๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Fetavayı Resulullah => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 14 Ekim 2010, 14:40:01



Konu Başlığı: Günah nedir
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 14 Ekim 2010, 14:40:01
Günah Nedir?


Resulullah'a (as), "günah nedir?" diye soruldu. O (as), "eğer kalbini bir şeyler tırmalıyor ve kazıyorsa onları terket" buyurdu. [33]

 
Birr (İyilik, Hayır, Sevap) Ve Günah
 

Resulullah'a (as), "birrve isnı (günah) nedir?" diye sorulduğunda şöyle cevapladı: "Btrr, kalbin ve nefsin kendisiyle bir doyumsamaya, kanıksamaya (İtminana) ve rahatlığa ulaştığı şeydir, hm (günah) ise kalbi tırmalayan, kö­tü yönde onu etkileyen ve gönülde tereddüt, kararsızlık uyandıran şeydir"[34]

 
Kendinizi Koruyun (Kendinizden Sorumlusunuz)
 

Resulullah'a (as) şöyle soruldu: "Allah Azze'nin 'ey inananlar, siz ken­dinize hakin (kendinizden sorumlusunuz)' ayetinin anlamı nedir?" Resulul-lah (as) şöyle buyurdu: "İnananlar, Allah Azze'nin 'iyiliği emir, kötülüğü yasaklama' kuralına uyarak buyrukları yerine getirip haram ve yasaklardan kaçınan kimselerdir. Hatta önem verilip boyun eğilen bir cimrilik, adım a-dım uyulan boş arzular, etkileyici bir dünya ve her görüş sahibinin kendi görüşleri karşısında gösterdiği şaşkınlığı gördüğün zaman özellikle kendi nefsine dikkat et ve kendi sorumluluğunu bil, diğer insanların işlerini ve hallerini kendilerine bırak".[35]

 
İlaç Kaderden Bîr Bölümdür
 

Resulullah'a (as), "ilaçla tedavi ve büyü hakkında ne diyorsun, bunlar kaderden herhangi bir şeyi değiştirebilirler mi?" diye sorulduğunda, Resulul-lah (as): "Bu da kaderden bir bölümdür (kaderdendir)" dedi. [36]

 
Allah Azze'ye Ortak Koşanların Çocukları
 
Resulullah'a .(as), Allah Azze'ye ortak koşanların çocuklarından küçük yaşta ölenleri hakkında sorulduğunda, Resulullah (as), "Allah onların ne yapmakta ve ne durumda olduklarını en iyi bilendir"diye buyurdu.

Bu açıklama bazı kişilerin bu konudaki zanlarını dektekler mahiyette ol­madığı gibi, Allah Teala'nın, kendi ilmi nedeniyle onların yaptıklarının karşı­lığı olarak çocuklarına bir ceza verdiğinin açıklaması da değildir. Eğer ölmüş olan bu çocuklar yaşamış olsalardı kesin bir cevap verilebilirdi. Ama Allah

Azze onların yapmış olduklarını bilir, bu bilgisi doğrultusunda da yaptıkları­nın karşılığını kıyamet gününde verecektir. Bu işlem yalnızca İlme (bilmeye) dayanmaz. Hadis alimleri, küçük yaşta Ölen müşrik çocuklarının ahirette im­tihan edilecekleri ve Allah Azze'nin buyruk ve yasaklarını gereği gibi ifa e-denlerin cennete, Allah Azze'ye isyan edenlerin de cehenneme'girecekleri konusunda hemfikirdirler. [37]

 
Ehlu'd Dâr Olan Müşrikler
 
İslam ülkesinde oturan (kendilerine ehlu'd Dâr denen) müşrikler İslam ülkesinde evleniyor, hanımları ve çocukları oluyor; bunların hükmü nedir-di­ye sorulunca, Resul (as), "çocukları ve hanımları onlardan birer parçadır" buyurdu. Bu hadis sahihtir. Çocukların ve hanımların onlara ait oluşu, uyruk meselesi İle ilgili dünya işlerine ait kararlardandır ve ahiretteki durum ile bir bağlantısı yoktur. Ahirette bir cezaya uğramak ise bir kanıta dayanmaktadır. Nitekim Allah Azze kesin bir kanıt göstermeden! ve ortaya koymadan hiç kimseye azab etmez. [38]

 
Resuiullah'ın (As), İkinci İnişinde Cebrail'i Görmüş Olması
 
Resul'e (as), "Allah Azze'nin 'hiç kuşkusuz O'nu (Cebrail'i) bir başka i-nişinde de gördü' ayeti hakkında ne diyorsunuz?" diye soruldu. Resul (as): "Bu inen Cebrail (a) idi. O'nu, iki kez hariç yaratıldığı şekliyle hiç görme­dim" buyurdu.

Bu hadisi İmam Müslim kitabına almıştır. [39]

 
"Sen Öleceksin, Onlar Da.."                                                                    
 
Resulullah'a (as), Allah Azze'nin "sen öleceksin onlar da. Sonra kı­yamet gününde Allah Azze'nin huzurunda birbirlerinizden davalaşa-caksımz" ayeti indirildiğinde Resul'e (as), "günahların özelliklerine (karşı­lıklarının ödenmesine) rağmen şu dünyada aramızda olanlar kıyamette de yinelenecek mi?" diye sorulduğunda: Resul (as), "evet, her haklının hakkı kendisine ödeninceye kadar burada olanlar ahirette de aranızda olacaktır" buyurdu.

Bunun üzerine Zübeyr, "Allah'a yemin ederim ki, bu iş gerçekten çok çetin " dedi. [40]

 
Toprak Parçası Mı, Kadın Mı?

 
Resulullah'a (as), "Sehe sözcüğü bir kadının adı mı yoksa bir yer adı mı?" diye sorulunca şöyle cevapladı: "Sebe ne bir kadındır, ne de bir yer adı; Araplardan on kişiye sahip olan bir kimsedir. Bu on adamdan altı ianesi sağ tarafa, yani Yemen taraflarına, diğer dördü ise Şam taraflarına gitmiştir.

Şam taraflarına gidenler Felham, Cüzzanı, Gassan ve Amile kabileleri­ni oluşturdular. Sağ tarafa (Yemen'e) gidenler ise Ezd, Eş'arî, Hımyer, Kinde, Müzbac ve Enmar kabilelerini oluşturdular."

Bunun üzerine birisi şöyle dedi: "Ey Allah'ın Peygamberi 'Enmâr' ne­dir?" Resulullah (as): "Kendilerinden 'Has'am' ve 'Buceyle' kabilelerinin o-luştuğu kesimdir" diye buyurdu. [41]

 
Onlar İçin Dünyada Ve Ahirette Müjdeler Vardır
 
Resulullah'a (as), Allah Azze'nin "dünya ve ahirette onlar için müj­deler vardır" ayetinin anlamı sorulunca şöyle buyurdu: "Buradaki müjde Allah Azze'ye inanan kimselerin gördükleri ya da kendilerine gösterilen sa­dık rüyalardır"[42]

 
Kölelerin Erdemlesi
 
Resulullah'a (as) kölelerin en üstünü (erdemlisi), daha doğrusu hürriyet bahşedilmeye en layık olan köle hakkında sorulunca şöyle buyurdu: "Bizzat ailesinin yanında azad olunmaya en layık ve değeri en yüksek olandır." [43]

 

Hicret Sanadır
 

İmam Ahmed "Sünen" adlı eserinde şöyle aktarıyor: Bir Bedevî Resulul-iah'a (as) şöyle dedi: "Ey Allah'ın Peygamberi nerede olursan ol sana yapı­lan hicreti bana anlat; bu hicret yalnızca bir topluma (ulusa) mı özgüdür, yoksa bilinen bir yere mi yapılır, sen öldüğünde ise durum ne olacak?"

Bedevî sorusunu üç kez yineledi ve sonra oturdu. Resul (as) az bir süre sustuktan sonra şöyle dedi: "Bu soruyu soran kişi nerede?" Bedevî: "İşte bu­radayım" dedi. Resulullah (as): "Hicret; kötülüğün her türünden (fuhşiyat-tan) kaçınman, onlardan uzak katmandır; ister gizli olanı olsun, ister aşi­kâr olanı. Namazı kılman ve zekâtı vermendir. Bunları yaparsan ister bir yerde yerleşik olarak, ister seferde olduğun halde öl, sen (Allah ve Resulüne) hicret eden muhacirlerdensin" buyurdu.

Bir başkası: "Ey Allah'ın Peygamberi, bana cennet- ehlinin giyeceklerin­den haber ver; orada giyecekler yaratılacak mı yoksa dokuma suretiyle mi hazırlanacak?" diye sorunca oradakiler gülüştüler. Bunun üzerine Resulullah (as): "Bilmeyen bir kimsenin bilen birisine sorduğu soruya mı gülüyorsu­nuz?",diye buyurdu. Resulullah (as) bir saat kadar sustuktan sonra, "cennet-tekilerin giyeceklerini soran kişi nerede?" diye sordu. Adam, "buradayım ya Resulullah'' dedi. Resulullah (as), "hayır (cennettekilerin giysileri ne yaratılır ne de orada dokuma suretiyle hazırlanır) aksine cennetteki ürünler onlar nedeniyle üç kez yarılırlar" buyurdu. [44]

 
Ey Harun'un Kardeşi
 
Resulullah'tan (as), Allah Azze'nin "ya Harun'un (kız) kardeşi" ayeti­ni ve İsa ve Musa (a) arasındaki durumları açıklaması istenince, Resulullah (as), "onlar (Yahudiler ve Hrisiiyanlar) kendilerine gönderilen nebileri ve daha önceleri de iyi insanları böyle adlandırıyorlardı"buyurdu. [45]

 
Kıyametin İlk Şartı Nedir?
 
Resulullah'a (as), "kıyametin (kopmasının) ilk koşulu nedir?" diye sorul­duğunda şöyle buyurdu: "Bir ateş (nâr) doğudan batıya insanları toparlar" .

İşte Abdullah İbn-i Selam'ın üç probleminden birisi bu idi. İkincisi, cen­nettekilerin ilk yiyecekleri nedir? Üçüncüsü İse, çocuğun anne ve babasına benzemesinin nedeni idi. Bu nedenleri ortaya atanlar bir takım yalancılardır, Bunlar bu üç roblemi bağımsız bir kitap haline getirdiler ve adına "Abdullah b. Selam'ın Risaleleri" dediler.

Bu üç problem de Buhari'nin Sahihi'nde ye ralmaktad ir. [46]

 
İslam'ın, İmanın Ve İhsanın Temelleri
 
Resulullah'a (as) İslam sorulduğunda, "Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammet'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna tanıklık etmek, namazı kıl­mak, zekâtı vermek, oruç tutmak ve Kâbeyi tavaf etmektir" diye cevaplads

İman nedir denildiğinde, "Allah'a, meleklerine, kitaplarına, elçilerine ve ölümden sonra dirilmeye inanmandır" buyurdu.

İhsan nedir? denildiğinde, "Allah'ı görüyormuşçasına kulluk etmendir. Sen ö'nu görmeseri de O seni görür" dedi. Devamla, "temiz kadınlar temiz erkekler içindir. Siz onları tatlı bulduğunuz gibi onlar da sizi tatlı bulurlar ve sizden de tat alırlar. Çocuklarınızı doğurup soyunuzu sürdürmeleri de cabası" buyurdu.

Hadisi İmam Ahmed rivayet etmiştir. [47]

 

Vahiy Nebî'ye (As) Nasıl Geliyordu?
 

Resuluİlah'a (as) vahyin geliş şeklinin nasıl olduğu konusu sorulduğun­da şöyle dedi: "Vahiy bazen çan tıngırtısı biçiminde gelir; bu şekil bana en ağır, en çetin vahiy geliş tarzıdır. Beni âdeta sağırlaştınr, ama hana söylene­ni anlarım. Bazen de bir melek erkek biçiminde gelir." Bu hadis muttefekun aleyhtir. [48]

 
Çocuğun Anne Ve Babasına Benzemesi
 
Resulullah'a (a), çocukların kiminin anneye, kiminin de babaya benze­mesinin nedenleri sorulduğunda şöyle söyledi:  "Eğer erkeğin suyu  (genleri) kadının suyunu geçerse çocuk erkeğe benzer; eğer kadının suyu erkeğin su­yunu geçerse çocuk kadına benzer."Bu hadis muttefekun aleyhtir.

imam Müslim'in "Sahih"inde geçen hadiste ise şöyle buyuru İm akta d ir: "Eğer erkeğin suyu kadının suyunu geçerse çocuk Allah'ın izniyle erkeğe benzer, (veya doğan çocuk erkek olur), yok eğer kadının suyu erkeğin suyu­na galip gelirse doğacak çocuk Allah 'in izniyle kadına benzer (veya kız ço­cuğu olur)". "Hadiste üstad olanlarımız Özellikle bu hadisin İlk sözcüğünün üstünde duruyorlar. Çocuğun erkeğe benzemesi, erkek olması veya kadına (anneye) benzemesi, kız çocuğu olması aslında doğal bir nedene bağlı değil­dir. Çocuğun erkek ya da kız olması yalnızca Allah Azze'nin dilediği cinsi­yette ya da biçimde yaratmasına bağlıdır. Bu nedenle de bu husus rızıkla, e-celle, cennetlik ya da cehennemlik olmakla birlikte değerlendirilmiştir.

Hadisçilerİn bu değerlendirmesine karşılık şöyle denilmiştir: Eğer bu a-çıklama cümlenin ilk sözcüklerini ifade etmekteyse, bu demektir ki, hadisin ilk sözcükleriyle bunlar arasında herhangi bir çelişki sözkonusu değildir. Ya­ni erkeğin veya kadının sularının (genlerinin) birbirlerine üstünlük sağlama­ları çocuğun cinsiyetinin belirlenme nedeni olması hususu hadislerle bir zıt­lık arzetmemektedir. İşlerin içyüzünü en iyi bilen Allah Azze'dir. [49]

 
Kıyamet Gününde "La İlahe İllallah" Sözcüğüne Karşı Ne Yapacaksın?
 
Cundep b. Abdullah'tan şöyle rivayet olunmuştur: Resulullah (as) müş­riklerden bir topluma Müslümanlardan bir elçi grubu gönderdi. Onlar bir a-raya geldiler. Müşriklerden biri Müslümanlardan birisine doğru gitti ve onu öldürdü. Bunun üzerine Müslümanlardan birisi de o mürik kimseye yöneldi ve onu yakalayıverdİ. Bize göre bu kişi Usame b. Zeyd'ti. kılıcını kaldırdığın­da o müşrik kişi Ha ilahe illallah"dedi, ama buna rağmen o adamı öldürdü. Daha sonra bu haber Resulullah'a (as) ulaştı. Resulullah (as) olayı sordu ve haberi araştırdı. Müslüman kişinin, "la ilahe ilallah" diyen, ama az önce bir Müslümanı öldürmüş bulunan o müşrik kişiyi öldürmesi olayı kendisine an­latıldı. Resulullah (as) o Müslümanı çağırttı ve O'na olayın nasıl cereyan etti­ğini sordu. O da, "ey Allah'ın elçisi, o adanı Müslümanlara aniden saldırdı ve zayiat verdi. Filan kimseyi ve şunu şunu öldürdü. Adına "Nefer" denilen bir kimseydi. Ben de O'na aniden saldırdım. Kılıcı görüp öleceğini anlayın­ca 'la ilahe illallah' dedi" şeklinde olayı anlattı. Resuluüah (as), "O'nu öldür­dün mü?" diye sordu. O, "evet" dedi. Resulullah (as), "kıyamet günü geldi­ğinde 'La ilahe illallah' sözcüğüne karşı nasıl davranacaksın? (Onun karşı­sında ne yapabileceksin?)" dedi. Bu sözünün üzerine herhangi bir şey ekle­medi..

Bu hadisi İmam Müslim rivayet etmiştir. [50]

 

Cehennemde Yetmiş Sonbahar
 

E bu Hureyre'den şöyle rivayet olunmuştur: Biz Resulullah İle beraber i-dik, ansızın bir düşme sesi duyuldu. Resulullah (as), "bunun ne olduğunu biliyor musunuz?" dedi. Biz, "Allah Azze ve Resulü en iyisini bilendir" dedik. Dedi ki, "hu, yetmiş sonbahar Önce nâra (cehenneme, ateşe) atılmış olan bir taştı. Şu anda ateşin dibine kadar düştü. îşte siz onun bu düşüşünün sesini işittiniz."

Bu hadisi imam Müslim rivayet etmiştir. [51]

Resulullah'ın (As) Bildiklerini Biz Bilseydik Acaba Ne Yapardık?
 

Ebu Zerr'den şöyle rivayet olunmuştur: Resulullah (as) buyurdu ki, "ben sizin göremediklerinizi görüyorum; gök, yükünü çekemez olmuş, neredeyse çökecek, hem de çökmek onun hakkı olmuştur artık. Melekler Allah Azze'ye secde etmek üzere başlarını göğün her tarafına koymuşlar, öyle ki, gökte bir­kaç parmaklık dahi yer kalmamıştır, Allah Azze'ye yemin ederim ki, benim bildiklerimin birazcığını bile bilseydiniz o kadar çok ağlardınız ki, yatakla­rınızda hanımlarınızdan bile tat alamaz hale gelir, dağlara tırmanır ve Al­lah Azze'ye sığınırdınız".

Bu hadisi îmam Tirmizî rivayet etmiş ve hasen olduğunu söylemiştir[52]

 
Kıyamet Gününde Nelerden Sorgulanacağız?
 

Ebu Berze Nasla b. Ubeyd el-Eslemî'den şöyle rivayet olunmuştur: Re­sulullah (as) buyurdu ki, "kıyamet gününde ömrünü ne ile tükettiği, ilmiyle, öğrendikleriyle amel edip etmediği, malını nereden ve nasıl kazanıp nasıl ve ne uğrunda harcadığı ve vücudunu nerelerde ve nasıl eskittiği sorulmadan hiçbir kulun ayakları kımıldamaz. (Yani kul cezalandırılmaz)"

Bu hadisi İmam Tirmizî rivayet etmiştir. [53]

 
Cennetin Bahçeleri Mescidlerdir
 
Resul'e (as) Cennetin bahçeleri konusu sorulduğunda şöyle cevap verdi: "(Cennetin bahçeleri) mescidlerdir". Mescidlerdeki namaz (dua, ibadet, rü­ku) sorulduğunda İse, "suhhanallah, elhamdülillah, la ilahe illallah ve Alla-bu ekberdir" buyurdu.

