๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hz.Muhammedin İslam Daveti => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 29 Temmuz 2011, 15:58:59



Konu Başlığı: Güneş Ve Ay
Gönderen: Ekvan üzerinde 29 Temmuz 2011, 15:58:59
Güneş Ve Ay


Ey amca! Vallahi bu davayı bırakmam için güneşi sağ elime, ayı da sol eli­me verseler, yine de vazgeçmem. Allah bu dini ya hakim kılar, ya da ben bu uğurda ölürüm. (Hz. Muhammed (s)

Resulüllah, kitlesel davete geçişle birlikte, İslâm'a davet çalışmalarını daha bir yo­ğunlaştırmıştı. Her kimi nerede bulursa, en uygun biçimde kendisine yaklaşıyor ve İslâm'ı anlatıyordu. En güzel tarzda konuşup ilâhî hakikatleri bildiriyordu. Müşrik liderler ise her geçen gün İslâm'a karşı daha çok bileniyor, tehdit, sataşma ve baştan çıkarıcı tekliflerle Resulüllah'm gidişatını durdurmaya veya davetin sey­rini istedikleri yönde değiştirmeye çalışıyorlardı. Bu amaçla yığınla girişimde bu­lundular. Ebû Talib'le görüşüp yeğeni hakkındaki şikayetlerini dile getirmeleri söz konusu girişimlerinden birisiydi. Ama daveti durdurmaya veya değiştirmeye yönelik girişimlerden hiçbirisi Resulüllah'ı engelleyemedi. Risâletin ilk zamanla­rındaki çekinen, korkan, göreviyle ilgili kaygılara sahip olan Resulüllah çok de­ğişmiş; artık tüm insanlar karşısında tek başına da olsa korku ve kaygıya kapılma­dan görevinin gereklerini yerine getiren birisi olmuştu. Çünkü o Kur'an'la eğitili­yor ve öğretiliyordu. Birçok ayet Resulüllah'ı teşvik etmiş, desteklemiş, bilgilen­dirmiş, sürecin geleceğinden haberdar etmiş ve en gerekli uyarıları yapmıştı. Bu durumla ilgili olması açısından, bir grup ayette, risâlet görevinin zorluğuna dik­kat çekilmiş, bu zorlukların anzî olduğu, her zorluğu kolaylığın takip edeceği ve bu nedenle ısrarla risâlet görevinin gereklerini yerine getirmesi emredilmişti. Üs­telik hiç ara vermeden sürekli bir gayret ve çaba içerisinde olması istenmişti: 'Muhakkak her güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Evet her güçlükle beraber bir kolay­lık vardır, O halde (bir işini) bitirdiğin zaman hiç durmaksızın başka bir işe devam et.[199] Bir diğer ayet ise davetin yoğunluğuna vurguda bulunmuş ve olması gerekeni en kısa ve açık bir ifadeyle dile getirmişti: 'Rabbinin nimetini dur­maksızın anlat.[200] Bir başka ayet ise, aynı emri yenilerken, davet gö­revini yerine getirmek için müşriklerle ilgilenmenin, onlarla bir olmak biçiminde gerçekleşmemesini, islâm'ı tebliğ dışında, müşriklerle hiçbir birlikteliğin bulun­mamasını istemişti: 'Sen emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve müşriklerden yüz çevir.[201]

Müşrik liderler için Resulüllah'a fiilî engel olamamalarının en önemli ve hatta tek nedeni, O'na yönelik fiilî engelin aileler arasındaki gizli husumetleri açığa çı­karması ve Mekke'yi kana boyayacak bir iç savaşın fitilini ateşlemesi korkusuydu. Aileler arasında bir gerilime neden olmadan Resulüllah'ı engellemenin yollarını araştırıyorlardı. Bu amaçla Ebû Talib'le görüşüp yeğenine engel olmasını istediler. Eğer yeğenine engel olmazsa Mekkelilerin basma belalar geleceğini uygun bir dil­le anlattılar. Ebû Talib üzerinde etkili olmak için de görüşmeyi kalabalık bir he­yet halinde yapmışlardı. Ancak Ebû Talib'e müracaatlarının Resulüllah'm duru­munda istedikleri yönde bir değişikliğe neden olmadığını gördüler. Resulüllah'm, davasından vazgeçmesi veya bazı geri adımlar atması bir yana, insanları İslâm'a davet çalışmalarını daha da yoğunlaştırdığına tanık oldular. Her gün bir kölenin, bir yoksulun Resulüllah'm davetini kabul ettiğini görüyor veya duyuyorlardı. Ar­tık Mekke'de iki ayrı toplumun varlığı söz konusuydu. Birisi sayı itibarıyla çoklu­ğu temsil eden müşrikler; diğeri ise sayı olarak müşriklere oranla az olsalar dahi inançlarında samimi ve inançları uğruna her şeylerini feda etmekten çekinmeyen, dolayısıyla insanlara boyun eğmeyen, statükoya baş kaldıran müminler toplulu­ğuydu.

