๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 15 Temmuz 2012, 14:56:21



Konu Başlığı: Sosyal medya sosyalleştirir mi
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 15 Temmuz 2012, 14:56:21
Sosyal medya sosyalleştirir mi?
Hakan ÇOPUR • 74. Sayı / MEDYA


Bir mesajın/iletinin bir kaynaktan alıcıya ulaşma sürecine genel olarak iletişim, bu süreci mümkün kılan araçlara da iletişim araçları deniyor. Radyo, televizyon, internet derken iletişim kanalları çeşitlendikçe iletişimin doğası da değişmeye başladı. 21. yüzyılın ilk on yılı, internetin hayatımızı ele geçirmeye başladığı ve artık internetsiz yapamadığımız bir dönem oldu. Eğer modern dönem, hakikatin (truth) yerini gerçeğe (reality) bıraktığı bir dönem ise içinde bulunduğumuz bilgi ve teknoloji çağı da herhalde gerçeğin, yerini sanal gerçeğe (virtual reality) bırakmaya başladığı bir dönem olsa gerek. Bilginin üretiminde, paylaşımında ve yeniden üretiminde internet temelli teknolojilerin yaygın olarak kullanılmaya başladığı bu dönemde sosyal medya, adeta bir sosyal paylaşım alanı olarak kendi gerçekliğini oluşturuyor.

En genel anlamda sosyal medya, insanların fikirlerini, görüşlerini, deneyimlerini, perspektiflerini paylaşmak ve birbirleriyle iletişim halinde bulunmak için kullandıkları “online platformlar” olarak tanımlanabilir. Buradaki kilit kavramlar, pek tabii ki, “sosyal” ve “medya” kavramları. İnternetin, bir mesajı alıcıya ulaştırma fonksiyonu sebebiyle çok güçlü bir medya alanı olduğuna şüphe yok. Ancak internet üzerinden insanların bir bilgi paylaşımında bulunmalarının ve iletişim halinde bulunmalarının, onların sosyal hale geldiklerine delalet edeceği konusunun sorgulanması gerektiği açık. Sosyal medya olarak nitelendirilen iletişim araçlarının insanlara sağladığı imkân ve kolaylıklar elbette gözardı edilemez. Ancak bu sosyal medya araçlarının gerçeğin ve sosyal hayatın bizatihi kendisi olmadığının, sadece sanal bir gerçeklik boyutu oluşturduğunun iyi idrak edilmesi gerekiyor.

Sanal sosyalleşme gerçek midir?
Akıllı ve fiziksel melekeleri olgun bir insan düşünün; temel ihtiyaçlarını bilgisayar (internet) üzerinden karşılayabiliyor. Herkesle görüntülü konuşuyor, hesabına para yatırıp başka hesaplara para gönderiyor, tüm alışverişini internetten yapıyor, okul derslerini internetten alıyor vs. Bu listeyi istediğiniz kadar uzatabilirsiniz. Özetle söylemek istediğim şey, bir ekrandan tüm hayatını düzenleyebildiği bir dünyada acaba insan, hâlâ “sosyal bir varlık” olarak tanımlanabilir mi? İçinde bulunduğumuz “kaçınılmaz sanallıklar dünyasında” insan, doğrudan temas etmesi ve yaşaması gereken birçok şeyi bilgisayar ve cep telefonunun ekranından tecrübe ediyor.

Hayatımızı kolaylaştıran tarafları hususunda kimsenin bir itirazı olmayabilir; ama sosyal medyanın insanı aslında “asosyalleştiren” bir tarafı olduğunu da görmemiz lazım. İnsanlarla konuşmuyoruz, onların ekrana yansıyan suretleriyle konuşuyoruz; insanları görmüyoruz, onların ekrana yansıyan suretlerini görüyoruz. Aradaki farkı anlamazsak, o zaman sosyal medya ile gerçekten sosyalleştiğimizi zannederiz. Hâlbuki olan biten, “sanal bir sosyalleşme” ve gerçeğin çarpıtılmış bir yansımasından başka bir şey değil. Çarpıtılmış diyorum, çünkü internet temelli yeni teknolojiler o an içinde olduğumuz gerçeği farklı bir biçimde yansıtma imkânı veriyor. Hem görsel, hem de sözel anlamda nasıl olmasını istiyorsak ekranın diğer tarafındaki kişiye öyle bir sanal gerçek inşa etmek mümkün bu sanal âlemde. Bu aslında sadece sosyal medyanın değil temel anlamda modern iletişim araçlarının temel bir sorunsalı. Olanı yeniden yorumlayarak olması istendiği şekilde yansıtmak önce kameraların, sonra televizyonların ve şimdi internet mecrasının yapısal bir özelliği olarak devam ediyor.

Sosyal medya ile insanların farklı coğrafyalardaki insanlarla etkileşime girebildikleri veya daha hızlı organize olabildikleri söylenebilir; bu ve benzeri birçok faydalı ve anlamlı boyutu da var sosyal medya araçlarının. Ancak bunların birer fonksiyon olduğunu unutmamak lazım. Asıl olarak dünya üzerinde milyonlarca insanın nasıl sosyal medya üzerinden “sosyalleşme” etiketi altında sanal bir gerçekliğe düştüğüne bakmak lazım. Bu sanal gerçeklik âleminde bilhassa gençler, sanal ilişkilerle vakitlerini geçirirken gerçek hayata sağlam bir adım atamamanın sıkıntısını yaşıyorlar.

Dijital kapitalizm çağı

Sosyal medya araçlarının, sanal gerçeklik tartışmasından farklı ve daha “duygusal” boyutları da bulunuyor. Bugün Facebook için 50 milyar dolar, Twitter içinse 10 milyar dolar değer biçiliyor. Daha başka birçok site ve internet tabanlı sosyal ağ mevcut ve bunların toplamda yüklüce bir piyasa karşılığı var. Elbette bunların hemen hepsi, sosyal medyanın anavatanı olan ABD’de. İnternetin, kapitalizme yeni ve küresel bir boyut kazandırdığı ve bu sayede tüm dünyanın dijital bir piyasa/pazar haline ge(tiri)ldiği yaklaşımı, günümüzü çok iyi özetleyen bir anlatım olarak görülmeli.

Son on yıldır Google’sız yapamayan insanoğlu, artık sosyal medyasız da yapamayacak hale geliyor. Bu internet bağımlısı insan motifi, gerçek insanlarla dahi irtibatını artık bilgisayar veya cep telefonu üzerinden kurmaya başlayan bir tüketici haline geliyor. Eğer dijital kapitalizm tanımlaması büyük oranda doğru bir niteleme ise internet bunun ana motoru. Sosyal medya da dâhil, insanların internet bağımlısı olmalarına zemin hazırlayan tüm internet tabanlı iletişim araçları da, doğrudan ya da dolaylı olarak bu dijital kapitalizmin yedek askerleri konumunda. Yani iletişim amacıyla bilgisayarının başına oturan bir genç, önce zamanının bir bölümünü, sonra ise hayatının bir bölümünü ekran karşısında “harcamaya” başlıyor. Bu bağımlılık etkisinin yıllar içerisinde nasıl bir toplumsal etki meydana getireceğini zaman gösterecek. Ancak şimdiden görünen şey şu: Son yıllarda sosyal medya ile insanların sosyalleşme düzeyi değil, Amerikan merkezli sosyal ağ şirketlerinin piyasa değerleri arttı.

Gerçeğe yabancılaşmak
Sonuç olarak sosyal medya, özünde sanal bir gerçeklik ortamı olduğu için insanları ancak sanal olarak sosyalleştirir. Mesele bunun farkında olmak. Bunun farkında olarak sosyal medyayı kullanan bilinçli bir kullanıcı, nesne konumundaki bir tüketiciye dönüşmeden sanal âlemdeki varlığını idame ettirebilir. Bu haliyle sosyal medya bir imkân. Ancak, maalesef, dünyada ve Türkiye’de genelde internet, özelde ise sosyal medya bağımlısı milyonlarca insan bu bilinçten yoksun bir biçimde kendilerini sanal gerçeklikte var kılma çabası içinde yaşıyor. Asıl sorun insanların sanal âlemdeki arkadaşlıklarını gerçek hayattakinin yerine koyması ya da internet üzerinden oynadığı oyundaki olayların gerçek hayatını ele geçirmesi. Belki de zaman içinde olan şey, insanın gerçeğe yabancılaşması. Sanal âlemde ilerleyen insan, gerçeğe ve bir bakıma kendisine de yabancılaşıyor. Sosyal medya da bir yönüyle insanları iletişime geçirirken diğer yönüyle insanları bilgisayar veya cep telefonuna bağımlı hale getirerek esasen asosyalleştirmektir. Rene Magritte’nin ünlü pipo tablosunun altında “Bu bir pipo değildir” yazar; yani ressam, oradakinin sadece bir pipo resmi olduğunu anlatır. “Gerçek” ile “gerçeğin yansıması” arasındaki farkın ayırdına varmak için basit ama kolay unutulmayacak bir örnek. Benzer bir şekilde birinin Facebook girişine “Bu gerçek hayat değildir” ya da “Giriş yaptığınız yer sizin hayatınız değildir” yazması lazım; belki pek işe yaramaz ama…