Hadisi îmam Tirmizî rivayet etmiştir. [54]

 
Akrebin İlacı
 

Resulullah (as), kendisine gelip "beni akrep soktu" diyen bir kimseye şöyle söylemesi yolunda fetva verdi (çözüm önerdi): "Onu yaşatan, akşama da ulaştırsın. Allah Azze'nin yarattıklarının şerrinden (kötülüklerinden) Al­lah Azze'nin mükemmel isimlerine sığınırım"

Bu hadisi îmam Müslim rivayet etmiştir. [55]

 
Allah Azze'ye Sığınarak
 

Bir adam Resulüllah'a (as) gelerek, Allah'a sığınabileceği sözcükler öğ­retmesini İstedi. Resul (as) O'na, şöyle söylemesini salık verdi: "Ey Allahtmf Kulağımın, gözümün, dilimin, kalbimin ve diğer azalarımın şerrinden sana. sığınırım"

Nesâî bu hadisi kitabına almıştır. [56]

 
Günahları Ancak Allah Azze Affeder
 

Ebubekir, Resulullah'tan (as), kendisine namazda okuyacağı bir dua Öğ­retmesini istedi. Resulullah (as) O'na şöyle dedi: "Deki, eyAllahım!Ben çok­ça haksızlık yaparak nefsime zulmettim, günahları ise senden başka hiç kimse affedemez; beni katından bir mağfiretle bağışla ve bana rahmet et. Zi­ra sen bağışlayıcı ve rahmet edicisin." Bu hadis muttefekun aleyhtir.

Resuluüah'ın (as), "Allah'tan başka ilah yoktur, o tektir, ortağı yoktur. Allah en büyüktür, tüm şükürler O'na özgüdür, alemlerin rabbı olan Allah'a eksik ve yaraşmaz nitelikler vermeyiz. Yüce ve yargı sahibi Allah'tan başka güç ve kudret sahibi yoktur" demeyi öğrettiği bedevi, Resulullah'a (as) şöyle dedi: "Bunlar Rabbım içindir, peki benim için ne yar?" Resulullah (as),' "öy­leyse şunları söyle" dedi; "Allahım! Beni bağışla, bana rahmet et, beni doğru yola ilet, beni nzıklandır ve bana sıhhat ve selamet ver" ve ekledi, "hiç kuş­kusuz bu saydıklarının tümü sana dünya ve ahirette bir arada verilir".

Bu hadisi İmam Müslim rivayet etmiştir. [57]

 
Ey Allah'ın Elçisi, Bana Yarar Sağlayacak Şeyleri Öğret!
 

Bir adam Resulullah'tan (as) fetva istedi ve şöyle dedi: "Ben Kur'an-ı Kerim'den hiçbir şey öğrenemiyorum (anlayamıyorum), bana yarar sağla­yacak bir şeyler öğret". Resulullah (as): "De ki, subhanallah, velhamdu lillah ve la ilahe illallah, vallahü ekber ve la havle ve'la kuvvete illa billab (yani, Allah'a eksik ve yaraşmaz nitelikler vermeyiz, O'nu tenzih ederiz, şükür Al­lah'a özgüdür, Allah'tan başka ilah yoktur, Allah en büyüktür ve Allah'tan başka güç ve kudret yoktur)" dedi. Adam, "ey Allah'ın'elçisi bunlar Allah Azze içindir. Peki benim için ne var?" diye sorunca Resulullah (as) şöyle bu­yurdu: "De ki, ey Allahtm! Bana rahmet et, hana sıhhat ve selamet ver, beni doğru yola hidayet et ve bana rtzık ver." Adam şöyle dedi: "Bunlar Allah Az-ze'nin elindedir ve onları sıkıca tutmuştur." Resulullah (as), "ama Allah Az­ze elini hayırla doldurmuştur" buyurdu.

Bu hadîsi Ebu Davud rivayet etmiştir.

Ebu Hureyre hurma ağacı fidanları dikerken Resulullah (as) O'na uğradı ve şöyle dedi: "Şu ektiğin fidanlardan daha hayırlısını göstereyim mi? Sub­hanallah velhamdülillah ve lailahe illa la h, vallahu ekber.. İşte bu (duanın) her bir parçası (sözcüğü ve harfi) için sana cennette bir ağaç dikilir."

Bu hadisi lbn-i Mâce rivayet etmiştir.

Resulullah'a (as) şöyle soruldu: "Hergün bin iyiliğin sevabını (hin hase­natı) nasıl kazanabiliriz?" O (as) şöyle cevapladı: "Yüz teşbih çekerseniz (yani subhanellah derseniz) sizin için bin basene (iyilik sevap) yazılır ya da bin hatanız siliniz." [58]

 
"Keler"İn (Zehirli Kertenkele) Öldürülmesi
 

Resulullah'a (as) kelerin öldürülmesi hususu sorulunca, öldürülmesini emretti;

Hadisi İbn-İ Mace rivayet etmiştir. [59]

 
Namazı Vaktinde Kılınız
 

Resulullah'a (as), namazı vaktin sonuna erteleyen yöneticilere karşı nasıl bir tepki gösterilmesi gerektiği sorulduğunda şöyle cevapladı: "Namazınızı vaktinde kılın, sonra da onlarla birlikte (bir kez daha) kılın, bu sizin için nafile bir namaz olur."

Bu hadis sahihtir. [60]

 
Keşke Çocukları Olmaksızın Ölseydi
 

Resululullah (as), ölen bir sahabesinden bahsederken, "keşke çocuksuz olarak ölseydi" dedi. Bunun nedeni sorulunca şöyle buyurdu: "Eğer bir kim­se çocuksuz olarak Ölürse cennette onun ölümüne ağlayacak çocuklarından kimsesi olmaz".

Bu hadisi Ebu Hasan İbn-i Hibban "Sahih" adlı eserinde rivayet etmiştir. [61]

 
Ehil Eşeklerin Eti
 

Resulullah'a (as), ehil eşeklerin etinin durumu sorulduğunda, "benim Allah Azze'nin elçisi olduğuma tanıklık eden (şehadet getiren) ve buna ina­nan kişiye ehil merkeplerin etleri helal değildir" buyurdu. [62]


"Namaz Kılarsam Beni Dövüyor, Oruç Tutarsam Orucumu Bozduruyor"

 

Safvan b. Muattal es-Sülemî'nin hanımı, Resulullah'a (as) gelerek şöyle dedi: "O (yani kocam) namaz kılacak olsam beni dövüyor, oruç tutsam boz­duruyor ve güneş doğuncaya kadar sabah namazını kılmıyor" Resulullah (as) kadının anlattıklarını kocasına sordu. Safvan şöyle dedi: "(Hanımını) namaz kıldığında, kendisini dövdüğümü söylüyor. (Doğru çünkü) O, namaz kıldığında okumasını yasak ettiğim halde iki sureyi okuyor. (Oysa) Resulul­lah (as), 'bir tek sure dahi olsaydı insanlara yeterdi' buyurmuştur". Safvan konuşmasına devam ederek, "oruç tuttuğunda ona orucunu bozdurmam i-se, ne zaman boş kalsa oruç tutması, benimse genç bir insan olmam pe sab-redememem yüzünden" dedi. Resulullah (as), "bu durumda, kadın ancak kocasının izniyle (nafile) oruç tutar" buyurdu. Safvan, "benim güneş doğ­duğunda namaz kılmama gelince; biz ev balkı olarak ancak güneş doğdu-ğunda kalkabiliyoruz, (daha önce uyanamıyoruz)" dedi. Resulullah (as), "öyleyse uyandığında kıl"buyurdu.

Bu hadisi İbn-i Mâce rivayet etmiştir.

Ben diyorum ki, Ümmüİ Mü'minîn (inananların annesi) Hz. Aişe'ye (yu­karıdaki rivayette adı geçen Safvan'la zina ettiği yolunda-çev,) iftira edilmesi olayını nakleden (ve buna cevap olarak Safvan'ın cinsel iktidarı bulunmayan birisi olduğuna dikkat çeken-çev.) rivayetle burada anlatılan hadisin sözleri çelişki arzetmez. [63]

 
Geçiminden Sorumlu Olduğun Kişilerden Başla
 

Resulullah'a (as) şöyle soruldu: "Hangi sadaka daha iyi ve üstündür?" Resul (as), "bağışlar-, (yani) sizden birinizin para, yahut (kullanmak veya bağış olarak) binek hayvanı yahut koyun veya inek sütü (gibi herhangi bir şeyi) insanlara karşılıksız vermesidir" buyurdu.

Bu hadisi İmam Ahmed nakletmiştir

Resul'e (as) yine bu konuda aynı soru sorulduğunda, (O) şöyle buyur­du: "Çok fakir olduğu için çokça çaltşĞnın, çaba harcayanın verdiği sadaka en üstün sadakadır. Şimdi sen, geçimi senin üzerinde olanlardan başla."

Bu hadisi Ebu Davud kitabında nakletmiştir.

Yine bu konuda Resulullah'a (as) aynı tarzda bir başka soru soruldu­ğunda, "eğer İasadduk edersen (sadaka verirsen) doğrusun, ama cimriysen fakirlikten korkuyor, zenginliği arıyorsun demektir" buyurdu.

Bir başka soruyu ise, "sadakanın en değerlisi su vermektir, sulamaktır" diye^cevapladı.

Suraka b. Malik, Resulullah'a (as), "adet halindeki deveye su vermekte herhangi bir sevap var mıdır?" diye sorunca, Resulullah (as), "evet, her ciğer sahibine (her canlıya) yapılan iyiliklerde sevap vardır" buyurdu.

Bu hadisi İmam Ahmed kitabında nakletmiştir.

Yine bu cümleden olarak, iki hanımın, eşlerine yapacakları (veya yap­tıkları) sadakaların sevabı olup olmadığını sorduklarında Resulullah (as), "e-vet kocalarınıza yaptığınız iyiliklere hem (nikâh dolayısıyla) yakınlık, hem de (normal olarak) sadaka sevabı vardır" buyurdu.

Bu hadis müttefekun aleyhtir. [64]

 
Sadakayı Nasıl Veririm, Nasıl Vermem?
 

Bir adam Resulullah'a (as) gelerek, "ben varlıklı, çok zengin bir kimse-yim. Ailem, arkabalarım, çocuklarım ve aşiretim kalabalıktır. Şimdi ben na­sıl sadaka verebilirim ve nasıl dermem?" diye sordu. Resulullah (as), "malın­dan zekât hakkını ayırırsın. Zekât temizleyicidir, seni temize çıkarır, sen de bu sayede hem (doğumdan olan) yakın akrabalarınla hem de uzak arkaba-lartnla yakınlık kurar, iletişim içerisinde olursun. Buna ek olarak dilenenlerin, komşuların ve miskinlerin haklarının ne olduğunu anlarsın" diye bu­yurdu. Adam şöyle dedi: "Ey Allah'ın elçisi zekât olarak verilecek bu ise ba­na göre azdır". Resulullah (as), "akrabanın, miskinlerin, yolcunun hakları­nı ver, ama saçıp savurarak israf etme" diye buyurunca, adam, "bu bana ye­ter" dedi ve devam etti, "ey Allah'ın elçisi! Senin gönderdiğin elçine (zekât memuruna) zekâtı verirsem, malın ayıbından ve yükünden kurtulup Allah ve Resulüne yaklaşır mıyım?" diye sordu. Resulullah (as), "evet, gönderdiğim elçime (zekât memuruna) eğer zekâtını verirsen bunun sorumluluğundan kurtulmuş olursun, bunun de sevabını alırsın. Malın günahı onu saçıp sa­vuran israf edenlerin boynundadır" buyurdu.

Bu hadisi İmam Ahmed kitabına almıştır.

Hz. Ömer Hayber'den kendisine verilen arazilerin durumunu Allah Re-sulü'ne (as) sordu ve bu arazileri Allah Azzeye yakınlaşmak amacıyla kullan­mak istediğini açıklayarak bu hususta fetva istedi. Resulullah (as), "eğer isti­yorsan, vakfetmekle beraber sadaka olarak da verebilirsin" buyurdu. O da öyle yaptı. Abdullah b. Zeyd, etrafına duvar çevirerek mülk edindiği ölü ara­zisini sadaka olarak dağıttı. Bunun üzerine anne ve babası Resulullah'a (as) gelerek şöyle dediler: "Ey Allah'ın Elçisi! Bizim, Abdullah'ın sadaka olarak verdiği bu araziden başka hiçbir malımız yok; o bizim el emeğimiz göz nu-rumuzdur". Resulullah (as) Abdullah'ı yanına çağırarak ona şöyle dedi: "Hiç kuşkusuz Allah Azze bu araziyi sana, sadaka olarak dağıtmandan önce sa­daka olarak vermiştir. O halde sen de bu araziyi babana ve annene tekrar fer."Bu arazi onlardan sonra da miras olarak sonraki kuşaklara kalmıştır.

Bu hadisi İmam Nesâî kitabına almıştır. [65]

 
Kabir Fitnesi (Azabı) Gerçektir
 

Bu husustaki Nebevî hadisler pek çoktur. Bu konuyla ilgili hadisler ara­sında uydurma olanlar da vardır. Buna karşılık sahih olan hadisler tevatür[66] aşamasına kadar ulaşmıştır. Bunlardan biri de Enes'in hadisidir. Bu hadiste şöyle denilmektedir: Resulullah (as) buyurdu ki, "kul ölüp kabrine konuldu­ğunda arkadaşları (onu gömdükten sonra) çekilip giderler, bu sırada ölü onların ayak seslerini duyar. Kendisine iki melek gelir ve yanına oturur. Şöy­le derler: 'Şu Muhammed denen adam hakkında ne diyordun?' Eğer ölü Al­lah'a inanan bir kimse ise şöyle söyler: 'Şehadet (tanıklık) ederim ki, O, Al­lah'ın kulu ve elçisidir.' Ona: 'Bak işte ateşteki (cehennemdeki)yerin orası i-di, ama Allah Azze bu (kötü) yeri giderip cennetten sana bir yer verdi' der­ler, o da her ikisine birden bakar, durur". Katade, bu inanan ölü için, "kabri genişler (rahatlık olur)" dedi ve yine Enes'in hadisine döndü; şöyle dedi: "Eger ölen kişi inanan bir kimse değil de kâfir ve münafık ise, ona, 'şu Mıı-hammed denen adam hakkında sen ne diyordun?' diye sorulduğunda, 'bil­miyorum, (dünyada iken) insanlar onun hakkında her ne söytüyorlarsa ben de aynını söylüyordum' der. Ona derler ki, 'sen (dünyada iken) ne onu ta­nıdın ne de ona tabi oldun' ve hemen demir bir çekiçle ona vururlar. Ona ' bir tek darbe vururlar, öyle bir çığlık atar ki insanlar ve cinler (sekaleyn) ha­ricinde ona yaklaşan ve yakın olan herşey bu haykırışı duyar". Abdullah b. Ömer'in hadisinde ise şöyle geçmektedir: Resulullah (as) buyurdu ki, "in­sanlardan herhangi birisi öldüğünde, eğer cenneti hak etmiş birisi ise sabah akşam ona hak ettiği yer gösterilir. Eğer cehennemi hak etmiş cehennemlik­lerden ise, ona, 'işle şurası Allah Azze'nin kıyamet gününde seni dirilteceği zamana kadar hak ettiğin yerindir' denir".

İçlerinde gömülü olan kişilerin azap gördüğü iki kabir hadisi ve Ebu Ey-yub'un hadisinde şöyle geçmektedir: Nebî (as) ile birlikte çıkmıştık. Güneş battığında bir ses duyuldu. Resulullah (as), "Yahudiler kabirlerinde azab çe­kiyorlar, (bu o azabın sesidir)" dedi. Burada anlatılan kabirlerdeki azabın se­sini duyma hususu yalnızca Resulullah'a (as) özgü bir şeydir, yoksa diğer in­sanların böyle bir özelliği yoktur

Esma'nın hadisinde ise şunlar aktarılmaktadır: Resulullah (as) konuşmak üzere kalktı ve insanın işkence ve eziyet gördüğü kabir azabı hakkında açık­lamalarda bulundu. Bunun üzerine Müslümanlar feryad ettiler. Aişe (a) şöyle dedi: "Resulullah'in (as) namaz kılıp da (sonrasında) kabir azabından Al­lah Azze'ye sığınmadığı hiçbir zaman görülmemiştir. Güneş tutulması ola­yında Resulullah (as), Müslümanlara kabir azabından Allah Azze'ye sığın­malarını emretmişti".

Sahih hadis kitaplarında yeralan bu tip hadislerden pek çoğunu çeşitli yerlerde ve belirli metodlarla sunduk; şöyle; "Ey Allah'ım! Biz, kabir azabın­dan ve sıkıntılarından, hayalın ve ölümün fitnelerinden (şeytanın gerek ya­şarken, gerekse ölüm anında insanın aklını fikrini çalmaya çalışmasından), deccal mesihin fitnesinden sana sığınıyoruz." [67]

 
Naciye Fırkası (Kurtulan Toplum)
 

Resulullah'a (as) şöyle buyurdu: "Yahudiler yetmiştir veya yetmişiki fraksiyona (fırkaya, kısma, lakıma veya gruba) ayrıldılar. Hristiyanlar da yetmişbirya da yetmişiki fraksiyona ayrıldılar. Benim ümmetin ise yetmişüç fraksiyona ayrılacaktır. Bunlardan bir tanesi dışında diğerleri cehennemde­dir, kurtulan fraksiyonun dışındakilerle ne benim, ne de ashabımın herhan­gi bir ilişkisi ve bağı yoktur."

Bu hadisi Ebu Davud ve lbn-i Hayyan "Sahih" adlı eserinde nakletmektedir. [68]

 
Cihadın En Üstünü
 

Resulullah'a (as) en üstün cihadın ne olduğu sorulduğunda şöyle dedi:

"(En üstün cihad) soylu atı (Allah Azze uğrunda mücadele verirken) ölen ve kanını bu uğurda akıtanın  (yaptığı) cihadıdır." [69]

 
Resulullah Bile Bilemiyor
 

Buharfnin ve Müslim'in "Sahihlerinde bulunan bir hadiste şöyle geç­mektedir: Resulullah (as) buyurdu ki, "Allah'a yemin ederim ben Allah'ın peygamberiyim; bununla beraber (ahirette) bana bile ne olacağım bilemiyo­rum. "

Resulullah Allah Azze'nin peygamberi olduğu halde kendisine ahirette ne olacağını bilemiyorken, acaba, "Allah, onların kendisine ortak koş­tukları şeyden uzaktır, yücedir" diyen Allah Azze'nin gaybı (bilinmezi) konusunda konuşmaya cesaret gösterip küstahlık eden, terbiye ve güzel ah­lakı bozan haddi aşmış bozguncu sûfîliğin bazı sapıklarının, bildiklerini iddia ve tevehhüm ettikleri gibi biz de (ahirette) bize ne olacağını bilebileceğimizi söyleyebilir miyiz? [70]

 
Resulullah'ın Nübüvveti [71]
 
Resulullah'a (as) şöyle soruldu: "Sana ne zaman nübüvvet (gerekli gö­rülerek) verildi?" Bir başka ifadede ise: "Ne zaman nebi oldun?" Resulullah (as): "Adem (as) henüz ruhla ceset arasında iken". Bu anlatım, sahih olan şekildir. Halk (avam) ise burada "su ve çamur arasında i^en" ifadesinin doğ­ru olduğu görüşündedir.

Hocamız (İbn Teymiyye) şöyle buyurdu: "Halkın bu açıklaması geçer­sizdir. Zira suyla çamur arasında herhangi bir aşama (merhale) yoktur. Doğru söz, daha önce denildiği gibidir." [72]

 
"Kevser'in Anlamı
 

Resulullah (as), "Kevser nedir?" diye sorulduğunda şöyle buyurdu: "Kev­ser bana Rabbım'ın cennette vereceği bir şeydir; sütten daha beyaz ve bal­dan daha tatlıdır. İçinde kuşlar vardır ki, boyunları kesim hayvanlarının boyunlarına benzer." Şöyle denildi: "Ey Allah 'in Resulü, öyleyse onlar hoş görünümlü ve tatlıdırlar." Resulullah (as), "onların en hoş ve en tatlıların­dan yerim" buyurdu. [73]

 
Kadının (Ahirette) İki Veya Üç Erkekle Evlenmesi
 

Resulullah'a (as), kıyamet gününde kadınların iki ya da üç erkekten hangisiyle evleneceği hususu sorulduğunda,  "bunlardan ahlâk bakımından en temiz olanını seçer" buyurdu. [74]

 
Hangi Günah Büyüktür?
 

ResuJullah'a (as) hangi günahın en büyük günah olduğu sorulduğunda şöyle cevap verdi: "Senin yaratıcın olduğu halde Allah Azze'ye eş koşnıan-dır", buyurdu. "Sonra hangi günah büyüktür?" diye soruldu; şöyle cevapla­dı: "Senin rızkına ortak olacak diye çocuğunu öldürmendir". "Sonra hangi­si?" denildiğinde, Resulullah (as), "komşunun karısıyla zina etmendir" bu­yurdu. [75]                                               .  .

 
Ey İtminana Ermiş Nefis!        
 

Said b. Zeyd'den şöyle rivayet olunmuştur: Resulullah'ın (as) yanında bir adam, "ey itminana ermiş nefis.." ayetini okudu. Ebubekir şöyle dedi: "Ey Allah 'in elçisi bu ne güzel (söz)!" Resulullah (as), "ey Ebubekir! Melik (o-lan Allah Azze) bu sözü sana (kıyametle) söyleyecektir" buyurdu. [76]

 
Allah'ın En Sevdiği Amel Hangisidir?
 

"Allah Azze'nin en sevdiği amel hangisidir" diye sorulunca, Resulullah (as) şöyle buyurdu: "Vaktinde kılınan namaz". Bir başka rivayette ise "vak­tinin evvelinde" İbaresi geçmektedir. "Sonra hangi ameldir?" denildi. Resu­lullah (as), "Allah yolunda cihaddır"buyurdu. "Sonra hangisi?" denildi. Re­sulullah (as) "Anaya babaya iyilik etmektir" buyurdu. [77]

 
Niçin Kalpleri Korkar?
 

Resulullah'a (as), Allah Azze'nin, "onlar ki, kalpleri korku içinde o-larak vereceklerini verirler" ayetinin anlamı hakkında ne dediği sorulun­ca, "onlar; oruç tutanlar, namaz kılanlar, tasadduk edenler (sadaka veren­ler) ve (Allah Azze'den) korkanlardır" buyurdu ve sordu, "onların yaptıkları bu işler kabul olunmaz mı?" Oradakiler, "elbette kabul olunur" dediler.

Resulullah'a (as), "Allah Azze'nin, 'Rabbtn Ademoğlunun sırtından (belinden) zürriyetini (çocuklarım, neslini) alarak onları kendi ne­fislerine tanık olarak tuttu ve -ben sizin Rabbınız değil miyim?- dedi. Onlar ise, -elbette ki sen bizim Rabbtmızsın- dediler' ayeti konusunda ne diyorsun?" diye sordular. Resulullah (as), "kuşkusuz ki, Allah Azze ve Cel-le Adem 'i yaratınca onun sırtını (belini) sağı ile sıvazlayarak Ademin zürri­yetini çıkardı ve şöyle buyurdu: Ben bunları cennet için yarattım, zira bun­lar cenneti hak eden cennet ehlinin işlediği işleri, fiilleri ve amelleri yapa­caklar... Sonra sırtını (tekrar) sıvazlayarak yine zürriyetini çıkardı ve şöyle buyurdu: Bunlar cehennem içindir. Zira bunlar cehennemliklerin yaptıkları işleri işleyecekler" buyurdu.

Bir adam Resulullah'a (as) şöyle dedi: "Ey Allah'ın elçisi eğer durum böyleyse (yani cennetlikler ve cehennemlikler önceden belirlenmişlerse) ame­lin ne yaran var, ne diye çabalar harcıyoruz?" Resulullah (as), "kuşkusuz Allah Azze bir kulunu cennet için yarattığında cenneti hak eden kimselerin yaptığı herhangi bir işi yapar ve ölünceye kadar cennet ehlinin yaptıkları iş­leri yapmağa devam eder; eğer kul cehennem için yaratılmışsa ölünceye ka­dar cehennem ehlinin yaptığı işleri yapmaya devam eder, böylece cehenne­me girer" buyurdu. [78]

 
İyiliği Emreden, Ama Kendisi İyilik Yapmayan
 

(İnsanlara) iyiliği emreden, ama kendisi iyilik adına birşeyler yapmayan; kötülüğü yasaklayan, ama kendisi kötülük işlemekten geri durmayan kişinin cezası nedir?[79] Resulullah (as) şöyle buyurdu: "Kıyamet gününde bir adam getirilir ve ateşe atılır, susuzluktan bağırsakları kurur." Bir başka rivayette İ~ se şöyle geçmektedir: "Karnındaki bağırsakları kurur. Ateş içerisinde dolap beygiri gibi dolanır durur. Cehennemlikler onun etrafında toplanır ve şöyle seslenirler: Ey falan kimse ne haldesin, bu durumun da nesi? Sen dünyada iken bizlere iyiliği emredip kötülüğü yasaklamıyor muydun?.. Şöyle der: Evet, ben sizlere iyiliği emrediyordum, ama kendim iyilik adına bir şey yapmıyor­dum; sizlere kötülüğü yasaklıyordum, ama kendim yapmaktan geri durmu­yordum."

Bu hadisi Buharî ve Müslim kitaplarına almışlardır. [80]

 
Cehennem Köprüsü Üzerinde
 

Hz. Aişe'den şöyle rivayet olunmuştur: Ben Resulullah'a (as), "Allah Az­ze'nin, 'kıyamet gününde bütün yeryüzü O'nun eli altında ve gökler de O'nun sağında dürülü bir durumdadır' ayeti hakkında ne dersin, o gün insanlar nerededir ey Allah'ın elçisi!" dediğimde şöyle cevapladı: "Bu esna­da insanlar cehennem köprüsü üzerindedirler."

Bu hadisi imam Ahmed kitabına almıştır. [81]

 
Nebi'nin (As) Amcası Da Ateşte(Cehennemde)Dir
 

Ebu Said el-HudrîMen şöyle rivayet olunmuştur: Resulullah'ın (as) ya­nında amcası Ebu Talib'in lafı edildiğinde şöyle buyurdu: "Umuyorum ki, kı­yamet gününde şefaatim ona yarar sağlar. Çünkü onu cehennemde (ateşte) azıcık bir suyun içerisine koyacaklar. Bu su beynini kaynatacak, oysa su, ancak (ayak) aşıklarına gelecek kadar bir derinliğe sahip olacak",

Bu hadisi îmam Müslim, Ahmed, İbn-İ Asâkîr ve Ebu Ya'Ia "Müsned" adlı kitabında rivayet etmişlerdir. [82]

 
Ateşten (Cehennemden) Bir Parça Suyun İçerisinde
 

Abbas b. Abdulmuttalİb'ten şöyle rivayet olunmuştur: "Ey Allah'ın elçisi acaba Ebu Talib'e herhangi bir şey fayda verecek mi? Zira o sağken seni ko­ruyor ve senin için insanlara kızıyordu?" Resulullah (as), "evet, O, ahirette cehennemden (ateşten) bir parça su içerisine oturtulacaktır, eğer ben (yani şefaati) olmasaydım cehennemin en dip köşesine gidecekti" buyurdu.

Bu hadisi İmam Müslim ve İmam Ahmed rivayet etmişlerdir. [83]

 

Resulullah'a (as) kader ve insaniarın onun sınırları içinde yapabilecekle­ri şey hakkında soruldu ve "acaba kader (kararlaştırılıp) bitirilmiş, değişmez ve değiştirilemez bir şey midir, yoksa yeniden ele alınıp başlanabilecek, de­ğiştirilebilecek bir şey midir?" denildi. Resulullah (as), "kader, kararlaştırıl­mış, geçmiş ve değiştirilemez bir şeydir" buyurdu.

O sırada şöyle soruldu: "Durum bundan ibaret ise amel, çalışma ve ça­balama neye yarar?" Resulullah (as)* "çalışınız, tüm çalışma ve çabala mala-rınız sizin için yaratılanların gerçekleşmesini kolaylaştıracaktır. Eğer mutlu­luk (cennet) ehlinden birisi çalışır, çabalarsa bu onun mutluluk ehlinden o-luşunu kolaylaştırır, eğer cehennem ehlinden biri çalışırsa bu onun cehen­nemliklerin amellerini yapmasını kolaylaştırır" dedi ve Allah Azze'nin, "(malından) verip de (Allah Azze'den) korkanlar ise..." ayetini iki aye­tin sonuna kadar okudu.

Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir. [84]

 
Eğer Allah'a Tevekkül Etseydiniz
 

Ömer b. el-Hattab'dan şöyle rivayet olunmuştur: Resulullah'ı (as) şöyle söylerken işittim: "Eğer sizler gerçekten gereği gibi Alah Azze'ye tevekkül et­seydiniz kuşların rızıkland irildiği gibi nzıklandtnlırdınız; (baksanıza) yu­valarından aç olarak çıkıyorlar ve gıda ile dolu dolu (tok) olarak dönüyor­lar".

Bu hadisi İmam TirmiEÎ ve Hakîm eserlerinde nakletmişlerdir. [85]

 
Allah Azze Ve Celle İnsanların Sakladıkları Herşeyi Bilir
 

Resulullah'a (as), Allah Azze'nin İnsanların kalplerinde (vicdanlarında ve gizliliklerinde) sakladıkları herşeyi bilmesi hususu sorulduğunda şöyle bu­yurdu:. "Evet, (Allah Azze gizli veya açık herşeyi bilir)".

Bu hadisi İmam Müslim kitabında rivayet etmiştir. [86]

 
Gökleri Ve Yeri Yaratmazdan Evvel Rabbımız Allah Neredeydi?
 

Resulullah'a (as), "Rabhvmız olan Allah gökleri ve yeryüzünü yaratmaz­dan evvel nerede İdi?" diye sorulduğunda bu soruyu soran kişiyi ayıplama­dan ve böyle şeyler sormaktım men etmeden şöyle cevap verdi: "Allah Azze o zamanlar bir bulutun üzerinde idi. Ne. altında ne de üstünde bava yoktu". Bu hadisi İmam Ahmed "Müsned"İnde nakletmiştir. Ne var ki İmamın bura­da "idi" (kâne) sigasıyla hadisi vermesi bizi mutmain etmiyor, rahat edemiyo­ruz. Bİz diyoruz ki, yalnızca Allah Azze'nin varolduğu zamanlar O'ndan baş­ka hiçbir şey yoklu, (yok İdi). Zira. bu gibi hususlarda sınır koymamak en doğrusu olacaktır. [87]

 
Alemin Yaratılması
 

Resulullah'a (asi, "alem nasıl yaratıldı?" diye sorulunca şöyle cevap ver­di: ''Allah var iken hiçbir şey yoktu, O'nun arş[88] su üzerinde idi. Allah her şevi zikrin[89]içerisine yazmıştır."

Bu hadisi İmam Ahmed kitabında aktarmıştır. [90]

 
Yeryüzü (Yerine Başka Bir Şey Getirilmek Üzere) Değiştirildiği Gün İnsanlar Nerede Olacaklar?
 

Resulullah'a (as), "yeryüzü (yetine başka bir şey getirilmek üzere) değiş­tirildiğinde insanlar nerede olacaklar?" diye sorulduğunda, "Sırat (köprüsü) üzerinde olacaklar" diye cevapladı. Bir başka ifade de İse, "o sırada insan­lar karanlıklar içerisinde olacaklar, köprüde değil" anlatımı vardır.

Resulullah'a (as), "(kıyamet gününde) ilk ödüllendirilecek kimse kim­dir?'" diye sorulunca, "muhacirlerin (Allah için göç edenlerin) fakirleridir" buyurdu. Bu hadisi İmam Müslim rivayet etmiştir. Yukarıda'hadisin başında Verilen iki ayrı cevap birbirleriyle çatışmam aktadır. Zira karanlık Sırattan ön­cedir. [91]                  

 
Rabbımıza Ulaştığımız Zaman Bize Ne Yapacak?
 

Resulullah'a (as) şöyle soruldu: "Ey Allah in elçisi biz Rabbımız olan Al­lah'a kavuştuğumuz zaman bize ne yapacak?" Resulullah (as), "sizler Rab-hıntza apaçık sunulursunuz. Geçirdiğiniz tüm dönemler Onun için apaçık ortadadır, hiçbir şeyiniz gizli kalmaz. Rahhınız, eliyle bir avuç su alır ve o-riu önünüze serper. Allah a yemin ederim ki, setptiği bu sudan hiçbir damla sizlerden hiçbirinizin yüzlerine (ulaşmakta) hata etmez. Ama Allah Azze'ye inananların yüzlerine beyaz bir peçeye benzeyen bir örtü konur. Kâfirin ise yüzüne kara, sıcak suya benzer bir şey çekilir. (Örtülür veya serpilir)" buyur­du.

Bu hadisi İmam Ahmed kitabında rivayet etmiştir. [92]

 
Cennette Kadınlarımızla Cinsel İlişkide Bulunacak Mıyız?
 

Resulullah'a (as), "cennette kadınlarımızla cinsel ilişkide bulunacak mı­yız?", bir başka anlatımda, "cennette hanımlarımıza kavuşacak, onlarla bu­luşacak mıyız?" diye sorulduğunda şöyle cevap verdi: "Evet, nefsimi elinde (yedinde, kudretinde, gücünde) tutan Allah'a yemin ohun cennet ehlinden bir kişi (kısacık) bir kuşluk vakti içerisinde yüz bakireyle cinsel ilişkide bulu­nacaktır." Hafız Ebu Abdullah el-Makdisî, "bu hadisin rivayet zincirindeki şahsiyetler hadisin bana göre sahih olmasının koşuludur" demiştir. [93]

 
Amellerde Acele Ediniz (Amellerde Yarışınız)
 

Resulullah (as), "karanlık bir geceyi kateder gibi amellerde acele edin (veya adeta karanlık bir geceyi -çarçabuk- aşıp bitirecek gibi amellerle yarı­şınız). Zira insan mü'min olarak sabahlar, ama kâfir olarak akşam eder ve­ya mü'min olarak akşamlar, ama kâfir olarak sabaha ulaşır. Çünkü dünya­lık bir menfaat (bir amaç, bir hırs, bir garaz) uğruna insanoğlu dinini sa­tar" buyurdu.

Bu hadisi İmam Müslim kitabına almıştır.

Resulullah (as) şöyle buyurdu: "Sizden birinize şeytan gelir ve 'seni kim, yarattı?' der. O, 'Allah' der. Şeytan, "peki ama Allah'ı kim yarattı?' der. Eğer sizden biriniz böyle bir durumla karşılaşacak olursa 'âmentu billahi ve ru-sulihi' (Allah'a ve Elçilerine inandım) desin; şeytanın kendisinden uzaklaşa­cağını görecektir", Bu hadisi İmam Ahmed kitabına almıştır.

Resulullah (as) şöyle buyurdu: "Allah Azze amellerin (işlerin, fiillerin, çabaların, çırpınışların) yalnızca kendisinin zâtı (vechi, ta kendisi) kastedi­lerek (Allah'ın rızası amaçlanarak) içtenlik ve samimiyetle yapılanlarını, ka­bul eder".

İmam Nesâî bu hadisi kitabının "cihad" kısmında rivayet etmiştir, c.2, sh.59. [94]

 
Kabirlerin Korkunçlukları (Dehşetleri)
 

Resulullah (as), "eğer gizlediğiniz sırlarınız olmasaydı kabirlerdeki a~ zaplardan (dehşetlerden, ürkütücülüklerden) benim duyduklarımı sizlerin de duymanız için Allah Azze'ye dua ederdim" buyurdu. Hadisi İmam Ah­med kitabına almıştır.

İmam Ahmed ve İmam Tirmizî Resulullah'tan (as) şöyle rivayet ettiler: Resulullah (as), "kabir (mezar) abiretin molalarının (menzillerinin) ilkidir" buyurdu.

Bu hadisi İbn-i Mâce, ve Hâkim "hasen"[95]olarak değerlendirirken, Hz. Osman b. Affân'dan merfu olarak (yani filandan falandan duydum demeden, direkt olarak Osman dedi ki, Resulullah (as) şöyle buyurdu... diyerek-çev.) naklettikten sonra onu "sahih" olarak değerlendirenler de vardır. Bu nakilde şunlar aktarılmaktadır: Osman b. Affân herhangi bir mezar gördüğünde ora­da durur sakalları ıslamncaya kadar ağlardı. Kendisine "cennet ve cehennemi hatırladın da onun için mi ağlıyorsun?" diye sorulduğunda şöyle dedi: "Re­sulullah (as) şöyle buyurdu: ...(yukarıdaki hadisi nakletti)"[96]

 
Allah Azze'nin Yarattıkları (Yaratması) Hakkında Düşününüz,Ama Allah Azze'nin Zâtı (Ne Olduğu) Hakkında Düşünmeyiniz              
 

Ebu Naîm'in "el-Hılye"sİnde ve İbn-i Ebi Şeybe'nin "Kitabul Arş" adlı e-serinde İbn-i Abbas'tan ve Isbahanî'nin "Tergib" adlı eserinde rivayet etlikleri hadiste şöyle denmektedir: Resulullah (as) ashabının arasına gelerek "neden toplandınız?" diye sordu. Onlar, "Rabbımızt hatırlayalım ve O'nun azameti­ni (büyüklüğünü) düşünelim diye toplandık" dediler. Bunun üzerine Resu­lullah (as) şöyle buyurdu: "Allah Azze'ninyaratttklan (yaratması) hakkında düşününüz, ama zâtı (kendisi, ne ve nasıl olduğu) hakkında düşünmeyiniz (fikir yürütmeyiniz). Zira sizler O'nun değerini (nasıl ve nice olduğunu) takdir edemezsiniz." [97]

 
Tevhid Sözcüğü
 

Resulullah (as) şöyle buyurdu: "sizinle, şehadel (tevhid) sözcüğü olan eşhedü en lâ ilahe illallah arasına ölüm girmezden, yani ölmezden evvel çokça şehadet (ve tevhid) ediniz. Ölülerinize de kelime-i şehadet ve tevhid sözcüğüyle telkin veriniz."

Bu hadisi Ebu Hureyre rivayet etmiş ve îbn-i Asâkir ve İbn-i Adiyy de kitaplarına almışlardır. [98]

 
(Önce) Allah'ın Dilediği Sonra Sizin
 

Resulullah (as) şöyle buyurdu: "Allah'ın dediği olur, bizim dileğimiz ise sonradtr."Ve şöyle dedi: "Kabe'nin rabbınayemin olsun ki, ..."deyiniz.

Bu hadisi Tahâvî "el-Müşkil"mde ve el-Hâkim de "el-Müstedrek"inde ri­vayet etmişlerdir. [99]

 
"Allah'ın Dediği Olur, Filan Kimsenin De Dediği Olur" Demeyiniz
 

Resulullah (as) şöyle buyurdu: 'Allah'ın dediği olur filan (veya fa­lan) kimsenin de., demeyiniz. Ama, öncelikle Allah'ın dediği olur, son­ra da filan ya da falan kimsenin dediği, .diyebilirsiniz."

Bu hadisi Beyhakî ve Ebu Dâvûd rivayet etmişlerdir. [100]

 
Beni Allah İle Birlikte Bir Eş Mi (Ortak Mı) Edindiniz?
 

(Bir rivayette de, "Allah ile bir mi tutuyorsun?")

Resuluüah'a (as) bir adam gelerek bazı hususlarda müracaat etti ve şöy­le dedi: "Allah'ın ve senin dediğin (dilediğin) olur". Bunun üzerine Resulul­lah (as) ona şöyle dedi: "Beni Allah'a denk mi tutuyorsun? (Bir rivayette: "Eş mi koşuyorsun?) Hayır, yalnızca Allah'ın dediği ve dilediği olur" buyurdu.

Bu hadisi İbn-i Mâce, Beyhakî ve Ahmed rivayet etmişlerdir. [101]

 
İnananlara Şaşıyorum
 

Resulullah (as), "şu inananlara şaşıyorum (bu benim hoşuma gidiyor); Allah Azze'nin onlar hakkında verdiği her karar her yargı sürekli olarak on­ların hayırlarına (ve iyiliklerine) oluyor" buyurdu.

Bu hadisi Ebu Ya'lâ "Müsned"inde îbn-i Ahmed ise babasının "Müsned"inde rivayet etmektedir.

Dua, kazayı (verilen hükmü, yargıyı) çevirebilir

Resurullah (as), "(Allah Azze'nin verdiği) kaza (yargı) yalnızca dua ile değiştirilebilir, ömür de yalnızca birr (iyiliklerle) uzatılabilir" buyurdu. B,u hadisi Tirmizî ve Tahâvî kitaplarına almışlardır. [102]

 
Rüyaların Anlatılması
 

Resulullah (as), "rüyalarınızı yanlızca alim yahut temiz bir insandan başkalarına anlatmayınız" buyurdu.

Tirmizî ve Dârtmî bu hadisi kitaplarına almışlardır.
[103]

 
Adem'in (As) Yaratılması
 
Resulullah (as) şöyle buyurdu: 'Allah Azze ve Celle Adem'i yarattı, son­ra da onun sırtından (arkasından) (diğer) yaratıkları çıkardı ve şöyle dedi: Ben aldırmam, şunlar cennete; ben aldırmam, bunlarda cehenneme". Birisi şöyle dedi:  "Ey Allah'ın elçisi! (durum böyle ise, yani cennetlikler ve cehen-

nemlikler ta o zamandan belirli ise) bizim amellerimizin çalışmalarımızın temeli, dayanağı nedir, ne diye çalışıyoruz?" Resulullah (as), "amellerinizin dayanağı kaderin gerçekleridir. (Sizler -tüm insanlar- kaderin -Allah Azze'nin insanı değerlendirmesinin- kapsadığı gerçeklerin ortaya çıkması i-çin çalışırsınız) " buyurdu.

Bu hadisi Ahmed, İbn-i Hibban ve "Tabakât" adlı eserinde Sa'ad rivayet etmişlerdir. [104]


Sihir (Büyü)

 
Resulullah (as), "okuyup üfleyerek efsun yapmak, nazar boncuğu, nus-kalar, büyü ve sihir yapmak Allah'a eş koşmaktır (müşrikliktir)" buyurdu.

Bu hadisi Ebu Dâvûd, İbn-i Mâce, îbn-i Hibban ve İmam Ahmed rivayet etmişlerdir. [105]

 
Adak Adamanın Hikmeti
 

Resulullah (as) dedi ki, "Allah Azze şöyle buyurdu,- Adak adamak (nezr) ademoğluna benim değerini belirlemeyeceğim hiçbir şey yüklemez. A-ma nezr, kendisi sayesinde cimri kimselerden bir şeyler çıkarmak istodiğim bir şeydir. Cimri kimse bana (direkt olarak) sunmaktan hoşlanmadığı ve ra­zı olmadığı bir şeyi nezr (adak) sayesinde (dolaylı olarak) hoşnutlukla su­nar, nezr işte böyle bir şeydir". Bir rivayette de: "Bana daha önce sunmadığı, sunmaktan hoşlanmadığı bir şeyi -nezr adı altında- sunar, denilmektedir.

Bu hadisi Nesâî ve Müsned adlı eserinde İmam Ahmed rivayet etmekte­dir. [106]

 
Nezr İki Adaktır
 

Resulullah (as), "nezrin hakikati (gerçeği) ne'dir?" diye sorulduğunda şöyle cevap verdi: "Nezr iki nezr'dir (yani iki adaktır). Allah için olanının keffareti vefadır, sadakattir (yani adanan adağın -nezrin- söz verildiği za­man ve koşullarda yerine getirilmesidir). Şeytan için olanında verilen söz ye­rine getirilmez (Allah'ın haricinde herhangi birine yapılan adak şeytana ya­pılmış demektir, bu nedenle verilen söz yerine getirilmez). Böyle bir adak a-dayan, yalnızca, yemin edip yemininden dönmek isteyen kişinin ödediği ye­min keffaretini öder (üç gün oruç tutmak gibi)".

Bu hadisi Beyhakî kitabına almıştır. [107]

 
Allah'a İnananların En Mükemmeli
 

Resulullah'a (as),  "Allah'a iman bakımından mü'minlerin en mükem­meli hangisidir?" diye sorulunca,  "iman bakımından mü'minlerin en mü- ahlaken en güzel olanlarıdır. Sizin en hayırlılarınız hanımlarına karşı en İyi (hayırlı) olanıntzdır" buyurdu.

Bu hadisi Tirmizî ve İmam Ahmed rivayet etmişlerdir. [108]

 
Hayır Olarak (Borç Verir Gibi) Önceden Yaptıklarına Teslim Olursun
 

İbn-i Hazm, "Müslüman iken mûrted olan (din değiştiren) biri ve daha önceden Müslüman olmamış bir kâfir Müslüman olduğunda daha önceden hayır adına her ne yapmışlarsa onlara teslim olunur, bu doğrudur" dedi.

Hz. Aişe'den şöyle rivayet olunmuştur: Allah Resulüne sordum,

"ey Allah'ın elçisi!îbn-i Ced'ân cahiliyye (İslam öncesi) döneminde tüm akraba ve yakınlarını ziyaret eder (sıla-i rahm'i gözetir) ve miskinleri doyu­rurdu; şimdi, acaba onun yapmış olduğu tüm hu iyilikler ona yarar sağla­yacak mı?" Resulullah (as), "hayır ya Aişef Zira O, bir gün dahi olsun Rab-bım kıyamet gününde (din gününde) hatalarımı bağışla affet beni' demiş bir kimse değildi" buyurdu.

Bu hadisi Müslim "Sahih"inde ve îmam Ahmed Müsned'inde rivayet et­mişlerdir. [109]

 
Dünyada (Sürekli) Yaparak Devam Ettiği Bir Amel Üzere Ölen Kimse Ahirette De O Hal Üzere Dirilir
 

Resulullah (as), "kişi dünyada ne hal üzere ölürse ahirette Allah Azze o-nu o hali üzere yeniden diriltir" buyurdu.

Bu hadisi Hâkim rivayet etmiştir. Hadis, Müslim'in koşullarına göre de "sahih"tir. [110]


Umulur Ki Allah Azze Onu Affeder

 

Resulullah (as), "umulur ki (belki) Allah Azze tüm günahları affedecek­tir, ama müşrik (ortak koşucu) olarak ölen ya da mü'min olduğu halde hak­sız yere bir mü'mini öldürenler müstesnadır"buyurdu.

Bu hadisi Ebu Dâvûd ve İbn-i Hibbân rivayet etmişlerdir. [111]

 
Allah Azze Kıyamet Gönünde Acaba Bizleri Teker Teker Mi Hesaba Çekecektir Yoksa Toptan Ve Bir Defada Mı?
 

Hayseme'den, O da Adiy b. Hatem et-Tâî'den rivayet etmiştir. Resulullah (as) şöyle dedi: "istisnasız her biriniz'arada herhangi bir tercüman (aracı) bulunmaksızın Allah Azze ile (ahirette) konuşacaksınız." Rivayet eden di­yor ki; ama ahirette Allah ile konuşurken sözcükler ve ifadeler yalnızca a-ğızdan, boşluktan, dudaklardan ve dilden olacaktır,

Allah Azze ve Celle göklere ve yere şöyle dememiş midir: "İsteyerek ya da istemeyerek gelin, onlar da İsteyerek geldik demişlerdi." Bu konuşmalara dikkat etmiyor musunuz ki, yer ve gökler bir boşluktan iki dudakla ve bir dille (lisanla) konuşmuşlardır?

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: "Dâvûd ile birlikte teşbih et­sinler diye boyun eğdirdik." Dikkat ediyorsanız dağlar bir ağızla, bir hoş­luktan, bir dille, iki dudakla ve organlarla konuşmuşlardır. Kâfir kişinin or­ganları onun yaptıklarına tanıklık ettiklerinde şöyle demişti. "Siz (organla­rım olduğunuz halde) benim aleyhime ne diye tantkhk ettiniz? Onlar dediler ki, (biz kendiliğimizden konuşmadık) herşeyi konuşturan Al­lah Azze bizi de konuşturdu". Dikkat ediniz ki, bu organlar bir boşluk­tan, bir ağız, iki dudak ve bir dille konuşmuştur. Ama ağız, dil ve dudaklar kendiliğinden konuşmaksızın Allah Azze onları kendi dilediği şekilde konuş­turmuştur. [112]

 
Allah Azze İşinde Galiptir
 

Allah Azze ve Celİe bir işe hüküm verdiği zaman göklerde melekler o i-şi (ve emri) gereği gibi yerine getirip yürürlüğe koymak için nasıl sorumlu­luk yükleniyorlar?

îkrime'den ve o da Ebu Hureyre'den rivayet etmiştir; Resulü İlah'tan (as) işittim şöyîe dedi: "Allah (cc) bir işte hüküm verdiği zaman göklerde melek­ler Allah Azze'nin (verdiği hüküm) sözünün davacısı olarak kanatlarını çır­parlar. Sanki onlar kayaların üzerine dizilmiş birer zincir gibidirler. Kalple­rinden korku giderildiği zaman (birbirlerine) sorarlar: ,'Rabbınız ne dedi?' Cevaplarlar: Rabbıtntz hakkı söyledi. O (cc) yüceler yücesidir ve büyüktür." Bu sözü rivayet eden kişi birkaç bölümden sonra, Allah Azze'nin, "O (Al­lah) hergiin bir başka durumdadır", "onlara (inkarcılara veya in­sanlara) her yeni bir uyarı geldiğinde..."', "...bilemezsin ki belki de Al­lah bundan sonra yeni bir şey (bir iş, bir emir) yaratır" ayetlerini oku­du ve "O'nun (Allah'ın) oluşturduğu ve yaptığı şeyler yaratıkların yaptıkları­na benzemez" dedi. Bu sözünün kanıtı olarak da Allah Azze'nin, "O'nun (Allah'ın) bir benzeri yoktur, O işitici ve görücüdür" ayetini gösterdi. İbn-i Mes'ud Resulullah'tan (as) şunları rivayet etti: Resulullah (as) dedi ki, "Allah Azze kendi işini dilediği gibi yaratır, (yarattığı) işlerinden biri de -buyruk o-larak- namazda konuşmamanızı emretmiş olmasıdır. " Eyyub İkrime'den O da îbn-i Mes'ud'dan rivayet ederek şöyle dedi: "Nasıl oluyor da Ehl-i Kitaba (Bristiyanlara, Yahudilere) ellerindeki kitaplarında nelerin yazılı olduğunu soruyorsunuz? Oysa sizin elinizdeki kitap (Kur'an-ı Kerim) Allah Azze'nin. ahdine (vaadine ve sözüne) en yakın olan kitaptır. O kitabı içtenlikle okuyor tebliğ ediyoruz O'nda hiç bir kuşku yoktur." Zührî şöyle rivayet etti: "Bana Ubeydulİah b. Abdullah şöyle haber verdi: Abdullah b. Abbas dedi ki,  "ey Müslüman toplumlar/ içinde hiçbir kuşku bulunmayan, Allah Azze hakkın­da en yeni haberler olarak Allah Azze'nin Nebt'nize indirdiği Kitabınız (Kur'an) var iken nasıl oluyor da Ebl-İ Kitab'a (dinle ilgili) herhangi bir hu­susta sorular sorup bir şeyler danışıyorsunuz? Oysa Allah Azze, Ehl-i Kitab'tn kendilerine indirilen Allah kelamını değiştirip onun yerine başka sözleri Allah kelamı olarak getirdiklerini, kendi elleriyle kitap yazıp bunun Allah Azze'nin kitabı olduğunu söylediklerini, sonra birazcık bir yarar sağ­lamak amacıyla bunları düşük birfiata sattıklarını sizlere haber vermiş ve sizleri bunlara karşı uyarmıştı. Üstelik Allah Azze sorarak ilim öğrenmenizi de yasaklamış değildir. Allah Azze'ye yemin ederim ki, (sizin onlara bu ka­dar çok sormanıza rağmen) onlardan hiç kimsenin herhangi bir hususta si­ze indirilenler hakkında hiçbir şey sorduğu görülmüş değildir".[113]

 
Acaba Rabbımız Dünya Semasına İniyor Mu?
 

Bir çok hadiste geçtiği gibi Rabbımız her gece dünya semasına iniyor mu? Oysa Allah Subhanehu ve Tealâ gerek zamanla, gerekse mekânla (yerle) ilgili herhangi bir sınırlamadan uzaktır. (O'na yer ve zaman nisbet oluna­maz.)

imam Malik'in hocalarından biri olan İbn-i Şihab'tan, O da hocalarından Ebu Seleme b. Abdurrahman'dan, O, Ebu Abdullah el-E'azz'dan, O da Ebu Hureyre'den rivayet ettiğine göre ve İmam Malik'in "el-Muvattâ"sında yeralan meşhur "nüzul hadisi"nde şöyle denilmektedir: Resulullah (as) dedi ki, "Rab-bımız Tebarek ve Tealâ hazretleri her gecenin üçte biri kaldığında dünya se­masına iner ve şöyle der: Bana dua eden yok mu duasını kabul edeyim, ben­den bir şey isteyen yok mu vereyim, benden affedilmesini isteyen yok mu onu \ affedeyim?" Buharî ve Müslim gibi "Sahih" eser sahipleri bu hadisi tmam Ma-7 lik ve diğerlerinden rivayet ettiler. "Nüzul hadislerimin Resulullah'tan (as) mütevatir olarak rivayet olundukları kuşkusuzdur. Bu hadisleri sahabelerden yirmiden fazla kişi rivayet etmiştir. Bunlardan bazıları diğerlerinden alarak başkalarına ulaştırmış kimisi dinlemiş, onaylamış ve hadisi itiraf etmiştir. Bunlardan hiç kimse bu hadisleri inkâr etmedikleri gibi kabul de etmişlerdir. Sahabelerden sonraki dönemin tabiin alimleri de bu hadisleri işitip rivayet et­mişlerdir; genel olarak diğer imamlar da. Bu hadisleri rivayet edenler onları kitaplarına almışlar ve inkâr edenlere karşı çıkmışlardır.

Hiç kimsenin kendisi gibi şerh yazamadığı "Muvatta" şârihi tmam Ebu Ömer îbn-i Abdilberr şöyle demiştir: "Bu hadis (yani Allah Azze'nin dünya semasına inişi demek olan "nüzul" hadisi) kesindir. Kuşaktan kuşağa nakle-dilirken sahih bir senetle aktarılmıştır. Hadis alimleri onun doğruluğu konu­sunda fikir ayrılığı göstermemişlerdir." Bu açıklamasını sürdüren Abdilberr şunları da eklemiştir: "Bu hadis, bu sahih nakil zincirinin ve yönteminin dı­şında Resulullah'tan (as) ayrılmış başka yollardan da nakledilmiştir. Bu hadis içerisinde Allah Azze'nin yedi göğün üstünde gökte arş üzerinde olduğunun kanıtlan vardır. Nitekim alimlerden bir topluluk da aynı


Konu Başlığı: Ynt: Günah nedir
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 14 Ekim 2010, 14:43:54
hususu vurgulamış­tır. "Allah arş üstünde olmayıp her yerdedir" diyen ve bu husustaki açıklama­ları bir hayli geniş tutan Mutezile (Ehl-i Tevhid ve Adalet-yay.) ekolünün sa­vundukları fikre karşı bir kanıtı da Sünnet alimlerinden bir topluluk bu hadis içerisinde bulmuştur. [114]

 
Evet, Rabbımız Da Güler
 

Acaba Rabbımız olan Allah Azze güler mi? Allah Subhanehu ve Tealâ bir ayetinde kendisi için, "O'nun benzeri (gibisi) olacak hiçbir şey yoktur" dedi­ği halde mi (Rabbımız da güler diyebileceğiz)? Öyleyse Rabbımız olan  Allah Azze Nelere Gülmektedir?

Bu husustaki "gülme" hadisleri Resulullah'tan (as) mütevatir olarak riva­yet olunmuştur. İmamlar bu hadisleri rivayet etmişlerdir. îmam Malik de ki­tabı "el-Muvattâ"da bu hadisi Ebu Hureyre'den rivayet ederek almıştır. Ebu Hureyre'den şöyle rivayet olunmuştur: Resulullah (as) şöyle buyurdu: "Allah Azze iki kişiye güler: Birisi bir başkasını öldürür, ama her ikisi de cennete gi­rerler; öldürülen Allah yolunda savaşa girmiş ve bu savaşta şehid olmuştur. Bu Müslûmanı öldüren katil de daha sonra Müslüman olarak Allah Azze uğrunda savaşa girmiş ve bu savaşta şehid edilmiştir."

Bu hadisi "Sahih" sahibi olanlar İmam Malik'ten ve diğer ravilerden riva­yet etmişlerdir, mesela Süfyan es-Sevrî Ebu Zünnâd'dan rivayet etmiştir.

Hadis imamları Buhari ve Müslim, bu hadisin ve Ebu Hureyre'nin hadi­sinin bir benzeri olan bir parça rivayet etmişlerdir.

Ebu Said et-Tavîl'in meşhur hadisinde ise şöyle geçmektedir: "Kişi Allah Azze'ye o kadar çok yalvarır dua eder ki, Allah Azze artık ona güler ve 'hadi gir cennete' der". [115]

Bu hadisi, Müslümanlar arasında çok iyi tanınan Said b. el-Müseyyeb, E-bu Hureyre'den rivayet etmiştir. Said'in haricinde de bu hadisi rivayet eden­ler olduğu gibi Said'den de Zührî ve arkadaşları rivayet etmiştir. Bu hadiste şu ibare de yeraîmaktadır; "Allah Azze onlara daha önce tanıdıkları şekil­den bir başka şekilde gelir de O 'nu tanıyamazlar ve 'senden Allah 'a sığınırız, burası bizim mekânımız, bizi buraya Rabbımız getirdi, biz O'nu gördüğü­müzde tanırız' derler. Bunun üzerine Allah Azze kendisini tanıdıkları suret­te (şekilde) gelir ve onlar da Allah Azze'yi tanırlar." Bu hadis, Buharî ve Müslim'in Sahih'lerinde, İmamu'l Müslimîn Leys b. Sa'd'ın rivayetinden alan Ebu Saîd'den bir başka nakil yoluyla ve bu hadisleri rivayet etmediği sanılan başka kimselerden de rivayet edilmiştir. Bu rivayetlerde daha büyük ve daha beliğ ifadeler vardır. Mesela, "başlarını kaldırıyorlar ve daha önceleri suretinin (şeklinin) ilk kez değiştiğini görüyorlar" ifadesiyle, "îş/erCin zor­luğu) dizboyunu aşar" ve "Cebbar (olan Allah) şöyle der.- 'Şefaatim kaldı' bunun üzerine ateşten bir tutam (bir avuç) alır ve milletleri çıkarır; derileri ve etleri soyulmuş bir haldedirler" ifadeleri yeralmaktadır.

Yine İmam Malik Ebu Zünnâd'dan, O'nun A'vec'den, O'nun da Ebu Hu-reyre'den rivayet ettikleri hadiste Resulullah (as) şöyle buyurmuştur: "Allah Azze yaratmaya karar verdiğinde kendi katında arşının üzerine 'rahmetim gazabımı geçmiştir' diye yazmıştır".

Bu hadisi bu senet zinciriyle ve bir başkasıyla Buharı gibi sahih kitap sahipleri kitaplarına almışlardır, [116]

 
Amellerin En İçten Ve Doğru Olanı
 

İşlenen ameller ve bunların kabul edilmeleri arasında büyük farklılıklar vardır. Zira Allah Azze, kendisinden gerçekten korkan, buyruk ve yasaklarını gözeten muttakîlerden başka hiç kimsenin amelini kabul etmez.[117] Amelleri bütün içtenlikleriyle yalnızca Allah Azze'nin zâtı için olan ve Muhammedi sünnete dosdoğru uyan muttakîler kimlerdir?

Yalnızca çokça ictihad yapmış olmak bir üstünlük değildir. Üstünlük, iş­lerinde ve sözlerinde doğruluk ve hidayet üzere olmaktır. Mesela hadiste şöyle geçmektedir: "(Gelişigüzel) icatlar yaparak ictihad edenlerin Allah'tan uzaklaşmaktan başka hiçbir kârları olamaz." Nebî (as) Haricîler hakkında şöyle buyurmuştur[118]: "Sizden bazılarınız onlarla olup kıldığı namazı, tut-tuğu orucu ve okuduğunu (öğrendiğini tebliğ ettiğini) alçaltır, değersizleşti-rir. Onlar Kur'an-t Kerim'i okhrlar ama okudukları onların gırtlaklarından aşağıya (yani kalplerine) gitmez, böylece onlar da okun hedefi delip gittiği gibi İslam 'dan çıkar giderler".

Kıble ehlinden (Müslümanlardan) olup da bid'atçı olanlar pek çoktur. Bunlar, Râfızîler, Kaderciler, Cehmciler ve diğerleridir. Bunların ictihad açısın­dan, gerek ilimde (teoride) gerekse pratikte ehİ-i sünnetle pek ilişkileri oldu­ğu söylenemez. Ehl-İ Kitap ve müşriklerden pek çoğu için de durum bundan farklı değildir. Ama burada (bir anlamda ictihadla) amaçlanan güzelliktir. Me­sela Fadl b. İyâd, Allah Azze'nin, "hanginizin daha iyi (en güzel) amel yaptığını deneyelim diye..." ayeti konusunda yaptığı açıklamalarda, "(et­melin en güzeli ve en iyisi), en samimisi ve en doğru olanıdır" demiştir. O'na, "ey Ali'nin babası, en doğrusu ve en samimisi ne demektir?" denildi­ğinde şöyle demiştir: "amel, içten, samimi, halis olup da doğru olmazsa kabul edilesi değildir. Kabul edilmesi için hem halis (katıksız, içten ve samimi) olmalı hem de doğru (sevab) olmalıdır. Halis (içten, samimi, katıksız) 'Allah için olmak' demektir. Sevab (doğru, hak, gerçek) 'sünnete uymak' demektir".

"Ey Allah'ım! Bize, bizi sana asi olanlardan ayıran "Allah korkusu"nu, cennetine ulaştıracak olan "Allah'a itaat'% dünyanın belalarını küçümsete-cek olan (görünmeze -gaybe- inançtaki) "kesin bilme"yi ve iman gücünü ver. Bize verdiğin kulak, göz ve güç gibi nimetlerin ömürlerini uzun et, bu ni­metlere içimizden mirasçılar getir. Bize zulmedenden hakkımızı, intikamı­mızı al, bize düşmanlık edene karşı bize yardım et, belamızı kendi dinimiz içerisinden verme, dünyayı en büyük uğraşımız haline getirme, dünyalık bir şeyler elde etmeyi tek amacımız haline dönüştürme, ilmimizi dünya ile sınır­lı hale dönüştürme ve senden korkmayan ve bize rahmet etmeyen kimseleri günahlarımızdan dolayı başımıza bela etme."

Bu hadisi el-Hâkim, Tirmizî ve îbn-i Ömer'den rivayet etmiştir. [119]

 
Beni Sırat Üstünde Arayın
 

Enes, Resulultah'tan (as) kendisine şefaat etmesini istedi. Resulullah (as) O'na şöyle dedi: "Evet, sana şefaat edeceğim," JLnes, "peki kıyamet gününde seni nerede arayayım?" dedi. Resulullah (as), "beni, ilk arayacağın yer olan Sırat'ta bulacaksın" dedi. Ben şöyle dedim: "Ya seni sıratta butamazsam? Resulullah (as): "O zaman mizanda (ölçü tartı yerinde) olurum" dedi. Ben, "ya seni mizanda da bulamazsam?" diye sordum. Şöyle dedi: "O zaman da Kevser Havz'tnda olurum. Kıyamet gününde bu üç yerde yanılmam (yani mutlaka bu üç yerin birisinde olurum)".

Bu hadisi imam Ahmed rivayet etmiştir. [120]

 
Onu Bağla Sonra Tevekkül Et
 

Bir adam Resulullah'a (as) şöyle dedi: "Ey Allah'ın elçisi!Devemi saldım ve sonra da tevekkül ettim". Resulullah (as), "hayır, önce onu bağla, sonra tevekkül et" buyurdu.

Bu hadisi îbn-i Hibban ve Tirmizî rivayet etmiştir. [121]

 
Dilini Allah'ın Zikriyle Yumuşak Tut
 

Adamın biri Resulullah'a (as) gelerek şöyle sordu; "İslam'ınyasaları ba­na çok geliyor. Bana sıkıca tutunacağım bir şeyi vasiyet eder misin?" Resulul­lah (as), "dilini Allah Azze'nin zikriyle yumuşak ve ıslak tut. Allah'ı sürekli buyurdu.[122]

 
Allah Azze'ye İtaat Etmeyene İtaat Edilmez
 

Muaz b. Cebel Resulullah'a (as) şöyle sordu: "Ey Allah'ın elçisi!Başımı­za senin sünnetine uymayan ve senin takibettiğin yolu (İslam'ı) izlemeyen kimseler gelip bizleri yönettiklerinde onlara karşı nasıl bir tutum izleyelim? Onlara karşı nasıl davranmamızı emredersin? Bu husustaki görüşün nedir?" Resulullah (as), "Allah Azze'ye itaat etmeyen (O'nun buyruk ve yasaklarını gözetmeyen) hiç kimseye itaat edilmez" buyurdu.

Bu hadisi îmam Ahrned rivayed etmiştir. [123]

 
Bir Şeyi (Bilmeyerek) Yaptığına Emin Olmakla Birlikte Yaptığı Şeyden Hoşlanmayan Kişinin Hatası Hariç
 

Haccâc b. llât ResuluUah'a (as) şöyle dedi: "Benim iCfekke'de malım ve orada yaşayan ailem var. Onların yanına gitmek istiyorum, ama burada yerleştim kaldım. (Haccâc burada "senden birşey istiyorum" diyecek yerde istemeyerek) Bu nedenle sana sövmek istiyorum ya da senden bir şeyler al­mak istiyorum, bu husustaki görüşün nedir? Ne diyorsun" Resulullah (as) O'nu azarlamak yerine istemeden böyle bir ifade kullandığını düşünerek di­lediği gibi konuşmasına ve istediği şeyi söylemesine izin verdi.

Bu hadisi îmam Ahmet rivayet etmiştir,
                                         .

Bu hadiste anlatılanlar şu hususa işaret etmektedir: Resulullah (as), bir kimsenin, yanlış konuştuğu halde sözünü kesmeden ve sözünü tekrar ettir­meden konuşmasına izin veriyorsa bu demektir ki, ya sözü söyleyen kişi o anda kullandığı sözcüklerin o cümledeki anlamlarını kasdetmemiştir veya sö­zünün anlamını bilmeden konuşmuştur yahut da sarfettiği sözleri asıl anlam­ları dışında kullanmıştır; bu nedenle de, yanlış söylemiş olmasına rağmen sö­zü tekrarlatılmamıştır (yani ona büyük bir tolerans, müsamaha gösterilmiştir), îşte Allah Azze'nin, elçisiyle insanlara gönderdiği dini budur. Bu dikkate alı­narak, kafir bir kimse Müslüman olduktan sonra kafirken yaptıklarından ya­hut söylediklerinden sorumlu tutulamayacağı; delinin delilikten, sarhoşun sarhoşluktan kurtulduktan ve uyuyanın uyandıktan sonra daha evvel yaptık­ları ve söylediklerinin dikkate alınmaması gerektiği esasına göre Haccâc b. î-lât da bu kabilden olarak söylediklerinden sorumlu tutulamaz. Zira Haccâc, Resululîah (as) ile konuşurken demek istediğinden farklı bir şey söylemiştir. Kalbinin söylemek istediği ve amaçladığı ile söylediği tamamen farklı şeyler­di. Bu hususta Allah Azze şöyle buyurmaktadır: "Allah dit sürçmeleri so­nucu (yamlarak, bilmeden, istemeden) yaptığınız yeminlerinizden si­zi sorumlu tutmaz. Yalnızca bilerek, isteyerek -bilinçli olarak- yaptı­ğınız yeminlerinizden sorumlu tutar." (Maide 9) Bir başka ayette ise, "...ama Allah sizi kalplerinizin kazandıkları, yani bilerek, isteyerek ve düşünerek yaptığınız yeminlerinizden sorumlu tutar" (Bakara 225) diye buyurarak durumu açığa çıkarmıştır. Bu ayetlere göre dünya ve ahirette-ki hüküm yalnızca kalbin yaptığı ve bilinçli olarak ortaya koyduğu şeylere İNANÇ göredir. [124]

 
İslam'da Ölülere Ağıt Yapmak Yoktur
 

Bir hanım Resulullah'a şöyle sordu: "Ey Allah'ın elçisi'. Hanımlar cahili-ye (İslam öncesi küfür) döneminde cenazem dolayısıyla beni teselli etmek ü-zere ağıt yakmışlardı. Şimdi ben de onların cenazelerine Müslüman oldu­ğum halde ağıt yakayım mt?" Resulullah, "İslam'da ölüye ağıt yakmak,mibir vermemek için birbirinin kızlarıyla evlenmek, kabirlerin, mezarların, lahit-lerin, türbelerin ve ziyaretlerin başlarında kurban kesmek, (hayvan boğazla­mak) ve yarışlarda at koşturup peşinden naralar atmak yoktur. Yağmacılık (talan)yapan bizden değildir," diye buyurdu. Bu hadisi imam Ahmed rivayet etmiştir. [125]

 
Tevessül Ve Vesile[126]
 

Allah'ın evliyası (dostları, buyruk ve yasaklarını gözetenler, velileri) ve i-yi kimseler aracılığıyla tevessül etmek helal midir? Allah Azze tarafından gön­derilmiş bir nebî(elçi)den yardım istenmesi, onun yahut büyük meleklerin yardıma çağrılması onlara dua olunması veya Allah Azze'nin ayetlerinden im­dat beklenmesi helal midir?

Bu husus, yani tevessül ve vesile konusu çok büyük bir öneme, çok ha-sas bir oluşuma, esere ve ağır ve tehlikeli denebilecektir konuma sahiptir. Nitekim alimlerin belleklerini işgal ettiğinden beri bu konudaki görüşler art­mış ve kavramlar ihtilaflı bir hal almıştır. Böylece insanlar tevessül ve vesile konusunda bir tarafta bu hususu destekleyen kanıtlar, diğer tarafta bu husu­su kabul etmeyen kanıtlardan oluşan bir zemine kaymışlardır. Bir taraf teves­sül vesile aramayı küfür, Allah Azze'yi İnkâr etmek, O'na eş koşmak ve zın­dıklık olarak değerlendirirken, diğer taraf tevessül ve vesile aramayı helal o-larak değerlendiriyor, ama bazı özel koşullara bağlıyor ve özel şeylerde, be­lirli konumlarda olmak üzere sınırlarını belirliyor. Biz ise bu konuda açıkla­maları genişletmek, konuyu analiz etmek, tartışmak ve olabildiğince ayrıntı­lara girmek istiyoruz. Ta ki hak (gerçekler) kesin bilginin keskinliğiyle ortaya-çıksın ve bid'at ehli, kazandığı günahları hiç eksiltmeksizin kıyamete kadar taşısın.

İbn-i Teymiyye veliler (evliya), nebiler ve kabirlerde yatanlar (türbeler, ziyaretler, yatırlar) ile tevessül etmeyi kabul etmemiştir. O'nun görüşlerine sufizm ekolü mensupları, sufîler (tasavvufçular) karşı çıkmışlardır. Böylece Şeyhülislam îbn-i Teymiyye ile tasavvufçular arasında harp çıkaracak bir ça­tışma atmosferi ortaya çıkmıştır. Bu çatışmalarda her iki taraf da kendi fikrini şiddetle savunmuştur. Durum böyle olunca şimdi sormak gerekmektedir: "Tevessül"ün ve "vesile"nin gerçek kimliği ve anlamı nedir?

Birinci söze, yani acaba kulun Allah Azze'nin insanlara elçi olarak gön­derdiği bir nebîyİ yahut büyük meleklerden birini veya Aliah Azze'nin bir a-yetini yahut Kabe'yi ya da bilinen dualardan birini yahut da Hızır'ı[127] bir vesi­le[128] aracı edinerek Allah Azze'den yardım dilemesi helal midir?

Filanın hakkı için, falanın hürmetine, meleklerin makamı ve yaratıkların (Allah'a) en yakın olanının hakkı için diyerek bir şey isterken Allah Azze'ye ya da yaratıkların ve Allah Azze'nin fiillerine ve amellerine yemin etmek he­lal midir? Bu hususlardaki soruların pek çok olduğu söylenmektedir. Sünne­tin getirdiği, yani Resulullah'ın (as) yaptığı dualarda Allah Azze'den, İsimjeri, sıfatlan, O'na sığınmalar ve ayetleri aracılığıyla dua ederek istekte bulunul­makta ve bu tip dualar "Sünen" kitaplarında yeraİmaktadır. Mesela şu sözde olduğu gibi: "Allah'ım hamd sana özgüdür. Sen gökleri ve yeri yoktan var e-densin, ey yücelik ve kerem (cömertlik) sahibi olan, ey ölümsüz diri ve ey berşeyi gözeten, koruyan (tüm bu niteliklere sahip olduğun için) senden isti­yorum".

Ve şu duada da bu durum şözkonusudur; "Ey Allah'ım! Sen kendisin­den başka ilah olmayan, doğmamış ve doğrulmamış olan, eşi ve benzeri bu­lunmayan hiçbir şeye veya kimseye muhtaç olmayan tek bir Allah olduğun için senden istiyorum ".

Müsned'de geçen bir duada ise, "ey Allah'ım/ Kendi kendini adlandır­dığın veya kitabında indirdiğin tüm isimlerinle yahut peygamberlerine öğ­rettiğin ve zatına özgü olan gaybı bilen (allâm el-guyûb) adını araya koya­rak senden istiyorum " buyurulmuştur.

Bazı alimlerin dillerine doladıkları ve sokak muskacılarının satmak üze­re yazmış oldukları, "(ey Allah'ım!) Korkakları rahatlatan Kâfin tedbirinin hatırı için, Tür, Arş, Kürsî, Zemzem, Makam ve Haram Belde (Mekke) batın için senden şöyle şöyle yapmanı vs. istiyorum" şeklindeki dua vb. Bu tıp dua­ların benzerleri ve örnekleri pek çoktur.

Bu tip duaların ve yardım istemelerin örnekleri hususunda ne Resulul-lah'tan (as) ne de sahabelerden hiçbir örnek rivayet olunmadığı gibi tabiin a-limleri de böyle dualardan herhangi bir şey aktarmış değillerdir. Yemin ko­nusunda İse, imamlardan şöyle rivayet olunmaktadır: Resulullah (as) buyur­du ki: "Yemin etmek isteyen kişi ya Allah Azze'ye yemin etsin yahut da sus-sun", "Allah Azze'den bir başkası adına yemin eden kimse Allah Azze'ye eş kopnuş demektir (yani müşriktir)", "Allah Azze'yi bırakıp da yaratıklardan herhangi birisine yemin etmek hiç kimsenin asla ve asla hakkı değildir" ve "kullardan herkim olursa olsun eğer Allah Azze'ye yemin etmiş İse Allah^Az-ze onun yemin ettiği hususu doğruluğa ulaştırır, yani onun yeminin karşılı­ğını verir". Burada şunu hatırlayalım, Enes b. en-Nadr, Resulullah (as) "Ra-bî'nin tırmanan yollarına yemin ettin mi?" diye sorduğunda şöyle dedi: "Hayır, seni hakk olan (tslam 'la veya Kur'an)la (yahut hakk olarak) gönde­ren Allah Azze'ye yemin ederim ki Rabî'nin tırmanan yollarına yemin etme­dim. " Berrâ b. Malik ise, "ey Rabb (olan Allah Azze!yalnızca şöyle şöyle ya­payım diye sana yemin ettim" demişti. İşte bu iki kimse de Allah Azze'nin yeminlerini kabul edip onların karşılığını verdiği kimselerdendiler. (Zira on­lar yeminlerini hem Allah Azze'ye yapmışlar hem de yeminlerini doğruluk uğrunda yapmışlar, yalan yere yemin etmemişlerdi-çev.} Kul Allah Azze'den bir şeyler ister ve dilekte bulunur. Bunları yaparken istediklerini Allah Azze'ye bazı aracılar (nedenler, vesileler) yardımıyla iletir. Bu tip hareketler Allah Azze'nin yapanlara sevap vereceğini vaad ettiği faaliyetlerden, daha doğrusu salih amellerdendir. Allah Azze, kullarını, çağrılarına (dualarına) ica­bet edeceğini vaad ettiği bu tip salih amelleri yapmağa teşvik etmiştir. Nite­kim, sahabeler Allah'a dualarla yaklaşırlarken kendi Peygamberlerini, sonra O'nun amcasını ve amcası dışındaki salih insanları aracı ediniyorlar ve onlar­la Allah'a tevessül ederek onların dualarını ve şefaatlarını kendilerine vesile ediniyorlardı. Bu hususta Buharî'nin Sahih'inde şunlar geçmektedir: Ömer b el-Hattâb yağmur duası İçin Peygamber Efendimizin amcası Hz. Abbâs'ı vesi­le tutarak Allah Azze'den su istiyor ve "ey Allah'ım biz sana (yağmur dua­sında) duamızı sunarken senin elçinle tevessül ediyorduk (O'nun hürmetine diyorduk) sen de bizlere su (yağmur) veriyordun. Şimdi de Peygamberimi­zin amcasıyla sana tevessül ediyoruz (onun yüzüsuyu hürmetine diyoruz) bize yağmur ver" diyordu. Allah Azze de onlara su veriyordu. Müslümanlar, Hz. Ömer'in ölümünden sonra da dualarında İbn-İ Abbas'la tevessül ediyor­lardı. "Sünen" kitaplarında bu tipten haberler yer alır. İmam Tirmizî de bun­ları sahih kabul eder. Bir haberde şöyle geçmektedir: (Kör) bir adam Resu-lullah'a (as) gelerek şöyle dedi: "Allah Azze'ye dua et de gözlerimi bana geri versin (gözlerim tekrar görsün)". Resulullah (as), ona, abdest alıp iki rekat namaz kılmasını ve "ey Allah'ım! Şu ihtiyacımı gidermen hususunda senden yardım diliyor ve Rahbım olan sana yöneliyorum. Ey Allah'ım bu husustaki şefaat (arabuluculuk), senin elçinden gelen bir talebtir" diye dua etmesini ve kendisini yönlendirdiği ve özendirdiği hususta Allah elçisinin kendine yaptığı şefaati kabul etmesini Allah Tealâ'dan istemesini emretti. Bu kişinin i-nandığı Peygamberi ile birlikte Allah'a yönelmeleri sahabelerden herhangi birinin Resulullah (as) ile birlikte Allah'a yönelmeleri gibidir. İşte bu tevec­cüh ve tevessül ResuluIlarTın (as) duası ve şefaatıyla olan bir teveccüh ve te­vessüldür. [129]

Ama "meleklerinin, nebilerinin, resullerinin, dostlarının (evliyanın), falan velinin, fÜan elçinin, Beytu'l Haram'ın, zemzemin, makamın, Tûr'un, Beytu'l Ma'mûr'un ve benzeri herhangi bir şeyin veya kimsenin hakkı için senden İs­tiyorum veya sana yemin ediyorum..." gibi dualar ve benzerleri ne Resulul-lah'tan (as), ne sahabelerinden, ne de onlara her iyi hususta tâbi olan tabı-în'den rivayet edilip aktarılmış değildir. Üstelik Ebu Hanİfe ve arkadaşları E-bu Yusuf gibi daha pek çok alimler bu tip duaların helal olmadığına dair de­lillerini ortaya koymuşlardır. Zira bu tip yeminler Allah Tealâ'ya yaratıkların­dan bazılarının aracılığıyla yapılan yeminlerdendir ki bunlar Allah'tan bir başkası adına yapılan yeminler gibidir. Allah Tealâ'nın dışında herhangi bir şeye yemin etmek ise helal değildir. İnsanın herhangi bir şey aracılığıyla Al­lah'tan bir istekte bulunması, vesile edinmek ve sebeplere tutunmak demek­tir. Bu durumda kul dua ederken veya herhangi bir dilekte bulunurken Allah Tealâ'ya kendi yaptığı salih amellerini sunar, onlar aracılığıyla veya Allah Az­ze'nin Nebîsiyle ya da kullarından salih temiz kimselerle tevessül ederek ih­tiyaçlarının karşılanmasını diler. Bu durumda, kulun aracı kıldığı temiz amel­leri Allah Azze tarafından ödüllendirilmek amacına yönelik olduğu gibi, dua etmesi de, ortaya koyduğu ihtiyaçlarının karşılanması, sıkıntısının giderilmesi ve gözleyip durduğu hedefine Ailaşmak istemesi içindir.

Bu, yağmur duası için çıkılırken yapıldığı rivayet olunan duanın anlamı içerisinde yer alan bir husustur: "Ey Allah'ım! İsteyenlerin senin üzerinde o-lan haklarının hatırı ve tâbi olduğum şu yolun hakkı için senden (şöyle şöyle yapmanı ve şunları vermeni vs) istiyorum" gibi. Mağara arkadaşları [130] da böyle dua etmişlerdi. Onlar Allah Azze'ye dua ederken, işledikleri salih a-melleriyle yalvarmışlar ve inandıkları Peygamberleriyle tevessül etmişlerdi. İşte bu tevessül onların Peygamberlere olan İmanları, itaatlan, sevgileri ve onları kendilerine veliler edinmeleri yahut onların dua ve şefaatlanm aracı tutmalarıyla gerçekleşmiş bir tevessüldür. Bununla beraber kendileriyle te­vessül olunan şahsiyetler bizzat kendi nefislerinde insanların isteklerine ce­vap verecek ve dualarına karşılık gösterecek herhangi bir şeye sahip değil­dirler. Yani duasmda veya isteklerinde "falanın yüzüsuyu hürmetine" veya "filan kimsenin hatırı için" diyerek Allah'a bir vesileyle yaklaşmak isteyen kimseler de onların vesileleri de hiçbir yarar veya zarar sağlayabilecek her­hangi bir güce sahip değildirler. Allah'a göre, isteyen de aracı gösterilen de bu hususta hiçbir şeye muktedir değildir. Her iki kesimin de tüm ihtiyaçlarını ve dualarını karşılayan Allah Azze'dir. Kulun kendileriyle tevessül ettiği şah­siyetlerin Allah Azze katında yüce bir makama sahip olmaları kulların istek­lerini yerine getirecek kudrete sahip olduklarını göstermez. Kendileriyle te­vessül olunan şahsiyetler Allah Azze'nin kendilerine verdiği iyilikler, erdem­ler ve ikramlar nedeniyle (Allah Azze ) katında yüce bir mevkiye ve övgüye değer bîr dereceye ulaşmış olsalar da bu durumlarından dolayı, kendileriyle tevessül eden veya etmeyen herhangi bir kimsenin duasını kabul edip ihti­yaçlarını yerine getirecek değillerdir. Dualarında ve isteklerinde kendileriyle tevessül ettikleri şahsiyetlerin makam ve değerleri, Allah'a inanıp itaat etmek şeklinde ortaya çıkan bif ulaşım yolu ya da bu şahsiyetlerden Allah Azze'ye ulaşan ve dua ve şefaat biçiminde kendini gösteren bir vesile olmuştur. İşte, birisi kullardan Allah'a iman ve itaat olarak, diğeri de Allah'tan kullara dua ve şefaatin kabulü olarak tezahür eden bu iki hususla kul Allah'a tevessül e-der. Diğer yandan Allah'ı bırakıp O'nun yarattıklarına yemin etmek hususu İ~ se yalnızca Allah Azze'nin hakkını verebileceği bir husus ve yalnızca O'nun hakkı olarak İslam'ın esas temelleri arasında yeralır. Biz ancak yasama hakkını elinde bulunduran Allah'a kulluk ederiz, yoksa bid'at ve uyduruklara değil. Burada, "Rabbına kavuşmayı isteyen, salih (temiz ve doğru) a~ metler işlesin ve Rabbına kulluk ederken O'na hiçbir şeyi ortak koş­masın" (Kehf 110) ve "...Hanginizin daha iyi amel yaptığını bilsin diye sizi imtihan etmek için ölümü ve hayatı yarattı" (Mülk 2) ayetlerine dikkat etmek gerekir. Fadl b. İyâd burada en doğru ve en İçten olan sözü söylemiştir. O'na, "ey Ali'nin babası, amellerin en doğrusu ve en içten olanı hangisidir?" denilince şöyle demiştir: "Kuşkusuz ameller doğru yapılmaz.ar­sa içten (samimi ve riyasız) olsalar dahi kabul olunmazlar. Doğru yapıldık­larında da samimi (halis, içten ve riyasız) oluncaya kadar kabul edilmezler. Halis olan, Allah Tealâ için olandır. Sevab (doğru, isabetli) olan amel ise Kur'an-ı Kerime veResulullah'ın (as) sünnetine uyandır".

Bu bir bütündür. Zira din Allah Azze'nin dinidir. Resulullah bu dini O'ndan alıp -insanlara- ulaştırmıştır. Böylece Allah'ın haram kıldığından baş­ka haram (kılınmış veya kılınacak) ve yasa olarak koyduğu (şeriat olarak be­lirlediği) dinden başka diğer dinler ortadan kalkmıştır. Allah Azze kendine ortak koşanlara (çeşitli şekillerde dünyada ve ahirette) azap etmiştir. Zira Al-l^h Azze kendilerine izin vermediği halde onlar din olarak yasalar oluşturdu­lar. Bahîre, Sâibe,.Vasîle ve Hâmî gibi Allah Azze'nin haram kılmadığı pek çok şeyi haram kıldılar. O'ndan başkasına dua etmek, kulluk etmek ve Hris-tiyanların uydurdukları ruhbanlık sınıfları gibi sınıflar oluşturmak suretiyle İs­lam'dan başka yeni yeni şeriatlar oluşturdular. [131]

İslam ilk peygamberin de dinidir, son peygamberin de. Allah elçilerinin tümü "İslam" ile gönderilmişlerdir. Bu hususta Hz. Nuh Alehisselamın,  "ey kavmim şu bulunduğum makamım (konumum) ve size Allah'ın ayetlerini hatırlatmam (okumam) size ağır geliyorsa, (biliniz ki) ben Allah'a tevekkül ettim. (O'na dayandım) Öyleyse siz (yapacağınız) işinizi ve ortaklarınızı toplayın. Sonra işiniz başınıza bir dert, bir sıkıntı oluşturmasın. Daha sonra da bana hükmünüzü uygulayın, (bana) süre de tanımayın. Eğer benim ö-ğüdümden) yüz çevirdi iseniz, neden? Ben sizden herhangi bir ücret isteme­dim ki, benim şu işime karşılık olarak ücretim yalnızca Allah'a aittir. Ben Müslümanlardan olmakla emrolundum" (Yunus 71-72) şeklindeki sözleri bunu göstermektedir. Nitekim Allah Azze şöyle buyuruyor: "İbrahim'in di­ninden yüz çevirenler yalnızca kendi(nefîs)lerinİ alçaltanlardan baş­kaları değildir. Kuşkusuz ki biz İbrahim'i dünyada seçtik. O ahirette de salihlerdendir. Rabbı ona 'müslüman ol' dedi, O da, 'alemlerin Rabbı olan Allah'a teslim oldum' dedi. İbrahim oğullarına böylece va­siyet etti. Yakub da, 'ey oğullarım Allah sizin için bu dini (İslam'ı) din olarak seçti. Sizler yalnızca müslûmanlar olarak ölün' dedi". (Bakara: 130-132) Bîr başka ayette de, "Musa şöyle dedi: Ey kavmim! Eğer Allah'a İnandı ve teslim oldu iseniz O'na tevekkül edin" (Yunus 84) buyurulu-. yor.

Yine bir ayette de şöye buyuru lmuştur: "Havarilere; bana ve elçime inanın diye vahyettim. Onlar da, 'biz iman ettik sen de şahid ol ki, bizler müslümanız'dediler." (Maİde 111).

İki Sahih'te (Buharı ve Müslim'de) şu hadis yeralmaktadır: ResuluIIah (as) buyurdu ki: "Ey Nebiler topluluğu, dinimiz bir tek dindir ve tüm resulle­rin dini de tek bir dindir. Bu din islam'dır. İslam, eşi ve benzeri olmayan tek bir Allah'a ve emrettiği, şeriat (yasa) halinde ortaya koyduğu İslam'a göre kulluk etmektir". Nitekim ayette, "Allah Azze, Nuh'a vasiyet (tavsiye) et­tiğini, sana vahyettiklerimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye et­tiğimizi size din olarak şeriat (hukuk sistemi) yaptı. Şöyle ki; dini (İslam'ı) ayakta tutun (onu destekleyin, varlığım koruyun, helalini haramını gözetin) ve din içerisinde (dinî konularda) ayrılıp parça­lanmayın. Senin müşrikleri davet ettiğin husus onlara çok büyük (a-ğtr) geldi" (Şura 13) buyrulmaktadır. tik peygamber Adem'den (a) son pey­gambere kadar gelen tek bir din vardır, o da İslam'dır. Bunun yanında her peygambere verilen şeriat ve programın farklılık göstermesi İse doğaldır. Al­lah Azze'nİn bunu "ey insanlar/ İçinizden seçilmiş her peygamber için bir yol ve bir şeriat tayin ettik" (Maide 48) diyerek belirlediği gözönünde tutulunca bir peygamberin şeriatının bile dönem dönem farklılık arzetmesine benzer biçimde şu anda inandığımız din olan İslam'ın da şeriat ve program olarak farklılık arzetmesi doğal karşılanmalıdır.

Allah Azze İslam'ın başlangıcında Hz. Muhammed'e (as) Beytu'l Mukad-des'e (Kudüs) doğru yönelerek namaz kılmasını emretmişti. Daha sonraları Hicretin ikinci yılında Beytu'l Haram'a (Kabe'ye) doğru dönmesini emretti. Bu olaylar İslam dininde kendine özgü zamanlarda gerçekleşmişti. İslam şeriatinden önce Tevrat'ın şeriatı kendi zamanında İslam dininden bir parça ol­duğu gibi, İncil'in şeriatı da kendi zamanı içerisinde İslam dinînden bir parça idi. Bu durumda Tevrafa inanıp İncil'i inkâr edenlerin İslam'dan çıkıp kâfir olmaları gibi, İncil'e inanıp Tevrat'ı yahut bu üçünden ikisine inanıp Kur'an-ı Kerimi inkâr eden de dinden çıkmış kâfir olmuş demektir. İman, Allah'ın gönderdiği tüm kitaplara ve Onun elçilerine inanmak keyfiyetlerini kapsar ve gerektirir.

Bu hususta Allah Azze şöyle buyurmuştur: "Allah'a, bize indirilene, İb­rahim'e, İsmail'e, İshak'a, Ya'kub'a ve torunlarına indirilmiş olanlara Mu­sa'ya, isa'ya ve tüm Allah elçilerine Allah tarafından verilenlerin hepsine i-man ettik, bunlardan hiçbirini dışlamayız (ayırmayız), bizler Allah'a teslim olmuş kimseleriz (mûslümanlarız) deyiniz". (Bakara 136) [132]

 
Onun İlmi Rabbımın Kalındadır
 

ResuluIIah (as) acaba kıyametin ne zaman kopacağını biliyor muyda, üstelik kıyametin işaretlerini de önceden haber vermişti? Yoksa Resululfah kı­yametin vaktini biliyordu, ama onu açıklamakla emrolunmamış mıydı?

Sahihân'da (Buharı ve Müslim'de) Ebu Hureyre'den ve Müslim'ue Hz. Ömer'den rivayet olunmuş bir hadiste Hz. Ömer şöyle dedi: Resulullah'a (as), "kıyamet ne zaman kopacaktır?" denildiğinde, "hu sorunun sorulduğu kişi, soran kişiden daha bilgili değildir" dedi.

Burada ResuluIIah (as), kendisinin, soruyu soran Bedevi'den daha fazla bilgi sahibi olmadığını açıklamaktaydı. Soruyu soran kişi bir Bedevî görünü­mündeydi. Ama o anda kim olduğunu bilemedik. Çekip gittikten sonra onun Cebrail (as) olduğunu öğrendik. ResuluIIah (as) kendinden bahsederken kı­yametin zamanı hususunda bir Bedeviden daha fazla bilgiye sahip olmadığı­nı söylemişti...

ResuluIIah (as) kıyametin kopma zamanı hakkında hemen hiç bir şey bilmediğini ifade ettiği halde nasıl oluyor da bir başkası çıkıp kıyametin vak­tini bildiğini iddia ediyor?

Kıyametin kopma koşullan olarak Kitap ve Sünnette sayılan hususlar kı­yametin alametleridir. Bunlar pek çoktur. Buraya kadar bazılarını sunduk ba­zılarını da sonra sunacağız. Kıyametin vaktinin belirli olduğunu savunanlar­dan biri de "ed-Düreru'I Munazzam fi-Ma'rifetil Muazzam" adlı eserin yazarı­dır. Bu adam, eserinde kıyametin alametleriyle vakti arasında 10 kanıt say­mıştır. Bu hususta açıklamalarda bulunanların bazıları "hece harfleri'ni daya­nak noktası edinmişler, bazısı da batının felaketlerinde destekleyici unsur a-ramışlardir. Bu tipler ve benzerlerini kendilerine tâbi olan kimseler gözlerin­de büyütmüşlerdir. Ama genelde bu tiplerin tümü yalancı ve iftiracılardan başka bir şey değildirler. Bunların yalan ve iftiraları pek çok yönden ortaya çıkmıştır. Bunlar bu hususta hiçbir bilgileri olmaksızın konuşmaktalar. Onların iddiaları "keşF ve "sırların bilinmesi" ikilemine dayanmaktadır. [133] Allah Azze şöyle buyurmaktadır: "De ki: Rabbım fahişeliği (zina, kötü ahlak, gü­nah, Allah 'm yasakladığı her şeyin yapılmasının) gizli olanını da aşikâre o-lanını da, günahı, haksız yere aşırı gitmeyi (azgınlığı ve zulmü), Allah'ın hakkında 'hu benim ortağımdır' diye bir kanıl indirmediği herhangi bir kimse veya şeyi O'na ortak koşmanızı ve bilmediğiniz şeyleri Allah'a söyleme­nizi (iftira olması bakımından) haram kılmıştır". (A'raf 33)

Eğer Resulullah (as) kıyametin kopma zamanını bilmekte olduğu halde bu hususu açıklamamakla emrolunmuş olsaydı -ki çoğunlukla böyle sanıl­maktadır- veya bu hususta hiçbir şey bilmiyor olsaydı bile bu varsayımlar a-rasında en doğrusu, sözü dolaştırmamamız, yorumlama ma m iz ve Allah Az-ze'ye ait olan herşeyi O'na havale etmemiz, cennetin ve cehennemin hak (gerçek), kıyametin hiç kuşkusuz gerçekleşecek olduğuna ve Allah Azze'nin -tüm- kabirlerde yatanları (ölüleri) yeniden dirilteceğine iman etmemizdir. [134]

 
Allah Azze'ye Yaratıklarıyla Yemin Etmek Helal Midir?
 

Halkın bazı kesiminin dua ederken söyledikleri sözler; yaratıklar aracı tutularak Allah'a edilen yeminler ve sokak muskacılarının yazdıkları şeyler­den ibarettir. Mesela Tûr'a, Arş'a, Zemzem'e, Kürsî'ye, Makarn'a ve Haram Belde Mekke'ye dua etmek gibi. Acaba bu tip duaların helal oluşu konusun­da Resulullah'tan (as) herhangi bir haber gelmiş midir?

Uzun araştırmalardan sonra elde ettiğimiz gerçek şu ki; bu tipten her­hangi bir duanın helal oluşu hakkında ne Resulullah'tan (as), ne sahabeler­den, ne de imamlardan hiçbir haber gelmediği gibi durum ne olursa olsun böyie bir yemin etmek hiç kimsenin hakkı da değildir.

Resulullah'tan (as) şöyle rivayet olunmuştur: "Yemin etmek isteyeniniz ya Allah'a yemin etsin ya da sussun" ve "Allah'tan başkasına yemin eden O'na ortak koşmuştur (müşrik ohHuştur)".

Bunlardan şu sonuca ulaşıyoruz: Müslüman kişinin -Allah Azze'yi bıra­kıp - yukarıda sayfîan şeylere yemin etmesi helal değildir. [135]

 
Su Gözelerini, Taşlan Ve Ağaçları Uğurlu Saymak
 

Halk kesiminden ve eğitilmemiş insanlardan pek çoğu taşlara ve pınar gözelerine adaklar adarlar yahut bez bağlarlar veya ağaç yapraklarından yada başka şeylerden uğur tutarlar. îşte tüm bunlar gerçekten Allah Azze'yi in­kâr ettiren, insanı küfre düşüren işlemlerden ve cahiliyye (küfür) bidatların-dandır. Hem de Allah'a eş koşmaya (müşrikliğe) götüren en kolay ve yakın yoldur. Müşriklerin bir ağacı vardı. Onun üzerine silahlarını asarlar ve ona (zât-ı envât), yani "askılar sahibi" derlerdi. Bazı kişiler şöyle dediler: "Ey Al­lah'ın Resulü/ Müşriklerin bir zât-ı envât ağacı olduğu gibi biz de bir zât-ı envât edinelim". Resulullah (as), "Aliahuekber! Kavminin Musa'ya söyledik­lerinin aynını siz de bana söylüyorsunuz. Onlar Musa'ya şöyle demişlerdi: 'Ey Musa! Onların ilahları olduğu gibi sen de bize bir ilah yap'. îşte hu ulus­ların süregelen sünnetleridir. Kuşkusuz ki, sizler eski ulusların sünnetlerini (gelenek, görenek ve âdetlerini) adım adım, santim santim takihedeceksiniz; öyle ki eğer o uluslar bir keler (zehirli kertenkele) deliğine girseler siz de gire­ceksiniz ve onlardan biri karısıyla yol üzerinde (alenen ortaya yerde) cinsel ilişkide bulunsa siz de hemen -onun aynını-yapacaksınız" buyurdu. [136]

 
Allah Azze Nefisten Ve Hatırdan Geçen (Düşünülen), Ama Uygulanmayan Şeyleri Hesaba Çekmez Mi?
 

İnsanın gönlünden ve hatırından pek çok şey geçer. Bunlar kötülüklerle dolu olabilir. İnsan gönlü, hatırı ve nefsi ister istemez bunları düşünür, bu­nunla birlikte hemen onları terketse, uygulamasa acaba Allah Azze düşünü­len bu kötülüklerin hesabını insandan sormaz mı; insanı sorumlu tutarak bunlar nedeniyle insanı cezalandırır mı?

tmam Müslim'in Sahih'inde Ebu Hureyre'den rivayet olunan şu hadis geçmektedir; Resulullah şöyle buyurdu: "Allah Azze benim ümmetimi, nefis­lerinden (gönüllerinden ve halırlarından) geçen, yalnızca düşüncede kalan, ama konuşulmayan, söylenmeyen yahut ümmetinim kendinin veya bir baş­kasının uygulamasına sebep olmadığı şeylerden (kötülüklerden) dolayı ceza­landırmaz, bu kusurunu bağışlamıştır". [137]

 
İmanda Vesvese (Kuruntu, Kuşku) Ve Bunun İlacı
 

Ebu Hureyre'den şöyle rivayet olunmuştur: "İnsanlar birbirlerine öyle sorular sorarlar ki, artık Allah yarattı, Allah bunu bir yaratık olarak yarattı, peki Allah'ı kim yarattı?' gibi sorular gündeme gelir. Gönüllerinde, düşünce­lerinde bu tip kuşkular, kuruntular ve vesveseler bulanlar hemen 'âmentu bilîah' (Allah Azze'ye inandım) desinler." [138]

 
Kafir Olarak Ölene İyi Amelin Yararı Olur Mu?
 

İnkarcı (kafir) olarak ölen kişinin ölmeden önce yaptığı güzel ve hoş a-mellcri varsa bunlar Allah katında ona bir yarar sağlar mı, yalnızca iyiliklerin­den dolayı kıyamet gününde göreceği azabı hafifler mi?

Hz. Aişe'den şöyle rivayet olunmuştur; Resulullah'a şöyle dedim: "îbn-i Ced'an cahiliye döneminde akrabalarım ziyaret (sıla-i rahim) eder ve mis­kinleri doyururdu. Ona bu iyi hareketlerinin yaran olur mu?" Rcsulullah (as) şöyle buyurdu: "Hayır, O -bir kez olsun- 'Rabbim kıyamet gününde be­nim hatalarımı (suçlarımı ve günahlarımı) bağışla' demedi." [139]

 
Cennetle Müjdelenen 70 Bin Kişi
 

Ebu Hureyre'den şöyle rivayet olunmuştur: Resulultah (as), "ümmetim­den 70 bin kişi kendilerine hesap sorulmadan cennete girecektir" buyurdu. Bir adam şöyle dedi: "Ey Allah 'in Resulü, Allah 'a dua et de beni bu cennetlik kimselerden eylesin". Resulullah (as), "ey Allah'ım, bu kimseyi onlardan ey­le" dedi. Bir başkası kalkarak, "ey Allah'ın elçisi Allah'a dua et de beni o kimselerden eylesin" dedi. Resulullah (as), "Ukkâşe bu konuda seni geçti" de­di. Bu hadis Sahih-i Müslim'de geçmektedir. [140]

 
Resulullah'a (As) Salavat Getirmenin Keyfiyeti
 

Resulullah'a (as) salavat getirilmesinin keyfiyeti hakkında sorulduğunda, "şöyle deyiniz"diye buyurdu ve "Allahümme salli"[141] ve "Allahûmme barik" dualarını okudu. Bu hadis muttefekun aleyhtir. [142]

 
İslam, İman, Hicret Ve Cihad
 

Bir adam Resulullah'a (as), "İslam nedir?" diye sorunca şöyle buyurdu: "İslam, kalbini Allah a teslim etmen ve Müslümanlara ne elinle ne de dilinle hiçbir kötülük yapmamandır." Adam, "hangi îslam (teslimiyet) daha erdem­lidir?" dedi. Resulullah (as) "imandır (inanmak ve inançttr)" buyurdu. A-dam, "iman nedir?" dedi. Resulullah (as), "Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ölümden sonra yeniden dirilmeye inanmandır" buyur­du. Adam, "peki hangi iman (inanç) daha erdemlidir?" diye sordu. Resulul­lah (as) "hicrettir" buyurdu. Adam, "hicret nedir?" dediğinde, Resulullah (as), "hicret (göç) tüm kötülüklerden göç etmen, onları terkelmetı ve onlar­dan uzaklaşmandır" buyurdu. Adam, "hangi hicret en erdemli olandır?" di­ye sordu. Resulullah, "cihaddır (çabalamak, vuruşmak, gayret etmektir)''bu­yurdu. Adam, "cihad nedir?" diye sorduğunda, Resulullah (as), "inkarcılarla karşılaştığında onlarla vuruşmandır (onları öldürmen yahut vuruşarak öl-mendir)" buyurdu. Adam, "hangi cihad en erdemlisidir?" dedi. Resulullah (as), "(savaş alanlarında) seçkin atını (Allah uğrunda çatlatırcasına koştu­rup tüm çabasını harcaması sonucunda) heder eden ve kendi kanını (bu u~ ğurda) akıtan kimsenin yaptığı cihaddır Bundan sonra ise amellerin en erdemlisi, bunlarla eş değer olan ameller müstesna şu iki ameldir- (Yalnız Allah için olan) makbulhacc ve Umredir"buyurdu. Bu hadisi İmam Ahriıed rivayet etmiştir. [143]

 
İnsanı Cennete Sokan Amel
 

Muaz, Resulullah'a (as) şöyle dedi: "Ey Allah'ın elçisi! Bana, beni cen­nete götürecek ve cehennemden uzaklaştıracak olan bir amel (iş, faaliyet, aktivite ve uygulama) öğret". Resulullah (as), "sen büyük -ve ağır- bir hususu sordun. Allah Azze kimin için (cennete gidiş) yolunu kolaylaştırma o yol ko­lay olur; cennete girmek, ateşten kurtulmak, Allah'ın yolunu kolaylaştırdığı kimselerden olmak istiyorsan Allah'a kulluk edersin, O'na hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namazı kılarsın, zekâtı verirsin, Ramazan orucunu tutarsın ve Allah Azze'nin evi olan Kâbeyi hacc edersin" dedikten sonra devam ederek, "sana hayrın (iyiliğin ve iyi olan herşeyin) giriş kapısını (onlan kazanacak amelleri) göstereyim mi?" diye sordu. Ben hemen, "evet göster ey Allah'ın el­çisi" dedim. Şöyle dedi: "Oruçtur ki, (kötülüklere ve şehvete karşı) insanı ko­rur, sadaka ki, suyun ateşi söndürdüğü gibi hatalan (gûnahlan ve suçlan) siler götürür ve gecenin karanlığında (kimse görmeksizin) insanın ktldığı namazdır. Peki, şimdi sana işlerin başını, onlan ayakta tutan desteklerini ve en doruk noktalannı anlatayım mı?İşlerin başı 'İslam', onu ayakta tutan ve yıkılmaktan koruyan direkleri ve destekleri de namazdır. İşlerin en doruk noktası Allah yolunda ve O'nun uğrunda cihaddır. Peki tüm bunlann kalbi­ni ve odak noktasını göstereyim mi?" Ben, "evet ey Allah'ın resulü" dedim. Resulullah kendi dilini göstererek: "İşte bunu kendine sakla, (dilini tut)" bu­yurdu. Ben, "ey Allah'ın elçisi -dilimizle- konuştuklanmızdan da sorumlu muyuz?" dedim. Şöyle dedi: "Annen sensiz kalsın Ey Muaz! İnsanlar cehen­nemdeki ateşte yalnızca dillerinin kendilerine kazandırdığı belâlar yüzün­den yüzüstü sürünürler."

Bu hadis sahihtir.

Resulullah'a (as), bir bedevî şöyle dedi: "Bana bir şey bir iş öğret ki -o-nu yapınca- beni cennete götürsün". Resullulah (as), "Allah'a kulluk et (her işte O'nun hoşnutluğunu gözet), O'na hiçbir şeyi ortak tutma, farz olan na­mazı kıl, belirlenmiş olan zekâtı ver ve Ramazan orucunu tut" buyurdu. Bu­nun üzerine bedevî, "nefsimi elinde tutan Allah'a emin ederim ki, bu saydtk-tanndan ne eksik ne de fazla yaparım" dedi, Adam arkasını dönüp gidince Resulullah (as), "cennetlik kimselere bakmaktan hoşlanan, işte şu insana (bedevîye) baksın" buyurdu.

Bu hadis muttefekun aleyhtir.

Bir başka adam ResulullalVa (as) şöyle dedi: "Bana, beni cennete soka­cak ve ateşten (cehennemden) uzaklaştıracak bir amel göster" . Resulullah (as), "Allab Azze'ye kulluk et, O'na hiçbir şeyi ortak tutma, namazı kıl, zekâ­tı ver ve sıla-i rahim et" dedi[144]

Bu hadis müttefekun aleyh'tir. [145]

 
Evet, Cennete Girersin
 

Resulullah'ın (as) şöyle dediği rivayet olunmaktadır: "Çenelerinin ara-sındakiyle bacaklarının arasındakini (dilini ve cinsellik organını) günah­lardan koru, cennete girmene ben kefil olayım."

Bu hadis sahihtir. [146]

 
Cennete Götüren Şey
 


Resulullah'a (as) şöyle soruldu: "En erdemli amel hangisidir?" Şöyle bu­yurdu: "Allah Azze'nin bir ve tek oluşuna inanmak, sonra cihad etmek, son­ra da Allab Azze'nin kabul ettiği bir hacc yapmaktır. Bunlar amellerin en erdemlileridir. Diğer ameller ise bunların yanında güneşin doğuşu ve batışı arasındaki (zaman) gibidir "

Bu hadisi İmam Ahmed rivayet etmiştir.

Resulullah'a (as), "en erdemli amel hangisidir?" diye sorulduğunda şöy­le buyurdu: "Allah Azze'yi sevmen, O'nun uğrunda kızıp darılman (veya se­vinmen) ve dilinden Allah Azze'nin zikrini düşürmemendir." Soruyu soran şöyle dedi: "Bu nedir ki? ey Allah'ın elçisi" . Resulullah (as), "kendi nefsin i-çin istediğin şeyi insanlar için de istemen ve ya hayır (iyi şeyler) söylemen yahut susmandır" buyurdu. Sahabelerden bazıları "amellerin en erdemlisi" konusunda anlaşmazlığa düştüler. Bazıları şöyle dedi: "En erdemli amel hacc yapanlara su dağıtmaktır." Bazıları, "Mescid~i Haram 't imar etmektir", bazı­ları, "hacc etmektir" ve bazıları da, "Allah uğrunda ve onun yolunda cihad etmektir" dediler. Bu hususta Hz. Ömer, Resulullah'a (as) giderek bir çözüm önermesini istedi. Daha sonra şu ayetler indirildi: "(Yoksa) siz hacılara su verme isini (yüklenen kimseleri) ve Mescid-i Haram't onarma işi­ni (yüklenen kimseleri), Allah'a ve ahiret gününe inanan ve Allah uğ­runda cihad eden kimselerle bir mi tuttunuz? Bunlar Allah katında e-şit olamazlar. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez." (Tevbe 19), "Allah'a inanan, Allah uğrunda hicret eden ve mallarıyla canla­rıyla Allah yolunda savaşanların Allah katındaki dereceleri çok bü­yüktür. İşte onlar kötülüklerden kurtulup hayırlarda (ve iyiliklerde) kat kat yükselenlerin ta kendileridir." (Tevbe 20)

Bir adam Resulullah'a (as) şöyle sordu: "Ben Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına ve senin Allah'ın elçisi olduğuna şchadel (tanıktık ve iman) et­tim, beş vakit namazı kıldım, malımın zekâtını verdim ve Ramazan orucu­nu tuttum (şimdi durum nedir, bu hususta ne diyorsun?)" Resulullah (as), "senin bu yaptıklarını hakkıyla yapan ve bu hal üzere ölen kimseler, dünya­da olduğu gibi abirette de nebilerle, sıddîk (Allab elçilerini onaylayan doğru sözlü ve doğru özlü) kimselerle ve şehidlerle birlikte olacaklardır" dedi ve parmağını kaldırarak "yalnız şu kadar var ki" der gibi, "anne ve babasına karşı çıkmamak, onlara asi olmamak ve onlara iyilik yapmayı kesmemek ko­şuluyla" buyurdu.

Hadisi Ahmed rivayet etmiştir.

Bir adam ResuluIIah'a (as) şöyle sordu: "Ben farz kılınmış namazları kılar, Ramazan orucunu tutar, Allah'ın helal kıldığını helal, haram kıldığını haram tanır ve bunlardan başka bir şey de yapmazsam cennete girer miyim, ne diyorsun?" Resulullah (as), "evet''dedi. Adam yineleyerek, "Allah'ayemin ederim ki, bunun üzerine hiç hirşey eklemem"dedi.

Bu hadisi İmam Müslim rivayet etmiştir.

Resulullah (as), "amellerin en hayırlısı hangisidir?" diye sorulunca, şöy­le dedi: "Tanı veya tanıma insanlara yemek yedirmen ve selam vermendir."

Bu hadis müttefekun aleyhtir.

Ebu Hureyre Resulullah'a (as) şöyle dedi: "Seni görünce gönlüm ferahlı­yor ve huzur doluyorum. Bana her şeyi anlat". Resulullah (as), "herşey su­dan yaratılmıştır" buyurdu. Ebu Hureyre, "bana öyle bir şey öğret ki ona ya­pışınca ve sürekli yapınca cennete gireyim" dedi. Besulullah (as), "selamı yay (herkese selam ver), yemek yedir, akrabaları ziyaret et, (onlara iyilik et) ve insanların uykuda oldukları gece yarılarında namaz kılmak üzere kalk, bunları yaparsan sağ salim cennete girersin" buyurdu.

Hadisi İmam Ahmed rivayet etmiştir. [147]


[33] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 31.

[34] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 31.

[35] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 31.

[36] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 31.

[37] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 31-32.

[38] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 33.

[39] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 33.

[40] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 33.

[41] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 33-34.

[42] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:

[43] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 34.

[44] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 34.

[45] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 35.

[46] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 35.

[47] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 35.

[48] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 35.

[49] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 35-36.

[50] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 36.

[51] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 37.

[52] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 37.

[53] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 37.

[54] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 37.

[55] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 37.

[56] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 38.

[57] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 38.

[58] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 38-39.

[59] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 39.

[60] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 39.

[61] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 39.

[62] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 39.

[63] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 39-40.

[64] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 40.

[65] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 40-41.

[66] Tevatür veya miitevatir Arapçada V.T.R. kökündendir ve "çeşitli sayıdaki şeyleri peşpeşe getirmek, mektupların arkasıni kesmeden ara vermeden ardarda yazmak, bir gün tutup bîr gün yiyerek oruç tut­mak" gibi anlamlara gelir. Hadiste ise yalan söylemek üzere birleşmelerine imkân olmayan doğru ve sadık toplulukların, kuşaktan kuşağa hadis rivayet etmeleri ve haber aktarmaları demektir. Böyle hadise "teva­tür" ya da "mütevatir" denir.

[67] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 41-42.

[68] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 42.

[69] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 42-43.

[70] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 43.

[71] Resul: R.S.L, kökünden gelmiş bir masdardır. "Mektup ya da elçi göndermek" anlamlarına gelir. Farsça'dan alınmış olan "Peygamber, peyamber, peyember" sözcükleri de aynı anlamı ifade ederler >ani "elçi, buyruk ve yasak ulaştıran" demektir. Yeni bir kitap ve şeriat (yasa) getiren Alfah elçisidir. Nehî: N.B.E. kökü nete ndir. "Haber vermek, hafifçe seslenmek" demektir. Yeni bir kitap ve dolayısıyla yeni bir şeriat getirmeyen Allah elçisidir.

[72] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 43.

[73] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 43.

[74] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 43-44.

[75] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 44.

[76] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 44.

[77] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 44.

[78] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 44-45.

[79] însanlara iyiliği öğreten, ama kendisini unutan alim kimsenin bir benzeridir. Bu tip insanlar, kendisini yakıp bitiren, yokeden ama insanlara ışık saçan bir ışık kaynağına benzerler. Bu hadisi İmam Taberânî "el-Mu'cemu'l Kebir" adlt kitabında nakletmiştir.

[80] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 45.

[81] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 45.

[82] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 45-46.

[83] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 46.

[84] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 46.

[85] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 46.

[86] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 46.

[87] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 47.

[88] ARS: Sözlükle mülk. ilâhi aşk. padişah-sultan tahtı, izzet, şan. şeref, İşin kıvamı, çadır, çardak, gölgelik, evin tavanı, bir şeyin rüknü (lemdi) gibi anlamlara gelir; ayetteki anlamı açısından işin aslını bilen Allah'tır 7.im hu tip sözcüklere "müteşahib" (henzcşimli) adı verilir.

[89] ZİKR: Bİr sevi anmak. san. şöhret, şeref. nama/, dua, Kur'an-ı Kerim, kkap7 balladır adam. hüccet (ke­sin kanıl) ve değeri yücelen şey anfamlannadır. Ayette ise. Kur'an-ı Kerim veya levh-i mahfuz ya da başka hlrsev kastedilmiş olabilir, bunların asltm bilen Allah'tır

[90] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 47.

[91] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 47.

[92] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 47-48.

[93] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 48.

[94] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 48.

[95] Hadİslerin derecelerini öğrenmek ve haklarında geniş bilgiler almak İçin bir hadis ıstılahları (terminolo­jisi) sözlüğüne bakılabilir. Hasen, sahih, merfu gibi dereceleri öğrenmek Resulullah'ın (as) hadislerini an­lamak İçin gereklidir.

[96] Yukanda geçen "kabir" ya da "mezar" gibi sözcükler maddî (somut) olmaktan çok soyut kavramlardır. Nitekim, hiç kimsenin kabirlere girip sonra da geri gelerek oralarda olup biteni anlaltiğı vaki değildir. Kabri olmayacak şekilde ölenlerin durumları daha da ayrıdır. Zira eğer kabir azabı somut olsaydı yanan parçalanıp yokolanlann durumları ne olurdu. Buradaki amaç bence manevîdir. Tamamen ruhla İlgilidir. Ruh, ölümle ahiretin birinci molasına ulaşmış olur-çev.

Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 48-49.

[97] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 49.

[98] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 49.

[99] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 49-50.

[100] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 50.

[101] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 50.

[102] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 50.

[103] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 50.

[104] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 50-51.

[105] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 51.

[106] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 51.

[107] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 51.

[108] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 51-52.

[109] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 52.

[110] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 52.

[111] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 52.

[112] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 52-53.

[113] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 53-54.

[114] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 54-55.

[115] Burada İbn-i Teymiye Allah'ın sıfatlarında ve fiillerinde mecazın olmadığını söylüyor. Mesela "Allah'ın eli onlartn ellerinin üzerindedir" ayetinde olduğu gibi. Şeyh'ııl tslam İbn-i Teymiye, Allah'ın da eli oklu­ğu görüşündedir. Biz bu "el'in nasıllıgını, niceliğini ve niteliklerini bilmiyoruz. Bu fikri yanlış anlayan ha sımlan O'na saldırdılar ve "tbn-İ Teymiye Kur'an'dakt mecazı inkâr ediyor" diyerek iftirayı yapıştırdılar Oysa O'nun yaptığı mecazı ön planda tutmamaktan ibaretti.. Biz bu hususta tbn-i Teymiye ile aynı görüş teyiz.

[116] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 55-56.

[117] Burada Allah Azze'nin herhangi bir kimsenin amellerini kabul etmesinin gerekli olmayışına ve Allah'a bir zorunluluk yüklemediğine dikkat edilmelidir. Amellerin kabul edilmesi, "...böylece onlardan birinin -a-melini- kabul etmiş diğerininkini ise kabul etmemişti, (ameli kabul olan şöyle dedi: Allah yalnızca tnutta-kîlerin amellerini kabul eder." ayetiyle belirlenen takva temeline dayalı ameller kabul edilir. Nitekim baba­mız fbrâhim de (as), Kabe'nin temellerini atıp binayı yükseltirken şöyle diyordu: "Rabbımız, bu yaptığımız işimizi bizden kabul et, zira sen işiten ve bilensin."

[118] Hadiste Haricîlerin kastedildiği neticesi müellifin yakıştırması olarak kabul edilmelidir. Buna ek olarak, bu yaklaşım hadis tekniği açıdan kabul edilebilir bir karakter taşımamakt3dır-yay.

[119] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 56-57.

[120] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 57.

[121] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 57.

[122] Stratı Cehennemin (nânn-ateşin) ortasına uzatılmış bir köprüdür. Kılıçtan daha keskin ve kıldan incedir. Dünyada yaşarken dosdoğru yolda (yani Allah Azze'nin gösterdiği şeriat üzere) yaşayanlar ahiret köprü­sünde hem hafif olur, hem de kurtuluşa erer. Ama dünyada İslam'dan (doğru yoldan) ayrılarak, saparak J^Şayanlann İse günahlarından ve isyanlarından dolayı ahiret köprüsünde yükleri ağırlaşır, belleri bükü­lür. Allah Azze, "...onları cehennemin yoluna doğru iletin" diye buyurmuştur.

Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 57.

[123] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 58.

[124] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 58-59.

[125] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 59.

[126] Tevessüt ve vesile konusunda tmam Ibn-i Teymiyye'nln "et-Tevessül ve'l Vesîletu" adlı eserinde kişiyi ra­hatlatacak ya da bir fikir verecek çok önemli açıklamalar bulunabrttr-çev.

[127] Bazı mutasavvıflardan bazıları Hızır'ın (ya da Hıdır) hayatı hakkında konuşurken onun ölmediğini söylü­yorlar. Bu bir hatadır. Zira Allah Azze şöyle diyor: "Senden önce de (sana da) hiç kimseye ötümsüzlük (kattethk) yazılmadı."

[128] Vesile" sözcüğü, Arap dilinde yakınlık, yakınlaşma aracı, bir şeye kavuşma, ulaşma ve yakınlaşmak için kendisinden yararlanılan şey demektir. (İbnu'l Esîr, en-Nihaye) Kendisini Allah Azze'ye yaklaştıracak bir vesile (neden, aracı) istedir Yani bir İş yaparak Allah Azze'ye onunla yaklaştı, yaklaşma girişiminde bulun­du. (Fimzâbâdî, Kamus el-MuhİÛ Vesile; rağbet (şevk, arzu, özen) ve istek demektir. Şöyle denir: Rağbet ederse tevessül eder. Vâsil (İyi iş işleyip yakınlaşmak İsteyen), yani rağbet eden demeklir. Burada rağbet Allah'a yakınlaşmaktır. (İbnu'l Farİs, Mu'cemu Mekâyisi'l Luğa) Aliah Azze şöyle diyor: "Allah'ayakınlaş­mak İçin vesileler arayın". (Maide 35) Allah'a yakınlaşma vesilesi: Allah Azze'nin yolunu ilim ve kulluk ile gözetmek, o yola bilerek uymak şeriatın (tslam yasasının) güzelliklerini aramaktır. Bu bir yakınlık ve ya­kınlaşma gibidir. Vâsil: Allah'a yakınlaşmaya istekli olan demektir. (Isfahanı, eUMüfredât)

[129] İbn-İ Teymiyye, El-Fetavâ El-Kübrâ, Tasarruf Bölümü
[130] Buradaki "mağara arkadaşları" ifadesi "Ashab-ı Kehf" olabileceği gibi, bir mağaraya sığındıklarında bîr kaya parçasının mağaranın ağzını kapatması sonucu içeride mahsur kalan ve oradan yalnızca daha Önce yaptıkları iyi amelleriyle tevessül edip "şu amelimizin hatırı için" ya da filan iyi işimizin yüzüsuyu hürme­tine şu kayayı uzaklaştır Allahım diyerek" dua eden ve dualarıyla oradan kurtulan üç kişi de olabilîr-çev.

[131] İslam Öncesi Arapları hiçbir kanıta dayanmaksızın bazı hayvanlardan herhangi bir şekilde yararlanmayı haram sayarlardı. Bunlar:

Bahîra: Deve beş kez doğurur. Beşincisi dişi olursa kulağını yarar, salıverir ve adına da "bahîra" derlerdi. Bkz, Maide suresi 103.

Hbe: Yavrusunun yavrusuna ulaşmış veya on iane dişi yavru doğurmuş deveye denir. Araplar onu adak ve başıboş olarak otlağa salıverirlerdi. Bkz. Maide 103.

yavrusuna uıaşmış veya on iane uışı yn\ sayar ve başıboş olarak otlağa salıverirlerdi. Bkz. Maide 103.

.   oş olarak otlağa salıverirlerdi. Bkz. Maide 103.

Vasîle: On kez ardarda doğuran deveye yahut yeeti kez ikiz doğuran koyun ve keçiye denir. Bkz. Maide 103

Hâmİ: Kendinden 10 kez yavrusu alınan erkek deveye diyor, onu da salıveriyor ve ondan faydalanmayı haram sayıyorlardı. Bkz. Maide 103-cev.

[132] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 59-65.

[133] Kıyametin kopma zamanının bilinir oluşunu zındıklık fraksiyonu ve dinsizlik (ateizm) akımı mensupla­rıyla bazı aşın sufîler (tasavvufçular) savunmakta ve Kur'an-ı Kerim'in her sözcüğünün bir batını (içsel), bir de zahiri (dışsal) anlamı olduğunu, zahirî anlamın tefsiri ve tevilinde (açıklama ve yorumunda) tefsir ve hadis alimlerinin uzmanlık kazandıklarını, batını anlamının ise "esrar" (gizemler) yahut "ledünnî (Allah kaundan ilham yoluyla verilen)" olarak adi andınla cağını, bu anlamın ise sırlan bilmeğe ve ortaya çıkarma­ğa bağlı olduğunu iddia etmektedirler. Bu tip iddialar bu sapık fraksiyonların fikirlerinde gündeme gelip çoğalmıştır. Her zaman ve her yerde Allah onlara lanet etsin. İşte Sufizm (tasavvuf) denen zehrin islam i-nançlarının ta köküne serptiği bir belaydı bu. Zira tasavvufçular şer! ilimlerin (Kur'an, islam İlimlerinin) öğrenilmesini ihmal ettiler, hadislerin rivayetlerine yahut tevatür olarak kuşaktan kuşağa geçişine önem vermediler. Çünkü onlar öğrenecekleri herşeyi "keşfi" ve aldatıcı rüyalarla öğrenmekteler. Allah onları yo-ketsin.

[134] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 65-66.

[135] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 66.

[136] Hz. ömer bir topluluğa rastlamıştı. Baktı ki oniar altında Resuluiîah'a iik biatin yapıldığı ve Resulullah'ın (as) insanlarla biatleştiği "Rıdvan ağacı"nın yanında namaz kılıyorlar. Hemen ağacı kestirdi. îşte "Şecere-i Rıdvan"ın böylesine kesilip ortadan kaldırılması, putçuiuğım daha başlamadan kökünden kesilip kazın­masının en yüce ve en büyük örneğidir Hz. Ömer, altında tapınılmadı başlanılan bu ağacı kesip ortadan kaldırmakla kalmamış, yerine yaklaşan kim olursa otsun boynunun i utulacağım vaad ve tehdid etmişti. tnsanoğlu diîi ile, yani Kelime-i Tevhid'i ve Kelime-İ Şehadet'i söyleyerek, telaffuz ederek Müslüman o-lur, dine girer, tslam dininden de bir tek sözcükle çıkar, kâfir veyr- müşrik ol


Konu Başlığı: Ynt: Günah nedir
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 14 Ekim 2010, 14:45:43


Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 66-67.

[137] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 67.

[138] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 67.

[139] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 68.

[140] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 68.

[141] "Ey Allahım! ibrahim'e ve O'nun -tüm- ailesine mağfiret ettiğin gibi Muhammed'e ve O'nun -tüm- ailesi­ne mağfiret et. Çünkü sen hamîd ve meddsln.

"Ey Allahım! İbrahim'e ve O'nun -tüm- ailesine bereket verdiğin, onları mübarek kıldığın gibi Muham­med'e ve O'nun tüm ailesine bereket ver, onlan mübarek kıl. Çünkü sen hamîd (övgüye layık) mecîdCşan şeref sahibi yöce)sin-çev.

[142] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 68.

[143] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 68-69.

[144] Sıla-İ Rahm, akrabalık (yakınlık ve hısımlık) sahibi kimselerin ziyaret edilmesidir.

[145] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 69-70.

[146] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 70.

[147] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 70-71.


Konu Başlığı: Ynt: Günah nedir
Gönderen: Ceren üzerinde 15 Ekim 2016, 21:42:09
Aleykumselam.Rabbim bizleri onun yasakladigi ve haram kildigi davranislardan uzak duran ve onun rahmetine kavusan kullardan olalim inşallah....