๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 10 Eylül 2010, 00:09:21



Konu Başlığı: Ölümün iki farklı yüzü
Gönderen: Sefil üzerinde 10 Eylül 2010, 00:09:21


İki farklı ölüm

Şimdi başlığı okuyanlar, “İki ölüm de nasıl olurmuş?” diyebilirler. Aslında ölüm insana bir kere gelir, haklılar. Ama, o ölüm insana iki şekilde gelir. Peygamberimiz (asm) buyuruyor ya; “Nasıl yaşarsanız, öyle ölürsünüz. Nasıl ölürseniz öyle haşrolursunuz” diye.

Evet, bu dünya meydanına bir imtihan için gönderilen insanoğlu; eğer imtihanı güzel verip kazanırsa, âhir ve âkıbeti elbette iyi olacaktır İnşaallah. Ama, tersi olursa maalesef hem burada, hem ahirette hüsrana uğrayacaktır. Bunlar belli olan şeylerdir ve bizlere, başta Peygamberimiz (asm) olmak üzere, büyük zatlardan nakledilerek gelmektedir.

Bediüzzaman Hazretleri, şimdiye kadar hiçbir yerde rastlamadığım bir tarzda ibadetin tarifini yaparken, “Allah’ın emirlerini yapmaktan ve nehiylerinden sakınmaktan ibaret olan ibadet…” diyor. Yani namaz kılmak bir ibadet olduğu gibi, içki içmemek de bir ibadettir. İşte, işin özü ve özeti buradadır. Yani, bu şekle göre hareket eden kimse; Cenâb-ı Hak’kın emirlerini yapar, yasakladıklarından kaçınırsa kurtulmuştur İnşaallah. Tersini yapanın ise, vay haline! Allah o gibi halden herkesi muhafaza eylesin!

Bu kadar girizgâhtan sonra, başlıktaki esas mevzuumuza, daha doğrusu sadede dönelim: Bu iki ölüm hadisesi, benim tanıdığım iki kişide meydana gelmiştir. Bundan bir-iki sene önce bir tanıdığım ölmüştü. Yine de Allah taksiratını affetsin fakat, bu zât hayatında doğru dürüst ne namaz kılmış, ne de diğer ibadetlerini yapmıştı. Ama, başta içki olmak üzere her türlü günahı irtikap etmişti. İşte onun ölüm anında başucunda bulunan bir yakını, dehşetle ve korkuyla anlatmıştı bana son ânını.

Dedi ki: “Son nefesinden önce bir tek ben yanındaydım. Baktım yatakta kıvranıyor, sağa-sola dönüp, gözünü bir noktaya dikerek, ‘Allah’ım tövbe, bir daha yapmayacağım!’ falan diyerek, ama birden yüzü simsiyah kesilerek öldü. Daha sonra sararmaya başladı.” Ben bile o anlatılandan çok müteessir olmuş ve ”Keşke Rabbinin emrini dinleseydi” diye üzülmüştüm.

İkinci ölüm hadisesi ise; iyi ölüme misâl olduğundan ismiyle zikrederek beyan edeyim: Geçen senelerde gazetemizde bir taziye ilânı çıkmıştı. Eski ağabeylerimizden Ramazan Demir’in hanımı Şefika teyzenin taziye ilânıydı bu. Mustafa Sungur Ağabeyin dünürleri ve Mustafa Yeşilyurt ile bizim hanımın dayısının çocuklarının kayınvalidesiydi Şefika teyze. Salihat-ı nisvandan olan bu muhtereme, ibadetlerini aksatmadan yapan (ezan okunur okunmaz namazını hemen kılan) çok takva sahibi, ehl-i hizmet ve mübarek bir kadındı. Evlerinde ailece çok hizmet etmişler, ayrıca rahmetli Tahiri Mutlu Ağabeyin de özel hizmetinde bulunmuştu.

İşte bu teyzemizin son ânında başında bulunan çocuklarının ifadesiyle; “Son zamanında başında Kur’ân okuyup, hatim indiriyorduk, o da tasdik ediyordu. Bir ara bize döndü dedi ki: ’Durun, Peygamberimiz (asm) geldi, Üstadımız gelmedi daha, onu bekliyorum.’ Ve hüsn-ü hatime ile şehadet getirerek son nefesini verdi.”

Cenazesi de enteresan bir şekilde rahmetli Tahir Ağabeylerin yakınındaki bir kabristana defnedilmiş.

İşte iki ölüm hâli. Cenâb-ı Hak, hepimizin âhir ve akıbetini hayırlı bir şekilde versin. Rabbimizin emrine uygun yaşayalım, o şekilde ölelim ve yine o şekilde de dirilelim İnşaallah.
Osman ZENGİN