> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Mümini tehdit eden dört unsur
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Mümini tehdit eden dört unsur  (Okunma Sayısı 600 defa)
04 Aralık 2010, 13:05:49
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 04 Aralık 2010, 13:05:49 »



     Mümini tehdit eden dört unsur

Mümini Tehdit Eden Dört Unsur: Göbek Bağlamak, Çok Uyku, Tembellik ve Yakin Azlığı
ALLAH Resûlü (sav) bir hadis-i şeriflerinde 'Ümmetim hakkında en çok korktuğum şeyler: Karın büyüklüğü (göbek bağlamak), çok uyku, tembellik ve yakîn (iman) azlığıdır' buyurmaktadır Hadiste belirtilen ve Nebiler Serveri'ni korkutan hususlar üzerinde önce kısa kısa durup, sonra bunlar arasındaki irtibata geçelim

Göbek Bağlamak: Hadisteki ifadesiyle 'kiberu'l-batn' kendini gaflete salıp çok yiyen, yeme ve içmeyi gaye-i hayat edinen ve tabir caizse yemek için yaşayan ve tabii bunun neticesi olarak da olabildiğine şişman olan insan demektir ki bu ALLAH Resulü'nün dünya ve ukbâ hayatları adına endişe duyduğu insanların birinci özelliğidir

Çok Uyumak: Aslında bu tabir izafîdir Bugün bir insanın günde ne kadar uykuya ihtiyacı var diye hekimlere sorduğunuzda genellikle 5 saat cevabını alırsınız Ve hekimler bunun ötesinde bir uykunun insan vücuduna zarar verebileceği üzerinde ısrarla dururlar Kaldı ki bu meseleye hekimlerin yanı sıra İmam Gazalî'den Bediüzzaman Hazretleri'ne varıncaya kadar birçok ehl-i tahkik parmak basmış ve ALLAH ile irtibat adına çok uykunun sebebiyet verdiği tehlikeler üzerinde durmuştur Aynı düşünceden hareketle medrese ve tekkelerde uyku meselesi disipline edilmeye çalışılmış ve uykunun oralarda 3 saate kadar indirildiği olmuştur Nitekim fakir de bir dönemde bu hususta özen göstermiş ve uykumu 2 saate indirmiştim Öyle ki bazen 2 saatten fazla uyursam akşama kadar esneyip duruyordum
Bu açıdan 'çok uyku' izafî bir kavramdır Bazısına 8 saat uyku az, bazısına 3 saat çok gelebilir Ama ne olursa olsun tıp ilminin verilerine göre günde 5 saat uykunun insan vücuduna yettiği gerçeğinden hareket ederek günlük uykumuzu azamî olarak 5 saate düşürmeli, ondan sonra bunu tedricen daha aşağılara çekmeye gayret göstermeliyiz
Yalnız bu arada şu hususa dikkatlerinizi çekeyim; yeme ve içmesini disipline edemeyen, önüne her geleni abur-cubur yiyen bir insanın uykusunu azaltması mümkün değildir Buna hadiste ifade edilen hususların birbiriyle irtibatını ele alırken tekrar döneceğiz

Tembellik: ALLAH Resûlü'nün dualarında ALLAH'a sığınmış olduğu hususlardan biridir tembellik İslâm'ın temel felsefesi, varlık âleminin her bir parçasında canlılığın ve hareketin olmasıdır Bu felsefeye zıt olan hemen her hususa İslâm müdahale etmiştir Mesela; âtıl olarak bırakılan ve üzerine hiçbir şey ekilip biçilmeyen toprağa, ihyâ etmek şartıyla el koyma hakkı vermiştir Ticarî hayata sirküle edilmeyip, bir kenarda âtıl bırakılan paranın sahibine ciddi tehditte bulunmuş ve sair hikmetlerinin yanı sıra bu atâleti önleyebilecek bir tedbir olarak o parayı da zekâtı verilmesi gerekli olan mallar arasına almıştır Tembellik adına cansız eşyaya karşı tavrı bu olan İslâm dininin tembel tembel bir kenarda oturup, âdetâ asalak hayatı yaşayan insana karşı da tavrı herhalde bundan farklı olmayacak, aksine daha sert olacaktır Nitekim ALLAH Resulü'nün yukarıda ifade ettiğimiz duası veya üzerinde durmaya çalıştığımız hadiste onu, ümmeti hakkında korktuğu şeyler arasında sayması bu tavrın bir-iki göstergesinden ibarettir

Yakîn Azlığı: Yakîn'in ilme'l-yakîn, ayne'l-yakîn, hakka'l-yakîn gibi mertebeleri vardır Buna göre bir insan inandığı hakikatleri ilme dayandırarak yorumlayamıyorsa onun hiç yakîni yok demektir Yani insan ALLAH'a, peygamberlere, kitaplara, haşre ve imanın sair unsurlarına olan imanını ilimle besleyememiş, onu kainattan alınıp süzülen afâkî delillere dayayamamış veya enfüsî delillerle irtibatlandıramamış ise, bu insanın hiç ama hiç yakîni yoktur Dikkatinizi çekerim, yakîn azlığı değil, yakîni yok! Çünkü yakînin başlangıcı ilimdir İnsan için ondan daha aşağı bir mertebe bahis mevzuu değildir Zira bunun aşağısı behâimin içinde yaşadığı bir hayattır
Yakîn mertebelerinin başlangıcı ilimdir dedik Mesela; şu karşımızda âdetâ meşher gibi serilen kâinat kitabını bir seyyah, bediî zevki olan bir sanatkâr veya ekoloji ilmine vâkıf, onun derinliklerine dalmış bir ilim adamı gibi tetkik etme ve bundan sonra ALLAH'ın kelâm sıfatından gelen Kur'ân'ı okuyarak Kur'ân ile kâinat arasında köprüler kurup Cenâb-ı Hakk'ı kabullenme, O'na aksine ihtimal vermeyecek ölçüde inanma yakînin ilk mertebesidir ki buna ilme'l-yakîn denilebilir Şayet insanın ister ALLAH hakkında, isterse Hz Muhammed (sav) hakkındaki ilmi, örneğini verdiğimiz bu seviyenin altına düşerse buna hayvanlık denir Yanlış anlaşılmasın; o kadarcık imanı olan bir insan hayvan değildir Zira onun da aşağısında iman ile hiç ilgisi olmayan ve Kurân'ın 'Onlar hayvan, hayır hayvandan da aşağı' dediği kâfirler vardır Fakat bu durum hayvan sıfatlarından biridir Onun için fıtratın sınırları içinde yürüyen insanoğlu iradesinin hakkını vermek zorundadır Böylece kendisi için ALLAH'ın tayin buyurduğu yolda yürürken, Akif'in şairane konuştuğu bir yerde dediği gibi 'hürr-ü mutlak' veya daha doğru bir tabirle 'hürr-ü mukayyed' haliyle insanlığı iradesiyle yakalayıp, insan için mukadder olan insanî duygu ve düşünceleri elde etmeli ve o makama yükselmelidir
Hemen belirtelim ki ilme'l-yakînin de kendi içinde mertebeleri vardır Mesela; bir insan ağaçların yapraklarına bakar, onlardaki canlılığı, insana anlatmak istediği mânâyı özümsemeye çalışır, onların ifraz ettikleri karbondioksite bakar, gece-gündüz değişimlerine dikkat eder, bitkilerle insanlar arasındaki uyuma göz gezdirir, ihtimal hesaplarını nazara alarak bu hadiselerin rastlantı olabilme durumlarını araştırır, sonra güneşten gelen değişik dalga boyundaki ışınların ağaçlar üzerindeki tesirlerini inceler, o ışınların meyvelerin meydana gelmesindeki katkısını ele alır İşte insan bu ve buna benzer incelemeler sonucu almış olduğu özlerle marifet peteğini örmeye çalışır Üstad Hazretleri'nin yaklaşımıyla dışarıdan aldığı bu doneleri içeride bulunan 'musaddık-tasdik edici' ile birlikte değerlendirmeye tâbi tutarak bir neticeye ulaşır
Evet, bunca gayret sonucu ulaşılan seviye ilme'l-yakîn'in avamcasıdır Bunun havassına gelince; buna ulaşmak yukarıda ağaç-yaprak diyerek âdetâ bir çoban anlayışıyla yaklaşıp misalini vermeye çalıştığımız şeyleri bir laborant, bir ilim adamı hassasiyeti içinde ele almakla mümkün olur O zaman ulaşılan netice riyazî kat'iyet içinde ayrı bir hüviyet kazanır Dolayısıyla bu insanın imanı 'iki kere iki dört eder' kat'iyetini çok aşar ki bu aynı zamanda ayne'l-yakîn'in başlangıcı sayılır
Burada istidradî olarak bir hususa temas edeyim; Risale-i Nur iman adına ele almış olduğu meselelere bu zaviyeden yaklaşmıştır Dâvâ-yı nübüvveti temsil etmesi cihetiyle de mebde ile müntehayı bünyesinde cem' etmiştir Yani onun satırları arasında çobanlara anlatılan şeyler olduğu gibi, gözlerini her açıp kapayışlarında -haşa!- ALLAH'a mekân tahsisinin dışında 'Rabbim şuradasın' diyecek ve kendisini O'nun kucağına atacak kadar ilerlemiş seviye insanlarının da alacakları marifet dersleri vardır Bu sebeple Risale-i Nur'dan herkes kendi seviyesine göre istifade eder Kimisi onun sayfaları arasında yüzer-gezer, kimisi de satır aralarından ALLAH'ın marifetine giden bin-bir yol bulur ve oralarda seyahat eder Fakat şunu da ifade edelim, marifetullahın asgarî seviyesine ulaşmış bir insan azamî zühd, azamî takva, azamî ihlas ve azamî velayeti hedef edinerek yoluna devam ettiği müddetçe gerçek marifetin sağnak sağnak yağmur damlaları halinde yağması gibi bir lütufa mazhar olabilir Tabiî iç âlemleri marifetin sağnak yağmurlarına mazhar olanların imanları da, eşyayı duyuşları da elbette farklı olacaktır
Ayne'l-yakîn ise; eşyanın çehresinde ALLAH'ın tecelli edişinin görüldüğü bir mertebedir Yani insanın 'Vallahi ben şu ağaçta ALLAH'ı görüyorum' dediği mertebe Yalnız bu, şahsın hususî mütalâasına, sezmesine, hissetmesine bağlıdır ve bu yönüyle objektif değil, bütünüyle sübjektiftir Bu mertebede insan, çiçeklerin açmasında, ağaçların semalara doğru ser çekmesinde, kuşların cıvıldamasında, suların şırıl şırıl akmasında hâsılı her şeyde kemmiyetten, keyfiyetten, araz olmaktan münezzeh Cenâb-ı Hakk'ın arkasında, tıpkı Mecnun'un Leyla arkasında koşturduğu gibi devamlı koşturur durur ve sürekli O'nu arar Şu iz, şu hülya, şu silûet galiba evet galiba O der Üstad Hazretleri'nin dediği gibi 'şiddet-i zuhurundan gizli' yani zıddı, niddi bulunmadığından dolayı gözlerin idrak edemediği ama her şeyden daha âyân olan ALLAH'ı görme çabasının sergilendiği bir mertebedir bu Burada insan 'buraya kadar mülk, bundan öte melekût' veya 'buraya kadar illet, bundan öte ma'lul' gibi net değerlendirmelerde bulunamaz bulunamaz zira her varlığın arkasında vicdanıyla Rabbini müşahede edecek kadar his dünyası inkişaf etmiştirTasavvufî ifadesiyle 'seyr ilallah'a ulaşmıştır Bu makamda her şeyi ayrı bir zevk, ayrı bir neşe halinde duyuyor ve yaşıyordur Veya bir hayret makamı olan, elinde kâsesi etraf-ı âlemde baygın baygın, sarhoş sarhoş dolaştığı 'seyr fillah'da bulunuyordur Veya İmam Rabbanî'nin vesilesiyle literatürümüze giren ve ancak velâyet-i kübraya mazhar olanlara nasib olan 'seyr billah'da yürüyordur Yani halk içinde Hakk'la beraberdir İrşad ve tebliğ vazifesiyle vazifelidir İşte bunlar ilme'l-yakîni bütün mertebeleriyle yaşamaktan öte, bizim ancak sözünü ettiğimiz ayne'l-yakîni yaşarlar
Ve hakka'l-yakîn; o bütün bütün ALLAH'ta fani olma, O'nun bekâsıyla bekâya erme demektir Tasavvufî ifadesiyle fenafillah-bekabillah makamıdır bu Üstad'ın yaklaşımları içinde 'heme ez ost' Yani eşyanın ancak O'nun varlığıyla kâim olduğu hakikatinin bütün mertebeleriyle sezildiği makam
Aslında bütün bu mertebeler birbirine kuvvet ve destek veren ve iç içe yaşanan mertebelerdir Bana göre insanın, mutlaka bu mertebelerden hiç olmazsa birinde hissesi olması lazımdır Aksi halde insan hadisin ifadesiyle ALLAH Rasûlü'nün 'ümmetim hakkında en çok korktuğum' dediği tehlikeli bir da...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 04 Aralık 2010, 13:06:25 Gönderen: SevD@_GüLü »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Mümini tehdit eden dört unsur
« Posted on: 29 Mart 2024, 14:59:06 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Mümini tehdit eden dört unsur rüya tabiri,Mümini tehdit eden dört unsur mekke canlı, Mümini tehdit eden dört unsur kabe canlı yayın, Mümini tehdit eden dört unsur Üç boyutlu kuran oku Mümini tehdit eden dört unsur kuran ı kerim, Mümini tehdit eden dört unsur peygamber kıssaları,Mümini tehdit eden dört unsur ilitam ders soruları, Mümini tehdit eden dört unsurönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes