๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Fetavayı Resulullah => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 14 Ekim 2010, 12:36:15



Konu Başlığı: Zekat ve oruç
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 14 Ekim 2010, 12:36:15
ZEKAT


Develerden Verilen Sadakalar
 

Develerden verilen sadakalar ve bunların değerleri nedir? Bu sadakaları vermeyenlerin cezaları nedir?

Resulullah'a (as), develerden verilen sadakanın durumu sorulduğunda şöyle dedi: "Devesinin -sadaka olarak- hakkını vermeyen hiçbir deve sahibi yoktur. Devenin hakkı onun sütü sağıldığında verilen süttür. Eğer bu sada­kasını vermez ise kıyamet gününde develerine, bir yer açılır, orada öylesine böğürürler ki bir an bile duraksamazlar. Dünyadaki sahiplerinin üzerine a-yaklanyla basar ve (ağızlarıyla) ısırırlar. Bu eziyet kullar arasında hüküm verilinceye kadar her günü elli bin yıl olan günlerce sürer. Develerden birisi bırakır, bir diğeri hemen aynı işlemi sürdürür. Hüküm verildikten sonra o da kendi yolunu görür, o yol onu ya cennete veya cehenneme götürür".

Galiba bu hadisin anlamı, sahiplerinin sadakalarını vermediği develerin tümünün kıyamet gününde getirileceği ve dünyada iken zekâtlarının veril­memesinin bir bedeli olarak kendi sahiplerini çiğneyecekleridir. Bu ceza on­ların ahirette hak edecekleri cezadır. Tüm işlerin en iyisini bilen Allah Azze'dir. [255]

 
Atlardan Verilen Zekat Hangisidir?
 

Resulullah'a (as) atların bu husustaki durumları sorulunca şöyle buyur­du: "Atlar (at sürüsü) üç türlüdür: îlki; sahibi için bir günah ve yük olanıdır.

ikincisi; sahibi için bir örtü, bir kalkan oluşturandır, üçüncüsü ise; sahibi i-çin sevap ve hayır olandır. Sahibi için sevap ve hayır olan atları sahibi Allah Azze yoluna hazırlar, iplerini biraz geniş tutarak otlağa veya bağa salar. At­ların onun otlağından ve bağından (yiyerek veya çiğneyerek) yokettiklerine karşılık ona yalnızca hasenat (sevap ve ecir) verilir. Eğer o kimse bu alların yüzünden bir kıtlığa yahut bir kuraklığa uğrarsa, bundan dolayı (Allah ka­tındaki) derecesi anar, şerefine şeref eklenir. Atların geride bıraktıkları ve tersleri (dışkıları, tezekleri) nedeniyle de Allah Azze ona ecirler (hasenat ve sevap) verir. Atlar (sürü halinde) bir nehire veya akar suya gidip oradan su içmek istediklerinde onları su içmekten alıkoymazsa ona sevap (hasenat ve ecir) verilir. Bunlardan dolayı bir at sürüsüne sahip olan kişiye bol sevap fe­cir ve hasenat) vardır. Allar onun için bir hasenat vesilesidir. Bir diğer kimse ise atlarını bir zenginlik ve iffet vesilesi olarak besler, sonra da bu sürüden dolayı kendine düşen Allah Azze'nin hakkını verir. Bundan dolayı bu sürü böyle bir kimse için (düşmanlara yahut cehenneme karşı) bir kalkan ve bir korunak oluşturur. Bir diğer kimse de riya (gösteriş), övünme vesilesi ve Müs­lümanlar için bir düşmanlık aracı olarak al yetiştirir. îşte bu atlar onun bu amaçlan nedeniyle bir günah ve yük vesilesi olup çıkarlar".[256]

 
Sığırları Olan Bir Kimse Onların Hakkını Vermezse
 

Resulullah'a (as) sığırların durumu sorulduğunda şöyle buyurdu: "Sığır­ları yahut davarları olup da onlar nedeniyle vermesi gereken Allah Azze'nin hakkını vermeyen kimselere kıyamet gününde ceza olarak yalnızca şu var­dır: Büyük bir alan hazırlanır. Dünyada iken sahip oldukları hayvanlar bu­raya konur. Hiç aralıksız burada böğürürses çıkarırlar. Aralarında boynuz­suz, kulağı yarık ve boynuzu kırık hiçbir hayvan olmaz (hepsi kusursuz ve eksiksizdir). Dünyada iken Allah Azze'nin hakkını vermeyen sahiplerini bu meydanda boynuzlamaya, onlara tos vurmaya, onları süsmeye ve ayakları altına alarak çiğnemeye başlarlar. Bu cezayı biri bırakır diğeri devam ettirir. Bu azap, her günü elli bin dünya günü olan bir gün boyunca kullar arasın­da hükümler verilip insanlar kendilerini cennete yahut cehenneme götüre­cek olan yollarını görünceye kadar sürer gider".[257]

 
Sadaka Ve Bağış Hakkındaki Açıklamalar
 

Sadaka, bağışlar ve onların sevapları hakkında el-Muvattâ adlı eserde O-merî'den rivayet olunan şu haber yeralmaktadır: Haris b. Hazrec oğullarına mensup ensardan bir adam anne ve babasına sadaka verdi. Daha sonra an­nesi ve babası öldüler, oğullarına miras olarak hurma ağaçları kaldı. Bunun üzerine Resulullah'a (as) durumu aktardılar. Resulullah (as) şöyle buyurdu: "Ana ve babana sadaka vermekle zaten hak ettiğin seyjzbım (ecrini) aldın-Şimdi de sana kalan mirasını al".

İbn-i Ebu Şeybe'nin kitaplarından birisi olan "Kitabu Ukdiyeti Resulullah (as)" adh eserde Câbİr'den şöyle rivayet olunmaktadır: Ensar'dan bir kadına oğlu bir hurma bahçesi vermişti. Sonra kadın vefat etti. Kadının çocuğu şöy­le dedi: "Ben hurma bahçesini anneme hayatta iken verdim, o şimdi Ölü, aynı zamanda kardeşleri var". Resulullah (as) şöyle fetva verdi: "Hurma bahçesi hem sağlığında hem de ölümü durumunda annene aittir". Çocuk, "ama ben ona bahçeyi sadaka olarak verdim" dedi. Resulullah (as), "şimdi bu durum ortadan kalktı", buyurdu.

Muvattâ, Buharı ve Müslim'de Numan b. Beşir'in şöyle dediği rivayet e-dilmektedir: Babam beni Resulullah'a (as) .getirerek bana mal vermesine ta­nık olmasını istedi, ve Resulullah'a (as) şöyle dedi: "EyAllah'ın elçisi!Ben oğ­luma bana ait olan bir köle verdim". Resulullah (as) şöyle buyurdu: "Her ço­cuğunun (-böyle bir kölesi- var mı?)".

Yunus ve Muammer'in rivayet ettikleri hadiste de bunun benzen ifade­ler geçmektedir: Resulullah (as), "her çocuğuna böyle bir köle verdin mi?" buyurdu. Adam, "hayır" dedi. Resulullah (as), "öyleyse (bu köleni veya malı­nı) geriye al",  buyurdu.

Hadisi İmam Müslim rivayet etmiştir.

Müslim'de şunlar geçmektedir: Resulullah (as), "Allah'tan korkun ço­cuklarınız arasında adaleti gözetin" buyurdu. Ümmü Nu'man, yani Abdul­lah b. Revâhâ'nın kızkardeşi olan Umre bint-i Revâhâ, kocası Beşir'den, oğlu Nu'man'a diğer kardeşlerinden ayrı olarak bir şeyler vermesini istiyor ve O'na, "Nu'man'a vereceğin bağışa Resulullah'ı (as) tanık tut" diyor, bunda ısrar ediyordu. Kocası ise bu işte ağır davranıyor ve kafisini bir yıldır oyalı­yordu. Nihayet Umre, çocuğuna mal (veya bir köle) verdi ve şöyle dedi: "Re­sulullah 't (as) tanık tutmadıkça (bu işten veya senden) asla razı olmayaca­ğım". Bunu duyan Resulullah (as), "ben asla (zulme ve haksızlığa) zorbalığı tanık olmam" buyurdu. Küçük çocuğuna karşı babanın tavrı budur. Arria bü­yük oğluna yahut bir yabancıya herhangi bir şey verdiğinde veya bağışladı­ğında verilen bu şeyin geri alınması kaçınılmazdır. Küçük oğlana verilen ise asla geri alınmaz. Bu hususta asıl olan, Ebubekir'in, kızı Aişe'ye söylediği şu sözdür: "Eğer Huzeyne gibi olsaydın bugün bir malın varisi olurdun. Tekâ-sur suresi indiğinde Resulullah (as) şöyle buyurdu: Ademoğlu 'malım, ma­lım ' der durur. Ey insan! Acaba senin malından sana ne yarar var? Malın­dan sana gelen yarar yiyerek tükettiğin şeyler, giyerek eskütiklerin ya da ma­lından insanlara dağıttığın sadakalardır". Resulullah (as) sadakalara "im-dâ"ı şart koşmuştur. İmdâ (imza) ise verilen malın o kişiye ait olduğunu tes-bit etmek, alan kimseyi güçlü kılmak ve sağlama almak demektir. Ariyet (ö-dünç verilen) bir şey ve avans (faizsiz ödünç) olarak verilen mallar gibi. Bunların koşulları, geri alınmalarıdır. Vasiyet de bu kabildendir. Çünkü vasi­yet yalnızca vasiyet eden kimsenin ölümüyle gerçekleşir.

Tâvus'tan rivayet olunan ve Abdurrezzak'm "Musannef'inde yeralan bir haberde Tavus şöyle dedi: Adamın biri Resuluİlalra (as) bir bağışta bulundu, Resulullah da (as) buna karşılık adama bir şeyler hediye etti. Adam razı oi-

mayınca Resulü ilah (as) verdiği ödülü artırdı. (Anlatan, "saymıyordum ama herhalde bu hal üç kez yinelendi" dedi) Resulullah (as) bu durumdan hoşnut olmadı ve şöyle dedi: "Bağış kabul etmeyişim seni üzmüş olmalı!". Bu hu­susta Muammer şöyle dedi: Resulullah (as) dedi ki, "ben Kureyşltlerden, En-sar'dan ya da Sakif kabilesinden başka kimselerden bağış kabul etmem ".

Ebu Hureyre'nin hadisinde ise, "... ya da Devsîlerden başka,." ifadesi yer almaktadır. [258]

 
Kalpleri İslam'a Isındırılmak İstenenler (Müellefetu'l Kulub)
 

Resulullah (as) kalpleri îslam'a ısındırılmak, İslam'a kazandırılmak İste­nen kimselere karşı çokça cömert davranıyor ve onlara boİca ikramda bulu-, nuyordu. Bu durum İslam'ın gücünü arttırıyor ve destek ve temellerini güç­lendiriyordu. Ama tüm bunlar nasıl oluyordu?

Allah Azze'nin, Resulüne gözünün gördüğünce verdiği ve müşriklerin yağlarından (değerli herşeylerinden) kendisine helal ettiği nimetlerden kıs­meti olarak her ne varsa, kalpleri İslam'a ısındırılmak istenenlere veriyordu. İmam Buharı, Resulullah'ın (as), müellefetu'l kulübün ve onların beşten fazla olan sayılarının durumunu bir babda açıklamaktadır. Abdullah b. Zeyd, Re-sıilullah'tan (as) rivayet etmektedir. Zührî şöyle dedi: Bana anlattığına göre, Allah Azze, Resulüne Hevâzİn mallarından dilediğince verdiği zaman Resu­lullah (as) Kureyşli bir adama bu mallardan yüz deve verince Ensardan bir gurup O'na gelerek şöyle dedi:  "Allah, Resulünü affetsin; mal dağıtırken Kureyştileri çağırıyor, savaş olunca da onların kanlarının akmastnı önlemek için bize ve kıltçlarımtza müracaat ediyor". Bu durum ResuİuIIah'a (as) an­latıldığında Ensara haber gönderip tümünü uygun bir çatı altında topladı. Bİ-raraya geldiklerinde yanlarına gelerek onlara şöyle dedi:  "Konuşup durdu­ğunuz ve bana ulaşan bu haber de nedir?" Onlar arasında dini en iyi bilen­leri şunları söyledi: "Bizden söz sahibi olanlar herhangi bir şey söylemediler. Ama halktan bazıları, Allah'hm, Resulünü affetmesini; birşeyler (mal) dağı­tırken Kureyşlileri çağırdığını, savaş olunca da onların kanlarının akmasını önlemek için bize ve kılıçlarımıza müracaat ettiğini söylüyor". Resulullah (as), "ben yalnızca küfürle sözleşme imzalamış, inkarcılığa sıkı sıkıya sarıl­mış, ama çok iyi konuşabilen söz sahibi bir kimseye birşeyler veriyorum, böy­le bir kimsenin bazı mallar elde etmiş olarak insanlar arasına karışmasın­dan ve sizin de evlerinize Peygamberinizle birlikte dönmekten hoşlanmıyor musunuz, bu durumdan memnun değil misiniz, üstelik sizin elde ederek döndüğünüz şey onların elde ettiklerinden çok daha hayırlıdır?" buyurunca, Ensar şöyle dedi: "Elbette ki memnunuz ey Allah'ın elçisi! Biz bu durumdan hoşnut olduk". Resulullah (as), "kuşkusuz siz benden sonra şiddetli katı bir bencillikle karşılaşacaksınız. O zaman ölüp Kevser havuzunun yanında ba­na kavuşuncaya dek sabırlı olun " buyurdu. [259]  .

 

Nafaka Ve Bağışlar Kimlere Verilir?
 

İnsan bir kimsenin geçimini (nafakasını) temin ederek Allah Azze'nin emrine uygun bir şekilde nefsini temizlemek isterse acaba sadakanın ilgili ol­duğu bu .açıklama ve kanıt gerekli midir, yoksa açıklama olmaksızın caiz mi­dir? Mesela sadaka yoksulların mı hakkıdır, yoksa miskinlerin mi? Acaba in­san sınırlandırılmamış her ortak mülkten bir parçasını sadaka olarak vermek isterse bu parçayı sınırlayabilir mi? Mesela bir toprak parçasının bir kısmını sadaka olarak vermek istiyorsa verebilir mi?

Muvattâ, Buharı ve Müslim'de Enes'ten rivayet olunan bir hadiste şöyle deniyor: Ebu Talha el-Ensârî, Medine'de mal bakımından en fazla hurmalığa sahip olan kinıseydi. Mescid-i Resul'ün karşısında bulunan Buyerhâ adındaki bahçesini çok severdi. Resulullah (as) oraya girer tatlı sularından içerdi. Enes şöyle dedi: "En çok sevdiklerinizden infak etmedikçe (Allah uğrunda harcamadıkça) İyiliğe ulaşamazsınız" ayeti indirilince Ebu Talha Resu-lullah'a (as) gelerek şöyle dedi: "Ey Allah'ın elçisi! Allah Azze kitabında S?m çok sevdiklerinizden infak etmedikçe iyiliğe (birre) ulaşamazsınız* diyor, şimdi benim en çok sevdiğim şey Buyerhâ bahçemdir. Onu Allah için bir sadaka kıldım. Böylece Allah Katındaki iyiliğini ve kıyamette bir azık ol­masını diliyorum. Ey Allah'ın Elçisi onu dilediğin konuma oturt". Resululiah (as), "aferin sana, bu kazançlı bir maldır" dedi. (Rivayette kazançlı sözcü­ğünün geniş ve bol mal anlamına geldiği yeralıyor.) Resulullah (as), "bu hu­susta söylediklerini işittim. Ben bahçelerini yakın akrabaların arasında pay­laştırdığını görüyorum" diye buyurdu. Ebu Talhâ şöyle dedi: "Ey Allah 'm el­çisi! öyleyse paylaştır". Daha sonra Ebu Talhâ kendi yakın akrabaları ve am-caoğullan arasında bahçelerini paylaştırdı. Buharî'de yeralan bir başka hadis­te de, ''...onları yakın akrabaların arasında paylaştır.." ibaresi geçmektedir. Enes burada şöyle dedi: "Onları Hassan b. Sabit ve Ubey b. Kâ'b arasında paylaştırdı. Çünkü ikisi de ona benden daha yakın idiler".

Bu konuda fıkhı görüşler vardır. Dârî, "böyle bir şey sadakadır ama a-çıklanmaz. Yoksulların veya daha başka kimselerin hakkıdır. Akrabalar aa-sında paylaştırılması veya daha başka bir tarzda yararlanılması caizdir" di­yor. Bazıları da, "böyle bir şey kimin için olduğu açıklanıncaya kadar helal değildir. Bizce ilk görüş, yani bir toprak parçasının ya da bir bahçenin gerek yakın akrabalar gerekse yoksul kimseler arasında paylaştırılmasının ya da di­lendiği gibi kullanılmasının helal oluşu hükmü daha doğru ve sahihtir.

Burada bir başka görüş de şöyledir: Bir toprak parçası sadaka olarak ve­rilir de sınırlan belirtilmezse bu da caizdir. Bu toprak parçası yahut bağ veya bahçe eğer bilinen br şeyse ve kimin için olduğu açıklanmışsa bu da caizdir. Burada doğru olan birincisidir. [260]

 
Sadakanın Zenginlere Verilmesi Helal Değildir

 

Özel durumlarda varlıklı kimselere sadaka verilmesi helal midir?

Resulullah (as), "varlıklı ve (para) kazanacak kadar güçlü kimselere sa­daka vermek helal olmadığı gibi, zekâttan aldıklarıyla davet ve yoksullara ziyafet verecek (varlıklı) kimselere de zekâttan pay verilmesi caiz değildir. Sadaka ve zekâtlarla, gelenlere gelmeyenlere dizi dizi yemekler verip saf saf sofralar kurulamaz" buyurdu.

Taşınmaz malların, kendilerinin ve ailelerinin geçimlerini temin etmeleri veya bir ev edinmeleri suretiyle dilediğince yararlanmaları ve borçlarını öde­yip ihtiyaçlarına cevap verebilmeleri için birer mülk olarak yoksullara ve ihti­yaç sahiplerine verilmesi gerekir.

Sadakaların ve İyilikler için ayrılan fazla (artık) malların yoksullara ve miskinlere harcanması konusunda Müslümanlar arasında hiçbir itiraz bulun­madığı gibi bunu kabul etmezlik de sözkonusü değildir. Sadaka ve maslahat (iyilikler) için ayrılan fazla malların yoksullara ve miskinlere verilmesine İti­raz edecek herhangi bir kimse çıkacak olursa bu kimse ya bilgi açısından in­sanların en bilgisizi yahut İslam'ı inkâr etme hususunda çok aşırı giden kâfir­lerin elebaşlarından biridir. Belki de bu tip kimseler başka dinlere ve şeriatla­ra mensup şahsiyetler veya bunlardan yalan ve sapıklık olarak rivayet olu­nan şeylere tabi olan art niyetlilerdir. Ama az çok dinden şu veya bu neden­le ilgisi ve bilgisi olanlar bunun bir hak olduğunu bilir ve bunların yoksulla­rın ve miskinlerin hakları olduğunu inkâr etmezler. [261]

 
Sadakaları Verilemeyecek Olan Mallar
 

Resulullah'ın (as) şöyle dediği rivayet olunmuştur: "Beş deve yükünden (70 sa' yaklaşık 204 kg.hk bir yükten) daha az olan maldan sadaka veril­mez". Resulullah (as) yaklaşık 1,8 litrelik bir suyla abdest alır ve 2.917 litrelik bir suyla da guslederdi. Burada gösterilen litreler, kullanılan su kaplarının a-dıdır. Bunlar uygun su ölçekleriyle tayin olunan ölçülerdir. [262]

 
ORUÇ


Oruçlu Kişi Öpüşebilir Mi?
 

Ömer b. Ebu Seleme, Rcsulullah'a (as) oruçlu kimsenin öpmesi (öpüş­mesi) hususunu sorduğunda Resulullah (as) Ümmü Seleme'yİ göstererek, "Ona sor" dedi. Ümmü Seleme, Resulullah'ın (as) oruçlu iken (-kendisiyie-öpüştüğünü anlattı. Bunun üzerine Ebu Seleme, "ey Allah'ın elçisi! Senin geçmiş ve gelecek tüm günahlarını Allah Azze affetmişHr (yani sen öpüşsen de birşey olmaz. Ama ya biz oruçlu iken öpüşürsek durumumuz ne olur?)" deyince Resulullah (as), "ben içinizde Allah Azze'nin buyruk ve yasaklarını en çok gözeteniniz ve Allah Azze'den en çok korkanınızın (yani ben hu işi yaptığım halde siz neden yapnıayasınız?)" dedi.

Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.

İmam Ahmedden aktarılan bir rivayette şöyle denmiştir: Ramazan'da o-ruçlu İken karısıyla öpüşen, bundan çok büyük bir tad alan ve şehveti kaba­ran bir kimse hemen hanımım Ümmü Seleme'ye göndererek bu işin hakika­tini sordurdu. Ümmü Seleme bu kadına Resulullah'ın (as) Ramazan'da oruçlu iken hanımıyla (yani kendisiyle) öpüştüğünü anlattı. Kadın da gelip bunları kocasına aktardı. Bu durum adamda kuşkuya sebep oldu. Anlatılanlardan tatmin olmadı. Şöyle dedi: "Bizler Resulullah (as) gibi değiliz. Allah Azze kendi peygamberi için dilediği şeyi helal kılar". Sonra hanımını tekrar Ümmü Seleme'ye gönderdi. Kadın Ümmü Seleme'nin yanına geldiğinde Resulullah da (as) oradaydı, şöyle buyurdu: "Bu hanımın durumu ne?" Ümmü Seleme olup biteni anlattı. Resulullah (as) o hanıma hitaben,  "Ümmü Seleme bu işi yaptığımı (oruçlu iken hanımlarımla öpüştüğümü) sana anlatmadı mı?" di­ye sordu. Kadın, "anlattı" dedi. Daha sonra kadın kocasının yanına döndü ve olanları anlattı. Adam bundan da tatmin olmadı. İçine daha çok kuşku düştü ve "bizler Resulullah (as) gibi değiliz. Allah Azze kendi Peygamberi i-çin dilediği şeyi helal kılar' dedi. Bunun üzerine Resulullah (as) kızdı ve şöyle dedi: "Allah'a yemin ederim ki ben içinizde Allah'tan en çok korkanı­nız ve O'nun buyruk ve yasaklarını en çok gözeteninizim".

Bu hadisi İmam Ahmed, Şafiî ve Mâlik rivayet ettiler.

İmam Ahmed'den şunlar aktarılmaktadır: Bir delikanlı İmam'a gelerek şöyle sordu: "Ben oruçlu iken -hanımımla- öpüşebilir miyim?" İmam Ahmed, "hayır..." diye cevapladı. Bir kez de ihtiyar bir kimse kendisine, "oruçlu ol­duğum halde -hanımımla- öpüşebilir miyim?" diye sorunca İmam, "evet" de­di, sonra şunları ekledi: "Zira ihtiyar (veya olgun) bir kimse oruçlu olduğu halde öpüşürse kendi nefsine sahip olabilir, kendini kontrol edebilir. (Ama delikanlı kendini kontrol edemez)". [263]

 
Pazartesi Ve Perşembe Günler! Tutulan Oruçlar
 

Bu iki günde, yani pazartesi ve perşembe günlerinde oruç tutmanın er­demleri (faziletleri) nelerdir?

Üsame, Resulullah'a (as), "ey Allah 'in Resulü! Öylesine aralıksız oruç tu­tuyorsun ki, biz, Resulullah'ın (as) bundan sonra oruç tutmadığı bir günü dahi olmayacak diyoruz. Bazen de iki gün hariç hiç oruç tutmuyorsun, bu defa Resulullah (as) bundan sonra hiç oruç tutmayacak diyoruz. Bu iki günde mutlaka oruç tutuyorsun" dedi. Resulullah (as) şöyle dedi: "Oruç tut­tuğum o iki gün hangi günler?" Üsame, "Pazartesi ve Perşembe" dedi. Resu­lullah (as), " kulun işlediği ameller Alemlerin Rabbı olan Allah'a işte bu iki günde sunulur. Ben de amellerimin orucumla -oruçlu olduğum halde- Al­lah'a sunulmasını isterim. (Bunun için bu iki günde oruç tutuyorum)" bu­yurdu.

Hadisi İmam Ahmed rivayet etmiştir.

Resululîah'a (as), "ey Allah'ın Resulü! Pazartesi ve Perşembe günleri o-ruç tutuyorsun (Bunun nedeni nedir?)" diye soruldu. Resulullah (as), "Allah Azze Pazartesi ve Perşembe günleri, birbirlerinden bağlannı koparıp uzakla­şanlar hariç diğer Müslümanların günahlarını affeder" buyurdu. Daha son­ra sözüne devam ederek, "ta ki bu dargın kimseler barışıncaya kadar" İfade­sini ekledi.

Hadisi İbn-i Mâce rivayet etmiştir. [264]

 
Ölünün Oruçlarının Kazası
 

Ana babadan birisi adadığı bir orucu tutamadan ölmüşse acaba çocukla­rından herhangi biri onun orucunu kaza olarak tutabilir mi?

Bir kadın Resuluİlah'a (as) şöyle sordu: "Annem öldü. Adadığı, ama tutamadığı oruçları var. Ben onun yerine oruçlarını tutabilir miyim?" Resulul­lah (as), "onun bir borcu olsa da sen ödeşen acaba bu borç onun üzerinden kalkar mı, ödenmiş olur mu, ne diyorsun?" diye sordu. Kadın, "evet, borç ö-denmiş olur" dedi. Resulullah (as),  "öyleyse annenin orucunu -onun yerine tut" dedi.

Hadis muttefekun aleyh'tir.

Ebu Davud'dan şöyle rivayet olunmuştur: "Kadının biri deniz yolculuğu­na çıkmış. Bu yolculuktan korktuğu için Allah Azze kendisini bu tehlikeden kurtarırsa bir ay oruç tutmayı adamış. Allah kadını bu tehlikeden kurtarmış. Ama kadın ölünceye kadar oruç tutmamış. Kadının kızı Resulullah'a (as) ge­lerek durumu anlattı. Resulullah ona, annesinin borcu olan adak orucunu tutmasını emretti. [265]

 
Oruçluyken Karımla Cinsel İlişkide Bulundum
 

Bir adam Resulullah'a (as) gelerek, "helak oldum, oruçlu olduğum hal­de hanımımla cinsel ilişkide bulundum" dedi. Resulullah (as), "azad edecek kölen var mı?" dedi. Adam, "hayır" dedi. Resulullah (as), "iki ay peşpeşe oruç tutabilir misin?" dedi. Adam, "hayır" dedi. Resulullah, "60 fakiri doyurabilir misin?" diye sordu. Adam, "hayır" dedi. Resulullah (as), "otur" dedi. Biz ara­mızda, "hu durum nasıl olacak" derken. Bir adam Resulullah'a (as) bir farak (1.5 kg kadar) hurma getirdi. Resulullah (as), "soru soran nerede" âıye sor­du. Adam, "buradayım " dedi. Resulullah (as), "al bunları sadaka olarak da­ğıt" dedi. Adam, "bana benden daha fakir birini gösterebilir misiniz? Allah'a yemin olsun ki, iki Harre arasında (Medine civarım kastediyor) benim ai­lemden daha fakiri yoktur" dedi. Bunun üzerine Resulullah (as) yan dişleri görününceye kadar güldü. Sonra, "o hurmaları ailene yedir" dedi.

Hadis muttefekun aleyhtir. [266]

 
Tatavvu (Nafile) Oruç
 

Hz. Hafsa, Resulullah'a (as) şöyle dedi: "Biz Aişe'yle birlikte tatavvu o-rucu tuttuk. Oruçluyken bize yemek ikram edildi biz de yedik, ne yapmamız gerekir?" Resulullah (as), "bozduğunuz bu orucun yerine bir gün tutunuz" buyurdu.

Bu hadisi Ahmed rivayet etmiştir.

Bu hadis, Resulullah'ın (as), "nafile (tatavvu') oruç tutan kişi kendi nef­sinin amiridir (bu hareketiyle kendi kendine oruç tutmayı emretmiş kişidir)" diyen hadisiyle çelişki arzetmemektedir. Böyle bir orucun kazası daha fazi­letlidir. [267]

 
Velisi Onun Adak Oruçlarını Tutsun
 

Bir kadın, Resulullah'a (as),  "annem vefat etti. Ama tutmadığı adak oruçlan var. Onların kazasını tutmamıştı" dedi. Resuluİlah (as), "velisi kimse annenin oruçlarını o tutsun " dedi.

Hadisi İbnİ Mâce rivayet etmiştir.

Resulullah'ın (as) şöyle dediği rivayet olunmuştur: "Adak borcu olduğu halde ölen kimsenin bu borcunu velisi tutar".

Bazı şahsiyetler bu hadise dayanarak hadisin hükmünü tüm oruçlar (ve­ya ibadetler) için genellemişler ve ölenin hem farz hem de diğer oruçlarının tutulabileceğini söylemişlerdir. Bir başka gurup ise ölenin ne farz ne de diğer oruçlarının tutulamayacağını savunmaktadır. Bir gurup da bunu açıklayarak şöyle demektedir: Farz oruçları değil, ama adak oruçları tutulur... Bu sonun­cusu İbn-İ Abbâs ve arkadaşları İle İmam Ahmed ve arkadaşlarının benimse­dikleri fikirdir. Bu sahihtir. Zira farz olan oruç namazla eşdeğerdedir. Bir kimsenin bir başkasının yerine namaz kılamaması gibi farz olan orucu da kimse kimsenin yerine tutamaz. Ama adak olan oruç bir borç değerindedir. Bir kimsenin borcunu velisinin ödemesi nasıl mümkün ise bir borç olan a-dak orucunu da ölünün velisi onun yerine tutmak suretiyle ödeyebilir. Bu husus fıkhın ihtisas alanına girer. Bir orucun tutulmasını öiünceye kadar ge­ciktirmeye sebep olan geçerli bir özrün olması dışında bu oruç borcun sahi­bini ne temize çıkarır ne de bu borçtan kurtarır. Yalnızca özür sahibi olup da Ramazan orucunu tutamayan kişinin yerine velisi miskinleri doyurur. Bu iş­lem de onun orucunun yerini tutar. Ama özürsüz olduğu halde Ramazan o-rucunu tutmayan kişinin yerine kim ne yaparsa yapsın üzerinden Allah Az­ze'nin farz ibadetinin yükünü kaldıramaz. Zira her Müslüman bu farz ibadet­leri yapmakla mükelleftir. Bu farzlar Müslümanlar İçin birer İmtihan vesilesi­dir. Bu hususta hiçbir velinin faydası yoktur. Hiçbir özrü olmadığı halde farz ibadetleri yerine getirmeyen kimsenin yerine velisi veya kim olursa olsun bir başkası tevbe etmekle o ibadetin yapılmama yükünü ortadan kaldırmaz. Al­lah Azze'nin farz kıldığı tüm ibadetlerde durum aynıdır. Herkes kendinden sorumludur. En iyisini bilen Allah'tır. [268]

 
Şa'ban Orucu
 

Resulullah'a (as) şöyle soruldu: "Ey Allah'ın elçisi! Biz senin Şa'ban a-ytnda oruç tuttuğun gibi hiçbir ayda oruç tuttuğunu görmedik. Bunun ne­deni nedir?" Resuluİlah (as), Şa'ban, Receb'le Ramazan arasındaki bir aydır. Ama insanların çoğu onun kıymetini bilmezler. Bu ayda ameller Alemlerin rabbı olan Allah Azze katma yükselir. Ben bu ay içerisinde amellerimin Al­lah'a sunulduğu esnada oruçlu olmaktan hoşlanırım. Hadisi Ahmed rivayet etmiştir. [269]

 
Pazartesi Ve Cuma Günleri Oruç Tutmak
 

Resulullah'a (as) Pazartesi günü oruç tutmak hususu sorulduğunda şöyle dedi: "işte bu gün benim doğduğum ve Kur'an-ı Kerim 'in bana indirilme­ye başlandığı gündür".

Hadisi îmam Müslim rivayet etmiştir.

Bir adam Resulullah'a (as) şöyle sordu: "Ben cuma günü oruç tutarım, ama hiç kimseyle konuşmam, bu husustaki görüşünüz nedir?" Resuluİlah (as), "bir ayın tamamında veya birkaç gününde oruç tuttuğun zamana rastlaması dışında Cuma günleri oruç tutma. Oruçlu iken konuşmamana gelince; konuşup insanlara iyiliği ve hayrı emretmen, insanları kötülükten sakındırman susup konuşmamandan -yemin olsun ki- daha hayırlıdır" bu­yurdu. [270]

 
(Cömert) Güzel Bir Derece
 

Hz. Aişe, "ey Allah'ın elçisi! Benim odama geldin, ama oruçtun. Sonra hays (hurma, yağ, keş ve un karışımı bir yemek) yedin, bu durum nedir?" di­ye sordu. Resuluİlah (as), "evet, Ramazan orucunun dışında tatavvu (nafi­le) olarak oruç tutan bir kimsenin derecesi, Ramazan haricinde oruç tutan yahut tatavvu oruç tutarken Ramazanı kaza eden veya malından dilediğin-ce ve güzelce sadaka veren ya da istemediğinde malım güzelce elinde tutan kimsenin derecesi gibidir" buyurdu.

Bu hadisi Nesâî rivayet etmiştir. [271]

 
Hangi Oruç Daha Eftaldir?                                       
 

Resulullah'a (as), "hangi oruç daha efdaldir?" diye sorulduğunda şöyle cevapladı: "Ramazan'ıyüceltmek için tutulan şa'ban orucudur". "Hangi sa­daka daha efdaldir?" diye sorulunca, "Ramazan'da verilen sadakadır" bu­yurdu.

Hadisi İmam Tirmizî rivayet etmiştir.

Sahih'de geçen rivayet ise şöyledir: Resulullah'a (as), "Ramazan orucu­nun dışında hangi oruç üstündür?" diye sorulduğunda, "Allah Azze'nin Muharrem diye bilinen ayında tutulan oruç diğerlerinden daha üstündür" buyurdu. "Farz namazlardan sonra hangi namaz daha üstündür?" denildi­ğinde, "gecenin sessizliğinde ve kimsesizliğinde kılınan namazdır" diye ce­vapladı.

Hocalarımız şöyle dediler: Burada 'Allah'ın Muharrem ayı' ifadesinden kasıt belki de yılın başlangıcı (tslamî yılbaşı) olabileceği gibi haram olan dört ay da olabilir. En iyisini bilen Allah'tır. [272]

 
Tatavvu Oruç Tutan Kendine Emretmiş Demektir
 

Resuluİlah (as) Ümmü Hânî'nin odasına girdi. Bir şeyler içti ve O'na da verdi. Ümmü Hânî, "ben oruçluyum" dedi. Resuluİlah (as), "tatavvu oruç tu­tan kimse kendi kendine emretmiş, kendi başına buyruk demektir. Dilerse o-rucu tutar dilerse bozar" buyurdu.

Hadisi İmam Ahmed rivayet etmiştir.

Dârekutnî şöyle demiştir: Ebu Saİd bir yemek yapıp Resulullah'ı (as) ve arkadaşlarını davet etti. Yemeğe çağrılanlardan biri "ben oruçluyum" dedi. Resulullah (as), "kardeşin sana bir yemek yapmış ve sana teklif etmiş, sen de bugün orucun boz (iftar et) sonraki bir gün onun yerine bir tane tutarsın" buyurdu.

, îmam Ahmed şunları söyledi: Hafsa'ya bir koyun hediye edildi. Hz. Aişe ve Hz. Hafsa oruçlu oldukları halde koyunun etinden hemen yediler. Daha sonra durumu Resulullah'a (as) danıştılar. O (as) şöyle dedi: "Onun yerine birer tane tutun".[273]

 
Oruçlu Kimseler Yanınızda İftar Etti
 

Enes b. Malik'ten şöyle rivayet olunmuştur: Resulullah (as) insanların yanına varınca orucunu açtı (bozdu) ve şöyle dedi: "İnsanlar sizin yanınız­da iftar etti ve değerli şahsiyetler yemeklerinizden yedi, böylece melekler de sizin üzerinize indi". [274]              .

 
Yolculukta Oruç Tutmak İyilik Ve Allah Korkusundan Değildir
 

Zamanımızdakİ yolculuklar her ne kadar kolay olsa da zorluklar ve sı­kıntılardan tamamen kurtulabilmiş değildir. Acaba yolculukta iken farz orucu bozmak ruhsatının kullanılmasının şartlan var mıdır?

Buharı ve Müslim'de şu haber yeralmaktadır. Resulullah'tan (as) şöyle ri­vayet olunmuştur: "Yolcu iken oruç tutmak iyilik değildir". Bununla birlikte dört mezhebin imamı da yolcu iken oruç tutmanın ya da tutmamanın caiz ol­duğu görüşündedirler. Nitekim Enes'ten rivayet olunan ve Buharı ve Müs­lim'de yeralan bir hadiste şöyle denmiştir: "Biz Resulullah (as) ile Ramazan ayında yolculuğa çıkmıştık. Bazılarımız oruçlu bazılarımız ise oruçlarımızı bozmuştuk (açmıştık). Kimse kimseyi kınamıyordu". Allah Azze de şöyle bu­yurmuştur: "Sizden basta olanlarınız veya yolculukta olanlarınız (Ra­mazanda tutamadığı oruçlar) adedince başka günlerde (oruç tut­sun). Allah sizin için kolaylık diliyor, zorluk istemiyor".

Müsned'de şöyle geçiyor: Resulullah'tan (as) şöyle rivayet olunmuştur: "Allah Azze, günah işlenmesinden ve isyan edilmesinden hoşlanmamasını-nın yanısıra ruhsatların kullanılmasından da hoşlanır". Bir rivayette ise "...İslamî sorumluluklar, yerine getirilmekten hoşlanmaktadır" ibaresi yeralı-yor.                   •

Buharî'de şunları okumaktayız: Bir adam Resulullah'a (as), "ben çok o-ruç tutan birisiyim, yolculukta da oruç tutayım mı?" diye sordu. Resulullah (as) şöyle buyurdu: "Eğer yolculukta oruç tutmazsan güzel bir şeydir, yok e-ğer tutarsan bir mahzuru yoktur". Başka bir hadiste ise "...sizin hayırlıları-nız yolculukta oruç tutmayıp namazı yarıya indirenlerdir" ibaresi yerahyor.

Namazların kısaltılarak (yarıya indirilerek) seferi kılındığı ve oruçların tutulduğu yolculuğun miktarı hususunda Malik, Şafiî ve Ahmed'in görüşleri bu tür bir yolculuğun deve yürüyüşüyle ya da yaya olarak iki günlük, yani 16 fersahlık (yaklaşık 90 km'lik) bir mesafe olduğudur. Mesela Mekke ve As-fan ya da Mekke ve Cidde arası gibi. Ebu Hanife, "üç günlük yürüyüş mesa-fesidir" demiştir. Alimlerden bazıları, "yolculuğa çıkanın namazı kısalttığı ve orucu açtığı süre en az iki gündür" diyorlar. Bu açıklama yeterince güçlü­dür. Zira Resuluüah'ın (as) Arefe'de, Müzdelife'de ve Mina'da namazı kısalta­rak kıldığı, Mekke'den ve civar yörelerden pek çok kimsenin ona uyduğu, insanların O'nun kıldığı namazı takib ettikleri ve Resulullah'ın (as) onlardan hiçbirine namazı tam kılmasını emretmediği kesin bilinen hadislerdendir. [275]

 
Oruçlunun Sürme Çekmesi
 

_Bir adam Resulullah'a (as) şöyle dedi: "Gözlerim ağrıyor, oruçlu iken sürme çekebilir miyim?". Resulullah (as), "evet" buyurdu.

Bu hadisi Tirmizî rivayet etmiştir.

Dârekutnî ise şöyle naklediyor: Resulullah'a (as), "kusma dolayısıyla qb-dest almak farz mıdır?" diye soruldu. Resulullah (as), "hayır, eğer farz olsay­dı Kur'an-ı Kerim'de bu farzı görürdük" buyurdu.

Her iki hadisin senedi hakkında değişik görüşler vardır.

Oruçlu olduğu halde unutarak yemek yahut İçmek

Bir adam Resulullah'a (as) şöyle dedi: "Ey Allah'ın elçisi! Oruçlu oldu­ğumu unutarak yiyip içtim, durumum ne olacak?". Resulullah (as), "seni. Al­lah Azze yedirip içirtniştir" buyurdu.

Hadisi Ebu Dâvûd rivayet etmiştir. [276]

 
Dehr (Zaman) Orucu Tutanlar
 

Resulullah'a (as) şöyle soruldu: "Ey Allah'ın elçisi!Zaman (dehr) orucu tutanlar hakkında ne dersiniz?". Resulullah (as), "ne oruç tutmuş ne de iftar etmiş gibi olanlardır" yahut "oruç tutmayan, ama iftar da etmeyenlerdir" buyurdu. Şöyle sordular: "İki gün oruç tutup bir gün tutmayan hakkında ne dersin?". Resulullah (as), "buna gücü yetecek olan herhangi bir kimse var mı?" dedi. Şöyle dediler: "Bir gün oruç tutup bir gün tutmamak hakkında ne diyorsun?". Resulultah (as), "işte bu, Davud'un (a) tuttuğu oruçtur" bu­yurdu. "Bir gün oruç tutup iki gün tutmamak hususunda ne dersin?" denil­diğinde ise Resulullah (as), "bu orucu tutmaya gücüm yetsin isterdim" bu­yurdu. Sonra devam ederek, "bir Ramazan'dan diğerine kadar her ayın üç günü oruç tutmak; işte dehr orucu budur. Allah katında her arefe gününün orucu kendinden sonraki ve önceki -birer- senenin günahlarının kefareti sa­yılır. Aşura günü orucu ise kendinden sonraki senenin keffareti sayılır"^ bu­yurdu.

Bu hadisi tmam Müslim rivayet etmiştir. [277]

 
Kadir Gecesi
 

Kadir Gecesi'nin Ramazan ayında mı yoksa başka bir ayda mı olduğu sorulduğunda Resulullalı (a), "hayır, O, Ramazan ayındadır" buyurdu. Bu gecenin hangi gün olduğu sorulduğunda Resulullah (as), "Kadir Gecesi'ni Ramazan'ın ilk on gününde yahut son on gününde arayın" deyince "hangi 20 günde?" diye soruldu. Resulullah (as), "son on gününde arayın ve artık hu hususta hana başka bir şey sormayın" dedi. Birisi, "eğer hu on günün hangileri olduğunu söylersen benim oradaki -sevap ve iyilikten olan- hakkı­mı sana veririm" dedi. Bunun üzerine Resulullah son derece kızdı ve "Kadir Gecesi'ni Ramazan 'in son yedi gününde arayın ve bundan sonra da hiç hir şey sormayın" dedi.

Hadisi îmam Ahmed rivayet etmiş ve burada soruyu soranın Ebu Zerr olduğunu söylemiştir.

Ebu Dâvûd'dan şöyîe rivayet edilmiştir: Resulullah'a (as) Kadir Gecesi'nin durumu sorulduğunda şöyle dedi: "O bütün Ramazan'in İçerisin­dedir". Bir başka rivayette ise Kadir Gecesi hakkında sorulup "kaç gece, yok­sa yirmiiki gece m*? "denildiğinde Resulullah'in (as), "Kadir Gecesi bir tek ge­cedir" buyurduğu ve sonra dönerek "yirmiüçtür" dediği geçmektedir. Hadisi Ebu Dâvûd rivayet etmiştir.

AbduHah b. Enes, Resulullah'a (as) "bu mübarek geceyi ne zaman ara­yalım?" diye sordu. Resulullah,(as), "Kadir Gecesi'ni bu gece arayın" dedi. (O gece  Ramazan'ın yirmiüçüncü gecesi idi.)

Bazı alimler Kadir Gecesi'nin Ramazanın yirmiyedinci gecesi olduğunu savunuyorlar. Muaviye b. Ebî Süfyan'dan, O'nun da Resulullah'tan (as) riva­yet ettiğine göre Resulullah (as) Kadir Gecesi'nin yirmiyedinci gece olduğu­nu söylemiştir. Bu hadisi Ebu Dâvûd rivayet etmiştir.

Burada tercih olunan, gecenin hangi günde olduğunun belirlenmemiş olmasıdır. Fethu'l Bârî'de yeralan bir haberde bu hususta yapılan dört türlü açıklama nedeniyle gece ile ilgili belirli, kesin bir zaman belirtilememiştir.

Hz. Aişe, Resulullah'a (as) "Kadir Gecesi'ne ulaşırsam ne ile dua ede­yim?" diye sordu. Resulullah (as), "O geceye ulaşınca Attahümme inneke a-fuvvun tuhibbu'l afva fa'fu 'annî (Ey Allahım! Sen affedicisin, affetmeyi se­versin, beni de affet) de" dedi.

Bu hadis sahihtir ve Ebu Dâvûd'an başka beş kişi daha rivayet etmiştir. Hadisi Tirmizî ve Hâkim de sahih olarak değerlendirmiştir.

Alimler bu hadis hakkında anlaşmazlığa düşmüşlerdir. Acaba geceleri ihya etmek isterken tesadüfen Kadir Gecesi'ni yakalayan kimse için belirli bir sevab var mıdır, yoksa hangi gece olduğu bilinmediği sürece herhangi bir şey yok mudur?

Geceleri ihya edeken Kadir Gecesi'ne tesadüf eden ve onu ihya eden kimse için bir sevabın var olduğu fikrini benimseyenler İmam Taberî, İbnu'l Arabî ve bazı kimselerdir. Geceyi bilmeksizin İhya edenlerin herhangi bir se-

vaba ulaşamayacağı fikrini benimseyenler ise alimlerin çoğunluğudur. Buna delil olarak Müslim'de bulunan ve Ebu Hureyre'den rivayet edilen bir hadisi göstermektedirler. Hadiste "Kadir Gecesi'ne ulaşıp o geceye isabet eden ve ge­ceyi ihya eden" ibaresi yeralmaktadır. Nevevî bu ibare hakkında, "yani o ge­cenin Kadir Gecesi olduğunu bilendir" diyor. Burada kastolunan şeyin, kişi­nin, ihya edeceği gecenin Kadir Gecesi olduğunu bilmese de Kadir Gecesi'ne isabet etmiş olmakla sevap alacağı ihtimali olduğunu söylüyor. "Sübülü's Selam" kitabının müellifi İmam San'anî ise şu fikri benimsiyor: "Ki­şinin, Kadir Gecesi'nin seçiminde isabet etmese bile Kadir Gecesi olduğu dü­şüncesiyle kalkıp geceyi ihya etmesi neticesinde bolca sevaba nail olacağını inkâr etmiyorum. Buradaki sözüm, özendirilen belirli sevabın elde edilmesi­nin kişinin geçmiş günahlarının bağışlanması yönündedir".[278]


[255] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 121.

[256] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 121-122.

[257] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 122.

[258] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 122-124.

[259] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 124.

[260] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 125.

[261] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 125-126.

[262] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 126.

[263] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 129-130.

[264] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 130.

[265] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 130-131.

[266] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 131.

[267] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 131.

[268] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 131-132.

[269] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 132.

[270] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 132-133.

[271] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 133.

[272] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 133.

[273] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 133-134.

[274] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 134.

[275] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 134-135.

[276] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 135.

[277] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 135.

[278] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 136-137.


Konu Başlığı: Ynt: Zekat ve oruç
Gönderen: Ceren üzerinde 15 Ekim 2016, 21:35:51
Esselamu aleykum.Rabbim bizleri onun farzlarina uyup zekatini veren orucunu tutan kullardan olalim inşallah..