> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Din ve Mezheb Eserleri > Fıkhi Mezhepler Tarihi > İbni Hazm ve Zahiri Mezhebi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İbni Hazm ve Zahiri Mezhebi  (Okunma Sayısı 2536 defa)
21 Ocak 2010, 09:28:36
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 21 Ocak 2010, 09:28:36 »



İbni Hazm ve Zahiri Mezhebi






İbni Hazm (384 ? 456 H.)

Doğumu Ve Gençlîğî

Refahtan Sıkıntıya Doğru.

İlmîn Yüceliğine Doğru.

Geçici Olarak Siyasete Girişi

İlim Mihrabına Dönüşü.

Tekrar Siyasete Dönüsü.

Yaşayışı

Seyahatleri

Kitaplarının Yakılışı

Leble´dekî Çiftliğine Dönüşü.

Şahsiyet Ve Karakteri

Sanat Ve Edebî Zevkî

İbni Hazmın İlmi

Îlmi Metodu.

Aklî Metodu.

Ruhî Ve Ahlâkî İncelemeleri

Tavku´l-Hamâme´si

Naklî İlimlere Ait Metodu Ve Görüşleri

Akîdeye Ait Görüşleri

Vahdâniyyetle İlgili Görüşleri

Teşbih İfade Eden Lâfızlarla İlgîlî Görüşleri

Cebr Ve İhtiyar Hakkındaki Görüşleri

Siyasî Görüşleri

Kebîre İşleyenler Hakkındaki Görüşleri

İbnî Hazmin Fıkhı

Re´ye Dayanan İçtihadı Îbtâlî

İbni Hazm´e Göre Seri Deliller.

1- Kitab.

2- Sünnet

Rivayet Bakımından Sünnetîn Kısımları

3- İcmâ1.

4- Delîl

Nass´ların Tâ´lîli

Îstishâb.

Sonuç.

Zahiri Mezhebinin Yayılışı

Îbni Hazm´den Sonra Zahiri Mezhebi´nîn Durumu.





İBNİ HAZM VE ZAHİRÎ MEZHEBİ[1]


İbni Hazm (384 ? 456 H.)



Asıl adı Ali b. Ahmed b. Saîd b. Hazm b. Galib b. Salih b. Ebî Süfyan b. Yezid olup künyesi Ebu Muhammed´dir. O, eserlerinde kendisinden bu künye ile bahseder. Kısaca İbni Hazm denmekle meşhurdur. Babası Ahmed[2] Endülüs Emevî Devletinde mühim mevkii olan bir aileye mensuptur, İbni Hazm, kendisinin tran asıllı bir aileye mensup olduuğnu, îran menşeli olan dip dedesinin, Muaviye´nin kardeşi Yezid b. Ebi Süfyan´m azatlısı bulunduğunu söyler. Buna göre o, velâ´ (azatlı olma) yönünden Kureyşli, milliyet yönünden de İranlıdır. îbni Hazm, bu velâ´ sebebiyle Emevîlere fazla bağlılık gösterir, onları sevmeyenleri sevmez ve dostlarına karşı dostluk gösterirdi. Bu, İbni Hazm´in en bariz sıfatı olan vefakârlığından ileri geliyordu.

Îbni Hazm, nesebine dil Uzatanlara asla hak vermez. Ebu Mervan b. Hayyan, İbni Hazm´in soyca îranlı oluşunu inkâr etmiş ve tam olarak soyunun belli olmadığını söylemiştir. Ona göre bu ailenin durumunu yükselten îbni Hazm´in babası Ahmed´dir. Fakat biz, İbni Hazm´in kendi nesebi hakkında verdiği bilgiyi yalan sayamayız. Çünkü o, kendi soyunu herkesten daha iyi bilir. Ailesi, Emevî hanedanına hizmete devam etmiş, Emevîler Endülüs´e geçip bir devlet kurdukları zaman bu aile de onlarla birlikte buraya gelmiştir.

İbni Hazm´in dip dedesi, Yezid b. Ebî Süfyan ile velâakdettiğine göre, onun ailesi çok eski tarihlerde îslâm Dinini kabul etmiştir. İbni Hazm´in Hristiyan bir aileye mensup olduğuna ve ailesinin yalan bir tarihte müslümanliğı kabul ettiğine ve Leble´nin Arap olmayan unsurlarından olduğuna dair îbni Hayyan´ın ileri sürdüğü iddia önemsizdir.[3]



Doğumu Ve Gençlîğî


Araştırıcı, hiçbir ilim adamının kendi doğum tarihini kesin olarak belirttiğini göremez. Fakat îbni Hazm, kendisinin doğum tarihini yalnız günü, ayı ve yılı ile değil, tam saati saatına tesbit etmiştir. Îbni Hazm kendisi, Kadı Şâid´e[4] 384 H. yılı Ramazan ayının son günü, şafak söktükten sonra ve güneş doğmadan önce dünyaya geldiğini yazmıştır. Bu, mensup olduğu ailenin çocuklarımn doğumuna çok önem verdiğini gösterir. Elbette bu da fikrî bir terakkinin eseridir.

İbni Hazm, o çağda hem Avrupa´nın ilim merkezi olan, hem de bağrında ilim, marifet, ümran ve medeniyyet hazinelerini taşıyan ve islâm´ın medeniyyet merkezlerinden biri bulunon Kurtuba´nın doğu kesiminde dünyaya gelmiştir.

İbni Hazm, devlet katında büyük mevkii olan zengin bir aile muhitinde büyümüştür. Fakat o, mevki´ ve mal peşinde koşmamak ve ilim tahsil etmekle yükselmiştir, ilmi, bizzat ilim olduğu için tahsil etmiştir. Rivayet edildiğine göre îbni Hazm el-Muvatta´ı şerheden el-Bâcî[5] ile bir münazarada bulunmuştur. «Nefhu´t-Tib»´de bu münazara şöyle anlatılır:-

el-Bâcî;

 «Benim ilim tahsilindeki himmetim senden daha büyüktür. Çünkü sen, ilmi altından yapılmış lâmba ışığında ve her türlü imkânlar içerisinde tahsil ettin. Ben ise onu, çarşıdaki kandilin ışığı altında tahsil ettim.» dedi.

İbni Hazm de;

 «Bu söz senin lehine değil aleyhinedir. Çünkü sen ilmi, halini benim halime çevirmek için tahsil etmişsin. Ben ise onu, bildiğin ve söylediğin şartlar içerisinde tahsil ettim. Onunla sadece dünya ve ahrette ilmî bir yüceliğe erişmek istedim» dedi.[6]

İbni Hazm, İşte böyle yüksek ve zengin bir ailede doğup büyümüştür. O, önce Kur´an-ı Kerîni´i hıfzetmiştir. Kendisi, Kur´an´ı evlerinde hıfzettiğini ve O´nu kendisine kadın yakınlarıyla cariyelerin hıfzettirdiğini söyler.[7]

Bu kadınlar, îbni Hazine okuyup yazmayı ve güzel yazı (Hat) sanatını öğrettikleri gibi, onun yalnız eğitim ve öğretimiyle uğraş- mamışlar, aynı zamand ı onu çucukluk ve gençlik çağının şiddetli fitnelerinden korumak çin çok titizlik göstermişlerdir. Kendisi bu hususta şöyle der:

Ben, çocukluk ateşi ile gençlik.şirretinin alevlendiği,, delikanlılık çağının insanı" aldattığı sırada kadın ve erkek gözcülerin yanında kapalı idim. Nefsine hâkim olup aklım yetince Ebu´l-Hasan b. Ali el-Fasi´nin yanıncia kaldım. Bu zat, dünyaya karşı zühd sahibi olma ve ahiret için çalışma, takva ve sağlam bir ibadet bakımından kendisinden öncekilerden âlim, âmil ve akıllı idi. Onun özürlü olduğunu zannederdim. Çünkü o, hiç evlenmemişti. îlim, amel, dindarlık ve takva bakımından onun bir benzerini görmedim. Allah, benî ondan çok faydalandırdı. Ben, kötülüğün ne demek olduğnu, günah işlemenin fenalığını ondan öğrendim. Ebu´l-Hasan ? Allah, ona rahmet eylesin? hak yolunda [8]ölmüştür.[9]

Refahtan Sıkıntıya Doğru


İbni Hazm, câriye ve kadınların eğitimi, erkek ve âlimlerin öğretimi ile yetişmiştir. Öncekiler onun duygularını kontrol etmişler, ona Kur´an, hadis ve ince zevki Öğretmişlerdir, Sonrakiler de fikri, kalbi ve ruhu ile onu âhiret işlerine sevketmişîerdir.

İbni Hazm´in hayatı mesut bir hayat idi, çetin değildi. Yani o, huzurlu ve refahlı bir hayata sahipti. İbni Hazm´in bu hayatı böyle devam etseydi, belki o,-güçsüz ve önemsiz bir şahsiyet olurdu. Çünkü refahlı bir hayat, ahlâkî yönden gevşeklik meydana getirir ve kişileri arıklaştırır.

Allah Teâlâ, İbni Hazm´in muhaliflerini şiddetli müdafaası ile kayaya çarpılmış yüzler gibi şaşkına çeviren bir şahsiyet ve karakter olarak ortaya çıkmasını takdir etmiştir. Allah, onu saadet-ve refah ile imtihan ettiği gibi maddî sıkıntı ile de imtihan etmiştir, îbni Hazm, onbeş yaşında iken ailesinde büyük bir sıkıntı belirmiş ve içinde bulunduğu refah, sefalete çevrilmiştir. Bundan sonradır ki ailesi ıztırap kadehini tatmıştır. Çünkü, babası Endülüs Emevî hanedanı vezirlerinden idi. Hişam el-Müeyyed (öl. 403 H.) tahta geçtiği zaman çocuktu.[10] Birçok şiddetli karışıklıklar çıkmıştı. Bu sırada Endülüs Emevî Halifesi, mânâsız bir isimden ibaret olmuştu. Bundan sonra Emevî hanedanı mensupları arasında şiddetli taht kavgaları başgöstermiştir. Bu konuda sözü İbni Hazm´e bırakalım. O, ailesinin maruz kaldığı durumu büyük bir tasvir gücüne sahip olan kalemiyle anlatırken şöyle der:

«Emiru´l-Mü´minîn Hişam el-Müeyyed tahta çıktıktan sonra birçok felâketlere uğradık. Onun devlet erkânının tecavüzlerine maruz kaldık. Zindana atılma, sürgün edilme ve ağır para cezasına çarptırılma gibi şeylerle imtihan edildik. Fitne, alabildiğine şiddetlenip her tarafı sardı. Bu fitne, bütün insanları ve özellikle bizi, vezir olan babam ölünceye kadar bırakmadı. Biz bu haller içerisinde iken, Hicrî 402 yılı Zilka´de ayının bitmesine iki gün kala Cumartesi günü ikindiden sonra babam vefat etti.»

Sıkıntı ve felâketler, İbni Hazm´in yumuşak ruhunu olgunlaştırmış ve onu güçlü bir irade sahibi kılmıştır. Bu sırada İbni Hazm ailesinin yeni evleri yağma edihniş ve onlar da eski evlerine gitmek zorunda kalmışlardır. Daha sonra mihnet ve felâketler, kendilerini Endülüs´ün merkezi olan Kurtuba´dan Meriye´ye gitmeye mecbur etmiştir.[11]



İlmîn Yüceliğine Doğru



İbni Hazm´in gençliğinin baharında ailesinin basma gelen felâket, bu aileyi izzet ve ikbalden uzaklaştırıp sürgün ve mallarının talan edilmesine maruz bırakmıştır. Fakat onu, zenginlikten fakirliğe düşürmemiştir. Çünkü, büyük bir kısmı gitmiş ise de, ellerin­de kalan mal yine de az değildi. Fakat, vezir oğlu İbn Hazm, kendisi de vezir olarak yetişmek istiyordu. Çünkü o devirde veraset kanunu, kan ve şekil verasetine inhisar etmiyor, makam ve iş verasetini de içine alıyordu.

Bu felâketler, İbni Hazm´i yalnız ilme yöneltmiştir. O, yalnız ilimle yücelik duyardı. Gerçi hayatına bir ara siyaset de karışmıştır. Fakat bu, geçici ve Emevîlere karşı gösterdiği vefakârlığın bir neticesi olmuştur.

İbni Hazm ilme yönelmiştir. Ailesi de onun için ilim yolunu kolaylaştırmıştır. O, küçük iken ilmi tatmıştı. Büyüdüğü zaman da ruhunda ilmin zevkini duyuyordu. Bu yüzden o, kendisini İlme vermiştir.

İbni Hazm, önce Kur´an ilmine, sonra hadis rivayetine ve din ilmine yönelmiş, bütün bu ilimlerde en yüksek mertebeye ulaşmıştır. Daha sonra da fıkha yönelmiştir. Fakat gençliğinde kendisini tamamen fıkha vermemiştir. Ancak o çağda dil, hadis, Kur´an, hikmet ve felsefe gibi ilimlerde meşhur olan kimselerin kültürüne yetecek kadar fıkıh öğrenmiştir.

O, önce fıkhı, îmam Mâlik´in m...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İbni Hazm ve Zahiri Mezhebi
« Posted on: 18 Nisan 2024, 19:50:50 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İbni Hazm ve Zahiri Mezhebi rüya tabiri,İbni Hazm ve Zahiri Mezhebi mekke canlı, İbni Hazm ve Zahiri Mezhebi kabe canlı yayın, İbni Hazm ve Zahiri Mezhebi Üç boyutlu kuran oku İbni Hazm ve Zahiri Mezhebi kuran ı kerim, İbni Hazm ve Zahiri Mezhebi peygamber kıssaları,İbni Hazm ve Zahiri Mezhebi ilitam ders soruları, İbni Hazm ve Zahiri Mezhebiönlisans arapça,
Logged
21 Ocak 2010, 09:38:20
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #1 : 21 Ocak 2010, 09:38:20 »

Îlmi Metodu


Birçok eser telif eden ve çeşitli ilimlerle uğraşan îbni Hazm, kendisine has ilmî bir metod takip etmiştir. Onun bu metodu ikiye ayrılır:

1  Akli ilimlere ait metodu.

2  Nakli ilimlere ait metodu.

Aklî ilimlere ait metodunu Îbni Hazm, muhalifleriyle fikrî mücadelelerinde kullanmıştır. Elbette fikrî mücadelelere girişen kimsenin naklî değil, akli bir metodu olmalıdır. Çünkü, muarızlar nakli tanımadığı zaman onlarla aklî esaslara göre münakaşa etmek gerekir.[46]



Aklî Metodu


İbni Hazm, insanın insan olması hasebiyle doğuştan var olan (bedîhî) bilgilere sahip olduğunu kabul eder ve bu bilgilere «İlmu´n-Nefs» adım verir. Çünkü selim´bir fıtrata sahip olan herkes, öğretime ihtiyaç duymaksızın bu bilgileri elde eder. Bunları kavraması ve inanması, bu konuda bizim için bir delil teşkil eder. Bu bilgilere misal olarak İbni Hazm, parçanın bütünden küçük olduğunu ileri sürer ve bunu isbat için şöyle bir delil serdeder: Çocuğa bir hurma tanesi verdiğimiz zaman ikincisini ister, ikinci hurma tanesini verirsek sevinir. Çocuğun bu bilgilere sahip oluşuna başka bir mi­sal olmak üzere îbni Hazm, onun iki zıt şeyin bir arada bulunmayacağmı bildiğini söyler. Meselâ; çocuğu iradesi hilâfına ayakta dur-durursak ağlar, serbest bırakılınca hemen oturur. Keza çocuk, iki cismin aynı anda tek bir yeri işgal etmiyeceğini bilir. Meselâ; onun oturmak istediği bir yer üzerinde başkasıyla çekiştiğini görürüz. Çünkü çocuk, o yerin kendisini başkasıyla birlikte içine almayacağını bilir.[47]

İbni Hazm, «el-Fasl» adlı kitabında iki kişinin ihtilâf etmediği aklî bedihiyyâtı (açık seçik bilgileri), nefsin doğrudan doğruya bileceğini anlatır ve misâl olarak şunları zikreder: İnsan kendisinin görmediği şeylerin birbirine aykırı olamayacağını bilir. Meselâ;-bir kimse ona uzakta olan bir şeyi haber verse, sonra ikinci bir şahıs gelip o da aynı şeyi söylese o kimse, bu haberi tasdik eder. Eğer aynı olay hakkında ikinci şahsın verdiği haber değişik olursa o kimse, bu haberin her ikisini de tasdik etmez. însan bu ilim sayesinde haberlerin doğruluğunu, doğanların doğumunu, ölenlerin ölümünü, azledi-lerin azlini, hastalananların hastalığını, şifâ bulanların şifasını, fe­lâkete uğrayanların felâketini ve kendisinden uzak memleketleri bilir. Nihayet insanın, idraki yükselince tarihî hâdiseleri ve Peygamberlere ait haberleri bilme imkânına kavuşur. Aklı gelişince Peygamber (A.S.)´den nakledilen sâdık haberleri de tanıyabilir. Böylece akli ilim için bir esas teşkil ettiği gerçekleşmiş olur.

Bundan sonra İbni Hazm; bu bedîhîlerin her insanın nefsinde mevcut olduğunu, aklî şeyler üzerindeki düşünce hatâsının menşei-nin bu bedîhiyyâttaki ihtilâf olmadığını, ancak bu hatanın menşeinin, bu bedîhîlerden uzaklaşmasından ibaret bulunduğunu söyler. Mukaddimeler (öncüller) öyle çoğalmıştır ki, onları bu bedıhilere dayandırmak güçleşnıiştir. Meselâ; matematik böyledir. Çünkü rakamlar çoğaldıkça hesapta yanılma ihtimali o nisbette artmaktadır. Bu sebepten cebir veya hesaba ait denklemlerin neticeleri değişmektedir. Rakamlar azaldıkça neticeler hatâdan o nisbette uzaklaşmaktadır. Bu hususta İbni Hazm şöyle der:

«İstidlal, ancak bu mukadimeler (bedîhiler) ile olur. Bir şeyin doğruluğu, ancak onu bunlara dayandırmakla mümkündür. Bu mukaddimelerden biri, herhangi birşeyin doğruluğuna şahitlik ederse o şey doğrudur, gerçektir. Herhangi bir şeyin doğruluğuna şahitlik etmezse o şey de bâtıl ve sakattır. Ancak bir şeyin bu mukaddimelere dayandırılması yakınlık veya uzaklık bakımından farklı olabilir. Yakın olanlar, her nefs´te apaçık mevcut ve anlaşılması gayet kolaydır... Bir şey bu mukaddimelerden uzaklaştıkça İstidlal yapmak işi zorlaşır; hattâ insan hatâya da düşebilir. Ancak kuvvetli bir anlayış ve temyiz gücüne sahip olanlar müstesnadır. Bu hal zikrettiğimiz mukadimelere dayanan şeylerin doğruluğunu cerhetmez. Meselâ; sayılar azaldıkça toplanması kolay olur ve bunda hatâya düşülmez. Sayılar çoğaldıkça toplanması güçleşir; hattâ en büyük muhasip bile yanılabilir. Dolayısıyla bu mukaddimelere dayanma bakımından yakın veya uzak olan her şey doğrudur. Burada şeyler arasında her hangi bir üstünlük yoktur. Zikrettiğimiz mukaddimelerden biri diğeriyle çatışmaz.[48]

Böylece İbni Hazm, neticelerdeki hatânın menşeini ve aklın bütün hükümlerinin bu bedîhîlere dayandığını açıklamaktadır, Fakat o, hatânın sebebini, sadece bu mukaddimelere dayanmamaya hasretmemiştir. Belki hatânın bir kısmı şehvet veya muayyen bir fikre gösterilen taassubun tahakkümüne aittir. Şehvet veya taassup fik­re (düşünce) arız olan bir afattır; onu sapıtır ve hatâya düşürür. Bu âfât, bazan öyle kuvvetli olur ki insan bu mukaddimelerin (bedîhlerin) bir kısmını inkâr eder. Bu konuda da İbni.Hazm şöyle der. «Doğru bir temyiz gücüne sahip olan kişi bu şeylerin (yani ak­lın bedihîlerinin) tamamen doğru ve münakaşa götürmez olduğundan şüphe etmez. Ancak, bunların doğruluğunu öğrendikten sonra aklına afat arız olan ve temyiz kabiliyeti bozulan veya bazı bozuk fikirlere meyleden kimseler, akim bu debîhîlerinden şüphe edebilirler. Esasen bozuk fikirler de, temyiz kabiliyetine arız olan bir afattır. Tıpkı duyu organlarına gelen afatlar gibi. Meselâ; safrası bulunan kimseye arız olan âfât böyledir. Bu afata uğrayan kimseye bal acı gelir.»

İbni Hazm, bu akli metodunu akaidi incelerken de kullanır. ALLAH´ın kâinattaki kanununu ve olağanüstü (harikulade şeyleri) bu metoduna göre açıklar. O, ilâhi kanunları incelerken istikra´ ve tetebbua (tümevarım metodu) dayanır. Peygamberlere İmanın esasını açıklar ve bunu, sebeplerin üstünde bulunan olağanüstü olaylara dayandırır. Peygamber, bu olağanüstü şeyler (mucizeler) le da­vet ettiği kimselere meydan okur. Peygamberlerin meydan okuduğu bu harikulade şeylerle Peygamberliği sabit olduktan sonra, artık nakli metoda itibar edilir. Zira insan, Peygamberin getirdiği hükümleri bu metodla bilir ve bunlara uyar.[49]



Ruhî Ve Ahlâkî İncelemeleri


İbni Hazm´in ruhî (psikolo)ik) ve ahlâkî konularda incelemeleri vardır. O, ruh üzerindeki incelemelerini «Tavku´l-Hamâme» adlı kitabında açıklamıştır. Ahlâkî incelemeleri de «Müdavatu´n-Nufûs» adlı kitabında görülmektedir. İhtiva ettiği konulardan anlaşıldığına göre İbni Hazm, bu ikinci eserini gençlik çağında değil, hayatının sonbaharında yazmıştır. Önce bu eserin konularına işaret etmek istiyoruz, İbni Hazm, bu eserde iki hususa dayanmaktadır.

1  İstikra´ ve tetebbu´.- Bunlar îbni Hazm´in kabul ettiği be-dîhi mukaddimelere dayanır! O, temas ettiği ve düşüp kalktığı insanların ahlâkını, kendisinden uzakta olanların haberlerini tek tek tesbit eder. Ve ahlâklarına âfât ânz olan kimselerin kusurlarını söyler. İnceleme ve tetebbularmdan sonra tesbit ettiği bu kusurların tedavisi için ilâç olabilecek şeyleri ileri sürer.

İstikra´, her babayiğitin kân değildir. Bu sebepledir ki istikrâ´-ya gücü yetmiyenlerin, iyilik ve kötülükleri tanımaları için semavî kitaplara başvurmaları gerekir. Bu hususta îbni Hazm şöyle der: «İyiliklerin neler olduğunu bilmeyen kimse, ALLAH ve Resûlü´nün emrettiği şeylere itimat etsin. Çünkü bunlar, bütün iyilikleri içine almaktadır.»[50]

2  Felsefî incelemeler. İbni Hazm´in Müdâvâtu´n-Nufûp adlı eserinde dayandığı bu felsefî incelemeler, Yunan filozoflarından intikal eden ve esası aklî bedîhîlere veya istikra´ ve tetebbua dayanan şeylerdir. İbni Hazm, kendi istikrâ´ına itimat ettiği gibi, başkasının istikrâ´ına ve filozofların ilk bedîhîlerin aslına ulaşmada kullandıkları mukaddimelerle elde ettikleri neticelere de itimat eder. Doğruluğu sabit olduktan sonra bu neticeler, beşer aklının ortak malı olup. herkes bunlardan faydalanabilir.

Adı geçen eserinde İbni Hazm´in bazı Yunan filozoflarının görüşlerine itimat edişi besbellidir. O, iyilik (fazilet) nazariyesini açıklar ve iyiliğin iki kötülük Crezîlet) arasında bir şey olduğunu söyler.İşte bu nazariye Aristo´ya aittir. Bu konuda îbni Hazm şöyle der: «Fazilet, ifrat ile tefritin ortasmdadır. Yâni ifrat da tefrit de kötüdür. Fazilet, bunların tam ortasindadır!»[51]

İbni Hazm, Eflatun´un istikrâ´ını da kabul eder. Eflâtun´a göre faziletlerin esası dörttür. İbni Hazm kendi istikrâ´ına uyarak bu esaslarda değişiklik yapar. İbni Hazm´e göre fazilet: Ma´rifet. (bilgi), yiğitlik, cömertlik ve ´doğruluktur. Burada görüyoruz ki İbni Hazm, Eflâtun´daki, iffetin yerine cömertliği koymakta ve iffeti doğruluğa (adalete) dahil etmektedir. îbni Hazm; «İffet ve emanet, adalet ve cömertliğin çeşitlerindendir, der.[52]

İbni Hazm incelemelerinde, nakil ile sabit olan İslâmî ahlâkı terketmemiştir. Yunan felsefesinden ve buna dayanan istikralardan faydalanarak îslâmî ahlâkın hükümlerini işaret etmiştir. Çoğu zaman felsefî nazariyeleri zikrettikten sonra Kur´an veya Hadîs nass´-larını sözlerine ilâve eder. Daima faydalı aklî bilgilere dayanarak, îslâmî ahlâkın yaşatılmasını ister ve bu konuda şöyle der:

Faydalı bütün ilimleri öğrenmek, akim güzelliğini artırır, onu her türlü afattan korur ve aklı zayıf olanı helak eder. İyilik için uğraşan kimse, aynı şekilde akla önem verse, Hasan el-Basrî´den, Atinalı Eflâtun´dan ve İranlı Büzürgmihr´den daha büyük hakîm olur.»[53]

İbni Hazm, «Müdâvâtu´n-Nüfûs» adlı eserinde iyilik ve kötülüğün ahlâkî ölçüsünü kendi anlayışına göre açıklar. Keza güvenilmeye lâyık olmayan insanı anlatır. Bu felsefî incelemelerin sonunda aynen İslâm âlimlerinin vardığı şu neticelere varır: Din bir cemaat için zaruridir. Cematin himayesi ve fertler arasındaki itimat dinle olur. Dindar insan, gayri müslim bile olsa güvene lâyıktır. Dindar olmayan bir...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 21 Ocak 2010, 09:40:00 Gönderen: Neslinur »
Kayıtlı

21 Ocak 2010, 09:39:27
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #2 : 21 Ocak 2010, 09:39:27 »

Zahiri Mezhebinin Yayılışı


Bu mezheb, ilk kurucusu Dâvûd zamanında ve ondan sonra çok az yayılmıştır.

Büyük şehirlerdeki mezheplerin hiç birisi kadar yayılma imkânı bulamamıştır. Hicrî beşinci asırda îbni Hazm ortaya çıkıp bu mezhebe üç yönden büyük hizmetlerde bulunmuştur.

1   Zahirî mezhebinin usûlünü tesbit etmiş ve bunlan günümüze kadar tesirini devam ettiren kitaplarında belirtmiştir. Bu kitapların en büyükleri şunlardır:

a) el-lhkâm fî Usûli´1-Ahkâm: Ibni Hazm bu eserinde kendi mezhebinin usûlünü ele alıp açıklamış, diğer mezheplerin usulleriyle karşılaştırmış ve görüşlerinin hepsinde haklı değilse de, bunlan şiddetle savunmuştur.

b) Ibni Hazm, adı geçen kitabını gayet güzel bir risale şeklinde telhis etmiş ve buna «en-Nubez[121] adını vermiştir. Bu risalede Zahirî mezhebine ait metodlann ince bir özeti ve diğer mezheplerle küçük münakaşalar yeralmaktadır.

c) el-Muhallâ: Bu eser, kelimenin tam manasıyla İslâm fıkhı-nınm bir mecmuasını teşkil eder. Ibni Hazm, bu eserinde ahkâm hadislerini, bütün îslâm ülkesindeki âlimlerin fıkhî görüşlerini toplamıştır. Bu eser, haddizatında çok faydalı olup bütün Zahirî mezhebini ihtiva etmekte ve ona tarihteki yerini kazandırmaktadır. Eğer bu eserde îbni Hazm´in bazı sert çıkışları ve bir kısım tuhaf ifadeleri yer almasaydı, Sünnet fıkhı üzerine yazılmış olan eserlerin en üstünü olurdu.

2 İbni Hazm, Zahiri mezhebini yaymak için davete başlamıştır. Fakat dilinin sert oluşu, hasetçilerin kinini üzerine çekmiştir. Davetine edilen icabet, onun bu uğurda harcamiş olduğu gayrete nis-betle çok az olmuştur. O, ?Allah kendisinden razı olsun bunu, «Bir âlime memleketinde itibar edilmez» diye açıklar ve şöyle der: «Bizim durumumuz da, kişi kendi muhitinde takdir edilmez[122] atasözüne uymaktadır. İncil´de Hz.´İsa´nın: «Bir peygamber, ancak kendi memleketinde hürmetsizlik görür.» dediğini okudum. Peygamber (S.A.V.)´in Kureyşten gördüğü muameleleri düşününce bunu daha iyi anlarız. Kureyşliler zekâca daha ileri, akılca daha kuvvetli, kavrayış bakımından daha sağlam, en mübarek yerde oturmak şerefine sahip oldukları ve en güzel nimetlerle beslendikleri halde, Hz. Peygamber´i takdir edememişlerdir. Allah, (Medine´de oturan) Evs ve Hazrec kabilelerine bu takdir imkânmı bahşetmiş, böylece onları bütün insanlardan üstün kılmıştır. Allah, fazlını dilediği kimselere ihsan eder. Bizim Endülüs de aynı durumdadır. Endülüslüler, aralarından yetişen ve kendilerinden üstün olan bir âlimi çekeme-mişlerdir. Onun yaptığı çok şeyi azımsamişlar, iyiliklerini kötülük - saymışlar, kusur ve hatâlarını araştırmaya koyulmuşlar, hayatı boyunca karşılaştığı bu gibi fena davranışlar, diğer memleketlerdekilerden kat kat fazla olmuştur. Bu âlim başarılı olunca hırsız, evirip çevirici ve iddiacı demişler, orta halli olduğu zaman soğuk yüzlü, değersiz, zayıf ve düşüktür demişler; ilerleyince bu ne zaman böyle oldu, ne zaman okuyup yetişti? vay anasını! demişlerdir.[123]

îşte bu sözler açıkça göstermektedir ki hasetçilerin kini, îbni Hazm´in bu mezhebi yaymasına engel olmuştur. Şüphesiz Endülüs âlimlerinin, İbni Hazm´in şahsına olan kinleri, Zahirî mezhebini daha da kötü durumlara düşürmüş ve bu mezhebi kuvvetlendirmek için onun göstermiş olduğu´gayretlerin netice vermesini engellemiş­tir. Bu yüzden îbni Hazm, milletine karşı çok şiddetli davranmış, onlar da kendisine karşı aynı şekilde şiddet göstermişler, böylece îbn Hazm´in emekleri boşa gitmiştir.

3  Îbni Hazm, gençleri yanma toplamıştır. O, Zahirî mezhebini, emsali veya yaşça kendisine yakın olan kimseler arasında neşredemeyince, istiyerek veya mecburen son ömrünü geçirdiği çiftliğinde mezhebine ait görüşleri yanma gelen gençlerin kalblerine yerleştirmiştir. İşte îbni Hazm´in bu genç talebeleri, hocalarının ilmini samimiyetle öğrenmeye çalışmışlar, onun fıkıh, hadîs ve diğer îslamı ilimlere dair görüşlerini benimsemişlerdir. Bunlar- sayı bakımından az ve genç olmalarına, büyük âlimler, arasında, yer almamalarına rağmen, ihlâs ve çalışkanlıkları sayesinde büyük topluluk­ların yapamıyacağı şeyleri başarmışlardır. Ölümünden sonra İbni Hazm´in kitaplarını toplamak ve görüşlerini açıklamak hususunda bunların tesiri büyük olmuştur.[124]



Îbni Hazm´den Sonra Zahiri Mezhebi´nîn Durumu


Bu mezheb, İbni Hazm´in ölümüyle ortadan kalkmamıştır. İbni Hazm, bu mezhebi kitaplarıyla ebedileştirmiş ve kendisinden ilim tahsil eden öğrencileri vasıtasıyla yaymaya muvaffak olmuştur. Onun bu genç öğrencilerinden bir kısmı, Zahirî mezhebini yalnız Endülüs´te değil, Doğu İslâm ülkelerinde de yaymışlardır.

Doğu İslâm ülkelerine giden talebesi Buharî ve Müslim´in sahihlerini bir araya toplayan el-Humeydî´dir. Bu zat, İbni Hazm´in vefatından sonra Endülüs´den kaçmış olup hocasının yazmış olduğu eserler vasıtasıyla Zahiri mezhebini Doğu İslâm ülkelerine yaymıştır.

el-Humeydi´nin adı Ebu Abdillah Muhammed b. Ebî Nasr´dır.420 H. yılında doğup 488 H. yılında ölen el-Humeydî, tarihçi ve haddis idi. İbni Hazm´den tahsil görmüş, İslâmı birçok ilimlerde ondan icazet almış, îbni Hazm´in kitaplarını bizzat kendisinden okumuş ve Zahirî mezhebini yaymaya çalışmıştır.

îbni Hazm´in talebeleri her tarafa dağılmışlardır. Gittikleri yerlere hocalarının kitaplarını götürmüş olmaları, gelecek nesiller üzerinde büyük tesirler bırakmış, "böylece her nesil arasında zahirî olanlar bulunmuş ve her asırda Endülüs bir zahirî fakihinden hâlî kalmamıştır.

Hicrî 6. ve 7. yüzyıllarda yaşayan âlimlerden Ebu-1-Hattab Mec-duddin Ömer b. el-Hasan[125] dikkati çekmektedir. Ebu´l-Hatatb, «İbni Dıhye» künyesinyle anılır. Bu zat, bütün Endülüs´ü dolaşmış ve buranın büyük bilginlerinden ilim tahsil etmiş, sonra Eyyûbîler devrinde Mısır´a gelmiştir. el-Makkarî bu bilgin hakkında şöyle der:

«Ebu´l-Hattab Mısır, Mağrib, Şam, Irak ve İranda rivayetle meşgul olmuş, hadîs tahsili için seyahatler yapmış, bir çok kitap telif etmiş, usûl okumuş, hadîs rivayetinde pek yararlı olmuş... ve gayet faydalı bir çok eser yazmıştır.»

Dikkati çeken ve İslâm tefekküründe büyük tesirleri olan âlimlerden Muhyiddin b. el-Arabî (öl. 638 H) de, ibadet bakımından Zahirî mezhebinde olup Ebu´l-Hattab b. Dıhye ile çağdaş idi. el-Mak-kari bunun hakkında da; «ibâdet bakımından zahirî, itikat bakımından da bâtinî görüşlere sahipti.» der.[126]

Ebu´l-Hatab ile Îbnu´l-Afabî Endülüs´e hükmeden Muvahhidîler devrinde yaşamışlardır. Diyebiliriz ki Hicrî 6. asrın sonu ile 7. asrın başı Zahirî mezhebinin parlak ve yayılma devridir. Bu mezhebi Hicri 580-595 yıllarında iktidarda olan Yakub b. Yusuf b. Abdilmü´-min b. Ali, Kuzey Afrika ve bütün Endülüs ülkelerinde yaymıştır.

Adı geçen Emir, bu mezhebe göre amel edileceğini halka ilân etmiş ve kendisinden sonra gelenler de onun izinden giderek bu mezhebi yaymaya çalışmışlardır. «el-Mu´cib fî Telhîs-i Ahbâri´l-Mağrib» adlı eserin yazarının[127] anlattığına göre, Emir Yakub, müslüman-îarı Sünnete sarılmaya ve Maliki mezhebini bırakmaya, sadece Allah´ın Kitabı ve Resulünün Sünneti ile amel etmeye çağırmıştır. Hattâ, Mâliki mezhebi üzerine yazılmış olan fıkıh kitaplarını´ toplatıp hepsini yaktırmıştır. Burada sözü" el-Mu´cib yazarına bırakıyoruz:

«Adı geçen Emir Yakub´un saltanat günlerinde fürû´ ilmi sönmüş ve fakihler bu Emirden korkmaya başlamıştır. Emir. Yakub, Kur´ân-ı Kerim ve Hadis kitaplarını ayırdettikten sonra Maliki mezhebine göre yazılmış olan kitapların tamamen yakılmasını emretmiştir. Bütün ülkede, Mâliki mezhebine ait kitapların yakılmasına devam edilmiştir. Sahnun´un «el-Müdewene»si, îbnı Yûnus´un «Kitab» ı, Ebu Zeyd´in[128] «Nevadır» ve «Muhtasar» ı, el Berazii´nin[129] «Kitâbu´t-Tehzib» i, İbni Habib´in[130] «el-Vadıha fi´s-Sünen ve´I-Fıkh» ı gibi eserler bunlar arasındadır. O günlerde ben, Fas şehrinde idim. Bu kitapların yüklerle getirilip bir yere yığıldığını, daha sonra ateşlenip yakıldığını gördüm.»[131]

el-Mu´cib yazan yine şöyle der: «Emir Yakub, insanların re´y ilmi ile iştigal ´etmelerini ve re´y´ dayanarak münakaşaya girmelerini yasaklamış ve dinlemiyenlerin şiddetli bir şekilde cezalandırılacağını bildirmiştir... Maksadı, Mâliki mezhebini topyekûn yok etmek, onu bir anda Mağrib´den kaldırıp atmak, insanları Kur´ân ve Sünnet zahirine göre amel etmeye mecbur kılmaktı.»

Bu surette Zahiri mezhebi yeniden canlanmışta. Çünkü Muvahhidîler, yalnız Kur´an ve Sünnet´in zahirine göre amel edilmesini istemekle, taklidi reddeden ve sadece nass´larm zâhirleriyle yetinen Zahirîlerin metodunu yaymış oluyorlardı.

İbni Hazm, Emîr Yakub b. Yusuf´un takdirini kazanmıştı. Hattâ, Emir Yakub, Endüslüs´e girdiği zaman gidip rahmetli îbni Hazm´in kabrini ziyaret etmiştir.[132]

Muvaffak kılan ve doğru yolu gösteren Allah´dır.[133]











--------------------------------------------------------------------------------

[1] İslamda Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/447.

[2] Tam adı Ebu Amr Ahmed b. Hazm´dir (öl. 402 H.). Alim, edip, âdil ve iyi bir idareci olan bu zat bir kaç defa vezirlik mevkiine yükselmiştir.

[3] İslamda Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/449.

[4] Bu zat, Kadı Sâid b. Ahmed el-Ceyyânî el-Endelüsî (ÖL 426 H.) dir.

[5] Tam adı, Ebul-Velîd Süleyman b. Halef b. Esed el-Bâcî´dir. Bu zat, takriben 480 H. yılında ölmüştür. Çeviren.

[6] el-Makkarî, Nerhu´t-Tîb, c. VI, s. 202, Ferid Rifâi neşri.

[7] Tavkul-...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes