> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Düşünce > O epistemolojik nesne değil
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: O epistemolojik nesne değil  (Okunma Sayısı 1387 defa)
24 Temmuz 2012, 12:22:49
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 24 Temmuz 2012, 12:22:49 »



O, epistemolojik nesne değil, ontolojik bir varlık
Yusuf Kaplan • 78. Sayı / DÜŞÜNCE


Aşikâr ve tartışmasız gerçek şu ki, hayatımızda, hayatımızın şekillenmesinde, hayatımızın akışının belirlenmesinde Efendimiz’in (s.a.v) yeri, rolü ve işlevi hemen hemen hiç yok gibi. Eğer Efendimiz’in (s.a.v) hayatımızda bir belirleyiciliği olmuş olsaydı, İslam, her bakımdan hayatımız olurdu ve biz tarihte yaşadığımız en şiddetli fetret dönemini, en büyük medeniyet buhranını yaşıyor olmazdık.

Demek ki, çok hayati ve kritik bir problem var önümüzde halletmemiz gereken: Bu yakıcı sorun, İslam’ı hayatımız kılabilmemiz için, Efendimiz’in hayatımızda ontolojik bir varlık olarak belirleyici bir konuma yükseltilebilmesidir. Can alıcı soru şu burada: İyi de, nasıl?

Efendimiz (s.a.v) hayatımızda ontolojik bir varlık olamadığı için, İslam hayatımız olamıyor
Açıkçası, peygambersiz bir dünyada yaşıyoruz. Özellikle de modernliğin, hayatımızın her bir bölmesine, her bir anına ve alanına nüfûz eden sekülerleşme pratikleriyle bütün duyuş, davranış, yaşayış, algılayış ve düşünüş biçimlerimizi belirleyen, şekillendiren ve yönlendiren tek adres, tek kaynak, tek dayanak konumuna yerleştiği bir zaman diliminde, nebevî soluk hayatımızdan çekilip gitmiş durumda. Bizse hâlâ Efendimiz’den (s.a.v) söz edebiliyoruz boş boş, anlamsızca ve ruhsuz bir şekilde.

Çünkü peygamberleri sadece epistemolojik kaynaklar olarak görüyoruz. İnançsızlardan ve gayr-ı müslimlerden söz etmiyorum. Bizzat biz Müslümanlardan söz ediyorum. Oysa peygamberler, yalnızca bize hakikati öğreten, kendilerinden hakikatin bilgisini öğrendiğimiz insanlar değil. Peygamberler yalnızca bilgi ve bilgilenme kaynağımız değil, aynı zamanda ve daha çok da, olma, varolma ve dolayısıyla hayat kaynağımız.

Hakikatin bilgisini değil, kendisini getirdi
Müslümanların sorunu, İslam’ı bir hayat biçimi haline getirememeleri. Bunun tek ve yegâne nedeni de, peygamber/ler/i bize sadece hakikatin bilgisini sunan, öğreten insan/lar olarak görme yanlışına düşmeleri. Ve ne yazık ki, Müslümanlar bu yakıcı ve yıkıcı sorunun da, bunun yol açtığı yıkımların da farkında değiller henüz.

Başka türlü söylemek gerekirse, Peygamberimiz (s.a.v) bize hakikatin bilgisini getirmekle mükellef “biri” değil yalnızca. O, hakikatin bilgisiyle beraber, bizatihî hakikatin kendisini getirmiştir. Hakikatin kendisi, bizatihi Efendimiz’in (s.a.v) kendisidir, “beden”idir. Epistemolojik niteliği değil, ontolojik varlığıdır. Biz buna tasavvuf eksenli İslam düşüncesinde, “hakikat-i Muhammediyye” diyoruz.

Dikkatimizden kaçan yakıcı bir şeye dikkat çekerek söylemek istediklerimi daha iyi vuzûha kavuşturma yolunda bir mesafe katedebileceğimi/zi tahmin ediyorum: Efendimiz’le (s.a.v) ilgili bütün ayetler, Efendimiz’in (s.a.v) epistemolojik kişiliğinden ziyade, ontolojik varlığından söz ederler.

Kerem Sahibi Kitabımız’da iki yerde (Ahzab ve Fetih Sûreleri’nde) üç kavram ekseninde Efendimiz’den (s.a.v) söz edilir: Şahid, Mübeşşir ve Nezîr. Burada dikkatimizi özenle yoğunlaştırmamız gereken, atladığımız hayati mesele, meselenin püf noktası şudur: Bu üç “özellik”, Efendimiz’i (s.a.v) tavsif eden, O’nun özellikleri hakkında bizi bilgilendiren epistemolojik tanımlamalar değil, ontolojik tanımlamalardır: Yani, “Şahid”, “Mübeşşir” ve “Nezîr” kavramları, Efendimiz’in (s.a.v) sıfatları değil, Zat’ına ait kavramlardır.

Yine çok iyi bilinen bir ayette, Yüce Rabbimiz, Efendimiz’in (s.a.v) “âlemlere rahmet olarak gönderildiğini” beyan ve ilan eder bize. Dikkat buyurulsun lütfen: Sadece biz Müslümanlara değil, bütün âleme rahmet olarak gönderilmiştir Efendimiz (s.a.v). Ayetin siyakından, sibakından, peygamberliğin tabiatından meseleye bakıldığında, bizatihi peygamberin varlığı, insanın ve dünyanın kaosa, varoluşsal anarşiye sürüklenmesini önlemeye dönük ilahî bir rahmettir. Bu meseleye, yazının ilerleyen kısımlarında daha felsefi olarak gireceğim; ama burada rahmet hususiyetinin özellikle de bütün âlemlere rahmet olma husûsiyetinin yalnızca Efendimiz’e (s.a.v) has olduğunu özellikle vurgulamak gerekiyor.

Efendimiz’in (s.a.v) ontolojik varlığı ve konumuyla ilgili ayet örneklerini daha fazla uzatmanın gereği yok burada. Biraz önce zikrettiğim, söz konusu ettiğim ayet-i celîle ve cemîlelerde durum yeteri kadar vazıh ve açık bir şekilde ortaya konuyor. Efendimiz, şerefli hadislerde de, kendisini, ayetlerle tastamam paralel bir dille anlatıyor: “Yaşayan Kur’an” diye, “cevâmi-ü’l-kelîm” (bütün Söz’lerin toplamı) diye tarif ediyor. Burada da, epistemolojik bir durum tasviri değil, ontolojik bir varlık tarifi ve konum tespiti var karşımızda.

Efendimiz’in (s.a.v) elçiliği Rabbimize, kulluğu bize hitap eder

Bu cümleden olarak, bu bağlamda gözden kaçırdığımız yakıcı gerçeklerden biri de şu: Efendimiz’in (s.a.v) kulluğu, elçiliğinden önce gelir ve önceliklidir. Bu gerçek, akîdemizin gökkubbesinin muhkem bir şekilde dimdik ayakta tutan kelime-i tevhid veya kelime-i şehâdet sütunlarında da karşımıza çıkar. Önce kul, sonra elçidir Efendimiz (s.a.v). Önce kulluğun, sonra da elçiliğin zikredilmesi, peygamberimizin münhasıran beşer olmasına vurgu yapma kaygısına dayanmaz. İlahî emri, önce Efendimiz’in (s.a.v) bedeninde hayat buldurtması, hayat oldurtması ve oradan da hepimize hayat sundurtması, temel kaygı. Elçi sadece aracıdır, hakikat haberinin aracısı… Elçi, haberi alır ve verir. Tabii hayatına da uygular ilahî sözü. Ama aslolan mesajın iletilmesidir elçilikte. Yani elçilik, epistemolojik / bilgilendirici bir iş ve işlevdir. Oysa Efendimiz’in (s.a.v) kulluğu, onun ontolojik konumuna işaret eder. Burada kul, aracı değil, bizatihî hakikatin hem kendisi, hem de aynasıdır, yani zât’tır. Hakikat, önce Efendimiz’in (s.a.v) kişiliğinde tebeddün etmeli, bedenlenmelidir ki, hakkıyla bellenebilsin. Başka bedenlerde de belirlenebilsin ve hayat olarak herkesin hayatında tahakkuk ettirilebilsin. Dahası, kulluk, yalnızca Efendimiz (s.a.v) için değil, hepimiz için ontolojik bir varoluş hâlidir.

Peygamberimizin (s.a.v) peygamberliği bizimle ilgili değil, Rabbimiz’le ilgili bir durumdur. Bir vazifedir. Ama sanılabileceğinin aksine, peygamberimizin kulluğu, doğrudan bizimle ilgilidir, Rabbimiz’le ilgili değildir. Zaten kulluğunun niteliği, ancak bir peygamberde bulunabilecek bir niteliktir. Dolayısıyla Efendimiz’in (s.a.v) kulluğu, doğrudan bize yönelik, bizi yönlendirmeye, bize yön vermeye, bizim yönümüzü tayin etmeye, bizim yönümüzden şaşmamamızı sağlamaya yönelik bir husûsiyettir.

Nitekim, Efendimiz’in (s.a.v) “burhan” olması, ayette (Nisa: 174) Rabbimiz’in bize ve bütün insü cinn’e “Rabbiniz, size burhanı gönderdi” diye hitap etmesi, ardından burhan’ın gönderilme vazifesinin (apaçık nûr’un) zikredilmesi de, Efendimiz’in (s.a.v) “kul” olma özelliğinin doğrudan bizimle ilgili olduğuna delalet ve işarettir. Kulluk, Efendimiz’in (s.a.v) elçilik özelliğiyle muhatap kılındığı İlâhî Hitab’a bizi de işte bu “kul”luk özelliği üzerinden muhatap kılıyor.

Bu fikirleri, aynı zamanda bir iletişim bilimcinin prizmasından geliştirmeye çalıştığıma da dikkat çekmekte yarar görüyorum. Bir iletişim bilimci olarak da konuştuğumda, burada Efendimiz’in (s.a.v) âlemlere nasıl muazzam bir Rahmet olarak gönderildiğine tanık oluyoruz: Efendimiz (s.a.v), yalnızca elçilik görevini hakkıyla yerine getirmekle yetinmiyor, bizi de tıpkı kendisinin düzlemine çıkarıyor; muhatap olduğu ilâhî hitaba bizi de tıpkı kendi gibi muhatap kılıyor. Bütün salât ve selâm ona. Bütün şükür ve hamd de bizi Rahmet’le buluşturan Rahmet-i Rahmân Rabbimize.

Sonuç: Peygambersiz hayat felaketle sonuçlanır

Özetle, peygamberler, epistemolojik bilgilenme, hakikati öğrenme nesneleri değil, hakikatin hayat olması için bizim aramızdan seçilen ontolojik varlıklardır. Eğer peygamberler olmasaydı, dünyanın dengesi bozulurdu. İnsanlığı türlü sapıklıklar ve felaketler birkaç kez çoktan yok etmiş olurdu.

İnsana akıl, irade ve ihtiyar/seçme kabiliyetleri verilmiş. Ama insan peygamberler olmadan, bu kabiliyetleriyle “Tanrı” fikrine ulaşamaz; mutlak hakikate kavuşamaz. Sadece spekülasyon yapar; spekülasyon ise, kitabımızın tarifiyle, yalnızca “zann”dan ibarettir. “Zann’ın çoğu ise aldatıcıdır”. Hele de hakikat, ilâhî müdahaleyle insana lütfedilmemişse, zann’ın insanı götüreceği yer, sadece felakettir. Hem metafizik felaket, hem kozmolojik felaket, hem de fizikî felaket. O yüzden peygambersiz bir hayat, yaşanabilecek, katlanılabilecek, çekilebilecek bir hayat olamaz/dı.

Bugün insanlığın, modernliğin seküler, dolayısıyla her şeyi ruhsuzlaştırıcı, tefessüh ettirici varoluşsal saldırılarına maruz kalabiliyor olmasının nedeni, nebevî soluğun dünyanın hayatından çekilmiş olmasıdır – Osmanlı’nın temsil ettiği İslam medeniyetinin fiilen tarihten çekildiği son iki asırdan bu yana. İnsanlığın yeniden insanlığını hatırlayabilmesinin öncelikli yolu, hayatımıza yeniden nebevî soluk üfleyebilmekten, bunun yegâne yolu da, Efendimiz’i (s.a.v), epistemolojik bir bilgilenme aracı ve nesnesi olarak görmeyi terk ederek, hakikatin hayatımızda hayat bulmasını, hayatımız olmasını ve herkese hayat sunmasını sağlayabilecek bir ontolojik varlık olarak konumlandırabilmemizden geçiyor.

Efendimiz’in (s.a.v) hayatımızda ontolojik bir varlık konumuna yerleştirilebilmesi, Efendimiz’i (s.a.v), hem hakikatin tecelli ettiği bir hal olarak, hem de hakikatin tezahür ettiği bir mahal olarak görebilmemizle doğru orantılı. Efendimiz’in (s.a.v) hem hâl, hem de mahal düzeylerinde ontolojik bir varlık olarak konumlandırılması, sadece Müslümanların yaşadığı medeniyet buhranını nasıl aşabileceklerinin “felsefî” ana eksenlerini önümüze koymakla kalmıyor. Bizzat ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: O epistemolojik nesne değil
« Posted on: 28 Mart 2024, 17:58:09 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: O epistemolojik nesne değil rüya tabiri,O epistemolojik nesne değil mekke canlı, O epistemolojik nesne değil kabe canlı yayın, O epistemolojik nesne değil Üç boyutlu kuran oku O epistemolojik nesne değil kuran ı kerim, O epistemolojik nesne değil peygamber kıssaları,O epistemolojik nesne değil ilitam ders soruları, O epistemolojik nesne değilönlisans arapça,
Logged
10 Ocak 2014, 15:24:54
Kader 7/C

Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 1.088



« Yanıtla #1 : 10 Ocak 2014, 15:24:54 »


YasaklıBu gün birçok yabancı ünlüler bile, Hz. Muhammed (Sallahu Aleyhi Vesselem)'in insanlık tarihinin en önemli lideri, siyasetçi ve reformcusu olduğu herçeğini söylüyorlar.. O getirdiği mesajlarla tüm insanların kalbini fethediyor, dünyasını değiştiriyorsa, o zaman çok ciddi bir olay söz konusu diye konuşuyorlar....:)
   
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Dünya güzel olsaydı,doğarken ağlamazdık...

Yaşarken temiz olsaydık,ölünce yıkanmazdık.
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes