๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Fetavayı Resulullah => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 13 Ekim 2010, 22:19:43



Konu Başlığı: Dadılık
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 13 Ekim 2010, 22:19:43
DADILIK


Dadılık Ve Dadılık Hakkında Rivayet Olunan Hadisler
 

ResuluIIah (as) bu hususta beş hüküm vermiştir; birincisi: Cafer b. Ebu Talib'in sorumluluğunda olan Hamza'nın kızının, teyzesine verilmesine karar vermiş olmasıdır. Bu hususta "teyze anne gibidir" buyurmuştur. Bu hüküm annenin sahip olduğu haklara teyzenin de sahip olmasının gerekliliğini vur­gulamaktadır; "eğer teyzeniz bir cariye olsa onu kölelikten kurtarıp azat etse­niz de üzerinizdeki dadılık hakkını ödemiş olmazsınız" buyuruîmuştur.

İkincisi: Bir adam buluğa ermemiş küçük çocuğunu Resuiullah'a (as) getirdi. Hanımıyla bu çocuk konusunda anlaşmazlığa düşmüş ve ResuIuİlah'ın (as) yanma gelmişİerdi. Annesi çocuğu babasına teslim etmiyor­du, ResuluIIah (as) anneyi bir tarafa, babayı da diğer tarafa oturttu. Sonra ço­cuğu serbest bıraktı ve "Allahım ona doğru yolu göster. Doğru olanı seçmesi için yardım et" diye dua etti. Çocuk annesine gitti.

Bu hadisi îmam Tirmizî rivayet etmiştir.

Üçüncüsü: Rafî b. Sinan Müslüman oldu. Karısı ise Müslüman olmamak­ta diretti. Böylece Resulullah'a (as) gelerek, "kızım sütten kesildi. Kesilecek çağdadır, (bende kalmalı)" dedi. Rafı, "bayır çocuk bende kalmalı" dedi. Re-sulullah (as) Rafi'ye, "sen söyle otur", karısına da, "sen de böyle otur" dedi. Sonra çocuğu ikisinin arasına oturttu. Sonra da "şimdi onu kendinize çağı­rın" dedi. Çocuk önce annesine doğru gitti. Bu esnada Resuluİlah (as), "Al­lahım! Ona doğru yolu göster, doğru olanı seçmesi için ona yardım et" diye dua etti. Çocuk bu kez de babası tarafına dönerek ona doğru gitti.

Bu hadisi tmam Ahmed rivayet etmiştir.

Dördüncüsü: Bir kadın Resulullah'a (as) gelerek, "kocam oğlumu herabetinde götürmek istiyor. Oysa oğlum Ebu Utbe'nin kuyusundan bana su ge­tiriyor ve bana yararı dokunuyor" dedi. Resulullah (as), "çocuk üzerinde or­tak olun" dedi. Kadının kocası, "çocuğumu almanı kim engelleyecek?" dedi Resulullah (as) (çocuğa hitaben), "bu senin baban, bu da annen: şimdi han­gisinin yanında kalmak istiyorsan onun elini tut" dedi. Çocuk annesinin eli­ni tuttu. Kadın da onu alıp gitti.

Hadisi îmam Atjmed rivayet etmiştir.

Beşincisi: Resulullah'a (as) bir kadın geldi ve "ey Allah'ın elçisi/ Oğlum için karnım bir kab idi (onu doğurdum), göğüslerim onun su kaynağı ve kucağım da korunağı oldu. Ama babası beni boşadı. Üstelik oğlumu benden alıp götürmek istiyor" diye dert yandı. Resulullah (as), "sen çocuğa bahasın­dan daha layıksın onun nikahı altında olmasan <afo" diyerek onu teselli etti. Hadisi Ebu Davud rivayet etmiştir.      ■

İşte bu beş hükmün kapsadığı alan içerisinde dadılık (çocuk terbiyesi) açıklamasını bulmaktadır. Başarı Allah'tandır. [402]

 
MİRAS


Vasiyetin Üçte Bir Olması Ve Mirasçı İçin Vasiyet Olmaması
 


Vasiyetin malın üçte birini kapsaması ve doğal mirasçılara yapılmaması vasiyetin koşulu mudur?

Zührî'nin Amir b. Sa'd ibn-i Ebi Vakkas'tan rivayet ettiği ve Muvatta, Bu-harî ve Müslim'de yeralan bir hadiste Ebu Vakkas şöyle dedi: Veda haçcı se­nesinde ağrılarım şiddetlendiği bir zamanda ResuluUah (as) yanıma geldi ve beni teselli etti. Ben, "ey Allah'ın elçisi/ Gördüğün gibi ağrılarım başladı. Malım çok olmasına rağmen mirasçım olarak bir kızımdan başka kimsem yok. Bu durumda malımın üçte birini sadaka olarak dağıtabilir miyim?" di­ye sordum. Bu hadisi Malik, Süryan b. Uyeyne ve ibrahim b. Sa'd, Zühiîden, O Amir b. Sa'd'dan, O da babasından "vasiyet ediyorum"'lafzıyla rivayet etti­ler. Aynı şekilde Urve ve Hz. Aişe Sa'd'dan alarak rivayet ettiler. Buharî ve Müslim'de iki lafız halinde rivayet olunmuştur. Bu iki lafızda da "malımın tümünü vasiyet edebilir miyim?" ResuluUah (as), "hayır" dedi. Adam, "öyley­se üçte ikisini vasiyet edebilir miyim?" dedi. ResuluUah (as), "hayır" dedi. A-dam, "ya yansını?" dedi. ResuluUah (as), "hayır" dedi. Adam, "öyleyse üçte birini vasiyet edeyim?" dedi. ResuluUah (as), "üçte bir mi? Üçte bir de çok" i-bareleri yer almaktadır.

Muvatta'da yeralan hadisin lafzında ise şöyledir: ResuluUah (as), "hayır" dedi. Ben, "ya, malımın yansını vasiyet edebilir miyim" diye sordum. Resu­luUah (as), "hayır" dedi ve devamla "üçte bir, üçte bir de çoktur. Sen malını zenginlere bırakacaksan, insanlara avuç açarak ihtiyaç içinde kıvrananları tercih et. Yoksa Allah'ın rızasını kazanacak hiçbir nafaka bırakmaksızın yalnızca ücretini alabileceğin şeyleri kiraya vermiş olacaksın" dedi.

Yahya b. Yahya'dan rivayet olunup Muvatta'da yeralan hadiste de Resulullah (as), "sen yalnızca ücretini alabileceğin şeyleri kiraya vermiş olacak-stn. Hatta hanımın için yaptığın şeylerde bile" deyince, ben, "ey Allatın el­çisi/ Ben arkadaşlarımdan geri kalıyorum" dedim. Resulullah (as), "sen ar­kadaşlarından geri kalmış değilsin, salih amel işlersin " dedi.

Müslim'de bu rivayete şunlar eklenmiştir: "Sen bunlarla Allah Azze'nin rızasını kazanmaya çalışıyorsun. Ama böyle davranmakla da dereceni artı-nyorsun. Diğer insanlardan hayır.yapmak açısından geri kalmış olabilirsin. Belki bu halinden dolayı insanlardan bazılarının sana yararı bazılarının da zararı olabilir".[403]

 
İnsanlar Müslüman Olmazdan Evvel Sahip Olduklarına Müslüman Olduktan Sonra Da Sahiptirler
 

Buharî'de şunlar geçiyor: Üsarne b. Zeyd hacc ederken Resulullah'a (as) şöyle dedi: "Yarın nerede konaklayacaksın ey Allah'ın elçisi?" Resulullah (as), "Akil bize bir yer bıraktı mı acaba?" diye sordu. Sonra da, "inşaallah yarın Mina'daki çakılhk arazide bulunan Kinaneoğulları yamaçlarına ula­şır ulaşmaz ikamet ederiz" dedi. Nitekim Kinaneoğulları Kureyşle Haşimo-ğullanna karşı onlarla anlaşma yapmamak ve sığınıp destek olmamak üzere sözleşme yapmışlardı.

Zührî şöyle dedi: "(Hadiste geçen yer) vadinin yan tarafıdır".

Yunus, kendi haccı ve Mekke'nin fethi zamanından bahsetmemiştir.

Tanınmış hadis kitaplarının dışında bazı kaynaklarda şu hadise rastlıyo­ruz: Akil, Resulullah'ın (as) yanına hicret ettiğinde O'na bir dirhem verilmiş. Akil de paraya sahiplenmişti. Para henüz eiindeyken Müslüman oldu. Bunun üzerine Resuîulfah (as) şöyle hükmünü verdi: "Müslüman olmazdan evvel bir kimseye ait ne varsa Müslüman olduktan sonra da ona aittir".

Hattabî'nin kitabında şunları görmekteyiz: Ebu Talib'in mirasçısı olması nedeniyle Akil, Abdulmuttalib'in evini ve gelir getiren mallarını satıyordu. E-bu Talib'İn oğlu olan Ali ise Müslüman olduğu için Müslüman olmayan ba­basının mirasçısı olmadığından O'nun ölümüyİe malları alamamış, Resulullah da (as) bir şey diyememişti. Nitekim kendisinin babası Abdullah da Vefat et­mişti. Abdulmuttalip henüz sağken çocuklarının çoğu ölmüş, ona halef ola­cak kimse kalmamıştı. Böylece O'nun mal ve mülküne Ebu Talip sahip çık­mış, O'nun ölümünün ardından da mallarını Akil sahiplenmişti. Nitekim Mekke'den hicret eden Müslümanların mallarını da Kureyşli kafirler bu anla­yışla kendilerinin sayıyor, mallarını ve gelirlerini satışa sunuyorlardı.

Buharî'de de şöyle geçiyor: Resulullah'a (as) altın düğmeli ipek giyecek­ler hediye edilmişti. Onları sahabelerinden bazıları arasında paylaştırdı ve Muharrime b. Nevfel'e de bir pay ayırdı. Muharrime b. Nevfel döndüğünde yanında Müsevvir b. Muharrime de vardı. İbn-i Nevfel kapıda durarak, "O'nu (Resulullah'ı) bana çağırın" dedi. Resulullah (as) O'nun sesini duyun­ca yanına gelerek O'nu karşıladı. Bu esnada Resulullah'ın (as) üzerinde peştemal gibi bir izar vardı. Şöyle dedi:  "Ey Eba Müsevvir, işte şunu da senin i-çin sakladım ".

tmam Nesaî kitabında bu hadisin kapsadığı isim ve künyeleri sıralamış ve hadisi şöyle nakletmiştir: "Muharrime, Resulullah'a (as), "şu dağıttığın el­biseden benim payıma düşen nerede?" diye sordu. Resulullah (as), "ey Eba Safvan işte elbise, bunu senin için sakladtm" dedi. Ebu Safvan elbiseyi aldı ve "akrabalık bağlarını gözettin ve hakkım ifa ettin " dedi. [404]

 
Resulullah'ın (As) 70 Esiri Öldürmesi
 

îbn-i Vehb şöyle rivayet etti: Resulullah (as) Yahudilere galip geldikten sonra onlardan 70 kadar esiri öldürdü. Bedir gününde ise esirlerden Ukbe b. Ebu Muit'i bağlattıktan sonra öldürttü. O gün esirlerden Ukbe'den başkasını öldürtmedi. Ukbe'nin kafasını Asım b. Sabit b. Ebi'l Eklah kesti. Bir rivayette "onun boynunu Ali b. Ebu Talib vurdu" deniyor.

İbn-i Hişam ise Safra denilen yerde vuku bulan olaylardan bahsederken Nadr b. el-Haris b. Kelde'nin Resulullah'ın (as) yanında esir İken Ali b. Ebu Talib tarafından öldürülüğünü kaydetmektedir.[405]

 
Sen Ve Malın Babana Aitsiniz
 

Cahiliye döneminde bazı sözleşmeler yaptıktan sonra Müslüman olan bir kimse İçin bu sözleşmeler ne derecede geçerlidir? Bu tip sözleşmelerde babanın malıyla evladının malları arasında fark var mıdır?

Abdurrazık'ın eserinde Ömer b. Şuayb'dan şöyle rivayet olunmuştur: Ö-mer, Resulullah'ın (as) şöyle hüküm verdiğini söyledi: "Cahiliye döneminde kim bir anlaşma yapmış ise -onun- koşullarına uysun; diyeti olan Ödesin, di­yet alacağı olan anlaşmasına göre alsın. Miras da mirasçının hakkıdır".

Bir başka rivayette ise Resulullah (as) buyurdu ki, "İslam'dayemin et­mek yoktur, cahiliyede ettiğiniz yeminlerinize sadtk olunuz, islam'da edilen yeminler dolayısıyla Allah Azzeyalnızca sıkıntı ve belaları arttırır".

Yine Abdurraztk'ın Musannefinde, İbn-i Cüreyc'den rivayet olunan şu haber yeralmaktadır: İbn-i Cüreyc, îbn-i Ebi Hüseyin'den şöyle işittiğini söy­ledi: Bir adam babasıyla davalı olarak Resulullah'ın (as) yanma geldi. Adam: "Babam benim malımı yiyor" dedi. Resulullah (as), "sen de malında babana aitsiniz" dedi ve sonra (babasına hitaben) "onunla git; eğer sana diretirse durumu bana bildir. Bu yüzden ona baskı yaparım" dedi.

Abdurrazık, İbn-i Cüreyc'den şöyle rivayet etti: Abdulkerim bize şöyle haber verdi: Bîr adam dedi ki, "ey Allah'ın elçisi!Babam malımı benden isti­yor". Resulullah (as), "bahana malını ver" dedi. Adam, "malımdan çıkarak ona bırakmamı istiyor" dedi. Resulullah (as), "öyleyse çık ve malını babana

Resulullah (as) bir adama şöyle tavsiye ediyordu: "Ana ve babana asi olma; eğer onlar senden içinde bulunduğun dünyadan ayrılarak kendilerine ter-ketmeni istiyorlarsa malını mülkünü onlara bırak çık".[406]

 
Mirasçısı Olmayanın Dayısı Mirasçıdır
 

Bir adam vefat ettiğinde dayısı ve teyzesinden başka mirasçısı yoksa gerek dayısı ve teyzesi, gerekse de amcası ve halası kişiye mirasçı olabilirler mi?

Abdurrazık'ın Musannef'inde Muammer'den ve O'nun Zeyrl b. Eslem'den rivayet ettiği bir haber yer almaktadır. Zeyd şöyle diyor: "Resulul-lah'a (as) gittim ve O'na hata ve teyzenin bu husustaki durumlarını sordum. "Hala ve teyze mi" dedi ve tekrarladı. Bu ikisinin mirastaki hukukları konu­sunda vahyi bekledi. Vahiy gelmeyince, "bana onlar hakkında herhangi bir şey vahyedilmedi" dedi.

Safvan b. Süleym'den rivayet olunan bir başka rivayette de şunlar yer a-lıyon "Bir adam Resulullah'a (as) gelerek, "ey Allah 'in elçisi/ Bir adam ölü­yor mirasçısı olarak teyze ve balasından başka kimsesi de yok. Bu durumda ne diyorsun?" diye sordu. Resulullah (as), "bir adam ölüyor ve teyzesi ve ha­lasından başka kimsesi de yok. Onlar hakkında herhangi bir şey söylememiş­tir"dedi ve devam ederek, "ikisine de herhangi bir şey yoktur' buyurdu.

Buharı ve Müslim'in Sahih'lerinde ve diğer hadis kitaplarında Berra b. Azib'ten şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (as), "teyze anne gibidir, onun derecesindedir" diye buyurdu.

Muammer'in îbn-i Tavus'tan rivayet ettiği bir hadiste ise şöyle geçiyor: İbn-i Tavus diyor ki: Medine'de Resulullah'm (as) şöyle dediğini İşittim: "Al­lah ve Resulü, velisi olmayanın velisidir. Mirasçısı olmayanın mirasçısı dayı-sidir".                                                 .                                           

Bu hadisi Amr b. Şuayb babasından, O dedesinden, O da Resulullah'tan (as) rivayet etmiştir.

Ayrıca bu hususta Ebu Davud, îbn-i Mace ve Nesaî, Mikdam b. Ma'dike-rib el-Kindî'den rivayet etmişlerdir. el-Kindî bu hadisi "Resulullah'tan (as)" diyerek rivayet etmiş ve "... bu kimsenin malından diyeti varsa alınır ve da­yısı mirasçısı olur" ibaresini de eklemiştir.

Ebu Davud ve Nesaî bu hadisin sözlerini yukarıda sıralanan senetle ri­vayet etmiş ve "velisi olmayan kişinin velisi dayısıdır. Onun malına mirasçı olur ve esir olduğunda onu kurtarır" ifadesini kullanmışlardır.

Yine Nesaî aynı hadisi Mikdam b. Ma'diken el-Kindî'den, "akrabası ol­mayan kişinin akrabası dayısıdır. Eğer varsa yeğeninin diyetini öder ve ona mirasçı olur" ifadesini kullanarak rivayet etmiştir.

Usaylî'nin Delâil adlı eserinde de şöyle geçiyor: "Resulullah'a (as) hala ve teyzenin mirasları konusu sorulduğunda Resulullah (as) devesine binmiş ve Amr b. Avfoğullarına doğru gidiyordu. Şöyle dedi: "Deveyi tutun". Sonra başını kaldırdı ve "pek seyrek de olsa, bir kimse ölür ve arkasında teyze ve halasından başka kimsesi kalmaz" dedi. Sonra da, "soruyu soran nerede? î-kisi için de herhangi bir şey yoktur" buyurdu.

Bir başka hadiste de şöyle geçiyor: Resulullah'a (as) bu husus soruldu­ğunda Huneyne'ye kadar yürüdü ve "Cebrail bana şöyle anlattı: Hala ve tey­zeye miras yoktur" buyurdu. [407]

 
Katil Kimsenin Mirastan Menedilmesi
 

Ne şekilde olursa olsun katil kimse mirastan men edilir mi? Yoksa yal­nızca bilerek-kasten katil olanın mı mirastan mahrum edilmesi sözkonusu-dur?

Ebu Mııhammed b. Ebu Zeyd şöyle dedi: ResuluİIah (as) katil kimseyi minrastan men ettiğinde katilin işlediği kati (öldürme) fiilini dikkate almıştır.

Hasta bir kimsenin hastalığı nedeniyle karısını boşadıktan sonra bekle mesi gereken iddet bahane edilerek kadının mirastan men edilmesi imkan­sızdır.

Ebu Zeyd'den başkaları da şöyle diyorlar: Amr b. Şuayb babasından, O da dedesinden, Resulullah'm (a) "katil için miras yoktur" buyurduğunu riva­yet etmiştir.

İmam Malik şöyle demiştir: Mirasçısı olacağı şahsı hata sonucu öldüren kişi mirastan payına düşeni alır. Ama bu nedenle söz konusu edilecek veya katilin velileri tarafından ödenecek olan diyetin mirasçısı olamaz. Eğer mira­sını alacağı kişiyi bilerek öldürürse ne maldan ne de bu diyetten nasibi yok­tur.

Mirasını alacağı şahsı bilerek öldüren kimsenin, öldürülenin malında ve ödenecek diyette hiçbir hakkının olmadığı hususunda İslam alimlerinin fikir-birliği vardır. Ama daha önce de denildiği gibi mirasını alacağı şahsı hataen öldüren kişinin ortadaki diyetten ve mirastan hakkının olup olmadığı ise ihti­laf konusu olmuştur. [408]

 

HEDİYE


Hediyenin Kabul Edilmesi
 

Resullulah (as) hediye kabul eder miydi? Müşrik veya kafir bir kimsenin hediyesinin hükmü nedir?

lbn-i Sahnun'un kitabında şöyle geçiyor: Resulullah (as) Ebu süfyan'ın, zimmet ehlinden olanların, Dihye'nin Mukavkıs'ın ve Ukeyderİn hediyesini kabul etmiş; bunlardan bazılarına da hediyeler vermiş ve bunun yanında î-yâd el-Mücasiî'nin hediyesini kabul etmiştir. Mukavkıs'ın hediyesi Resullula-hın hanımı olup oğlu İbrahim'in anası olan Marİye ve kardeşi Sİrin'Ie dişi bir katırı ve eşeği idi. Resulullah (as) Mariye'yi kendine eş olarak aldı ve O'ndan İbrahim oldu. Dişi katırı ve eşeği Ölünceye kadar yanından ayırmadı. Bu he­diyeleri İskenderiye kralı Mukavkıs'tan alıp getiren kişi Hatip b. Ebi Beltaa i-di. Resululah (as) Onu hicretin yedinci yılında Mukavkıs'a göndermişti. Bu hususuta şunlar da rivayet olunmaktadır; Hediye üç hanım idi, Resuluîlah (as) onlardan birini Cchm b. Huzeyfe'ye verdi. Bu hanımın adı Tarf idi. İkin­cisi Mariye'nin kızkardeşi Şirin idi. Resulullah (as) O'nu Hasan b. Sabite ver­di. Hasan'ın Abdurrahman adındaki oğlu bu hanımdandır.

Müslim'de şöyle yer alıyor; Ferve b. Nefase el-Cüzzani, Resululajra (as) beyaz bir katır hediye etti. Resululah (as) Huneyn gününe kadar bu hayvana bindi.             ■                                         .   .

Sahnun şöyle dedi: Eğer Rum kralı Müslümanların imamına birşey hedi­ye ederse onu kabul etmesinde bir sakınca yoktur. İsterse bu hediye kendi şahsına özgü olsun.

Evzâî şöyle dedi: Eğer böyle bir hediye Müslümanlar için olursa onun değeri kadar bir hediye beytüimalden (devlet hazinesinden ) alınarak bu hediye sahibine verilir.

Sahnun ise, böyle bir hediyenin bir başka hediye ile karşılanmasının ge­rekmediğini söylemiştir.

Bir başka rivayette Sahnun şöyle demektedir: Resulullah (as) Rum kralı­na hediye göndererek onu mükafaatlandırmış ise bu yalnızca Resulullah'a özgüdür. Tüm Müslümanlara olmadığı gibi bir şöhret için de değildir. Rum krallarından bir elçi geldiğinde Müslümanların önderi olan kimsenin bu leçi-yi mükafaatlandırması gerekmez. Ama elçinin ödüllendirilmesi hususunda Müslümanların yararlarına olabilecek herhangi bir durum sözkonusuysa bu işte en doğru olanını yapmak üzere içtihat eder.

Buharîde şöyle geçiyor: "Eyle kralı Resulullah'a beyaz bir katır hediye etmişti. Resulullah da ona bir hırkayla bir deve gönderdi".

Bir başka rivayette şunları görüyoruz : "Tebtık seferi esnasında ona de­vesini gönderdi". Amr b. el:Haris, "Resulullah (as), vefatından sonra geriye yanhzca beyaz katırını ve sadaka olarak bir parça arazi bıraktı" dedi. Hz A-işe, "Resulullah (as), arkasında otuz sâ' (yaklaşık 88kg.) arpa karşılığında bir Yahudiye rehin olarak bıraktığı zırhtan başka hiçbir şey bırakmadan ve­fat etti" dedi.

Yine Buharî'de, "Resulullah (as) ne dinar, ne dirhem, ne köle, ne cariye, ne de başka birşeyi miras olarak bırakmadı. O yalnızca beyaz katırını, sila­hını ve sadaka olarak bir parça araziyi bıraktı" rivayeti yer ahyor. Usaylî'nin değişik yerlerdeki rivayetinde "herhangi bir şey bırakmadı" İfadesi yer alıyor.

îbn-i Hubeyb ve başkaları Mukavkıs'ın Mısır meliki olduğunu söylüyor­lar. Ebu Ubeyd Kitabu'l Emval'de şöyle nakledilmektedir: Bir ip cambazı o-lan Amr b. Malik Resulullah'a (as) bir at hediye etti. Resulullah bu hediyeyi kabul etmedi ve "biz bir müşrikin hediyesini kabul etmeyiz" dedi.

Bir başka rivayette de, "Resullah'm (as) tyad el-Mucaşiî'ye, "biz müşrik­lerin bağışlarım kabul etmeyiz" dediği yer almaktadır.

Ebu Ubeyd şöyle diyor: Resulullah (as) yalnızca Ebu Süfyan'ın hediyesi­ni kabul etmiştir. Zira bu hediyenin süresi kendisiyle Mekkeliler arasında be­lirlenmişti. İskenderiye kralı Mukavkıs'ın hediyesini de kabullenmişti. Zira Mukavkıs Resulullah'a (as) elçisi Hatip b. Beltaa'yı göndermiş ve Resulullah'ın peygamberliğini kabul etmişti. Resulullah (as) O'nun Müslü­manlığından umutsuz olmamıştı. Şurası kesindir ki Resulullah (as) kendisiyle savaşta olunan hiçbir müşrikin hediyesini kabul etmemiştir. Daha sonra Ha-lid b. Velid, Ukayder'i Resulullah'a (as) getirdi. Ukayder Hıristiyandı. Halid O'nun kanının akmasını önlemişti. Cizye vermesi konusunda anlaşmaya vardılar. Halid adamm yolundan çekilip serbest bıraktı, O da köyünün yolu­nu tuttu. [409]

 
Dilenmesi Haram Olan Zengin
 

Dilenmesi haram olan zengin ne demektir ve bu kişi kimdir? Resulul­lah'a (as) dilenmesi haram olan zenginin kim olduğu sorulunca, "50 dirhem yahut bu değerde altını olan kişidir" dedi.

Hadisi imam Ahmed rivayet etmiştir.

Bir başkasına verdiği cevap bununla herhangi bir zıtlık arzetmcmekte-dir. Bu cevapta, "elindeki parası kendisine sabah veya öğle yemeği yedirecek kadar ise" denmiştir. Yani bu kadar paraya sahip olan kişi o günlük zenginli­ğe sahip demektir. Bu durumdaki bir dilencinin sözkonusu günlük zenginli­ğe oranla yıllık zenginliği de ortadır. İşleri en iyi bilen AHah azzedir.

Ömer ~b. el-Hattab Resuluİlah'a (as) böyle bir kimsenin durumunu sor­muş ve ccevabım almıştı. Daha sonra Resulullah (as) kendisine bağış olarak bir şeyler gönderdiğinde, Hz Ömer, "sen bize dememiş miydin bizim için en hayırlı olan şeyin kimseden herhangi birşey almamak olduğunu?" dedi Re­sulullah (as), "sana dediğim o şey dilencilik konusunda idi. Ama dilenmeksi-zin sana yapılan bir bağış ve hediye böyle değil. Üstelik AHah Azze'nin sana verdiği bir nzıktır" buyurdu. Hz Ömer, "nefsimi elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, hiç kimseden birşey istemeyeceğim. Ama istemeksizin bana getiri­len bir şeyi de alacağım" dedi.

Bu Hadisi îmam Malik rivayet etmiştir. [410]


Misafirlik Hakkı Olan Şeyi Dilerse Alır, Dilerse Terkeder

 

Ukbe b. Amir Resulullah'a (as) şöyle dedi: "Sen bizi gönderdiğinde bir topluma rastlarsak ne yapalım, bu hususta ne diyorsun?". ResulUah (as), "bir topluma rastladığınızda eğer onlar misafir olmanız için gerekli şeyleri hazır­lar ve kalmanızı söylerlerse davetlerini kabul edin. Eğer misafir hakkı olan hususları yapmazlarsa misafir olarak hakkınızı alın" dedi.

Hadisi Buharı rivayet etmiştir.

Tirmİzî de ise şöyle geçmektedir: "Biz bir kavme rasladığımızda onlar misafire gereken özeni bize göstermezler ve üzerlerindeki misafirlik hakkını gözetmezlerse, onlardan hakkımızı alamaz isek bu hususta ne dersin?" de­diklerinde, Resulullah (as), "eğer onların üzerinde olan misafirlik hakkınızı vermemekte diretirlerse onlardan hakkınızı alın "buyurdu.

Ebu Davud'da şöyle geçiyor: "Misafirinin gecelemesi yatıya kalması o yöredeki tüm Müslümanlar üzerinde bir hoçtur. Misafir olarak bir topluma giden, ama gösterilmesi gereken misafirlik hakkından mahrum olarak sa-bahlayamn hakkı oradakilerin üzerindedir. Bu misafir bu borcunun hakkı­nı isterse alır, dilerse terkeder".

Ebu Davud'da bir başka rivayette: "Bir toplumun yanında konaklayan kişinin istirahat etmek üzere yerleştirilmesi oradakilere aittir. Eğer onlar mi­safir hakkını gözetmezlerse misafir bu diretmeye karşılık olarak onları ceza­landırmak hakkına sahiptir" İbaresi yeralmaktadır.

Bu hadisler, misafire gereken ilginin gösterilmesinin bir zaruret olduğu­na ve toplum bu hakkı yerine getirmemekte diretirse misafirin bu hakka eşit bir şeyi almaya hakkı bulunduğuna birer kanıttır. Bu hadis, aynı zamanda, kocasından habersiz olarak ailesine yetecek miktarda nafakayı ondan almak hususuna delil olarak gösterilmişse de burada yeterli bir delil gözükmemek­tedir. Zira yukarıda bir hakkın alınma sebebi ortadadır. Hind'in kocası Ebu SüfyarVla olan nafaka sorununda ileri sürülen gerekçelerin benzerine istina­den gereken hakkın alınması hususu ayrı bir şeydir.

Avf b. Malik, Resulullah'a (as) şöyle dedi: "Bir adamın yanına gidiyo­rum, misafirini ağırlamakla emrolunduğu halde ne benim yanıma yaklaşı­yor, ne de bana gereken ilgiyi gösteriyor. Bir misafir olarak hakkımı vermi­yor. Daha sonra o bana misafir olarak uğruyor. Şimdi onu cezalandırayım mı?" Resulullah (as), "hayır, onu konuk et; misafire gösterilecek hürmeti gös­ter" dedi. Avf şöyle diyor: Resulullah (as) bana bir elbise parçası göstererek, "metlin var mı?" dedi. Ben, "tüm malım Allah Azzenin bana verdiği bir deve ve koyundur" dedim? Resulullah (as), "sahip olduklarının etkisi üzerinde gö­rünsün" dedi.

Hadisi tmafn Tirmizî rivayet etmiştir.

Resulullah'a (as) misafirin azık durumu sorulduğunda, "gecesine ve gün­düzüne yetecek kadardır. Misafirlik de üç gündür, üç günden sonrası misa­fir ağarlayanın sadakasıdtr. Misafirin kendisini ağırlayan, konuk eden in­sanların yatımda onları sıkıntıya sokacak kadar kalması kadar kalması he­lal değildir" dedi.

Hadis muttefekun aleyhtir. [411]

 
Cimri Kimseler Cennete Giremeyektir
 

Resulullah (as) şöyle buyurdu: "Cömert bir cahil Allah Azze katında cimri bir alimden daha hayırlıdır".

Bir başka hadiste, "herhangi bir kulun kalbinde imanla cimrilik birara-ya gelmez" buyurdu.

Resululi-ah (as) yağmur getiren rüzgarlardan daha cömertti. Hele rama­zan ayında bu cömertliği bir kat daha artıyordu.

Cimri kişi kendinden, insanlardan ve Rabbından uzaktır. Cömert kişi kendine, insanlara ve Rabbına yakındır. Öyleyse Resulullah'ın tehdit ettiği kimseler neden cennete giremezler?

, Resulullah "tan rivayet olunan bir hadiste şöyle geçiyor: Resulullah (as) diyor ki, "Allah Azze cenneti yarattığı zaman cennete hitaben, 'izzet ve cela­lim hakkı için sana cimri, yalancı ve deyyus girmeyecek' dedi". Deyyus^na-mus gayreti olmayan kişi demektir.

Sahih-i Buharî'de yeralan bir hadiste Resulullah (as), "Allah'a inanan kimse kıskanır; Allah Azze de kıskanır: Allahın kıskanması kulun haram bir işi işlemesidir" buyurmuştur. Allah Teala, "zina eden erkek yalnızca ya zi­na eden ya da müşrik bir kadınla nikahlanabilir. Zina eden bir kadın da yalnızca ya zina eden yahut müşrik, bir erkekle nikahlanabilir. Bu tür ev­lenmeler müminlere haram kılınmıştır. (7Vwr3^"ayetiyle bu hususa bir açık­lık getirmiştir.

Bu hususta alimlerin en sahih görüşü, zina etmiş olan bir kadının evlen­mesinin yalnızca tövbe etmesinden sonra oluşudur. Eğer bir kadın zina etmiş ise tevbe edene dek ona o haliyle hiç kimse dokunamaz. Onu deyyus olan birinden başkası yanında tutmaz. [412]

 
Bilal İnfak Etti
 

Taberanî el-Mu'cemul Kebir'de ve Katade Müsned adlı eserinde şöyle rivayet ediyorlar: îbn-i Mesud şöyle dedi: Resulullah (as) Bilal'in yanına gitti. Orada bir yığın hurma görünce, "bunlar da ne ya Bilal?" dedi. Bilal, "ey Al­lahın elçisi, bunları senin ve misafirlerin için sakladım" dedi. Resulullah (as), "onların cehenemden bir parça olup kaynamasından korkmuyor mu­sun?" dedi. Bilal onların hepsini sadaka olarak dağıttı, infak etti ve arşın sa­hibi olan Allah'ın onları eksiltmeyeceğinden de korkmadı.

Bu hususta Bezzan, Müsned'inde bu hadisi Hz Aişe'den rivayet ediyor; Hz. Aişe şöyle dedi: "Resulullah (as) Bilal'e. hitaben, "bize birşeyler yedir ya Bilal" deyince, Bilal, "ey Allahın elçisi, cehennemden yanımda hiç ateş yok­tur" diyerek tüm elindekini infak ettiğini açıkça ifade etti. [413]


[402] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:237-238.

[403] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:241-242.

[404] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:242-243.

[405] îbni Hişam, es-Siretu'n Nebeviyye, 1955, ikinci basım, Mısır c.l, sh. 644 (çev.)

Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:243.

[406] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:243-244.

[407] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:244-245.

[408] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:245.

[409] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:249-250.

[410] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:250-251.

[411] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:251-252.

[412] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:252-253.

[413] Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları:253.


Konu Başlığı: Ynt: Dadılık
Gönderen: Ceren üzerinde 02 Aralık 2019, 15:44:04
Esselamu aleyküm.rabbim razı olsun paylaşım dan kardeşim...