> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Hz.Muhammedin İslam Daveti > Din ve Gelenek
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Din ve Gelenek  (Okunma Sayısı 1320 defa)
31 Temmuz 2011, 14:27:32
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 31 Temmuz 2011, 14:27:32 »



Din ve Gelenek

 

Onlara: 'Allah ne indirdiyse, ona uyun' denildi mi, 'Hayır! Biz atalarımızı ne­ye uymuş bulduysak ona uyarız' derler. Ya şeytan onlan yakıcı ateşin azabı­na çağırmışsa, yine de atalarına mı uyacaklar? Kirn bütün benliğiyle Allah'a teslim olur, iyilik ve güzelliği de huy edinirse, o gerçekten en sağlam kulpa yapışmış demektir. İşlerin sonu Allah'a varıp dayanır. [404]

Sahip olunan inanç ve hayat tarzının referansı durumundaki bilginin niteliği, Kur'an'm hemen hiçbir zaman gündemden düşürmediği bir konu olmuştur. Kur'an, kendisiyle insanlara sunulan esenlik dini İslâm'ın hak ve doğru oluşunu veya diğer dinlerin yanlışlığını anlatırken, hep bilginin niteliği üzerinde durmuş­tur, insanın iç (enfusî) ve dış (afakî) tabiatında mevcut yasa ve ilkelerle (ayet) uyumlu olan İslâm'ın, insanı gerçek anlamda dünya ve ahiret esenliğine ulaştırıcı olmasına karşılık; diğer tüm dinlerin insana hem dünyada ve hem de ahirette esenlik sağlayamadığının ve sağlayamayacağının delili olarak gerek İslâm'ın ve ge­rekse diğerlerinin referansları olan bilginin niteliğine dikkat çekmiştir. İslâm'ın il­me dayanmasına karşılık, diğerlerinin zanna dayandığını çok sayıda örnekle gös­termiş ve açıklamıştır. Bu açıdan ilim-zan karşıtlığı şeklinde açılım kazanan bilgi­nin niteliği Kur'an'm üzerinde ısrarla durduğu bir konu olmuştur. Konuya ilişkin nihai hüküm ise, bir ayetle şöyle açıklanmıştır: 'Din konusunda onlara açık deliller verdik. Ama onlar kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki kıskançlıklar yüzün­den ayrılığa düştüler. $üphesiz Rabbin, ayrılığa düştükleri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hükmünü verecektir.[405]

Risâlet sürecinde Mekke'de tekrar vücut bulan insanlığın ilk ve asli dini olan İslâm'ın, hakikati temsil ediyor olmanın verdiği özgüvenle kendisine ve diğer din­lere ilişkin bu radikal ve cesur değerlendirmelerine karşılık, şirk dini ve mensup­ları için durum çok daha başkaydı. Müşrikler, şirke dayanan inançlarının ve bu inançlarının çevresinde oluşan hayat tarzlarının ilme uzak oluşu, zan tarafında yer alışı nedeniyle, İslâm'ın veya kendi dinlerinin temelini teşkil eden bilginin niteli­ğini gündeme getirmemeye büyük özen gösterdiler. Ilim-zan farklılığı gibi bir ko­nunun gündeme gelmesinden özenle kaçındılar. Yoksa bütün eksiklik ve yanlış­lıklarının açığa çıkacağını biliyorlardı. Ancak istemeden bilgi konusunda bir şey­ler söylemek zorunda kaldıkları zaman, bunu ancak vahyin kendi inanç ve hayat tarzları konusundaki tespit ve değerlendirmelerine karşı çıkarken veya îslâm da­vetini gözden düşürmek isterlerken yapıyorlardı. Bunu yaparken de konuyu cid­di bir şekilde ele alıp değerlendirmiyorlardı. Konuya ilişkin görüşlerinin ya arka­sını getirmeyip sadece o anı kurtarma amacı taşıyan ve iftira niteliğinde olan bazı iddialarda bulunuyorlar, ya da sorgulanmasını hiçbir şekilde onaylamadıkları çe­lişkilerle dolu zihniyetlerinin gerektirdiği bazı saçma-sapan ifadeler sarf ediyorlar­dı. Resulüllah'a gelen vahyin Kaynağı veya kendi dinlerinin dayanağı ile ilgili ifa­deleri konunun örneklerini teşkil etmektedir. Vahiyle ve vahyin elçisiyle ilgili ola­rak 'Bu Kur'an Muhammed'in uydurduğu yalandan başkası değildir, bunu uydurma­da başka bir topluluk da ona yardım etmiştir' veya 'Bu ayetler, eskilerin masallarıdır, onları başkasına yazdırıyor, sabah akşam kendisine okunup duruyor! [406] iddiasında bulunurlarken, kendileriyle ilgili olarak da ıBiz atalarımızı bel­li bir inanç üzerinde bulduk ve ancak onların izinden giderek doğru yolu buluyoruz  [407] diyorlardı.

Mekke müşrikleri inançlarının ve hayat tarzlarının referansı olarak geleneğe sı­ğınırlarken, esasen şirk dininin değişmeyen bir özelliğine göre davranmış oluyor­lardı. Çünkü, önceki hakikat elçilerinin risâlet süreçlerinde de zanna dayanan mevcut gidişatlarını sürdürme kararlılığım dile getiren müşriklerin hakikat karşı­sındaki tutumları hep aynı olmuştu. Onlar da inanç ve hayat tarzlarının temeli ve hatta daha da önemlisi doğruluk delili olarak hep geleneğe sığınmışlardı. Kur'an bunu şöyle açıkladı: 'Ey Muhammedi senden önce hangi memlekete bir uyarıcı gön-derdiysek, oranın hali vakti yerinde olan eşrafı şöyle dedi: 'Doğrusu biz babalarımızı bir hâl ve inanç üzerinde bulduk ve biz de onların izinden gideriz'. Peygamberleri on­lara dedi ki: 'Ben size, babalarınızdan kalma dininizden daha doğrusunu getirecek ol­sam da, yine babalarınızın yolunu mu tutarsınız?' Onlar da: 'Biz senin getirdiğin şey­leri tanımıyoruz' dediler.[408]

Kur'an'ın tanıkhğıyla öğreniyoruz ki müşrikler, inanç ve hayat tarzının daya­nağı olması gereken bilgiyi geleneklerinde bulmuşlar ve geleneği ilim olarak ka­bul etmişlerdi. Onlara göre ilim gelenekti; geleneğin dışında veya ona aykırı bir bilgi hiçbir şekilde ilim niteliği kazanamazdı. Böylelikle, geleneğin bilgisini ger­çek ilim olan vahyin karşısına yerleştiriyorlardı. Onlar, bu karşıtlıkta ilmi gelenek tarafına ait kılarlarken, bu kanaatlerinin dayanağı olarak tecrübe edilmişlik-edil-memişlik durumunu kendileri için mutlak ölçü kılıyorlardı. Nesiller boyunca inanılan veya uygulanan olması nedeniyle, geleneklerini tecrübe edilmiş ve doğrulu­ğu anlaşılmış kategorisine dahil ederlerken; vahyi ise tecrübe edilmemiş bir bilgi olarak değerlendiriyorlardı. Bu görünüşte doğru bir yaklaşımdı. Ama Kur'an he­men sürece müdahale etti ve birçok defa, vahyin sadece o anki elçinin şahsında ilk defa insanlığa sunulan bir şey olmadığını, ilk insandan itibaren hep var olan ve insanlığın ilk tanıyıp bildiği gerçek ilim olduğunu değişik vesilelerle açıkladı. Şu ayetler bunun örneklerinden bazılarıdır:

Allah, Nuh'a öğütlediğini, sana vahyettiğini, ibrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya ögüt-ledigini, size de hak-hukuk düzeni kıldı. Öyleyse dini dosdoğru ayakta tutun ve onun hakkında hiçbir ayrılığa düşmeyin. Allah'a ortak koşanları davet etti­ğin bu düzen, kendilerine çok büyük ve çok ağır gelmektedir. Ama Allah, dile­diği kimseyi kendisine peygamber seçer ve kendisine yönelenleri de dilediği şe­kilde doğru yoluna ulaştırır. [409]

Musa ile Harun'a, Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimseler için, doğru­yu eğriden ayırmaya yarayan bir ölçü, ışık saçan bir kaynak ve bir uyarıcı, ha-tırlatıcı olarak kitabı verdik. [410] Daha önceki milletlere nice peygamberler göndermiştik. [411]