Her yeni ayetle İslâm'ın özellikleri daha ayrıntılı şekilde bilindikçe ve islâm'a mensup olanlar çoğalıp müminlerle müşrikler arasında ayrılıklar, tartışmalar ço­ğaldıkça, Mekke toplumu daha da gergin bir atmosfere sürüklendi. Gelişmelerden rahatsız olan Mekke eşrafı, bu durumu sona erdirmenin yöntemlerini eskisine oranla daha sık düşünmeye başladı. Bu dönemle ilgili bilgi veren kaynaklar, Mek­ke toplumundaki kutuplaşmanın ve kutuplar arası gerginliğin bütün toplumu et­kileyecek oranda artışına dikkat çekmektedirler. Bu durum Resulüllah'a karşı kin ve düşmanlıkları iyice artmış olan Mekke eşrafını bir kez daha Ebû Talib'le görüş­meye sürükledi. Yeni bir heyet oluşturdular. Ebû Talib'le görüşme talebinde bu­lunan ve bu talepleri kabul edilen heyet bu sefer ilkinkine oranla daha sert ve hat­ta Ebû Talib'i de tehdit eder tarzda görüş ve tekliflerini dile getirdiler: 'Ey Ebû Ta­lib! Sen bizim yaşlılarımızdan, ileri gelenlerimizden ve aramızda saygı sahibi olanla-rımızdansın. Yeğenini yaptıklarından vazgeçirmeni istedik. Ancak sen bu isteğimizi dikkate almadın. Yeğenine engel olmadın. Allah adına yemin ederiz ki, onun ataları­mızı eleştirmesine, bizleri akılsızlıkla suçlamasına ve ilâhlarımızı aşağılamasına artık katlanmayacağız. Bu konuda tahammülümüz kalmadı. Sen ya yeğenini bu duru­mundan vaz geçirirsin, ya da iki taraftan birisi yok oluncaya kadar savaşırız.[202]

Ebû Talib işin gelip dayandığı bu aşama nedeniyle üzüldü. Kavminin eşrafı ile yeğeninin arasında kalmaktan sıkıntı duyuyordu. Ancak kavminin isteğini dikka­te alarak yeğenini korumaktan da vazgeçemezdi. Yeğenini yalnız başına bırakma­yı düşünemezdi. Onu çok seviyordu. O kardeşinin emaneti, babasının emaneti ve bir bakıma da evlatlığıydı. Yeğeniyle görüşüp, aradaki kin ve kavgaları sona erdir­meye vesile olacak bir anlaşma noktası bulmayı arzuladı. Bu amaçla Resulüllah'ı yanma çağırttı. Yumuşak, sevgi dolu bir üslûpla durumu yeğenine açıklayarak, is­teğini bildirdi: 'Yeğenim! Beni ve kendini düşün. Bana kaldıramayacağım bir yük yükleme'. Onun bu isteğinde, müşrik liderlerin tehdit ve baskıları nedeniyle ger­çekleşen bir korku açıkça belli oluyordu. Sözlerinde sorumluluğunu yerine getir­mekte zorlandığını dile getiren dolaylı bir yakınma vardı. Amcasının bu hali Re­sulüllah'ı etkiledi. Amcasının kendine olan desteğinden vazgeçtiğini ve dolayısıy­la önemli bir desteğini kaybettiğini düşündü. Üzüldü. Yumuşak kalbi hüzünle doldu. Gözleri yaşardı. Ancak ne olursa olsun davasından vazgeçmesi mümkün değildi. Üzüntüsünü hâl ve hareketleriyle, kararlılığını ise sözleriyle açığa vurdu: 'Ey amca! Vallahi bu davayı bırakmam için güneşi sağ elime, ayı da sol elime verse­ler yine de vazgeçmem. Allah bu dini ya hakim kılar ya da ben bu uğurda ölürüm'. Sonra amcasının yanından ayrılmak için geri döndü. O'nun bu sözleri ve tavrı kar­şısında Ebû Talib çok etkilendi. Zaten eskiden beri yeğenine karşı kalbi sevgi do­luydu. Yanından uzaklaşmak üzere olan yeğenine 'Ey Yeğenim! Git istediğini söy­le. Allah'a yemin olsun ki seni asla onlara teslim etmem [203] dedi.   



[199] înşırah: 94:6-7

[200] Duhâ: 93:11

[201] Hicr, 15:94

[202] Ibn Hişam, es-Siretü'n-Nebeviyye, 1/284; Ibnü'l Esir, d-Kâmil fi't-TâriK 1V63, 64; Zehebî, Tarihü'l islâm, 11/84; Taberî, Tarihu'r-Rusül ve'I-MüIûfc,Il/218, 219.

[203] Ibn Hisara, es-Siretü'n-Nebeviyye, 1/285; Belâzürî, Ensâbü'l Eşraf, 1/230; Ibnü'l Esir, el-Kâmü fı't-Târih, 11/64; Zehebî, Tarihü'l islâm, 11/85.