> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Dört Mezheb Fıkhı > Daman (Tekeffül) Konuları
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Daman (Tekeffül) Konuları  (Okunma Sayısı 2904 defa)
25 Şubat 2010, 19:22:47
Eflaki
Gökte oturan melek
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 9.997


« : 25 Şubat 2010, 19:22:47 »



Tanımı

Daman kelimesi, sözlük anlamı bakımından; başka­sının zimmetindeki şeyi üstlenmek anlamını ifâde eder. Daman, "Dimn"kelimesinden türemİştir.Zîrâ zimmet,kefalet anlamında olup bedenin zımnindandır. "Falan, falana kefil oldu" dendiğinde, falanı kendine katmış olduğu kastedilİr.Şu âyet-i kerîme de bu anlamdadır:

"Zekeriyyâ´yı ona (Meryem´e) kefil kıldı[1] yani geçim ve terbiyesinin gereklerini yapmak üzere onu kendi yanına kattırdı.

Kefalet, "Ke-fe-le" fiilinin masdarıdır. Bu fiil, "ke-fü-le" veya "ke-fi-le" şeklinde de okunabilir. "Ke-fe-le" fiilinin masdarı "kitlen", "küfûlen" ve "kefâleten" kalıplarında olabilir. "Kefele" fiili, kendi­sinden sonra gelen ismin başına, "ba" harfi konarak geçişli bir fiil haline getirilebilir. Örneğin "adama kefil oldum" anlamında, "kefel-tü bi´r-recüli" demek gibi. Kefalet, borçlu hakkında olursa, kefele fii­li, "an" harfi ile geçişli hale getirilebilir. Örneğin "borçludan taraf kefil oldum" anlamında, "kefeltü anî´l-Medyun" demek gibi. Kefalet, alacaklı hakkında olursa kefele fiili "lâm" harfiyle geçişli hale geti­rilebilir. Örneğin "alacaklı İçin kefil oldum" anlamında, "kefeltü liddâini" demek gibi. Damân´ın ıstılahı anlamına gelince; mezheble-rin bu konudaki geniş açıklamaları aşağıya alınmıştır.

(49) Hanefıler, kefaletin tanımı hususunda iki görüşün mevcud olduğu­nu söylemişlerdir:

1- Kefalet: Şahıs, borç veya aynı talep hususunda bir zimmeti diğer bir zimmete eklemektir. Şu halde kefalet, borca kefil olma, şahsa kefil olma, ayna kefil olma şeklinde üç kısma ayrılır.

2- Kefalet, borcun aslında bir zimmeti diğer bir zimmete katmaktır. Ama birinci tanım, bu ikincisine göre çok daha oğrudur, Çünkü birincisi genel olup, kefaletin her üç kısmım da kapsamaktadır. İkincisi ise, sâdece borçta­ki kefaleti içermektedir. Bunun açıklaması da şöyle olur: Bir kimsenin baş­kası nezdinde alacağı bulunursa, kendisine göre güvenilir bir kişiyi kefil getirmesini, borçlusundan taleb edebilir. Ki, o kefili kendi aslî borçlusuna katsın. Hanefî âlimleri bu noktada görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Bazıları derler ki: Kefilin aslî borçluya katılması, borç zimmetinin altına girmediği halde alacaklıyı, ondan borcu ödeme talebinde bulunma hakkına sahip kı­lar. Borç zimmetinin altında bulunan kişi, sadece aslî borçludur. Bu görüş sahipleri delil olarak şunu ileri sürerler: Kefilin zimmeti, aslî borçlunun zim­metine katılır dediğimizde, bunun sonucu olarak kefilin zimmeti de borçla meşgul olmuş olur. Böyle olunca da bu tanım, kefaletin bütün kısımlarını kapsamına almaz. Şahsa kefil olmada, kefilin zimmeti borçla meşgul değil­dir. Bunda hiç bir ihtilâf yoktur. Öyle ise alacaklı, kefilden sadece borçluyu şahsen getirip hazır etmesini isteyebilir. Aynlar üzerine kefalet de bu hükme tâbidir. Bunlar üzerine olan kefalet de üç kısma ayrılır:

a- Bizzat kendileriyle tazmin edilen aynılar.

b- Başka şeyle tazmin edilen ayınlar.

c- Tazmin edilmeyen ayınlar.


Bizzat kendileriyle tazmin edilen ayınlar: Bunları birisinden (iğreti ola­rak) atmış olan kişinin, eğer duruyorsa aynını geri vermesi gerekir. Eğer te­lef olmuşsa, varsa mislini sahibine vermesi gerekir. Misli yoksa, değerini Ödemesi gerekir. Bu da, gasbedİlen veya fâsid bir satışla satılan mal gibidir. Meselâ bir kişi, bir başkasının ineğini gasbetmişse, eğer duruyorsa o ineği aynen sahibine geri vermesi gerekir. Eğer inek ölmüşse, onun misli olan bir ineği satın alıp sahibine vermesi gerekir. Bir kişi emsali bulunmaz bir mü­cevheri gasbeder ve sonra da yitirirse, yitirdiği delil veya ikrarla sabit olun­ca, mücevherin değerini sahibine ödemesi gerekir. Aynı şekilde fâsid bir satış akdi ile bir mal satın alan kişinin de bu hükme tâbi olduğu bilinen bir ger­çektir. Nitekim bu husus, kefaletin şartlan bahsinde açıklanacaktır.

Başka bir şeyle tazmin edilen ayınlara gelince bunlar, var oldukları tak­dirde kendilerinin teslim edilmesi gereken aymlardır. Telef olmaları halinde ne misilleri, ne de değerleri ödenir. Bunlar başka şeyle tazmin edilirler ki, bu başka şeyden maksat, malın satış fiyatıdır. Meselâ; bir kişi bir mal satın alır, bedelini öder ama malı teslim almaz. Bir başkası da o malı müşteriye teslim etmeyi tekeffül eder. Bu durumda o mal mevcutsa kefilin, onu müş­teriye teslim etmesi gerekir. Eğer telef olmuşsa kefilin, o malın mislini veya değerini ödemesi gerekmez. (Müşteri, sadece vermiş olduğu bedeli geri alır.) Rehin de böyledir. O da karşılığında konmuş olduğu borçla tazmin edilir. Bir kişinin bîr başkasından alacağı olur. Bu alacağına karşılık, borçlusu onun yanına bir eşyayı rehin bırakmış olur. Sonra bir üçüncü şahıs, bu eşya için borçluya kefil olur. Eşyanın telef olması durumunda kefil, rehinenin mislini veya değerini sahibine ödemekle yükümlü olmaz. (Bu rehine, karşılığında konmuş olduğu borçla tazmin edilmiş olur.) Bizzat kendileriyle veya başka şeylerle tazmin edilen ayınlar için kefalette bulunmak sahih olur. Ama kefi­lin zimmeti, bu ayınlarla meşgul olmaz. Bu hususta ittifak vardır. Aynın sa­hibi, eğer duruyorsa aynı getirip teslim etmesini kefilden isteyebilir. Ayın eğer bizzat kendisiyle tazmin edilenlerdense ve de telef olmuşsa ya mislim getir­mesini, ya da değerim Ödemesini kefilden taleb edebilir. Başkasıyla tazmin edilen ayınların telef olmaları durumunda sahipleri, kefillerden hiç bir ta­lepte bulunamazlar. îşte bb nedenle, her üç kısmı da kapsamına alsın diye kefaleti tanımlarken, talepte bulunma hususunda bir zimmeti bir başka zim­mete eklemektir demiştik.

Ne kendileriyle, ne de başkalarıyla tazmin edilmeyen ayınlara gelince, bunların sahiplerine teslim edilmeleri gerekmediği gibi, bunlar için kefil ol­mak da sahih değildir. Bunlar vedîa, mudârebe malı ve şirket malı gibi emâ-netdirler. Kefaletin, "borç hususunda, bir zimmeti diğer bir zimmete katmaktır" şeklindeki ikinci tanımına şöyle bir itirazda bulunulabilir: Bu ta­nıma göre kefalet, borçların iki kata yükselerek, birden fazla sayıda olmala­rı sonucunu doğuracaktır. Bu doğru olur mu? Meselâ bir kimsenin, bir başkasından bin lira alacağı olur. Sonra da başkası bu borç için kefil olursa, kefilin zimmeti de, bu bin lira ile meşgul olacaktır. Böyle olunca; hem borç­lunun zimmeti, hem de kefilin zimmeti biner lirayla meşgul olacaktır. Bu itiraz geçerli değildir. Çünkü, her ne kadar kefilin zimmeti bu borçla meşgul olmaktaysa da alacaklı, bin lirayı sadece borçludan veya kefilinden tahsil etme hakkına sahiptir. İkisinden biri, bin lirayı ödeyince diğerinin zimmeti bu borçtan ibra edilmiş olacaktır. Böyle olunca da, iki zimmetin biner liray­la meşgul olmasına rağmen alacaklı, her ikisinden de biner lira alamayacak­tır. Gasbedici kişinin bir malı gasbetmesi de böyledir. Meselâ Abdullah, Murad´tan bir mal gasbeder. Öte yandan Ahmet de bu malı Abdullah´dan gasbederse, birinci gasbedici Abdullah da, ikinci gasbedici Ahmet de bu malı tazmin etmekle yükümlü olurlar. Ama bu durumda mal sahibi olan Murad´m, sâdece kendi malını almaya hakkı olur. Diğer gasbediciden de malının misli­ni almayı hak etmez. Ancak bu gasp meselesinde mal sahibi, ikinci gasbedi-ciyi seçerek malını ondan ister ve o da malını kendisine tazmin ederse sadece tazmin eden (ikinci) gasbedici zimmetten kurtulmuş olur. Diğeri hâlâ zim­metli olarak kalır. Ama borç kefaletinde durum bundan farklıdır. Alacaklı, kefil veya borçludan birini seçmekle, jdiğeri zimmetten kurtulmuş olmaz. Ala­cağını bilfiil teslim almadan diğeri zimmetten kurtulamaz.

Kefalet sadece hakkı taleb etmede bir zimmeti diğer bir zimmete kat­maktır diyenlerin görüşü; kefaletin tanımını her üç kefalet kısmını kapsaya­cak şekilde genelleştirmektir.

Kefalet, ödemeyi taleb etmekle birlikte borcun aslı hususunda bir zim­meti diğer bir zimmete katmaktır diyenler, şu delilleri ileri sürmektedirler: Alacaklı, hakkını kefile bağışlarsa, bu bağışlaması sahih olur. Kefil, ayrıca borçluya müracaat ederek, borcu (kendi şahsı için) taleb etme hakkına sa­hip olur. Eğer kefilin zimmeti borçla meşgul olmasaydı, alacaklının! bu bor­cu kendisine bağışlaması sahih olmazdı. Çünkü, borçlu olmayana borcu bağışlamak sahih olmaz. Ancak, bu borcu teslim almak için emredilen kim­seye bağışlanabilir ki, bu da kefilin zimmetinin borçla meşgul olduğuna de­lâlet etmektedir. Yine bu cümleden olmak üzere alacaklı kişi, kendi alacağına karşılık olarak kefilden bir mal satın alırsa, bir borca karşılık, borçludan başkasından mal satın almak sahih olmamakla birlikte bu ahş-veriş sahih olur. Ayrıca kefilin ölmesi durumunda borç, onun terekesinden alınır. Eğer zimmeti borçla meşgul olmasaydı, artık borç talebiyle karşılaşmaktan kur­tulmuş olacaktı. Bu meseleler üzerinde ittifak vardır. Nasıl olur da siz, kefa­letin, sadece hakkı taleb etmede, bir zimmetin diğer bir zimmete katılması olduğunu söylüyorsunuz? Cevaben deriz ki: Kefalet, borcu taleb etmede, bir zimmeti başka bir zimmete katmaktır diyenlerin sözü; kefaletin, "borcun aslı hususunda bir zimmeti başka bir zimmete katmaktır" şeklinde tanım­lanmasına ters düşmemektedir. Kefaletin üç kısmını da kapsamadığı için, ke­faletin bu şekilde tanımlanmasının noksan olduğunu söylemektedirler. Borcun aslında zimmetin zimmete katılması, sadece borçtaki kefalet anlamını akla getirmektedir. Diğer iki kısım kefalet bu tanım sayesinde akla gelmemekte­dir. "Kefalet, borcun aslında bir zimmeti başka bir zimmete katmaktır" di­ye tanım yapanın, sadece bir kısım kefaleti düşünmüş olduğu iddia edilemez. Bu, tanımın noksan olmasını engellemez. Kefaletin en doğru tanımı, her üç kısmı kapsayacak şekilde yapılan tanımdır. Şu halde tanıma yapılan itiraz­dan bir sonuç çıkmamıştır. Bu itirazın yeminde sonuç vermesi durumuna ge­lince diyeceğimiz şudur ki: Borçlu olmadığına yemin eden kişi, kefilin zimmeti borçla meş...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Daman (Tekeffül) Konuları
« Posted on: 16 Nisan 2024, 19:24:22 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Daman (Tekeffül) Konuları rüya tabiri,Daman (Tekeffül) Konuları mekke canlı, Daman (Tekeffül) Konuları kabe canlı yayın, Daman (Tekeffül) Konuları Üç boyutlu kuran oku Daman (Tekeffül) Konuları kuran ı kerim, Daman (Tekeffül) Konuları peygamber kıssaları,Daman (Tekeffül) Konuları ilitam ders soruları, Daman (Tekeffül) Konularıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes