> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Hz.Muhammedin İslam Daveti > Ahlâk İsyanı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Ahlâk İsyanı  (Okunma Sayısı 1075 defa)
29 Temmuz 2011, 16:38:25
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 29 Temmuz 2011, 16:38:25 »



Ahlâk İsyanı

 

Şüphe yok ki, Allah adaleti ve iyilik yapmayı, yakınlara karşı cömert olma­yı emredip; çirkin işleri, haksızlığı ve taşkınlığı yasaklıyor ve size düşünesi-niz diye öğüt veriyor. Sözleşme yaptığınızda Allah'ın sözleşmesini yerine getirin. Sağlama bağladıktan sonra, yeminlerinizi bozmayın. Nasıl bozarsı­nız ki, Allah'ı kendinize kefil kılmışsınız. Şüphesiz ki Allah, ne yaparsınız hepsini bilir. İpliğini sağlamca büktükten sonra, onu söküp dağıtan kadma benzemeyin. Bir topluluk diğer bir topluluktan daha çok ve üstün diye ye­minlerinizi bozup, hileli hareket etmeyin. Allah bütün bunlarla sizi imti­handan geçiriyor ve üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeyleri, kıyamet günün­de size açıklayıp bildirecek. [6]

islâm davetini durdurmak için birbirleriyle görüşüp-konuşan ve verdikleri karar­larla amaçlarına ulaşmaya çalışan Mekke eşrafı, önceki bölümde geçtiği üzere, bu toplantıların bir kısmında, Resulüllah'ın şahsıyla ilgili olumsuz haberler yayarak insanları Resulüllah'tan uzaklaştırmayı planladılar. Haberin konusunun ne olaca­ğını düşünüp, tartıştılar. Onun kâhin, şair veya sihirbaz olduğunu ilan etmeyi dü­şündüler. Fakat hiçbirisinde karar kılamadılar. Çünkü bunların hiçbirisinin Resu­lüllah için geçerli olmadığını biliyorlardı. Ancak buna rağmen O'nun insanı derin­den etkileyen sözlere sahip olduğunu dile getirip; 'O'nun sözlerinde sanki bir sihir var, O'nu dinlemeyin' propagandasını yürütmeye karar verdiler.

Mekke ileri gelenleri, İslâm davetini durdurmak için çareler düşünürlerken Resulüllah'ın şahsıyla ilgili, insanları kendisinden uzak tutacak ahlâkî bir zaafı hiçbir şekilde gündeme getiremediler. O'nun çıkarcı olduğunu; kişisel veya ailevî çıkarları hedefleyen gizli niyetlere sahip olduğunu; yalancı, ikiyüzlü, güvenilmez, zorba, cimri, nankör.... olduğunu dile getirmediler, getiremediler. İftira niteliğin­de bile olsa böylesi bir şeyi gündeme taşımayı akıllarından dahi geçirmediler, geçiremediler. Üstelik bunu yapmaya hazır bir ruh haline sahip olmalarına rağmen. Çünkü, İslâm davetinin daha ilk yıllarında vahyolunun birçok ayetle, Mekke eş­rafının kişiliği ve karakteri ortaya dökülmüş, onların insanlara karşı zorba,[7] sal­dırgan, [8] kibirli, [9] bencil, [10] kaba, [11] günahkâr, [12] hayra engel olan, [13] yetime, fakire, yar­dımcı olmayan, [14] mal düşkünü, [15] cimri, [16] boş işlerle uğraşmayı seven, [17] nankör[18] kimseler oldukları gözler önüne serilerek; tüm toplumun gözünde rezil-rüsvay ol­maları sağlanmıştı. Onlar, değişik gerekçelerle gizledikleri veya üstünü örttükleri ahlâksızlıklarının, problemli kişiliklerinin, düşük karakterlerinin deşifre olması­nın verdiği intikam duygusuyla, Resulüllah'a yönelik benzer bir saldırıya geçebi­lirlerdi. O'nun için bazı ahlâkî zaafları gündeme taşıyabilirlerdi. Ancak, olumsuz sıfatları nedeniyle ağır bir şekilde eleştirilen ve bu nedenle öfkeden gözleri dön­müş halde bulunan Mekke eşrafından hiç kimse, Resulüllah'm karşısına geçerek kendisinin de bu özelliklerin tamamına veya en azından birisine sahip olduğunu ifade etmedi, edemedi. Resulüllah'ı hiçbir şekilde böylesi kötü, aşağılık özellik ve sıfatlarla eleştirmediler, eleştiremediler. Daha da önemlisi, düşmanlıktan akılları­nın başlarından gittiği anlarda dahi ResulüUah'm ahlâkî erdemlerini ifade etmek­ten kendilerini alamadılar. Zira, olumlu Özelliklerinin, erdemlerinin Mekke'deki herkes tarafından bilinmesi nedeniyle, Resulüllah'ın şahsıyla ilgili olumsuz bir ha­berin hiç kimseyi etkilemeyeceğinin farkındaydılar. Resulüllah'm kişiliğiyle ilgili başlatacakları iftira kampanyasının tslâm davetine değil; iftiraları nedeniyle ken­dilerine zarar vereceğini biliyorlardı.

Resulüllah açısından durum böyleydi. Kolaylıkla ifade edileceği üzere, Resu-lüllah özel birisiydi. O sadece peygamberlik döneminde değil, peygamber olma­dan önce de, ilâhî iradenin müdahaleleri ile.temiz kalmış birisiydi. O, dürüstlü­ğün, doğruluğun, doğru sözlüğün, sözüne sadık kalmanın, hakkı ve adaleti gözet­menin ulaşılamaz yüksek erdemler olarak algılandığı ve bu nedenle söz konusu erdemlere aykırı durumların yaygınlık kazandığı bir toplumda, bu erdemlerin canlı bir tanığı ve temsilcisi olmayı başarmış bir şahsiyetti. Risâlet öncesinde, ken­disinin de farkında olmadığı dolaylı ilâhi müdahalelerle, risâlet döneminde ise va­hiyle gerçekleşen doğrudan müdahalelerle hep 'temiz:' olması sağlanmıştı. Bu ne­denledir ki, kendisini bütün özellikleriyle çok yakından tanıyan Mekkelilerce 'Muhammet? ismiyle değil, ahlâkî erdemlerinin ifadesi olarak ıen güvenilir kişi' sı­fatıyla tanınıp, anılmıştı. O'nun en katı düşmanları en kızgın anlarında bile, O'nun kişiliği, karakteri, ahlâkı ile ilgili konularda ifade edilecek bir iftiranın işe yaramayacağını düşünebilmişlerdi; akılları duygularına teslim olmamıştı, İslâm davetim durdurma çabalan sırasında yararlanmalarını sağlayacak bir eksiklik ve­ya kusuru ResulüUah'm kişiliği, karakteri ve ahlâkı için söz konusu edememişler­di. Fakat ya diğer müminler? Onlar dün denecek yakınlıkta bir zamana kadar; İs­lâm'a girdikleri dakikaya kadar, şirk toplumunun bir üyesi olarak o toplumda bu­lunan ahlâkî zaaflara sahip kimselerdi. îslâm'a girdikleri zaman toplumlarındaki birçok olumsuz özelliği üzerlerinde bulunduruyorlardı. Bundan Hz. Ebû Bekir başta olmak üzere, sadece birkaç mümin istisna edilebilecek durumdaydı. Diğer­leri, herhangi bir Mekkeli gibi yaşamıştı; zorba, saldırgan, kibirli, bencil, kaba, gü­nahkâr olmak; hayra engel olmak; yetime, fakire, yardımcı olmamak; mal düşkünlüğü, cimrilik, boş işlerle uğraşmayı seven birisi olmak, nankör olmak gibi özel­likler yabancısı olmadıkları özelliklerdi. Müşrik Mekke ileri gelenleri işte bu özel­likleri İslâm'a yönelik girişimlerinin malzemesi olarak kullanabilirlerdi. Resulül­lah'm hakkında iftirada dahi bulunamamalarma karşılık, Resulüllah'ın davetini kabul etmiş kişilerin olumsuz özelliklerini gayelerine ulaşmada araç olarak kulla­nabilirlerdi. Müşrik önderler, İslâm davetini durdurmak için, Resulüllah'ın çevre­sindeki insanların bazı ahlâkî eksiklik ve kusurlara sahip olduklarını belirterek, kendilerini haklı çıkarabilirlerdi Yoksul ve köle olanların iktidarı ele geçirip in­sanlar üzerinde otorite kurmak istediklerini, güçlenince insanlara zulmedecekle­rini, yoksulluklarının ve köleliklerinin intikamını almak isteyeceklerini dile geti­rebilirlerdi. Ahlâkî eksiklik ve kusurları dillerine dolayıp bu iddialarını pekiştire-bilirlerdi. Fakat bunu da yapmadılar; daha doğrusu yapamadılar. Çünkü, daha dü­ne kadar her türlü ahlâkî kusur veya eksikliği İle kendilerinden birisi olan b.u ba­zı kimselerin İslâm'a girince köklü, kapsamlı bir değişime sahip olduklarını gör­müşler ve görmeye de devam ediyorlardı. O müminler 'Allah'tan başka ilâh yoktur deyip eski dinlerini, bir başka söyleyişle inançlarını ve hayat tarzlarım terk edip, vahiyle bildirilenlere mensup oldukları andan itibaren, bütün ahlâkî kusur ve ek­siklikleri üzerlerinden silkeleyip atmışlardı. Her biri güzel ahlâkın en güzel örnek­leri haline gelmişler veya gözle görünür bir hızla bu süreci yaşamaya devam edi­yorlardı. Bu şartlarda, yeni durumlarından hareketle, onların ahlâkî bir eksiklik veya kusurlarından bahsetmek, bunu İslâm davetini durdurmada araç olarak kul­lanmak mümkün değildi. Bazı küçük eksikleri veya kusurları İslâm davetine yö­nelik karşıt propagandanın aracı olarak dile getirilse bile, işe yaramayacağı kesin­di. Çünkü onlardaki olumlu değişimi herkes olanca açıklığıyla görüyordu. Zira onlar îslâm'a girerken, sadece bir isim değişikliği gerçekleştirmemişler; bir ahlâk isyanı başlatmışlardı. Hem kendi hâl ve gidişatlarım olması gereken en güzel biçi­me dönüştürmüşler ve hem de herkesi bu sürece katılmaya davet ediyorlardı. On­ların şahsında yaşanan süreç, en kısa ifadesiyle ahlâksızlıktan ahlâka, bazı ahlâkî İlkelerden ahlâkın en güzel ilkelerine dönüşümdü. Onların şahsında gerçekleşen, güzel ahlâkın yaşayan bedenlere dönüşmesiydi. Bundan dolayıdır ki müşriklerin ileri gelenleri Resulüllah'ı veya İslâm'ı suçlamaya, aşağılamaya çalışırlarken; bu müminlerle ilgili bir eksiklik veya kusur olarak onların fakir, köle olduklarını ile­ri sürmekten başka iddialarına dayanak olacak bir şey bulamadılar.