Bu ve benzeri ayetlerle, müşriklerin başlattığı ve tecrübe edilmiş şeyle hiç tec­rübe edilmemiş şey ayrımı, Kur'an tarafından gerçek ilmin ne olduğunu gösteren bir yaklaşıma dayanak kılınıyordu. Müşriklerin iddialarını kendi aleyhlerine ol­mak üzere yanlışlıklarının delili olarak kullanıyordu. Fakat müşrikler yine de polemikçi tutumlarını sürdürmeye devam ettiler. Kur'an'm anlattıkları için 'eskilerin masalları [412] Resulüllah için ise 'Bu Kur'an'ı kendisi uydurdu [413] 'Allah'a karşı yalan uyduruyor [414] dediler. Onların bu polemikçi yaklaşımlarını eleştiren bir ayet, onların vahye karşı uygulamaya koydukları oyunun kendi aleyhlerine bir süreci inşa ettiğine dikkat çekerken, aynı zamanda ilim-zan taraflarının kimler olduğunu da bir kez daha açıkça gösterdi. Söz konu­su ayet şöyledir: 'Peygamberleri kendilerine apaçık delillerle gelince, kendilerinde bu­lunan tüm boş bilgi ve becerilerine güvenip küstahça böbürlendiler de, böylece alay et­tikleri şey başlarına geliverdi.[415]

Mekke'nin müşrik liderleri islâm'a karşı haklı, doğru gerekçelerle cevap vere­meyince, polemiği tercih ettiler. Kendi inanç ve hayat tarzlarının dayanağı olan geleneklerini gözden geçirmeleri gerekirken; geleneklerini gözden geçirmeden, her haliyle doğru ve mutlak anlamda ilim kabul ettiler. Ve bu geleneklerinden kal­karak islâm'a yönelik saldırılarda bulundular. Bunu yaparken de kendilerini hak­lı gösterebilmek için hemen her zaman atalarında sembolleşen geleneklerinin eleştirilmiş olmasını, İslâm davetine yönelik tepkilerinin en önemli gerekçesi ola­rak ileri sürdüler. Kendi aralarındaki konuşmalarda, Resulüllah'a çıkışmalarında veya Ebû Talib'e şikayetlerinde hep aynı gerekçeyi dile getirdiler. Örneğin Ebû Talib'e şikayet için gittiklerinde 'Yeğenine engel olmalısın. Çünkü o, atalarımızın doğru yolda olmadıklarım söylüyor' dediler. Onlar, bu sözleriyle, İslâm davetini asice ve nankörce girişilmiş bir ataları aşağılama veya geleneği reddetme hareketi olarak değerlendirdiklerini ifade etmiş oluyorlardı.

Geçmişte yaşamış selefleri gibi, Mekke müşrikleri için de inanç ve hayat tar­zının ölçüsü, ahlâkî erdemlerin kaynağı birey değil, toplumdu. Toplumsal tecrü­beydi; gelenekti. Onlara göre ancak nesiller boyu sürekliliğe sahip şeyler bir de­ğer ifade ederdi. Yoksa bir anda yaygınlık kazanan şeylerin, sadece bir kişinin bil­dirdiği şeylerin bir kıymeti olamazdı. Kaynağı ne olursa olsun, geleneği hesaba katmayan veya gelenekle çatışan şeylerin bir kıymeti yoktu. Bu tür şeyler doğru­luk vasfı kazanamazdı. Bu durum özdeyişlerde, şiirlerde sıklıkla dile getirdikleri ve kutsadıkları bir ölçüydü. 'Şanımız bize atalardan mirastır. Biz de işte onu böyle yükselttik' diyen Mekkeli müşrik şair Muhabir b. Ebî Amr, bu şiiriyle söz konu­su inancı dile getiriyordu. Bir diğer şair Lebid de şiirlerinden birisinde aynı ko­nuya değinmişti:

Onlar bir kavmin bir ferdidir ve ataları, Onlara bir hayat yolu çizmiştir. Her kavmin kendine özgü bir yolu, Geleneksel bir hayat tarzı vardır; Her kavmin taklit edeceği şeyleri vardır.

Mekke eşrafı, İslâm davetinin geleneklerini reddetmek anlamına geldiğini dü­şünürlerken veya söylerlerken elbette ki yanlış düşünmüyor veya yalan söylemi­yorlardı. Görünüş itibarıyla düşüncelerinde haklıydılar. Zira, gerek doğrudan kendilerinden ve geleneklerinden bahseden birçok ayette ve gerekse önceki bazı toplumlardan bahseden ayetlerde hiçbir geleneğin inanç ve haya...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Din ve Gelenek
« Posted on: 29 Mart 2024, 13:45:31 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Din ve Gelenek rüya tabiri,Din ve Gelenek mekke canlı, Din ve Gelenek kabe canlı yayın, Din ve Gelenek Üç boyutlu kuran oku Din ve Gelenek kuran ı kerim, Din ve Gelenek peygamber kıssaları,Din ve Gelenek ilitam ders soruları, Din ve Gelenekönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes