๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Dosya Yazıları => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 27 Mayıs 2012, 11:46:59



Konu Başlığı: Osmanlı Devleti’nde kolera aşısı
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 27 Mayıs 2012, 11:46:59
Osmanlı Devleti’nde kolera aşısı
Nuran YILDIRIM • 58. Sayı / DOSYA YAZILARI


Hastalıkları önlemek için biyolojik metotları kullanma yolunu çiçek aşısını keşfeden Edward Jenner (1749-1823) açtı. Jenner aşılama yoluyla tamamen farklı hafif bir hastalık üreterek, tehlikeli bir hastalığa karşı bağışıklık sağlanabileceği kavramını ortaya attı. Yıllar sonra hastalıklarda mikrop teorisini kuran ve geleceğin biyolojik önleyici tedbirleri için zemin hazırlayan Louis Pasteur (1822-1895), önce mayalanmalara bir mikroorganizmanın neden olduğunu ve her mayanın özgül bir mayayla gerçekleştiğini gösterdi. 1863 yılında bazı bakterilerin hareketlerinin hava ile temas sonucu kaybolduğunu fark ederek anaerop bakterileri yani sadece oksijensiz ortamda üreyen mikroorganizmaları buldu. Bulaşıcı hastalıkların da mayalanmalarda olduğu gibi mikroorganizmalardan kaynaklandığını düşünüyordu. Koyunlarda görülen şarbon hastalığı etkeninin şarbon bakterisi olduğunu kanıtladı. Loğusa hummasının günümüzde “streptokok” adıyla bilinen mikroptan kaynaklandığını belirledi. Kendini mikroorganizmaların bulaşıcı hastalıklara neden olduğunu ve cerrahide de enfeksiyonun yayılmasına yol açtığını kanıtlamaya adadı. Virüsleri yapay olarak zayıflatarak ilk kez aşı üretmeyi başardı (1881). Tavuk kolerası, şarbon ve kuduz aşılarını keşfetti. Bundan sonra bakteriyoloji ve immunoloji çalışmaları yaygınlaştı. Gittikçe daha fazla bakteri keşfedildi, çok sayıda aşı ve antiserum üretildi, önleyici mekanizmalar açığa kavuşturuldu. Pasteur bir organizmanın zayıflatılmış kültürlerinin aynı organizmanın yol açtığı hastalığa karşı koruma sağladığına dair temel prensibi oturttu.

19. yüzyılda yüz binlerce kişiyi öldürüp Asya ve Avrupa’yı perişan eden koleranın etkeni Robert Koch tarafından bulundu (1883). Ancak ondan sonra belirlenen mücadele yöntemlerinin hayata geçirilmesiyle kolera salgınları 20. yüzyıl başında hız kesti.

Koleraya yakalanmamak için geliştirilen savunma araçlarından biri de kolera aşısıydı. Aşının gelişme sürecinde bir çok bilim adamının denemeleri vardır. Bunlardan en dikkat çekeni Katalan mikrobiyolog Jaume Ferran i Clua’nın (1851/1852?-1929) çalışmalarıdır. La Inoculación Preventiva contra el Cólera Morbo Asiático (1886) isimli kitabında koleranın önlenmesi ve aşı ile ilgili çalışmalarını anlatmıştır.1 Ayrıca 1892-1893 yıllarında Waldemar M. W Haffkine (1860-1930) Shibasaburo Kitasato (1852-1931), August Von Wassermann (1866-1925) gibi bakteriyologların çalışmaları da sürece katkı sağlamıştır. Bu dönemde hafifletilmiş kolera kültürleri, kolera kültürlerinin süzülmesiyle elde edilen sıvı, koleralılardan alınan serum ve keçi sütü ile deneyler yapılıyordu. Hayvanlarda muafiyet sağlanabildiğinin anlaşılması üzerine Haffkine, ürettiği aşıyı hayatını riske atarak 18 Temmuz 1892’de kendi üzerinde denedi. Bulgularını 30 Temmuz 1892’de açıkladı. Fakat ne Mechnikov ne Pasteur ne de diğer meslektaşları tarafından kabul gördü. Avrupa’daki resmi sağlık kuruluşları da ilgilenmeyince Hindistan’a gidip kolera salgını sırasında 25.000 gönüllüyü aşıladı (1893). Hindistan’daki deneyimlerinin sonuçlarını, Ağustos 1895’te anlattı. Mart 1896’da tekrar Hindistan’a gidip yedi ay içinde 30.000 kişinin aşılanmasını sağladı. Aşı olanlar kolerayı pek hafif geçiriyorlardı.2

Osmanlı’da aşı tartışmaları
Osmanlı Devleti aşı çalışmalarını dikkatle izliyordu. Berlin Sefareti de Alman basınında kolera aşısı hakkında haber çıktıkça Türkçe’ye çevirip İstanbul’a gönderiyordu. Berliner Tagblat gazetesinin 19 Temmuz 1895 günlü nüshasında yayınlanan bir fıkrada Behring’in koleraya karşı bir serum hazırlayarak Hint tavşanları üzerinde denediği ve iyi sonuçlar aldığı belirtilmişti.3 Birkaç gün sonraki 25 Temmuz 1895 tarihli L’Illustration dergisinde çıkan Dr. Frank imzalı, “Kolera Aşısı Dr. Frank’ın Tecrübeleri” başlıklı yazı da hemen tercüme edilerek Babıâli’ye gönderildi.4

Londra Sefareti, şifreli bir telgrafla; Hindistan’da askerlerin koleradan korunmaları için kolera aşısının yapıldığını gösteren bir resmin Londra’da yayınlanmakta olan Grafic gazetesinin 2 Haziran 1894 tarihli nüshasında yayınlandığını ve aşının bir yararı olup olmadığının araştırıldığını bildirdi.5 Bunun üzerine Londra Sefareti’ne gönderilen bir irade ile kolera aşısına dair tahkikat yapılması istendi. Londra Sefareti de Haffkine’nin aşı tecrübelerinde edindiği sonuçlarını bildiren Kalküta Belediye Doktoru Simpson’ın bir makalesi ile tecrübeye devam edilmesi lüzumunu dile getirdiği mektubunun Indian Medical Gazete’te (Haziran, 1894) yayınlanmış kopyalarını gönderdi. Dr. Simpson’a göre; aşı zararsızdı, yararı konusunda kesin karar vermek için genişletilmiş tecrübelere ihtiyaç vardı.6

1912 yılında Balkan Savaşı sırasında kolera önemli ölçüde yayılmışken Pasteur Enstitüsü Müdürlüğü Babıâli’ye bir mektup göndererek, kolera ve dizanteri hastalıklara karşı ürettiği serumlar hakkında bilgi verdi.7 Enstitünün amacı bu aşıları Osmanlı Devleti’ne satıp para kazanmaktı. Sıhhiye Meclisi’nin 18 Kasım 1912 tarihli toplantısında, Avusturya-Macaristan delegesi, kolera hastalığının yayılmasına engel olmak için asker ve göçmenlere aşı yapılmasını gündeme getirdi. Sıhhiye Nazırı’nın İstanbul’da kolera aşısı olup olmadığını sorması üzerine yapılan açıklamada, bu aşının daha önce Hindistan, Japonya ve en son 1911’de Rusya’da uygulandığı ve başarılı sonuçlar elde edildiği ifade edildi. Akil Muhtar (Özden), kolera aşısının tedavi edici değil koruyucu tedbirlerden biri olduğuna dikkat çekip aşının hastalık ortaya çıkmadan yapıldığı takdirde olumlu sonuçlar verebileceğini, hastalık yayıldıktan sonra uygulanmasının bir şey ifade etmeyeceğini belirtti. Bu açıklama üzerine Sıhhiye Meclisi aşı konusunu gündem dışı bıraktı. Bir süre sonra Dr. Cenap Şahabettin’in emriyle, İzmir’deki Klazomen Tahaffuzhanesi’nde karantina bekleyenlere kolera aşısı yapıldığının öğrenilmesi, Sıhhiye Meclisi üyelerinin tepkisine neden oldu. Eleştiriler Sıhhiye Meclisi kararı olmadan böyle bir uygulamanın yapılamayacağı konusunda yoğunlaşıyordu. Oysa kolera aşısı, Sıhhiye Meclisi’nin eski bir kararına dayanarak uygulanmaya başlanmıştı, aşıyı üreten Dr. Florin Fransa’da tıp eğitimi almış bir uzmandı üstelik kolera aşısından olumlu sonuçlar alınmıştı.8

Daha sonra Gülhane Tatbikat Mektebi ve Seririyat Hastanesi’nde bakteriyoloji hocası Mustafa Hilmi (Sağun, 1880-1967) ve Dr. Reşat Rıza (Kor, 1877-1941) tarafından hazırlanan kolera aşısı ilk kez Balkan Savaşı’nda, 10 Temmuz 1913’de Edirne’nin geri alınması sırasında ordu birliklerinde baş gösteren kolera salgınında uygulandı. Dimetoka’da bir askeri mücadele merkezi kurularak ordu birliklerinin tamamı koleraya karşı aşılandı. Burada iki üç kez aşılanmış olan 31. ve 32. tümen erleri terhis edilmek üzere Gelibolu Terhis Karargâhı’na gönderiliyorlardı. Bu terhis merkezinde görevli olan Dr. Abdülkadir (Noyan) Bey ile Bakteriyolog Hüsamettin Bey, kolera aşısı yapılmış birliklerde koleraya yakalanma ve ölü sayısında en az bir kat azalma olduğunu tespit ettiler. 9 Filistin cephesindeki salgının birden bire sönmesi Türk birliklerine uygulanan kolera aşısına bağlanmıştı.10 I. Dünya Savaşı sona ererken Başkumandan Vekili Enver Bey, orduda kolera aşısının uygulanmasını emretmişti.11

Orduda alınan başarılı sonuçların ardından kolera aşısı halka da tatbik edildi. Kolera aşısı Bakteriyolojihane-i Osmani’de hazırlanıyordu.

I.Dünya Savaşı sırasında yürürlüğe giren kolera tedbirleriyle ilgili tüzüğe göre; resmi hekimler gerektiğinde Sıhhiye Müdüriyet-i Umumiyesi vasıtasıyla kolera aşısı temin ediyordu. Aşı hükümet tarafından icra olunan bir tedbir olduğu için ücretsizdi. 10-50 yaş arasında sağlıklı kişilere yedi ila dokuz gün aralıklarla iki defa yapılan kolera aşısı, göğüste köprücük kemiği ile meme başı arasına veya sırtta iki kürek kemiği arasına cilt altına tatbik edilirdi.12 Haziran 1916’da Sıhhiye Nezareti’nin teklifiyle bazı vilayetlerde görülen kolera hastalığının yayılmaması için lüzum görülen yerlerde kolera aşısı mecburi olarak yapılmaya başlandı.13 Hemen ardından Kanun-ı Ceza’nın 99. maddesinin 3. zeyli uyarınca, Sıhhiye Nezareti’nce tayin ve ilan olunacak mıntıkalarda bulunanlara kolera aşısı ile aşılanma mecburiyeti getirildi.

Günümüzde bazı ülkelerde uygulanan kolera aşıları, eski aşılarından daha iyi bir bağışıklık sağlayıp daha az yan etki içerseler de henüz ideal seviyeye ulaşamamıştır. Bu nedenle birçok ülke kolera aşısı kullanmamaktadır. İdeal bir kolera aşısı elde etme araştırmaları devam etmektedir.

Kolera aşısının lüzum görülecek mahallerde mecburi olduğu hakkındaki irade

Bazı vilayâtta zuhur eden kolera hastalığının men’-i sirayeti zımnında Kanun-ı Ceza’nın 99. maddesinin 6 C. 1329 [4 Haziran 1911] tarihli 3. zeyli mucebince Meclis-i Vükelâ’ca ittihaz olunan karar-ı âtinin lüzum görülecek mahallerde tatbiki tensib olunmuştur.

Sıhhiye Nezareti’nce tayin ve ilan olunacak menâtıkda [mıntıkalarda] bulunan eşhas kolera aşısı ile aşılanmağa mecburdurlar aşının zaman ve sûret-i icrası ve aşıdan müstesna olanlar talimatnâme-i mahsus ile tayin olunacaktır.

Bu irade-i seniyenin icrasına Dahiliye ve Sıhhiye Nazırı memurdur.

3 Ş. 1334/23 Mayıs 1332 [5 Haziran 1916]

Mehmed Reşad
Sadrazam Mehmed Said
Şeyülislam Musa Kazım
Harbiye Nazırı ve Bahriye Nazırı Vekili Enver
Dahiliye ve Sıhhiye Nazır vekili Tal’at
Şura-yı Devlet Reisi ve Evkaf-ı Hümayun Nazır Vekili İbrahim
Nafıa Nazırı Abbas
Maarif Nazırı ve Posta ve Telgraf ve telefon Nazır vekili Ahmed Şükrü

Kaynakça:

1. www.artandmedicine.com/biblio/authors/Ferran.html, erişim 14.11.2009
2. Süleyman Numan: Tıp Fakültesi Seririyat-ı Tıbbiye Derslerinden: Kolera. Konstantiniye 1328, 213-215.
3. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA). HR. SYS. 32/58, 19 Temmuz 1895.
4. BOA. Y. PRK. PT. 2/87, 12 L. 1302 [25 Temmuz 1885].
5. BOA. Y. PRK. BŞK. 36/74, 15 Z. 1311 [19 Haziran 1894].
6. BOA. Y. MTV. 101/55, 26 M. 1312 [30 Temmuz 1894].
7. BOA. DH. İD. 55/82, 15 Z. 1330 [25 Kasım 1912].
8. Oya Dağlar: War Epidemics and Medicine in the Late Otoman Empire (1912-1918). Haarlem Nederlands, 2008.
9. Abdülkadir: “Kolera Aşısı Tatbikatından Çıkan Netayic”, Osmanlı Seririyat Mecmuası,  4 (Haziran 1330/1914), 151-154. ; Abdülkadir Noyan: “Memleketimizde Salgın Hastalıklar (Kolera Salgınları)”, İstanbul Tıp Fakültesi Mecmuası, 26 (1963), 437-449.
10. Helmut Becker: I. Dünya Savaşında (1914-1918) Osmanlı Cephesinde Askerî Tababet ve Eczacılık (Alman Kaynaklarına Göre). İstanbul 1983, 55, 84.
11. Evâmir-i Resmiye”, Ceride-i Tıbbiye-i Askeriye, 16 Mayıs 1334 [Mayıs 1918], 340.
12. Bâbıâli Dahiliye Nezareti Sıhhiye Müdüriyet-i Umumiyesi Neşriyatından: Koleraya Karşı  İttihaz Olunacak Tedabir-i Tahaffuziye ve Mânia-i İstilâiye Hakkında Talimatnâme. Matbaa-i Osmaniye, Dersaadet 1330 [1914], 37-38.
13. BOA. MV. 243/19, 3 Ş. 1334 [5 Haziran 1916]
.