Risâlet döneminin müminleri ve özellikle de risâletin Mekke yıllarında İslâm davetini kabul eden müminler için şirkten tevhide geçiş, herhangi bir inanç veya ayat tarzından, başka herhangi birisine geçiş türü bir değişim değildi. Gerçekle­şen değişim, sadece veya daha çok bir isim değişikliği, muhit değişikliği, arkadaş Egi Şikliği, lider değişikliği, ideoloji değişikliği, siyasal tercih değişikliği... değildi. erçekleşen, elbette ki bunları da kapsayan bir değişimdi; ama daha çok ve hatta en önemlisi ahlâk değişimiydi. Zira, İslâm daveti, risâlet sürecinin hiçbir aşama­sında, hiçbir zaman, ahlâkı arka plana atan, ahlâkî değişimi geciktiren bir yakla­şıma ve eğilime sahip olmadı. Bunun en küçük bir örneğini bulmak mümkün de­ğildir. Risâlet sürecinde, iman etmenin olmazsa olmaz şartlarından Allah'ı tek ilâh olarak bilmek, bilmekten daha çok, O'nun tek ilâh olduğu bilinciyle O'nun emir ve yasaklarına itaat anlamına geldi. Hz. Muhammed'İn peygamber olduğunu ka­bul etmek, sadece kabul etmekten çok, O'nun bildirdiği ilke ve şartlara teslim ol­mayı, onlara göre yaşamayı ifade etti. Ahireti, kıyameti, hesap gününü, cenneti, cehennemi tasdik etmek, sadece tasdik etmekten çok; dünyadayken yapılan tüm işlerden hesaba çekilme bilinciyle sorumlu ve bilinçli yaşamak, davranmak de­mekti. Kur'an'm vahiy olduğunu kabul etmek, Kur'an'ı kutsal bir metin kabul et­mek değil, Kur'an'ı inancın ve hayatın kitabı kılmak demekti. Namaz kılmak bir tapınma eylemi değil, 'kötülüklerden uzak durmaktı'. Mümin olmak, sadece isim değişikliği değil; hakkın şahidi olmak, hakk...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Ahlâk İsyanı
« Posted on: 29 Mart 2024, 09:45:54 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Ahlâk İsyanı rüya tabiri,Ahlâk İsyanı mekke canlı, Ahlâk İsyanı kabe canlı yayın, Ahlâk İsyanı Üç boyutlu kuran oku Ahlâk İsyanı kuran ı kerim, Ahlâk İsyanı peygamber kıssaları,Ahlâk İsyanı ilitam ders soruları, Ahlâk İsyanıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes