๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Dünya Hali => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 28 Temmuz 2011, 06:17:30



Konu Başlığı: Çözüme Doğru
Gönderen: Zehibe üzerinde 28 Temmuz 2011, 06:17:30
Dünya Hali


Eylül 2009 129.SAYI


Halil AKGÜN kaleme aldı, DÜNYA HALİ bölümünde yayınlandı.

Çözüme Doğru

Türkiye demokratik açılım adı altında yeniden Kürt meselesini konuşuyor. Başbakan, yeni tartışmanın öncülüğünü yapıyor. Aydınlar, akademisyenler, siyasetçiler, sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları... herkes konuşuyor. Bu iyi bir şey. Türkiye her şeyi özgürce ve samimi bir şekilde tartışabilmeli.

Fakat bu konuda söylenmemiş söz, kaleme alınmamış yazı adeta kalmadı. Yüz yıllık bir soruna son 30 yılda kan ve şiddet bulaşınca bugünlere geldik. Şimdi ihtiyacımız olan, siyasi irade ve kararlılık. Yeni sürecin en önemli farkı da burada. Bu sefer ciddi bir kararlılık var ve şartlar kalıcı bir çözüm için müsait.

Türkiye neyi çözmeye çalışıyor? Bunu doğru tanımlamak lazım. Türkiye demokratik haklar alanını genişletmeye ve terör sorununu çözmeye çalışıyor. Amaç, bu ülkede dini, dili ve etnik kökeni ne olursa olsun herkesin hukuk ve kanun önünde eşit olduğunu tespit etmek ve kimseye karşı ayrımcılık yapılmayacağını anayasal güvence altına almak.

Türkiye demokrasi açığını kapatmaya çalışıyor. Devleti korumak, milli bütünlüğü sağlamak adına yapılan haksızlıkları ortadan kaldırmak istiyor. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin kanun önünde eşit olmasını talep ediyor.

Yani temel sorunumuz aslında Kürt meselesi yahut Güneydoğu’nun kalkındırılması değil. Ana sorun temel hak ve özgürlükler konusunda adalet ve eşitlik ilkesini tesis etmek. Bu yüzden Kürt sorununu çözmek, “birinden alıp ötekine vermek” manasına gelmiyor.

Kürt sorunu diyoruz ama aslında temel ve evrensel hakları konuşuyoruz. Adaleti, eşitliği, hukukun üstünlüğünü, adil paylaşımı tartışıyoruz. Bunları hayata geçirmeden Türkiye’nin büyüyemeceğini söylüyoruz. Millet olarak ortak akılda artık daha fazla buluşuyoruz.

Türkiye bu sorunu çözdüğünde daha da büyüyecek. Yapay sorunlarla kan kaybeden Türkiye küçülür. Küçük bir Türkiye fikri, zikri, dili ve etnisitesi ne olursa olsun herkese dar gelir. Büyük bir Türkiye ise sağcısı solcusu, dindarı laiki herkes için geniş ve ferah bir yerdir.

İşte bu yüzden Türkiye bu sorunu bu sefer çözmek zorunda. Umarız ortaya konan iyi niyet, samimiyet ve kararlılık gerçek bir kardeşlik ve huzur döneminin başlamasına vesile olur.

Obama’nın Başı Dertte

Obama’nın Amerikan halkı ve dünyayla olan “balayı” sona mı eriyor? Obama Amerika’da sıkıntılı günler yaşıyor. Önerdiği Amerikan sağlık sisteminin reformu hakkındaki kanun, Amerikan toplumunu ortasından bölmüş durumda. Tartışmalar, iddialar, sataşmalar, komplo teorileri inanılmaz boyutlarda. Obama’ya en çok Cumhuriyetçi partinin aşırı sağ-hıristiyan tabanı karşı çıkıyor. Fakat ne karşı çıkış! Obama’yı bir tek deccal yapmadıkları kaldı. Gerçi onu söyleyenler de var. Mesela Obama’nın gizli bir müslüman olduğuna inananların sayısı azalmış değil. Cumhuriyetçilerin yarıdan fazlası Obama’nın Amerikan topraklarında doğduğuna inanmıyor. Bu nokta önemli, çünkü ancak Amerikan toprakları üzerinde doğmayanlar Amerikan başkanı olamıyor. Obama’nın sağlık planının “ölüm komisyonları” kuracağını ve kimin sağlık hizmeti alıp almayacağına (yani kimin yaşayıp kimin öleceğine) bu komisyonların karar vereceğine inanılıyor. Oysa planda böyle bir şey yok. Amerikan ekonomisindeki iyileşme oldukça yavaş gidiyor. Obama bir yılını doldurduğunda önemli işler başarmış olacak. Ama o noktada yükselmeye devam mı edecek yoksa inişe mi geçmiş olacak, hep beraber göreceğiz.

Türkiye’ye Enerji Geldi!

Önce NABUCCO imzalandı. Ardından Putin geldi. Onu Katar emiri takip etti. İki ay içinde Türkiye ardı ardına devasa enerji anlaşmalarına imza attı. Enerji fakiri olan Türkiye bir anda dünyanın en büyük enerji koridorlarından biri haline geldi. NABUCCO hayata geçtiğinde Balkanların ve Avrupa’nın gazı Türkiye üzerinden geçecek. Rusya ile yapılan anlaşmalar sayesinde Rus gazı, yine Türkiye üzerinden dünya pazarlarına ulaştırılacak. Katar da oyunun dışında kalmamak için bir jest yaptı ve Türkiye ile sıvılaştırılmış gaz anlaşması imzaladı. Bu da Türkiye’nin iç tüketimini rahatlatacak. Bu gaz anlaşmaları Türkiye’nin bölgesinde artan önemini bir kez daha teyid etti.

Türkiye enerji fakiri bir ülke. Bunun için dışa bağımlı olmak zorunda. Üstelik etrafında bir sürü gerilim, çatışma ve sorun var. Bunlardan sıyrılıp gerçek bir enerji koridoru haline gelmek ve bunu kimseyi gücendirmeden yapmak bu yüzden az bir iş değil. Türkiye “ben herkese eşit mesafedeyim” diyor. Samimi olduğunu, kimseyle bir kavgası olmadığını da gösteriyor. Bu yüzden Avrupa’sından Rusya’sına, Amerika’sından Ortadoğu ülkelerine, herkes Türkiye’yi dost görüyor ve onunla iş yapmak istiyor. Türkiye modeli dedikleri şey böyle bir şey olsa gerek.

Cinayet İhaleleri

Bush yönetiminin kirli yönleri ortaya çıkmaya devam ediyor. Blackwater (“Karasu”) adlı savaş şirketi, Irak savaşı sırasında Bush yönetiminin resmen kiraladığı bir “güvenlik” şirketi. Bu şirket, aslında özel bir ordu. Askerleri, komutanları, komandoları, silahları, istihbarat birimleri var. Görevi güya güvenliği sağlamak. Ama asıl işlevi, Amerikan ordusunun yapmak istemediği ya da yaptığında resmen savaş suçu işlemiş olacağı pis ve karanlık işleri yapmak. Amerika’da bu konuda bir soruşturma başlatıldı. Ortaya her gün inanılmaz bilgiler çıkıyor. Blackwater askerlerinin Irak’ta kaç Iraklı sivili hunharca öldürdüğünün kimse bilmiyor. Fakat yüzlerce, belki de binlerce Irak’lının bu özel paralı askerler tarafından öldürüldüğü tahmin ediliyor. Devam eden mahkeme sonuçlandığında tabloyu daha net göreceğiz. Bush yönetimi Blackwater çalışanlarına dokunulmazlık şartı getirdiği için suç işlemiş paralı askerler Irak’ta yargılanamıyor. O yüzden nihaî kararı Amerikan mahkemeleri verecek. Blackwater şirketinin Irak’a tam bir haçlı zihniyeti ile gittiği, askerlerin aşırı Hıristiyanlık propagandasına tabi tutulduğu ve “kutsal bir dava” için savaştıklarına inandırıldıkları, gelen bilgiler arasında. Bu cinayet ihalesini yakından izlemeye devam edeceğiz.

Afganistan Seçimleri

Amerika’nın Afganistan macerası, Irak’takinden daha maliyetli olacağa benziyor. Bütün zorlamalara rağmen ülkede güven ve istikrar tesis edilemiyor. Irak’ın tersine Afganistan bir “NATO Misyonu” olmasına rağmen, savaş hâlâ Amerika ve İngiltere’nin savaşı. Türkiye dahil NATO üyesi diğer ülkeler muharip asker vermek istemiyor. Haklı gerekçelerle. Afganistan’daki Türk askerleri lojistik destek sağlıyor, altaypı çalışmalarına katkı veriyor. 20 Ağustos’ta yapılan Afgan genel seçimleri, adeta iş olsun diye yapılmış bir seçim. Devlet Başkanı Karzai, başka bir alternatif olmadığı için yine başkan seçildi. Ama Afgan siyasetinin merkezinde olan asıl aktörler seçimlere katılmadılar. Taliban, seçmenleri vazgeçirmek için tedhiş yöntemlerine başvurdu. Zaten Afgan halkı da seçimlerden bir şey beklemediğini gizlemiyor. Kısacası “dostlar alışverişte görsün” kabilinden bir seçim yaşadı Afganistan. İşgal, terör, yıkım, yolsuzluk, adam kayırma, fakirlik ve sefalet diz boyu. Ne Batılılar ne müslüman ülkeler Afgan halkının derdine şifa olamıyor. Görünen o ki Afganistan’daki derin yaraların sarılması, en az Irak’taki kadar uzun ve sancılı olacak.

Kısa Kısa


Diyarbakır Cezaevi tarihe karışıyor. 12 Eylül darbesinden sonra tam bir kâbusa dönüşen Diyarbakır Cezaevi’nde neler yaşandı, ne zulümler görüldü, bunu ancak yaşayan bilir deniliyor. Şimdi Cezaevi kapatılıyor ve şehrin dışına taşınıyor. Yerine tam beş tane okul ve spor tesisleri yapılacak. Cezaevinin boyutlarını siz düşünün. Bu son derece olumlu bir adım ve umarız Türkiye’deki barış ve kardeşlik iklimine katkısı olur.

***

Ergenekon davası ne dipsiz bir kuyuymuş! Soruşturmayı günü birlik takip edenler dahi artık yoruldular. İsimler, kurumlar, bağlantılar, şebekeler… Ardı arkası kesilmiyor. Ergenekon, Cumhuriyet tarihinin en büyük suç çetesi olabilir mi? Şu ana kadar bunu aksini ispat eden bir delile rastlamadık. Üstelik kazdıkça yeni suçlar, planlar, krokiler, kirli ilişkiler çıkıyor. Devleti korumak adına kanunu çiğneyen ve “kanun benim” diyen bir zihniyetin bu ülkeye bir hizmeti falan olamaz.

***

“İnternet başında fazla vakit geçirmekten dolayı artık hiçbir şeyden zevk almıyorum. Uyku düzenim bozuldu, ailemi ve arkadaşlarımı ihmal etmeye başladım. Hayatımın eski haline dönmesi için bu programa katıldım.” “İnternet hastalığı”na yakalanmış Amerikalı bir hasta diyor bunları. İnsanlar, gereksiz bir abartıya girerek gayet normal bir durumdan bile bir hastalık çıkartıyor.  Nitekim Amerika’da bir şirket giderek yaygınlaşan internet bağımlılığı hastalığını tedavi etmek için 45 günlük bir program başlatmış. Ücreti de tam 14 bin 500 dolar. İnternet bağımlılarımıza duyurulur!

***

Rus yönetimi altındaki Kafkaslarda yine sıkıntılı günler yaşanıyor. Bir süredir devam eden suskunluğun ardından bölge yeniden ısınmaya başladı. Ağustos ayında ardı ardına saldırılar yaşandı bölgede. Çeçenler yeni bir bağımsızlık mücadelesi mi başlatıyor? Pek sanmıyoruz. Çünkü ortada örgütlü bir hareketlilik, hatta adı konmuş bir liderlik yok. Bu saldırıların arkasında başka bir şeyler mi var? Olabilir. Bu hareketlilik Rusya’nın işine yarıyor olabilir. Moskova’nın bölgeye yönelik planları yeni zecrî tedbirleri gerektiriyorsa o zaman bu tür saldırılar bir bahane olarak kullanılabilir. Bölgeyi yakından izlemeye devam.