema, Batılılaşma serüveni boyunca fetvalarıyla Saray’ın yanında yer alıyor. Namık Kemal, Ziya Paşa, Ahmed Cevdet Paşa, Ali Suavi, Cemalettin Afgani ve Muhammed Abduh’un aralarında bulunduğu enletektüel bir zümre ise ‘Kâfire benzemek küfrü gerektirir’ düsturunca bu istikameti sert ve açık bir dille eleştiriyor.

Faturanın İslam’a çıkarılmasını reddeden, sonradan ‘İslamcılar’ diye tanımlanacak bu isimler, ‘Batı karşısındaki yenilgimize din değil onun bugüne kadarki yorum ve yaşanış biçimi sebep olmuştur.’ diyor. Bu hâlden kurtulmak için tecdit ve ihya gerekiyor. Bu karar, o güne dek kazanılmış tüm ilmî birikimin, tasavvuf ekolleri aracılığıyla yerleşen irfanın ve geleneğin reddi anlamına geliyor. Toplumun kendini var eden kökleriyle bağı radikal biçimde kesiliyor. Artık aradaki yorumlar yok sayılacak, her mesele için doğrudan Kur’an ve sünnete dönülecek. Ve yeni devrin Müslümanları; pragmatik bir yöntem uygulayarak kaynaklardan ‘işlerine yarayacak’ yorumları kendileri çıkaracak. Dünya çok parçalı bir konumdan tek merkeze kayıyor. Problemlerin derinliği de aynı şiddette, kaçınılmaz olarak.

Teknolojiden mahrum kalmanın bedeli açıkken topyekûn bir red söz konusu olmuyor elbette. İlk İslamcı münevverler, sonradan Mehmet Akif ve çağdaşlarının da sahipleneceği bir çözüm buluyor. ‘Dini ve devleti kurtarmak için Batı’nın ilmi, fenni alınmalı; ahlakından uzak durulmalı!’ Yani bir yönüyle modernleşmeye ve getireceği aşınmaya karşı çıkılırken öte yandan gönüllü bir modernleşme evresine giriliyor. Bu yüzden hiç olmazsa ortaya çıkışı itibarıyla muhalif karakteriyle anılan İslamcılığın  ‘hem uyum hem de muhalefet hareketi’ olduğuna dikkat çekiyor İsmail Kara. Dini ve devleti birlikte kurtarma kaygısı taşıyan bu adamlar; bir yandan modernizmin tahripkâr etkileriyle mücadeleye niyetlenirken öte taraftan toplumun modernliğe uyumunu kolaylaştırıyor ve gerekçelendiriyorlar.

Modern dönem, aynı zamanda ideolojiler çağı olarak da adlandırılıyor. Sosyalizm, kapitalizm, komünizm, liberalizm hep bu dönemde teorize edilip uygulamaya konuyor. Bir modern zaman üslubu olan İslamcılık da kendine çok daha geniş bir ufuk çizmesine rağmen dinin ideolojileştirilmiş hâli kabul ediliyor. Kavram daha ilk ortaya atıldığı dönemde yükleniyor meşruiyet sorununu. Sosyolog Müfit Yüksel, bir zaruretten doğduğunu reddetmese de İslamcıların, ideolojileştirerek, İslam’ı dünya nizamı parantezine hapsettiklerini düşünenlerden: “Neden yenildik, sorusuna cevap aranıyor. Bir kompleks, yenilgi psikolojisi içindeler.” Bu psikoloji belirliyor tavırlarını. ‘Nasıl güçlü olabiliriz?’ sorusuna, ‘Batı gibi, dünyevileşerek!’ cevabı veriliyor Yüksel’e göre. Dünyaya yeni bir nizam teklif edecek vakit yok. Prof. Dr. Ali Yaşar Sarıbay aynı gerekçeyle, İslamcıların medeniyet iddiası taşımadıklarının altını çiziyor.

Büyük bir risk alınıyor ve modernleşmeye kapı aralanıyor böylelikle. İslamcılığı, ‘Müslümanların, üzerlerine gelen modern dünya karşısında nefsi müdafaası’ şeklinde tanımlayan Abdurrahman Arslan’a göre, bir varoluş biçimi temellerinden sarsılırken modernliğin aynı zamanda ‘ahlak’ olduğunu anlayacak zamanları bile olmuyor. İsmail Kara ise riskin görüldüğü kanaatinde. Fakat devletin, paralelinde dinin kurtarılması her şeyin üstünde. Gereken bedellerin ödenmesi pahasına… Samimiyeti sorgulanamayacak bir gayret, sözü edilen. ‘Kur’an’a ve sünnete uygun yeni bir siyasi hareket ve dünya mümkün!’ iddiası yatıyor söylemin ardında. İlk bakışta siyasi unsurları dikkat çekse de ilk günden itibaren bütünüyle dinî bir tartışma yapılıyor aslında.

60’lar siyasi mücadele yılları

İlk İslamcılar aydın/ulema profili çiziyor. Batı’yı tanıyor, lisan biliyorlar. Aynı zamanda İslamî ilimlere, Arapça ve Farsçaya vâkıflar. Millî Mücadele yıllarına kadar önemli bir vazife ifa eden İslamcılar, Batı’ya doğru atılan adımları eleştiriyor, basın aracılığıyla toplumun tartışmalardan haberdar olmasını sağlıyor. Ancak önce Çanakkale Savaşı’nda verilen medreseli kaybı, ardından Cumhuriyet tecrübesinin dine ve dinî söyleme hayat hakkı tanımaması, ağır bir darbe vuruyor bu düşünceye. Mehmet Akif, Eşref Edip, Elmalılı Hamdi, Babanzâde ve arkadaşları, neredeyse 40 yıl sonra bozulacak bir sessizliğe mahkûm ediliyor. Konuşuyorlar, yazıyor, tartışıyorlar fakat seslerine aks-i seda bulunmuyor.

Ali Bulaç’ın üç nesle böldüğü İslamcılığın ilk evresi 1920’lerde sona eriyor. İkinci neslin varlık sergileyebilmesi için imparatorluk toprağının kesin sınırlarla bölünmesi, İslam âleminin büyük ölçüde sömürgeleşmesi ve İkinci Dünya Savaşı’nın yaşanması gerekiyor. Mısır, İran, Pakistan ve Türkiye’deki İslamcıları yeniden harekete geçiren en önemli olay 1947’de Pakistan İslam Cumhuriyeti’nin kurulması. Türkiye’de Demokrat Parti iktidarıyla yakalanan kısmi rahatlık havası ve köyden kente göç de destekliyor süreci. 1920’lerde Mısır’da toplumu ahlaki ve sosyal bakımdan takviye etmek maksadıyla kurulan İhvan-ı Müslimin, Pakistan’ın kurulmasıyla birlikte millî devleti savunmaya başlıyor. 

İslamcılık düşüncesinin politika parantezine alındığı yıllar da demek mümkün bu döneme. Büyük kısmı sömürgeleşen, geri kalanı dinî kimliğinden uzaklaşan İslam dünyası, kurtuluşu millî devlet fikrinde buluyor. Seyyid Kutup, Mevdûdî, Hasan el-Benna okunuyor, talepler siyasi mücadele konusu oluyor. Ali Bulaç, ‘ikinci nesil’ İslamcıların ıslah edilecek bir devletten mahrum olmaları sebebiyle devlet kurma hedefine döndüklerini iddia ediyor.



İslamcılık düşüncesinin yeni temsilcileri, fikrî açıdan önemli bir zaafla malûl. Namık Kemal, Eşref Edip çizgisi düşüncelerine temel teşkil edecek İslamî altyapıya sahipken 1960’lar nesli için bunu söylemek mümkün değil. Mısır’da, Pakistan’da, Türkiye’de mühendisler devralıyor vazifeyi. Dinî yönü zayıf politik bir söylem benimsiyorlar. Hedefleri devleti kurtarmak! En azından Türkiye İslamcılarının sonrasına yönelik bir teklif ya da programları olduğunu söylemek mümkün görünmüyor. Politik kaygıları ön planda a...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Bitmeyen tartışma : İslamcılık!
« Posted on: 24 Nisan 2024, 23:54:02 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Bitmeyen tartışma : İslamcılık! rüya tabiri,Bitmeyen tartışma : İslamcılık! mekke canlı, Bitmeyen tartışma : İslamcılık! kabe canlı yayın, Bitmeyen tartışma : İslamcılık! Üç boyutlu kuran oku Bitmeyen tartışma : İslamcılık! kuran ı kerim, Bitmeyen tartışma : İslamcılık! peygamber kıssaları,Bitmeyen tartışma : İslamcılık! ilitam ders soruları, Bitmeyen tartışma : İslamcılık!önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes